22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER demokrasinin ana nedeni ve bir anlamda gerçek tanımı olan öze yabancı kalmış, daha çok sonuca ve bir iktidar kavgasının kısır cerçevesine yönelmiştir. tktidarda olanlar ile iktidar için sıraya girenler arasındaki kavga, bu kavga için oluşturulan siyasal ve hukuksal yapı, demokrasinin kendisi imiş gibi, yıllarca ülkemizin gündemine egemen olmuştur. Türk vatandaşlan gerçek bir cumhuriyet vatandası, demokratik toplumun saygın bir üyesi ve "Sujef'si yerine konulacağına, sadece bir meşruluk aracı ve bir tebaa olma durumundan kurtulamamıştır. Bunun için bireylerin çağdaş eğitimine, demokratik bir toplum vatandaşlığının sorumluluk bilincinin geliştirilmesine tüm siyasal odaklar ve hatta bilimsel kuruluşlar bir ölçüde yabancı kalmışlardır. Monarşilerde olduğu gibi her şey saraylardaki ik'tidar nöbetlerinin dar cerçevesine sıkıştırılmış, dozu gittikçe artan bir kördövüşünün egemenliğinde kavgalar, entrikalar içinde ve her türlü diyaloğun yabana atıldığı bir ortamda, demokratik çabalarımız arkalannda kan ve gözyaşları bırakarak ve yeni çileler ekleyerek, ara rejim kesintilerine uğramıştır. Sonra yeniden demokrasi için ve hiçbir şey olmamış gibi diyalogsuz, kopuk, hoşgörüsüz ve iç barışsız bir yeni ortamda yeniden iktidar için saray düellolarının çıkmaz sokaklarına saplanılmıştır. Mitingler, toplantılar ve iktidar için özgürlük arayışları, askeri müdahalelerin karşısında ya da yanında oluşlar, aynı filmin kopuk parçalarını oluşturmuştur. Konuşan Türkiye slogarüarırun gürültüsünde düşünen ve konuşan ya da düşündüğü gibi konuşabilen Türkiye sloganlanna yer verilmemiştir. Toplumun politize edilmesi için, pekâlâ en despot ve totaliter ülkelerde bile görülebilen meydan kalabalıkları ve demagojileri, çağdaş düşünce üretimi arayışlarına yeğ tutulmuştur. Bütün bunlan yaşayarak bugünlere geldik. Bu aşamada birbirimizi yargılamanın hiç yaran olamaz. Çünkü geçmiş, iyisi ve kötüsü ile bizim ortaklaşa malımızdır. önemli olan geçmişin tutarsız yargılanndan süratle sıynlarak bir ulusal ve demokratik uyum için gerekli yapısal hazırlıkların düşünce aşamasına girebilmektir. Demokratik toplumun özünü yakala>rabilmek için devletin politik ve hukuki üst yapısında ulusal uyum demokrasinin temel dayanağı olan iç banşın vazgeçilmez koşuludur. İç banş için üzerinde kesinlikle anlaşacağımız önkavram, başta düşünce özgürlüğü olmak üzere ınsan haklarıdır. Unlü Fransız düşünürü, Georges Burdeau'nun dediği gibi, özgürlük demokrasinin ruhudur. özgürlüğün sınırı, başkasının özgürlüğünün başladığı yerdir. Bu klasik tanım bugün hâlâ geçerlidir. Ulusal uyumun ikinci önemli koşulu, her türlü siyasal ve sosyal zorbalığını kaba kuvvetin ve totaliter özlemlerin kesinlikle kafalardan çıkartılmasıdır. Üçüncü temel direk, toplumun emrinde olan laik, sosyal, ulusal ve demokratik özelliğinden başka ideolojisi olmayan güçlü ve düşünceler karşısında rnutlak yansız bir devlet mekanizmasıdır. Başka deyişle, tam bir yasa egemenliğidiT. Çünkü, unutmamak gerekir ki, demokrasinin ve tüm özgürlüklerin garantisi tam anlamıyla güçlü bir demokratik devlettir. Devletin bu özelliği hiçbir siyasal ihtirasa kurban edilemeyecek derecede korunmah ve güçlendirilmelidir. Böyle bir ulusal ve demokratik uyum (mutabakat) bize ait olan geçmişin tüm çilelerini ve mevcut sıkıntılanru giderebilecektir. Bu arada 1980 öncesinin yangın yerine dönen TUrkiye'sinde elini kana bulamamış gençlerimizden ve sadece düşüncelerinden ötürü dışlanan insanlanmızdan bugün hâlâ hapishaneleri dolduranlarla yurtdışında, ülke özlemi içinde yaşam kavgası verenleri topluma yeniden kazandırmak olanaklarını da sağlayacaktır. Bütün bu insanlann bizden ve bize ait olduklarım nasıl unutabiliriz? 22 HAZİRAN 1988 Demokratikleşnıenıîzde tç Barış Gereği Seçimlerle iktidarların değiştiği, fakat iktidar için, iktidar ile iktidar adaylannın kan davası düzeyinde boğazlaştığu askeri müdahalelerin birbirini kovaladığı, düşüncelerinden ötürü insanîara çile çektirildiği, halkın demokratik bilincinin hep sıfırda kaldığı, milletvekillerinin topluca yargılandığı, başbakan ve bakanlarımn asıldığı ya da sürgüne gönderildiği ve son ANAP Kongresi'nde görüldüğü gibi ülkenin başbakanlarına suikastlar düzenlendiği bir kısır döngü, yarım yüzyıla sığabilen olay başhklarımızı oluşturuyor. PENCERE Kamera Kamera film çekme makinesinin adıdır; bu işi yapan kişiye de kameraman deniyor. Film setinde her şey hazırlanıyor; dekor, giysiler, baş oyuncular, yan oyuncular, ezberlenen roller, her şey tamam; yönetmen işareti veriyor, kamera çalışmaya başlıyor Durumu daha iyi kavramak için ANAP Kongresmi bir film seti gibi düşünelim. "Başbakana Suikast' sahnesi çekilecek. Salon dolu. Herkes yerini almış: Konuklar, gazeteciler, görevliler, polisler, delegeler. Yönetmen işaretini veriyor; Komando Karta/tabancasını çekiyor: Dan dan!.. Ortalık karışıyor; Başbakan kürsunün altına sinryor; polisler ateş etmeye başlıyorlar; kargaşa büyüyor; herkes yerlere yatıyor; ürkf ve korku ortalığı sarıyor; panik havası egemendir; herkes ne yapacağını şaşırryor; bağıranlar, kaçmaya çalışanlar, birbirini itenler, yere düşenler, yaralananlar, kıyameti koparanlar, görevli polisler bile ne yapacaklarım şaşırmışlar, rasgele ateş ediyorlar... Kolay değil, can pazarı. Yalnız kameramanlar serinkanlı, ne yapacaklarım bilen kişiler; çalışıyoriar. • Televizyonda beş on kez izlediğimiz paha biçilmez değerde film böyle çekildi. Kameramanlar kimler? Bilmiyorum. Ancak ANAP Kongresi'ndeki "can pazan"nda görevini yerine getirebıten sayısı az kişilerin başında geliyorlar Ya onlar da korksalardı... Ürkselerdi... Yere yatsalardı... Heyecanlanıp kameraman olduklarım unutsalardı, film çekilemeyecekti. "ANAP Kongresi'nde Başbakana Suikast' adındaki film yılın armağanını alacak değerdedir; en usta yönetmen bile böyle dort dörtlük bir sahneyi düzenleyemez. Kamera bir gözdür. Nasıl bir göz? Sıradan insanın gözü gibi değildir kamera; çevreye, olaya, devinime bir başka biçimde bakar. Bir hekim hastasını nasıl görür? Hekimin gözü de bir kameradır, çünkü belirli bir amaçla şartlanmıştır. Laboratuvarda daneyımmi izleyen bilim adamının gözü, optikendüstrisinin en duyarlı merceklerinden daha yetkin bir yaklaşımla clan biteni saptayan kameradır. Ama bir âşığın gözü kamera değildir; kadına tutkun erkek, âşık gibi bakar; sevgisi azaldıkça, aşıldıkça, soğuklaştıkça âşığın gözü kameralaşır. Kimi zaman insanın gözü görmez olur, ne sıradan bir mercek ne de film çekimi için kameradır; artık bir başka yoğunlaşman sisi görüşü yok eder; kişi bu dönüşümü vurgulamak için kuşaklardan beri kullanılagelen bir deyimi yineler: Gözüm karardı... * Peki, yazarın gözü bir kamera mıdır? Sanmıyorum... Çoğu yazar görüntüyle pek uğraşmaz; sözcuklerle, tümcelerle yapısallaşan kurguya dönüktür. Bakmakla görmek, görmekle duyumsamak, duyumsamakla anlamak arasındakı bağıntının içine yerieşir "rejisor" ile "kameraman"... Sahneyi düzenleyen "rejisör", Türkçesiyle "yönetmen"dir; kameraman görüntüyü çeker. "Başbakana Suikast' filmini çeken kameramanlan kutlarım; ama çok merak ediyorum: Yönetmen kim? Av. Dr. NİHAT TÜREL tkinci Dünya Savaşı sonrasından bu yana yarım yüzyüa yaklaşan Cumhuriyet dönemi demokratikleşme çabalarımızda, konunun süukli gündemde kalı51nın mutlaka bir nedeni olmabdır. Bu süreç içcrisinde toplumsal yapımız, birey olarak kültür seviyemiz ve siyasal geleneklerimiz üzerinde dar boyutlu da olsa ciddi sayılabilecek araştırraalar hiç kuşkusuz yapıltnıştır. Geçen yülann üzücü deneylerinden yer yer ban düşünce birikimlennin oluştuğu gözlenmektedir. Fakat, bir bütün olarak ele alınırsa, bugün için demokrasiden ne anlamamız gerektiğj, nasıl bir demokratik toplum özleminde olduğumuz, demokratik devlet ve demokratik toplumun hangi sosyopolitik ve hukuki temel üzerinde kumlması konularır.da tam bir analiz ve sentezleşmeye ulaştığımız ve ulusal bir "consensus" yarattığımız söylenemez. Seçimlerle iktidarlann değiştiği, fakat iktidar için, iktidar ile iktidar adaylannın kan davası düzeyinde boğazlaştığı, askeri müdahalelerin birbirini kovaladığı, düşüncelerinden ötürü insanîara çile çektirildiği, halkın demokratik bilincinin hep sıfırda kaldığı, milletvekillerinin topluca yargılandığı, başbakan ve bakanlarımn asıldığı ya da sürgüne gönderildiği ve son ANAP Kongresi'nde görüldüğü gibi ülkenin baş : bakanlanna suikastlar düzenlendiği bir ktsır döngü, yarım yüzyıla sığabilen olay başhklarımızı oluşturuyor. Hiç kuşkusuz insafla düşunülürse, toplumsal yaşamda kısa denebilecek bir süreç içinde biı toplumun öz ve biçim olarak demokratikleşebilmesi gibi bir "mucize" gerçek ardamda olanaksızdır. Fakat önemli olan bu amaca yönelen yaklaşımlann gerçekçi, tutariı ve doğnı olup olmadığının saptanmasıdır. Bize kalırsa, eksik kalan yanlarımızdan birisi, demokrasinin politik kummlaşmasına verdiğimiz önem kadar, demokratik toplumun hukuk yapısma önem vermeyişimizdir. Ikincisi ve asıl önemlisi demokratik idealin halk ve bireysel yanı, başka bir deyişle asıl öz yapısı ile hemen hemen hiç ilgilenmeyişimizdir. Çünkü demokrasi, bugün ilgi ile Lzlediğimiz demokratik toplumlarda, tarihsel gelişimi yönünden, en küçük siyasal halk birimlerini içeren küçük yerleşim birimleri (komünlerde) yeşermeğe başlamıştır. Bunun anlamı ise demokrasinin, soyut bir halk kavramı için değil, fakat bireylerin her türlü zorbalıktan korunması, ekonomik, politik ve sosyal özgürlüğü kısaca her kişinin tek tek mutluluğu için doğduğu ve gelişti&dir. Seçimler, partiler, mitingler ve başka üst yapı kurumlaşmaları asıl bu özün sonucu ve tamamlayıcısıdır. Konunun böylesi küçük bir yazının sınırlan içine sığdırılamayacağı kuşkusuzdur. Demokrasinin de bakıma, onanma gereksinimi... İç banş, televizyon ve radyo gibi devlete ait yayın organlannda her gün en küçük iktidar icraatım veren yayınlara ve muhalefet sözcülerinin bıktıncı tekrarlanna son verecek, belirli sürelerde iktidarlann ve muhalefetlerin ciddi ve çözüm getiren önerilerini içeren uzmanlaşmış açıkoturumlarda Batı'nın demokratik haber ve yayıncılığı, Türk politikasırun ve Türk halkının düşünce yapısını gerçekten olumlu yönde etkileyebilecektir. tç banş asıl bunlardan sonra demokrasinin özü olan halkın ve bireylerin günlük sorunlannı gündeme getirecektir. Sokaklarda kapanmayan çukur, akmayan su, işlemeyen hastane, işsizlik ve daha mutlu yaşam özlemleri, meydan liderlerinin konuşmalanndan çok daha fazla olarak kamuoyunun ve yönetimlerin ilgisini çekecektir. Herkes çim ve çiçek ister, ama üzerinde tepinilirse ortada ne çiçek, ne de çim kalır. Demokrasinin de bakıma ve onanma gereksinimi olduğunu düşünmek zorundayız. Öze yabancı kalış Ancak ana başlıkları ile söylemek gerekirse, ülkemizdeki demokrasi çabaları ve bir ölçüde kavgalan, EVET/HAYIR OKTflY AKBAL Yaşam Güçlü Bir Işıktır . . . "Köy enstıtüleri öyle okullardı ki, öğrenciler yaptıklan işlerle ve öğrettiklerıyle devletin verdiği ödenekten daha çok değerde taşırv mazlar üretmişlerdi. Bu tür eğitime, üretici eğitim denir." "Köy Enstıtüleri ve Sonrası" (Öğretmen Yayınlan) adlı kitabında Rauf inan böyle diyor. Üretici eğitim'... Şimdi bir masal gibi anımsanıyor o günler, o çalışmalar: "Bayramda çalışmıştık, bayramlar için bizler/ Bizölmeden bu vatan bir cennet olsun diye..." Gerçek bir ordudur, Atatürk devriminin eğitim ordusudur köy enstıtülerinden yetişen insanlar. Ne derdi Atatürk: "Benim ıki ordum var; biri asker, öteki eğitim ordusu'' Köy çocuklarının oluşturduğu enstitülerden yetişen öncü aydınlar, bu eğitim ordusunun en önde yürüyen, en canlı, en güçlü kesimiydi. Belki de bu 'üretici eğitim'e son verenler, bu eğitim ordusunun günden güne güçlenmesınden korktukları için hızını, soluğunu kesmeye kalktılar; sonunda da başardılar. Rauf İnan, köy enstitülerinin niteliklerini şöyle açıklıyor: "Orada her öğrenci kendı yeteneğini göstermek, başan sağlamak, değer ve saygı kazanmak olanağını bol bol bulur, kişiliğini geliştirirdi. Hiçbir eğitim kurumumuzda en yüksekleri de içinde? hiçbir okulumuzda köy enstitülerinde olduğu gibi öğrenciye verilen değer, gösterilen saygı, güven ve içtenlik, açıklık, özgürlük, özgür düşünce, hoşgörü, özgecılik, atılganlık, girişkenlik sağlanamamıştır. Köy enstıtüleri, okullardaki olumsuzluklara düşmemek için öğrencilerine yaşlarının, insanlıklarının, özelliklerinin tüm haklarını yaşamak olanağını sağlamak amacında ve uygulamasında idiler." İnan, yönetici ve öğretmen olarak yıllannı verdiği bu eğitim kurumlarında yetişenleri de şöyle tammlıyor: "Bununladır ki, köy enstitüterinde yetişenler apatik, düzeysiz ve kişiliksiz siyasacılardan, yetkilılerden gördükleri bütün baskılara, insafsızlık, haksızlık ve karaçalmalara karşın sinmediler, aralarından başarısız tek kimse çıkmadı. Tam tersine, uzantısı ile birlikte ancak on yılı butan kısa süreli bu kurumdan, her alanda çok başarılı kişiler yetişti." Son olarak şu yargıya varıyor: "Halkevlerini, köy enstitülerini, eğıtmen örgütlerini, tümüyle köy eğitimini, halk eğitimini yok edenler yalnız Türk ulusuna değil, insanlığa, özellikle gelişmekte olan ülkelere de kötülük etmişler, çok çok şeyler yitirtmişlerdir." İnan'ın kitabında anılar, düşünceler, gözlemler, saptamalar birbirini izliyor. Kitap bir bütün olarak eğitimin, halk eğitiminin; ulusun bir bütün halinde eğitilmesinın vazgeçilmez bir koşul olduğunu kanıtlamjya yöneliktir. Atatürk'ün 1 Mart 1922'de söylediği sözlerdir bu enstitülerin temelini atan: "Türkiye'nin sahibı ve efendisi kimdir? Bunun yanıtını hemen verelim: Türkiye'nin gerçek sahibi ve efendisi gerçek üretici olan köylüdür. işte bu köylüdür ki bugüne kadar eğitim aydınlığından yoksun bırakılmıştır. Bu nedenle bizim izleyeceğimiz ulusal eğitim siyasasının temeli, ilk önce bilmezliği gidermektir." Rauf İnan bu temel görüşten yola çtkarak uzun eğiticilik yıllannı anlatıyor. Bu bölürrner bir roman gibi ilgi çekici.. Bütün yaşamı eğitim savaşımında geçen bir eğıtımcinin serüvenleri... Bugünün genç öğretmenlerinin İnan'ın anılarından öğrenecekleri çok şey var. Halkın eğitilmesine bütün bir yaşamlarını harcayan kişilerin deneyimleri, saptamaları, gözlemleri boşa mı gidecek? On yıl süren hızlı bir atılım yaşanmış, binlerce insan yetişrnış, bu insanlar bugün yaşlanmış, yaşları altmışa gelmiş ya da geçmiş... Bu, yozlaşma nedir bilmeyen enstitü çıkışlı eğitimcileri yetiştiren İnan gibi öncülerin anıları, genç kuşaklara aydınlık yolu gösteren bir rehberdir. Ben İnan'ın kitabından kendi adıma çok yararlandım. Genç eğitimcilerin de 40 yıllarındaki bu devrimci atılımdan öğrenecekleri çok şeyler var. İnan, kitabını o yıllann öğrencilerine ki şimdı o çocuklar ak saçlı, torun sahibidirler, sunduğunu belirtıyor. "Köy enstitülerini yok ettiklerini sananlar bugün dünyada değiller, unutuldular bile, adları da anılmaz oldu. Köy enstitüleri adlarıyla bıraktıkları olumlu izlerle, yetiştirdikleriyle, onlar için yazılan ve yazılacak olanlarla bugün yaşıyor, yarın da yaşayacak" dıye bitiriyor kitabını... Seksen uç yaşında bir 'genç'tir İnan.. O da Bernard Shaw gibi düşünüyor: "Yaşam benim için titrek bir kandil değil, güçlü bir ışıktır, bir meşaledir" Böyle insanlar yaşlanmak nedir bilmezler elbet. KULAKLIKıBedava! TAKSİT:612Ay! TESLİM :Hemen! Urünler Natıona! RXC 36 L National RXCW 26L Saba P25L Saba PD56L SabaOP 15L Saba VIP380 Pesinat 50 00060 00040 00060 00020.000120 000Taksit Ay 41500x 6 49 500x 6 32 500x 6 51 000x 6 19 000 x 6 55OO0x12 1 National RXC 36 L 5 band grafik ekolayzer. Bastiz hoparlörlü 2 ayrılabilir kabin. Mekanik pause kontrolü. Stereo RadyoKasetçalar. Diğer çeşitlerimizi kampanyamızdan izleyiniz. SABA ^National Hannover/West Germany Osaka/Japan Hemen bir Profilo Yetkili Satıcısı'na uğrayın. Kampanyamızı değerlendirin. VEFAT Demokrasi savaşımının yılmaz neferi ANMA ACI KAYBIMIZ Yönetim kurulu yedek üyemiz ve danışma kurulu üyemiz, şubemizin eski müdürü, değerli arkadaşımız, 1968'lerin enerjisini günümuze taşıyabilmiş can dostumuz ÖMER İNCE'yi yitirdik. Anısı yüreğimizde yaşayacaktır. OMER İNCE'yi yitirdik. Demokrat kişiliği... Uzun soluklu, disiplinli, ödünsüz çalışmaları bizlere örnek olacaktır. Anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. NÎYAZİ AĞIRN ASLI (23 Haziran 1987) Yarım yüzyılı aşan onurlu mücadelen, yüreğinden dolup taşan coşkulu insan sevginle sen hep bizimlesin. 23 Haziran... Seni uğurlayalı tam bir yıl oldu. Anmak için başucunda toplanacağız. EŞİ: BİLGE İNCE OĞLU: UTKAN İNCE Cenazesi bugün ikindi namazından sonra Aksaray Muratpaşa Camii'nden kaldırılarak Yeni Topkapı Mezarlığı'na defnedilecektir. TMMOB Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu BAŞSAĞUĞI Demokrasi savaşımına ötnrünü adamış can yoldaşımız Makine mühendisi ZEYNEP ÜLGER Örnek yaşammla yine bizimlesin. Ölümünün 3. yıhnda anılann önünde saygıyla eğiliyoruz. Tüm sevenlerin adına çocuklann. HİKMET, AHMET, MÜBERRA, MEHMET, VEDAT, MÜCELLA ANMA AİLESt İNSAN HAKLARI DERNEĞİ'NİN kurucularından, değerli hukuk adamı ÖMER İNCE'yi yitirdik. Tüm dostlarına ve ailesine başsağlığı dileriz. Anısı ve mücadelesi bizlere örnek olacaktır. VEEATTEŞEKKÜR SEVGİLİ BABAMIZ Emekli Dentz Astsubay Kd. Başçavuş Arkadaşları adına KEMAL TOKSÖZ HASAN KULAÇ 18.6.1988 günü vefat etmiştir. Cenazemize katılanlara, acımızı paylaşan tüm dostlarımıza teşekkür ederiz. ALI KEMAL TURUT (19561978) Onurlu mücadelen 10 yıldır unutulmadı. Amnı kuşaklarca yaşatacağız. İnsanbk onurunu yüceltenlere, siyasi kimlikleri uğruna ölümü kucaklayanlara, İstanbul ve Diyarbakır ölüm orucu şebitlerine selam! Yüreklerimizde, bilinçlerimizde yaşıyorsunuz... Av. NİYAZt AĞIRNASLryı yitirişimizin 1. yıhnda saygı ve sevgiyle anıyoruz. Onurlu mücadelesi yolumuzu ışıtıyor. İNSAN HAKLARI DERNEĞİ Not 23 Haziran günü (yann) saat 1230'da Cebeci Mezariığı girişinde buluşulacak ve 13.00'te mezan başında amlacaktır. YENİ ÇÖZÜM EdirneUşak Bürolan AİLESİ PAZARLAMA MUDURU Orqanıt Sanaı Bcılgesındç oiomoın ı.an sdnd TKJOS'I şteime lekmklenvle ı,onetılen t a Anomm Şırk«ı Mu>ı«' <!ışkıi«n ve ; tatocı dınam* Dıt vonetKi aranmaktadır Aranan Şaniar Tüm Zonguldaklı arkadaşları n adına YusufMehmet YAZICI FATİH 4. SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN 1988/482 Mahkememizden verilen 9.6.1988 tarih 1988/482/632 esas karar sayıh ilam ve Erzincan Kemaliye Kekikpınar köyü cilt 072/01, sahife 37, kütuk ll'de nufusa kayıtlı Mehmet Şerif oğlu Ayşe'den olma 9.7.1972 doğumlu küçük Murat Sezer medeni kanunun 354. maddesi gereğince hacir altına alınarak kendisine Faüh Halıcılar Cad. Öksüzler Sok. Yucel Apt. No. 44 D. 3 adresinde mukim ablası Aysd Sezer vasi tayin edilmiştir. ,. , ,„ , . „ llan olunur. 10.6.1988 Üsküdar Amerikan Kız Lisesi Mezunları Derneği 193319381943194819581963 1968197319781983 sınıflannı REUNION'a 25 Haziran 1988 C C F FATİH 2. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN 1987/926 Davacı Fatma Bahadır vekili tarafından açılan gaiplik davasında: İstanbul Fatih, Kocamustafapaşa. Esekapı Yeniyol Bahadır Apt. No: 13/4 adresinde ikamet etmekte iken halen adresi belli olmayan, zabıtaca yapılan adres tahkiki de neticesiz kalan davalı Huseyin Arif Bahadır'ın hayat ve mematından bilgileri olanların 1 sene içinde mahkememizın 1987/926 esas sayılı dosvasma muracaat etmelen, M.K.'nm 32. maddesi gereğince 2. defa ilan olunur. 1.6.1988 Basın: 6325 • P u u l u ı * dcocvimi •2 yıllık yAaetktlik dencyimi •Askerll^ini yapoıif olnuk •Otomobil ehUyctll •Tcrdhanl yabancı dll ' U9ilen*nk?r:n p K 402 16373 BURbA adreiine ı n;eıetı bır yaayla muracaaıları nca oiunuı Cumartesi 11.30 Üskudar Amerikan Kız Lisesi Kampusü Bağlarbaşı Rezervasyon: 355 38 70, 336 05 23, 359 26 25, 395 28 57
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle