18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 TEMMUZ 1989 PAZAR YAZILARI CUMHURtYET/7 Cem Sııltan'ın kulesinde güneş, şarap GENCAY ŞAYLAN SİNTRA Sintra, Lizbon'un 25 km batısında, Serra de Sintra dağlannın ormatılık yamaçlannda kurulmuş küçük bir kasaba. Atna bu kasaba Portekiz'in tarihsel kültür mirasımn simgelerinden biri sayılıyor. Kasabada altı tane saray var, ayrıca geceleri aydınlatılan ve Serra de Sintraların en yüksek zirvelerine inşa edilmiş olan "Arap Kalesi" bu bolgede yaklaşık dört yuz yıl suren Arap egemenliğmin görkenüi kanıttarındaıı biri olarak hemen dikkat çekiyor. Lord Byron'un, "Cennetin bahçeleri denen yer burası olsa gerek" diye tanımladığı Sintra'da geceler çok renkli ve canlı yaşanıyor. Turistler ve Portekizliler, saraylann, gorkemli tarihsel yapıların guzellığini bozmayan küçük cafelerde, yörenin çok ünlü şaraplannın eşliğinde fado dinliyorlar. Fado, geleneksei Portekiz halk müziği. Esas olarak bizim arabeski andırıyor, çalışan insanlann, balıkçıların, köylülerin acılanndan söz ediyor. Ama evreıısel turizm çağında acılann, yoksulluk ve sıkıntıların anlatılması pek popüler sayılmıyor ve Sintra cafelerinde söylenen fadolar zaman zaman hareketli ve neşeli ezgilere dönüşüyor. Sintra, Portekiz'in önetnli turistik yörelerinden biri. Küçük kentin yakın çevresi plajlarla dolu. Kentin hemen güneyinde yer alan Estoril ve Cascais, deniz tatilini sevenleri çekiyor. Kentin 10 mu; 38 derece 47 dakika kuzey ve 9 derece 30 dakika batı. Avrupa'nın bu en batıdaki noktasının vanında göz alabüdiğıne Praia da Ursa ve Praia da Adraga plajlan uzaruyor. Plajlar, özellikle bu mevsimde, haftanın her günü insanlarla dolup taşıyor. Ancak Akdeniz'in sıcak ve mavi sulanna alışık olanlar için Atlantik Okyanusu soğuk ve bntanık, ama yine de btttün bu kıyılar turistler için açık. Portekizliler genelde yumuşak, nazik ve sıcakkanlı insanlar. Sokaktaki Portekizliye bakınca, bu insanlann çüruk, çank teknelerle okyanusları fetheden, Portekiz'in 10 misli Afrika ve Asya toprağını kolonileştirip bu koloni imparatorluğunu yirminci yuzyıbn son çeyreğine kadar sürdüren yırtıcı bir halk olduğuna inanmak gerçekten zor. Hemen hemen her yerde rastlanan Angola, Mozambik ya da Cape Verde kökenli, siyahi Portekizliler eski koloni imparatorluğunun yaşayan kanıtları olarak dikkat çekiyor. Iber Yanmadası'nın bir köşesine sıkışmış ve bir yandan lspanya ile çevrilmiş bulunan Portekiz'in ulusal varliğını ve bundan da önemlisi ulusal kültürilnü koruması, insanlarının kararlılığının göstergesi. Kuşkusuz bu kolay olmamış, siyasal ve kültürel alanda gorkemli tspanya'ya karşı direnmek için Portekiz tarih içinde sürekli politik çözümler aramak zorunda kalmış. Kimi zaman papalığa, kimi zaman lngiltere'ye yaslanmış, za Tarih, f Sintra'dan Bourganeuften Fransa'mn en ıssız bölgesindeyim. "Işte Zizim Şatosu" diyor görevli. "Sizin Osmanlı'nın hapsedildiği kule sağdaki". Birden kavnyorum olayı. Cem Sultan olmalı bu Prens Zizim. Fatih'in talihsiz şehzadesi, sürgünde ölen ilk Türk şairi Cem Sultan... NEDİM GÜRSEL BOURGANEUF La Creuse. Adı üstünde, çukur bir yer. Kuş uçmaz kervan geçmez. Benı La Souterraine, yani "Yeraltı" istasyonundan almaya gelen belediye kiıaplığı sorurfılusunun arabasıyla Bourganeure gidiyoruz. Engebeli bir arazi ağaçlı tepeleri, çitlerle çevrili tarlalan, tarlalarda geviş getiren inekleri ve tek tuk evleriyle akıp gidiyor iki yandan. Ufukta ne bir fabrika bacası ne bir çan kulesi. Yoida ne bir araç ne yaya köylüler. Eski taş köprülerin uzerinden geçiyoruz, sanki yıllardır hiç kim&enin geçmediği ayaklan yosun tutmuş, bir köşede öylece bırakılmış köprulerden. Arada bir, uzakta patlayan bir tüfeğin sesi ormanda yankılandıkça çalılıklardan bıldırcınlar havalanıyor. "Aveılar!", diyor kitaplık sorumlusu, "av mevsimi geç başlar bu bölgede." Fransa'mn en ucra yerindeyim. Her şeyin geç kaldığı, akşamın bile geç indiği bir bölgede. Derken, bir dönemeci geçer geçmez karşı tepenin yamacına tünemiş şatosuyla Bourganeuf görünüyor uzaktan. Bu kente gelen ilk Türk ben olmalıyım. "tşte Zizim Şalosu!" diyor sorumlu, "sizin Osmanlmın hapsedildiği kule de şu soldaki kulahlı, yuvariak yapı." "Osmanlının mı?" "Evet, Prens Ziam'in iki yıl yaşadıgı yer!" Prens Zizim... Birden kavnyorum olayı. Cem Sultan olmalı bu Prens Zizim. Fatih'in talihsiz şehzadesi, II. Beyazıd'ın kar 2. Beyazıd'ın kardeşi Cem Sultan Cem Stritan'ın hapsediidiği ıcr Fransa'mn Bourganeuef kentindeki, Cem Suttan'ın 2 yıl süreyle hapis kaldığı şato. Yumuşak, nazik, sıcak kanlı Portekizlilerin bir zamanlar ülkelerinin 10 misli Asya ve Afrika toprağmı sömürgeleştiren yırtıcı halk olduğuna inanamazsınız. Ancak bu halk okyanus kıyısındaki yöresini, tarihi ve doğal güzellikleriyle korumayı başarmış. km kadar batısında ise Cabo Da Roca burnu var. Bu burun, denizden dimdik yükselen 150 metrelik bir granit yığını üzerine oturmuş. Müslüman Araplar 900 yıl önçe bugünkü Portekiz topraklarından sürülüp çıkanlmış. Başka bir deyişle, çok uzun bir süreden beri Portekiz'de Katolik inanç ve değerlerini tehdit eden bir şey yok. Ama foşizm, toplum karşısında meşruiyetini yoğun bir dinsel ideoloji ve propagandaya dayandırmak gereğini duymuş. Böylece din, Portekiz politikasının ana unsurlarından biri haline gelmiş. Dinin bu politik etkileri hâlâ önemini koruyor. Cabo Da Roca'nın önemi Avrupa'nın en batı noktasmı oluşturması. Granit kütlesinin konuman zaman da Kastilya'yı Katolanya'ya ya da Aragon'u Kastilya'ya karşı oynayarak varliğını korumayı başarmış. Göreli yoksulluğuna karşı AvTUpa'nın en batısında yaşayan halk ve ulus olarak şimdi Avrupa Topluluğu içindeki yerini almış. Portekiz'e gelen yabancilann ve özellikle turistlerin en büyük şikâyeti karayoliarının yetersizliği. örneğin Sintra, Cascais, Estoril gibi turistik yörelerin Lizbon'a uzaklığı 2530 km'yi geçmiyor, ama bu mesafe ortalama 45 dakikada alınabiliyor. Sıcak ve parlak Portekiz güneşi altında turistik yörelerden büyük kent Lizbon'a gidip gelmek gerçekten bir işkenceye dönüşebiliyor. Ama Portekiz yine de önemli ölçüde turist çekmeyi başanyor. deşi Cem. Kentin tek oteline yerleşmeden önce şatoyu gezmek istediğimi söylüyorum sorumluya. Demek BourganeuFe gelen ilk Turk ben değilim. Kuleye girer girmez dinlendirici bir serinlik çarpıyor yüzüme. Yolculuğun sıkıntısı, ıssız doğanın, kimsesiz yollann anısı birden siliniveriyor. Yekpare taş merdivenlerden yukanya, kitaplık sorumlusunun anlattıklarına bakılırsa burada "lıiks bir lutsak yaşamı sürmuş" olan Zizim'in kaldığı bölüme doğru tırmaruyorum. Tırmanırken de geride bıraktığım basamakları sayıyorum tek tek. Her basamak bir yıl olsa, Cem'in surgun yülannın başladığı 1481 tarihine dek beş yuz yıldan fazla eder. Beş yuz basamak çıkacak halim yok ya, yine de geriye, çok gerilere, Sultan el azam Hakan el mu azzam Muhammed bin Murad Han, yani Fatih Sultan Mehmed devrine gidiyorum. Yukanya tırmandıkça birer birer yakalıyorum geçmiş yıllan. Fatih, Hünkâr Çayırı'na kurulan otağında zehirlenip Nesrî'nin deyimiyle "kuş ruhu melek misali uçup, kutsal feza âleminden geçip, seiamel sarayına eristiğinde", iki şehzadeye de ayn ayn haber salındığını Ece Ayhan'ın dizelerinden öğreniyorum: "Haberler salınır tahta ulaşamayana vay!" Evet, vay ki ne vay Fatih'in ölümunu ordudan gizlediği için yeniçerilerin parçalayarak öldürdükleri Karamani Mustafa Paşa'nın adayı Cem Sultan'a! Onun başına gelenleri bir ben biliyorum, bir de ardımda kalan basamaklar. Taht kavgasında önce Bursa sonra Ankara'da yenilgi ve Anadolu'dan kaçıp Rodos'a sı ğımş. Sen Jan şovalyelerinin ordunun desteğiyle iktidarı ele geçiren II. Bayezid'le giriştikleri pazarlık sonucu Nice Limanı'na vanş. Oradan Savoie DUkalığı'na geçiş, Chambery, Rumilly, Le Pouet ve Dauphine'de Rochechinard Şatosu. Bu şatoya kapatıldığında henuz 24 yaşında olan şehzadenin Baron Jacques de Sassenage'ın kızı Phillippine Helene'le yaşadığı dillere destan aşk seruveni, sonra da Bourganeuf. İki yıl burada, surlar, mazgallar, taş duvarlarla çevrili bu kulenin demir parmaklıkları ardında belediye kitaphğı sorumlusu Fransız bayanın deyimiyle "keyif sürdük"ten sonra Papa'ya tesiim edilmek üzere Toulon'dan bir gemiye bindirilerek Civite Vecrivia'ya, oradan da Roma'ya götürüluş ve Vatikan'da 1495 yılında Borciaların altın kupasından ecel şerbetini Gentile Beîlini'nin minyatürleriyle Vatikan'daki tablotardan tanıdıgımız, Basel'deki ressamı bilinmeyen bir tabloda karşı be karşı durduğu sevgili babasına sonradan başına gelecekleri biliyormuş gibi sitemie bakan şehzadenin ytizünün neden sarardığını bir de kendisinden dinleyelim: "Kıldım diyar diyar koyub ben gedâ sefer / Allah ki nice müşkilimiş birizâ sefer." Surgun zor zenaat olmalı ki bu dizeleri yazdırmış şehzadeye, Birden, sürgünde ölen ilk Türk şairinin Cem Sultan olduğu geliyor aklıma. Onu burada, isli taşları kırık şöminenin karşısında oturmuş, Beîlini'nin resimlerinden tanıdığımız beyaz sarığınm kıvrımından çekip çıkardığı bir tavus tüyuyle şiir yazarken düşunuycrum. Dışarda, demir parmaklıklann ötesinde ak ıçış. sam olur kar yağarken, içerde, taş duvarlarda oynasan alevlerin gölgesinden devşiriyor aa yakınışlarla dolu sözcükleri: (Kendii elimle başıma aldım belâlan / Kendimden oldu bana bu (curmu) hatâ dirig / Her kim ki işidirse bu hâli halâs içün / Rahmet ana ki kılmaya benden duâ dirig." Cem Sultan'ın kemikleri Bursa'da bugun. Şiiıleriniyse, uzmanlar dışında pek kimse bilmiyor. Sahi Nâzım Hikmet de sürgünde ölmüştiı, zor zenaate, yurt özlemine dayanamayıp, kahır içinde. Onun kemikleri hâlâ Moskova'da Novodivitçiye Mezarlığı'nda, ama şiirleri butün dillerde. tşte böyle Cem Sultan, Nâzım Ağabey işte böyle! "Dinleyin nejden hikâyet etmede / Aynlıklardan şikâyet etmede!" Bourganeuf Şatosu'nun Zizim burcunda gün akşam oldu. Paranoyak kentte yaşanan gün Kapıları ardmdan gelenlerin yüzüne çarpan insanlar, küfürsüz geçmeyen konuşmalar, herkesin yalnızca kendisinin yaşadığını sandığı sokaklar, gri, karanlık çöpler ve fareler arasında şiddet, soygunlar ve yolsuzluklar. New York'ta şu sıra oynayan üç film ABD'nin kâbusu olan bu kentin günlük paranoyasım konu alıyor. ŞEBNEM ATİYAS NEW YORK Bu kentte; kapıları arkadan gelenlerin yüzüne çarpmayanlar, öndeki kalabalığa göre biraz yavaşça yürüyenleri iteklemeyenler ya da yere devirip üstünden geçmeyenler, taksiye usturupluca binmeye kalkışıp sesini borazan ayannda yükseltmediği îçin gideceği yeri şoföre duyuramayanlar, bu yüzden şoförden azar işitenler, küfürsüz konuşanlar, bakkala istedikieri mallann yani sıra "Günaydın", "Teşekkttr ederim" gibi ausılmadık sözler söyleyenler, kırmızı ışığı bekleyenler, trafik kurallarına uyanlar, cebinde 10 dolardan fazla para ile dolaşanlar, evsizlerin üstüne basmamak için özen gösterenler, sokağa işemeyenler, trafikte durmuş arabalara tekme atmadan geçenler, barda bağınnadan sakin oturanlar, saçını başım dağıtıp kendi kendine konuşarak sokakta yürümeyenlerin hemen New Yorklu olmadıklan anlaşılır. Halbuki New Yorklu bu sorunu çoktan aşmış, sekiz milyonluk şehirde sadece kendisi, kendini düsünerek ve kalabalıkta itişip kakıştığı benzerliklerin olmadığını farz ederek yaşamaya alışmış insandır. Sürekli bir tehlike onamında, paranoya içinde, bir dehlizden ötekine koşturarak yaşamını sürdünir. SIRADAN TEROR New York ta eve donen vaslı karı koca. bevaz qenclerin saldırısına uqruvor. Bevzbol sopasından kurtulmava calısan vaslı cift arkadan para cantalarını calan kızı farketmivor. Stern'de veralan bu fotoğraf New York'ta aunluk terorun carpıcı bir belgesi. New York'tan Berttn'den Nostaljik otobüs turu GÜLTEKİN EMRE BATI BERLtN Heinrich Zille, Berlin sokaklarmın babası olarak bilinen ünlu bir çizer, fotoğrafçı ve ressam. Berlin'in sokaklannı, işyerlerini, insanlarını, yoksulların yaşamlannı, kadınların dünyalannı; acıtath gülümsetmelerle yansıtmış bir sanatçı. 1900'lann Berlini'ni belgelemiş, kentin sosyal yaşamını çizmiş. ' Havamn iyi olduğu bir gün, eğer isterseniz 1920'lern bir belediye otobüsüyle, Zille adı verilmiş, Berlin'de nostaljik bir geziye var mısınız? Kenti, tarihsel giysileriyle otobüsün şoför ve biletçisi gezdirecek. Her gün saat 1117 arası, birbuçuk saatlik bir gezintiyle, Berlin'in eski kartpostallannın, pastel renklerinin arasından, kentin tarihine şöyle bir girip çıkmak olası. Karar verdiyseniz büyukler için 16 marklık, 614 yaş arasındaki çocuklar için 8 marklık biletlerden alalım ve otobüse binelim. Tur, kentin en büyuk bulvan, yerli ve yabancıların bu>ük ilgi gösterdikleri, lüks mağazalann, pastanelerinin bulunduğu Kurfurstendamm'dan başlıyor. 16. yüzyılda Grunevvald Av Sarayı'na atlılar bu yoldan giderlermiş. İşte, bir başka tarihsel yapının onünden geçiyoruz: Charlottenburg Sara\ı'nın yapımma 1695'te başlanmış. tlk Prusya Kralı 1. Friedrich'in eşi Kraliçe Sophie Charlotte'nin yaşadığı saray, 1712'de yan kısımlar, kubbeler ve Orangerie kısmı eklenerek genişletilmiş. 1740'da yeni yan bina ve 179O'da da Langhans yapısıyla saray, bugünkü halini almış. Yeşil alanlardan geçerek, bir zamanlar av partilerinin düzenlendiği, şimdilerde yerli veyabancılann piknik yeri olan Tiergarten'den geçiyoruz şimdi de Tepesinde Zafer Tanrıçası Viktoria'nın heykelinin bulunduğu Siegessüule (Zafer Sütunu), 1873'te yapılmış. 285 basamakla çıkılan, 45 m. Kentin piknik yeri olarak ilgi gören bir başka tarihi kesimi de Reichstag'ın (Meclis Binası) önudür. Reichstag, Alman Devleti'nin 18951933 yıllan arasında parlamentosunun toplandığı yerdir. Yapı, 1918'de Weimar Cumhuriyeti'nin ilan edilişine, Hitler'in kitieleri ve milletvekillerini coşturucu nutuklarına ve yakılışına da tanıkhk etmiş. 1968'de yapılan Neue Nationalgalerie'nin (Yeni Ulusal Galeri) önunde iyice ya\aşlıyor otobüsumüz. 19. ve 20. yüzyıl ressamlarının yapıtlarının sergilendiği galeride, çok önemli sergiler de açılıyor. EuropaCenter (Avrupa Merkezi), gezimizin son durağı. EuropaCenter'in 16. katında Merkez Bankası'nın Berlin şubesi de vatandaşlarımıza hizmet veriyor. Londra'dan Sağlam vücut sağlam para Her gün 3 milyon tngiliz hiçbir yere gitmeyen bisikletlerine binip pedal çeviriyor. Para artık üstün enerji ve sağlam kafa, sağlam vücut ikilisinden geçiyor. EDÎP EMİL ÖYMEN LONDRA "Hosteslerimiz 5055, kabin metnurianmız 6378 Idlo arasında olmalıdır" diye hizmete özel genelge yayimladı tngiltere'deki tarunmış havayollanndan biri. tngiliz ırkının ince uzunluğu uçakta hizmet ederken hemen görülmeli. Güzel cilt, nemli havadan, az güneşten. Ama ince vücuda meteoroloji ne yapsın? Havayolu da yabancılan tngütere'ye takdim eden hosteslerden ince olmalannı istemekte haklı. Pazarlamanın bir yolu da incelikten geçiyor zira. davan gözlerle işe başlamayana posta değil, ekmek bile yok. "Bizim bankanın altında havuz var. Orada şoyle bir dört boy gidip geliyornm." Saat kaçta? "Eh şöyle bir 7 gibi." O enerjiyle sabahı çıkartıp, öğlen olduğunda henüz uykudan uyanan New York'a ayak uydumiak gerek. Bitmek tükenmek bilmez bir enerji bunun için şart. Artık sadece iyi muhasebeci olmak, iyi iktisat bilmek. iyi faiz hesabı yapmak yetmiyor. İyi kulaç atıyor musunuz? İyi kürek çekiyor rausunuz? İyi pedal çeviriyor musunuz? Kalbiniz sağlam mı? Sinirleriniz sağlam mı? Artık para sağlam kafasağlam vücut ikilisiyle mümkün. Sağlam diplomayla değil. Gri, karanlık çöpler, fareleT arasında şiddet, soygunlar, yolsuzluklar, dolandıncılar, sapıklar, politik dolaplar. Kısacası insanlığın her türlu yüzkarası New York, şu sırada* gösterilmekte olan üç ayn fihnde bu özellikleriyle işleniyor. "Batman" filmindeki Nevv York, Gotham kenti adıylageçiyor. Joker'i oynayan Jack Nicolson, filmin en önemli sahnelerinden birinde o tuhaf sırıtmasıyla, "Burada saygın insanın işi ne?" diye kükrüyor, sokaklarda bağırıp çağrışan insaniara para dağıtıp sonra zehirli kahkaha gazıyla onlan hak ettikleri sonlarına gönderiyor. Belki de filmin bütün ilginçliği, mekân tasarımcı Anton Frust'a bu olaganustu imajlan yarattıran şiddet ve dehşet kenti New York'un korkunç şartlan. Batman'le aynı zamanda piyasaya çıkan ve çok söz edilen diğer iki film de New York'u konu almakta. Biri siyah genç yönetmen Spike Lee'nin "Do The Righl Thing" adlı filmi, diğeri ise meşhur "Ghostbusters'"in ikincisi. GhostbustersH, New York'a daha neşeli bir hicivle bakıyor. Herkes çok çalışıp az kazandığından şikâyetçi. Sürekli bir kızgınlık ve nefret içinde yaşıyor. öyle ki bu mutsuzluk ve kötülük kentin altında akmakta olan pembe, yapışkan, sümük nehrini sürekli besliyor, coşturuyor. O buyüdükçe, coştukça insanlann kızgınhğı da artıyor. Kent bu sümük nehri tarafından yutulmak uzere. İşte Ghostbusters bu sırada devreye girerek bir çözüm yolu bulmak durumunda kalıyor. " D o The Right Thing" Brooklyn'de, yaz sıcağında Nevv York'un ve ABD'nin çok daha ciddi bir yarasına, iyice acıtarak parmak basan bir film. Brooklyn'de sıradan bir yaz günü. Sıcak ve nem dayanılmaz derecede. Siyah nüfusa, köşedeki Koreli bakkal ile karşısındaki ltalyan pizzacı hizmet götürmekte. tşsizük, parasızlık, sorumsuzluk, nefret, sıcak ve nem, kısacası yazhk Nevv York'un sembolleri. Küfürle başlayıp küfürle devam eden ve küfürle biten konuşmalannda siyah mahalleli her nasılsa birbirini anlıyor. Duvarları Hollywood'un beyaz yıldızlannın resimleri ile dolu tipik bir ttalyan pizzacısı. Yine boğaz boğaza, kavga do vüş, kundaklama, ayaklanma, polis şiddeti ile olağan bir Brooklyn günü sona ererken radyonun caza âşık diskcokeyinin çığhğı duyulur: Burada bir arada yaşayacak mıyız? Belediye başkanhğı seçimleri yaklaştığından yapılan kanıuoyu yoklamalan da New York'u benzer şekilde tarumlıyor. 1977'd« yaşanan büyük ekonomik krizden beri ilk kez kamunun Nevv York hakkında bu denli karamsar olduğu belirtiliyor. New Yorklulann yaşadıklan kent hakkında söyledikleri üç şey var; şiddet, uyuşturucu ve ümitsizlik. Herkes kentte ırk sorununun derinleştiği kanısıru paylaşıyor, ama kimsenin davranışlannda bir degişiklik görülmüyor. Her zamanki gibi büyük kent, başıboş ve karanlık. Stuttgarttan AHMET ARPAD Taze yumurta için kirakk tavuklar marketler, atelyeler ve hangarlar) geliyor. Tavuklar, mücevherler, antik ev eşyaları, tablolar, halılar da yüzde 14 ile leasingde önemli bir rol oynuyor. Ev döşüyorsunuz. 19. yuzyıl tngiliz yazı masasının yanma, 18. yüzyıl İskoç kütuphane, bir duvara Picasso, öteki duvara Chagall. Yerlere Çin ya da Acem hakları. Hepsi Her gün en az 3 milyon kişi pedal basıyor, hiçbir yere gitmeyen bisikletlerine binip. Ya banyoda, Insanlarm 35'inde yaşlandığı, ya televizyonun önünde. Sağhğa 40'mda dede sayıldığı "City"de karşıhk bol iç sıkıntısı. hele, "Eve geidiğimde gözüm Her şeyin başı Jane Fonda. Bir kimseyi görmuyor. Hemen eşofvideo kasetten şimdi düzinelerle manı giyip 5 kilometre bir koşuJane Fonda çıka ortaya. Hepsi de yornm." Egzersiz, strese bire bir. ayn telden çalıyor. Sadece kalça Bir tek alacaklüardan para taheritenler, kalçayı bırakıp kann siline yaramıyot. eritenler, kolbacak yapanlar. Kitngiltere'de 12 milyon kişinin lo verdirenler. Verdirmeyip kalp evinin bir köşesinde bir egzersiz güçlendirenler. Çeşit çeşit, renk aleti var. Bilgisayarlı bisikletine renk. Artık sadece burada riro atlayan meşgul işadamı, bir yansu 100 milyon sterlini aşan, iki dan alacaklısına kızıp o hızla pebinden fazla "saglık kulubüne" dala basarken, bir yandan da kaç yayılan bir sanayi bu. kilometre hızla "gittigine" bakıHele parabankaborsa üçlüsü yor. Ve kaç kalori yaktığına. Sağnün egemenliğindeki "City"de Iığına daha düşkün olanlar, bisiksabahın 8'inde pembe ve sağlıklı letten küreğe terfı ediyor. Ya da yanaklar, ince bir çalım ve panl ip atlamaya. En zoru çünkü. STUTTGART Her sabah kahvaltıda taze yumurta yemek isteyen en iyisi tavuk kiralasın! Bu mümkün. Edelvveiler'deki Elvira'nın çiftliğinden istediği tavuğa 18 ay süreyle sahip olabilir. En az 360 yumurta garanti. Kira süresinin sonunda da yuzde 11 fark vererek tavuğa sahip de olunabiliyor. Canlı ya da kaynatılmış. Günümüzde kişi aklına ne gelirse kiralayabilir. Tavuktan ata, bilgisayardan otomobile, hizmetçiden aşçıya, inci kolyeden kol saatine. "Leasing" adı verilen bu branş şu sıralar 25. yıldönümünü kutluyor. özellikle 1980'li yıllarda büyük bir atılım yapan leasing, tüketiciyi satın almanın yerine kiralamanın daha doğru olduğuna inandırıyor. Örneğin, pastane açan bir kişi, elindeki sermayeyi fırın aletlerine yatırıyor, servıs arabasını ise dört yılhğına kiralıyor. Leasing taksitlerini de belirli oranda vergiden düşebiliyor. Böylece bir taşla iki kuş vurmuş oluyor. Günümüz Almanyası'nda gittikçe yaygınlaşan leasingde yüzde 42 oranla motorlu araçlar başı çekiyor. Peşınden yuzde 28.5 ile komputürler, yüzde 8.5 ile prodüksiyon araç ve gereçleri, yuzde 7 ile taşınmaz mallar (hanlar, super Sabah kahvaltıda taze yumurta isteyen artık tavuk kiralıyor. Ayda 20 yumurta garanti. Kiralama (leasing) olayı F. Almanya'da günlük yaşamın her alanına giriyor. Kiralık otomobiller, yüzde 42 ile başı çekiyor. Pahalı saatleri kiralama ise en son moda. mümkün. Bu değerli ev eşyalarını kiraya veren kuruluşun uzmanlan evinize kadar gelip, size her konuda yardımcı da oluyor. Dört yıllık kiralama sırasında eşyaları zevkinize gore değiştirmeniz, anlaşmanın suresi dolduğunda önceden belirlenen farkı verip sahibi olmanız da raürakun. Mücevherlere ve kol saatlerine gelince. Onlan kirala yanlann sayısı da her yıl artıyor. Stuttgartlı kuyumcu Vogelbacher: "Bir siire öncesine kadar çok degişik >e değerli mücevherler herkes için erişilmezdi" diyor. "Fakat leasingin olanaklan ile artık her isteyen en güzel kolyeleri, broşlan ve kupeleri takabiliyor." Gerçekten de örneğin otomobil kiralamasında olduğu gibi satış fiyatmın yüzde 20'sini peşin ödeyen, geri kalanını da 4 yıl süreyle aylık taksitlerle vererek her türlü mücevheri kiralayabiliyor. Dört yılın sonunda yüzde 10 farkı ödeyen ise sevdiği kolye ya da küpenin sahibi oluyor. "Rentawatch" sloganı ile piyasaya giren saatçiler, Rolex, Cartier ve PatekPhilippe gibi ünlü markaları pazarlıyor. Ne de olsa bu saatler, taşıyan için bir prestij simgesi. Gösterdiği saat pek o kadar önemli değil! Altı bin marklık Rolex'i yuzde 15 peşin ve 125. DM aylık taksitlerle dort yıl süreyle kullanmak mümkün. Bankadan yüzde 10 faizle kredi almak istemeyen ya da alamayanlar için bir antika kuıüphaneyı, pırlantalarla süslü bir broşu, altın kol saatini, made in Stuttgart otomobili ya da her gun yumurtlayan tavuğu kiralamak isteyenlere leasing büyük kolaylıklar sağlıyor. Tabii sermayesi olana da kazanclı bir iş olanağı yaratıyor. Kısacası; kiralayan memnun, kiraya veren memnun...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle