27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 NİSAN 1989 CUMHURtYET/15 Profesör Bozkurt Güvenç'e göreAvrupa çokkültürlü bir birlik kuruyor Avrupa Topluluğu çeşitliliğe açık Türkiye'nin Avrupa Topluluğu'na tam üyelik başvurusu, geçen günlerde ikinci yılını tamamladı. Bu yıldönümü dolayısıyla, Türkiye'nin söz konusu başvurusuyla güncelleşen Türklerle Avrupahlar, genel olarak Batı arasındaki kültürel ilişkiler konusunu, kültür sorunlarımızla ilgili çeşitli katkılarıyla tanınan Profesör Bozkurt Güvenç'le tartıştık. Türklerin farklı bir kültürden gelmeleri Avrupa Topluluğu içinde yer almalarına engel midir? Profesör Güvenç'e göre farklı bir tarihselkültürel mirasa sahip oluşumuz, Avrupalılarla Türkler arasında karşılıklı önyargıların varlığını sürdürüyor olması, Avrupalıların dünyasmda yerimizin olmadığı anlamına gelmiyor. Çünkü "Avrupa birliğinde amaç, tekdüzelik ve birörneklik sağlanması değil, kültürde çoğulculuk. Hedef, herkesin benzer hale getirilmesi değil, çeşitliliğin korunması!' Arkadaşımız Şahin Alpay, yarın akşam televizyondan yayımlanacak olan liderler açıkoturumunun yöneticiliğini yapacak olan Prof. Bozkurt Güvenç'le Ankara'da konuştu. PAZAR KONUGU Avrupa'da bir otelde kalacak olursanız, başucunuzdaki çekmecenin iç*nde bir İncil kitabına rastlayabilirsiniz. Ama bunun anlamı herkesi Hıristiyan olmaya zorlamak değildir. Bu, tarihi bir simgeden ibarettir. Avrupa'da bugün laiklik, herkesin dilediği dine iman etmesi, hatta dinsel inancı reddetmesine tümüyle açıktır. Bu aşamaya varmış bir Avrupa'nın Müslümanız diye bizi reddedeceğini hiç sanmıyorum. Ama tek bir İslam devleti egemenlığinin Avrupa'ya yayılması fîkrine direnecekleri de tabiidir. • ^ ^ H 1960'ların başlanndan itibaren Batı Avrupa'ya göçen ve sayılart bugün belki iki milyona yaklaşan bir Türk topluluğu var. Onlar Avrupalılarla Türkler arasındaki kültürel ilişkiler sorununun somut olarak sınandığı bir olgu. Avrupa'daki Türklerin kültürel entegrasyonu konusunda çalışmalanmz olduğuflu biliyorum. Bu açıdan ulaşılan durum sizce nedir? blokları arasındaki yakmlaşma da belki bu sürecin bir sonucu olarak görülebilir. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Biliyorsunuz, Batı dünyasında çok söylenmiş bir söz vardır: "Batı Batı'dır, Doğu Doğu'dur ve bu ikizler hiçbir zaman birleşemez" Bu, geçen yüzyıllann imparatorluk ve sömürgecilik zihnıyetini yansıtan bir 'görüştür. Geçen yıl olimpiyatlar sırasında yapılan bir seminerde bunun tam tersi bir görüş dile geidi. Bir global kültürün nasıl oluştuğu, teknolojinin bundaki rolü ele alındı. Batılılann ortaya attığı görüş şuydu: Birleşmez dediğimiz ikizler, Pasifik üzerinden atlayıp Asya'nın doğu kıyılarında birleşmiştir; batıya doğru ilerleyen Batı kültürü, Atlantik'i ve Pasifik'i aşıp Asya'ya ulaşmıştır. Bundan sonraki kültür sentezini Asya'nın doğu kıyılarında görebiliriz. Yani, dünyamız küçülmektedir. Yeni sentezlere doğru yürünmektedir. Bunun gerçekleşmesi tabii zaman alacaktır. ama bir "Dünya Köyü"ne doğru gidiş söz konusudur. Ancak uluslararasılaşma süreci ele alındığında iki kavramı ayırma zorunluluğu var. Uluslararası şirket, uluslararası hukuk var, ama utuslararası kültür henüz yok. Avrupa Topluluğu fikrinin doğuşuna ve gelişmesine baktığımızda da işe doğru yönden yaklaştıklarını görüyoruz. Bir Avrupa kül AVRUPA'DAKİ TÜRKLER Bu konuda sanıyorum Almaniar en yalın gerçeği dile getirdiler. "Ucuz işçi, emek ithal etmek için yola çıktık; sonradan fark ettik ki bizim gibi insanlar gelmiş" dediler. Bir ekonomik meta olarak işçi getirmeye kalkmışlar, fakat bir de bakmışlar ki gelenler hakları hukukuyla, sorunları ve talepleriyle insanlar. Biz de işçilerimizi yollarken, onların entegrasyon sorunlarını hiç düşünmedik, ülke ekonomisine yapacakları katkıdan, getirecekleri dövizden başka bir şey pek düşünmedik. Ama evdeki hesaplar tam olarak çarşıya uymadı. Avrupa'da bulunanlar giderek oraya yerleşme, paraları da bulunduklan ülkelere yatırma eğilimirte girdiler. Bunlar hem bizim hem de Batı Avrupa ülkeleri açısından bekleıımedik sorunlar yarattı. Işin başka bir yönü de, gidenlerin çoğunun bir tarım, köy kültüründen ileri bir sanayi kültürüne gitmeleriydi. Yalnız bir kültür ortamının değişmesini değil, bir üretim ortamının da değişmesini yasadılar. Bulundukları ortamlara intibaklan o ölçüde güçleşti, gecikti. Bu durumda kültür teorisi açısından beklenen oldu. Bir entegrasyon yerine bir altkültür olarak varlığını sürdürme direnci ortaya çıktı. Bunun sonucunda bazı aşırı akımlara elverişli bir ortam da oluştu. Türkiye'de dinle fazla ilgisi olmayan kimseler bir dayanışma arayışı içinde orada dinci siyasi akımlara; başkalan sağda veya solda modası geçmiş ideolojilere kapıldılar. Bu da,Avrupalılan şaşırttı, korkuttu. O zamana kadar tanıdıkları kentli Türklerle yeni tanıştıkları goçmen Türklerin faıklılığı karşısında şr^ırdılar. ^ B H I H Türklerle Avrupalılar arasında önemli sayılabilecek karşılıklı bazı önya^ılarm varlığı söz konusuysa, acaba bunlara karşı yapılabilecekler ya da bunları kırma yönünde işleyen bazı kendiliğinden süreçler var mı? Kendiliğinden bir süreç, son yıllarda turizm patlaması denen olay, bu konuda çok etkili olmaktadır. Hollanda'da katıldığım son bir seminerde öğrendiğime göre, Türkiye'yi ziyaret eden Hollandalı öğretmenlerin Türk öğrencilere karşı tavrı hemen'değişiyormuş. Türkiye'yi, sorunlarını yakından görüp SOYLES1 ŞAHİN ALPAY Sayın Güvenç söyleşimize güncel bir konuyla başlamak istiyorum. Yarın akşam televizyondan yayınlanacak olan, üç büyük partinin liderlerinin katılacağı açıkoturumu, belki "tarihi" olarak rütelenebilecek bir açıkoiurumu sizin yönetmeniz uygun görüldü. Acaba niçin Bozkurt Cüvenç? şumun tabii bugüne yansıyan yönü vardır. Çağdaş Avrupa tümüyle bu tarihikültürel birikimden arınmış değildir. lzleri, etkileri yaşamaktadır. Tarih olayları gelip geçer, ama etkileri dilde, kültürde, sanatta yaşamaya devam eder... D, Bılemiyorum. Bana da biraz sürpriz oldu. TRT Genel Müduru ile yaptığımız bir telefon konuşmasında bu teklifı aldım. Ben de toplantının tarihi öneJ/BKM Acaba Türklerin Avrupalılar gözundernini kavrayarak öneriyi kabul ettim. Niçin beni terki imajı zaman içinde hiç değişmemiş midir? cih ettiler, bunu bilemiyorum. Ama olayı niçin önemli bulduğum konusunda bir iki şey söylemeye çalıEvet, değişmiştir. İki büyük değişme aşaması göşayım. Bir defa Türk demokrasisinin sağlıklı bir yönrünüyor. ikinci Viyana yenilgisinden sonra, Avrude ılerlediğine inanıyorum. Önümüzde çok önemli pa'da Türklere karşı korku faktörü ortadan kalkmış, bir tarihi fırsat var. Demokıatik rejimin oıı yılda bir bu sefer biraz daha sempatik bakmaya başlamışlaraskeri müdahalelerle kesimiye uğraması geleneğini dır. Örneğin kompozitörler Türk temalarını işlemesanıyorum kıracağız. Toplum sorunlarına anayasal ye başlamıştır. Türk esyası, Türk zevki, Türk sofraçerçeve içinde, gerekirse anayasa değışiklikleri yaparak, demokrasi içinde uzlaşarak çözüm bulmayı ba sı gibi öğeler Avrupa kültürüne girmeye başlamıştır. Ve Türkleri daha yakından tanıma, hatta takdir şaracağız. Televizyondan yayınlanacak olan bu lideretme eğilimi görülmüştür. Fakat esas büyük değişler diyaloğu sanıyorum ki, liderlerin bu konudaki me Cumhuriyet'le birlikte görülüyor. Osmanlının yısorıımluluk duygusunu toplumla paylaşmaları için kılmasıyla Batı dünyası, Doğu, yani Türk sorunubulunmaz bir fırsattır. Ben de buna tanık olacağım nu tam çözdum derken kaışısında yepyeni bir ruh, için gerçekten çok heyecanlıyım. Buradaki göreviyepyeni bir dinamikle Türkiye Cumhuriyeti'ni görmi bir moderatör, yani toplumdaki umudu foruma düğünde biraz şaşalamıştır. Bu olay Avrupa'da büyansıtacak bir kişi olarak görüyorum. Belki uzlaşyük bir hayranlık yaratmıştır. Hiçbir zaman Avrumacı kişiliğim nedeniyle bu göreve seçilmiş olduğupa uygarlığımn bir parçası olamaz diye düşünülen mu da düşünebiliriz. Türkler, Avrupa'nın bir üyesi olarak ortaya çıkmış, kabul *e saygı görmüştür. • İ ^ B Açıkoturum sırasında bazı güçlüklerle karşılaşabileceğinizi düşünüyor musunuz? • • • • Sayın Güvenç, tarih açısından bakıldığınOlabilir, ama olursa bu sadece benim ya da topda Türkler acaba Batı'nm o kadar dışında mıdır? Deiantıyı düzenleyen TRT kunımunun karşılaşacağı bir güçlük değil, partilerin, liderlerin ve toplumumuzun karşılaştığı bir güçlük olacakur. Toplantıya katılan liderlerimizin bütün güçlükler üzerinde düşündüklerinden, bunun bilincinde olduklanndan da eminim. TÜRK İMAJI ~ BOZKURT G Ü V E N Ç Prof. Dr. Bozkurt Güvenç 1926'da Samsun'da doğdu. Kabataş Lisesi'ni bitirdikten sonra, tTÜ'de ve ABD'nin Massachusseıs Institute of Technology Üniversitesi'nde mimarlık öğrenimi gördü. Yurda döndükten sonra 195362 yılları arasında mimarltk ve öğretmenlik yaptı. 196263 arasında ABD'nin Columbia Üniversitesi'nde antropoloji ve eğitim dallarında master yapan Güvenç, antropoloji alamnda doktorasını 1965'te Hacettepe Üniversitesi'nde tamamladı. Aynı üniversitede I969'da doçent, 1977'de profesör oldu. Bu arada Türkiye Sosyal Bilimler Derneği Başkanlığı (1972) ve Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı (1974) yaptı. 198081 ders yılında Tokyo Üniversitesi'nde ders veren Güvenç'e Japon hükümeti 1988'de uluslararasında kültürel anlayışa yaptığı katkıdan dolayı Imparatorluk ödülünü verdi. Geçen yıl kurulan Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmaiar Vakfı'mn (TÜSES) kurucuları arasında yer alan Prof. Güvenç'in başlıca eserleri arasında Kültür Sorunu (1970), Türkiye Demografyası (1971), tnsan ve Kültür (1972), SosyalKültürel Değişme (1976) ve Japon Kültürü (1980) başlıktı kitaplar var. Halen Türk Kültür Tarihi üzerinde bir I kitap yazmakıa. unyamız küçülmektedir. Yeni sentezlere doğru yürünmektedir. Bunun gerçekleşmesi tabii zaman alacaktır, ama "Dünya Köyü"ne doğru gidiş söz konusudur. Ancak uluslararasılaşma süreci ele alındığında iki kavramı ayırma zorunluluğu var. Uluslararası şirket, uluslararası hukuk var, ama uluslararası kültür henüz yok. türünden değil, bir Avrupa Topluluğu'ndan söz ediyorlar. Avrupa birliği çok kültürlü bir birlik olacaktır diyorlar. Yani kendi kültürlerimizi bırakalım, Avrupa kültüründe birleşelim demiyorlar. Batı Avrupa toplumları uluslaşma sürecini tamamlamışlar ve bunun üzerine şimdi bir uluslar ötesi birliğe doğru gidiyorlar. Henüz daha uluslaşma süreci içinde olan kalkınan dünya, bütün guçlükleriyle iki süreci birlikte yaşamaktadır.Türkıye'yi ele alırsak, biz tarihin miras bıraktığı bölgelerarası farkları gidermeye çalışıyoruz: akraba evliliklerini azaltmaya çalışıyoruz; vb. Bir uluslaşma'süreci içindeyken. uluslararası bütünlesmeye katılmak için kolay bir serüven olmuyor. Tarihi bakımdan şu gerçeği de unutmamamız lazım: Laikleşmede, aydınlanmada, ekonomik gelişmede, sanayi devriminde geç kalmış bir ülkeyiz; bütün bunları bir arada yaşıyoruz. Bu yüzden de laikliği, çoğulculuğu yerleştirmekte yapısal sorunlarla karşılaşıyoruz. Avrupalılar bir Avrupa birliği oluştururken bunu küttürlerin içinde ehyeceği bir pota olarak dişünmüyor; her ıılusun kendi kültürel özelHklerini koruyabileceği bir çoğulcu çalı allmda loplanıyorlar, dediniz. Bu açıdan bakılınca, Türkiye1 de bazı çevrelerin, özellikle vurgulayarak üzerinde durduklan Avrupa ile bütünleşmenin önündeki kulnırel engel konusunda ne düşünüyorsunuz? AVRUPAHLAR VE TURKLER ^ • • • 1 Şaym Güvenç, söyleşimizin konusuna girersek, toplumumuzda genellikle AT ile siyasi ve ekonomik entegrasyonun önünde aşılmaz engeller olmadığı kanısı hâkim. Buna karşıhk kültürel farklılıkların Türkiye'nin Avrupa'yla bütünleşmesinin önünde aşılması güç bir engel olduğunu düşünenlerin sayısı kalabalık. Sizin genel olarak kültür alanına giren çok çeşitli çalışmalanmz var. Bu arada, Hacettepe Üniversitesi'nin 1987 başında düzenlediği "TürkiyeAT İlişkileri" konulu seminere, "ATÜIkelerinde Serbest Dolaşımın SosyoKultürel Yönü: Türklerin Karşılaştığı Güçlüklerin Kaynaklan" başlıklı bir bildiri sundunuz. Bu bildiride Avrupalıların Türklere karşı önyargılarının tarihsel ve dinsel kaynaklannı irdeliyordunuz Bu araştırmamzda ulaştığınız ana sonuçlar ne oldu? AT'ye katılmamız gündeme gelince hep Türklerin Avrupa'yı nasıl gördüğünü, güçlüklerimizi, çıkarlarımızı tartışıyoruz, ama olayın bir başka boyutunu ihmal ediyoruz. Avrupa bizi nasıl görüyor? Eksiğimiz Avrupa'nın bizi nasıl gördüğü konusuna pek fazla eğilmemiş olmamız. Bir toplumun veya kültürün kendisini nasıl algıladığı sorusu, bir kimlik (identite) sorusudur. O kimliğjn başkalan, yabancılar larafından nasıl algılandığı ise, bir imajimge sorusudur. Andığınız araştırmada Avrupa'nın Türkiye'yi nasıl gördüğünü, Avrupa'daki imajımızı gündeme getirme>ie çalıştım. Avrupalılarla temasa gelen Türkler hemen fark ederler ki Avrupalıların bize yönelik düşünceleri, bizim kendi kimliğimizi anlayışımızdan oldukça farklıdır. Bizi gördükleri zaman bazen inanmadıklan, şaşırdıkları olur... "Siz gerçekten ana baba Türk müsünüz?", "Hep Türkiye'de mi kaldınız; çünkü siz bayağı Batılıya benziyorsunuz..;' gibi sorulara muhatap oluruz. Çünkü kafalarmdaki Türk imajı gördükleri Türkten farklıdır ve genel olarak bütün insanların yaptığı gibi, yerleşik imajı değiştirmektense sizi başka bir kategoriye koymayı tercih ederler. Ben bu tür deneyimlerden aldığım bir esinle, bu meseleye eğildim. Türk kültür tarihi üzerine yaptığım çalışmalarda da kimlik sorunlarımızın kökenlerini araştınrken Avrupalıların bizi kendi gördüğümüzden oldukça farklı gördüğünü fark ettim. Osmanlıların Avrupalılara karşı savaştığı dönemlerde gerçekte karşımızda bir Hıristiyan dünyası vardır. Bunların genel komutanı da Papalıktır. Bir tarafta bir padişah ve Islam devleti halife, öte tarafta da Hıristiyan dünyasınm simgesi olan papalık... 300 yüa yakına süreyle papalann gündemindeki en önemli sorun Türklerin Avrupa dışında tutulması olmuştur. Bunda başarı kazananlar kahraman olmuş; kazanamayanlar kahnndan ölmüştür. İkinci Viyana kuşatmasmdaki yenilgimiz, Hıristiyan dünyasının en büyük başarılanndan biri olmuştur. Olay yalnızca din cephesinde kalmamış, Batı dünyasınm edebiyatını, sanatmı, tiyatrosunu etkilemiştir. Hatta hiç savaşmadığımız ülkelerde, örneğin 16. yüzyıl Elizabeth dönemi tngiliz tiyatrosunda Türkler önemli bir yer tutmuştur. Shakespeare'in eserlerine bakarsanız, Türkler savaşçı, dünyayı fethedenler, sert tabiatlı, gaddar, insan ilişkilerine pek önem vermeyen, sevgi nedir bilmeyen kimseler olarak gösterilirler. 16. ytizyıl geride kalmıştır, ama Shakespeare tiyatrosu hâlâ canlıdır ve dünyanın her yerinde oynamaktadır, ülkemiz dahil olmak üzere... Ve bu Türk imajı yaşatılmaktadır. Bunun gibi Habsburg hanedaru tarihi misyonunu, adeta varlığını TOrk düşmanhğıyla özdeşleştirmiştir. Avrupa'nın hem dinsel hayatında hem de edebiyat ve sanatında Türkler çok önemli bir yer tutmuş, adeta Avrupa'nın Avrupa oluşunda, Edgar Morin'in dilimize çevrilen Avrupa'yı Düşunmek adlı son kitabında belirttiği gibi Türklerin çok önemli etkileri görülmüştür. Bu tarihsel olu ÇEŞ1TL1L1K VE ÇOGULCULUK Buna cevap verirken belki Fransız Cumhurbaşkanı Mitterrand'ın iki yıl önceki bir beyanatını hatırlatabilirim. Mitterrand diyor ki: Fransa biraz Frank, biraz Gaulle, biraz Breton, biraz Germen, biraz Latin, biraz Italyan, biraz İspanyol, biraz Afrikalı. biraz Mağnbi. biraz Çingene... tüm bunların karışımıdır. Fransız olan bunların sentezidir. Avrupa birliğinden amaç, tekdüzelik, bir yeknesaklık, birörneklik değil, çoğulculuktur. Hedef, herkesin benzer hale getirilmesi değil, çeşitliliğin korunmasıdır. Bu çeşitlilikte bir güç, yaratıcılık aranıyor. Dolayısıyla biz Avrupalılardan farklıyız, Avrupalıların dünyasmda yerimiz yok görüşünü paylaşmıyorum. Avıupacı değil, Avrupalıyım. Avrupalı da bunun bilincindedir. Bizim bazı onda olmayan güçlerimizi bilmektedir. Örneğin, Avrupa'da bugün nüfus azalması başlamış j tır. Gelecek yüzyılda insangücü kaynağını nereden sağlayacağını düşünmektedir. Türkiye bu gücü sağlayabilir. Doğu Avrupa'nın, bazı Akdeniz ülkelerinin ileride bir gün bu topluluğa katılması konuşulurken yararları zararları tartışma konusu olmaktadır. Yoksa tartışma katılabilir mi, katılamaz mı noktasında değildir. Bizim de konuya akılcı yaklaşmamız daha doğru olur. Katılmak bize şu aşamada ne getirir, ne götürur; buna hazır mıyız; yararımıza olur mu gibi bir muhasebenin içinde olmamız gerekir. • • • • Kimileri Avrupa Topluluğu'nu bir "Hıristiyan kulübü" olarak görüyor: Bunun içinde bizim yerimiz yokııır, ıstesek de almazlar şekliııde düşünüyor. Kimileri de Avrupa Topluluğu'nu özgür ve demokratik. laik, kalkınmış, yuntaşlarını sosyal ve ekonomik güvencelere kavuşturmuş, çağdaş uygarlık denilen bir şey varsa bunu oluşturan özellikleri laşıyan ülkelerin birliği olarak görüyor. Bu ikinci grup, Türkiye'nin AT'ye katılmasma esas engelin kiıltür farklannda değil; demokralikleşme, laikleşme, kalkınma, ınsan haklarına saygı, sosyal ve ekonomik haklartn güvence alttna alınması gibi konularla ilgili olduğunu düşünüyor. Siz ne diyorsünuz? Tanıdığım kadarıyla Avrupa toplumları rîen dinsizim ya da tanrı bilmiyorum diyen vatandaşlarıru öteki vatandaşlanndan ayırmayan, aynı hakları tanıyan toplumlardır. Yerleşmiş, oturmuş düşüncelere, değerlere. ahiaka karşı çıkan görüşlere ve tavırlara hoşgörüyle bakmaktadır. Batı Avrupa bir anlamda. belki Edgar Morin'in söylediği gibi hem diyalektik henı Jc diyalojik. yani başansını çelişkilere, onlann sentezine bağlamış olan dinamik bir topluluktur. Avrupa'ya katılmak demek bu çelişkileri aniamak. bunlara razı olmak demektir. Hem Avrupalı olalım hem de bu çelişkilerin dışında kalalım; askeri gücümuzle Avıupa'nın içinde olalım. ama siyasi ve hukuki tarafımızla dışında kalalım denemez. Eğer Avrupalı olacaksanız. bu sürecin içine gireceksiniz. Bu çelişkilere razı olcaksınız. Bu iyidir veya kötüdür demiyorum. Ama Avrupa budur. Avrupa, gücüııün buradan geldiğini bilmektedir ve bu kaynağı kurutmayacaktır. Bu topluluk, yeni aşılara, farkhlıklara. çeşitliliklere acıktır. Çünkü geleceğini yeni scnıc/leıde görmektedir. Eğer dışarıdan gelecek ctki ve katkılara kapaııırsa, nefes borularını kesoccğindcn korkmaktadır. y Prof. Dr. Bozkurt Güvenç'e göre, Avrupa toplumları, "yerleşmiş, oturmuş düşüncelere, değerlere, ahiaka karşj çıkan göoişlere ve tavırtara hoşgöruyte banebilir ki Osmanlı Imparatorluğu Asyalı olduğu kadar Avrupalıdır. Ünlü tarihçi Braudel'in anlattığ16. yüzyıl Avrupası Türklersiz düşünülemez bir Avrupa'dır, özellikle Akdeniz bağlamında. Braudel Akdeniz'in doğusuyla batısını bir kader birliği içinde görmektedir. Türkler Anadolu'ya ve Balkanlar'a yerleşeli Avrupa'yla çok yoğun bir ilişki içinde olmuşlardır. 1950'lerin sonundan buyana Batı Avrupa'ya iki milyona yaklaşan Türk yerleşmiştir. Gerçekten Türkler Avrupa'nın tümüyle dışında ve yabancısı sayılabilir mi? Hayır, Avrupa'nın hiç de yabancısı değiliz. Avrupa sorununu belki en derin ve en uzun bir şekilde kan toplumlardır Batı Avrupa, bir anlamda. başansını çelişkilere, onlann sentezıne bağlamış olan dinamık bir topluluktur. Avrupa'ya katılmak bunlara razı olmak demektir." tanıdıktan sonra tavır hemen değişiyor. Fakat turizm yoluyla birbirini tanıma elbette yeterli değil. Bu önyargıların giderilmesi için karşılıklı çabalara ihtiyaç vardır. Bunuıı belki en çarpıcı örneği, İkinci Dünya Savaşı'nda bütün dünyaya karşı savaşan Japonların zihinlerde "savaşçı samuray" imgesini silmek için yazdıkları veya yazdırdıkları yüzlerce kitaptır. Bu kitaplarla barışa, demokrasi ve özgürlüğe inanan yepyeni bir Japon imajı sunuluyor. Bu çabanın çok başarıh olduğu da biliniyor. Bizde kendi imajımızı değiştirecek kültürel faaliyetleri yaygınlaştırabiliriz. Ama burada bir çelişkimiz var. Kendimizi tanı.tmaya yönelik faaliyetlerde geçmişteki askeri başanla Ne var ki, Osmanlı Batı'yı hep fethedilecek bir dünya olarak görmüştür. Batı'nm kendisini geride bıraktığınının ve Batı'dan öğrenmesi gerektiğinin bilincine vardığı zaman biraz gecikmiş olduğu söylenebilir. Bu çabalar Tanzimat'tan başlayarak günümüze değin yoğunlaşmıştır. Bu çabalarla bilim ve felsefe dışındaki konularda Batı'yı iyi tanıdığımızı da söy'eyebiliriz. Belki Batı'nın bizi tanıdığından daha ileri ölçüde. H H B H Buradan başka bir konuya geçebilir miyiz... Bir gözleme göre biz Türklerin Avrupalılar hakkındaki önyargılart hiç de Avrupalıların bizler hakktndaki önyargılarından geri kalmamaktadır. Bu gözleme kaltlır mısınız? III. Selim, II. Mahmut dönemlerinden bu yana Avrupa'ya yakınlaşmak istiyoruz. Avrupa kurumlarını alıyor, Avrupa'ya sıcak bakıyoruz. Avrupa da öyle bakıyor. Çünkü Osmanlı Türkü artık bir tehlike olmaktan çıkmıştır. Cumhuriyet döneminde Avrupa'yı takdir etmek yanında kendimize Avrupa'ya yetişmek gibi bir hedef koyuyoruz. Ancak ilişkilerde bir olumsuzlukla karşılaşıldığında. hemen Avrupa bizi kabul etmiyor, Haçlı zihniyeti hortluyor gibi en ağır sonuçlara kolayca vanlıyor. Söz gelimi Avrupa'nın bize karşı takındığı bazı tutumlar, serbest dolaşım hakkının tanınmayışı, vize uygulamaları karşısında Avrupa bize ayrım uyguluyor, bizi itiyor diyor ve buna karşı hemen tepki gösteriyoruz. Acaba Avrupa'nın bu davranışının gerekçesi nedir, pek fazla incelemeden duygusal bir tepki doğuyor ve yaygınlaşıyor. Konulara biraz da karşı tarafın açısından bakabilsek belki işi o kadar büyütmeyeceğiz. Yine Edgar Morin'in kitabına atıfta bulunmak istiyorum: Bu çeşit çatışma ve çelişkiler Avrupalıiar arasında belki bizimle olduğundan daha da güçlü bir şekilde vardır. Gerçekte örneğin, Fransızlar, Almanlar ve İngilizler arasındaki ilişkiler hiç de pürüzsüz değildir. Ama sahip oldukları ortaklıklar dolayısıyla bu pürüzler aşılabilmektedir. ^ • • • 1 Avrupalıların bu ortakhklannm en önemlisi Hıristiyanlıklır deniyor ve Hıristiyan olnıadıkları için Türklerin Avrupa orıaklığırıa hiçbir zaman giremeyecekleri ileri sürulüyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? .vrupa'yla ilişkilerde bir olumsuzlukla karşılaşıldığında, hemen Haçlı zihniyeti hortlamıştır gibi en ağır sonuçlara kolayca vanlıyor. Söz gelimi Avrupa bize ayrım •uyguluyor, bizi itiyor diyor hemen tepki gösteriyoruz. yaşayan bir toplumun, kültürün çocuklarıyız diyebiliriz. Türklerin Doğu'dan geldiği doğrudur. Ama Türkler hep Batı'ya yönelmiştir. Gözümüz, gönlümüz hep Batı'da olmuştur. Hatta Osmanlı İmparatorluğu'nun Balkanlardaki gelişmesinin Anadoludaki gelişmesinden çok daha hızlı olduğu bir gerçektir. Osmanlıların Balkanların önemli bir kısmını ele geçirmeleri Trabzon'u almalanndan öncedir. Osmanlı 17. yüzyıla kadar Batı'ya denk bir güçtür ve kendisini üstün bile görmektedir. Batı'yı tanımaya da pek yönelmemiştir. Daha çok Batılılar Osmanlıyı tanımaya, anlamaya calışmışlardır. Ayrıca Osmanlının Batı'dakı eserleri, izleri Anadolu'dan daha güçlüdür denebilir. >atı Avrupa bir anlamda, belki Edgar Morin'in söylediği gibi başansını çelişkilere, onların sentezine bağlamış olan bir topluluktur. Avrupa'ya katılmak demek bu çelişkileri aniamak, bunlara razı olmak demektir. rımızı, dünyayı geçmişte nasıl titrettiğimizi vurgularsak, korkanm Avrupa'yı yeniden ürkütebiliriz. "DÜNYA KÖYÜ" Avrupa entegrasyonu konusuna dönersek, acaba konuya daha global bir açıdan bakamaz m:ytz? Acaba Avrupa entegrasyonu dünya çapında yaşanan bir uluslararasılaşma sürecinin bir parçası değil midir? Dünyanın en içine kapulı toplumların< an biri olan, yakından lanıdığımz Japonya bile bu süreci kuvvetle lussediyor. Son yıllarda DoğuBalı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle