Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/16 13 ŞUBA T 1989 Eskîşehir'e havaalanı ESKİŞEHİR (ANKAI Lius lararası Sivil Havacılık Orguıiı (ICAO) standartlanna uygun teknik eleman yetiştirmek amacıyla kurulan Anacıolu Universitesi Sivil Havacılık Yüksekokulu'nun eğitim pisti bu yıl içinde Boeing ve Airbus tipi uçakların da inişkalkış yapabileceği şekilde genişletilecek. Pistin uzunluğu bin 820 metreden, üç bin metreye çıkartılacak. Pistin uzunluğunun 160 yolcu kapasiteli Boeing 727. Boeing 73 ve Airbus A320 tipi uçakların inipkalkışına uvgun duruma getirilmesi Eskişehir'de sivil hava trafiğinin onemli olçüde yoğunlaşmasına yol açacağı da bildirildi. Sivil Havacılık Yüksek Okulu pratik eğitim olanaklarımn genişletilmesi amacıyla Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ve Uluslararasr Sivil Havacılık Örgütu ile işbirliği yapıyor. Arabesk müzikiçîn tartışma çarşamba günü sona eren Rio Karnavah'mn en çarpıcı sahnelerinden biri kapanış törenı sırasında yer aldı. İnsan Hakları Bildirgesı'nin 40. yıldönumü nedeni ile bir grup hamile kadm insanların yaşam hakkını savunan anlamlı bir gösten yaptı. Karnavalda anlamlı gösteri ; Yarışma öncesi heyecan yanşması buyük ilgi topladı, Yarışmaya katılmak için süslenip püslenen "Yorkshire Terrier" cinsi sevimli köpek, görücülerin önüne çıkmadan önce aynada kendine bir göz atıyor. ADANA (AA) Toplumun politize olmasını engellemek isteyenlerin, arabesk müziği bilinçli yaydıklan öne sürüldü. Psikiyatrist Doç. Dr. Vedat Belli, yaptığı açıklamada, arabesk müziğin toplum sağlığını tehdit eden bir müzik türü olduğunu ve bu müzikten daha çok şizoisl kişilerin hoşlandığını belirtti. Doç. Dr. Belli, şoyle konuştu: "Arabesk müzik, dinleyicileri şizoist olmaya iler. INormal insana bir süre arabesk müzik dinlettiğiniz zaman, bu kişide şizofrenik reaksiy onlar görülür. Çünkü arabesk müziğin şizoist bir yapısı vardır." Doç. Dr. Belli, TRT'nin müzik programlarında arabeske yer vermemesi gerektiği görüşünü de savundu. 1989'un Iç çamaşırı Ingiltere'nin başkenti Londra'da geçen hafta yapılan 1989 bayan iç çamaşırlan defilesinde, güzel bir Ingiliz mankeninin sergilediği iç çamaşın buyük beğem kazandı (Fotoğraf: Reuter) Nasıl yazıyorlar? CELAL USTER YURDAGÜL ERKOCA "Sabahlan sessizlik isterim. Öğleden sonra da birkaç kadeh içki vc sohbel edebileceğim arkadaşlar." Hep elektrikli daktiloyla yazan, tek hata yapsa bile kâğıdı daktilodan çıkarıp yenisinı takaıı. genellikle sabah dokuzdan oğleden sonra üçe kadar çalışan, yazmak için en ideal yerin sabahlan ıssız bir ada, gecelen buyuk bir kent olduğunu söyleyen Gabriel Garcia Marquez, Marquez'le Konuşmalar adlı kitapta kendisiyle Amerikalı yazar VVUIiam Faulkner arasında bir yakınlık da kuruyordu: Faulkner, bir keresinde yazmak için en ideal yerin genelev olduğunu söylemişti. Marquez de sabahlan sessiz, geceleri kalabalık bir yer arıyordu ya, genelev gerçekten de biçilmiş kaftandı... Marquez'le söyleşiyi okurken kafamıza takılmıştı: Kitabevlerine gidip kitaplarını aldığımız, sonra eve gelip okuduğumuz yazarlar "nasıl yazıyoriardı?*1 Yazarken neler yapıyor, nelere takılıyor. nelerden etkileniyorlardı? Sözgelimi, Marquez'in sigara serüveni hiç de yabana atılacak cinsten değildi. Sigara içmesi doktoru tarafından kesinlikle yasaklandıktan sonra yazmaya ilk oturuşunda ne yapacağını şaşırmıştı Yiiz Yıllık Yalnızlık yazarı. Birden, o ana kadar tek bir satın bile sigarasız yazmadığıru fark etmişti. Önce bir daha hiç yazamayacağını sanmış, sigarasız yazmaya alışıncaya kadar akla karayı seçmişti. şerrinden kurtarsın sigarasız yaşayamıyoruz" diyor Can Yiicel. "Çalışsak da, çalışmasak da hanımla beraber sigarayı içiyoruz. Rakı da içerim, bana dokunmaz. Bazı insanlar vardır, gerekli koşullar oluştuktan sonra çalışabilirler. Bende böyle bir şey yok. Ben rahal rahat çalışabilirim. Yeler ki neşeli olavım." HABERLERİN DEVAMI Tiikenmez çıktı, mertlik bozuldu Can Yucel gibi Cemal Süreya da çalışma koşulları açısından şiir ile düzyazıyı birbirinden ayırıyor. Cemal Sureya genellikle geceleri çalışıyor. Kaç yıldır emekli olmasına karşın, memuriyet güıılerinden kalmış bir alışkanlık bu. Gündüzleri okumakla, çoğunca da "laklakla" geçiyor. Bir de kendi deyişiyle "tembel" bir kişi olduğundan çalışmaya hep son gün oturuyor. Tabii bunlar hep şiir dışı çalışmalar için geçerli. Şiirlerini son olarak Sevda Sözleri'nde toplayan Cemal Süreya için şiirin gecesi gündüzu yok. Şiir uzun süreçte, belirsiz bir biçimde var oluyor. Yazmanın belirli bir yer, aynı masa gibi kuçük lörenleri olmuyor şiirde. Nicedir yaşanılan kâğıt sıkıntısı Cemal Sureya'nın umurunda değil. Hiç kâğıt sıkıntısı çekmiyor: "Her yıl ödüllere kaulanlann yolladığı yapıtların arka sayfaları.. Binlerce sayfa.. Üstelik çoğunca iyi kâğıt. Bunların arkalanna yazanm. Mektuplanmı da bunların arkalanna yazdığım olmuştur. Böylece mektubu alan, arka sayfada da bir şairin şiirini okumuş oluyor..." Eskilerde dolmakalem hastasıymış Cemal Sureya. "Tükenmez kalern çıktı, mertlik bozuldu. Yazım bozuldu" diyor. Ama şimdilerde yazı makinesi hastası ve bir "elektriklisi*" olsun isüyor. Tükenmez kalemse çok ince uçlu olacak, "0.5 falan." Kâğıdın marj bölümu de yazarken desenlerle, çeşitli sözcuklerle doluyor. Cemal Süreyaya bakılırsa. "elle yazmak başka tabii", ama makinenin de getirdiği şeyler var: "Elle yazdığım bir metin tape edilirken mutlaka yansı kadar uzar. Değişir. Makinede ise çok başka bir metin çıkabilir ortaya. Demek ben yazma konusunda tam makineleşmemiş biriyim. Bu farklar ondan doğuyor belki de..." Leyla Erbil ise Eski Sevgili'yi, Gecede'yi, Hallaç'ı hep daktiloda yazmış. Erbil de yazarken bol sigara içenlerden. Ama belki de birçok yazardan aynlan bir ozelliği var Erbil'in: Her kitapta birkaç kilo alıyor. Çunkü yoğun yazdığı sıralar duşünce arasında çok yemek yiyor, özellikle de tatlı. Bir de çok bunaldığında birilerine telefon açjyor Leyla Erbil. Bu yüzden, bazen çok yakınlarını bıktırıyor bile. Son kitabı Mektup Aşkları'ndan sonra şimdilerde yeni bir romana başlavan Erbil evden çok seyrek çıkıyor. Ilişkileri en aza indiriyor; sebzelerle, me\ velerle uğraşıyor. İçki? "Evvelden bir iki kadeh içerdim, ama uzun zamandır bu alışkanlığımı bıraktım." tasında mutlaka bir defter var. Kur'un defterine notlar alması için o sırada ille de bir kitap yazıyor olması gerekmiyor. Ama bir roman ya da öyküye başladığjnda bu notlardan yararlanıyor. Özellikle araba gürültüsünden, dışardan içeri uşüşen satıcı seslerinden rahatsız olan Pınar Kur'ün, yazmaya başladığında bütün düzeni altüst oluyor. Akışı Olamayan Sular'ın. Bir Deli Ağaç'ın, Yann Yann'ın, Küçuk Oyuncu'nun yazan, evde biri varsa. daha önce yazılmış bir bölümu temize çekmeyi yeğliyor. Uzunca bir konsantrasyon süresine ihtiyacı var. Örneğin, gündüz evde değilse akşam çalışamıyor. Akşama kadar, belki biraz tedirgin, evin içinde dolaşıyor, olmadık işler yapıyor, fal bakıyor, geziniyor, müzik dinliyor. Bütün bunlar, akşam 19.30 sulannda yazmaya oturmaya yönelik birer hazırlık nerdeyse. Peki, Pınar Kür yazarken neler içiyor? Bir kere, "maaleser* çok sigara içiyor. Sonra, kışsa konyakh çay, yazsa buzlu çay içiyor mutlaka. Bir de "zırt pırt" kalkıp dolaşıyor. Şarküar Seni Söyler. Evet bildiniz: Muzaffer Buyrukçu. Buyrukçu, yazarken kullandığı "araç'Ma öteki yazarlarımızdan ayrılıyor. Gerçi bir öyküyu, günlüğü ya da düşu mavi ya da siyah tükenmez kalemle müsvedde kâğıdında canlandırıyor önce, ama ashnda yazarken kullandığı bütün bir bedeni nerdeyse: "İçerden yükselen gizli bir depremle sarsılınm, devinirim, heyecanlanınm. Hiç rahat durmam. Kulak memelerimi okşarım. çekerim (kulaklarınıı çeken, kıvıran öğretmenlerirni, ustalanmı anımsanm). Favorilerimdeki, kaslarımdaki bir ieli ilkin uzun süre büker, sonra bu oyundan bıkmışçasına ansızın kopartırım. Bir yerlerimde nicedir var olduğunu bildiğim bir sivilceyi kaşır, kanatınm. Masamdaki su dolu bardağı sık sık ağzıma götüriiriim. Ashnda bu doğru tlurust su içmek değildir. Peki nedir? Bir şeyler yaratırken benliğimde ve gövdemde meydana gelen gizemli ve kimyasal degişikliklerin kuruttuğu damağımı ıslatmaktır." Buyrukçu, Sıcak İUşkiler'i, Dillerinde Dünya'yı, Sayılı Günler'i, Hüzünlü Kar Çiçekleri'ni yazarken yalnızca gövdesiyle de yetinmiyor, doğayı da katıyor işin içine. Ayağa kalkıyor. odada dolaşıyor, pencereden bahçeye, ağaç lara, gökyüzüne bakıyor. "Budala ve âşık" kumruları yakalamaya çalışan bir kedinin sinsi yurüyüşunu: "maviliği tablolaştıran" el kadar bir bulut parçasını; incir ağacına tüneyen ve çirkin sesiyle ortalığı birbirine katan bir saksağanı; "elişi kâğıdından oluşturulan bir geceden makasla kesilip çıkartılmış" bir kargayı; yeşil yaprağı kemiren bir tırtılı; "gururlu" bir çiçeği; havada çiftleşen sinekleri görüyor. Sonra da iştahla tüketiyor hepsini: "Ve gördüklerimi, o sırada korkunç bir iştahla beynimde, ruhumda depolanan bütün besinleri tüketerek sanata dönüştüren zihnime yollanm." Ardından, govdeye ve doğaya bir de radyo ekleniyor. Radyoda klasik Batı muziği Buyrukçu'yu "manevi bir yüceliğe koşturuyor", yaratma eylemindeki hızı kesen bir sözcüğün, bir düşüncenin, bir gözlemin önunu açıyor. Muzaffer Buyrukçu, dağılan gücünü, dikkatini belli bir merkezde toplama işini bir zamanlar arka arkaya yaktığı Birinci sigaralarının kanına karışan "zehiriyle" ve "höpürdeterek" içtiği üç fincan kahveyie yaparmış. Ama 7 yıl once sigarayı da, kahveyi de bırakmış. Bu onsuz edilemez alışkanlığı defterden sildiği günlerde doğan boşluğu "görkemli" bir şölenle doldurmayı becermiş: Leblebiler, şekerler, çikolatalar, kurabiyeler, meyveler! Ama artık o günler de geride kalmış. Şimdilerde elmalar ve portakallarla yetiniyor... Peki bu müthiş tüketim sonunda gönlünce bir sonuca erişmişse ne yapıyor Buyrukçu? Seviniyor, şarkı soyluyor, kendine rakılı bir ziyafet çekiyor. sarhoş oluyor. tap alıp okuduğu da oluyor. Durbaş önce "geçmiş zaman" da anlatmaya başiıyor: "Yazarken çok sigara içerdim. İki üç kahve, çay. Bekârken kalkıp yemek de yapardım. Canım sıkıldıkça kalkıp yemek yapardım." Sonra "zaman" değiştiriyor: "Yazmaya başladıktan sonra dışarda top patlasın, zelzele olsun, hicbir şey duymam. Yerde küçük bir radyom vardır. Devamlı açıktır." Refık Durbaş, sigarayı bırakmaktan Marquez, Birsel ya da Hilmi Yavuz kadar etkilenmemiş, bıraktıktan sonra da yazmış, sigaranın boşluğunu çay ve kahveyie doldurmuş. Durbaş şiir aramıyor, o şiire gitmiyor, şiir ona geliyor. Neyle geliyor? Bir sesle, bir roman cümlesiyle, bir film karesiyle geliyor. Bu yüzden de yanında hep bir miktar kâğıt ve kalem bulunduruyor. Bazı dizeler var. Durbaş'ın panosunda duruyorlar. Sonra bir şiirin bir yerinde yerlerini alıyorlar. Panoda yalnız şiirler mi var? Ya kokteyl tarifleri, ödenmesi gereken bonolar, kendisinin ve oğlunun fotoğrafları, Nâzım Hikmet'in eski bir gençlik fotoğrafı! O gizin peşinde Süreyya Berfe nasıl yazıyor? En ince uçlu kalemle saman kâğıda. (Ama bu biçimsel bir yanıt). Evde dikkatinin dağılmayacağı bir anda, gece ya da gündüz. Işyerinde, kafasını toparlayabildiğinde. (Bunlar da zaman ve mekâna ilişkin yanıtlar). Berfe'ye göre, asıl yanıt yazma eylemiyle ilgili olmalı: Doğadan gelen uyarılarla. Başta rüzgâr tabii. lnsarüann, insani durumların, bazen de gayri insani durumların "yaz beni" diyenleriyle... "İviyikölüyu, güzeli çirkini, doğruyu yanlışı, gerçeği sahteyi, ölümlüyü ölümsüzu arayarak yazıyorura. Bulsam, bulduğumu sansam yine yazıyorum. Bundan kurtuluş yok. Çünkü ben kendi isteğimle aramıyorum. Onlar aratıyor. Şiirin tarihini düşünelim: Aşk, ölüm uzerine kaç şair kimbilir kaç şiir yazmış. Ama bitmemiş. gene de yazılıyor. Ve yazılacak. Şiirin nasıl ve neden yazıldığı bence burada gizli. Hepimiz o gizin peşindeyiz." Berfe için çay ve sigara olmazsa olmaz. O da sürekli şiir notlan alıyor. Yürürken, yolda. işte, rakı masasında, sohbette, konuşurken, uyaruk olduğu saatlerde aklına bir şey gelmişse onlar mutlaka not olarak yazılıyor. Rastgele kâğıtla ra. bir sigara paketine, garsondan istenen bir kâğıda. Hiçbiri yoksa aklına. Berci Kristin Çöp Masallan, Gece Dersleri, Sevgili Arsız Ölüm... Latife Tekin yeni kitabını bugunlerde ya bitirdi ya da bitirmek uzere. Ama Latife Tekin için ilk sayfanın önemi buyuk. Yazmak bir çeşit özdeşleşme gibi: ''Bir duygunun peşine düşüyorum. O duyguyu yazıya nasıl aktaracağımı düşünüyorum. O kılığa girivorum. Yaşıyorum önce. Yazacagım insanlar gibi konuşmaya başiıyor, o kılığa girip o nıbu ediniyorum." Latife Tekin'in yazma biçimi ise sürekli değişkenlik içinde. Çalışırken bazen daktilosunu alıp odadan odaya dolaşıyor. Bazen daktiloyu bırakıp yatarak çalışıyor. Kâğıtlardan bir "yorgan" yapıyor, yatağın içine girip çalışıyor. Kimi zaman odadaki her şeyi boşaltıyor, yazdıklarını yere serip okuyor. Peki, tam o sırada c e bir misafir gelse? Yerdekileri kaldırmıyor, misafirlere kâğıtlara basmadan bir kenara oturmalarını söyluyor. Ve çalışmaya devam ediyor. Rahatsız olmuyor mu? "Yazmaya başlamadan önce günlük hayata karşı hırçınlaşınm. Ama kendi roman dünyamı kurup onun içinde yaşamaya başladıktan sonra giren (tkan başka insanlar beni etkilemez. Yazmaya başlajbktan sonra gelene gidene yazdtklarımı okunım." Ya roman bitince? "Kitapla ilgili pek fazia bir şey duymak istemem. O kılığa girerek vazdıgımdan, kitap bitince o rol de biter. Ve duygusu ölür. Bitmiş bir aşk gibi bir ilişki kalır yazdıklarımla aramda. O yüzden de yazma sürecini yoğun yasamak isterim. Bu süreçte yazdığım şeye gore inançlarım, giyim kuşamım, kişiliğim ve yüzümün duygusu değişir. L ysallaşmm ya da kavgacı olurum. Bu süreçte duşünce ve duygulanmı başkalanna karşı ısraria savunmam. Çünkü gecicüik duygusu taşıdıklannı bilirim." Peki, Latife Tekin kendini çalışır halde düşündüğünde kafasında nasıl bir imge beliriyor? Tekin1 in kendi kafasındaki imgesi, sigara dumanlan arasında. Eh dondük dolaştık yine sigaraya geldik. Bize "nasıl jazdıklanm" anlatan on yazarımıza bakılırsa, sigarasız edebiyat olmuyor. İster bir sure önce bırakılmış olsun, ister hâlâ iki parmağın arasından eksik olmasın, sigara hep var. Aydınlannıız 9 korktuve yıldı İstanbul'da bu gece yapılacak kutlamalarda Baştürk ve Işıkîar konuşacak, Rahmi Saltuk, Bilgesu Erenus ve Arif Sağ türküler söyleyecek. İşSendika Servisi Devrimci İşçi Sendikalan Konfederasyonunun (DİSK) 22. kuruluş yıldonümü, bugun saat 19.00'da Istanbul Bahçelievler'deki Zafer Sineması'nda düzenlenen bir gece ile kutlanıyor. DİSK Genel Başkanı Abdullah Başlürk ile Genel Sekreter Fehmi Işıklar'ın konuşma yapacakları geceye, Bilgesu Erenus, Rahmi Saltuk ve Arif Sağ turküleri ile kaulacaklar. DİSK Genel Sekreteri Fehmi Işıklar, "Türkiyei de genelde insan haklanndan, özelde de sendikal hak ve ozşürlüklerden söz edüecekse. DİSK kapatılamaz" dedi. Işıklar, DİSK'in 22. kuruluş yıldönümü nedenivie yaptığı değerlendirmede, "DİSK fabrikalardan, tarlalardan sokülemedi. Bugün ilkeleri ve çağdaş sendikal anlayışı ile DİSK, Türkiye işçi sınıfının yureğinde ve bilincinde yaşıyor" diye konuştu. DİSK Genel Sekreıeri Fehmi Işıklar, değerlendirmesinde, DİSK'in 22 yıl önce kuruluşu ile "Türkive işçi sınıfının tarihinde yeni bir sayfa açıldığım" vurguladı. 30 bin uye ile kurulan DİSK1 in, üye sayısını 13 yılda 14 kal arttırdığına değinen Işıklar, "DİSK, işçi sınıfının, sendikal hak ve özgürluklerin, demokrasinin güveııcesi olmuştur" dedi. DİSK'in, "Yoksulun, haklının ve ülkesinin yanında yer aldığı için" saldın ve baskılara uğradığını belirten Işıklar, DİSK iddianamesindeki çeşitli suçlamalardan örnekler vererek, "Bu iddialann gerçek dışılığı ve haksızlığı bugun biraz daha iyi anlaşılmıştır" diye konuştu. Işıklar, DÎSK ve yöneticilerinin, "1961 Anavasası'nı ve öngördüğü düzeni, işçilerin sosyal. ekonomik ve kültürel çıkarlannı, temel insan haklarını, banşı, Ulkenin lam bağımsızlığını. demokrasiyi, sosyalizmi savundukları, kapitalizme, sömuruye, zulum ve işkenceye, silahlanmaya, savaşa. empenalizmc, somürgeciliğe, tekellere, faşİ2rae. şovenizme, anarşi ve teröre karşı çıktıklan için" vargılandıklarını söyledi. DİSK yöneticilerinin kurallar çiğnenerek 107 gune kadar ulaşan sürelerle gözaltında tutulduklarını, işkence ve ezıyete uğradıklannı belirten Işıklar, yargılama sırasında da anayasa ve yasalarla Milli Güvenlik Konseyi kararlarına aykırı uygulamalarla karşı karşıya kalındığını anlattı. DİSK davasında, "Nesnel bir yargılamanın gözetilmediğini, iddia makamının öznel ve hukuk dışı yaklaşımının yönlendirici ve belirleyici olduğunu" ifade eden Işıklar, şu değerlendirmeyi yaptı: "Butün bunlar, DİSK'in varlığına son vermek için yapıldı. DİSK'in 500 milyar liralık mal varlığına el konmasının, DİSK ve sendikaların, işçilikle ilgisi olmayan kayyımlara leslim edilmesinin temel nedeni çok açıktır Amaç, suskun, kimliksiz, kişiliksiz, verilenle yetinen ve her yapılana katlanan bir toplum yaratmaktır." DİSK Genel Sekreteri Işıklar, 12 Eylül ile başlatılan haksızlığın, anayasa ve yasa değişiklikleri ile surdurülduğunu belirterek, 2821 sayılı yasanın geçici 5. maddesini anlattı. Bu maddeile DtSK'in faaliyetlerinin engellendiğine dikkat çeken Işıklar, bu durumun 1982 Anayasasfnın 38. maddesindeki "Suçlulugu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz" hukmune aykırı olmasına karşın yine anayasanın geçici 15. maddesi ile kalıcı hale getirildiğini vureuladı. Işıklar, DİSK'in 22. kuruluş yıldönümü nedenivie yaptığı değerlendirmeyi şöyle sürdurdu: "12 Eylül sonrasında ve tutuklu bulunduğumuz dönemde yaratılan baskı ve teror ortamında birçok insanımız. özellikle de ilerici demokrat ve avdınlanmız. örgütsüzlüğün de etkisiyle korktu ve yıldılar. Buna karşılık, özellikle Batılı ülkelerin işçi sımflan, sendikal örgütleri ve diğer demokratik güçleri, dayanışma konusunda örnek tavır içinde oldular. Güçleri ve olanaklan ölçusünde haksızlığa karşı durdular." DISK'in 22. yıldönümü 6 Günliik deyince akla "Günlük" deyince akla ilk gelen ad olan SaJâh Birsel için de "sigara içmek kadar büyıik bir mutluluk yok." 9 yıl öncesine ka< dar çahşırken de, çalışmazken de | sigara içermiş Birsel. 9 yıl önce, yani 61 yaşında sağhğının bozulması uzerine bırakmış sigarayı: "İlk 6 ay hiç çalışamadım. Çok sıkıntı çektim. Masa başına oturuyordum, aklım bir yere takılıyordu ve elim ister istemez pakete gidiyordu. Ama sigara orada yoktu. Bu sıkıntı ikinci 6 ay da sürdü, ama daha hafif bir biçimde. Sigara>ı bıraktıktan ancak 1.5 yıl sonra alışabildim yokluğuna!" Paf ve Pufun. Kurutulmuş Felsefe Babçesi'nin yazan Salâh Bey, önce yazı makinesiyle 3. hamur kâğıda yazıyor, sonra onu temize çekiyor ve üstünde ça'ışıyor. Kalemle oynuyor üstünde. Olgunlaştığına inandığında yeniden daktiloya çekiyor, ama bu kez birinci hamur kâğıda. 30 yıl kadar önce tek nüsha yazdığı bir kitabı kaybolmuş. O gun bugündür mutlaka 34 nüsha yazıyor. Salâh Beyin çalışırken en çok istediği şey sessizlik. Bir bakıma, kendini çevreden soyutlayarak çalışıyor. Bir iki yıl oncesine kadar bu sessizliği bir kahvede de yakaladığı oluyormuş. Nitekim Dört Koşeli Üçgen adlı romarunı bir kahvede kaleme almış. Evdeki odasında da rahat çalıştığını söylüyor, ama bazen evde yalnız olduğunda kapıy: dı, telefondu derken düşuncesi "ortadan" bolünüveriyor. Oysa kahveye gidip bir masada tek ba Yanmayan sigara şına oturuyor, kimseyle konuşmaHilmi Yavuz için ılle de sessizdan, selamlaşmadan çevreden so lik. Yaz Şiirleri'nin, Gizemli Şiiryutlanarak yazabiliyormuş. "Ama ler'in, Zaman Şiirleri'nin yazarışimdilerde kahve de kalmadı" di na sorarsanız, sessizlikte şiiri bes yor Salâh Birsel. "Bundan bir iki leyen bir bal özü var. Çalışırken yıl oncesine kadar Bostancı'da is mutlaka yalnız kalması gerekiyor. keleye giderken bir kahve vardı. Kendine ait bir mekânda kapılan Şimdi kalktı." Belki şaşıracakbi kapatıp çalışmak. "Benim de nız, ama bir zamanların büyük si memnun kaldığım çalışmalarımı gara tiryakisi Salâh Bey'in şimdi hep bu yalnızlık ve sessizlik içinki kahvelerden en büyük şikâyeti de üretirim" diyor Yavuz. "Bu kosigara dumanı: "O sigara duma şuJlan oluşlurmadan yazdıklanmı nı içinde değil çalışmak, sohbet et da genellikle çöpe atarım..." mek bile mumkun değil!" Hilmi Yavuz da az cebelleşmemiş sigarayla. Eskiden çok sigara Balzac'ın leğeni içermiş. Sıgaranın Yavuz için ne Balzac, yazarken, ayaklannı kadar buyük bir bela olduğu, bımutlaka su dolu bir leğene soku raktığı günü tarihiyle anımsamayor. Soğuk mu, ılık mı, sıcak mı, sından belli: "14 Aralık 1980'de siorası bilinmiyor. Marcel Proust, garayı bıraktım ve bir süre yazabiraz da hastalıklı yapısından ol madım. Aşağı vukarı uç dört hafsa gerek, yazarken yataktan çık ta. Ve bir daha hiç yazamayacağım mıyor. Can Yiicel ise, hele şiir ya kaygısına kapıldıra. 1981'in vılbazarken, hiç de "dogmatik" değil. şına kadar böyle sürdiı. YılbaşınBir kere gürültüden hiç etkilenmi dan birkaç gün sonra bir oyuncak yor. Sonra meyhanede de yazıyor keşfettim; sigarayı yakmadan şiirini, kahvede de, vaDurda da, elirnde tutmak. Ve yeniden yazmakayıkta da. Üstelik gürultü işine ya başladım. Şimdi yazarken elimbile yarıyor, yeter ki şiir fikri yer de mutlaka yanmamış bir sigara leşsin. Belki de yatıh okulun ka durur." Hilmi Yavuz soylemiyor, zandırdığı bir çalışma alışkanlığı. ama arada bir parmakları arasınAma duzyazıva, fıkra yazmaya, daki yanmavan sigaranın olmayan çeviri yapmaya gelince ış değişi külünü silktiği de rivayet ediliyor! yor. Bu tur yahşmalarda Can YüGeçenlerde Bir Cinayel Romacel için bile belirli bir ortam ge m'nı \ayimlayan Pınar Kür de rekiyor. daktiloyla yazanlardan. Ama geSigaraya gelince; "Zaten Allah celeri başucunda, gündüzleri çan Şiir töreni Refik Durbaş için de şiir yazmak bir tören. Küçük bir odada kuçük bir masa, bir divan, bir sandalye, masanın üstünde küçük bir daktilo. Daktilonun yanında birinci hamur dosya kâğıtları. Durbaş'a göre, bu birinci hamur kâğıt şart! Şiirin içi gibi dışı da terniz olsun, ayan beyan gözüksün diye. Sonra üzerlerine şiir notlan alınan ufak ufak kâğıtlar. Birkaç kalem. Çalışırken üzerlerine şekiller çizilen daha başka küçük kâğıtlar. Notlar alınıp cebe atılan kâğıt parçalan. Şimdi masanın arkasındaki panoda asılı bunlar. Masanın hemen yarunda, ne kadar şiir kitabı varsa barındıran bir raf. Çalışma sırasında oradan bir ki IZMIR'den HİKMET ÇETİNKAYA CUNEYT ARCAYUREK yazıyor (Bafrarafı 1. Sayfada) nyla 259 bin 500 ıhtiyar heyeti seçilecek. Bu rakamlar günlerdir Türkiye düzeyindeki çalkantıyı, heyecanı. tartışmaları olanca berrakhğıyla gözler önüne serecek nitelikte. Bu hafta yeni bir kaynaşma dönemı yaşayacağız. Özellikle başkent ve büyük kentlerin dışındakı yörelerde beliren adaylar üzerinde yeni tartışmalar gözlenecek. Yalın bir yerel seçimde adayın kımliğı önem taşıyor. Bu nedenle birçok yerde partilerin buldukları adayların seçim oranını hangı ölçüde etkileyeceklerinin hesabı yapılacak. Yöresel değerlendirmeler bırçok yerde oy oranını değıştirebılir. Savaşım, büyük kentlere kaydırılırken, Anadolu'da yer yer oy oranlarını altüst edebilecek eğılimler bu haftadan başlayarak belli olabılır. Basına fazla yansımayan uğraşılar, daha çok belediye ve il genel meclisi üyeliklerinde yoğunlaşıyor. Bu iki göreve ıstekli olanların çabaları, buraya gelen bilgilere göre yadsınmayacak ölçüde büyük. 20 şubaftan sonra hem yöresel örgütler hem de partı liderleri yavaş yavaş Anadolu'ya yayılacaklar Muhalefet partilerınin oy oranına önemli etki yapacak büyük kentlerde hangı stratejiyi izledikleri, adayların kesinleşmeşiyle bir olçüde ortaya çıkacak. Örneğin İstanbul gibi bir ılde, muhalefet partilerinın, özellikle SHP'nin oy vurgununa hangi öngörüşle gittiği henüz belli değil. Çünkü İstanbul Anakent Beledıyesi'nde Bedrettin Dalan "favori". Değerlendırme dışı bırakılamayacak nabız yoklamaları bunu gösteriyor. Buna göre örneğin SHP anakent belediye seçimıni alma yarışına mı gırecek, yoksa propaganda yöntemlerını ılçelerde, ıl genel oyunda buyumeyı göze alarak mı yapacak? Kimı gözlemciler, istanbul'da ilçelere ağırlık verilmesi durumunda SHP'nin, hatta DYP'nin ANAP'a oranla kazançlı çıkması olasılığından söz ediyor. Bir hesaba göre bu gözlemde gerçek payı var Zaten Türkiye genelinde oy oranjnı etkileyecek İstanbul'da eğer Özal'ın hesabı dürülmek istenıyorsa ıl bazında ANAP oylarını eritmeye yönelmek daha anlamlı. Seçım kampanyasında belediye başkanlan seçimiyle il genel meclisi seçimini ayırarak oy kullanılmasını işlemek, gelecek günlerin siyasal tablosunu çızmek açısından daha geçerli. Yoksa Özal, ırili ufaklı belediye başkanlıklarının çoğunu aldığını öne sürerek "değışen hıçbir şey" olmadığını. daha ötesı ANAP'a halkın güveninin sürdüğünü söyleyerek, asıl amacına Çankaya'ya bir adım daha atacak. Bu açıdan bakılınca, seçimın kazanılması ya da yitırilmesini büyük kentlerdeki sonuca göre şımdıden bağlamak, Özal1 ın ekmeğine yağ sürmekle eşdeğer. Muhalefet, yerel seçime il genel seçımlerini ön plana alarak genel seçim anlayışıyla bakarsa, mart ayından sonraki siyasal gelışmelerde yuruteceği sanılan ana politikalara önemli oranda destek sağlayabilecek. Büyük kentlerin ilçelerini, Anadolu'nun çeşitli yörelerini yerinde görmeden yerel seçimin hangi sonuçlar ve koşullar getireceğıni varsaymak da olanaksız. Beş altı günlük kısa bir tatil, beş altı yörede atan nabız, bakış açılarına ilk işaretleri vermez mi acaba? Verir kuşkusuz. Öyleyse beş altı günlüğüne Ankara dışına çıkalım. Kısa bir tatilde ilk izlenımleri saptayalım. Ehlıyetimi. E.G.O kariımı kjvbellım.. Hukumsuzdıır. CAFER ÖRV1E IZMIR llginç bir önseçim. S"nırız sos ve ar' adaşları gece karayoluyla Ankara'ya den alınan Bursa İl Başkanı Kemal Ekinci'yal demokrasiyi yazacak siyaset bilimcile hareket ediyorlar. yi izmir'e çağınyor Anadol. rinın işıne yarayacak bu son önseçim. Sosinönü ve Karakaş VVashington lokantasınTuran Karakaş başvurunun son günü, geyal demokrat bir partide, "partı içi demok da öğle yemeğı yiyorlar. inönü tüm gelişme nışletilmiş sol kanadın aday adayı olduğurasi"den söz edenler belki ileride bu olay leri dinliyor Karakaş'tan. Sonra odasında ko nu açıklayınca tüm dengeler bozuluyor. lara acı acı gülecekler. nuşuyorlar bir süre. Bir ara Hadiye Hanım, Mahmut Türkmenoğlu, tabanının Turan Sanırız başta İnönü, Baykal, bir eski kurt Karakaş'a "Üzülmeyin" diyor. Karakaş'a gıtmesinden duyduğu tedirginlikpolıtıkacının kendi tabanını ayakta tutabüGenel merkez çok değışık bir yöntemle le genel merkeze yanlış bılgiler veriyor. Bu mek için gırıştiği eylemin faturasını biraz ağır Turan Karakaş'ı aday adaylığından çekmek arada el altından Alev Coşkun'u destekliyor ödeyecekler. için uğraşıyor, ama tutmuyor. Karakaş ve ar Coşkun Ödemişli. Türkmenoğlu'nun seçim inönü ve Baykal'ı "ayak oyunu"na geti kadaşları Ankara'dan ayrılırken, ŞHP Genel bölgesinden. ren bu deneyimli politikacı, eski bakanlar Sekreteri Adnan Keskin uçakla İzmir'e gePM üyesi Türkmenoğlu, kamuoyu araştırdan PM üyesi Mahmut Türkmenoğlu. Biz de liyor cuma gecesi. masında Alev Coşkun'un adının birinci sıönseçim günü, son bir hafta içinde SHP Geil yönetim kurulu üyeleriyle iki gün birlik rada çıkması uzerine genel merkeze baskı nel Merkezi'nde gelışen. ancak yanlış yön te oluyor. Bir tek kişi "Alev Coşkun önseçi yapıyor: lendirilen operasyonun perde arkasını aktar mi kazanır" demiyor, ama "Alev Coşkun'la Genel Başkan inönü'yü ikna edin, Tumak istiyoruz. seçim kazanırız" diyorlar ran Karakaş'ı çeksın. O çekilirse Alev CoşSHP Genel Sekreter Yardımcısı Adnan kun önseçimi kazanır... Keskin'e soruyoruz: Kurt politikacı Türkmenoğlu, Karakaş'ı Mahmut Türkmenoğlu, Turan Son anda böyle bir operasyona neden çektirip, politik yaşamını yıkarak, o tabana Karakaş'ın tüm gefeceğini yok gereksinim duydunuz? kendisinin oturmasını istiyor. Keskın bir süre susuyor, sonra şu yanıtı etmek istiyor, çünkü Türkmenoğlu Oysa Turan Karakaş'ın tabanı Alev Coşgibi Karakaş da Atevi kökenli. Parti kun'a değil, Yüksel Çakmur'a daha yakın. verıyor: Yaptığımız kamuoyu anketinde Alev meclisi üyesi Türkmenoğlu, kendi Eski il Başkanı Kemal Karataş çekilse Alev Coşkun birinci, Yüksel Çakmur ikinci çıktı... kişisel çıkar hesaplarıyla genel Coşkun'un önseçimde tırmanması daha akDiğer adaylarla seçimi yitiririz. la yakın bir sav. merkezi karıştınyor. Baykalcı Perşembe günü öğleden sonra aday Türkmenoğlu tersini yapıp Turan Karakanadın İzmir'de cılız kalması da adaylarından Turan Karakaş'ın seçim büro».dş'ın tüm geleceğini yok etmek istiyor. Türkmenoğlu'nun küçük sunun telefonu çalıyor. Arayan Genel BaşÇünkü Türkmenoğlu gibi Karakaş da Alevi kan inönü'nün sekreteri Hadiye Hanım. Ka hesaplanndan kaynaklanıyor. kökenli. rakaş o saatte seçım burosunda değil. AnSHP Genel Sekreter Yardımcısı Adnan kara üç dört kez daha arıyor izmir'i. SonunAdnan Keskın şaşkın, ne yapacağını bil Keskin İzmir'den eli boş dönüyof. Parti mecda Turan Karakaş bulunuyor. miyor... lisi üyesi Mahmut Türkmenoğlu, kendi kişiHadiye Hanım, Turan Karakaş'a "Genel Bu gelişmelerin bir de yirmi gün öncesi sel hesaplarıyla genel merkezi işte böyle kaBaşkan sizınle yann görüşmek istiyor" di var. Yirmi gün önce eski bakanlardan Mah rıştınyor. Baykalcı kanadın İzmir'de cılız kalyor. Telefon konuşmasında randevu saati mut Türkmenoğlu kendisi aday adayı olmak ması da Türkmenoğlu'nun bu küçük hesap10.30 olarak belirleniyor. için nabız yokluyor. Baykalcı kanadın adayı lanndan kaynaklanıyor. Turan Karakaş ve arkadaşları telefon gö olarak delege tabanını araştırıyor Alevı köSHP'liler şöyle diyor: rüşmesinin ardından bir durum değerlendır kenli olan Türkmenoğlu destek görmüyor. Eğer Alev Coşkun'a genel merkez desmesi yapıyor. Ekibin bir bölümu Ankara'ya Sonunda şu kararı verıyor: tek vermek istiyorsa İnönü ve Baykal işin bagidilmemesini öneriyor. Bir süre sonra da Eğer Turan Karakaş aday adayı olmaz şında izmir'e gelirlerdi. Yanlarına Alev CoşAnkara'dan genel merkezin havasını öğre sa ben olurum ve önseçimi kazanırım. kun'u alıp dolaşırlar, parti kamuoyunda ağırniyorlar. Genel Sekreter Deniz Baykal Turan Ka lıklarını koyarlardı. O zaman ne Yüksel Çak Turan Karakaş önseçimi kazanırsa, İz rakaş'ı tutmuyor. Çünkü Karakaş, sol kanat mur, ne de Turan Karakaş aday adayı olurtan geliyor. Karakaş'ı, PM üyesi Kemal Ana lardı. Alev Coşkun da böyiece önseçimi kamir'de seçimi kaybederiz... Turan Karakaş Ankara'ya gitmeye karar dol da Karşıyaka'da oturduğu .cırı destek zanırdı. verıyor. Son olarak perşembe gunü 22 30da lemıyor. Geleceğe dönük hesaplarıyla Ana$imdı ne olacak? inönü'yü arıyor Karakaş. İnönü'ye "Berıım dol sol kanadı ikiye bölüyor. Bir gece ansıSHP kurmayları sandıktan çıkacak sonuaday adaylığından çekilmemi ıstiyormuş zın eski Tariş Genel Müdürü Erdinc Gö ca katlanıp o adaya destek vereceklerdir . nenç'ı aday adayı çıkarıyor. Bu arada sunuz" diye soruyor İnönü, "Yok öyle bir Sandıktan Yüksel Çakmur çıktı.. şey, yann Ankarada olun" diyor. Karakaş Malatya Milletvekıli İbrahım Aksoy iie görevHaydi kolay gelsin sosyal demokratlar!.. Sandığa Inanmak