23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 MA Y1S1988 CUMHURİYET/7 Romddan Fransa'nn ünlü ve saygın gızetesi Le Monde "ifena halde atiattıla/geçenlerde. Hem defyle atlattılar ki, ünliîîtalyan artisti Monica 'itti bile atladı: fitti kendi ölüm hcnerini, biraz tuhaf bi) duyguyla da olsa Le Aonde'dan öğrenmek zcrunda kaîdı. Beni kiııı öldürdü! ugmentanon en PAGE 14 .'interprete privilegiel l'Antonioni. ' PAGE 32 «recorm Le Monde'un Monica Vittı'nın ölümünü duyuran 4 mayıs çarşamba tarihli haberi. Ve yine Le Monde'un atlatıldığını itıraf eden 5 mayıs perşembe tarihli haberi. ken ses, "Monica Vitti, Roma'dageçti' diyordu..." ki apartmanında bir tup nyku haMonica Vitti, bu hafta seyirci pı alarak intihar etti" demişti. Ve kaldığı "ölünııi" karşısındaki tep"acilen hastaneye kaldınlan artist kısini bu sözlerle anlatıyor. "Hiç tüm mudahalelere rağmen kurböyle garip bir hisse kapılmamıştanlamadı" diyerek telefonu katım" diyor Vini, "Birkaç gunden pamıştı. Bunun uzerine panik içinberi kendi kendimin ve diınyanın de sağa sola telefon etmeye başlamisafiriyim sanki." yan "Le Monde"cular, Roma'daHer şey "Le Monde" Gazetesı'nin birinci sayfasında çıkan bir ha ki muhabirlerini bulamamışlar, berle başladı. Fransa'nın en pres Vitti'den de hiçbir cevap alamatıjli yayın organtanndan biri ola ymca haberi yayına hazırlamaya rak tanınan "Le Monde", "Ta başlamışlardı. Tum unlüler için nınmış İtalyan artisti Monica Vit böyle acil durumlarda kullarulmak ti 3 mayıs salı gunü intihar elti. uzere önceden hazırlanan gazeVitti 56 yaşındaydı" diye habere tecihk dilinde "krokodil" olarak başlıyor ve 80 satırlık haberinde adlandırılan arşivdeki biyografi "film dıinyasının bu olaganüstü, çıkartılmış, gazetenin saygın film efsane kadını"na ovgü uzerine öv kritiği Jacques Siciier'in eline teslim edilmiştı. Siclier ile birlikte gu yağdırıyordu. kültur sayfası yönetmen yardım"Le Monde"un tatsız seruvenıcısı Colette Godard alelacele otune, o gun gazeteye telefon ederek, rup acıklı bir yazı kaleme aJdılar: kendisini artıstin Fransa'daki me"Vitti, yaşamı terk etmeyi yeğlenajerı olarak tanıtan George Beadi. Biz ise onu alıkoyamadık" dıume kimliğindeki bir adam sebep yordu Colette Godard. Vitti'nin, olmuştu. Gazetenin kapanmasına "Yumuşak, melankolik imajı, ço10 dakika kala telefon eden ve hıçcuksu kahkahalan"nı hatırlatan kırıklannı frenlemekte güçlük ce McUnz'dan Lamort de Monica Vitti lusse moı Monica Vn 'un communique tromt eur a une gerbe de roses...] PAGE 36 NİLGÜN CEERAHOĞLİI ROMA "Teefonda arkadaşımız htçkıra hıçkra ağlıvordu. Sesimi du>uncı bushıtun kendini tutamaz oldu. 'Diıle' dedi \c televizyonun sesini onuna dek açtı. Arkadan spıkeriı dokunaklı sesini oldugu gibi dı>u>ordum. Benden soz ederken lep gecmiş zaman kullanıyor ve ' a n saçlan ile Antonioni filmlernde, komedilerde çıkardığı birbiriıden usta oyunlara dek, her şeyıykltaryan sinemasının bu başanlı emsılcisi belleklerimizden silınneyecek' diyordu. Dunımu ancakbirkac saniye sonra idrak ettim >e dostumu teskin etmek için gulneye başladım. Fakat farkettira Ü, gülmek için kendimi bir ha>lizorlamam gerekiyordu. Birdcnendişe ve tedirginligin benliğimisardığını \e bogazımı sıktıgını lissettira. Arkadan birbiri ardına .elefonlar yagmaya başladı. (Akür) Alberto Sordi 'Metin ol şektrim, bu iş benim 6 kez, Fellini'nn de 4 kez başından "Le Monde" satırlarına, "ahenkli göriinümünıin arkasında artistin ozenle ortmeye çahştığı bir kınklık. bir yara vardı" diyerek son veriyordu. Bir gazeteden çok, sık sık kiiçük bir ansiklopediyi andıran yanılmaz "Le Monde"un.bu gafı, İtalya'da günün esprisi oldu. "Le Monde'tan bir alınlı yapmadan önce bundan boyle iki kez duşunmemiz gerekecek" diyen gazeteler habere birinci sayfalannda geniş yer verdiler. Gazetecilik yaşamlarının en sert darbelerinden birini yiyen "Le Monde" yöneticileri ise, ince bir jestle bu ayıbı örtmeye çalıştı. Olayın hemen ertesinde İtalyan yıldıza 200 kırmızı gul gonderen Jean Pierre Clerc, "Uzun bir yaşamın kanı gibi, kolay sönmeyecek bir üniın gücü gibi ve utancımızın yiizü denli kıpkırmızı... Pardon." diye ımzalamıştı, gullere iliştırdiği kanı. Monica Vitti ise şokun arkasından soluğu bir pastac» dükkânında aldı. Elindeki içi kremalı çöreği iştahla ısırırken, kendisini yeni yetişen bir genç kız gibi atıştırırken yakalayan gazetecilere birden bire duyduğu muthiş açlığı anlatıyordu. "Ne intihan" diyordu Vitti, "Yasamı deli gibi seviyorum ben. Sevgililerimi ve belleğimi muhafaza edebildigim surece bu ugurda her şeyimi verebilirim. Hatta benim için fazla anlam taşımayan servetimi ve çok sevdiğim meslegimi bile..." Hâlâ elinde tuttuğu yarım kalmış bol kalorıli çöreğiyle yaşamı yeniden kucaklayabildiği için Monica Vitti çok, ama çok mutluydu. karşı kıyısı ışık Hava güzeL. Bahan müjdeliyor. Ren'in karşı kıyısı ışık içinde. Masalsı nehir, yatağına çekilmiş. Karşısı Wiesbaden. Süslü yapılar ve nefıs bir istasyon binasL Ve Paris benzeri kahveler. Camlı kapüan, kaldınm üstü masalanyla eksiksiz Paris kahveleri. DEMİR ÖZLÜ MAINZ Bu defa da Mainz'dayım. Bereketli Alman toprağı, sayılan bir buçuk milyon çevresinde olan Türk göçmeninin ekmeğini verdiği gibi, bizi de sık sık kendisine çekiyor. O bir buçuk milyon insan ki Turkiye'den dışlanmışlardır ve yönetimler sadece onların dövizleriyle ilgilenmektedirler. On binlercesi de vurttaşlıktan çıkarılmışlardır. Tanh bilgilerinineksikliği... Küçuk bir endustri kenti sandığım Mainz, tersine (Elbette Batı Almanya'nın her yeri gibi az çok endustri barındınyor çevresinde) Almanya'run en eski kentlerinden biri. Alman toprakları üzerindeki Roma'dan kalma yedı yerleşım yerinden biri. Frankfurt yakınında, iki yüz bin nufuslu çok canlı bir şehir. Ayrıca Mainz, Gutenberg'in kenti. Elbette Ren kıyısında kurulmuş o da. Gene Ren, gene Lorelei. Ren, Mainz kentınin eteklerınde genişliyor, adeta bir boğaz haline geliyor, golleşıyor orda. Karşı kıyıda, Mainz'dan sadece 8 km. ötede, savaşta az yıkıma uğramış, süslüi işlemeli "fasadlanyla" burjuva kenti Wiesbaden yer alıyor. Çok eski bir Roma yerleşim merkezi Mainz. Romalılar ona "Mongotiacum" diyorlar, italyanların "Magonza", Fransızların "Mayence" dedıkleri Mainz'a. Savaşta yan yanya yıkılmış Mainz. Tabıi sonra onarılmış. "A!t Stadt" (Eski Şehir)in belli bir bolümu, şimdi, pırıl pırıl ayakta. Kentin ortasında, Pazar Alanı'nın yanında yer alan koskoca kilise (Dom) en eski Hıristiyan yapılarından biri. Isa'dan 200 yıl sonra orada, Roma donemınde, imparatorluğun her yanında olduğu gibi Azize Iren adına yapılmış bir tapınak varmış. Goethe'nin "yurdun başkenti" diye nitelendirdiğı Mainz'da Merovenjler de, Karolenjler de egemen olmuşlar. Bir yığın asil, çeşitli egemenler, birçok din buyüğü. Karmaşık bir tarih. Kardinaller, piskopos ve başpiskoposlar... 84tane. Roma'nın bu kutsal kentınde bugün yükselen Dom 975 yıbnda yapılmış. (I975'te 1000. yıldönümünü kutlamışlar). Esas yapı ve pek çok küçük kilise bir arada. Aynca alt katlar, labirentler, saklı odalar... Pazar Alam'na da KardinalBaşpiskopos Albert de Brandebourg 1526'da çok suslu bir çeşme oturtmuş. Mainz'da hava guzeldi. Baharı müjdeliyordu. Ren'in karşı kıyısı ışık içindeydi. Masalsı nehir yatağına çekilmişti. Karşı kıyıda Wiesbaden'in süslü yapılan görunuyordu. Nefis bir istasyon binası. Onun onundeki alandan ayrılan birçok cadde. Ara sokaklar. Nehir kıyısına uzanan, eski, planlı bir kent. Günduzleri çok buyuk bir kent gibi canlı Mainz. Istasyona yakın otelin yanında köşede, yaşlı alkoliklerin içtikleri, yuksek tavanlı, geniş bir bar var. Bir alkolik yuvarlanarak çıkıyor bardan. Londra'dan gelmiş olan Nermin Menemencioğlu ile sıcak havanın içinde kenti geziyor, gene istasyona yakın sokaklardan birinde, geniş bir kahvenin onundeki kaldırımda oturup kahve içiyoruz. Camlı kapılarını açmış bir Paris kahvesi. Eksiksiz bir Paris kahvesi. Her şeyiyle. Kaldırımdan ayrılırken adına bakıyorum kahvenin: "Journee" yazıyor. Kuşkusuz bu Paris her yere uzanıyor, butun kentlerin düşlerini susluyor. Vrtti, kendi ölumüne gülsun mü ağlasın mı, bir turiü karar veremedi. Buencs Aires'ten New Yorktan Öğretmenler Arjantin'de okuüarm açüması gereken gün öğretmenler çelmediler, çonıklar da geldikleri gibi evlerine geri döndüler. Ulkenin geieceği emanet edilecek yeni nesilin yetiştirilmesiyle yükümlü insanlann canına tak etmiş olmalı ki isyan ettiler bu sefer. VAMIK KURAL Sanki Afrika'da bir pazar yeri ŞEBNEM ATİYAS NEW YORK Yuk^rı Manhattan'da tarihi "Sl. John The Divine" kilisesinin orgu yeri göğü inletti. Büyuk mavi mozaiğin uzerine rahibin taşıdığı haçın gölgesi düştü. Haçın üzerindeki taşlar gozleri kamastırdı. Sallanan tütsü kâsesinden çıkan dumanlar ışık huzmelerinde yoğunlaşıp havayı doldurdu. Tütsünun ağır kokusu ve orgun kulak zarını zorlayan sesi salonda ayakta bekleyenleri aldı başka bir dünyaya goturdu. Bir anda debdebeH gösterinin buyusu dağıldı ve dumanların arasından alkışlarla Guney Afrika'nın dini direniş lideri başpiskopos Desmond Tutu belirdi. Holyvvood'a taş çıkartan bu girizgah, ayın guzergâhını resmi geçit hattı gibi kullanan Afrikalılarla şenlendi. Kilisenin her köşesinde çarmıha gerilen, işkence edilen tsa heykellerı, yalvarıp yakaran, ağlayan insan resimleri, çeşitli ortaçağ aletleriyle yaratılan iç karartıcı hava bir anda değişti. "SL John The Divine" yılların Hıristiyan külturuyle ağırlaşan saygınlığından bir anda sıyrıldı, Afrika'nın ortasında bir pazar yerine dönüştü. Rengârenk giysileri, kalın dudaklarıyla Afrikalı güzeller tamtamın sesine kanıp kıvnm kıvrım Tutu'yu izlediler. Yarı korsan görünürnlü tumbacılar kocaman çıplak beyaz protestoda BUENOS \IRES MevsimUr bize göre teıs olduğu için Arjantin'de okulla martta açılır. Turkiye'de okuUar başlayacağı zaman da burada tatüe girilir. Alışması biraz güç, ana ne yapalım, böyle işte. Her yıl olduğu gibi bu yıl da Arjantin'de bugünün küçükleri ve dahi yannın büyükleri, renkli üniformaları ve beslenme çantalan dahil her turlü eksiklerini giderip okullarınm açılması için bekleyişe geçtiler Fakat mart geldi geçtı, hâlâ beklemeye devam ediyorlar, zira biraz da hoşlarına gıden bir surprizle karşılaşular bu yıl. Okulların açılması jereken gun öğretmenler gelmediter, çocuklar da geldikleri gibi evlenne geri döndüler. Çocukların n< duşundüğü bilinmez ola ki muzjr muzır bıyık altından gulup uzulür gibi yapmışlardır fakat ebeveynlerin bu işe bozulduğu kssin, hoş karşılamadılar. Ulkenin geleceğ emanet edilecek yeni nesilin vetiştirılmesi ile yükümlü insanlann canına tak etmiş olmalı ki, isyın ettiler bu sefer. Yaklaşık 50.000 oğretmen, Buenos Aıres'ı selerin gotürdüğu, yağmurun 48 sast dinmeden yağdığı rezalet havıya aldırmadan, okula gitmek >eıine Plaza de Mayo'ya gidip pıotesto yuruyuşu yaptı. "Be>az yiniyiiş" adını verdikleri gosteriye beyaz uniformaları ile gelip bfyaz bir kalabalık oluşturdular. Beyaz yuruyuşeöğrenciler ve veüler de katıldılar, hep birlikte hukumete verdiler verıştirdiler. Neyi protesto ettikleri malum... Dünyanın birçok ulkesinde olduğu gibi Arjantin'de de öğretmenler asgari ücrete yakın bir para alıp geçinme cambazhğı yapıyorlar. Söylemeye gerek yok, dünyanın her yerınde olduğu gibi burada da herkesaslındaoğretmenleriçok seviyor: Her insanın hayattabir muhendisi, bir mimari olmeyabilir, fakat mutlaka bir oğretmeni olur. Mesleklennin ulviyeti ve eefakârlıklan nedeniyle çok sevil j'or, çok takdir ediiiyorlar, fakat bu kadarı kannlarıru doyurmayayetmiyor tabiatıyla. Kendisi ile roportaj yapmaya çalışan bir TV muhabirinin az zeki sorularmı tdc cumleyle yanıtlayan orta yaşlı ladıncağız mevcut problemi çok pjzei ozetledi: "Ben kendi çocu£lımu nasıl okutacağıraı duşunurkoi senin çocuğunla uğraşamam tey!" Bu satırların yazılduı günlerde üçuncü haftasını tanamlamak üzere olan boykottan stenilen netice alınamayınca, oğntmenler de yavaş yavaş taktik dîğiştirmeye başladılar. Hukümet ıslında çok mütevazı bir ucret artıı olan isteklerıni vermemekte diraıince, halktan ve özellikle velileden yardım talebinde bulundular Halkın oğretmenlere sempatisi tuyuk, dolayısıyla şimdilık dürun hıç de fena gorunmuyor. Şuraı muhakkak ki halk öğretmenler hukumetin sevdiğinden daha fa2a seviyor... Uğruna "ögrelnenim" diye başlavan manzum şirler yazılan, gunu geldiğinde iri ri laflarla nutuklar atılan, elı O|tılesı, cefakâr ve yerlerinın doğrdan cennet olduğunu hepımizin ezbere bildiği bu insanlar, butun bu manevi guzelliklere sahip olmanın yanı sıra ulkenin en az para kazanan meslek erbabı olmayı ve sünınmeyi haklı olaıak hazmedemiyorlar. Anne ve babalara gelınce, onlar da çocuklannın en az para kazanan kesim tarafından eğitiliyor olmasından hoşnutsuz olmalılar ki oğretmenlere sıkı bir şekilde koltuk çıkıyorlar. Manevi güzelikler ve bol tıraşın yanı sıra "ne kadar ekmek, o kadar köfte" prensibinin yürurluğe girmesinden korkuyor olmalılar. Gorunüşe göre bu düğum yakında çözülecek ve öğretmenler istedıklerıne yakın bir şey elde edıp biraz olsun rahatlayacaklar. Dileğimiz sadece buradakilerin değil, tüm dunyadaki tüm öğretmenlerin güzel yaşayabilmesi. Guzel yaşasınlar ki, gencectk insanlara karamsar ve sıkıntılı ruh hallcri yerine, aydınlık, iyimser ve guzel şeyler aksettirip sağlıkh insanlar yetiştirebilsinler... Nobel Banş ödüllü Afrikalı dırenışçi rahip Desmond Tutu. ayaklarıyla ritm tuttular. Çubuklann uzerinde yuruyen sirk hokkabazları, izleyenleri korkuttular. Sonra Abdullah lbrahim piyanoya dokundu. Afrika şelaleleri yüksek mermer sutunlardan aktı. Güney Afrika'nın surgündeki "jazz" mucizesi, piyanist/besteci "eski kuyudan gelen su"yu (water from an ancient weli) çaldı. "Bir araya toplanan bulutlann yükselişine bak o aşk dolu yurekJerden gelen buharla sıcak.. Eski kuyudan gelen su'yu "tu Kilisenin orgu yeri göğü inletti önce. Tütsü kâsesinden çıkan dumanlar ışık huzmelerinde yoğunlaşıp havayı doldurdu. Sonra birden Afrika direnişinin dini lideri Desmond Tutu göründü dumanların arasından. O mistik hava dağılıp ortalık şenlendi. Sanki Afrika'da pazar yerindeydik. ang gunı" takip etti. Abdullah Ibrahim'in "tuang gunı" adlı bestesinin öykusu biraz kendi oykusune benziyor. İman Abdullah Kadi Abdusselam Malaya'da "Tidores" adında buyuk bir baharat adasının sultanı imiş. Adanın koloruleştirilmesine karşı çıktığı için HollandaIılar tarafından Güney Afrika'ya sürgun edilmiş. Surgunde kaldığı sırada Guney Afrika'nın kole topluluğunun dini lideri olmuş. Herkes onu "ögretmen bey" anlamına gelen "tuang gunı" diye çağır mış. Beste adını ondan almış. Abdullah İbrahim'in asıl adı Dollar Brand. Aslında böyle bir adı jazza ya da dinci olsa da ölmasa da herkes değıştirirdi, nitekim Abdullah tbrahim de değiştirmiş. Caza Düke EMiıtgton ile başlayan ve yirmi yılı aşkın suredir Amerikan "jazz" dunyasında çok iyi tanınan Abdullah lbrahim aslında New York'ta, son iki yıldır çalıyor. Yirmi yıl New York'ta hiç konser vermeyen İbrahim geçen yıl ilk konserınde oldukça zorlanmış. Konseri Harlem'de yapmak ıstemesine rağmen, Harlem'dekı konserlere basın rağbet etmediğinden başka bir yer bulmak gerekmiş. Manhattah'da konser vererek radikal siyahlan kusturmekten korktuğundan sonunda Harlem'e yakın ancak son derece beyaz bir çevre olan Coiumbia Universitesi'nde venniş. Kilisenin Abdullah tbrahim'li, tutsülu havası Desmond Tutu konuşmaya başlar başlamaz değişti. Tutu, Harlem'in hazırladığı şaşaalı hoşgeldine teşekkur etmek isterken yaptığı espıri ile kılıse sıralarını dolduran Amerikan radikallerini incitti ve bir anda "seksist" ilan edildi. Tutu "Boyle bir hoşgeldini ben pek hak etmedim. Şimdi madem boyle bir hoşgeldin dediniz, beni çekmek zorundasınız. Ama daha da kbtüsu olabilirdi" dedi. Ve "daha da kötüsü olabilirdi" ifadesı ile bir espiri yapmaya kalkıştı. Espiri svk sık "daha da kötüsü olabilirdi" diyen bir papazı konu almaktaydı. Papaz karısı kendisini terk edince de aym ifadeyı kullanınca arkadaşları "ne demek istiyorsun yani şimdi daha kötüsü olabilirdi derken, geri mi gelirdi?" diye sormuşlar. Tutu bu espirisıne kendi guldu, salonda kimseyi gulduremedi. Kâdınlar derhal aralannda "ama bu çok 'seksist' bir hikâye" diye fısıldaştılar. Bu espiriyle birlikte Tutu, inandırıcılığından bir parça daha kaybetmiş olarak konuşmasını klasik ırkçılık temasmda surdurdu. New Yorkluların yardımını istedi. ABD'de Reagan ve İngıltere de Thatcher'ın Botha rejimini yaşattığını anlattı. Guney Afrika'nın garip bir ulke olduğunu soyledi. Siyah beyaz herkesin "Bill Cosby Show" seyrettiğini anlattı. "Bolha'nın yaplıkları nazilerin yaptıkları kadar İncil dışıdır, ahlak dışıdır, insanlık dışıdır" dedi. Stockhohn'den Etek dediğin kısa giyilir Baharla birlikte Stockholm 'de yoğun, başdöndürücü bir mini etek salgını ortaya çıktı. Küçücük kumaş parçaları uzun, sütunvari bacaklan örtmeye çahşıyor, ama boşuna. Ta başından kaybedilmiş bir savaşım bu. Mini eteğin önlenemez yükselişi üstüne ilginç tahliller yapılıyor bu aralar. Ekonominin boyu uzarken etekler kısalıyormuş meğer. YAVUZ BAYDAR STOCKHOLM Batının yabancı ışgucune olan gereksinimi, guleryuzlu 1960'larla birlikte bir daha ortava çıkmamak uzere tarihin derınliklerine gomulmuş değıl. Bu savın geçerliliğini saptamak için bilimsel araştırmalara değil basıt ve somut bir gostergeye başvurmak yeterli: Mini eteğin mevcudiyeti. Gelen baharla birlikte Stockholm'de yoğun, baş dondurucu bir mini etek salgını ortaya çıktı. Genellikle siyah renklerin egemen olduğu kuçuk kumaş parçaları, ılık güneşın altında sokakları arşınlayan uzun, sütunvari bacaklan ortmeye çalışıyor, ama boşuna. Ta başından kaybedilmiş bir savaşım bu. 1988'de İsveç'teki erkeklere bir hayli can çekiştireceği anlaşılan mini etek modası, şeffaf siyah ya da lacivert çoraplann da katkısıyla ayn bir çeşni kazanıyor. Yuksek topuklar ise koregrafiye yardımcı olmakta. Mini eteğin onlenemeyen yükselişi ve nedenlerı uzerine duşunürken, bir Isveçli ıktisatçı ile yapılan bir söyleşide ilginç bir saptama gozume ilışti. "Konjonklur »e mini eteğin ters orantılı olduğu ortaya çıktı" diyordu iktisatçı. "Konjonktur yukselinceeleklerin boyu kısalıyor." Is\eç'in ekonomik durumu, 1990'lara girılırken bu savı doğruluyor. Gerek Işverenler Sendikasının (SAF) gerekse Isveç Işçi Sendikaları Konfederasyonu'nun (LO) iktisatçılarına gore, isühdam sorununu son birkaç yıl içinde çozumleyen İsveç, 1990'larda yeni bir yüksek konjonktür donemı yaşayacak. Sanayi sektöru şimdiden büyük bir ışgucu gereksinimi içinde Konjonktür enstitüsu tarafından yapılan araştırmalara gore soru yoneltilen 1900 bmuk şirketin yarısı vasıflı işçi anyor. 1960'ların "Baby Boom" kuşağının büyuk bir bölümu, 1980'lerin ortalarından itibaren hemen hemen tümuyle ıstihdam edilmiş durumda. Iş piyasasındaki genç sayısının nufus artışındaki gerilemenin de etkısiyle azalması, gelecek onyıldaki işgucu gereksinimini daha da arttıracak. İsveç, her yuksek konjonktür döneminde olduğu gibi bu kez kadınları iş piyasasına çekme yoluna da gidemeyecek, çunkü kadınlar arasında istihdam oraru da beklenenin uzerinde. Bu nedenle, İsveçMn yabancı işçilere kapılarını yeniden açmasını isteyen şirketlerın sayısı her geçer gun biraz daha artıyor. Sanayi uretiminde geçen yıl başlayan tırmanma, tahminlere gore birkaç yıl hızını >itirmeyecek. İmalat sanayiindeki işgucu eksikliği son aylarda yuzde 6065 dolaylarında seyrediyor. Özellikle ulaşım araçları sektörunde bir kriz söz konusu. Işverenlere bakıhrsa, kapıların bir arrönce açılması gerekiyor. Ancak işgucu gereksinimi olgusunu kabul eden LO, bu konuda temkinli bir tavır içinde. LO lideri Stig Malm, yabancı işgucu goçunun ölçulu tutulmasını, oturma izni bekleyen siyasi mültecilere bekleme suresi içinde çalışma olanağı tanınmasını oneriyor. Bu konuda son sozü soyleyecek olan siyasi partiler ise işgucu ithalatından yana gorunmuyorlar. Muhafazakârlar ve liberaller, vergilerin duşurülerek piyasada esneklik sağlanmasını, teş\ik önlemlerinin arttırılmasını ve İskandinavya sınırları içinde sorunun çözumlenmesini istiyor. Sosyal demokratlar da aşağı yukarı aynı goruşü paylaşıyor. Iktidar partısine göre "Ülke sınırian içindeki kaynaklarla çozıim sağlamak daha akla uygun." Işveren çevreleri, önerileri karşısında ortaya çıkan bu kanatlar otesi direniş karşısında hoşnutsuzluk duyuyor. Bu çevrelerde, eldeki işgücünun onumüzdeki onyılda yeterli olacağı duşuncesine karşı derin kuşkular var. Ancak belli ki tsveç, 1960'lardaki "kapılan ardına kadar açma" politikasına, »lerdeki olası duşuk konjonktür donemlenni hesaba katarak temkinle yaklaşmak istiyor. Yuksek konjonktur surduğü takdirde yabancı işgucu eksikliğinin mini eteğin mevcudiyetini ve iyimserliğini olumsuz yönde ne kadar sarsacağı ise belli değil. • If you are interested in a career in an ınternational accounting and consulting firm leading its industry in Turkey and on a worldwide basis, • If you are fluent in English and have a universty degree in the fields listed belovv, • If you are vvilling to be exposed to the leading business enterprises in Turkey and abroad, and associate with people at different levels of authority, ^ • If you want to accumulate sound business knovvledge and skills, in an incredibly short period of time through intensive training and working in a challenging and revvarding business environment, Joint Arthur Andersen Muhasebe ve Müşavirlik Ltd.Şti. at one of the posts listed belovv AUDIT STAFF MEMBERS: • Degree in business administration. • Majoring in accounting and finance is a plus. • No previous work experience required. MANAGEMENT INFORMATION CONSULTANTS: • Degree in business administration/economics/ehgineering/information systems/ computer science. • Exposureand/orfamiliarity with computers. • 0 to 4 years experience in an EDP environment. KARABÜK ASLİYE CEZA HÂKİMLİĞİ'NDEN Esas No 1987/37 Karar No 1987/405 Noksan gramajlı ekrnek imal ile satışa arzetmek suçundan Safranbolu ilçesi Inceçay K.den Süleyman ile Emine'den olma 1949 D.lu Mustafa Karacaoğlan hakkında TCK'nın 363/1, 59, 647/4. TCK'nın 72. maddesi sonucu 53.333. lira ağır para cezası ile cezalandınlmasına dair hüküm, Yargıtay .4. CD. 14.3.1988 tarih, 3211098 sayıh kararı ile onanmasına karar verildiğinden, 14.3.1988 tarihinde kesinleşmiştir. tlan olunur. Basın: 18633 TAX, FOREIGN EXCHANGE AND FINANCIAL LEG1SLATION CONSULTANTS: • Degree in business administration/economics/public administration. • Previous experience in ministry of finance or bank inspection ıs highly vvelcome but is not a must. Male applıcants should either have completed their military service or have the possibility of postponing their call for at least two years. Please forvvard your CV.'s with a recent photograph, quoting Audit, Consultancy or Tax on the envelope, according to your choice, to: MlıllASIBI VI MUSAVIRIIk 1IMI1 LP MKk!"l 1 Buyukdere Caddesi, Beytem Han Kat 10,80220 Şişliistanbul ARTHUR ANDERSEN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle