15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/10 HAVA DURUMU M Genel MudOrHğü'nden aJınan bilgıye göre, yurtta yağış beklenmiyoı Tüm bölgelenmız az buludu ve açık geçecek. Bu arada Marmara ıle yunjun ıç kesımlennde sabah saattennde yer yer yojjun olmak üzere sts görulecek. HA#\ SICAKLIĞI Önemlı bır degışıHikolmayacak RÛZGAR Guney Adana Adapazan Mıyaman Atyon Aârı Antera Anokya Amalya Artvın Aydm Balıkesır Bılecık Bıngöl A S A A A S A A A A A S A A A S S A A 25" 9° Oyarbalur A 15° 8° Edırne S 22° 9° Erancan A 21° 4° Erzurum A 10° 2° Eskrçelur S 21° 5°Gaoanteq A 21° 11° uresun A 20° 8°GOmüjhaneA 13° 5°Hakkân A 24° 9°lspana A 12° S°taanbul S 19° 5°bmır A 19° 4° Kars A 11° 1° Kasumonu A 20° 3° Kaysen S 20° 5° KırVlaref S 19° 9°Konya S 22° 6°Kutahya A 24° 8° Malatya A 23° 19° 19° 12° 21° 22° 17° 16° 11° 21° 1B° 23° 11° 21° 21° 16° 20° 21° 20° 5° Mamsa 7° K Maraş 3° Merem 3° Muğla 4° Muş 9°F*9de 9° Ofdu 3°«ze 2°Samsun 4°S«1 6°Sinop 7°S«as 2° TekmJaO 4° Ttatızon 2° Tuncelı 7° Uşak 5°Van 5°Vtegal 5° Zonguklak HABERLERİN DEVAMI TÜRKIYE'DE BUGÜN A A A A A S A A A A A S S A A A A S A 23° 8° 19° 9° 21° 13° 23° 6° 12° 2° 20° 3° 17° 8° 17° 7° 16° 7° 22° 8° 16° 8° 17° 4° 16° 8° 18° 8° 18° 4° 21° 5° 10° 1° 23° 8° 19° 7° 21 MART 1989 Helsinki J ^ ^ ra w • " ' 1 ı /, J Londra l S ^i DÛNYA'DA BU6ÛN AmsBrdam Y 14° Lenmgrad J Moskora J Amman B 17° 21° 23° 17° 8° 14° 10° 14° 13° 8° 8° 18° 24° 24° 14° 23° :° 19° 10° 15° 22° Kopenhao yMentan hafif, ara sıra orta kuvvette esecek. Oenelerimızde ruzgâr kıbieve lodos 35 kuvvetımJe. saatte 1021 deniz nrali hızta esecek DENIZ Mutedil dalgalı. art dalga yuksekrığı 0515 m , görüş uzaklığı 10 km. sıs anında 1 km'nın altmda bulunacak van gölü nde h»a az bulutlu ve acık geçecek Rüzgar guney ve batı ycnlerden hafit, ara sıra orta kuvvette esecek Gö! küçük dalgalı, görüş uraklıflı 10 km. olacak Demzlı A acık B OUIUOIJ K kart S sok Y Kahln' B A B B Basel Y Bögral Y Berin Borai Y Bruksel Y Budapeşle B Cenevre B Cezayır Y udde A Dubay< A Frankfuri Y A Gıme Y Hejsnkı A Kabıre Kopenha« Y Y KMi A Letoşa Atna Bajda! Barcelona B Y Y A Y Y Y A Y B A Şam A TefAm A Tunus Y Varşova B Venedık B Vıyana Washıngton A Zurih B jnıngrad Londra Madnd Mılano Montreal Mostova Munıh Ne« YDffc Os» Pans Prag Rıyad Rocna Sofya ¥ 7° Y 16° B 13° e «° MUSTAFA EKMEKÇt AKKARA NOTLARI 4° 8° 8° 25° 7° 14° 8° 24° 16° 16° 16° 20° 21° 10° 16° 11° 22° 7° ANAP, Gitti Gider mi? Olayı, cumartesi arkadaşlarımızdan Prof. Kaya Türker anlattı: 0,1954 yılında Almanya'da TV'den izlemiş. Alman ayaktopu (futbo<) takımı o yıl, dürtya birincisi olmuş. Cumhurbaşkanı Theodor Heuss'a: Takımımız dünya birincisi oldu, ne olur bir kabul etseniz de kutlasanız çocukları... demişler. O zamana dek, Cumhurbaşkanlarınin, ayaktopu takımlannı çağırıp kutlaması söz konusu değilmiş. Başkan, "Peki" demiş. Çağırmış. Oyuncular, Cumhurbaşkanının önünde sıralanmışlar. Theodor Heuss onlara şöyle demiş: Topa iyi vurmakla, iyi insan olunmaz! GalatasarayMonaco maçı, iyi ki bitti de, başka sorunlara eğilebilecek basınımız. Nasıl da kendimizden geçmiştik: "Ne seçim ne geçım, varsa yoksa, ayaktopu!"... Hacı Turgut Bey, nasıl da koştu gıtti, Kölnlere, bır şeyler umarak... • * * Yerel seçimler yaklaştıkça, dergiler, seçim tahminlerini soruşturmaya başladılar. "Tempo" Dergisi'nin, sorularına ben de yanıtlar vermiştim. Yüzdeler şöyleydi: ANAP yüzde 25, SHP 35, DYP 26, DSP 6, RP 7, MÇP 1.5, IDP 0.5 Derginin son sayısında sıralama yapanlara baktım; Prof. Sadun Aren'le, aynı sıralamayı yapmışız. Sadun Bey yüzde vermemiş, Prof. Fahir Armaoğlu da aşağı yukarı benzer sıralamayı yapmış. Yani, ANAP grtti, gidiyor!.. Prof. Sadun Aren'e sordum; "ANAP, neden gidiyor?" diye. Şunları söyledi özetle: ANAP, büyük sermayenin partisidir; büyük sermayenin partisi olduğu için, asıl yöneticiler büyük sermayedarlardır. Böyle bir partinin üyeleri, zorunlu olarak çtkarlarını temsil ettikleri, büyük sermaye sınıfına mensup degillerdir. Seçim kanununun gereklerini yerine getirmek için partısel faaliyeti yerine getirmek için çok sayıda partiliye ihtiyaç vardır; oysa bu sınıf, yani büyük sermaye sınıfı, hem sayıca azdır hem de particilikle doğrudan doğruya ilgilenmezler. Adam tutarlar. Bunun için, ANAP'ın sınıf partisi olarak yönetimi, yani özellikle Özal, büyük sermayenin çıkarını yürüten. bunu bir kadro ile yürüten bir kişidir. Bu anlamda, parti ile sınıf ilişkisi ANAP için söz konusu değildir. örneğin, SHP için söz konusudur; SHP'nin üyeleri, temsil ettikleri sınıftan gelmektedir çünkü. Örneğin, büyük sermayedar SHP'ye üye olmaz. Yani, üyeryle parti arasında bir benzerlik, giderek bir ayniyet vardır Bu ayniyet, özel olarak da büyük sermayeyi temsil eden partilerde olanaksızdır. Bu partıler, parti olamazlar bizim anladığımız anlamda. Bunlar bir yönetici kadro ve bu yönetici kadronun iktidannı sağlamak için kullanacakları kimselerdir. Partinin tabanı, partinin çıkarlarının adamları değildir. Nitekim, ANAP'ın son kongresinde, başka insanlar kazandığı halde. Özal, "yanlış olmuştur" demiş ve kazananları değiştirmiştir. Yönetime alınmayanlar da fazla karşı çıkmamışlardır. Kazananlar yönetime gelse, parti ANAP olmaktan derhal çıkacak. Onun için hiç üstüne varmadtlar. Çünkü biliyorlardı ki, Özal iktidannı da Özal'ı da düşürmek veya düşürmemek kendilerine ait bir şey değildir. Böyle bir parti, gerçekten başanh olduğu sürece, yani partiyi destekleyenlere katkıda bulunabildiği sürece ayakta kalabilir. Ama zaafa düştüğü zaman, sıkıntı da başlar. Şimdi görülüyor ki Özal, kaybetmeye başlamıştır. ANAP'ın partizanı yoktur ve olamaz. ANAP, fazla bir şey veremez artık. Çünkü, orta sermaye karşıdır partiye; orta sermayenin çıkarı karşıdır partiye. Daha önce destekleyen ve oy veren bakıyor ki yok; "bu adam insana verse verse sadaka verir yani!" Ben, örneğin bugün Ankara'da coşkulu bir ANAP hareketi göremiyorum. Bundan ötürü ben kaybedeceğini tahmin ediyorum ANAP'ın. Tabanı çalışmayacaktır çünkü. Büyük sermayeden yana olan Kaya Erdem'in, karşı çıkışı ilginç. Peki, bir şey daha Var sizin tahminlerıniz arasında; DSP'ye, Ftefah Partisi'nden daha az şans tanımışsınız, neden? Onu nasıl açıklıyorsunuz? *Halk giderek DSP'yi bağımsız bir parti olarak görmemektedir. Bağımsız olarak hareket eden bir parti olmadığını görmelerine bağlıyorum halkın. Ben DSP'yi tutanların sosyal demokratlar olduklarını zannetmiyorum. ANAP'lı, DYP'li olanlar da DSP'yi tutabilirler. DSP, sosyal demokrat partilerin yuvalandığı yer olmadığı anlaşılmış bir partidir. Sosyal demokratlar, buradan çekilirler, diye düşünüyorum. İçlerindeki ANAP'lılar ANAP'a gider, filan... O bakımdan, tahminimi öyle yaptım... O zaman, yüzde sekizi filan bulamaz, size göre... Bence, tabii, o son aldığından az alır. Çok teşekkür ederim Sadun Bey. "Tempo" Dergisi. tahminlerle ilgili olarak "Gitti Gidiyor" başlığını koymuş. "2000'e Doğru" Dergisi'nde, ANAP Genel Sekreteri Akın Gönen ANAP'a yüzde 36 vermiş. SHP Genel Sekreter Yardımcısı Erol Çevikçe, ANAP'a yüzde 30 verenlerden. Çok var, yüzde 30 veren; örneğin İlhami Soysal, İlyas Seçkin, Yolİş Genel Başkanı Bayram Meral. Uluç Gürkan, Deriİş Genel Başkanı Yener Kaya, Petrolİş Genel Başkanı Münir Ceylan, Sosyalist Parti Genel Sekreteri Yalçın Büyüdağlı da öyle... ANAP'ın, yani Hacı Turgut Bey'in inışe geçtiğine kuşku yok. Birkaç yıl önce, Hacı Korkut Bey'le bır görüşmemiz sırasında, söz dönüp dolaşıp Hacı Turgut Bey'e gelmişti. Korkut Bey şöyle demişti: ANAP'ın geleceği, Turgut Bey'e bağlıdır. Onunla kaimdir. Turgut Bey giderse, ANAP kalmaz! Işçi direnişi büyüyor (Baştorafı 1. Sayfada) zam, ancak işveren tarafınca kabul edildi. Çeliklş, en alt dilimdeki işçi grubu için 1a 65 artı 286, en üst dilimdeki işçi grubu için ise % 65 artı 522 olan bu ücret artışı önerilerini, ortalama % 112122 olan ücret artışını geri çevirdi. Türker, Çeliklş olarak anlaşma için en son 2680 lira ücret artışı istediklerini vurgulayarak "Daha önceki ücrel düzcjimiz, en agır işi yapan işçilerimiz için tşkoluna göre en diişük düzeylerde kaldığı için, işçirniz, açığın kapanmasını istemektedir. Sendikamız ve işçi, MESS'in katı iutumu karşısında mutlaka greve gitmeye kararlıyız" şeklinde konuştu. Çeliktş'in yönetim kadrolan, dün iki saat süren ve sabah kesilen son görüşmelerin ardından, son grev hazırhklan için Iskenderun ve Karabük'e gitmek üzere Ankara'dan ayrıldılar. tstanbul'da Dok Gemitş Sendikası'nm yürüttüğü toplusözleşme görüşmelerinin kesilmesi üzerine, dün 3000 kadar Camialtı, Haliç ve İstinye TeTsanesi işçisi, toplu viziteye çıkma eylemi gerçekleştirdiler. Toplu olarak işyerlerinden yürüyerek SSK dispanserlerıne giden işçiler, sendikal hak ve özgürlüklerinin yok edildiğini, yasadışı bir eylem yaprnamak için, pasif eylem yolunu seçtiklerini söylediler. İşçiler, "Bizler 150 bin lira civartnda maaşla yaşamaya calışan işçüeriz. Yeni lopİusözieşme ile ilgili olumsuz gelişmeleri acı içinde izliyoruz. Çogumuzun cebinde akşarn eve gidecek yol parası >oktur. Bizi temsil eden sendikalann, Türkİş'in de durumu ortsdadır. Onlar için koltuk kavgası, bizim ekmek kavgamızın östündedir. Uzlaşmacıhgın ötesinde teslimiyetçidirier" dediler. İşçiler, çahşamayacak duruma gelbin işçinin yemek boykotu ve sakal bırakma eylemi gerçekleştirildi. Adapazan'nda ise, işçiler iş çıkışı servise binmeyerek, toplu olarak şehrin içine bir yürüyüş düzenlediler. Askeri işyerleri işçileri, kademeli olarak ve Türkiye çapında uyarı eylemlerini sürdüreceklerini açıkladılar. Harbîş Sendikası Başkanı Kenan Dunıkan, ortalama 130 bin lira ücretle çalışan harp işkolu işçisinin toplusözleşme görüşmelerindeki olumsuz gelişmelerle birlikte patlama noktasına geldiğini, sendika olarak zor durumda kaldıklannı belirtti. Dün Türkİş Kadın Kurultayı nedeni ile İstanbul'da karşılaştıklan Çalışma Bakanı İmren Aykatun, görüşmeleri hızlandmn önerisinde bulunduğuna işarek ederek, "Ancak bu bizim elimizde degil. Toplu pazarlık masasına otnran kamn işveren tarafı, yetkisiz olduğu için süre istedi" şeklinde konuştu. Bu arada yine Türktş'in toplu uyuşmazlıklan kapsamında olan ve görüşmeleri kesilmiş bulunan Yolİş Sendikasf nın örgütlü olduğu karayolu işçileri de bugun yaygın pasif eylem uygulama karan aldıklannı gazetelere bildirdiler. İşçiler, aynı koşullar ve aynı nedenlerle pasif eyleme çıkmak dışında bir çözüm bulamadıklarau, toplu pazarlık masalarında uyuşmazlığı kilitleyen siyasal iktidan uyarmak istediklerini söylediler. Türkİş'ten daha aktif politika beklediklerini belirttiler. öte yandan dün de Türkiye Madenİş Sendikası, Hekir.ihan, Divriği, Yeni Çeltek, Merzifon ve Sorgun işyerlerinde çalışan toplam 3200 işçi için grev karan aldı. Toplam 12 bin işçinin çalıştığı Etibank ve Karadeniz Bakır için de toplusözleşme masasında uyuşmazlığa düştü. Kadınlar 1 Ulusal Kurultayi'nda çalışan kadınların sorunlan tartışıldı. Sendıkalarda görev alabilmiş kadınlann tümünun ve Uluslararası Hür İşçi Sendıkalan Konfederasyonu ile Amenkan İşçi Sendikalan Konfederaşyonu temsilcilerinin katıldığı kurultayda konuşan Türklş Başkanı Şevket Yılmaz, kadınlann sendikal yaşamda en az erkekler kadar etkıli katılım gösterdıklenni dikleri, rahatsızlandıkları için viziteye çıktıklannı söylediler. tşçilerin çok kalabahk gruplar halinde saatler sıiren kuyruklar oluşturdukları SSK Beyoğlu Dispanseri, personel yetersizliği nedeni ile vizite kâğıtlanna "Mmuayene edilmemiştir" kaşesi basarak işçileri işyerlerine geri gönderdi. İşçiler, toplusözleşme görüşmeleri sonuçlanıncaya kadar çeşitli pasif direniş eylemlerini sürdüreceklerini açıkladılar. Petrollş Sendikasf nın dünden itibaren kamu sözleşmeleri uyuşmazlığı kapsarnında dün başladığı pasif dırenişlerde ilk uygulama petrokimya tesislerinde yemek boykotu ve servislere binmeme biçiminde gerçekleştirildi. Aliağa ve Tüpraş'ta yaklaşık 7000 işçiyi kapsayan pasif eylemler, bir program çerçevesinde biçim değiştirerek ve Türkiye çapında Petrolİş Sendikası'nın u>ruşmazlık içinde olduğu tüm işyerlerine kaydırılacak. Çalışankadınlarkurultayı $% söyledi Şevket Yılmaz'dan sonra kürsuye gelen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı İmren Aykut, anayayasa. İş Yasası ve SSK yasalarında kadınların lehine bazı maddeler yer almasına rağmen ülkemizde çalışan kadınların bugün bırçok sorunlan bulunduğunu söyledi. Gazeteci Nazlı llıcak, çalışan kadınların sorunlarını anlatırken "Turk erke$, eşine sahip çıksa, Özal'ı örnek alsa biz kadınlar hertıalde çok daha mutlu olurduk" diye konuştu. Kurultay bugün sona erecek. (Fotoğraf: Deniz Topaloğlu) Sürnerbank, MKE, TPAO, SSK ilaç işyerlerini de içine alacak ve 11 bin işçiyi kapsayan eylemlerin yarından sonraki bölümünde öncelikle toplu viziteye çıkma eylemi var. Petrollş'in pasif eylemleri ile ilgili her kademe yönetici ve eyleme katılan işçilerinin dün yaptıklan çeşitli açıklamalarda, amaçlarının kilitlenen uyuşmazlıklarda siyasal iktidan uyarmak oldu|unu vurguladılar. Açıklamalarda, kamu işveren sendikalannın iktıdar baskısı ile olumlu hiçbir yaklasıma giremediğine işaret edilerek Türktş'in alrnış olduğu ilke kararlan ve eylem programı gereğince harekete geçmesini istediklerini bildirdiler. Harbİş Sendikası'nın 32 bin üyesi işçiyi kapsayan uyuşmazlığı çerçevesinde, yaygın pasif işçi direnişleri dün de devam etti. İşçilerin isteği ile alınan karar gereği dün İstanbul bölgesine bağlı 8 Konuk yazar I Türkiyeöe üniversite sorunu da düşünmüyorum: Birlikte jüri 300000 cilt, Boğaziçi Kütüphane dan eski durumlarıru arar hale üyeligi yaptığım pek çok sayıda si'nde de 200000 cilt kitap vardır. gelmişlerdir. öğretim üyesinin de aynı kanaati Diğer üniversitelerin kaynaklan Bu ifadelere karşüık bazı ünitaşıdığına şahit oldum. Bilimsel bu sayılann da altındadır, büyük versite yöneticileri kendi ünivereser adı altmda sunulan birçok ca bir çoğunluğunda da kütüphane sitelerinde, örneğin bir "folklor hşmanın değil doçentlik, dokto yoktur. Türkiye'deki tüm üniver grubu" ya da "tiyatro kolu" vera, hatu yüksek lisans tezi bile sa sitelerdeki toplam kitap sayısı da ya benzeri hatta çok daha yılamayacak düzeyde olduğunu yaklaşık 1.5 milyon dolayındadır. başanlı bazı öğrenci faaliyetlerini söyleyebilirim. Jürisinde görev alYönetim biçimleri ile yakınen örnek gösterebilirler. Fakat buradığım adaylardan sadece 34 ta ilgilendiğimiz Batı üniversiteleri da kastedilen temsili bazı faaliyetnesinde uluslararası nitelikte ya ile bu konuda bir kıyaslama ya ler değil, geniş öğrenci kitlelerinin yına rastladığımı da bu vesileyle pıldığını duydunuz mu? Bu eksik eğitimkültürspor ihtiyaçlannı belirtmek isterim. liği gidermek için birkaç örnek ve karşılayan örgütlenmelerdir. Bir öğretim üyeliği niteliklerinin reyim: Harvard Üniversitesi'nde misal vermek gerekirse, bir döbu denli büyük bir erozyona uğ 14 milyon, Stanford nemde Boğaziçi Üniversitesi'nde ratılması kısa dönemde belki de Üniversitesi'nde 13.5 milyon, Ber her öğrencinin en az bir spor dahissedilmeyecektir. Fakat uzun keley'de 13.5 milyon, Yale'de 13 hnda faal olması ve hiç değilse bir dönemde bu tür kişilerin Bilim milyon... ve liste böyle gidiyor. kültürel aktivitede de yer alması Dalı Başkanı, Ana Bilim Dalı Kısacası, Tiirk üniversiteleriııin beklenirdi. Bu kriteri uygulayacak Başkam, Bölüm Başkanı, Dekan, tümiindeki kitap sayısı, ciddi bir olsak, acaba hangi üniversite buhatta Rektör olabileceğini ve böy ABD üniversitesinin kütüphane gün bu ölçeğe yakın gelebilir? lelikle tüm gelecek öğretim kad sinin ancak onda biri kadardır. Çağdaş düzeyde ders dışı faaliyet rolannı yetiştireceği düşünülurse, öğrenci başına düşen kitap sayı üniversite yönetimlerinden talep atılan adımların ne denli sakıncalı sı ise Türkiye'de 3 adet, ABD'de edilecek olsa, karşımıza bin bir olduğu kolayca anlaşılır. (örneğin Stanford'da) ise 1100 türlü mazeret öne sürülecektir; başta elbette "tahsisat 2. Gelelimikinci konuya... Ye adettir. tersiz eğitim imkânlarına karşüık Türk üniversitelerinin öteden yetersizliği" gösterilerek. Gerçekson yülarda hızla arttınlan öğren beri "kitap" ile pek yakınlaşama te ise ders dışı faaliyetlerin büyük ci sayılannın başansızlıgı da da dığının somut bir diğer kanıtı da, bölumü bir tahsisatı gerektirmez, vet edeceği kolayca tahmin edile okutulan çoğu dersin ders kitabı zira öğrenciler çoğu masrafı kenbiürdi. Nitekim öyle de oldu. Ba nın (textbook) olmayışıdır. Kimi dileri karşüarlar. Yönetimin sadeşansız öğrencilerin sayılan yüz zaman "ders noüan" diye adlan ce izin vermesi, destek olması, binleri bulunca, bunun yaklaşık dınlan, öğrencüer tarafından da belki bir toplantı yeri sağlaması iki katı bir seçmen (ebeveyn) kit "telcsir" diye bilinen çok özlü (!) yeter de artar bile. Kanımca, aşıllesi de YÖK'ün ve hükümetin kar bazı bilgilerin öğretim üyeliğinin ması gereken ise bu tur ufak teşısına dikildi. Başansız öğrenciyi ilk yıllannda kaleme alınıp, daha fek katkılar değil, hâlâ çağın çok bir çırpıda başanlı hale getiren bir sonraki yıllarda da aynen kulla gerüerinde kalmış olan bir eğitimilâç ya da elekronik bir aygıt he nılması adeta bir gelenektir. Pek yöuetim anlayışıdır. 5. Üniversitelerimizin çok nüz icat edilmediği için, en basit teşvik edilmemesıne rağmen, yarçözüm olan "yasal düzenleme" dımcı doçentlik, doçentlik veya önemli bir diğer eksikliği de, uyyolu benimsendi. profesörlük aşamalan için ise bir gulamamn bir hayli uzağında olSon 5 yılda çıkanlan "af" ya zorunluluk olmamasına rağmen, malandır. Yapılan icabı istisna saian ya da "başansız öğrencıle nadir de olsa, bazı öğretim üye teşkil eden tıp, dişçilik, onnancıre uygnlanacak özel yöntemlerie lerinin "ders Idtabı" ürettikleri lık, ziraat vb. fakülteleri ayrı tutarsak, genelde teori ile pratiğin ilgili yönetmelikler", herhalde bilinmektedir. tüm cumhuriyet tarihimizde yapı"Bilgi Çagı" olarak da adlan neredeyse düşman kardeşler kolan benzeri dfeenlemeleri birkaç dmlan günümüzde önemli bir di numunda olduğu söylenebilir. Doğaldır ki, bazı konulann kat aşmıştır. Bu arada not baraj ğer altyapı, araştırma ve öğrenimlan indirilmiş, smav hakları art de kullanılan bügisayar adedidir. pratiği olmaz. örneğin, matematınlmış, "bütünkme" tanımı yay Bu konuda en iyi durumda olan tik, felsefe gibi. Ancak bu örnekgınlaştırılmış, vd. birçok ODTÜ'de iki adet büyük bilgisa leri fazla da çoğaltmak mümkün "kolaylık" getirilmiş bulun yar (mainframe), çeşitli orta boy değildir. Mühendislikmimarhk, maktadır. bilgisayarlar ve 200300 adet de hukuk, ekonomiişletme, tüm sosSormak gerekir: Başansız öğ kişisel bügisayar vardır. Bu sayı yal bilimler esasen ampirik dallarrencilere bu kadar ilgi gösterildi lar diğer üniversitelerde çok da dır ve mutlaka uygulama ile iç içe ğine göre, başanh öğrencilere ne ha azdır, büyük bir bölümünde de olmak zorundadîr. Bu kıstasa gögibi bir ilgi gösterilmektedir? Belli eski model ve yetersiz bilgisayar re, mevcut öğretim birimlerinin P bir notun üstünde ortalama tut lar bulunmaktadır. Belli başlı bir belki de <b 90'mdan fazlası uyguturan öğTenciye nasıl bir kolaylık kaç üniversite dışında ise öğren lamayı da içermek durumundasağlandı? Sımfını hiçbir dersten ciler herhangi bir bilgisayarla ta dır. Gerçekte olanlara kısaca bir kalmadan gecen öğrenci için ne nışmadan okulu bitirmektedir. göz atmakta yarar vardır. Temel eğitim araçgereçlerinde Teori ile pratiğin bağdaştırılagibi ek haklar getirildi? Lisans eğitimini dört yılda tamamlayan de çağın çok gerisinde olduğumu rak öğrenciye aktanlması için en nadir başanlı öğrencilere ilerisi zu söylemek abartma olmayacak azjndan öğretim elemanlannın için yurtiçinde veya dışmda ek im tır. Bir iki kurulus dışında, bıra uygulamayı da bilmesi gerekir. kalım kapalı devre TV gibi 20 yıl Oysa, bu saydığım branşlardan kânlar tanındı mı? Kısa bir araştırma gösterecek öncesinin teknolojilerini, tepegöz hiçbirinde bir ögretim elemamntir ki, bu ve benzeri sorulara ala ve benzeri alelâde cihazlar bile da böyle bir özellik aranmamakcağımız yanıt " H i ç b i r şey pek az bulunur. Daha henüz "ka tadır. Bir mühendislik öğretim yapılmadı" olacaktır! Zira, ol ra tahta" dönemi aşılmış değildir. üyesi herhangi bir uygulama yap4. Öğrencilerin dersdışı (extra rnadan Doçent ve Profesör aşadukça uzun bir süredir belki de bir suçluluk kompleksi içinde yö curricular) faah'yetlerinde de du malanna gelebilir, hatta Fakülte netim sadece başansızlığa prim rum daha az acıklı değildir. Dekanı bile olabilir! örneğin, işvermekte ve özel ilgi göstermek "Kampus" niteliği tasıyan köklü letme, sosyoloji, vd. tüm alanlatedir. Başanlı öğrenciler de, ba bir iki kuruluş dışında, üniversi ra genişletebiliriz. Klinik çalışması şanh insan yetiştirme amacı da bu telerimizin büyük çoğunluğunda yapmamış bir doktor ne denli baders dışı faaliyet olarak bilinen, şanlı olabilirse, gerçek bir yapıarada unutulmuştur. 3. Üniversitelerimizin altyapı kantinde oturmak, bina aralann nın inşaatında çalışmanuş bir insorunlan da uzunca bir süredir daki boş alanlarda futbol oyna şaat mühendisi veya mimar da o çözüm beklemektedir. Bu sonın mak ve benzeri aktivitelerdir. Da denli başanlı olabilir. Uygulamalı bilim alanına giren lann başmda kitap ve yayın kay ha önce belli bir düzeye ulaşmış naklannın yokluğu gelmektedir. üniversitelerimizde de bu tür fa konularda öğretim üyeliği için Mevcut 28 üniversitenin ancak aliyetlerin bir kısmı ya "gereksiz" pratik deneyim son derece önembirkaçında kütüphaneye benzer bulunduğundan ya kulüp odalan li olmasına rağmen "zorunhı" göbir şeyler vardır. Bildiğim kadan dersliğe dönüstügünden ya da dü rülmediği bir gerçektir. Buna karile ODTÜ Kütüphanesi'nde pedüz "sakıncalı" bulunduğun şılık, pratiğe dönük çalışmalan yönetimin en azından teşvik etmesi ve desteklemesi gerekmez mi? Yine ölçü aldığırruz ve hedeflediğimiz Batı üniversitelerinden örnek vermek gerekirse, bu üniversitelerde bir öğretim üyesinin asıl kadroya tayininde (tenure) önemli kriterlerden biri de, o kişinin gerçekleştirdiği çoğunlukla uygulamalı araştırma projeleri ve sahip olduğu danışmanlık tecrübesidir. Bizdeki uygulamaya gelince, bir ögreüm üyesinin pratiğe dönük üniversite dışındaki çalışmalan "Döner Sermaye" mevzuatı içinde yürütülür. Bu mevzuata uygun olarak çalışma y apabilmek için ilgili öğretim üyesinin önünde muazzam bir bürokrasi labirenti vardır. Çalışmayı talep eden ya da destekleyen kumluşun ve ilgili öğretim üyesinin mevzuata uygun olarak hazırlayacağı "Protokol"ün Ana Bilim Dalı Başkanı, Bölüm Başkam ve Bölüm Kurulu, Fakülte Yönetim Kurulu, Fakülte dekanı, Üniversite Yönetim Kurulu ve nihayet rektörün onaylaması ile başlayabilecek bu çahşmanın güçlükleri arasında hizmet veya mal alımlan, nihai ödemeler, üniversite olanaklanndan ücreüi yararlanmalar, vd. birçok husus yer alır. Mevzuatın külfeti hakkında bir fikir vermesi için tipik bir çalışmanın "sadece onaylanmasının" herşey mevzuata uygun olduğu takdirde en az 23 ay gibi bir süreyi gerektirdiğini söylemekle yetinelim. Bu tür çalışmalann ne denli teşvik (!) edüdiğmin bir başka kanıtı da işin mali cephesidir. Yine aynj mevzuat gereği, çalışmayı yapan öğretim üyesinin emeğinin karşüığı olarak alması söz konusu olan her 1.000 TL. için, o çalışmayı talep eden ve destekleyen kuruluşun yaklaşık 4.000 TL. ücret ödemesi gerekir. Bu oranda bir veTgilendinne ithal viskiye ya da parfüme dahi uygulanmaktadır. Kaldı ki, bu kadar ağır mevzuat ve yüksek kesinti uygulanan fonlar hazineden çıkmamakta, tam tersine devlete gelir sağlamaktadır. Bir tarafta da "Neden üniversitesanayi işbirligi yeters ü î " , "Neden Türk üniversiteleri teknolojik gelişmeye katkıda buluttnnıyor?", "Üniversiteler neden teorik kalıyor?" gibi sorular yülardır sorulmaktadır... Döner sermaye kapsanu içindeki çalışmalann ne kadar sınırlı kaldığına somut bir ölçü vermek gerekirse, tstanbul'daki belli başlı üniversitelerin 1987 yüında gerçekleştirdikleri bu tür çalışmalann bedeli bir kaç yüz milyon TL'yi aşmıyordu. 6te yandan, önde gelen herhangi bir ABD üniversitesinin yılkk proje gelirlerinin 50 Uâ 100 milyon doları bulması olağandır. öğretim üyelerinin uygulamaya dönük çalışmalanru frenleyen sadece mevzuat da değildir. Aşın ders yükü, belli kriterleri aşan öğrenci sayılan, altyapı yetersizliği, hatta bazı yöneticilerin bu tür çalışmalan hoş karşılamamalan da öğretim üyesini uygulamadan uzak tutmaya yetmektedir. (Ba$tarafı 18. Sayfada) 1. öğretim elemanlannda aranan niteliklerin sürekli düşürülmesi; 2. Başansız öğrencilere gösterilen aşın ilgi; 3. Üniversitelerimizin altyapı yetersizliği; 4. öğrencilerin sosyal/kültürel/sportif faaliyetlerinin yetersizliği; ve 5. Tıp fakülteleri ve birkaç istisna dışında ünıversitelerin uygulamadan kopukluğu. Aşın boyutlardaki idari kadrolar, kimi zaman aşılamayan bürokrasi, sağlık koşullarına uymayan mekânlar, laboratuvar/deney imkânsızlıklan vd. birçok sorunu şimdilik bir yana koyarak bu beş konuya eğilelim. 1. 2547 sayılı yasa ile getirilen olumlu baa düzenlemelerin başında, "Ögretinı Üyeligi" hak ve imkânlannın Yardıma Doçentlik seviyesinde tanınması gelmiştir. 1750 sayılı eski yasada ise ancak Doçent unvanını kazanmış ve uygun biı kadroda görevli bir öğretim elemaru "Ögretim Üyesi" vasfma sahipti. Hatırlanacağı gibi, Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora derecelerini karanmak yetmiyor, aynca en az dört yıl (fakat pratikte 5 Uâ 10 yü) "asistanlık" yapıp bir "Doçentlik Tezi"ni bitirip, sözlü ve yazüı olarak bilim ve yabancı dil sınavlannı başarmak, aynca "deneme dersi"nde de yeterli bulunmakla "Doçent" olunabilirdi. Türkiye gibi tıitelikli insan kaynaklan kıt olan bir ülkede öğretim üyesi olup, öğrenci yetiştirmek için bir kimsenin bu kadar uzun süre "yetiştirilmesi" gerçekten de aşın idi. Nitekim mevcut yasa ve yönetmeliklere göre, doktorasını almış bir kimse, bir yabancı dil sınavını ve deneme dersini vererek Yardımcı Doçent olabilir. öğretim üyesi açığını kapatmak için de olumlu olan bu düzenleme yapüdığuıa göre artık doçentlik için daha üstün nitelikler aranması doğal olmaz mıydı? Elbette olurdu. Gerçekte ise bunun tam tersi yapıldı. Doçentlik için aranan nitelikler peş peşe yapılan bir dizi düzenleme ile bir hayli düşürüldü! "DoçentlikTezi" kaldınldığı gibi, Yardımcı Doçentlik unvanının alınmasından sonra herhangi bir süre aranması gereği de kaldınldı. Adayın sadece "yayınlannı" ibraz edip doçentliğe başvurması mümkün hale geldi. Denebilir ki, bir yardımcı doçent eğer değerli, bilimsel ve üstün nitelikli araştırmaJarı gerçekleştirmişse, varsın doçentlik tezi yazmasın. Aynca, böyle çalışmalan yapmışsa, niye 3,4 veya 5 yıl beklesin? Bu savlara kuramsal düzeyde karşı çıkmak gerçekten de rasyonellikle bağdaşmaz. Oysa pratikte karşılaştıgunız tablo bu savı kesinlikle kanıtlamıyor. Diyebilirim ki, son birkaç yıl içinde karşılaştığım kadar düşük seviyeli doçentlik çalışmalan ile öğretim üyeliğimin hiçbir döneminde karşılaşmadım! Bu yargıda yalnız olduğumu Evden ayrılması istenen yaşlı baba, oğlunu, gelinini ve dünürlerini av tüfeğiyle öldürdükten sonra savcılığa teslim oldu. TAŞKIN ÖZLER UŞAK Evden aynlması istenen yaşlı baba, oğlu, gelini ve dünürlerini av tüfeğiyle vurarak öldürdü. Cumhuriyet savcıhğına teslim olan Yusuf Demir, "Bu olay evlerinde yaşb kişileri çok görenlere örnek olsun. Pisman degilim" dedi. Adam öldürmekten sabıkalı Yusuf Demir (65), cezaevinden çıktıktan sonra oğlu Mnstafa Demir'in evinde oturmaya başladı. Evde kalıp kalmaması konusuııda oğlu ve gelini ile sürekli tartışan Yusuf Demir, önceki gece geldiğinde eve alınmak istenmedi. Evde kalamayacağı, kendisine bir başka yer bulması söylenen Yusuf Demir, bir süre dışarıda dolaştıktan sonra yeniden eve geldi. Torununun kapıyı açması üzerine eve giren Yusuf Demir ile oğlu ve gelini arasında yine tartışma çıktı. Sinirlenen Yusuf Demir evdeki av tüfeğiyle oğlu Mustafa ve gelini Habibe Detnir'i yemek yedikleri sırada vurarak öldürdü. Dışarı çıkarken bitişikte oturan dünürü Osman Serçe ve eşi Atife Serçe ile karşılaşan Yusuf Demir, bu kez tüfeğini yeniden doldurarak kendisini yakalamak isteyen dünürlerini vurdu. Cumhuriyet Mahallesi Depo Sokağı'nda meydana gelen olaydan sonra kaçan Yusuf Demir, dün sabah Uşak Cumhuriyet Savcılığı'na gelerek tüfeğiyle birlikte teslim oldu. Yusuf Demir, "Bu olay evinde yaşlı kişileri istemeyenlere ömek olsun. Paramla, arazimi satarak yaptırdığıra evime beni almak istemediler. Gidecek yerim yoktu. Deliye döndüm, pişman degilim" dedi. Aile draım: 4ölü ÇALI^ANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL 1. dereceye ulaşanlar Devlet memurlarmın, gerek görev aylıkları gerekse emekli aylıklan, 15 derece ve 9 kademe içinde yer alan, 380'den başlayıp 1.400 gösterge sayısında son bulan "Aylık Gosterge Tablosu"na göre hesaplanmaktadır. 4 yıl süreli yüksekokulu bitirenler, memurluğa 9. derecenin 1. kademesinden başlamakta ve başlangıçta bu derece ve kademenin göstergesi olan 500 üzerinden ayda brüt 64.000 TL. aylık almaya hak kazanmaktadır. Asgari ücretin ayda 126.000r TL. brüt olarak saptanması karşısında, bu aylığın ne denli düşündürücü olduğu açıktır. Sosyal bir yardım niteliğinde olan "Yakacak Yardımı"nın, 91.000 TL. ile ana ucret olması gereken aylıktan % 43 fazla olması da olayın düşündürücü bir başka yönüdür. Başanlı olan memurlar, her üç yılda bir derece almakta ve böylece 25 başanlı çalışma yılı sonunda 1. dereceye gelebilmektedir. Zaman zaman, çıkanlan yasalar ve kararnamelerle devlet memurları "kazanılmış hak aylıkları bir defaya mahsus olmak üzere öğrenim durumlarma bakılmaksınn ve kadro koşulu aranmaksızın bir üst derecenin aynı kademesine" getirilebilmektedir. Bunun en belirgin örneği, 2182 sayılı yasa ile verilen bir derece yükseltihnesidir. Bu haktan uzun yıllar başanlı çahşma göstermiş ve yasanın yürürlüğe girdiği mart 1979'da, 1. dereceye ulasabilmiş ve aym tarihten önce emekli olan ve emekli aylıklarını 1. dereceden almakta olanlar ise yararlanamamıştır. Bir hak böylece, uzun ve yıpratıcı yıllar sonucu 1. dereceye ulasabilmiş memur ve emekliye tanınmamıştır. Bir okurumuz "1. derecenin maaşını yıllarca aldım. Çünkü 1. derecenin kademesi 4'ü geçmiyor. Devlet, memurunu başanlı ve terfıye layık görmüş olmasına rağmen terfi ettiremiyor ve ettirmek için çare de aramıyor. 2182 sayılı yasayla bütün memurlara hiçbir koşul aranmaksızın verilen bir üst derece maaştan da o sırada 1. derecenin 4. kademesinde bulunmanın cezası olarak yararlanamadım" diyerek hakh olarak yakmmakta ve "ömrunün son yıllarını cidden bir mahnımiyet içinde geçirdikleri bilinen emeklilerin" sorunlarıyla, ilgiliierin ilgilenmediklerini vurgulamaktadır. Yıllardır personel reformundan söz edilmekte, ancak bu konuda, yine yıllardır somut ve olumlu bir gelişme gözlenememektedir. Uzun ve başanlı çalışma yılları sonunda "ömrünün son yıllarını" yokluk içinde geçirmeye çalışan emeklilerle, bunlann dul ve yetimlerine sahip çıkmak devletin en doğal görevi olmalıdır. Bugün için, bu görevin yeterince yerine getirildiği söylenemez. \ahya DemireFe sahte belge davası ANKARA (UBA) Ankara Cumhuriyet Savcıhgı, DYP lideri Süieyman Demirel'in yeğeni işadamı Yahya Kemal Demirel hakkında "sahte belge düzenlemek ve naylon fatura De vergi kaybma neden olmak ve haksız vergi iadesi almak" suçundan 4.5 yıla kadar hapis cezası istemı ile dava açtı. Savcılık iddianamesmde, Demirel'in sahibi olduğu Defkur A.Ş!nin geçmiş yıllara ait defterlerinde yapılan incelemelerde toplam 360 milyon lira tutarındaki belgelerden, 30 milyon liralık kısmıru naylon faturalann oluşturduğu belirtildi. ARACI BAYKAL (TUĞLU) SERHAN BAYKAL evlendiİer. 2JU. 1989 Kadıköy ile
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle