25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 KASIM 1989 HAVA DURUMU meteoroloji Genel Müdurlüğü'nden alınan bilgiye göre, yurdun kuzey ve batı kesimleri parçalı yer yer çok bulutlu, Marmara, Ege, Batı Akdeniz, ic Anadolu'nun batısı ile Karadenız yağmurlu. yer yer sağanak yağışlı, diğer yerler az bulutlu geçecek. HAVA SICAKLIĞI: Yağış alan yerlerde değtsmeyecek. Dtğer yerlerde öiraz artacak RÛZGÂR: Guney yönlerden hafif, ara sıra orta kuvvette. yağış anında kuvvetf olarak esecek. Denizlerimizde rüzgjr: Yılöız ve günbatısından yer yer 4 ile 6 kuvvetinde. saatte 16 ila 28, yer yer Acapazan Adıyaman Atycr AOn Aniara AnOKya Anîalya Artvın Aydın Balıkear BıieciK Sıngöi Bttiis Bolu BureJ Çanafcraie COTJT CUMHURtYET/17 TÜRKİYE'DE BUGÜN A V A y A Y A V 2*° 12° OyatMk.r 15° 7°Eöifne 18° 4°Erancan 13° 4°Erzunım 10°1° Eskışetiı'24» 12° Gaaamep 22° 14° Giresun 22° 8°GumutfaneY 14° 12° 10° 13° 17° 19° 11" 16° 14° 15° 20° 8° 13° 18° 14° 13° 6° K Maraş PMersn 4° Mujta 3°Muş 4°Ni*le 12° Offtı 3°Rize 4°Samsun 4°Sii'1 8°SiWD 11° Sıvas 2° TefcrdaS yirataor 12° Tuncelı 5°Usa* 5°Van DÖNYA'DA BUGÛN Amsîerdam Amman ABna Bajdat Barcekma Basel Belgrat Bertn Bonn Brüksel Budapeşte CenevTe CezayıCıdtfe Outayı FranMurt Gırne Helsınte Katwe Köln Letkoşa B A B A B S B S S B S A A A S A Y A B S A 14° 30° 9° 23° 21° 10° 16° 14° 17° 15° 14° Lenmgrad Londra Madrid Mrianc Montrea Moskora Murih fttm ^tortc Osto Pans Prag ftyad Roma Sotya Sam Tunus Varşma B B B B Y B S * Y B S A B B A B A S B A 9° 18° 21° 19° 5° 8° 14° 13° 3° 18° 7» 31° 20° 22° 22= 23° 29° 10° 19°] 15° A A Y A B Y 58° 10° 18° 22° 18° 14° 16° 6° 13° 5° 3° 3° POUimA VE OTESI MEHMED KEMAL Y 11° 3°Hal*âf! ¥ 21" 9° Ispara Y Y A A Y Y Y Y 16° 7° istanbul 15" 5°İ7irw 12° O°Kars 10° rKasamonu 12° 4°Haysen 16° 8°Kımfareu 15° 8°Kon)a M° 3°Kulatıya 16° 8"Malatya 30 deniz mıli hızla esecek. Oeniz kaba dalgalı olacak. Dalga yüksektiği 1 ila 2 metre açıklarda 3 ila 4 metre, gorüş uzakıığı 10 km, yağış alan denizlerimizde yağış anında 2 ila 4 km dolaytnda bulunacak. Vetn Gölü'nde hava: Parçalı az bulutlu geçecek. Ruzgâr batı yönlerden hafif, ara sıra orta kuvvette esecek. açık bulutlu y»0nwriu %j^ astı Denca Y A Y Y Y A 13° yZongukJaK Y Y Y A Y B Y Y A Y A B Y 19° 11° 17° 11° 18° 11° 16° 6° 17° 11» 10° 2° 13° 5° 18° 12° 13° 2° 14° 2° 13° 2° 8° 4° 16° 9° Şiirden Gelenler... Nurullah Ataç, o yıllarda Ankara'nın Kutlu, Özel pastanelerinde bir şiir uzrnanı gibi dolaşırdı. Şiir dendi mi Ataç'tan sorulurdu. Bir şairi tutarsa vüceltir, tutmazsa yerin dibine batırırdı. Bir örnek verilecek olursa, 'Dahii azam' denilen Abdülhak Hamit için, 'Birkaç dizeden başka şiiri yok' demişti. Bunu deyince de Hamit genç kuşaklarca okunmaz olmuştu. Adı geçtikçe, "Hamit rni, adam sen de boş ver"derlerdi. Ataç, şiir alanında öylesi etkıliydi ki her şiir söyleyen onun ağzından konuşur gibiydi. Günümüzde yeni şairler bulup çıkardığı gibi geçmişten şairler de bulurdu. Özellikle kendini o yıllarda divan şiirine vermişti. Gün geçmez ki Fuzuli'den, Baki'den, Nedim'den, Şeyh Galip'ten yeni şiırler, dizeler bulur, karşılaştığına okurdu. Tepesi attığında da: "Bunlar Hamrt'te, Akif'te, Tevfik Fikret'te var mı" diye sorardı. Nedense bu üç şaire takmıştı. Bir kez taktı mı peşini bırakmazdı. "Hiç mi şiir yok?" Hamit'ten iki dize okurdu. Cananın o günkü hali eyvah Eyvah benim o günkü halim Şiirlerde ahlar, eyvahlar geçti mi çok kızardı. Nedense Hamit'in bu eyvahlı dizelerine kızmamış, tersine hoşlanmıştı bile. Ahlı, eyvahlı şiirleri diline doladı mı kendine göre dizeler de uydururdu. "Bunlar şiir yazacaklar öyle mi? Şöyle yazarlar. Herkes bilir ki iki kere iki dört eder değil mi? Bunlar iki kere iki dört eder demezler. Ah o ikiler ki birbirine çarpılınca dört eder, derler." Bunları bir yandan söyler, sonra da kıs kıs gülerdi. Divan şiirini severdi. Halk şiiri ile arası iyi değildi. Halk şiirinde Karacaoğlan'dan başkasını tutmazdı. Dertliler, Aşık Ömerler, Ruhsatıler yaya kalırdı. Sadettin Nüzhet Ergun, Karacaoğlan'ın o yıllarda bütün şiirlerini bir kitapta toplamıştı. Böyle bolca araştırma yoktu. Şairlerin dağınık şiirleri yeniden yeniye toplanıyordu. Bir gün Ozen'e geldi, Karacaoğlan'ın kitaptan seçtiğı bir şiiri içe geçerek okumaya başlamıştı. Bu şiirin bir dizesıni geçen yazılarımdan birinde anmıştım, şimdi tamamını yazıyorum. İlk akşamdan vardım kavil yerine Öne gördüm kömür gözlüm gelmedi Bilmem gaflet bastı, yattı, uyudu Bilmem o yar bize küstü gelmedi Benim yarim gide gide donandı ikrar verdi cahil gönlüm inandı Ay da geldi orta yeri dolandı Seherin yelleri estı gelmedi Unuttu mu ahdı peymanı netti, Başın alıp gayri diyara gitti Benim mecbur olduğumu farketti Zalim garaz etti kaçtı gelmedi Karacoğlan der ki devranım döndü Gönlüm yücedeydi engine indi Seherin yelleri şafağın bendi Hani usul boylu sunam gelmedi. Şiirde ikinci dizedeki 'öne gördüm' beklemek, heyecanla beklemek anlamına geliyor. İkrar verip cahil gönlün inanması, ahdı peymanı unutma, mecbur olduğumu fark etme gibi dizeleri coşkuyla okuyordu. "Hoca halk şiirinde sadece bu mu var?" "Bu var, birkaç dize daha var..." Geçende Melih Cevdet'le bir öğle rakısı kaptırdık, bir küçüğü boğduk. Yetmemiş olacak ki birer de duble ekledik. Söz Ataçtan açıldı. "Nurullah Bey, köy ve köylü şiirini sevmezdi" dedim. Melih Cevdet de onayladı. O yıllarda köy enstitülerinden olacak ortalığı koyu bir köy edebiyatı doldurmuştu. Ataç dostlukları yüzünden karşı çıkmıyordu ama sevmek zorunda değildi. Halk şiirinde bir bunu sevmesi bu yüzdendi. Melih'le o günkü konuşmamız sadece şiir ve Ataç değildi. Ankara'nın ve Ankara Lisesi'nin günlerini de andık. Geçmiş anılarta ve şiirlerle önümüzden akıyordu. s 10° 26° 32° 30° 15° 23° 8° 25° 14° 16° 24° Aaçıfc BDuMlu Gounes* Ktart Sss» YyaJmurlu Kahıre • Vıyana VVasiKngtonA 16° Zuhh S 13° BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Müslümanlarca kutsal sav ilan Mekke ve Medüıe kentleri. 2/ Güneş bulut arkasında kaldığında oluşan gölgeli durum... Bir haber ajansının simgesi.3/ Bir renk... Nine. 4/ Seciye, karakter... Ağırbaşlı, uslu. 5/ Ortaoyununda kadın rolüne çıkan erkek oyuncu... Bir sayı. 6/ Yeterli olmayan... Eşik, kapı önü. 7/ Beyaz etli bir bahk.. Yüz. 8/ Balıkesir ilindeki Kaz Da0 2 ğı'nın mitolojik dönemlerdeki adı... Ki H E mileri uğur sayar. 9/ Yanağın ait kısmı... Kakım ermin gibi adlar da veri1. len kürk hayvanı. ö s YUKAR1DAN AŞAClYA: E H " 1/ Seyrek taneli, kahn kabuklu, etli ve L L parlak altın sarısı renginde büyük ta X £ neli bir üzüm. 2/ Hile... Tohumların L, I f 0 dan kandilyağı, çiçeklerinden sarı boA N g\ ya çıkarılan otsu bir bitki. 3/ YurduL A muzda bir petrol bölgesi... Atların taşınması için yapılmış kapalı taşıma aracı. 4/ Psikanaliz dilinde kişinin öz benliği... Ateş. 5/ Doğal kurşun oksit. 6/ Hayvanlara vurulan damga... Yapma, etme. 7/ Seçkin... 8/ Haylaz, serseri. 9/ Epanyöller grubundan bir süs köpeği. TAR1TSMA üiskisellik Bir üniversitenin rektörü "dünyevi otoriîeyi'' vurgularken bir başkasınca yayımlanan sözde ders kitabında "dinsel otorite" en ileri ve sımrsız bir kendini bilmezlikle savunuluyor. "Her şey, her şeyle ilişkHi midir?" Filozoflar bu soruyu yüzyıljardır kendilerine ve başkalarına sormuşlardır. Bugün de soruyorlar ve aralarında ona olumlu yanıt verenlerin sayısı belki yine az değildir. Ancak gerçekteöyle midir? Filozoflann hiç olmazsa bir bölümünün ortaya attığı bu tür çok genel, çok geniş kapsamlı, neredeyse kendilerine sırur konulamaz sorular ve orilara verilecek olumlu yarutlar gerçeği ne ölçüde yansıtabiliyor? örneğin yukardaki soruyu çok ciddiye alırsanız, yeryüzündeki bir eğrelti otu ya da alakarga ile ayın öteki yüzündeki bir kaya parçası, bir dinozor kalıntısıyla bir yıldız kümesi, öte yandan çağdaş uygarlıkla çağdışı özlemler içindeki bırtakım kişiler arasında az ya da çok doğrudan, anlamlı diyebileceğımiz bir ilişkinin bulunabileceğinı de düşünmeniz gerekecektir. Oysa öyle midir? Yukardaki gibi bir "feisefi" yanlışhğa düşmemek için sorunun yanıtı bence şu olmalı: "Her şey her şeyle degil, birtakım başka şeylerle ilişkili ya da Uişkidedir." Son yıllarda ülkemizde olup bitenlere de yakından ve yukardaki gibi bir ilişkisellik açısından bakarsak, onların birbirlerine anlamsızlık taşıyan, "kamıakanşık" biçimde değil, nedensellik ilkesine dayalı, anlamlı bir biçimde bağlı olduklarının ortaya çıkacağını düşünebiliriz. Bir rektör, "Çifte standartlı, yani dün ak dedigine bugün kara diyen, kendisine yapılmasını istemedigi bir şeyi rahatlıkla başkasına yapabüen, objektif diişünemeyen, deger hiikiimlerini siyasi, ideolojik, şahsi ve zümrevi çıkar hesaplanna göre oluşturan (...) naylon aydın tipinin", "maalesef üniversitelerimizde yetişmekle olduğunu" ileri sürdükten sonra, "yetiştirdigimiz korkak, ikiyiizlü, yeteneksiz ve art niyetli, naylon aydın tipi, milletimizin raiislesna vasıfianndan biri olan devl«te saygı ve sadakat düşüncesinden de yoksundur" demektedir (Cumhuriyet, 4 Ekim • •ö • •o I • 1 1 • n| • 6 0 YIL ONCE CumhuriYet İlk film kurbanı 13 KASIM 1929 Evvelki gün Zincirlikuyu civarında vuku bulan feci bir otomobil kazasına ait tahkikata devam edilmektedir. Şehrimizde çevrilmekte olan "Kaçakçıhk" filme alınırken, ikisi kaçakçılara, biri de onlan takip eden polislere ait üç otomobilden en öndeki birdenbire süratini arttırmış, arkadaki de takipten kurtuimak için aynı surette yol vermiştir. İşte bu sırada bir virajla, yolun bir tarafı kumluk olan noktasında firen yapılamamış, otomobil birdenbire devrilmiştir. Bu sırada otomobili artistlerden Talat Beyin idare etmekte olduğu anlaşılmış, lazım gelen muameleye tevessül edilmiştir. Talat Bey pek hafif surette Muha«lı*ıırl yaralanmıştır. Otomobilde bulunanlardan iVtinu jl«lcılıU.vtCHiılfiı • Darülbedayi artistlerinden d l on huvukta a/.r. i k:ı Sait Bey ağır surette Oca£ını ic;rıfk*n TWJ > •. yaralanmışsa da, dün Etfal hastanesinden vaki olan istifsarımıza iyileşmekte olduğu cevabı verilmiştir. Sait Beyi dün hastanede bazı artist arkadaşlan ziyaret etmişlerdir. Otomobilde bulunan artistlerden Hasan Tahsin Efendi de bacağından yaralanmış, müdavatı evveliyesi yapıldıktan sonra hastaneden çıkmıştir. Bu kazada yalnız tuiuatçı aktörlerden Karakaş Efendi aldığı pek ağır yaralar yüzünden hastaneye nakledilirken yolda ölmüştür. 1989). Bu sözlerin içerik ve özüne mi, dile getiriliş biçimine mi, aydın sözcüğünün kullanılışına mı bakacaksıruz, yoksa içindeki iki savın arasındaki büyük tutarsızhk ve çelişkiye mi? Konuşmaarun saldırgan biçeminin ne gibi kişisel ve durumsal etkenlerden kaynaklanmış olabileceğini bir yana bırakalım. De\let, onun erkini ellerinde lutanlardan ayrı düşünülemeyeceğine göre, onlara "sadakat ve saygı" ile bu üniversite yetkilisinin dile getirdiği, başkalanna bağımlı, onlann önünde eğilecek, çifte ölçekli "aydın tipi" arasındaki bağlantıyı yok mu sayacağız? Kendisini atayan yetki ile bugünkü Üniversitenin ürünleri arasında bir ilişki yok mudur? Bu düşünceleri taşıyan kendisi hangi eğitim anlayışırun ürünüdür? Hangi "aydın tipi" kitap sergilerine saldırıyı, onlann yıkılmasını, kitapların yakılmasını ne gibi olumlu değerlerle bağdastıracaktır? Cumhuriyet'in 23 ekim günkü sayısında bir haberyorum ve onunla ilgili olarak eleştirel bir başyazı çıktı. Bir tıp fakültesinde yayımlanan Biyokimya ders kitabından yapılan alıntılar arasında şunlar var: "lslam kanı taşıyan Doç. Dr. YAMAN ÖRS Atatiirk gençligi", "Islami terbiyeyi benim Ankara Tıp Fakültesi «erais Atatürk evlatlan", "lnsan beynindeki bürmet, tapınma, ibadet ve dua merkezi", "Kainatın kanunlara itaatle kaira intizamı ve huzuru", "tlim tahsil etmtnin ibadet" ve "hastayı tedavi etmenin kaderden oluşn"; "kaderine raa oluş ve (yalıtızca) kendi ile meşgul olma". "sosyal farklann bir nizam, bir otoritenin, bir kendi haline rıza göstermenin (ışıgmda) mütalaa edilraesi gerektigi..." Böyle bir yayının bilimsel içeriğini sorgulamayı sanınm düşünemeyiz bile. Bir üniversitenin rektörü "dünyevi otoriteyi" vurgularken bir başkasınca yayımlanan sözde ders kitabında "dinsel otorite" en ileri ve sırursız bir kendini bilmezlikle savunuluyor. Cumhuriyet düzeninin temel kuruluş ilkelerine, bunların altında yatan laikliğe, bunun yanında çağdaşlığa, çağın uygarlık anlayışına, ussallığa, bilimsel düşünceye, gerçeğe saygılı olmaya, insanlığın tarihsel gelişmesine, öte yandan demokrasi ve inançlara saygıya böylesine karşı olan bir "bilimsel" yayının ülkemizde şu anda yayımlanabilmesi tümüyle bir rastlantı mıdır? Yüksek öğretimin her türlü ilkesiyle çatışan, bilimdışı, gerçekdışı sözlerle, sözde savlarla, aydınlık düşünceye karşı boş inanlarla dolu bu sözde "ders kitabı" acaba hangi yollar izlenerek, hangi bilimsel ve akademik ölçütlerle yayımlanabilmiştir? Bu tür soruların yanıtlannı ararken onların nedenlerini bulmaya, böylece onları açıklamaya yönelmeyecek miyiz? Nedensellik ilişkileri içinde, başında devletin laikliginden, biraz sonra okullarda din derslerinin zorunlu oluşundan söz eden anayasa ile bu türden yayınların, ona uygun tutumlann giderek artması arasında bir bağıntı yok mudur? Son bir söz: Dostoyevski, "Herkesin her şeyden sorumlu olduğu" gibi bir sav, daha doğrusu bir değer yargısı ileri sürer. Bu da yazmın girişinde kısaca tartışılana benztr, aşırı bir kapsam gösteren bîr savsöz ya da değerin dile getirilişi. Ancak, sorumluluk dağılımı içinde birilerine, tarihsel yükü de ağır olan çok daha büyük bir payın düştüğünü ileri sürmek sanınm aşın kaçmayacaktır. Türkçem, benim ses bayrağlm' 25Ekim 1989 tarihli Tartışma köşesinde, Sayın Mevlüt Berk'in yazıma karşılık olarak verdiği yanıtı okudum ve üzüldüm. Sayın Berk, karalama yoluna giderek hem beni dil gericisi olarak göstermiş hem de yanıt vereceğim dediği savlara değinmemiş ve kendi bildiği gibi eleştirmiştir. Sayın Berk, Türkçeyi yalnız kendilerinin savunduğu gibi bir sav getirerek bizleri (beni), dil gericisi, okumayan, bilmeyen bir kişi olarak yorumlamıştır. Ben yazımda yeni TDK'nın dilimizi savunamayacağını belirtmiş, güvencemin Dil Derneği olduğunu söylemiştim. öncelikle söylemek istediğim: Ben de Türkçeyi en az Dil Derneği kadar savunuyor ve seviyorum, kitaplığımda dil konusunda birçok kitap olduğunu, öztürkçe yazdığım ve okuduğum için okul sıralarında öğretmenlerimle tartıştığımı ve olumsuz nitelemelere uğradığımı da açıkça söyleyebilirim. Türk Dil Kurumu kapatıldığında da gönülden üzüntü duyduğumu ve yazdığım yazılarda bu üzüntümü dile getirdiğimi söyleyebilirim. Daglarca'nm dediği gibi "Türkçem, benim ses bayragım"dır. koymamızdı. Sayın Berk ve üyesi bulunduğu Dil Derneği, bu konuyu gündeme dahi almıyor. Türk abecesi uygulanmıyor. Ülkemiz de Amerikanca sözcüklerin, yazılıp okunduğu yerler çoğahyor. " X " harfi Türkçemizde kendine yer bulmaktadır, " Q " ve " W " harfleri ise yer aramaktadır. Gelişen bilimsel ve teknolojik terimler aynen alınmakta, yazılışı dahi değiştirilmemektedir. îşte, "stress". "video", "audio", " m n " , "AIDS". Belki AIDS'in bir baş harf sözcüğü olduğunu söyleyecekler, ancak bu Amerikanca sözcüğü Fransızlar kendi dillerine "SIDA" biçiminde altnışlardır. offlar, "show"lar, "showman"ler, "No problem"ler dilimizde böylece yer alırken Dil Derneği bana mı gerici diyor? Ben, hiçbir zaman dil devrimi karşıtı olmadım ve olmayacağım. Ancak dil devrimi yetersiz kalmıştır özellikle TDK kapatıldıktan sonra, karşıdevrim yandaşlan güç bulmuşlardır. Söylemek istediğim, karşıdevrimciler TDK'yı kapattırmak için dil devrimi ve kurum aleyhinde yoğun bir mücadele verip, bunun sonucunda bugünkü durumu yaratmışlarken, şimdi dil devrimcileri ne yapıyor. TDK'yı kapatanlardan medet umuyor ve arzuhal yazıyorlar. Dil Derneği yalnız aydınlann üye olabildıği bir kulüp durumundadır. Üye olmak yolu kapalıdır, şubeleri yoktur. Nasıl devrimi savunacak merak ediyorum. Dil devrimi halkın katıhmıyla basanlır ve sürdürülür. Dilimize uygun ve güzel sözcükler kolaylıkla benimsenmektedir. İşte, "computer" yerine kullanılan "bilgisayar" sözcüğü, hatta " l o n g p l a y " yerine "uzunçalar" sözcüğü. örneğin ekonomi terimlerinde bu daha çarpıcıdır. "Mttstahsil" ÇALlgAJNLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL "Kadrom olmadığı için" SORU: Ben, ilkokul mezunuyum ve 1953 yıhnda orman koruma görevlisi olarak memuriyete başladım. Daha sonra kadrom değiştirildi ve genel idare hizmetleri sınıfına başkâtip ve sayman olarak atandım. 1985 yılında kendi istegimle, 4. derece, 9. kademeden emekliye aynldım. Son olarak 1982 yılında terfi etmiştim. Emekliye aynlıncaya kadar da ne kademe ilerlemesi, ne de derece yükselmesi yaptım. Neden olarak kadromun olmadığı gösterildi. Bir derece verilraesini öngören 331 sayılı kanunbiikmünde kararnameden, gene kadrom olmadığı için yararlanamayacağım söylendi. Bana göre son Danıştay karan uvannca, ek göstergeden yararlanmam gerekmektedir. Ogrenmek istediğim konulan 1) 331 sayılı kanun hükmünde kararnameye göre intibakımın yapılıp yapılamayacagı? 2) Danıştay'ın içtihatlan birleştirme karanna göre de, ek göstergeden yararlanabilir miyim? 3) Yararianabilirsem ek göstergem ne olmalıdır? YAiNIT: 1) 331 sayıb yasa hükmünde kararname ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasası'na eklenen geçici madde uyannca, yasarun "derece yükselmesine dair hükümlerinde yer alan şartlan taşımakla beraber 1.3.1975 tarihinden sonra kadrosuzluk sebebiyle derece yükselmesi yapamayanlann bu şekilde geçen basanlı hizmet süre'.eri, öğrenim durumlarına göre yükselebilecekleri dereceleri aşmamak kaydıyla her yılı bir kademe ve her üç yılı bir derece verilmek suretiyle kadro şartı aranmaksızın değerlendirilir;' Devlet Memurları Yasası'nda, özel hükümler dışında, ilkokul çıkışlı memurlann 7. derecenin 9. kademesine kadar yüksehbilecekleri belirtilmiştir. Şu anda 4. dereceden ayhk almanız, 331 sayılı yasa hükmünde kararnameden yararlanabümenize engeldir. 4. derecenin kademelerinden aylık alanlardan, en az lise ve lise dengi mesleki ya da teknik okul çıkışlı olup, kadrosuzluk nedeniyle derece yükselmesi yapamamış olanlar yararlanabilecektir. 2) Danıştay İçtihatlan Birleştirme Kurulu karanna göre, 4. dereceye ilişkin ek göstergeyi almanız gerekmektedir. 3) Danıştay'ın bu karan uyannca, genel idare hizmetleri sınıfından 4. dereceden emekli aylığı alıp da ek göstergeden, öğrenim durumları neden gösterilerek vararlanamayanlara, 1984 yıh için, 100, 1985 yıh için 150, 1986 yıîı için 200, 1 Ocak 1987 ile 14 Temmuz 1989 arası için 300 ve 15 Temmuz 1989'dan sonra ise 400 ek gösterge uygulanması gerekecektir. 30 YIL ÖNCE Cumhuriyet Zorlu'nun konuşması 13 KASIM 1959 Roma'da toplanan FAO konferansında Türkiye Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu bir konuşma yapmıştır. Zorlu, FAO uzmanı olarak Prof. Baade larafından hazırlanan rapor hakkında hükümetinin görüşlerini izah etmiş ve Türkiye'nin gelecekte yapmayı tasarladığı işlerden F. Rustu Zortu bahsetmiştir. "Türkiye muhakkak ki iktisaden az gelişmış olmak vasfına ilaveten raporda belirtildiği gibi, yüzde üç nisbctinde olan nüfusunun artışmın da yarattığı meseleler ile karşı karşıya bulunan bir memlekettir" diye izahatına başlayan Zorlu, 1950 den beri yapılan işleri, kaydedüen ilerlemeleri aynntılı bir şekilde anlatmıştır. Zorlu, daha sonra şöyle devam etmiştir: Rapordaki tavsiyelerin veya hazırlanacak büyük ve esasb bir kalkınma progranunın derhal ve bütün memlekete şamil olarak tatbikine gidilmesi yerine raporda da tavsiye edilen, muayyen bir bölgenin entegral kalkınmasını sağlamaya teveccüh etmek ve bunun da verimli olmasını temin etmek çok yerinde bir harekettir. Bu sebeble Türk hükümeti en müsait bölge olan Anulya Bölgesi Inkişaf Projesi'ni kabul etmiştir. Biz ise ne yaptık? Aynı Amerikan sözcüğünü aldık. Oysa, "Edinilmiş Bağısıkhk EksikHği Sendromu"nun baş harflerini alır ve "EBES" diyebilirdik. Türkçenin Osmanlıca ve "müstehlik" yerine "iiretid" ve "tükeöci" dan kurtulmasını istediğimiz gibi Amerikan yerleşirken " a r z " yerine "sunusunum" tutSayın Berk, bizi geçmişten koparanlann cadan da kurtulmasını istiyorum. Bu gerici mamıştır, doğru türetildiği halde. Osmanlılar olduğunu ileri sürerek Türk tari likse, ben gericiyim(?) siz ilericisiniz(?) Sa>ın Son olarak Dil Derneği'ne soruyorum. İzhinde, resmi tarihe koşut olarak yalnız Orta Berk. mir "Enternasyonal" Fuan niye "tzmir asya Türklüğünü savunmaktadır. Türkçe yaEğitim dilinin Amerikanca olması uğraşı Uluslararası" Fuarı olmuyor? Bunu izlemek zılmadı diye, Osmanh kültürünü yadsıyacak mıyız? Fikret'i, Yahya Kemal'ı, Nâzım'ı, Na varken nasıl anadille düşüneceğiz. Türkçeyi sizlerin sorunu ve görevi değil mi? Dil devrimi, Dil Derneği'nin öncülüğünde mık Kemal'i, ArapçaFarsça sozcükler kullan reddedenler varken, okullarda dilbilgisi öğdılar, günümüzde anlaşılmıyor diye reddede retilmezken nasıl Türkçeyi yasatacağız. Ço halk tarafından yerleştirilecektir. Ancak decek miyiz? Orhun Anıtlan'yla yetinemeyiz. ğu insanımız zamıri, edatı, bağlaçı, hatta ey ğişik görüşlere "gerici" damgasının vurulması lemi ve diğer dilbilgisi terimlerini yabancı dil ile değildir. Aynca, Sayın Berk, asıl değindiğim konu öğrenirken tanıyorsa bu mudur dil devrimciTürk dili dillerin en zenginlerindendir, yeya yanıt verme gereğini duymayarak konula liği? Gazeteler, dergilerine yabancı sözcükleter ki bu dil bilinçie işlensın. n saptırmıştır. Benim asıl değindiğim, Osman ri ad olarak verirken, "cafe"ler, lıcayı tasfiye ederken Amerikancayı yerine "restauranf'lar, "boutique"ler, "play ŞABAN ERtM Ekonomist Kanayan \ ara Adam harcamak, insanları huzursuz etmek acaba hangi "milli" özelliğimiz ki; "kimi parayla, kimi de pir aşkına" ispiyonculuk edenler ödüllendiriliyor, arkaları sıvazlanıyor.. Sayın llhan Selçuk, "Pencere"sinin "Varan Bir..." başlıklı yazısında çok önemli bir sorunumuza, kanayan bir yaramıza parmak basmış. Çoktandır ihbarcılık, muhbir vatandaşlık moda oldu! Adam harcamak, insanları huzursuz etmek acaba hangi "milli" özelliğimiz ki; "kimi parayla, kimi de pir aşkına" ispiyonculuk edenler ödüllendiriliyor, arkaları sıvazlanıyor... 24 yıllık eğitimciliğimde şu gözlemi edindim: Ağaç yaş iken eğiliyor; bu tür gammazcılar zevk alıyorlar bundan. Doyuma ulaşıyorlar. Büyüklerine yaranmak istiyorlar. Öç alma, öne geçme, güç gösterme hevesiyle dolup taşıyorlar. tlkokuldaki, ortaokuldaki öğrencilerin bu konudaki gayretlerini görseniz şaşarsımz... Öğretmenin eline cetvel, sopa verip "bunlara iyilik yanunaz ögretroenim. Dayaktan anlıyor onlar" diyenler mi ararsın, öğretmenin kulağına eğilip, cebine şikâyet pusulası sokup sanki büyük bir iş başarmışçasına gururla arkadaşlarını süzenler mi!.. Kimi de hiç çekinmeden, açıkça yapıyor bu işi ve de görevini yaptığına inanıyor; suçlu gördüğü, suçladığı kişinin cezalandırılmasını bekliyordu. Af, hoşgörü, anlayış nedir bilmiyordu. Bunca ahlak ve din dersleri onlara bu insanca duygulan verememişti anlaşılan. Sözlüklerinde "acımak" yoktu! Bu kötü örnekleri görünce, "Yaratılanı hoş gördük / Varatandan ötürü" diyen Yunus Emre ve " G d ! Gel! Ne olursan ol, gene gel!" diye bizi insanlaşmaya çağıran Mevlana, bizim ozanlarımız değil mi yoksa diye kuşkuya düşüyorum. Hadi gelin saraJım bu yaramızı. Amacımız adam harcamak, zulüm, işkence değil; gönül kazanmak, mutlu etmek, mutluluk vermek, barış içinde birlikte yaşamak olsun. ERHAN TlGLI Eğitimci/Yazar Gönderilen Amerikalılar Şehrimizdeki NATO hava karargahında ve ona bağlı ' Amerikan askeri birliklerinde vazifeb' Amerikalı 45 hava subay ve assubayı bugün gelen ani bir emirle Izmir'deki vazifelerinden alınmışlardır. Emirde bu subay ve assubaylann en geç 5 arahğa kadar tzmir'den a>Tilmaları lüzumu bildirilmektedir. önümüzdeki günlerde Birleşik Amerika'ya hareket edecek olan personelin son hadiselerle il'gili görüldükleri ve bundan böyle Amerika dahilinde vazife görecekleri anlaşılmaktadır. Bugünlerde NATO Kara Kumandanhğına bağlı çok sayıda Amerikan subay ve assubayı hakkında da benzer bir emrin gelmesi beklenmektedir. Ancak NATO Kara Kumandanlığı bu hususta hiç bir açıklamada bulunmamaktadırlar. Durum ilgi ile takip edilmektedir. OKURLARDAN Bir öğretnıenden bakana DenizliAcıpayamDedebağı Ortaokulu'ndagörevliyken, 1987 yıhnda Atatürk'ün laiklik anlayışını öğrencilere anlattım, şeriat yönetimini kötüledim diye başıma ne işler geldi bilseniz. tki kez cezalandırıldım: Kınama ve iki yıl kademe ileriemesinin durdurulması. Ardından Denizli Valiliğinin teklifi üzerine bakanhğınızca AnkaraÇubukSirkeli Ortaokulu'na sürgün edildim. Doğal ki idare mahkemelerine başvurdum. Cezamı Aydın rdare Mahkemesi, atama işlemini de Ankara 5 No.lu İdare Mahkemesi iptal etti. Siz bu karara uyarak beni yeniden DenizliAcıpayamDedebağı Ortaokulu'na dondürdünüz, ama döndürmediler sayın bakanım. Daha yeni görevime başlamadan sevincimi kursağımda bıraktılar; sen misin idare mahkemesinden karar alan?.. Denizli'deki yöneticiler, bütün yönetmelik ve yasa maddelerini hiçe sayarak hemen BuldanYenicekent İlköğretim Okulu'na, on gün sonra da yeni bir kararla AcıpayamOlukbaşı İlköğretim Okulu'na sürgün ettiler 47 yaşındaki yirmi altı yıllık öğretmeni. Siz bunları biliyor musunuz sayın bakanım? Denizli'de yüzlerce eğitim görevlisinin siyasi nedenlerle yerlerinin değiştirildiğini biliyor musunuz? Öğretmenliği siz bu yöneticilerle mi yücelteceksiniz? öğretmenliği düştüğü çukurdan buniarla mı kurtaracaksınız? Soruyorum size: Hangi örgütle? Çağdaşlığa, laikliğe, bilime diş bilemiş, düşman olmuş örgütle mi? Dilerim başanrsınız. Yalnız işiniz çok zor sayın bakanım, çok zor. Gönlüm sizinle. Sizin çağdaşlığa, laikliğe, bilime, hoşgörüye dayalı her hareketinizin, sürülmek pahasına da olsa destekçisi olacağız; çünkü özellikle bu bakanlıkta laiklikle ilgili her girişiminizde bu desteğe ihtiyacımz var. Size bu mektubu kapalı yollamak isterdim; ulaşmazdı, okuyamazdınız. Bu nedenle hakkımda soruşturma açılacağını bile bile açık yazdım. Kusura bakmayın. Yine sizden özür dileyerek adımın altına adresimi yazamıyorum; çünkü gelecek ay hangi okulda görev yapacağımı bilmiyorum. Gücünüz yetiyorsa bizi bu yöneticilerden kurtarın. BAKİ GÖZEN Türkçe öğretmeni Denizli KADIKÖY ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ'NDEN ÖİLDİRİLMİŞTİR Sayı: 1989/796 Davacı: Tampa Pazarlama ve Ticaret Limited Şirketi Vekili: Av. Ruşen Evren Davalı: Tünay Rona, Abdülhalik Renda Sok. No: 18 K. 5 D. 10 Pınar Apt. Erenköy / Kadıköy. Dava: Istirdad Cevap süresi: 10 gündür. Davacı Tampa Pazarlama ve Ticaret Limited Şirketi vekili tarafmdan davalı Tünay Rona aleyhine açılan istirdad davasının yapılan açık yargılaması sonunda: Davalı ya belirtilen adresinde dava dilekçesinin tebliğ edilemediği, adres araşuroıasinda tebligata elverişli adresınin bulunamadığı anlaşılmakla 7201 sayılı kanunun 28/29 maddeleri gereğince dava dilekçesinin ilan yolu ile duyurulmasına karar verilmiştir. Mahk»meye 8.12.1989 günü saat 13.5O"de hazır olmanız veya bir vekil ile temsil ettirümeniz, duruşmaya gelmediğiniz mazeret bildirmediğiniz ve delil sunmadığımz takdird« yargılamanın yokluğunuzda yapılacağı ve karar verileceği ilanen tebliğ olunur. Işbu ilan yayınlandığı tarıhten itibaren 15 gün sonra yayınlannuş sayılacaktır. 26.10.1989 Basın: 12927 GEÇEN YIL BUGÜN C Annelere cop 13 KASIM 1988 Cezaevlerindeki uygulamalan protesto için Istanbul Sultanahmet'te toplanan 200 kadar tutuklu ve hükümlü yakını polis tarafmdan coplanarak dağıtıldı. 8 kadının yaralandığı olay sırasında 4O'a yakın kişi gözaltına alındı. 100 kadar tutuklu ve hükümlü yakını da olaydan sonra lnsan Hakları Derneği Istanbul Şubesi'nde açlık grevine başladı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle