23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 NİSAN 1989 CUMHURİYET/7 Kent kapüarı Bükreş'te Kenî'in açamadığı kapı yok gibi. Bir paket Kent sigarası, insanlan doktor kuyruğundan, şoförleri polisten kurtarıyor. ADNAN AKGÜNEL BÜKREŞ Edirne'den Bulgaristan'a, Bulgaristan'dan da Romanya'ya girerlcen ekili arazilerdeki sulama teknolojisitün, yeşili nasü değiştirdiğini fark etmemek elde değil. Bulgaristan'daki koyu yeşü, Romanya'da yerini canlılığın, tazeliğin simgesi olan açık yeşile bırakıyor. Kırsal kesimden kente girerken 1930larda yeniden kurulan Bükreş'in geniş caddeleri, ttfb yük binaları, parke yolları ve tramvayı korumaktaki ısran, insana "Bnrası yakın gdecekte Paris gibi olur" dedirtiyor. tşte, yakaisviçre'ye yakın, şınn mi şirin. zengin mi zengin, ama tabii çok patıalı bir Kent Como. lanması gereken birinci kent bu. Bir de yakalanması gereken ikinci 'kent' var. Romanya Devlet Başkanı Çavuşesku, bundan dokuz yıl önce Paris'teki "alacakhlar" toplantısmda yanındakilere, "iflasın eşiğindeyiz" derken raoratoryura bekleniyordu. Romanya'dan alacakh olan ülkeler ise 40 railyar doların ödenmemesi halinde, yeni kredilüşüyle havayı içine çekip çekip ağızdan bağınr: "Tesekkürier ZüMasmavi gölde henüz tek tük tekneler terin sıkıntı yaratacağını anlatıyormorardıktan sonra "Fıkra degil, perman.." çarpıyor göze. Havalar iyice ısındığında, lardı. Çavuşesku, toplantıdan ayayncn olmustur" diyerek şu öyküStefano ile bayağı eskiye dayanlırken tüm borçlaruu 10 yıl içinComo'ya milyarderler gelecek yelken açmaya. yü anlattı: nıyor dostluğumuz. Ailesine, de bitireceğini vaat ederek bu küAvrupa'nın mültimilyarderleri, Üç carabinieri, veznedarı öldü "Türk dostlanm geliyor yemege, çük ülkenin bilyük borcunu ödeMUSTAFA SAĞLAMER yelken açmaya geliyorlar Como 1 rüp milyonlarca liretle kaçan ban servisi kusursuz islerim" demiş ya, menin planlanm yapıyordu. COMO Şurada, otların ara ya. "Karşıda, ağaçlann arasında ka soyguncularının peşine düşer. 7'den 70'e herkes telaş içinde. ZaAvrupa'nın en büyük uçak, sında eşelenen tavuk, Isviçre tavu görduğünuz villa, benim adaşın Como'nun dar yollannda hızla gi ten Italyana bahane ver ki telaşkamyon, petrokimya, traktör ve ğu muydu acaba? Ya berideki ki" diyor Stefano Fabbretli. derlerken, birdenbire at üstünde lansın. Adamlar, "Bugiin hava feağır iş tnakineleri fabrikalanna sakaz? Onun kümesi sınırın ne ta "Adaşım" dediği, bizim Caroline^ bir adam çıkar karşılarına. Ada na degil" derken bile, tansiyonlahip olan bir ülke, nasıl oluyordu rafındaydı? in kocası, Milanolu zengin çocu mın gömleği, pantolonu, eldiven n 35 puan fırlamada. Baba Fabbda sanayiye dönük dışsatım yaItalyanlar şöyle diyordu: "Co ğu Stefano Casiraghi. leri ve çizmeleri simsiyahtır. Yü retti terzi kalfasıyken, işçi olarak pamıyor ve borçlanıyordu? NedeAlmanya'ya gitmiş. Ailesi epey sımo'da bir köşede bir kiimes hayComo'ya girdiğimiz geceyarısı, zünü siyah maskeyle gizlemiştir ni gayet basitti: Üretim teknolovanı görurseniz, iyi bakın; tsviç sağda solda otel bulamayınca, adam. Yine siyah olan şapkasın kıntı çekmiş, ama baba biriktirjisinde geri kalmıştı Romanya. re'den kaçraış olabilir.." Çizmenin, "carabinieri'ye (ttalyanJann, jan da da " Z " harfı okunmaktadır. diği parayla, dönüşte büyuk bir Bir de buna tran'la yapılan antopuğa en uzak bolgesinde, bağır darmaya benzer örgütü) gidip, Elinde çalınan para torbası sapa terzi dükkânı açmış. "Artık sanalaşmanın bozulması eİdenince bu samz tsviçre'den duyulacak kadar şöyle pahalı olmayan bir oteli ne sağlam durmakta, atırun ayakla ta saygı kalmadı. Ben de işi konülkenin ekonomisi neredeyse felç Isviçre'ye yakın, şirin mi şirin, zen rede bulabileceğimizi sorrauştuk rı dibinde soyguncular, ağızlan feksiyonculuğa döktiim" diye yanoktasına geliyordu. Çunkü Şah gin mi zengin, ama tabii pahalı mı da önümuze düşüp, götüre götü yüzleri kan içinde yatmaktadır. kınıyor. döneminde yapılan anlaşma sonupahalı bir kent Como. Masmavi re, geceliği yüz bin liretlik (150 bin "Alın aradtgınız paralan" diye baHa Burdur, ha Como. Göl decu Romanya, tran'ın ham petrogölde henuz tek tük tekne çarpı lira) bir otele göturmüşlerdi bizi. ğırır siyahlı adam ve torbayı ca sen göl, kent desen kent. tnsan delünü işleyip Avrupa'ya satmak için yor göze. Havalar iyice ısındığın Fabbrettiler'in Stefano'ya bunu rabinierilere doğru atar. Çok duy sen, o da birbirine benzemekte. iki yeni rafineri kuruyordu. Bu da, başta ttalya'dan olmak üzere. anlattığımızda, kendine özgü gü gulanan carabinierilerin üçü bir Ama burası zengin işte.. dönemde petrol fiyatlan yükseliyor, Şah devriliyor, anlaşma da bozulunca önemli ekonomik atılımlarından biri tökezleyen Romanya, ekonomik krize giriyordu. 0 zaman Çavuşesku'nun yapacağı bir tek şey vardı. Çok büyük tasarruf tedbirleriyle yetiştirilen, üretilen her türlü malı iç piyasaya vermeyip, tümünü dış piyasaya satarak bu borçtan kurtulmak. Tabii bunun bedeü de Rumen hal Sequoia Sempervirens adı verilen ağaçlar kına ödetilecekti. 1500 yıl yaşayabiliyorlar. Topraktan fışkıran 1 doların resmi kurda 0.88 lei etorganizmalar arasında dünyamızın en tiği ve karaborsada 100 leiye ka. dar çıktığı Romanya'da, bir şişe büyükleri listesinin başındalar. süt 3, bir ekmek 5, bir kilo sosi&t Zürîhli bonbon ve şekerleme DOĞAN ABALIOĞLU ise 45 leiye satıhyor. kralı Schâtti kazancının verdiği Boş raflar, üriinlerin sergileneZÜRİH Konu kişinin kendi olanaklarla kendine bu geçici yamediği vitrinleT, kasap dükkânla ni on plana çıkarma güdusu. Bu, şamda bir yer aramış. Yüzyıl sonrında görülemeyen, sunulamayan kirailerinin isteyerek zaman za ra adını andığımıza göre bulmuş etler. Zaten bu görülemeyen, su man frenlemesine karşm, bilinçal da diyebiliriz. nulamayan her türlü maddeyi de tında yer etmiş bir olgu: Ego. Hinvill'deki malikânesinin bahçok az sayıdaki ve "birilerine" ya Birinin parasıyla, diğerinin yete çesinde 1853'lerde Sierra Nevadakın olan kitle elde edebiliyordu. nekleriyle, öbürünun ise yaşam dan getirdiği tohumlarla iki "S«Lüks otellere, ancak o otelde düzeyiyle sergüediği çaba hep öte qnoia Sempervirens" yetiştirmiş. kalmak koşuluyla girebilen ve gi kileri geride bırakma çabası. Bugun ataları gibi koruma altınrerken de otel kapıcısının yanı sıInsanlığın daha ilk ev relerinde; da olan ağaçlar 765 santim çap ve ra, siyah deri pardösülü, gözlük yapanlarını Erich Von Daniken 30 metre boylanyla daha emeklelü ve atletik yapüı 'görevlUer' ba in başka dünyalarda aradığı pira me çağında. rajını aşmak zorunda bırakılan mitler, saraylar, şatolar, eski görKaliforni>ra'daki ana topraklaRumenler, kemer sıkmaktan o kemli yaşantıların gunümüze ka rında 400 ile 1500 yıllık olanlann denli bıkmışlar ki kişisel bütçele lan taşlı göstergeleri. yanında 3 bin yaşının üstünde ve rine ekstra bir kaynak yaratabilTek malzeme olan taşın yerini, salt gövdesinden 1400 metreküp mek için en pahalı hizmetleri ne şimdi betonarme, cam, çelik aldı. kereste çıkabilenleri hesaplanmış. redeyse bedavaya yakın veriyorlar. İlhan Selçuk'un deyimiyle ÇUŞ'Bu mamut ağaçlannı (Big treDış borç ödemenin bu acı reçe lar (çok uluslu şirket) eskinin güç es), boyda Avustralya'daki Encal>tesi, Amerikalılann Kent sigarası gösterisini, türlü yapılanyla vur ptus Amygdaline eskilikte ise Banı, varlıklı olmarun, zenginliğin gulama özeninde bugün. En bü tı Amerika'da yetişen bir meşe tüsimgesine dönüştürmüş bu ülke yuk biziz dercesine. ru (4600 yıl çemberiyle) geçiyor. de. Yapay teknikle elde edilen bu Gene de yüzen balina, yürüyen fil Romanya'yı ve Bükreş'i bilenler, yığınlar, kimi zaman şehircüik an yanında, topraktan fışkıran yaşa"Kenf'in öyküsünü şöyle anlatı layıştyla bağdaşarak, kimi zaman yan organizmalar arasında dünyayor: mızın en büyükleri listesinin ten duşerek sergileniyor. "Her iilkede varlığın simgesi, Örnek Boğaz yamaçları. Para başında. insanlann bankadaki parası, e\i, sı olanın gösteri egosu için, beleTager Anzeiger Gazetesi'nin arabası, hatta çocuklannın oku diye imar koşullanna ters düştü "Zürih'in taritai ağaçlanZürih duğu okullar gibi sosyoekonomik ğu yerlerde bile çekinmeden mil ağaç tarihleri" serisinde (XXVII) somut göstergelerdir. Burada in yarları kolayca >ratırdığı villaları, yayımlanan bu bilgiler şöyle bitisanlar birbirlerine 'Kaç paket ne dereceye kadar çevresiyle uyum yor: Eski ağaçlar kesilmek değil, Kent'in var' diye sorup, 'Benim 2 sağhyor? sayılmak için vardır. Zürihli başkanın bahçesinde sequoialar. 765 santim çap ve 30 metre boylanyla daha emekleme çağındalar bin 500 paket sigaram var; henüz 3 bin olmadı' diyerek biriktirdikleri Kenl sigaralanmn çokluğuyla övünüyorlar." Çunkü Romanya'da Kent'in açamadığı kapı yok gibi. Bir paket Kent, insanlan doktor kuyruğundan kurtanyor. Trafik kurallan çiğnendiğinde, polisin "insanı asacak sertliğini" gülümsemeye çeviriyor. Çavuşesku'nun Romanyası'nda, kemerler sıkıla sıkıla, dış borç 40 milyar dolardan 2 milyar dolara inmiş. Dış borcu çok yüksek olan bir ülkenin gazetecisi olarak gözlemimiz, Rumenlerin memnun olduklan yolundaydı. Ancak ilk bakıştaki bu görüntü, günlük yaşamın sıkıntıları eşelenince hemen siliniveriyor. Gerive sadece dış borcun biteceği 199O'ı dört gözle bekleyen yorgun insanlar kahyor. Bir Türk firmasuun mayo fiuV rikası kurma aşamasma geldiğini öğrendikten sonra genç bir Türk işadamı Bükreş'teki lcısa göriismemizde, Romanya'nın artık yabancı yatırıma ve sermayeye sempatiyle baktığını, onem verdiğini anlatıyor ve burada şirket kurup iş yapmak isteyen Turklerin varlıgından haberdar ediyor bizi. Geri kalmış sanayi teknolojisini yenilemenin, 1980'lerden günümüze dek suren ekonomik krize yeniden kapı aralayacağını görmek kehanet olmasa gerek. Bu nedenle tarım urünlerine ağırlık verilen Romanya'da hızla yeni tarım alanlan açıhyor. İki "kenf'ten biri yakalanacaktı. Ya geniş caddeleri, büyük binaları, parke yolları ve tramvayı korumaktaki ısrarlı Bükreş, yakın geleceğin Paris'i olacaktı. Ya da "kemer sıkraaya devam"la, bol dumanlı Kent sigarası, varsülığın simgesi olma "keyfini" uzun bir süre daha yaşayacaktı... Bükreften Tekbasıııa gülünmez "Anti Festival 89" terk edilmiş bir fabrikada düzenlendi. Şenlik boyunca fabrikanın koca tuğla bacasından, duman yerine renkli balonlar ve kurdeleler yükseliyor, uçuşuyordu. TAN ORAL ATİNA "Tek Başına Gülünmez!". Geçen yıl tylül ayında Atina'ya çağnldığımda, benden istenen karikatür sergisine, Bergsonun mizahı tanımlayan bu ünlü sözünü isim olarak koymuştum. Ne var ki bir vize sorunu nedeni ile sergim gitmiş, ben burada kalmıştım. Samrım Atinah dostlar, gönderdiğim karikatürlere bakıp bakıp tek başlarına gülememiş olmalılar ki gel bu garip şeyleri bize anlat da birlikte gülelim dercesine, sergimi yineleyip beni de bir kez daha Atinâ'ya çağırdılar. Sergi, "Anti" (Karşı) adlı derginin düzenlediği "Anti Festival 89" programı içinde yer aldı. Festival etkinlikleri, şimdi terk edilmiş bulunan eski bir dokuma fabrikasının bahçesinde ve kırık dökük binalarının içinde izlendi. Fabrikanın demir çemberli, kocaman tuğla bacasından şenlik boyunca duman yerine renkli balonlar ve kurdeleler yükseliyor, uçuşuyordu. Fabrikanın ya da şenliğin, önü palmiyeli yonetim binasından içeri girenleri karşılayan ilk sergi, bu \e benzeri fabrikaların kapanış öykülerınin huzünlü anlatımından oluşuyordu. " B i r Donemin Sonu" adıyla sunulan sergi, 18601920 arası Pire'de kurulan kuçük sanayinitı son dönemdeki bitimini gösteriyordu; sabun, zeytinyağı, bira, deri, tütün vb.. Bir köşede, o günlerden kalma mühurler, işçi kartları, fişler, işe yaramaz senetler >iğümış, anlamsız duruyor. Bütün bunlar, özlemle girmeyi beklediğimiz AT'nin kaçınılmaz etkileri, once bira ve dokuma fabrikalan batıyor. Anlatıyorlar, anlaşma gereği dışarı satamadıkları ve konserve yapamadıkları sebze ve meyvelerin çukurlara gömülmesinin nasıl sorun olduğunu. Bahçe boyunca, uzun tahta bacaklı palyaçolar ve bir ucundan motorla hava basılıp şişirilen onlarca metre boyunca kıpır kıpır dalgalanan renkli kahn naylon boru yığını içinde, batıp çıkan çocukların çığlıklarını bastıran bir bateristin solo gürültüsü izlenerek şenliğin büyük binalarına varılıyor. Tavana yakın pencereleri duruyor binaların, kapılar kalmamış. Bir zamanlar makine gürültülerinin yankılandığı, bu 1400 metre kareden daha buyük salonda şimdi kırk hoparlörlü ses düzeni kurulu. tçine, hepsi geçici olarak konulmuş müzik ve açıkoturumların yapıldığı açık bir sahne, üç yüz kişilik dinleyici sandalyesi, bar, kafe, yemek masaları, kömür ocağı, şiş kebaplar, uç dört sergi, multivizyon TV ekranlan, motosikletler ve ara sıra eşya getirip götüren kamyonlar, hepsi hepsi sığıyor da birbirinin ensesini ısırarak koşuşan köpeklere de bol bol yer kalıyor. Köpeklerden biri Rose Dailynin. Sahibine ait motosikletin sepetinde gelip gidiyor salona. DaUy, Girit'te oturan bir lrlandalı. Cura, kemençe ve kabak kemane çalıyor, ama iyi çalıyor. Yunan ve Türk halk müziği ustası. Bir ud, bir tef, bir saz, bir kontrbas eşliğinde çalıp söylüyorlar; "Hey onbeşli onbeşli, Sıvas yollan taşlı." Sonra, Iskoçya'dan Furey Kardeşler, Jamaica'dan free jazz'cılar ve Yunanistan'ın en ünlü sesi Yorgos Dallaras! Bunlara. fabrikanın terk edilmiş diğer salonlannda sürdürülen tiyatro, sinema, kukla, karagöz ve kavramsal sanat gösterilerini de ekJemek gerek. Büyük salonun duvarlan boyunca uzanan panolarda, çok özenle hazırlanmış, çeşitli sergiler var. Burada yer alan sergiler için de bu kez "bir dönemin başı" denebilirdi doğrusu. Yeni sanayi bölgeleri ve yarattığı sorunların konu edildiği bu sergilere onlar, Yunan gerçeği üstüne bir özdeyişle başlamışlardı; "Ya kıyılar tersti, ya da biz ters yöne yelken açmıştık." Sergilerde, deniz kirlüiğinden hormonlu etlere, Carettalardan bisiklet dostlarına kadar tüm ekolojik ortak sorunlar vardı. Atina'da kiminle konuşsanız hava kirliliğinden yakınıyor, kurşun ve kükürt oranı çok yüksekmiş. Taksi ve özel arabalar, tek ya da çift günlere uyan plakalarına gore, sırayla kent merkezine girebiliyorlardı. Doğrusu ben, bu konularda şerbetli biri olarak, hava kirliliğini pek fark etmiyordum. Ama şenlik salonunda, kömür ateşinde cızırdayan, onlann "suvlaki" dedikleri çöp şişlerin mis gibi kokan dumanı, ekolojik sergileri gezerken bir kulakları ile de açıkoturumda konuşulanları dinlemeye çalışanların kafalaruu karıştırıyor olmalıydı. Sustunılan Toplum, Baskıcı Demokrasi, Basın ve Politik Kriz vb. konular, açıkoturucnlarda konuşularüardan birkaçıydı. Salonda ise, Amerikada tutuklu bulunan eski bankacı Koskotas'ın arka arkaya gönderdiği ve Yunanistan'da serbest olan özel radyo ıstasyonlarında yayımlanan bantların, Papandrcu'nun sevgilisı liani'yi ne kadar uzduğünü konuşmak daha zevkli geliyordu herkese. Aslında Andreas Papandreu ile ilgili konulara Turgut özal'ı ve yerel seçim sonuçlannı da katarsanız., akşamlan tavemalarda pabuç kadar kerevites kabukları içinden etlerini ayıklarken, uzo eşliğinde sürdürülen sohbetlerin zevki Davos ruhu'nun kulaklarını çınlatmaya bol bol yetiyordu. Yazımızı yine karikatür sergilerinden söz ederek bitirelim. On beş yirmi kadar Gırgır çizeri de Oğuz Aral başlığı altında çift imzah yazılı karikatürleriyle katümışlardı şenliğe. Oğuz'un banşı savunan yazısızları da \ardi; bıçağını koca bir bombaya saplayan çocuk az ötedeki bir çiçeğe doğru yurüyor. Benim de bu ülkedeki üçüncü sergımde, hepsi daha önce Türkiye'de yayımlanmış otuz üç yazısız karikatürum yer alıyordu. Atina'da "tek başına" değıldim. Karikatür sergilerinde değil, ama tavemalarda dostlarla birlikte bol bol gulduk çok şükür. Atina'dan Ha Burdur ha Como Como'dan ZürihHen En büyük Sequoia Amsterdam'dan Bugünlerde Türk olmak ATİLA KANBİR AMSTERDAM Şaatlerin alafranga zamanlara dijital ayarlı olduğu ve iletişim teknolojisinin başkomutanlık yaptığı Hollanda1 da, Müslümanların tellalive yoluyla haftada bir insanlan namaza çağnlanna, hadi biraz gelenektendir diye yumuşak bakılsa da tslam okulları açma girişiminde bulunan Humeynici bağnaz Müslümanlar'ın girişimleri, Türk ve Hollandalı eğitimci ve sosyologların kaygısına neden oldu. Hollanda yasalarına gore 60 velinin bir araya gelerek kendi inançları doğrultusunda okul açmaları, inanç özgürlüğü çerçevesine girdiği için mumkün. Devlet yer ve eğitimci sağlamakla zorunlu bu durumda. Kimsenin, kimsenin inancına kış dediği yok. Ancak eğitim bilimcilerin, sosyologlann ve aynmcılık konusunda duyarlı kesimlerin kaygısı, ayn bir egitimin buradaki Müslüman azınlıklann izolasyonunu hızlandırabilecek olmasından, dolayısıyla tamamen kendi içlerine kapalı bir kesim oluşması ihtımalinden kaynaklanıyor. Bu da beraberinde Hollanda toplumuna uyum sağlayamamayı, dolasıyıyla Hollandalılarca dışlanmayı ve az çok kendini hissettiren "aynmalığı" iyice köruklemeyi birlikte getirecek. Bu demektir ki tslam okullarııı Stockhohrfden Hollandalılarm belleğine her seferinde olumsuz birkaç şey ekleniyor. Dolandırıcılık, silahlı çatışma, eroin mafyasının Türk pasaportu, şeriat okulları ve TBMM cinayeti. da şeriat usüllerine göre eğitilecek yeni kuşak, camiyle kahvehane arasındaki butün durakları kaldıracak. Tek yanlı bir egitimin gübrelediği insanlar, tek tip ideallerin megolomanisine kaptıracak kendini. Daha sonra emrinize amade... Hollandalılarm belleğindeki "Türk" imajına her seferinde birkaç şey daha ekleniyor. Aralannda bir de çocuğun bulunduğu altı HoUandahnın katili bir Türk gencin ömurboyu hapse mahkum olduğu hapishaneden Hollanda fırmalarım bir milyon gulden dolaııdırması, haraç meselesi yüzünden aşın sol bir grupla mafya arasında meydana gelen silahlı çatışma, eroin mafyasının Turk pasaportu olması, şeriat okulları filan derken, en son TBMM cinayetiyle, bu şok olaylann kısa mesafeli bellekten, uzak mesafeli belleğe kayarak silinmesi daha zor olumsuz bir Türk imajına dönüşeceği kesin. Bu, iğneyle kuyu kazarak olumlu bir şeycikler yapmaya çalışanların da işini zorlaştıracak. Yağmur ol, rüzgâr ol, ağaçta tomurcuk, istersen vazoda karanTıl ol, iguana kertenkelesi ol, gergedan ol da bugünleıde buralarda Turk olma. Peki burada olan bizler ne mi yapıyoruz? Hiiiç... "Nereden geliyorsun?" diye sorulan o Allah'm belası sorunun cevabmın uç defa yutkunduktan sonra veriyoruz. Nihai hadiseler imtiyazhlara mahsus The Ultimat Event.Frank Sinatra, Liza Minelli ve Summy Davis Jr.'un çekip çevirecek formda bir Sammy Davis Jr. hayli zamandır sözü edilen dünya turnesinin adı. Bu hadiseye, erken şadığı hızlı hayatı çıktı ortaya. Yaüzerinden silkip davranıp 3 milyon lira para yatıran 'ayrıcalıklı' konuklar şahit olabildi. atmıştı sanki (anılarına bakılırsa YAVUZ BAYDAR STOCKHOLM The Ultimate Event, hafta boyunca dillerde dolaştı durdu. Frank Sinatra, I j za Minnelli ve Sammy Davis Jr.'un hayli zamandır sözü edilen, tarihi olarak nitelenen dünya turnesinin adı bu: The Lltimate Evenl. Nihai hadise. Üçlüyü bir daha aynı sahnede görmenin bir mucize sonucu gerçekleşebileceğini öne sürenler, turneye takılan ismi son derece yerinde bulmakta. Eh, Francis Albert'in, öteki adıyla Frankie Boy'un 73'üne ayak bastığı düşünülürse pek de haksız sayılmazlar hani! öyle de üçlünün son kez bir araya geldiğini kestirmek yetmiyor. Görmek, dinlemek de lazım. Peki, nasıl olacak bu? Erken davranıp 3 milyon 200 bin TL. dolayında bir para yatırırsanız, sorunu çözdünüz sayılır. IJçlünun geçen salı günü Stockholm'de 800 'ayncahkir konuk önunde verdiği konserin bilet ücreü, işte yukarıdaki rakamdı. Ve bu 800 bilet, aylar önce satışa çıkarılır çıkanlmaz, Isveç iş âleminin önde gelen isimleri ve Stockholm'ün kaymak tabakası larafından göz açıp kapayıncaya kadar silip süpürülüvermişti! Bizler "syncalıksız faniler" olarak 'Galiba gerçekten nihai bir hadise bn' diye hayıflanırken, söylenti Stockholm basın merkezinde küçük bir el bombası gibi patladı: Sinatra, bir saat sonra kentin ünlü Grand Hotel'inde basın toplantısı yapacaktı! Gazetecilerle arası malumdu, durup dufurken bu da nereden çıkmıştı? 'Şarkılannı dinlemek bir rüya. bari sesini duyalım, bu da nihai bir hadise sayılır' diye, Kral Varl Gustav'ın sarayınınJcarşısındaki otele seyirtildi topluca. "Kim uydurdu acaba Sinatra'mn gelecegini?' diye duşünürken açıklama geldi: Efsanevi şarkıcı, Sammy'nin basın toplantısına geleceğini soylemiş, son anda vazgeçmişti. Toplantımn vesilesi, Sammy Davis Jrîun arular kitibı Why Me? (NiçinBen?) ıdi. Kitap ilk kez, İııgilizcs orijinaünden de önce, Isveççe olarak yayımlanıyordu. Sanatçının ülkeye bir Isveçli ile evliliğinden de kaynaklanan sempatisiydi bunun bedeni. tükettiği alkol, Marmara Denizinin hacmi ile çekişecek nitelikte; 'buddy'leri Sinatra ve Dean Martin'le birlikte tükettiği toplam içkiyi ise, anlaşıldığı kadarıyla, Karadeniz'le kıyaslamak gerekiyor!). Keyif verici maddeleri bıraktığını, en mutlu dönemini yaşadığını anlattı uzun uzun Sammy; 'Eger bu kadar uzun yaşavacağıraı bilse>dim, kendime daha iyi bakardım' dedi. ABD'de siyahbeyaz çiftleri sokakta rahatça yürürken görünce 'onlann rahatlığında benim bir zamanlar verdiğim mücadelenin büyük payı var' diye gururlandığını söyledi. En çok sevdiği genç artist, Michael Jackson'dı. Ama bilet fiyatları kafalara takılmıştı bir kez. 'Bu nihai hadisedir' dediyse de ikna edici olamadı Sammy. 'Para almauydım, inanın yine Frank ile Iizaya katıhrdım' dedi, yine olmadı. Ve beklenen soru sonunda geldi: 'Sayın Davis, siz Sinatra'yı görmek için 2 bin dolan gözden çıkanr mıydınız?' Düşünmeye başladı Sammy, bir saniye, üç saniye... Sonunda kahkahalar patladı. Yanıt, 'dogrusu düşünmeye deger'di. Ardmdan yine fotoğraf faslı başladı. Biri, 'hnzalarken çeketim* diye bir kitap tutuşturdu sanatçının eline. Bu arada sesler kesilmiyordu: 'Mi. Davis, buraya bakar mısıruz?'. 'Bir de şuraya bakın lütfen...' Gülmeye başladı Sammy, 'Arkadaşlar' dedi, 'biliyorsunuz lütfen...' Gülmeye başaldı Sammy, 'Arkadaşlar' dedi, 'biliyorsunuz bir gözum takma. Aynı anda tek gözle hem kitaba. hem de size bakmama imkân yok! Biraz anlayış lütfen!' Hadisesiz bir nihai hadise düşünülemezdi elbet. Önce, Sinatranın koruyucularından biri, "yakın poz' diye şarkıcıya biraz fazla yaklaşan bir fotoğrafçıyı hırpaladı, filmlerini zorla elinden aldı. 'Mağdur"un şikâyeti üzerine hadise adalete intikal etti. Bu, Liza Minnelli'nin başına gelenlerin yanında bir hiçti. Sinatra ile Sammy'nin tsveç'e özel jetle gelmesine karsın Liza, Varayolunu seçmiş, Hollandadan Lımuzinı ile gelirken yanında cici köpeği Lili'yi de getirmiş, Grand Hotel'in kral dairesine yerleşmişti. Şöyle bir 'Oh!' diyemeden derhal ihbar edildi. Isveç'e izinsiz hayvan getirmek yasaktı, kuduz olması ihtimali vardı. Gümrüğe bağlı iki polis, otele gelerek Liza'nın odasının dışmda sabaha kadar karakol kurdular, ama nanie! Olay haber alınmıştı. Lili, bir gün boyunca odada kaldı, ihtiyaçlarını da banyoda giderdi. Ama sonunda kanunun eli yakasına yapıştı ve tevkif edilerek uçakla Paris'e gönderildi. Liza hakkında da kaçakçılıktan soruşturma başlatıldı. Stockholm sosyetesinin 800 mensubu, salı gecesi, biitün bu olaylara karşın, 'şahane' diye tanımlanan bir şov izledi. Aralarında prensesler Lilian ve Christinanın, SAS müduru Jan CarlsM>n'un da bulunduğu seyirciler saat 20.00'de içeri alındıktan sonra kulübün kapıları kapandı; konser sonuna kadar ne kimse içeri girebildi, ne de çıkabildi. Bilete dahil olan mönüde haşlanmış istakoz, biftekler, fırında patates ve pasta vardı. Bir de şampanya tabii. Nihai hadise böylece, ufak tefek pürüzlerle de olsa, kazasız belasu atlatılmış oldu ve hayat Isveç başkentinde yine normale döndu. Şimdi rahatız! Ve kalabalık gazeteci topluluğunun alkışları, fotoğrafçıların flasları arasında kitabın yazarı girdi içeri. Ve bir anda ortalık karıştı. 1yi bir poz yakalama umuduyla birbirinin üstüne çıkan fotoğrafçılar, minyon Sammy'nin üstünde unutulması guç bir rugby görunBasın mensuplarını masalar tüsü oluşturdular. üzerine yığılmış yüzlerce kitap Yoğun çabalarla asayiş sağlankarşıladı. Durum sonra anlaşıldı: dıktan sonra, 63 yaşına karsın diToplantıyı Sinatra değil, Samm riliğinden bir şey yitirmemiş, çivi Davis Jr. duzenlemişti. Herkes gibi, tek başına Steaua Bükreş'i
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle