19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER tim ve uygulamalarla ilgili kararlarda otonomi istemeKtedir. Eğitim düzeyi ile koşut olarak, hemşirelik bakımı ile ilgili "ne yapacağına", "nasıl yapacağına" ve "kimin yapacağına" karar verme özgurlüğü istemektedir. Inanmaktadırlar ki, bir meslek üyesini kendi uzmanlık alanının, özellik ve sımrlarını dışarıdan bir insanın müdahalesi kadar yaralayıcı bir davranış olamaz. Bir meslek Uyesi için mesteksel otonomi ve ona bağlı olarak kendine ve mesleğine saygı duyulması önde gelen değerlerdir. Hekim ve hemşire arasındaki ilişkiyi ve işbirliğini engelleyen temel mesleksel ve sosyokültürel etkenlerin üstesinden, önyargılardan ve alışilmış davranış biçimlerinden annarak, hekünin hemşireyi kendisi ile eşit statüde, sağlık ekibinin vazgeçilmez bir uyesi olarak gormesi ile gelinebilir. Kammızca, tıp ve hemşirelik eğitimi arasındaki başlangıçta başlatılacak işbirliği, daha sonraki yıllarda olumlu iletişimi engelleyici davranış biçimlerinin oluşmasını önleyecektir. te ancak idealist, ileriyi gören idareci ve eğitimciler tarafından gerçekleştirilebilir. Fakat soruna bu açıdan bakan ve duşuncemizi destekleyen pek az hekim ve hemşire vardır. Hekim ve hemşire arasındaki ilişki çok özeldir. Belki hekim ve hemşire kadar karşılıklı saygı ve işbirliğinin yoğun ve yakın olması gereken bir başka mesfllkemizde hemşirelik eğitimi üniversiter düzeyde olmasına karşın tıp ve lek göstermek olanaksızdır. Bununla birlikte, karşıhemşirelik öğrencileri pek az şeyi beraberce paylaşmak olanağına sahiptir. lıklı işbirliginde saygı ve sevgi pek seyrek olarak gözlenmektedir. Bu da yalmz pratik öğrenimleri sırasında, fakat plan ve programdan Olumsuzluklan, hastanın tedavi ve bakımına yanyoksun bir biçimde vardır. Oysa, birbirlerinin rollerini, beklentilerini ve sıyan hekimhemşire arasındaki bu iletişim kopukamaçlarını öğrencilik yıllarında öğrenir, kabullenirlerse ilerde hastane luğunun eğitimden ve hemşirenin rol simgesinden yaşamının stresli ortamırda daha iyi bir işbirliği için hazırlanmış kaynaklanan nedenleri vardır. Birincisi, gerek örgün eğitim gerekse bir üniversiolacaklardır. te bilim disiplini olarak tıp eğitimi ve tıbbın tarihsel birikimi daha kapsamlıdır. Bu da hekimlere, hemşiDoç. Dr. PERÎHAN VELİOĞLU relere karşı anababa (ebeveyn) rolü oynama fırsatı Î.Ü. Florence Nightingale Hemşirelik Yüksekokulu Müdürü yaratmaktadır. Genç hemşirelik mesleğinin kendi alanı içine giren olgularda bağımsız karar vermesini içine lerden yalmzca küçük bir bölümüdür. Bugün hastaneler ve *bür sağlık kuruluşlannda, sindirememektedir. Kammızca, yaşanan bu iletişım kopukluğunun tehastaların bakımına olumsuz bir biçimde yansıyan tkincisi, eğitim standartları ile ilgili ikili bir ölçümelinde uzun yıllar hemşirelik eğitiminin alt düzeyönemli sorunlardan biri, sağlık meslekleri ve bunlatün halen geçerli olmasıdır. Mezuniyet sonrası ileri de oluşu nedeni ile bakım işlevlerinin öhemsenmerın üyeleri arasındaki Uetişimde yaşanan bunalımdır. uzmanlık eğitimi hekim için olağan sayıhrken, alt dümesi; hemşirelik mesleğine ilginin azlığı; hastaneleSağlık mesleklerinin tek amaçlarının hastalara etkin zeyde temel meslek eğitimi hemşirelik için yeterli görin yöoetim biçimi ve hasta bakımının bir ekip çalışbir bakım sağlamak olmasına karşın bununla ilgili rülmektedir. ması olduğunda bilinçlenememe gibi sorunlann yatUke ve yöntemlerde ortak bir anlaşıya vardıklan, stratığı bilinmektedir. Ancak, neden ne olursa olsun, Üçüncü neden, tıp eğitimi ile hemşirelik eğitimitejileri beraberce saptayıp hizmet verdikleri söylenehemşire ve hekimler vermekle sorumlu olduklan hiznin felsefe ve amaçlan açısından doğan ayrımlardır. mez. Bunun doğal sonucu olarak ortaya çıkan dumetin niteliğini zedeleyıci bu iletişim kopukluğunun Tıp eğitiminin odak noktasını "hastalık" süreci oluşrumdan en fazla zarar gören hastalar olrnaktadır. üstesinden gelmek zonındadırlar. tururken, hemşirelik eğitimi "hasta insaru" ve onun Hastanelerimizde en geniş meslek topluluğunu bireysel ve toplumsal yönünü kavramaya yöneliktir. oluşturan hekim ve hemşireler bu karmaşayı en çarSaygı ve sevgide seyreklik Bu da sonuçta, hastaya yaklaşımda sistem ve tutarpıcı biçimde yaşayan iki meslek üyesidir. Çünkü, sağlılık yerine kargaşa (kaos) getirmektedir. lık bilim ve teknolojisindeki ilerlemeler; hemşirelik Hemşirelik ve tıp, iki önemli sağlık mesleğı olaSon olarak günümüz hemşireliğinin, işlevleri ve rol eğitiminin Universiteler duzeyine çıkması; uzlaşmarak ülkenin sağlık gereksinimlerini nitelik ve mcelik tanımı ile ilgili konularda bir belirsizlik ve kararsızrun getirdtği baskılar; büyüyen ve karmaşıklaşan sağyönünden karşılamada ve geliştirmede yakın bir işlık donemi yaşanmaktadır. Hemşirelik şimdi geleneklık kuruluşlan; kişi, aile ve toplumun artan sağlık gebirliği içinde çalıştıklarında, büyük potansiyele sasel olarak, hemşireler için benimsenen ikinci derecereksinimleri ve bunlan karşılamaktaki yetersizlikler hiptirler. Meslekler arasındaki işbirliği ve mesiektaşli rolünü bırakıp, işlevlerinin alanını genişletmek; eğihekim ve hemşireyi rol karmaşası içine iten nedenlar arasındaki eşit anlamlı ilişkiler tıp ve hemşirelik Daha Etkin Sağlık Bakımuıa Doğru... PENCERE Valde Sultan 12 MA YIS 1988 Sonuç Ülkemizde hemşirelik eğitimi üniversiter düzeyde olmasına karşın tıp ve hemşirelik öğrencileri pek az şeyi beraberce paylaşmak olanağına sahiptir. Bu da yalnız pratik öğrenimleri sırasında, fakat plan ve programdan yoksun bir biçimde vardır. Oysa, birbirlerinin rollerini, beklentilerini ve amaçlarını öğrencilik yıllannda öğrenir, kabullenirlerse ilerde hastane yaşamının stresli ortamında daha iyi bir işbirliği için hazırlanmış olacaklardır. Esasen gelecek yüzyılın "herkese sağlık" hedefli yeni sağlık kavramırun, tutarlı sağlık politikalan üretmek; sağlığı destekleyici çevreyi yaratmak; toplumu sağtıkla ilgili faaliyetlere katmayı başarmak; kisisel becerileri geliştirmek ve sağlık hizmetlerini yeniden örgutlemek üzere öngördüğü stratejilerin ancak disiplinlerarası bir yaklaşımla gerçekleşebileceği açıktır. Tam uykumun en tatlı yerinde, telefon, romanlardakı gibi acı acı çalmaya başladı. Uyandım çaresiz... Alooo... Efendim.. İlhan Bey mi? Evet. Affedersiniz, uyandırdım sanırım; ama Süleymaniye avtusunda gece yansı mezar kazılıyor. Anlamadım?.. Özal'ın annesi Hafize Özal için Süleymaniye Camisi'nin avlusunda mezar kazılıyor. Kardeşim saat kaç? Sız şimdi güzelce uyuyun, bu gibi işler geceleyın konuşulmaz, hele sabah olsun... Yorganı basıma çektim. Zırrrrrrr. Bir başka okur, aynı konu, daha öfkeli bir tepki. Sonra ardından bir başkası.. •k Ölum acıdır Hele annenin ölümü, çocuklar için onulmaz bir yürek yarasıdır. Böyle olaylarda her şey bir yana bırakılır, kavga, dövüş, tartışma, fikir ayrılıklan, partı karşıtlıkları, hatta düşmanlıklar unutulur; çünkü doğanın en büyük gerçeğı karşısında insanlar eşittir. Acılı olanlara başsağhğı dilenir. Duygusallıktır ağır basan, saygıdır, insanlıktır. Başbakan Özal'ın annesi Hafize Özal'ın ölümü de bu kapsam içindeyken birdenbire iş değiştı. Türkiye Cumhuriyetı Hükümeti bir kararname çıkardı; Özal'ın annesinin Süleymaniye Camisi'nin avlusuna gömülmesi gündeme girdi. Cumhurıyet hükümetinin çıkardığı her kararnamenin bir gerekçesi olmalı... Kabine üyelerine teker teker sormalı. Sözgelimi Sayın Kaya Erdem, Sayın Hasan Celal Güzel, Sayın Mesut Yılmaz, Sayın Mehmet Yazar, vb. aynanın karşısına geçerek, yüzlerine bakarak, gözlerini kendilerinden kaçırmayarak bir vicdan hesaplaşmasına gırişmeli: Ben bu kararnamenin altına niçin imza atbm? Osmanlı saltanatından sonra bir ikinci hanedan hevesine Tür ' kiye Cumhuriyetı Hükümeti nasıl alet edilebilir?Hafize Özal'ın öteki Türk yurttaşlarından ayrıcalığı nedir? Başbakanın annesi vasiyetinde Süleymaniye avlusuna değil de istemezdi ya Anıtkabir'e gömülmesinı dileseydi, hükümet bu yolda karar verecek miydi? Verilen kararın mantığı hangı gerekçeden kaynaklanmaktadır? Eğer sayın bakanlar bu sorulara doyurucu yanıt bulamazlarsa, her birinin kimlik kartına unutulmaz bir damganın şaibesi düşecektir. • Mimar Sinan'ın 400'üncü ölüm yılınt yaşıyoruz; koca usta anılıyor. Süleymaniye Camisi, Mimar Sinan'ın en çarpıcı anıtlarından birisidir; "Muhteşem Süleyman"ın görkemini, büyük bir sadeliğin sağlam orantılarında sımgeleyen cami, avlusuyla, külliyesiyle, türbesiyle bir bütündür. Sinan bilebilir miydi ki bir gün Osmanlı saltanatı yıkılacak, Türkiye Cumhuriyeti kurulacak, Turgut Özal adında biri başbakan olacak, akraba ve taallukatını iktidara oturtacak, annesinin cenazesini de Kanuni Sultan Süleyman adına yapılan cam'nin avlusuna gömmek için hükümet kararnamesi çıkartacak... Kimbılir, Mimar Sinan öyle büyük bir ustaydı ki cumhurıyet döneminde bile bir "valde sultan" türeyebileceğini düşünmüş^ü. Bir buçuk.. OKTAy AKBAL EVET/HAYIR BtRÜZUNYÜRÜYÜŞTÜ'68 47'LİLER 20 YIL SONRA BAŞKALD1RIYI ANLATIYOR TEŞEKKUR SSK Tepecik Hastanesi'nde ameliyatımı başan ile gerçekleştiren Yine bir ihtilal olur mu? İstersenız "darbe, müdahale, el koyma, yönetimi ele geçirme", ne derseniz deyin, olay değişmez; seçimle ışbaşına gelen bir hükümet, bir Meclis ortadan kaldırılıp, birkaç kişiden oluşturulan bir kadronun gücü eline geçirmesidir. Son günlerde bu konuda yazılar, konuşmalar hızlandı. Her on yılda bir askerlerin iktidara el koymaları gelenekleşti. 1960, 1971, 1980!.. Önümüzdekı yıl 1989. Daha sonra da 1990... Dördüncü bir on yıl doldu dolacak... Tarih bir yineleme midir? Bunun kuralı bozulmaz mı?Her on yılda bir seçimle yonetime gelenler gidecek, silah gücüne dayananlar mı işbaşına gelecek? Sayın Evren'in KarafJeniz gezisindeki konuşmaları böyle bir olasılığı gündeme getirdi. Daha önce Meclis Başkanı da buna benzer bir konuşma yapmıştı. Zaten halkın dilınde de hep bu konu var, şoförler, manavlar, bakkallar, memurlar, işciler, öğrenciler 'ne zaman yeni bir darbe gelir?' diye bekleşmeye başladılar. Kimi şaka gıbi konuşuyor, ama her şakanın bir de ciddi yanı olduğu unutulmamalı. Soruşturmalar yapılıyor; soruyorlar "1990'da ihtilal olur mu?" diye... "Tempo' dergisinde bu soruya yanıt verenler var. Necdet Üruğ "Fikrim yok", Recep Ergun "Bana sormamış olun", "Turgut Sunalp "Yeni bir müdahalenin davet edileceğıni ve vuku bulacağını sanmıyorum", "Muhsin Batur "Nıye olsun, neden olsun? Böyle bir ortam yok"; Bedrettin Demirel "Böyle bir işe kalkışanlar muvaffak olamazlar" diyor... Bu kişiler önceki askeri 'darbe'lere adları karışan 'Paşa'lar!.. Sıvıller içinde de herhangi bir 'müdahale1 nin olmayacağını düşünenler çoğunlukta... Ama bu konuda kuşkusu olanlar da yok değil. Kışlalı "Ben falcı değilim"; 'Arcayürek "Ûzlenen, hiçbir müdahalenin olmaması"; "Mumcu "Amaburası Türkiye. Yıne de belli olmaz diyorum"; Mümtaz Soysal "Olduğu zaman olmuş olur zaten"; Türkeş "Türkiye"de yarın ne olacağı belli olmaz" diyorlar... İnsan büyük söz söylememelı!.. Bana sopsalardı, ben de Soysal gıbi. "Olacak olan, olur" derdim. Üç müdahale, ya da el koyma olayı yaşadık. Üçü de başarılı oldu. Hiçbir sorun çıkmadı. Bunların ilkı ordunun alt kademelerinden geldi, öbür ikisi 'emir komuta zincirı' içinde gerçekleştirildı, yani Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları tarafından yapıldı Birinci ile ikinci ve üçüncüsü arasında büyük ayrım var. 'İhtilal' anlamındaki 'müdahale' 27 Mayıs 1960'ta yapılandır. Ötekiler, askersel gücü elinde tutan büyük komutanların kolayca başardıkları yonetime el koyma olayiarıdır. Bir de Albay fydemir'in iki silahlı kalkışması var. İkisi de başarısızlıkla sonuçlandı. Ceza Yasası'nın 146. maddesi gereğince yargılanan Ayde .ıir ölüme mahkum edildi, asılarak cezasını çekti. 164. madde şöyledir: "Türkiye Cumhuriyetı Teşkilatı Esasiye Kanunu'nun tamamını veya bir kısmını tagyir ve tebdil veya ılgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan TBMM'yi ıskata veya vazifesini yapmaktan men'e cebren teşebbüs edenler idam cezasına mahkum olurlar." Bu madde bugüne dek Talat Aydemir'le Fethi Gürcan'a, sonra da Deniz Gezmiş'le arkadaşlarına uygulanmıştır. Prof. Orhan Aldıkaçtı'nın dediğı gibi "Haklı olan taraf kazanmaz. Kuvvetli olan kazanır. Maalesef böyledir". Yani 'darbe' yapar başarılı olursan, kahraman sayılırsın; 146. maddeyi sana kimse uygulayamaz; ama başarısız kalırsan kendini idam sehpastnda bulursun! 12 Mart ve 12 Eylül olaylarında başarısız olmak diye bir şey söz konusu olabilir miydi? Ama 27 Mayıs 1960'ta yonetime el koyanlar ise her türlü tehlikeyi göze almışlardı. Aydemir yenik düşünce nasıl kendini idam sehpasında bulduysa 27 Mayıs'çılar da başansız kalsalar aynı akıbete uğrayacaklardı. Mustafa Kemai'i de İstanbul hükümetı, yani Osmanlı Padişahı idama mahkum etmişti. Mustafa Kemal, Osmanlı saltanatını yıkmıştı, halıfelıği ortadan kaldırmıştı. Bunlar Osmanlı yanlılarına göre idamlık suçlardı. Ama Mustafa Kemal üstünlüğü sağladı. Ulusal Kurtuluş savaşına karşı çıkanlar ise ya yurtdışına kaçtılar ya da sürüldüler... Aynı durum Abdülhamit'e karşı girişilen 1908 olayında da yaşanmıştır İttihatçılar başarısız kalsalardı asılarak öldürüleceklerdi. Ama üstünlüğü sağlayanlar onlar oldu... Bir daha darbe, müdahale, ihtilal, el koyma olayı yaşanır mı yaşanmaz mı? Kesınlikle 'olmaz' diyenlerin dıleklenne katılıyorum. Ama niye bu denli kesin konuşuyorlar, onu anlayamıyorum. Önceki 'el koyma' olaylarından önce böyle bir soru. sorsalar "Hayır; böyle bir şey olamaz, halkımız bılınçlenmıştir, demokrasinin erdemlerine bağlıdır" denmeyecek miydi? Büyük konuşmamak gerekir. Önemli olan herhangi bir 'darbe1 ye karşı demokrasiden yana bütün güçleri şimdiden bir araya toplayabılmektır. Demokrasinin savunmasını herkes benımserse o zaman yeni darbelerın önü alınır. Başka bir yol var mı? Bılmiyorum Yeni Bir "Müdahale" Olur mu? ALEV ER Ve 1947'lerde doğan bir kuşak kıvılcımlardan bir ateş derleyip gökyüzüne tutuyordu, daha bir aydınlansın diye. Bu, 68 başkaldınsıydı. Operatör Doç.Dr. MEHMET SELÇUKİ'ye Anestezi Uzmanı Dr. KADİRE İNTEPE ve Nöroşirürji Servisi hemşireleri GÜLÜMSER AKGÜN, MERAL ÜNSAL, EMRİYE YAŞAR ile geçirdiğim rahatsızlığın tanısında yardımlarını esirgemeyen SSK Tepecik Hastanesi Başhekimi Dr. ERTUĞRUL ERDEM Dr. TÜRKAN ERGEÇ Doç.Dr. YILMAZ BOLAT Doç.Dr. NURCAN ÖZDAMAR ve Prof.Dr. CUMHUR ERTEKİN'p teşekkür ederim. Dr. HtLMt KUMCUOĞLU ue AFA BARIŞ KUDAR Turk Elektrik TÜRK ELEKTRİK ENDÜSTRİSİ A.S.'den II. TERTİP TAHVİL SAHİPLERÎNE DUYURU Ortaklığımızın II. tertip tahvillerine ait faiz ödemelerine 25.5.1988 gününden itibaren şirket merkezinde başlanacaktır. Stopaja tabi olmayan kurumların kesinti yapütnamasına ilişkin yazılanyla başvurması gereklidir. Tasarruf sahipleriae duyurulur. 19381985 "Ben yaptığtm herşeyi halkımla birlikte yaptım." FİKRİ SÖNMEZ Halkın kendi kendini yönetme yeteneğinde olduğunu "gösteren" FİKRİ SÖNMEZ^i saygıyla anıyoruz. Anısını yaşatacağız. TÜRK ELEKTRİK ENDÜSTRİSİ A.Ş. YARIN DERGİSİ SATILIK YAZLIK Silivri Semizkumlar'da bahçeli 2 kath viüanın 110 m2)lik 2. katı satılıktır. Tel.: 579 18 02 Arkadaşların, dostlann ve halkın seni unutmayacak. Avusturalya'dan düşünce arkadaşlan adına N'uretlin Şimşek SATILIK ŞAHİN 1986 model 21.000 km.de sahibinden. Tel: 512 05 05/492 35 yıldır Türkiyeüe margarinin adı Özen gösteren anneler,gün boyu enerji harcayan çocukları için, 35 yıldır Sana'yı seçiyor.Üstün kaliteli, besleyici, sütlü, vitaminli Sana özen gösteren annelerle elele,35 yıldır sağlıklı kuşaklar yetiştiriyor. özen gösteren anneleriçin... özen gösteren tüm annelere teşekkürlerimizle...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle