17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 MA YIS 1988 HABERLER CUMHURİYET/9 Devlet Bakanı, 'Hükümetbasın ilişkileri daha da düzelecek'dedi •I Ifozar'dan basına zevtin dalı Hürriyet Gazetesi'yle Uluslararası Basın Enstitüsü'nün (IPl) ortaklaşa düzenlediği 40. Yıl Seminerleri'nin ilkinde söz alan Devlet Bakanı Mehmet Yazar, "Basınla hükümel birbirlerine Me alternatif durumda olmadıklarmdan, bir savaş da söz konusu değildir" şeklinde konuştu. tstanbul Haber Servisi Devlet Bakanı Mehmet Yazar, son zamanlarda hukümet ile basın arasında oluşan gerginlik ortamının, yanlış anlamalardan kaynaklandığını belirterek, "llişkiler normale dönmüştür, ileride daha da diizelecekör • dedi. Hürriyet Gazetesi ile IPPnın (Uluslararası Basın Enstitüsü) ortaklaşa düzentediği "40. Yıl Seminerleri"nde dun, "Resmi Makamlar ve Onlann Haber Kaynağı Olarak Basın karşısındaki Tutumu" tartışıldı. Milliyet Gazetesi Genel Yayın Koordinatorü ve Başyazan Altan Öymen'in yonettiği panele Devlet Bakanı Mehmet Yazar'ın yaru sıra Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Yalçın Doğan, Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Ertuğrul Özkök ve Ingiltere Merkezi Haber Örgütü Genel Müdür Yardımcısı Mike Devereau katıldılar. Yaptığı konuşmada, basınla hükümet arasında scn zamanlardaki sürtüşmeye dikkat çeken Mehmet Yazar, bu durumun yanlış anlamalardan kaynaklandığını öne sürerek şunları söyledi: "Basınla hukümet birbirlerine allernatif durumunda olmadıklan için bir savaş da soz konusu degildir. Ancak referandumdan beri bazı >anlış anlamalar ve karşılıklı hassasi>etler sonucu varı şaka yan ciddi bazı sürlüşmeler ol DUYDUK/GORDUK YALÇIN PEKŞEN Demeç yasağı, sansür gibi önlemler sonucu, olağandışı yöntemlerle resmi makamlardan haber sızdırılmasının, gazetecilerîn bağımsızlığı açısından sal sakmcalar taşıdığma değinen gazetemizin Ankara temsilcisi Yalçın Doğan, haberin belirli amaçlarla sızdırılmış olabileceğini de belirtti. de bu lutum devletin yönetimi açısından isabetli olmuştur. Çiinkii genel politikadan habersiz bürokratlann söyleyecekleri bazen devletin genel politikasına zararlı olabilir. Ama oncelikle yasadaki bu kısıtlamalar için yeni bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Yasalardaki hükumleri gözden geçirmekte yarar vardır. 12 Eylül sonrasında rejimin gereği bir gizlüik doğmuş olabilir. Bunlar zaman içerisinde oturacaktır." Kâğıt zamlarına da değinen Yazar, "Kâğıt zammının yapılış tarzı yanlıştı: onu kabul ediyornm. Ama SEKA'nın istediği zam rniktan yapılan zammın çok üzerindeydi. Işin içinde ckonomik meseleler vardır. Bir baskı unsuru olarak kâğıt zammının kullanılması mümkun değildir" diye konuştu. Gazetemiz Ankara Temsilcisi Yalçın Doğan ise yaptığı konuşmada basınla yönetim arasında dramatik bir denge olduğunu belirterek, şöyle dedi: "Dramatik olan, resmi makamlann haber kaynağı olarak tutumlan değil, gazetecilerin haber kaynağı olarak resmi makamlann karşısındaki tulumudur. Türkiye'de tartışılması gereken olgu budur." Demeç yasağı, sansur gibi önlemler sonucu olağan dışı yöntemlerle resmi makamlardan haber sızdrnlmasının ise gazetecilerin bağımsızlığı açısından sakmcalar taşıdığına değinen Doğan şunlan ekledi: "Haber belirli amaçlarla sızdırılmış olabilir. Bu bir gazetecinin düşebileceği en büyük tuzak. Çünku gazeleciyi kendine bağlama süreci ortaya çıkıyor. Gazeteciye özd bir haber verildiğinde veren kişi kendisine bağlamış oluyor. tki turlü bağlayabiliyor. İlki siyasi olarak, ikincisi ve en tehlikelisi ise maddi çıkar saglayarak. Ne yazık ki bn yöntem Türkiye'de bazen uygulanıyor." Basınla yönetim arasındaki sürtuşmeyi ise Doğan şöyle açıkladı. "Askeri müdahalelerle toplumun üzerinden silindir gibi geçilmiştir. Sonrasındaki iktidann tavn ise depolitizasyondur. Oysa biz basın olarak insanlan ne kadar politize edebilirsek demokrasiye o kadar yaklaşabilecegimize inanıyoruz. Çelişki burada herhalde." Ingiltere Merkezi Haber Orgütü Genel Müdür Yardımcısı Mike Devereau ise resmi makamlarla basın arasındaki ilişkilerde ülkesinden örnekler vererek, "Haber kaynağı olarak yönetim ciddi, doğru ve hoşgörülü olmalıdır. Aralannda karşılıklı güven ve anlayış bulunmalıdır" dedi. muştur. Böyle bir ortamı Tiirkiye'de demokrasi açısından tasvip etmek miımkün değildir. Bu durum giderek tesirini azaltmaktadır. Yakında da bitecektir. Örneğin Medeni Kanun'da düşünulen değişiklikte benim de basın açısından endişelerim vardı. Adalet Bakanlığı'na başvurduk ve diKeltilmesini sağladık. Ortada bir sorun yoktur. tleride daha da iyi ilişkiler olacaklır." "Demeç yasağı" konusunda ise Yazar şunları söyledi: "Yururlükle olan kanunlara göre devlet memurlannın demeç vermeleri yasaklanmıştır. Bu kanunun etkisiyle burokratlar beyan vermekten kaçınmçlardır. Bazen Prof Dr Engin Geçtan, "Ruhsal sorunlar icin hazır bir reçetem yok" diyor ve dengeli" sözcüğunü tehlikelı buluyor. (Fotoğraf Uğur Gunyuz) ÖzaVa altın tabanca Başbakan Turgut özal dün Sanayi ve Ticaret Bakanhğı'nın 68. kuruluş yıldönümu nedeniyle 11 eski bakanı kabul ederken kendisine Türk savunma sanayiine yaptığı katkılardan dolayı MKE'de yapılan kabzası ceviz altın kaplaraalı tabanca hediye edildi. Eski bakanlardan Cahit Aral'ın, "Başbtkanım şimdi iyi atış yapıyor diyecekler" demesi üzerine Ozal, tabancayı eline alarak gazetecilere doğru çevirdi ve gülerek bize silah çekti diyecekler" dedi. MKE'de üretimine başlanan altın ve gümüş kaplamalı tabancalann devlet başkanlan ve başbakanlarla yabancı devlet ve hukümet başkanlarına armağan edilmesi için üretildiği bildirildi. Çağdaş yaşamın getirdiği ruhsal sorunlar üzerine Prof. Dr. Engin Geçtan: "Zamanı yaşamıyor, öldürüyoruz.r "Sanıyorum asıl sorun canımız sıkıldığında salt bu yüzden canımızın sıkılmasıdır. Bir gün depressif olabiliriz. O gün organizmamızın ona ihtiyacı vardır. O depresyonu bastırmaya çahştığımız oranda kendimizi daha karmaşık bir duruma getiririz.." aşbakan Turgut Özal'a göre "çağ atlayan" ülkemizde henuz çağdaş yaşamın nimetlerinden pek yararlanamıyoruz. Ama çağdaş yaşamın sorunlan kapımıza geldi, dayandı. Psikiyatristler gelişmiş Batı ülkelerinde olduğu gibi, bizde de en çok ilgi gören tıp uzmanlan arasına girmiş bulunuyor. Çağdaş yaşamın getirdiği ruhsal sorunlarla ilgilenen bilim adamlanmızdan biri de Prof. Dr. Engin Geçtan.. Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Fakültesi ve Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Ana Bilim Dalında kısa süreli Parttime) öğretim üyeliği yapan Geçtan, psikoterapi ait uzmanlık dalında da serbest çalışmalar yapıyor. "İnsan Olmak", "Psikanariz ve Sonrası", "Çağdaş Yaşam ve Normal Dışı Davranışlar" adlı üç kitabı bulunan Geçtan'la bu hafta ruhsal durumumi'z üzerine konuştuk. Sayın Engin Geçtan, insan psikolojisinin açıklanmasında Freud'un kurduğu sistem son zamanlarda sallanmaya başladı. Sizin kitaplannızdan çıkardığım anlam da bu... Neden sallandı efendim bu sistem? Şimdi, kuram olarak ona sallandı denemez.. Uygulamada bazı aksaklıklar oldu. Freud bu kuramı 20. yüzyılın başında geliştirdi. O zamanki insanın ihtiyaçlarına göre biraz kendi kişisel yaşantısından hareket ederek, daha ziyade kendisine gelen hastaların analizınden hareket ederek oluşturdu. Bu Orta Avrupa burjuvazisiyle sınırlanmış bir uygulamaydı. Onun için toplumsal etmenler çok fazla uygulanamadı. Fakat yüzyılın başındaki insanla gunümüz insam aynı değil... En büyük değişiklik 2. Dünya Savaşı'ndan sonra oldu. Vaktiyle Freud'a giden, bilinçdışı cinsel çatışmalarından ötürü bir takım semptonlar geliştirmiş olan burjuva insam artık yok.. Savaştan sonra genelde, gelişmiş ülkelerde, psikiyatriste gidenler, giderek artan sayıda hiçlik, anlamsızlık, boşluk, yaşamına nasıl bir anlam katacağmı bilememe şeklinde çok farklı sorunlarla gelmeye başladı. Tedavi için başvuran kişilerin niteliği değiştikçe uygulamalar ve kuramlar da değişti.. B auz.. Nevrotik olmak bir hastalık değil midir? O zaman hepimiz hasta mıyız? Hayır, nevrotiklik hastalık değil bir özelliktir.. Herkesin kişiliğinde nevrotik diye nitelediğimiz özellikler vardır. Ancak nevrotik özellikler kisinin butun davranışlanna yansımışsa ve eğer nevrotik kısır döngü o kişiye fazla egemen olmuşsa.. Bir hastalık belirtisi olabilir. Kadınerkek ilişkilerine gelmek istiyorum.. Çağdaş yaşamda kadınlar iş hayahna faai olarak girdiler.. Feminist hareketler başladı.. Bunun erkek veya kadın psikolojisine etkileri nedir efendim? Özellikle bizim gibi babaerkil toplumlarda.. Anaerkü miyiz? Toptumumuz için her ne kadar babaerkil deniliyorsa da benim edindiğim izlenim odur ki gizil anaerkil bir toplum olarak yaşamaktayız.. Mesela kırsal kesimde kadın değersiz bir varlık olarak dünyaya geliyor ve erkek çocuklara daha fazla özgürlük, daha fazla haklar tamnıyor. Sonra kadın evleniyor.. Geleneksel aile yapısı içinde artık sayılan azaldı ama kayınvalide hâkim.. Kadımn taa anne oluncaya kadar prestiji, statüsü yok.. Ama ondan sonra ev içinde asıl sorumluluk ve kararlar, özellikle çocuklara üişkin kararlarda asıl etkileyici olan annelerdir.. Kırsal kesimde böyle.. Ama kentte durum biraz farklı değil mi? Kentte şu var: Kadımn çalışması ekonomik zorunluluk haline geldi.. O yüzden ben çok büyük sorunlar doğurduğunu zannetmiyorum.. Peki efendim, şöyle genellemeler yapabilir miyiz? Mesela kadın, erkekten daha mutludur.. Genç, yaşlıdan daha mutludur.. Zengin, fakirden daha mutludur.. Az gelişmiş, çok gelisraişten daha mutludur. Ya da tersi gibi.. Hayır.. Olayın ne olduğu değil, kişi tarafından nasıl yaşandığı çok önemli.. Yani birisi için mutsuzluk olabilecek bir durum diğeri için mutluluk olabilir mi diyorsunuz.. Gerçi o kadar siyahbeyaz aynmına getirilemez olay, ama farklı yaşıyor insanlar.. Ortak noktalar olmakla beraber.. Özal, Sanayı Bakanlığı'nın kuruluşunun 68. yılı nedeniyle Şükrü Yürür ve eski sanayi bakanlannı kabul ettt Yürür Ûzal'a altın tabanca hediye etti. (Fotoğraf AA) TMMOB Genel Kurulu Inönü'ye alkış; Giray'a protesto TMMOB Genel Kurulu'nda Inönü'nün "Siyaset yaptığınız, göreviniz dışına taşarak . yasalara aykırı davrandığınız ithamları haksızlıktır" şeklindeki sözlerine Bakan Giray, "Politikanın konuşulacağı yer TBMM'dir" diye yanıt verince deleğeler tarafmdan protesto edildi. ANKARA (Cumhuriyet Burosn) SHP Genel Başkanı Erdal tnönü, Türkiye Mühendis ve Mimar Odalan Birliği (TMMOB) genel kurulunda yaptığı konuşmada, teknik elemanların "si>ase« yaptığı, görevinin dışına taşarak yasalara aykın davrandığı" iddialannın haksızlık olduğunu söyledi. tnönü, "Bu suçlamalar, yüklenraeler sizleri yıldırmamalıdır" dedi. tnönu'nün, iktidann politikasını eleştirerek önerilerde bulunmasına kızan Bayındırlık ve tskân Bakanı Safa Giray, politikanın TBMM'de yapılması gerektiğini, TMMOB genel kurulunda yapılmaması gerektiğini söyledi. Bunun üzerine genel kurula katılan delegelerin protesto ettiği duyuldu. TMMOB'nin dün yapılan 30. genel kurulunda konuşan SHP Genel Başkanı Erdal tnönü, meslek kuruluşlanna toplumun demokratikleşmesinde önemli görevler düştüğunü söyledi. "Suskunluğun egemen kılınmak istendigi, bireyselliğin, tek başına köşe dönmenin biricik önemli şey olarak yaygınlaştınldıgı toplumumuzda sivil toplum kurumlarının önemi açıkür" diyen tnönu, "Türkiye'de hak duygusunun zedelendiğini, havadan para kazanmanın, köşe dönücülüğün takdir, teşvik edildiğini" söyledi. tnönü şöyle devam etti: "TMMOB ve benzeri kuruluşlar, havadan kazanç yollannın kapatılması, hak duygusunun zedelenmesi için uğraş vermelidirler. TMMOB ve benzeri kuruluşlann oncelikle kuruluş amaçlan doğrultusundaki birincil işlevleriyle uğraşırken dolaylı olarak ülke sorunlanyla tümiiyle ilgilenmeleri de doğal karşılanmalıdır. Ülke sorunlanndan soyudanması mümkün olmayan mesleki konulannı•n dile getirirken, siyasel yaptığınız, görevinizin dışına taşarak yasalara aykın davrandığınız ithamlanyla karşılaşmanız haksızlıktır. Bu haksız suçlamalar, yüklenmeler sizleri yıldırmamalıdır." "Devlet sermayesinin ANAP tarafmdan kullanılmadıgını, kârlı devlet fabrikalannın yerli ve yabancı özel sermayeye satılmak istendiğini" ifade eden tnönü, yapişletdevret modelinin gayri ciddi olduğunu öne sürdü. tnönü, "Övünç kaynagı olan pek çok tek•ik elemanın bulunduğunu, ancak yetişmiş insan gücu açısından ileriyi pek fazla parlak görmediğini" kaydederek, "Kendi teknik elemanlanna giivenmeyip yabancı hayranlığıyla malul olduğu için leknoloji üretilmesine, yerli projeciliğin gelişmesine olanak tanımayan bu zihniyetle nereye gidilir" dedi. Devletin projeciliği teşvik etmesi gerektiğini anlatan tnönü, "Kamu çalışanlannın her zamankinden guvensiz, daha doyumsuz, daba tedirgin olduğunu", güvenli ortama kavuşturulmasının ulkenin geleceği için zorunlu bulunduğunu söyledi. Inönü, teknik elemanlann, memurlar, işçiler gibi sendikalı olması jrerektiğini bildirdi. Daha sonra konuşan Bayındırlık ve tskân Bakanı Safa Giray, mühendisliğin en önemli unsurlardan biri olduğunu söyledi. "Politikanın, mühendisliğin saptadığı gerçekler çerçevesinde karar vermek olduğunu" ifade eden Giray, "Mühendislik politik bir karar değildir" dedi. Giray, genel kurula, "Çeşitli politikalann konuşulduğu yer olarak düşünerek gelmedigini, meslektaşlanyla mesleki konulan konuşmak umuduyla geldiğini" anlattı. Giray, "Bu arada Sayın Genel Başkandan özur diliyonım, iktidann politikalanm lenkitle başladınız, öyle bitirdiniz. Bunun konuşulacağı yer TBMM'dir" deyince, salonda bulunan delegelerin protesto sesleri duyuldu. Bunun üzerine Giray, kendisinın mühendis olduğunu, aynca TMMOB'ye üye olduğunu belirterek, "Bu konulan gerek teknik, gerek politik olarak kendi aramızda etraflı konuşunız" d'di. Nukleer santrallara değinen Bakan Giray, nukleer santralları övdü. Daha sonra hükümetin icraatlarını anlatan Giray, "Enerjiyi pahalıya mal ederseniz dünya ile rekabel edemezsiniz. Dünya ile yartşmaya mecburuz" dedi. Salondan tekrar protesto sesleri duyulunca, divan başkanı "sataşma y apılmamasım" istedi. Yatııım yapma gereklilrğine değinen Giray, karayolu yatınmlarından söz ederken, saJondan "Demiryollan, politika yapıyor" sesleri duyuldu. Giray bunun üzerine, politika yapmadığını ifade ederek, öğrencilik yıllarını anlatmaya başladı. Giray, kendi öğrencilik döneminde "hayatın pahalı olduğu, yaz tatillerinde gezmeye gidemediklerinden" söz edince salondan guluşmeler duyuldu. 10 yıldır sözleşme yapılamıyor Çukobirlik'te yetki TeksiPin DYP'de Kongrelere Doğru Patron gitti, dertler bitti CEMtL CİĞERİM "Tek basına, peygamber buyruğu verır gibi astığı astık kestiği kestikti. 11 teşkilatımız bizi adeta ona kul etmişti." Bu sözler, DYP Büyük Kongre Delegesı ve Terme tlçe Başkanı Kadir Güven'e ait. "Tek seçicimiz, yukardan istediğini yapıyordu. Samsun ve ilçeleri adeta tek kişiye bağlıydı. Patronluğu ortadan kaidırmak için mücadele vermeliydik." Bu sözier de, DYP Büyük Kongre Delegesi Babattin Yavuzer'e ait. Admın açıklanmasını istemeyen bazı deiegelerin de sözleri şöyle: "Bir set vardı karşımızda ve bu seti aşamıyorduk. Demirel'in eski dava arkadaşı olduğu için de sesimizi çıkarmıyorduk. Ama artık buna bir son vermeliydik." Biraz da DYP tl Başkanı Ekrem Samangül'ün sesine kulak verelim: "Parti içi sorunlar, birinci bölgenin 42 DYP lehine olmasıru engdledi. Bazı sorunlar vardı. Ontan gidermeye çalıştyoruz. Birtakım kırgınhkiarı da ortadan kaldıracağız. Kapalı olan kapıları açtık." Samsun"da DYP içinde yaşanan bu rahatsizlığın başı, Demirel'in eski dava arkadaşı ve DYP milletvekili Hüseyin Özalp. 29 kasım genel seçimieri strasinda Samsun listesini hazırlama görevi Hüseyin Özalp'e verilmişti. Bu nedenle herkes özalp'e "patron" diyor ve "tek seçici" gözüyle bakıyordu ve Özaip işlerinin büyük bir böiümünü Turban Büyük Samsun Oteli'nden ya da dönemin tl Başkanı Fahrettin GözogJu'nun şirketindeki bürosundan yönetiyordu. 32 milletvekili aday adayı vardı. Patron, listesinde 1. bölgede 1. sıraya kendisini, 2. bölgede de J. sıraya yine yakm arkadaşı Naflz Knrt'u yerleştirdi. Kırgınhklar, istifalar başladı. Demirel, Samsun'a her gelişinde gördüğu "muhteşem"' kalabalık karşısında da "teşekküT"lerini hep Özalp'e yaptı. Sonuçta DYP l ve 2. bölgede 9 mületvekilliğinin 5'ini kazandı, ama "Demirerin kafesi" olan Samsunda bu sonuca başan gözüyle bakılmadı. özalp'm başını çektiğı rahatsızhğm giderilmesi için kongrelere yeni listeler oluşturularak girildi. Demirel'in yine "muhteşem" bir şekilde karşılandığı 24 Nisan 1988 gunü de yapılan iî kongresinde, Özalp'in desteklediği Fahrettin Gözoğlu'nun listesi 99 oy alırken, karşı listede yer aian Ekrem Samangül 286 oy alarak partînin başına geçti Samsun ve kendi deyişı ile ilk ı> olarak da kapalı olan kapıları açtı. Kısacası, DYP Samsun Örgütü'nde "tek seçici ve patron Özalp gitti, dertler bitti" deniyor ve bu görüşle büyük kongre delegeleri büyük kongre için Ankara hazırhğı yapıyor. ADANA (Cumhuriyet Güney Illeri Bürosu) Türktş'e bağlı Teksif Sendikası, 4 bine yakın işçinin çalıştığı Çukobirlik'te toplusözleşme yetkisi aldı. Sendika tarafmdan 4 Nisan 1988 günü yapılan yetki başvurusuna 4 Mayıs 1988 günü yanıt veren Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Teksifin 3684 işçinin çalıştığı Çukobirlik'te 1993 uyesi olduğunu bildirerek yetkili olduğunu belirtti. Teksif Çukobirlik Şube Başkanı Derviş Kaplan, Öz tpliktş Sendikası'nın itiraz etmemesi durumunda ağustos ayında toplusözleşme görüşmelerine başlayacaklarını bildirdi. Çukobirlik'e, Teksif ve Öz tpliktş Sendikalan arasında suren yetki çekişmesi yüzünden üst üste iki kez teşmil yapılmıştı. Son toplu iş sözleşmesi, 1978 yılında faaliyeti durdurulan DtSK'e bağlı Tekstiltş Sendikası tarafmdan yapılmıştı. Normal insan Peki efendim bir psikiyatri profesorii olarak bize normal insam tanımlar mısınız? Normallik konusunda görüşler değişmiştir.. Geçmiş yüzyılın başlanndaki anlayış şudur: Ortada bozuk görülen bir şey yoksa o kişi normaldir. Sonradan bu değişime uğradı.. Zaman zaman topluma uymama anormalliğin ölçütlerinden biri gibi vurgulanmıştır.. Fakat özellikle 2. Dünya Savaşı sırasında, toplumların da hasta olabile^eği gerçeği ortaya çıkınca, bu defa topluma uyum ölçütü geçerliliğini önemli ölçüde yitirmiştir. Bugünkü çağdaş psikiyatri normalliği artık bir durum olarak değil, bir süreç olarak ele alıyor. Normallik ulaşılması gereken bir durum değil.. İnsan zaman zaman kendisi ve çevresi için daha yıkıcı olabiliyor.. Trabzon Eskitüfeklerin başarısı ÖMER GÜNER TRABZON DYP, 29 kasım sevimSerinde Trabzon'da ikinci pani oldu ve 7 milietvekiiliğinden birini kazandı. 24 nisan gunu de Genei Başkan Süleyman Demirel'in katılmasıyla, ii kongresini yaptı. Özellikle merkez ilçe ve il kongrelerinde, eski ile yenilerin çatışmasında, eskiler, hem merkez ilçede hem de ilde. buyük farklarla yönetimi kazandılar. Bu durum, Trabzon'da DYP'de, "eski tüfeklerin başamı" olarak yorumiandı. tl Başkaru olan Erol Emrai, 1946nın DP'ltsi, 27 mayıstan sonra da AP'lisi, "Kolcu Hasan" olarak taıunan Hasan Eoıral'ın oğlu. Hasan Eroral, ilerlemiş yaşma karşm halen, merkez ilçeye bağlı Çaglayan bucağının beiediye başkanı... Trabzon'da DYP, özellikle 29 kasım seçimlerinden sonra, örgöt olarak atağa kalkmış durumda. Genef Başkan Süleyman Demirel'in basında yer alan haberleri, TV'deki görüntüler, Trabzon örgütünü kamçıhyor. Hangi DYP'lî yonetkiyle konuşursanız, size, "DYP çok yakında iktidar olacak" diyor ve hemen ekliyoriar "DYP.Turkiye'de, DP ve AP'nin bir uzantısıdır" ve konuş'nalarını, değerlendirmelerini şöyle sürdürüyorlar: "Eğer konsey Büyük Türkiye Partisi'ni kapatmasaydı, ANAP için iktidar hayal olacaktı. 12 Eylül'un baskısı, BTP'nin kapatılmasıyja meydan .«vN'AP'a kaldı, bugün iktidar koltuğuna oturan ANAP'ın mevcudiyeti budur." tl Başkan; Erol Emraİ, 1415 mayıs tarihlerinde yapılacak olan DYP büyük kurultayı öncesi şöyle konuşuyor: "29 kasım seçimlerinden sonra halkımızm partimize bakış açısı değişmiştir. Artık DYP'ye, geleceğin iktidar partisi gözü ile bakılıyor. Memlekette huzurun, refahm, gerçek demokrasinin gelmesi için ANAP iktidannm en kısa zamanda gitmesi lazıradır. Vatandaş; pahalıhk, enflasyon karşısmda her geçen gün daha da ezilmektedir ve 1983 seçimlerinden sonra demokrasiye geçiş sürecini kendine pay çıkaran ANAP'ın iddiasma rağmen, ülkemizde hâlâ demokrasi mi yine asker mi? sözleri söylenebilmektedir." Buca Cezaevi'nde yine açlıkgrevî Aynı cezaevinde 2 ay önce de açlık grevi yapılmıştı. Tutuklu yakmları, "Sorunun çözümü için hukuki yollara başvuracağız" dedi. tZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Buca Bölge Ceza ve Tutukevi'nde iki ay aradan sonra yeniden 4 tutuklu açlık grevine başladı. DevYol üyesi oldukları savıyla Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılanan Vedat Odabaşı, Ali Aldaş ile 1 mayıs günü vilayete siyah çelenk koydukları iddiasıyla tutuklanan Çözüm Dergisi tzmir temsilcisi Müjdat Yanat ve Recep Güler'in cezaevindeki baskılan protesto amacıyla açhk grevine başladıkları öğrenildi. Devlet Güvenh'k Mahkemesi'ne gittikleri sırada tek tip elbiseye karşı çıktıkları için koğuşları değiştirilen Vedat Odabaşı ve Ali Aldaş, eski koğuşlanna dönmek için cezaevi yönetimine başvurdular, ancak cezaevi yönetimince istekleri kabul edilmeyince açlık grevine başladılar. Tutuklu yakınları, açhk grevinin diğer bir gerekçesinin de savunmaya yönelik, dışardan kitap ve dergilerin sokulmaması olduğunu söylediler. Müjdat Yanat ile Recep Güler'in, poliste gördükleri işkenceyi protesto etmek amacıyla açlık grevine gittikleri öğrenildi. Açlık grevine başlayan tutukluların yakınları, cezaevi koşullarının iyi olmadığını aldıkları mektuplardan öğrendiklerini belirterek, "Biz yakmlarımızın eylemlerini destekliyoruz. Sorunun çözümü için hukuki yollara başvuracağız" dediler. "Bence formül şudur: Yaşamak... Çünkü yaşadığımız şey olumlu da olsa, olumsuz da olsa bitiyor..." Efendim çağdaş yaşam insan psikolojisini nasıl etkiledi.. Isterseniz işe en başından başlayalım.. Biliyorsunuz insan önce doğadan uzaklaştı. Erich Fromm bunu çok vurgulamtştır. Diyor ki: "Ükel insanın ilk ilişkisi doğayladır. Ama zaman içinde doganın üstcsinden gelebilmek için insanlar bir araya gelmiş ve toplumsallaşmıştır. Böylece giderek doğadan kopmuş, ancak bu defa büyük bir valnızlıga düşmüş ve bu yalmzlığı kendi arasında kurduğu sistemlerle onarmaya çalışmış, fakat başanlı olamamıştır... Günümüze gelince buna başka etmenler de katılmıştır.. Büyük bir nüfus artışı var.. Bir araştırma hatırlıyorum. Şu anda nerede yapıldığmı söyleyemeyeceğim.. tnsan başına düşen yaşam alanı 10 metrekareden az olduğu andakapalı mekânlardan söz ediyoruminsanın nevrotik tepkiler gösterdiği şeklinde bir sonuca ulaşmış.. Bir de aşın bilgi edinme var galiba.. Benim kanımca günümüz insam, 100 yıl öncesi insanının bir yaşam boyunca edindiği bilgileri belki bugün 1 günde ediniyor.. Tabii.. ama asıl sorun bu bilgiler arasındaki farklar. Bu öyle bir hıle geldi ki.. 5 yıl once yenmemesi gereken bir şeyin daha sonra çok değerli olduğu farkediliyor.. İnsanlar kendilerini neye göre yöneteceklerini bilemiyorlar.. Yemekten örnek verdik.. Yemek keyif veren bir olgu olması gerekirken, şimdi denetlenmesi gereken, hesaplanması gereken bir durum oldu.. Bunlar sorun yaratıyor tabii.. Neye göre "dengeli" Türk toplumu ekonomik açıdan az gelişmiş bir toplum olarak kabul ediliyor. Bu durum ruhsal açıdan olumlu bir etken midir, yoksa olumsuz mu? Duyduklanmıza göre gelişmiş toplumlarda insanlar daha az mutlu.. Bu tiir hikâyeler okuyonız, filmler görüyoruz. Şimdi bu daha çok sosyal psikologlann konusu diye düşünüyorum, ama şahsen bu kadar genellenemez diye düşünüyorum. Her toplum içindeki bireyin kendine özgü konumu var.. Ama genel bir takım meselelerimiz olabilir.. Ruhsal açıdan dengeli yaşay abilmek için insanlare verebileceğiniz hazır bir reçeteniz var mı? Hayır yok.. Çünkü "dengeli" sözcüğü tehlikeli bir sözcük. Beürleyici bir şey var orada. Bize göre dengeli olan ya da olmayan gibi bir unsur ortaya çıkıyor.. Ben "dengesizin" karşıtı olarak dengeliyi knllandım.. Yalçın Bey, seçimlerimiz var.. Biz o anda neyi seçmişsek o bizim seçimimizdir.. Bir şey getirmek istiyorum olaya.. Zaman zaman canımız sıkılır.. Bu yaşamın bir parçasıdır.. Samyorum asıl sorun canımız sıkıldığında salt bu yüzden canımızın sıkılmasıdır.. Bir gün depressif olabiliriz. O gun organizmamızın ona ihtiyacı vardır.. Ama o depresyonu bastırmaya çalıştığımız oranda kendimizi daha karmaşık bir duruma getiririz.. Depresyon yaşanır vt biter bir süre sonra.. Biz onu yaşayabilirsek eğer.. Onan için dengeli dendiği zaman nasıl yaşanması gerektiği konusunda bir model söz konusu olabiliyor. Oysa benim ofisıme gelen sorunlardan bir tanesi de insanlann olması gerekeni yaşayacağım derken, olmakta olanı yaşayamaması.. Bir başka etmen daha var. Geleceği güvence altına almak için şimdiki zamanı yok etme eğilimi. Bu defa içinde bulunulan her an, bir sonraki anın ya da dönemin sahne korkusuyla yaşanıyor.. Bir sonraki dönem geldiğinde ondan sonraki dönernin kaygısı başlıyor.. Ben yaşamın aşın oranda denetlenebileceği görüşünde değilim. "Bir an önce.." Bir de hız var. Her şey daha hızlı oldu.. Bunun sonuçian nelerdir? Hız iyi bir şey, asıl sorun "bir an önce" sorunu.. Diyelim ki ben buradan kalkıp Boğaziçi Üniversitesi'ne gidiyorum.. Bunu bütün yolu yaşayarak, tadını çıkararak yapmak var.. Bir de bir an önce orada olmak ve aradaki zamanı yaşamamış olmak.. Bu tabii yaşamı ölume giden dolaylı bir yol haline getiriyor.. Zaman yaşanjnıyor, öldürülüyor.. tşte bunlar günümüz insanının sorunlan.. Yemeği tuketmek için yemek, okulu bitirmek içip okumak, cinsel ilişkiyi bir an önce orgazma ulaşmak için yaşamak gibi... Efendim "İnsan Olmak" adlı kitabımzın bir yerinde "davranışları nevrotik ögelerden tümden arınmış çağdaş bir insan düşünülemez" diyorsu Formül: Yaşamak Peki bütün bunlara karşı ne yapmalı.. Kafanız bozulmuşsa aldırmamalı mı mesela? Yani "kafanı takma" sözü psikiyatrik bir çözüm müdür? Hayır.. "aldırma"lar, "kafanı takma"lar bana göre çoğu kez "seni dinleycmem"ın başta türlü söylenişidir. Bence formül şudur: Yaşamak.. Çünkü yaşadığımız şey olumlu da olsa, olumsuz da olsa bitiyor.. Ama biz yaşamakta olduğumuz sorunu, yaşadığımız için sorun haline getirirsek, kabul etmezsek, o zaman daha komplike bir duruma getiririz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle