27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER titü mezunu öğretmenler için Hasanoğlan Köy Enstitüsu'nde bir yapı kolu kurulmustu. Ben de verilen ikinci mevki yataksız bir biletle Istanbul'dan Ankara'ya ve oradan Hasanoğlan'a gidiyor ve gençlere projeleri, dikkat edilecek hususlan, yapı kaidelerini anlatıyordum. Geceleri içlerinde tertemiz amerikan çarşaflar serili yatakların bulunduğu yatakhanelerde kalıyorduk. Hasanoğlan gecelerinde öğrenci gruptarına şairler, edipler, sanatçılar, bilim ve fen adamları da katılıyor, söyleşiler yapılıyor, şiirler okunuyor, temsiller veriliyor, köy havalan eşliğinde oyunlar oynanarak bayram havası yaşanıyordu. Güzel Sanatlar Akademisi'nden tanıdığım güzel Ur Musevi kızı, orada Fransızca hocalığını, Mualla Eyüboğlu mimarhğı adeta gönüllu olarak yapıyorlar, durup dinlenmeksLzin çalışıyorlardı. Yurda hizmet aşkı gönülleri sarmış ve birçok aydını oraya koşturmuştu. Enstitü çocuklan, bakanlığın tercüme ettirmekte olduğu yapıtlann çoğunu adeta ezbere biliyorlardı. Bilgiye susamış, yurdunu seven, çalışkan vc tuttuğunu koparan bir gençlık yetışıyordu. Bir gün tstanbul'da hemen tamyamadığım iki genç yolumu kesmiş: "Hocam biz de sizi arıyorduk, bir grup olarak lsıanbul'a geldik, bize yapılannızı gezdirin" demişlerdi. Enstitü çocuklannı Ada'daki evime davet etmiş ve onlan Ada'da o esnada taş, tuğla ve ahşapla yapmakta olduğum yapılanma götürmüştum. Rahmetli tsmail Hakkı Tonguç'la yapılan bina lan görmek üzere Ankara'dan otomobille Kastamonu Gölköy Köy Enstitüsü'ne gidiyorduk. Âdeti olduğu gibi Tonguç yanına iki değerli insanı, bu kez Ahmet Kutsi Tecer ve Ceyhun Atıf Kansu'yu almıştı; onları, enstitudeki çocuklan ile kaynaştıracaktı. Ilgaz Dağları'nda karlı çam ormanlarında piknik yemeğimizi yemiş, bir iki koye uğramıştık. Ben köy evlerinin ustu ortülu açık sofalarıru gösteriyor ve binaların yalın güzelliğini dile getirmeye çalışıyordum. Otomobille giderken görünüp kaybolan köylere gözü takılan Tecer'in dudaklarından dizeler dökülmeye başlamıştı: "Orda bir köy var uzakta / O köy bizim köyümüzdür" ünlü şiirini orada yazmış ve yayımladığı zaman onu bize, yol arkadaşlarına ithaf etmişti. Enstitüler tum yurtta buyük verimlilikte çalışıyordu. Ankara'da îsmail Hakkı Tonguç'a uğramıştım. Bana, "Asım Bey, biraz kal da çay içip konuşalım" demişti. O dönemde iş saatlerinde bakanlıkta çaykahve içilmezdi. Beşten sonra, yanan eski bakanlık binasının avlusunda ısrnarladığı çaylan yudumlarken, enstitü işlerinin nasıl gittiğini sormuştum. Zincirleme içtiği sigarasından, bir soluk daha çekmiş, "Çok çok iyi gidiyor" dedikten sonra gülerek eklemişti: "Biliyor musun politikacılann çoğunun bizim çocuklardan ödü kopuyor, biliyorlar ki bu çocuklar ileride kendileri gibilerini seçmeyecekler." Ne yazık o korkan politikacılann sinsi ve çirkin olanları türlü iftiralarla ve kcnünistlik karalaması ile Tonguç'u ve arkadaslannı görevden aldırmayı başarmışlardır. Tum dunyanın hayranhkla, gıpta ile faaliyetlerini izlediği köy enstitülerini, kendilerine göre ıslahlannı bile düşunmeden kapatmışlardı. Ufukta parlamaya başlayan yakın geleceğin aydınlığı yeniden kararrnıştı. Eğitinıimizde Tonguç ve Köy Enstftüleri Enstitüler tüm yurtta büyük verimlilikte çalışıyordu. Ankara'da Ismail Hakkı Tonguç'a uğramışiım. Bana, "Asım Bey, biraz kal da çay içip konuşalım" demişti. O dönemde iş saatlerinde bakanlıkta çaykahve içilmezdi. Beşten sonra, yanan eski bakanlık binasının avlusunda ısmarladığı çayları yudumlarken, enstitü işlerinin nasıl gittiğini sormuştum. Zincirleme içtiği sigarasından, bir soluk daha çekmiş, "Çok çok iyi gidiyor" dedikîen sonra gülerek eklemişti: "Biliyor musun politikacılann çoğunun bizim çocuklardan ödü kopuyor, biliyorlar ki bu çocuklar ileride kendileri gibilerini seçmeyecekler." PENCERE 23 HAZİRAN 1988 Nadir Nadi'ye Armağan Nadir Nadi 1908'de doğdu. 1908'de doğmanın anlamı var. O yıl dünyaya gözlerini açan bebeklere çoğunlukla Enver ya da Niyezi adı verildi. Hürriyet inkılaö/'nın iki kahramanı çocuklara ad oluyordu, ama tttihatçı Yunus Nadi, oğluna Nadir'i yakıştırmıştı. Küçük Nadir, padisahlık Türkiyesi'nde gözlerini dünyaya açmıştt. Birinci Dünya Savaşı, Mütareke, Ulusal Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra 20'nci yüzyılı boydan boya katederek yeryuzü tarihinin en yoğun sürecini olaytann içinde yaşadı Nadir Nadi... Bugün doğum yıldönümü. ı ( Mimar Prof. Dr. ASIM MUTLU Büyük eğitimci tsmail Hakkı Tonguç'u 28 yıl önce bugün yitirmiştik. Onu, eseri olan köy enstitülerinin kunıluşunun ve çaüşmasının sürdüfü, yurt sevgisi ve ümitle dolu coşkulu günleri aıumsamamak elde mi? 1940 yılı idi. O tarihlerde beraber çalıştığıra Mimar Ahsen Yapanar'la ortak olarak kazandığım mimari yanşmalardan ilki olan Antalya Aksu Köy Enstitüsü'nün tatbikat projelerinin anlaşması için Ankara'ya çağrılmıştım. Tonguç'la ilk kez bakanlıkta onun odasında karşılaştım. Uzunca boylu, guneşten yanmış esmer tenli, açık ve güleç yüzlü idi. Kendisine teklif olarak verdiğim Mimarlar Birliği'nin ucret tarifesine bir göz attıktan sonra söze başladı. Kalınca dudaklan arasından tınlayan tath ve derin bir sesle konuşuyordu. " H e p Batının ileri ve zengin ülkelerinden örnek alıyorsunuz. Bizim onlara yetişebilmemiz fedakârca ve çok çalışmamıza bağh. Az da olsa benim projeler için ayırabildiğim paraya razı olacaksınız" demiş ve sözünü hemen kabul ettirmişti. Binalar, köy usta ve işçilerinin yapabileceği gibi, geleneksel malzeme ve işçiliğe göre şekillenecek ve kiremitle kaplı iki meyilli basit çatılarla örtülecekti. Enstitülerde mevcut köy binaları ve barakalarda yoğun bir çalışma başlamıştı. Bir kısım öğrenci ders yapıyor, bir kısmı tarla ve bahçelerde çalışıyor, bir kısmı atölyelerde dernircilik, marangozluk ya da dikiş gibi bir sanatı öğreniyordu. Bir kısmı yapılara yardım ediyor, başka bir kısmı temizlik ve servis işlerini görüyordu. Akşam yemeklerinden sonra enstitü meydanında toplanılarak temsiller veriliyor, şiirler okunuyor, sazlar, mandolinler çalınıyor, şarkılar söyleniliyor, oyunlar oynanıyor ve geceler değerlendiriliyordu. O zaman bakan olarak Hasan Ali Yücel, Yüksek öğretim Genel Müdürü Cevat Dursunoğlu, flköğretim Genel Müdurü tsmail Hakkı Tonguç, Güzel Sanatlar Şube Müdürü Cevat Memduh Altar, müfettişlerden Hayrullah ö r s ve öbürleri gibi Atatarkçü ve ilerici bir kadro bakanlığı yönetiyordu Diri Bir Ulus Olmak İçin... Kısa ömrüne karşın yetiştirdiği ve yurda büyuk hizmetler veren bunca değerleri ile kültur tarihimizin parlak bir aşaması olan köy enstitülerinin babası tsmail Hakkı Tonguç'un aziz anısı önünde eğiliyor ve onu bugünkü ölüm yıldönümünde büyük bir saygı ve sevgi ile anarken yazımı onun şu sözleriyle bitirmek ıstiyorum: "Köylüye iyilik yapmak, onu cahil bırakmak veya aldatmak yolunu tutmakla sağlanamaz. Köyde eğitim, her engeli, her zorluğu yok ederek gerçekleştirmeye mecbur olduğum uz ana davalardan biridir. Halka hizmet edip etmeyen insanlar olduğumuzu bu gibi işlerde tutacağımız fikrin mahiyetiyle gösterebilıriz. Bilgjsiz insan 'gerilikten ve uyuşukluktan aynlmak istemiyor' diye onun dünya anlayışına mı katılacağız? Aydınlardan kendi çocuğunun cahil kalmasına dayanabilen, razı olan bir kişi çıkar mı? Milletin çocuklannı okutmaya sıra gelince niçin aynı heyecanı ve titizliği gösteremiyoruz. Yaşamanm amacı ileri millet olarak yasamaktır. Ortacağ hayatından farklı geri bir hayata razı olan insan kalabahğı ile çağımız uygarhğına katılamayız, diri millet haline gelemeyiz." Coşkulu günler Köy okullan ve öğretmenevleri için üç iklim bölgesine ayrı ayrı üç tür tip proje hazırlamıştık. Bunlann tüm yurtta ve büyük sayıda inşalan öngörü lüyordu. Projeler devlet matbaasında basılarak çoğaltılmıştı. Okullan inşa edecekleri düşunülen enî EVET/HAYIR OKT4YAKBAL OKURLARDAN İşsizlik üstüne Sayın Başbakan şu günlerde, en yüksek düzeyi bulan enflasyonun artık inişe geçeceğini söylüyor. Bakanlan da başka başka parlak tümcelerle o muştuyu yinelemede yarış ediyorlar. önce bunun asiı var mı? tkincisi, bu beyanın temeli ne? Oysa hemen bütün değerlendirmeler, enflasyonun yükselmeyi sürdüreceğini, hem de yıl sonunda üçlii rakamlarla açıklanacağmı anlatıyor. Gerçekten de hiçbir malda değil ucuzlama, yerinde durma belirtisi yok. Ücretlinin bütçesini mutfak çok çabuk yutuyor, yetmiyor da. 1947 baharında. ikinci büyük savaş ertesi gemimiz Napoli'yt uğramıştı. Sabah oraya vanp akşam aynhyordu. Şehri biraz gezdik, hayli perişandı, yıkıntı içinde idi. Pek şaşırtıcı bir nokta şu olmuştu ki, kulübeden bir gazede alan kimse çok yıpranmış çarşaf çarşaf beş altı tane ttalyan parası ödüyor, bir posta kartı alana da gazeteci banknot üstü olarak yine o biçim bir tutam kâğıt para geri veriyordu. Dükkâncılar paralanm cüzdana değil geniş kalburlara attyordu. Enflasyon sö'zcüğü o yıllar ülkemizde yalnız ekonomi kitaplarmda idi, günlük konuşmalara girmemişti. O zamanlar ttalyası'nda da ola ki bizdeki 20 bin ttralıklar gibi büyük rakamlı paralar basmak henüz akla gelmemişti. Bir devlet bakanı çarpıcı buluşla, Hstesek şu anda enflasyonu sıfıra indiririz' diyor. Ancak akühca olarak da, 'amma ekonomi durur' eklemesini yapıyor. Bizim bralarda böyle buluşlara 'sandığın dibini çıkarıp kapak yapma' derler. Öte yandan, enflasyon sıfva inince ekonomi durduğuna göre, enflasyon ne kadar inerse ekonomi de o ölçüde yavaşlayacak, işyerlerinden birçoğu duraksayacak demektir. Yatınmlar azalacak, iş darlaşması sonucu işçilere yol vermeler çoğalacak, birçok işyerinin ise tümden kapandığına tanık olunacaktır. Yanlışlık demek ki bu işe başlayışta devlet kesesini fazla açmada, tam bir savurganlık yapmıs olmada, o günün alarmlanna, uyanlarına aldırış etmemede yatmaktadır. Enflasyonla savaş çaresi olarak kredileri azaltınca yatınmlarda kısmtılara gidilecek, işsizlik artacak, o kötü. Olduğu gibi sürdürülmesinin sıkıntısı çekilecek gibi değil. Yükselmesi ise herkes için bütün bir yıkım olur. Ktsaca bu taş bu kuyudan zor çıkar. Yanlışlığın yükünü kim çekecek? Dar gelirlüer, ücretle çalışanlar; hele hele durumu bunlardan pek daha ağır olan işsizler yeniden işsiz kalacaklar. Bu kez de yine, çoktandır sayılan 35 milyonla hesaplanan birlik ve beraberlik içindeki işsizlerin doyma ve yaşama alçakgönüllülüğünden, biraz da alınyazısı inancından yararlamlacaktır. Fakat ücretli çalışan da işsiz de artık öğreniyor gerek kendinin gerekse çocuklannın 40 yaşında kağşamış bir ihtiyar olmaması, hastalıklara dayanıklı bulunması için uygun beslenme gereğini. Kan koca, 3 çocuklu, beş kişilik bir eve günlük 720 gr. et, 2100 gr. süt, 4 yumurta, 120 gr. peynir ya da besin gücü bunlara eşit proteinli maddeler, 85 'er gr. tereyağı ve bitkisel yağlar, kuru baklagiller 95 gr., 825 gr. taze meyve, 1200 gr. taze sebze, 1375 gr. patates, 250 gr. pirinç, 215 gr. şeker, 1275 gr. ekmek standart besin olarak saptanmaktadır. Bunlan pazardaki fiyatlarla değerlendirip tamamlayıcıları ve pişirme giderleri katüınca çok işçinin kolay kolay yetişemeyeceği görülür. Öteki sağlıklı beslenme listelerinin tutarları da bundan farklı olmayacaktır. Cumhuriyet 'in 1 mayıs nüshasında çok doğru olarak dört kişilik ailenin aylık mutfak faturası nisan 1987 için 125.525 ve nisan 1988 için 203.530 lira verilmiştir. Doğalhkla yiyecekler üstüne giyecekler, temizlik maddeleri, baruıak kirası, ısınma, aydmlatma, eğitim, sağlık, ulaşım giderleri. Dinlenme, eğlenmeyi bir yana bırakıyoruz. Amma bizde dar gelirli de işsiz de alışıktır akşam koltuğunda birkaç ekmek ve televizyonlarda en çok adı geçen margarin paketleri ile kuzu kuzu evin yolunu tutmaya. Gecekondularda herkesin buzdolabı, çamaşır makinesi var deme neyi anlatır? Otomobil fabrikaları sıraya girenlere araba yetiştiremiyor sözünün anlamı nedir? İşçiler hep Camel. Mariboro içiyor deyince güçlükler çö'zülmüş mü oluyor? Ne zaman ulaşılacak, büyüklerimizin dediği gibi şu güzel ülkemizde işgücümüzden birazcık fazla iş olanakları bulunması (tam çalışma) ortamına? tnsan savurganlığı bu memleketin alınyazısı mı?.. Çalışanlar ne zaman kavuşacak emeğinin karşılığını almaya, insan onuruna yaraşır birer gelire? Halktmız ne zaman kurtulacak işsizlik ve açlık korkusundan? Dr. İSMAİL ARIKAN ANKARA Türkiye'nin Geleceği?.. "Türkiye'yi nasıl bir gelecek bekliyor?" jlginç bir soru değil mi? İlhan Tekeli, Ömur Sezgin, Raşit Kaya, Gencay Şaylan, Galip Yalman ve Özcan Kesgeç bu konuyu görüşmüşler. 'Bilim ve Sanat' Dergisi'nin mayıs sayısında bu tartışmanın tümü yer almış. Nedense dikkatimden kaçmış bu ilgi çekici yazı... Bu tür tartışmalar Türkiye'nin geleceğini merak edenleri yakından ilgilendiriyor. Gerçekten yannın Türkiyesi nasıl olacak? Daha doğrusu nasıl oluşturulacak? ilhan Tekeli şöyle bir görüntü çizmiş: 'Türkiye'yi sermayenin hegemonyasında tutacak bir ideolojik çerçevenin oluşturulması söz konusu. Bu, iki yönde çalışıyor. Bir taraftan yaşanan ekonomik bunalımın içinde alınan ekonomik önlemler Turkiye'de sermaye sınıflannın yeni bir yapılanma içerisinde güçlenmesini sağlarken, öte yandan toplumun geniş kesimlerini pasifize edecek mekanizmalar kuruluyor. Bunlann bir kısmı kurumsal, yonetimsel baskı mekanizmaları. bir kısmı da ideolojik mekanizmalar. Bu ideolojik mekanizmalann en kristal edilmiş sekli, Aydınlar Ocağı'nın Türkislam Sentezi içinde ortaya çıkıyor. Açıkça görülüyor ki bunun temel öğesi İslam. Ve din, sermayenin hegemonyasına büyük kitleleri razı etmenin mekanizması olarak kullanılıyor." Gencay Şaylan'ın da 'gelecek'ten fazla bir umudu yoktur: "Gelecek açısından doğrusu insan çok fazla ümitlenemiyor. Demokratikleşme talebi yok, depolitizasyon devam ediyor, siyasal pasifikasyon devam ediyor. Mevcut sistemin kendini üretebilmesi için her türlü kurumsal düzenleme yapılmış, Türkislam Sentezi, İslami hareketler gibi gayet etkin kontrol araçları geliştirilmiş... Türkiye'nin önümüzdeki onon beş yıl kperisinde çok daha büyük ölçekli bunalımları yaşamaya aday bir toplum olduğu artık düşünülrneli. Ancak demokratikleşme ile bu bunalımın aşılması söz konusu olabilecek." Özcan Keskeç'e göre "Din, sol getişmeye karşı geniş yığınlar tarafından kabul görebilecek, onlan etkileyebilecek bir ideoloji üretmede temel alınıyor ve bu Türkislam Sentezi'nde olduğu gibi devletin resmi ideolojisi haline geliyor. Örneğin eğitimde din dersleri zorunlu hale getiriliyor. Ekonomide İslami motifleri kullanan, faizsiz sistem gibi oluşumlara yöneliniyor... İslamda toplusözleşmenin, grevin, lokavtın günah olduğu beyinlere işlenmeye çalışılıyor... 1983'te 804 sayıda olan dinsel amaçlı vakıf sayısı son üç yılda 1663'e ulaşıyor." Türkiye'nin geleceği ne olacak? 2000 yılına yaklaşıyoruz. 21. yüzyılın eşiğindeyiz. Yeni çağa Türkİslam Sentezi'yle mi gireceğiz? Yoksa uydurma bir Atatürkçülük anlayışı ile bu sentezi kaynaştınp yeni bir sentez mi yaratacağız? Bunun bir tatsız çorba olacağına hiç kuşku yok! 'Bilim ve Sanat'taki açıkoturumda bazı konuşmacılar sermaye sınıfı içinde etkin kişilerin bu Türkİslam Sentezi1 nden de hıç hoşlanmadıklannı belirtiyorlar. Galip Yalman şöyle diyor: "Gidin İstanbul burjuvazisinden ortalama biriyie konuşun, MHP ve MSP lafındarrtüyleri diken diken olur. Onun için Türkiye burjuvazisinin önümüzdeki buhranı bu kadar rahat bir ideolojik transformasyonla Türkİslam Sentezi çerçevesinde çözmeyi genel olarak benimsediğini zannetmiyorum." Gencay Şaylan'ın dediği gibi, 1839'da bir aydınlanmaya girmişiz, 60'larda yeniden doğuşa benzer bir atılım var. Ama 80'lerden sonra her şey koyu bir karanlığa girmiş. "55 milyonluk toplumda 2£ milyon gazete. Kitap okuma nasıl dehşetli bir gerileme içerisinde." Genç aydınlarımız geleceğimizi epey karanlık görüyorlar. Yine de İlhan Tekeli, "Bunalımlar hem sorundur, hem de yaratıcıhğın kaynağıdır" diyor. Ömür Sezgin de son olarak şu kanıyı belirtiyor: " Kitleler siyasi hayatta ağırlığını koyduğu ölçüde çözümler de ortaya çıkacaktır. Şimdiki karamsarlığımız büyük ölçüde geçici bir süre için de olsa kitlelerin siyasal hayattan uzak tutulabilmesindendir." Bilinçli yığınların yönetime ağırlıklarını koymasıdır ülkemızı aydınlığa çıkaracak tek güç... Bu da gerçek bir demokratik uygulamayla olabilir. Umutsuzluk yoğun, evet, ama umutsuzluğu alt edecek güçler de var. "Bunalımlar hem sorundur, hem de yaratıcılığın kaynağıdır." PTTnin açıklaması Gazetenizin 9.5.1988 tarihli nüshasında yer alan 'GÖREMEYE PRAMtT BİLE DİKTİK" başlıklı yazı incelenmiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca 1987 yıhnda Göreme 'de inşa edilen pramit şeklindeki döner sermaye binasının yer altında bulunan kısmında hizmet veren PTT şubesinde, binanın çevre izolasyonu sırastnda kopan elektrik kablosu dolayısıyla bir adet kartlı ankesörlü telefon makinesi 23242526.4.1988 tarihleri arasmda hizmet dışı kalmıştır. Bununia birlikte, söz konusu tarihlerde binaya telefon irtibatı sağlayan 20 hatlık telefon kablosunda binanın izolesi nrasında bir hasar meydana gelmemesi için gerekli önlemler alınmış olup mevcut jetonlu iki ankesörlü telefon ile şube telefonlarından görüşmelerin sıhhatli bir şekilde yapüması sağlanmıştır. PTT GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Eski bir yazımdan satırlar: Nadir Nadi yanm yuzyıllık gazetsdHk yaşamında, yazarhğmtn yan sıra, kırk yıh aşkın bir süreden beri Cumhuriyefin sorum ve yânetfmini de taşımaktadır. Dünya basın tahhinde bu bir rekor olmaİKkr. Bab'da bir ömeği var mıdır? Bilmiyorum. Ancak böyle bir otaym TürkJyefde yaşanmasının ayn bir anlamı olsa getektr. Çvnku bizde tokantanın, kahvehanenm, bakkal dükkânının bile ömrü kısa oluyor Siyasal yaşamda zaman zaman an güçlu kurumlan yok eden zoriu fırtnalar geçirmiş topiumumuzda ilk günden beri belirienmiş ilk»leri savunarak kurumsallaşmış bir Cumhuriyet Gazetesi olağanüstu bir olaydır. Cumhuriyet, Nadir Nadfnin yönetiminde her turlu baskıya. saJdh nya göğüs gererek bağımsızltk ve demokrasi yolunda nasıl yuröyebildi? Yurüdukçe nasıl yucelip guçlendi. Bu soruya yanıt verebHmek için Nadir NadTnin kisiüğini görmek gerekir. Nadir NadTnin kişHiği Yunus NadTden değişiktir. Yunus NadTn atesii, kavgacı ve sert bir kimliği vardı. Nadir Nadi, serinkanlı, yumuşak gibi görünen, ama uzun soiuklu bir savaşımın sert kurallannı yaygın bir zaman sürednde inatia izleyen bir kişilik yaptstna sahiptir. Kısa sürede farkına vanlamayan bu çetin kişilik uzun bir sureçte betirginleşir. Devrim ve demokrasi yoiundan hiç sapmadan hem kişiliğini kurumsallaşbrarak, hem Cumhuriyefin kurumsalitğını petöştirerek, k yılı aşkın bir zaman içinde Nadir Nadi'nin bugunlere ulaşmasındaki sır ancak böyle açıklanabilir (9 Mayıs 1984) • Nadir Nadi hem talihli... Hem talihsiz. Eğer Türkiye, "aydınlanma"yı özümseyip Atatürk devrimini aşabilseydi... Geride kalan bu aşamadan sonra, elbirtiğiyie yeni bir çağın koşullannda yanşmaya girişebilecektik. Ne büyük talihsiziiktir ki daha "aydınlanma"r\\n alacasını yaşıyoruz. Bu alaca ortamında bir yazarın elindeki en büyük pusula, "tarihsel bilinçTMr. Cumhuriyefin, 20'nci yüzyılın ilk çeyreğinden başlayip 21'iı yüzyıla yaklaşan "uzun yürüyüş"unde yol gösteren pusula Naoır Nadi'de saydamlaşan "tarihselbilinç"Xir. Çok partili rejimin bunca kargaşasında ve karmaşasında herkesin elinde ve kafasında bulunmayan o değerli pusulayı hiç yitirmedi Nadir Nadi, her adımını atarken gözetti. * 80'inci doğum gününde böyle bir yazara, böyle bir gazeteciye, böyle bir düşün adamına, böyle bir gazete yöneticisine nasıl armağan verilir? Eksik olmasınlar... Ankara'da düşünmüşler taşınmışlar, Cumhuriyet'i arama kararı çıkararak polislerle eyleme geçmişler; Nadir Nadi'ye bir armağan vermek için... Eh, bu rejimde Nadir Nadi gibi bir insana ve Cumhuriyet'e madalya takılacak değil ya... ÖLÜM ORUCU ŞEHİTLERİ ÖLÜMSÜZDÜR ABDULLAH MERAL • HAYDAR BAŞBAĞ FATİH ÖKTÜLMÜŞ HASAN TELCİ ALİ ÇİÇEK A Ö F YILMAZ CEMAL ARAT HAYRİ DURMUŞ KEMAL PİR • ORHAN KESKİN Onuntnuz onurumuzdur Kavganız kavgamızdır, Yureğiniz yüreğimizdir, Savunduğunuz her şey yaşayan bilincimizdir. Yanakiarımızdan süzülen bir kaç damla mı?.. Hüzünlü sevincimizdir. TAYAD KÜLTÜREL ETKİNLİKLERİ "...Madem ki Şafaktan önce çıktık yola Güneşi karşılamaya önce bizler öleceğiz Ne mutlu bu uğurda..." (A. Meral) tnsaıılık ve halkımızın onuruna onur katan Metris ve Diyarbakır şehitleri mücadelemizde yaşıyor. DİRENİŞ ŞEHİTLERİ ÖLÜMSÜZDÜR İSTANBUL DEVRİMCİ GENÇLİK ADINA RACİ KÜÇÜK Şan olsun ölüm orucu şehitlerine "Bu kırmızı karanfîllerin öyküsüdür bu, insanlann ölüme direnişinin türküsüdür!' DİRENİŞ ŞEHİTLERİ ÖLÜMSÜZDÜR. Ankara'dan DEVRİMCİ GENÇLİK adına EROL ÖZBOLAT NİYAZİ AĞIRNASLI Onurlu tavrın Kararlı mücadelen, Halkevlerinin ve Halkevcilerin yolunu aydıniatmaya devam ediyor. Seni unutmadık. Unutmayacağız. HALKEVLERİ GENEL YÖNETİM KURULU ÜYELERİ ACIKAYBIMIZ Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesinin seçkin üyesi ve değerli yöneticisi, bağımsızlık ve demokrasi savaşımının unutulmaz sıra neferi, teknik elemanlar hareketinin dirençli takipçisi Makine Mühendisi BİLKENT ÜNİVERSİTESİ BURSİYER ADAYLARINA DUYURU 26 Haziran 1988 pazar günü yapılacak Öğrenci Yerleştirme Sınavı'nda üstün başarı göstererek Bilkent Üniversitesi, Mühendislik ve Fen Bilimleri Fakültesi'ne bağh bölümlerden herhangi birini kazanan öğrencilere burs verileceği adaylara mektupla duyurulmuş bulunmaktadır. Burslann karşıhksız olduğu, öğrenim süresince devam edeceği ve hiçbir nedenle kesilmeyeceği, konuya açıkhk getirmesi açısından ilgililere duyurulur. BtLKENT ÜNtVERStTESİ REKTÖRLÜĞÜ Cumhuriyet Kitap Kulübü Ankara Temsilciliği Kitap Kulubu İlhan İlhan Kitabevi İMZA GÜNÜ ÖMERİNCE yakalandığı sanbğa yenik düşerek aramızdan aynlmış bulunmaktadır. Kendini mesleğine ve kavgasına adamış olan değerli arkadaşımızın ölümünün yarattığı derin acıyı tüm dost ve ailesi ile paylaşır, başsağlığı dileriz. Onurlu yaşamı yolumuzu aydınlatacaktır. TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu Elektrik Müh. Odası Ist. Şb. Gcmi Makinalan Işletme Müh. Odası Gcmi Mnhendisleri Odası HariU Müh. Odası tst. Şb. laşaat Mtth. Odası tst Şb. Jeoflzik Müh. Odası Marmara Bölge Temsfldiiji Jeolojl Müh. Odası tst. Temsikiligl Kimya Mtth. Odası tst. Şb. Maden Müh. Odası tst. Temsilciliği Makima Müh. Odası tst. Şb. Metalurji Müh. Odası tst. Temsilciligi Mimariar Odası l s t Şb. Ziraat Müh. Odası tst Şb. 24 Haziran Cuma 16.0019.00 OKTAYAKBAL KEMAL ANADOL ABDULLAH BAŞTÜRK MUSTAFA EKMEKÇİ İlhan İlhan Kifobevi Baymdır Sofc. 23/6 ANKARA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle