27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER laksal) nitem ve değerlerinin, birer manevi varlık halindeki bütünlükleridir. Edebi kişiliği yüksek olan x'in sağtöresel kişiliği zayıftır, denildiğinde sözü edilen kimsenin edebiyat alanındaki nitelik ve değerleriyle sağtöre alanındaki nitelik ve değerleri ayrı ayn birer bütün olarak ölçüştürulmüş demektir. Insanın kisiliği böylece türlü bakımlardan birimler olarak değil de, insan varüğının tamlığında bir bütün olarak göz önüne alımrsa o zaman kişilik, insanın varlığı ve bu varhğan gereği olarak sahip olduğu bedensel ve tinsel (manevi) değerlerinin hepsini içerir. Bir kimsenin yaşamı, sağlığı, bedensel ve düşünsel tamlığı ve faaliyeti, onunı, adı, resmi, gizli yaşamı, dahası kendi atalanna karşı taşıdığ^ saygı duygusu, o kimsenin kişilik alanına girer. Kişilik bu varlıklann tümünden oluşan bir bütündür. Bu varhklar olmadan bir "kişilik" söz konusu olamaz. Bunlann hepsine birden "tinsd" (manevi) variık" denilebilir. Bunun maddi alandaki karşüığı "mal varhğı"dır. Kişilik hakkı, insanın özgür ve bağımsız varhğmdan doğan bir haktır. Kişinin doğumu ile kazanılır; onun yalnız kendisine özgü bir hak olduğu için başkasına geçirilemedıgi gibi miras yoluyla da edinilemez. Gerçi insan öldükten sonra da kişiliğinin korunmasına gereksinme vardır; orneğin onun gizleri (sırları) ölümünden sonra da gizli kalmalı ve böylece ölüye saygı gösterilmelidir. Mezanna da saygı gösterilmelidir. Ancak bu saygının korunması ölünun ailesine, hısımlanna saygı bakımından tanınmış bir haktır; bu nedenle aile ve hısımlann kişiliklerine ilişkin saygı çerçevesine girer. Onlar bu hakka saldından doğan tinsel (manevi) ve eğer varsa maddi ödence (tazminat) istemini ölü adına değil, doğnıdan doğruya kendilerinin hakkı olarak ileri sürerler. Kişilik hakkı, "doğal hukuk" görüşünün gelişmesinden doğmuştun bu görüş 18. yüzyüda, dahası, 19. yüzyüın ortalanna değin "kişilik" kavramını ön planda tuttu ve kişiye bağb varhklan geniş ölcüde kuramsal olarak tanıdı. Ancak bu tanımamn pozitif hukukta, yani yasalarda yer alması için bir süre daha beklemek gerekti. Kişilik haklannın Yurttaşlar Hukuku (Medeni Hukuk) alamnda geniş biçimde dözenlenmesi ilkin Isviçre Yurttaşlar Yasası'nda gerçekleştirildi, oradan da bize geçti. Yurttaşlar Yasası'nın 24. maddesi, az önce sözünü ettiğim bedensel ve tinsel varbklan insansal nitelik ve değerleri birer birer saymamış, kişilik hak ve çıkarlannı ayn ayn belirlememiş, bunu doktrine ve mahkeme içtihatlanna bırakrnıştır. Bu çözüm çok yerindedir, çünkü "kişilik kavramı" geniş kapsamlı olup, kesin çizgilerle sınırlanmamıştır; dahası hukuk ile sağtörenin (ahlakın) bir karışımıdır. Yurttaşlar Yasası'nın 24. maddesi, koymuş olduğu genel kuralla yani "kişıliğin korunması" kurah ile bir hukuksal sağtöre (ahlak) ilkesi koymuştur denebiür. Hukuksal olduğu kadar ahlaksal da olan kişilik kavramını her olaya ve her durum ve konuma göre belirleyecek olan, mahkeme içtihatlandır. Çünkü kişilik hak ve menfaatierini birer birer saymaya ve bir çerceve içine sığdırmaya olanak yoktur. Örneğin, bir sözcük kimi yerde bir hakarettir, kimi yerde hakaret değildir. Bunu zamana, mckâna, soyleyiş veya yazıhş biçimine ve söylendiği ortama göre belirleyecek olan makam mahkemedir. Bütün ulkelerin ceza yasalan da yüz yülardan beri kişinin bedensel ve tinsel (manevi) varlıklanna saldırılmasını ceza tehdidi ile yasaklamıştır. Ama bu yasa kişiliğin korunması için yetmemistir. Boyle bir saldın dunımunda veya davasından ayn olarak yurttaşlar hukukuna göre bir ödence (tazminat) davası açılması gerekliliği, az önce bclirttiğim gibi, ancak geçen yüzyüın sonlanna doğnı kabul edilmiştir. Geçen yüzyılda ölen Alman Başbakanı Bismark'ın alçıyla gizüce maskını çıkaran kimseye karşı ailesinin açtığı ödence (tazminat) davası, mahkemece kabul edilmiş ve maskı çıkaran kişi tazminat ödemeye hüküm giymiştir. Oysa Prusya yasalannda tsviçre'deki ve bizdeki gibi geniş anlamında bir kişilik hakkı ve bu hakkm korunmasına yönelik bir kural yoktu. Bu karan ile kuralı mahkeme koymuştur. Kişilik hakkrna saldınya karşı korunma yolu yalnız ödence davası açmak değildir; eğer saldın sürüyorsa önleme (men) davası, dahası, saldınnın yapılacağı öğrenilirse sakınma (içtinap) davası açılabilir. Oneğin bir gazetede yazı serisi olarak yayımlanan bir röportaj veya romanda bir kişinin veya bir ailenin onuruna ya da gizli yaşamına ilişkin bölümler devamlı olarak yer ahyorsa, saldınya ugrayan kişi veya aile yazı dizisi yayımının durdunümasını mahkemeden isteyebilir; eğer ilgili kişi veya aile boyle bir dizinin yayımlanacağını haber alırsa, bundan sakımlmasını da bir dava ile mahkemeden isteyebilir. Birinci dununda önleme davası ile birlikte ödence (tazminat) davası acılabildiği halde, ikinci durumda henüz yayup yapıhp saldın gerçekleşmediği için sakınma (içtinap) davası ile birlikte ödence (tazminat) davası açılamaz. BUtün bu hukuksal açıklamalar karşısmda, görevleri gereği resmi makamlara bazı kişiler hakkında rapor verme dunımunda olanlar için işin yalnız ahlaksal yönünü değil, hukuksal yönünü de düşünme zorunluğu vardır. Danıştay'ın geçen hafta kendisine Fransız liyakat nişanı verilen Sayın Necdet Üruğ hakkındaki son karan bunun kanıtlanndan biridir. Ancak şurasını eklemek gerekir ki, bir kişinin eylem ve işlemleri uzerine yazılan bir yazı iftira olmayıp gerçekleri yansıtıyorsa o zaman, kural olarak kişiliğin saldınya uğradığı ileri surülerek ödence davası açılamaz, eğer açüırsa reddedilir. Dnzeitme: Geçen pazar yazısında iiçüncii sütunun sondan 26. satmndaki "tngilizler vt Türkleri" sözcfikleri "tngilizler, Türkleri" olarak okunacak; 4. sütunun baştan yedinci satmndaki "IzmirTire Karabağ hattı" sözcükleri de "Izmirkasaba hattı" olarak düzeltilecektir. H.W. MtT Raporu ve Kişilik Haklan HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Danıştay geçen ay ilginç bir karar verdi ve asılsız suçlamalan içeren bir MİT raporu yüzünden Başbaİcanhğı 40 riıilyon lira tazminat ödemeye mahkum etti. Başbakanlığın, bu karara Daıuştay katında itiraz ettigmi de geçen gun TV'den duyduk. Gazetelerden öğrendiğimize göre, bu rapor eski Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ için verilmiş; Urufun Danıştay'da "tam yargı" dâvası açması üzerine durumu inceleyerek MİT raporunun asılsız olaylara dayandıgını ve hizmet kusunı bulunduğunu saptayan Daıuştay, kişüik haklarının saldınya uğramış olduğunu kabul ederek bu karara varmış. Bu olay dolayısıyla ilci nokta üzerinde durmak istiyonım. Asknda üç nokta üzerinde demek gerekir, ama bu üçüncüsünü Uğur Murncu o zaman yazdı, nice asılsız, gizli suçlamalarla, nice ocakların söndürülmüş, nice aydın insanımızın üzüntülere boğulmuş olduğunu göz önüne serdi. Bu nedenle ücüncü nokta dediğim konu üzerinde durmayacağım ve sevgili dostum Mumcu'nun düşüncelerine katıldığımı belirtmekle yetineceğim. Gelelim ilk iki noktaya; bunlardan birisi kişisel, öbürü hukuksaldır. Geçen yıi "Eski Bir MÎTÖyküsü" başlığı altında iki yazım, Cumhuriyet'in 3 ve 10 nisan tarihli sayılannda yayımlandıktan sonra ikisi emekli MlT görevlisi, birisi de bir bayan yurttaş imzalı üç mektup aldım. Bayan yurttaşımız ve emekli MIT görevlilerinden biri, 40 yüı aşkın bir süre önce geçmiş olaylara ilişkin görüş ve izlenimlerimi açıkladığım için, beni nazik bir dille eleştiriyorlar ve MlT hesabına görev yapan bir öğretira üyesi arkadaşımın tutumunu "yurtseverlik" olarak niteliyorlardı. Emekli MlT görevlisi imzasını tasıyan öteki mektup ise öfkeli, nerede ise hakarct ve tehdide varacak satırlar içeriyordu. O zamandan beri hiçbir yazımda bu mektuplardan söz etmedim. tmzalanndan adlannı çıkaramadığun bu üç okuruma su olayı söylemek isterim: 6 mayıs cumartesi günü çıkan "65 Yıl Içinde 65 Yıl" baslıklı yazunda Cumhuriyet'in Genel Yayın Müdürü Cevat Fehmi Başkut ile birsiiıe için aranua açan öğretim üyesi arkadasımdan söz ettim. Tam bir iftira ile beni Cevat Fehmi'nin gözünde karalayan, sonra foyası ortaya çıkan kişi, ne yank ki yine yukanda sözünü ettiğim MÎT ile ilgili yazılarda (adını söylemediğim) ögretim üyesi idi. Acaba bu da mı bir yurtseverlik örneği idi? Demek ki insan önce igneyi kendisine batırmalı sonra da çuvaldızı başkasına saplamah. Bu satırlan her ne sebeple olursa olsun asılsız rapor hazırlayan MİT görevlilerinin, beni eleştiren mektup sahiplerinin ve 15 yaşındaki öğrencilerini ihbar eden eğiümcilerin insanhk onurianna, vicdanlanna seslenmek için yazdım. • •• Şimdi gelelim sonınun hukuksal yönüne: Yurttaşlar Yasası'nın (Medeni Kanun'un) 24. maddesi şöyle der: "Şahsi menfaatlerinde haksız tecavüze ugrayan kimse, hâkimden tecavüzün men'ini talep edebilir. Maddi veya manevi tazminat nanuyla muayyen bir meblag davası ancak kanunun tayin ettiği halde ikâme olunurî' Bu Osmanlıca metnin Türkcesi şöyledir: "Kişilik haklannda haksız saldınya ugrayan kimse, saldınnın önlenmesini dava edebilir. Maddi veya manevi ödence olarak belirli bir para davası, ancak yasanın öngördüğü belirli durumlarda acılabilirî* Bu maddenin içinde bulunduğu bölümün (B) harfli genel başlığı "Şahsiyetin Himayesi" (Kişiliğin Korunması) olduğu halde 24. maddede "şahsi menfaatler" deyiminin kullanılması yanlıştır. Sözünü ettiğim genel baslığa uyularak "sahsiyet haklannda" denilmesi gerekirdi ki bunun Türkçesi "kişilik haklannda"dır. tkinci yanlış "şahsi" sözcüğünden doğmaktadır. Bütün hukukçular bilir ki, "şahsi hak" (kişisel hak) alım satırn, kira, ödunç gibi ilişkilerden doğan ve yalnız borçluya karşı Deri sürülebilen aJacak haklan için kullanıhr. "Şahsiyet hakkı" ya da "kişilik hakkı" ise ona saldıran herkese karşı kullanılabilir. Bu haktan yalnız Yurttaşlar Yasası'nda değil, Borçlar Yasası'nın 49. maddesinde de söz edilerek kişilik haklannda haksız saldınya ugrayan kimsenin, saldırgandan maddi ve gerekirse manevi tazminat isteyebilecefi yazılıdır. Işte bu ödence (tazminat) isteme hakkı saidırgana yonelik kişisel bir hak (alacak hakkı) olup "kişilik hakkı" değildir. Bu teknik ayırım üzerinde daha fazla durmadan kişilik hakkuun ne demek olduğunu, bu hakkm cerçevesine nelerin girdiğini belirtmeye çalışayım. Her kişinin bir kişiliği, kişisel değer ve niteliklerinin tümünden oluşan kişisel bütünlüğu ve salt bu kişüik gereği olarak doğan haklan vardır. Bütün bu haklarının hukuksal bakımdan özel bir koruma altında bulunması gerekir. Insanlann siyasi kişiliğinden, edebi kişiliğinden, askeri kişiliğinden vd. söz edilebiiir. Bunlann anlamı, kendisinden söz edilen insamn siyasal, yazınsal, askersel ya da sağtöresel (ah PENCERE 21 MAYIS 1989 AH Babs ve Kırk Haramileri çoğu kişi çocukluğunda dinlemiştir. Sinemaya uyarlandı Ali Baba, yalnız Doğu ülketerinde değil, Batıda da ünlendi. Masal oldukça uzundur; bu yazryı ilgilendiren yanı kısa. Ali Baba bir gün kırda çalı çırpı toplamak için dolasırken Kırk Haramiler'e rastlar; korkudan bir kayanın ardına siner, merakından gözlemeye başlar. Uğruların başı, küçük bir daga yüzünü dönerek yüksek sesle bağırır: Açıl susam, açrf/.. Dağ yarılır, bir kapı açılır; Kırk Haramiler atlarıyla birlikte içeri gtrerler; çaldıklan değerii malları mağaraya bıraktıktan sonra çıkıp gtderler. Ali Baba'nın ödü kopmuştur; ama, içinden gelen dürtüye karşı koyamaz, herkes ortalıktan çekildikten sonra dağın karşısına geçer sihirli sözcükleri söyler: Açıl susam, açıl!.. Oağ yarılıp da açılmasın mıl.. Ybksul masal kahramanı, artık Kırk Haramiler'in hazinesini ete geçiımistir; ama, seruven kuşkusuz burada bitmiyor. Peki, nasıl oluvor da iki üç sözcükle dağ yanbyor, kapılar açılıyor? Masallarda bu gibi sorulann yanıtları verilrrtez. Ne var ki AH Baba ve Kırk Haramiler ftlmini çeviren yönetmen, gerçekçi davranmış, mağaranın içinde kapının ardına büyük bir çarkı çeviren köleler yerlestirmiş. Bukağıya vurulmuş zavallılar, dolap beygiri gibi koşullanmışlar, 'açıl susam, açır buyruğunu duyduklarında çarkı gacır gucur çevırmeye başlıyoriar; mağaranın tastan kapısı açılıyor. Masallarda sihirli sözcükler vardır; gerçek yaşamda büyüye yer voktur. Ne var ki çağımızda bile insanlar masallaria koşullanmtş biçimsel mantıktan bir türlü kurtulamrvorlar; yasamlannın birkaç sihirli sözcükle bir an içinde değlşıvereceğmı sanıyorlar. Nedir bu sihirli sözcükler? 1940'ların ikinci yansında "demokrasi" sözcüğü Türkiye'de büyülü bir anlam kazanmıştı. Ah, tek parti yönetimi bir yıkılsa da demokrasi perisi gökten yere inse, mutsuz kişi kalmayacaktı; körlerin gözleri açılacak, kısır kadınlar doğuracaktı; açlar doyacak, onulmaz sayrılar sağlığa kavuşacak, işsizler iş bulacaktı. 1950'de tek parti iktidarı aşıldı; sola kapalı sağa açık çok partili rejimi demokrasi diye yuttuk. O günden bugüne mutlu olduğumuz söylenemez. Meğer demokrasiye kavuşmak ne de güç imiş; "açıl susam, açıl" deyince masallardaki gibi eşsiz hazinelerin kapısı açılmıyor; demokrasi için alın teri ve kanla yürünen yollardan geçmek gerekiyor; hiçbir büyülü sözcük toplumlara okus pokusla çag atlatmıyor. Sosyalizm de çağımızın büyülü sözcükterinden biridir; çekimi çok güçlüdür. Ne var ki sosyalist dünyada da ayakların suya erdiği gözlenmeye başlandı. Sosyalizmi bir masal sözcüğü sanarak din gibi algılayan biçimsel mantık sahipteri, gerçekle düşlemleri arasındaki farkı içlerine sindirmekte zorluk çekiyoıiar Oysa sosyalizme ulaşmanın demokrasiye ulaşmaktan çok daha çetin bir savaşım gerektırdiğini bilmek için ille de işin içinde bulunmaya gerek yoktur. Hele laik düşünceden uzak ve sanayileşmemiş topiumlarda, biçimsel mantıkla koşullanmış kafalann toplumculuğun diyalektiğini özümsemeleri kolay mıdır? 1980'ler dünyasında sosyalizm sozcüğünün büyüsünü yitirmesi, daha önceki yanlış ve düşsel yaklaşımlann bedelidir. Ama bu fatura ödenecek... Kapitalıst topiumlarda olduğu gibi sosyalist ülkelerde de çelişkilerin varlığı algılanacak; gülluk gülistanhk bir toplumun düşlemiyle tembelliğe yunelenler, uyanarak olaylara daha gerçekçi gözlerie bakacak... * Sözcüklerin büyüsü silinirse gerçek anlamları ortaya çıkar ki bu daha güzeldir. Cumhuriyet, demokrasi, özgürlük, sosyal adalet, sosyalizm gibi sözcükleri "açıl susam, açtl" gibi düşünenler, çocukluk çağını yaşıyorlardı. 'Büyümenin zamanı gelmedi mi? BüyümeninZamanıdır Bu Yoldan Dönüş Yok... OK'EffAKBAL EVET/HAYIR T.C.. ÇORUM 2. SULH CEZA MAHKEMESİ HÜKÜM ÖZElt ESAS NO: 1989/161 KARAR NO: 1989/171 ^ Gıda Maddeleri Tüzüğü'ne aykın davranış suçundan sanık Mecitözü üçesi Kuyucak Köyü nüfusuna kayıtlı. halen Çonım GUlabibey Mah. Vatan Sk. No 21'de oturur Ah öğlu 1956 D.'lu SELAHATTtN KOCA hakkında mahkememizden verilen 24.4.1989 gün ve 1989/161171 sayılı ilamla TCK'nın 398 Mad. ile 3 ay hapis ve 5.000 TL. agır para cezası ile TCK'nın 402. Mad. ile sanığa verilen cezaya müsavi bir süre meslek ve sanatının tatiline ve işyerinin 7 gün süre ile kapatılmasına, verilen hapis cezasmın 647 S.K.'nın 4/1. Mad. ile suç tarihine göre günlüğü 5.000 lıradan 450.000 lira para cezasına çevrilerek neticeten ve toplam olmak üzere 455.000 lira agır para cezası ile tecziyesine karar verihniştir. tş bu hüküm özeti, masrafı bilahare sanıktan alınraak üzere Ankara, lstanbul ve tzmir'de yayımlanan tirajı yüz binin üzerinde olan bir gazetede ilanı için çıkarümıştır. 1.5.1989 KAYSERİ 2. ASLİYE CEZA HÂKtMLİGl'NDEN Esas No: 1988/245 Karar No: 1989/185 Gıda maddeleri tüzüğüne muhakfet suçundan sanık, Mehmet ve Hasibe oğlu 1947 doğumlu Kayseri merkez Kılıçarslan Mah. kayıtlı ve halen Fatih mah. Uhut Sitesi Kat: 4 No: 13'de oturur Osman Suna mahkememizin 18.4.1989 tarih ve 1988/245 Esas, 1989/185 karar sayüı karan ile ve TCK. 398, 80, 647/4724O22918119/2 maddeleri gereğince 58.333 lira agır para, 3 ay 15 gün meslek, sanat ve ticaretinin tatili, 7 gün süre ile iş yerinin kapatılması ve 1 ay süre ile ehliyetinin geri alınması aynca hüküm özetinin IstanbulAnkara ve tzmir'de yayınlanan ve trajı 100 binin üzerinde olan bir gazete ile mahalli gazetede ilanı cezaları ile cezalandınlmasına karar verilmiştir. Keyfıyyet TCK. 402/2 maddesi gereğince ilan olunur. 1.5.1989 Basın: 23253 Damar Arıkoğlu anılarında yazar: Atatürk'le birlikte Uşak'a gelmişlerdir. Alkış tufanı arasında Atatürk konuşmaya başlar. Yemen'den, Saltanat'tan söz eder. Yemen'de dökülen Türk kanının tek sorumlusunun Saltanat yönetimi olduğunu belirtir. 'Ulusal egemenlik sayesinde bunun gibi kötü maceralara son verilecektir' der. Ardından Türk Ocağı adına bir genç kürsüye çıkar. Atatürk'ü Bismarck ve Napolyonia kıyasiamaya kalkışır. Atatürk genç adamın sözünü keser: 'Bu bey biraderimiz beni Bismarck ve Naporyonia kryaslamaya başladı. Napolyon, taç ve şeref peşinde koşan bir maceracıdır. Bismarck ise imparatora hizmet eden bir insandır. Bunlarla şah(Arkaa IV Sayfada) Yerler, farkb farkhdır... Eydir, oteldir, mağazadır, büıpd^r,,.Yünsa1ar da farklı farkhdır: yerine göre ^u^^ffif^y(^>#rine göre Yunsa Ralli, yerine jOclin ^ î ^ j j ş ı Ba^iime^ Yücısvmzi jerli yerinde, \ 4 Otellerin, lökanta ve mağaza gibi kalabalık. i$ "ycr"lerinin ekonomik, dayanıklı halısı.Yünsa Spor'çlur. 10 değişik rengjyle Yünsa Spor, her i^ ortaımmla yerini bulur. Trafiği yoğun işletmeler için, tn aiılcı seçlmdir. İşyerlerihe **artıdegir" katan, kuiursuz Yünsa, Yünsa Şampiyon'dur. Yüksek nitelikü, sık dokulu Şampiyon, lızefindeki i^ yükünü ezilmeden taşıı. 12 tipi, düz ve desenli çeşitleriyle Şampiyon, gürültüsüz, saygı uyandmui bir "iş yeriBhahsıdır. s mtsafitola^ının, \vatak ixl^İaqınııj Vum^ak; . ^ • • ? ; • • * • ArL f D A VA N I K L I KON'FOKİJ t •. ,/ KacYünsâkare H A L I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle