25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER topluluğundan olan Kişe (kişi demek) ve Kakşikel kabilelerinin güneş tapınımlan sırasında 1un ya da Kutun adını verdikleri kutsal bir dümbelek kullandıklarmı görmek de elbet kudümü akla getirecektir. Aztek dilindeki kimi Türkçe sözcükler de bu bağlantıları kurmakta sanki yardımcı olmaktadır. Törenin yapıldığı parkm adı "Çapul Tepek" imiş, ("çapul" bizde "yağma", Aztek dilinde "çekirge") ki, "çekirge tepe" anlamına geliyor. Başka bir yerdeki bir töreni de gören Bay Tahsin bize şu bilgileri vermektedir: Meksiko kentine 52 kilometre uzakhktaki Teotihuakan güneş piramitinde, 200.000 kişiyi alacak kadar geniş bir alanın ortasında bulunan paviyonun merkezinde yanan kutsal ateş çevresinde tapınanlar kollannı güneşe doğru uzatarak tıpkı Mevleviler gibi dönmek1tedirler. Dünyamn bir ucunda Mevlevi ayinleri ile karşılaşmak şaşırtıcı olsa gerektir. Dünyamız ne gizler saklıyor! Bay Tahsin, Azteklerin güneşi yüceltme töreni sırasında bir tür reverans jestini yaptıklanm fotoğrafla saptamış ve bu hareketi, haklı olarak, namazdaki "rüku" ile benzeştirmiştir. Öyle ise, yılda bir ziyaret edilen Teotihuakan güneş piramiti neden "Kâbe"yi amştırmasın! Teoti (Tanrı), Hua (var), ve Kan (yer) sözcüklerinden oluşan bu söz "Tannlara tapınılan yer" anlamında, elbette Kâbe'nin öteki adı olan "Beytullah"ı aklımıza getirecektir. T4iç kuşkusuz Teotihuakan güneş piramiti ile Kahire'deki piramitler arasında büyük benzerlikler vardır, bunu yatsımak olanaksızdır. Asya ve Afrika'daki, bir çok kavim gibi, eski zamanlarda Yemen, Hicaz, Suriye ve Iıak Araplannın güneş kültüne bağlı olduklan ve sayın Muhammed'in atalanndan birinin güneşin kulu anlamına gelen "Abdüşşems" adını taşımış olması ve en az 3.OO04.OO0 yıl önce yapılmış olan Kâbe'nin başlangıçta güneş kültü için kullamldığı diişünülebilir. Konumuzun ağırlık noktası da budur: İnançlar, kimi biçimsel ve anlamsal değişikliklere uğrayarak süregitmişlerdir. Aztekler gibi, Bhutanlılann kalkanlannın ay biçiminde olması, bunlann guneş kültü yanında aya da taptıklarını gösterir. Bizim bayrağımızdaki ayın böyle eski bir inançtan geldiği neden düşünülmesin! Bir de Türk bayrağındaki kırmızı rengin "şeref, haysiyet" kavramım simgelediği hesaba katılırsa bundan elbette birtakım sonuçlar çıkanlmağa çalışılacaktır. "Tavaf" konusuna gelen Bay Tahsin, şu gözlemini belirtiyor: "Teotihuakan piramiti çevresindeki büyük alanda Azteklerle öteki yerli kabilelerden yüzlerce gencin yeşil mısır dalları tutarak birbirİerinin ardı sıra ağır adımlarla yürümekte ve güneşe şükranlannı sunmak üzere kendi dillerinde ilâhiler okuyarak törenin yapıldığı yerde dönmekteydiler!' Böyle bir görünü, MUslüman hacıların Kâbe çevresindeki "tavaflarına benzetilmez olur mu hiç? Secde konusuna gelince... Bay Tahsin şöyle diyor: "Müslümanlann günde beş vakit kıldıklan namazda yere kapanarak yaptıklan secde jestinin anlamından haberleri yoktur. Müslümanların secdeyi, tazim maksadiyle Allahm ayaklanna kapanmak suretiyle yaptıklarını tasavvura bile imkân yoktur. Çünkü Müslümanlann tamdığı Allah, el, ayak ve vücuttan münezzehtirî' Şimdi şu bilgilere bir göz atalım: Eskiden Peru yerlilerinin (Inkaların) uyguladıkları bayramlara ilişkin oldukça güçlü ve güvenilir açıklamalar kalmış bulunmaktadır. Buna dayanarak biliyoruz ki, genellikle Kuşko kentinde uygulanan ve "raymi" adı ile anılan güneşe tapma bayramlannda, hiikümdarlar, prensler ve lîalktan kurulu bir topluluk, ayaklan çıplak olarak fecir zamanından önce Kuşko alanlanndan birinde toplanır ve dağlann üzerinde güneşin ilk ışınlan görününce hep birlikte yere çöküp bu ışınlan öperlermiş... Amaç, yeri değil, güneş ışınlarını öpmek. Şimdi ezan konusuna gelelim... Bilindiğine göre, yüksek bir yerden seslenerek tapımma çağırmak, yani ezan okuma adeti, Ispanyollar gelmeden önce bölgede varmış. "Tsatsi Tepetl" (sesli tepeler) denilen tepelerden insanlar dinsel törene çağınhrlarrmş. Bununla Müslümanlann müezzinler tarafmdan ibadete çağnlmalan arasında tam bir benzerlik vardır. Bunun gibi, Peru bölgesindeki güneşe tapan kabilelerde abdest alma geleneği de vardır. Dinsel ziyaretlerden önce Titikaka adındaki kutsal gölün suyunda yıkamrlardı. Elbet yalnızca bu örnek üzerinde durarak Müslümanlık ile lnka dini arasında ilişki kurmak doğru olmaz. Çünkü yıkanmanın (abdest) bütün dinlerde önemli bir yeri vardır. Bunun gibi oruç da yaygın bir tapınma yöntemidir. 1937 yılında Meksiko maslahatguzaruğı görevini yürütmüş olan Bay Tahsin'in, Ataturk'e yolladığı bu raporlan yalnızca ilginç bulmakla kalmadım, bunlar bana, diplomatlarımızın pek azının bu tür ıneraklan olduğunu da düşündürdü. • Bu konunun aynnıılarım merak edenler "Saçak" dergisinin 1988 şubat sayısına başvurabilırler. 5 ŞUBA T 1988 Tapınımlamnııı Kimi Benzerlerî MELtH CEVDET ANDAY Atatürk'ün arşivinde bulunan ve şimdi ÎKİ BlNE DOĞRU dergisinin ele geçirdiği belgelerden birini görüp okuma olanağını ben de buldum. Bu belge, 1937 yılında Meksiko maslahatgüzarımız olan Bay Tahsin'in (soyadını imzasından okuyamadım) Aztek ve Peru'daki Inka kalıntılan ve geknekleri üzerinde yaptığı incelemeleri içermektedir. Bay Tahsin bu incelemeleri parça parça Atatürk'e gönderiyor, Atatürk de bunlan arşivinde koruma altına aldınyor. Konumuzun ilginç yanı, güneşe tapan Azteklerin tapınım törenleri ile Islâmm tapınım biçimleri arasındaki çarpıa benzerliktir. Gerçekte eski dinsel inançlann kimi değişikliklerk yeni dinlerde sürüp gittiğini bilimsel araştırmalar açık seçik göstermiştir. Fakat her yeni din, bu sürekliliği görmezden gelerek işe yeni baştan başladığı kanısını uyandırmakta yarar ummuştur. Diyebiliriz ki, Islâmiyet bir ölçüde bu geleneğin dışında kalmayı başanruş ve kendisinden önceki dinleri (elbette tek tannlı dinleri) saygın tutmaya özellikJe önem vermiştir. Ancak Colomb öncesi Amerika kabflelerinin inanç varhklannda saptanan, söz konusu süreklüi|i destekleyici nitelikteki görünüsler, gene de şaşırtıcı sayılsa yeridir. Bay Tahsin raporunun anlam ve niteliğini şu sozlerle belirtiyor: "Ortaasya'daki ecdadımız gibi gii•cş kültüne salik olan M eksika yeriilerinin gtineft tazim ayinlerini ne suretle yapmakta olduklan w tslâm cünİMİe vazıfa bir manâsı olmayan secde•in güneş küKünde çok derin bir manası olduğu•a, vesaireye dair miihim malumat ve izahatı havi r«por." Bay Tahsin ortaya koyduğu bu benzerliklerin bilimsel açıklamalarına girmeye kalkmamıştır, kalkamazdı da. Çiinkü sosyal antropoloji yeni bir bilimdir ve mitosun insanlık tarihindeki yerini biz ancak şimdi şimdi öğrenmeye başhyoruz. Ama "ezan, abdest, secde" gibi Islâmi tapınım biçimleri üzerinde hiç kafa yorulmamış olduğu göz önüne alımrsa, Aztek kültündeki benzer törenler gene düşündürücüdür. Ama Asya Türklerinin güneş kültü ile, tslâmi tapınım biçimleri arasındaki etki ilişkisi sorunu kolay açıklanamaz; konu, bu durumda, Islâm öncesi Arap inanç varlıkiarı açısından ele almsa daha yerinde olurdu. Belki böyle bir araştınna gene de benzer sonuçlara götürürdü bin. Bu sorulan ve sonmlan bir yana bırakarak, ben Meksiko maslahatgüzanmızın, o zaman bulunduğu ülkedeki bu tür yerli inanç üstüne düşmesini ve bu inançlarla tslâmi tapınım biçimleri arasında ilişki kurmağa kalkmasını gene de beğenilecek bir çaba olarak görüyorum. Bay Tahsin raporunun sonunda Atatürk'ten bir ricada bulunuyor, diyor ki: "... Meksiko'da üç seneye yaluıı bir zamandan beri devam eden tetkikatımın nihayete ermis olduguDU arz evler ve bundan böyle burada fada kalmakUn hiç bir fayda hasıl olmayacagı cibetle Meksika'da dil ve tarihimiz bakkında elde ettiğim miihim ve esaslı netayici cenup Amerika'da bulacağıma emin olduğum lengüistik ve istorik malumatla itmam ve ikmal etmekligim zunnında eryevm açık bulunan Rio de Janeiro maslahatgttzarlıgına tayin ve izamıma liituf ve inayet buyurrnalannı..." Maslahatgüzanmızm Meksiko'da görevli iken ilk kez karşılaştığı bir güneşe tapma töreninde ne denli şaşırdığıru anlamamak elde değil: Yerliler nısfıye ve kudüme benzer çalgılar eşliğinde bir Mevlevi devram gerçekleştiriyorlar. Müzik, hüseyni ve hicazkârı kürdi çeşnisindedir. Yoksa Mevlânâ CelaJeddin Rumi, Horasan'da doğmuş olması ve Hindistan ve Tibet havalisinde yapmış olması muhtemel bulunan yolculuklan sırasında güneşe tapma törenini görmüştü de, kendi tarikatında bundan mı esinlenmişti? Bu tür gönişler karşısında konuşmak pek kolay olmasa gerektir. Neden derseniz, Mevlevi ayinin Mevlânâ'nın ölümünden sonra kurulduğu söylenir. Ama bir gün onun da çarşıdan geçerken bir demirci dükkânından gelen örs çekiç sesine uyarak dönmeğe başladığı anlatıhr. Bay Tkhsin o törende Mevlevi külâhı ile de karşılaşıyor; bunların fotoğrafını çekmiş, karşılaştırmağa yardımcı olur düşüncesi ile raporuna eklemiş. Yukatan ve Guatemala'da yaşayan ve Maya PENCERE Adaletin Cadalozu Adalet perisi güzelim bir genç kızdır; gözleri bağlıdır, bir eiinde iki yanı keskin bir kılıç, öteki etinde hassas bir terazi bulunur. 12 Eylül adaletinin perisi ise çirkin bir cadaİozdur, gözleri yuvalarından uğramış birer faltaşıdır, elinde iki yanı keskin kılıç yerine kör ve kanlı bir balta vardır; kullandığı terazi de bozuk ve hilelidir. • Bir ülkede adalet nasıl kurulur? Mesleğine bağlı pırtl pırıl savcılarımız, erdemleriyle ünlenen yürekli yargıçlarımız askeri ve sivil adaletin tıkır tıkır işlemesi için yeterli midir? Ne yazık ki kişisel erdemler, adalet perisini sağlığına kavuşturmakta eksik kalıyor. Bir toplumda düzen bozuksa, deviete bütün ağıhığıyla abanmış sermaye gücü adaleti yok etmek için kamu görevlilerini kullanabiliyorsa, yürürtükteki yasalar adaleti gerçekleştirmek yolunda gerekli koşullardan yoksunsa, yargıçların kişisel çabaları temel gerçeği değiştiremez. 12 Eylül adaleti nasıl işliyor? Askeri yönetimin buyurganları, kimi insan ve örgüt için daha darbenin ilk günü hüküm vermişlerdir. Televizyonlardan suçluluğu ilan edilmiş kişilerin, örgütlerin ve kurumların yargılanmaları çıkmazlara suplanmıştır. On binlerce sayfalık dosyalarla binlerce tanık ve sanık üzerine kurulu temeli çürük davaların içinden nasıl çıkılacaktır? Aradan sekiz yıl geçmesine karşın daha savcılık mütalaası bile yazılamamış davaların hangi adaleti gerçekleştireceğini kim söyieyebilir? • 1968 Türkiyesi'nde yargıç, savcı, avukat, hukuk adamı, sanık yakınları ve adalet çevrelerinde konuşuian; ama basına yansımayan sorunlar nelerdir? Ülkemizin en saygın hukuk adamları bir davanın yazgısını tartışıyorlar: Ne olacak bu davanın sonu? Hiç.. Ne demek hiç? Dosyaların içinden çıkılması olanaksız. Dava yanlış yollara sürülmüş, sap ile saman birbirine kanşmış. Karariar arasında çözümlenemeyecek çelişkiler oluşmuş. Bir hukukçu için bu tür davalar arapsaçıdır, mantıksızlık yumağıdır, tutarsızlık anıtıdır; bundan böyle yapılacak iş pösteki saymaktan farksızdır. Hiç kimse binlerce sayfa tutan bu dosyaları inceden inceye okuyup irdeleyip sağlıklı bir karara varamaz. Peki, ne olacak?.. Ne olacak? Köriemesine karariar verilecek. Adamı içeri almışsın, yıllarca yatırmışsın, şimdi kalkıp da "bir suçun yokmuş" diyebilir misin? Zevahiri kurtarmak için basacaksın cezayı, tutar mı tutmaz mı, Allah bilir... Arada yanan masumlar?.. Şimdiye kadar on binlerce kişi yandı, bundan sonra da kaç kişi yanacak bilinemez. iş, baştan yanlış tutuldu; yapay suçlular yaratma siyaseti güdüldü; darbe yönetiminin stratejisi adalet saptırdı. Kamuoyunun tepkisi ne olacak? Binlerce dava, on binlerce dosya, hangi birini izleyecek basın, kamuoyu; nasıl işin içine girecek? Yıllar ve yıllar boyu süregelmiş haksızlıkların hangi birine el uzatabilecek? * 12 Eylül davalarının kaçı çıkmaza sapJanmıstır? Sayıstnı kimse bilemez. Olayın bu yanına el atmaktan herkes kaçınıyor; çaresizlik yaygınlaşıyor; yara, yıldan yıla büyümektedir; neredeyse 1990'a ulaşacağız. Yıl 1988... Yüksek ve saygın bütünlüğüyle Türk adliyesinin bir yanını çürüten çözümsüz davalar sürüyor, adalet perisi çirkinleşiyor, cadalozlaşıyor... ARADA BİR RECEP BİLGtNER Devlet Adamlanna Oğütleri Devlet adamları sanki öğüt dinlermiş gibi, Osmantı doneminde Defterdar Mehmet Paşa adında bir "safdıron" kalkmış, bu konuda bir de kitap yazmış. Hem de rüşvetin, savurganlığın, pervaşızlığın dolu dizgin gittiği on sekizinci yüzyılın başlarında... Üsteiik Mehmet Paşa, kitabında sadece başta sadrazam olmak üzere bütün devlet adamlanna öğütler vermekle kalmamış, devietin başı olan padişaha da söz dokundurmuş. "Vakitsiz öten horozun başını keserler" denmiş, ama burada horoz tam vaktinde öttüğü halde, Defterdar Mehmet Paşa'nın başını kesmişler sonunda. Demek, horozun ötüşü, işine gelmeyenlerce yine "zamansız" bulunmuş! "Devlet Adam'arına öğütler" (*) kitabının başındaki açıklamalardan anlıyoruz ki Mehmet Paşa'nın ilk detterdarlığı 1702 yılındadır. Sonra beş kez bu görevden azledilir, beş kez yeniden bu göreve getirilir. Her defterdartık döneminde birtakım kişiler tedirgin olur, rahatsızlıklar doğar, ama yeteneği nedeniyle yeniden defterdar yapılır. Mehmet Paşa'nın kitabında sıraladığı öğütler, aslında gidişatın eleştirisidir. Haksızlıkların, kötülüklerin ortaya konmasıdır. İstanbul'da kalması sakıncalı görülerek, Selanik Valisi yaparlar. Çünkü, adamın dili uzun, kalemi keskin. Özellikle sadrazamın yani başbakanın neleri yapmasını, neleri yapmamasını kitabında bir bir yazdığı için, ondan en çok rahatsız olan da sadrazamdır. Sonunda da kuyruğuna bir kulp takarlar, "Sen vilayet halkına baskı yaptın" derler, bütün malına mülküne el koyarlar, kendisini de Kavala Kalesi'ne hapsederler. Kendilerine bunca öğütler verdiği devlet büyükleri, başta sadrazam hatta padişah bununla da yetinmezler; "Sen, din ve deviete hakaret ettin, padişaha kötü söz söyledin" diye elli yıl hizmet ettiği devlet adına başını koparırlar. Tarihimizde bunun, günümüze kadar uzanan birçok örnekleri var. Bütün horozlarm ötmesi hep zamansız bulunmuştur. Galiba, horozlarm ötmesinin hiç zamanı gelmeyecek!.. Defterdar Mehmet Paşa'nın kitabından bazı konu başlıklannı sıralarsam, neden başının koparıldığı kolay anlaşılır. Adamcağız, kitabının özünde, "Memleketteki bütün servetin ve kuvvetin kaynağı halktır. Halka zulüm edilmesi önlenmeli ve vergi ödeyen halk korunmalı" diyor ve özetle şunları sıralıyor: a) Padişaha gerçekler saklanmadan soylenmeli, b) Sadrazam akıllı ve erdemli olmalı, c) Kışise) servet peşinde koşan sadrazamın zararlan çok olur, ç) Hükümet, mutlak surette adaletli olmalı ve ülkenin parasının değeri korunmalı, d) Rüşvetin tahrip edici zararlan önlenmeli, Devlet Hazinesi'ni soyanların dalaverelerine dikkat edilmeli ve devlet masrafları azaltılmalı. Doğrulan söyleme uğruna kellesini veren Defterdar Mehmet Paşa sanki gunümüzde yaşıyor. Kitabın başındaki sayfalardan birini açıyorum: Sadrazam, aşağı ve yukarıdaki tabakalardaki halkın durumlannı iyileştirerek, adaleti su gibi akıtıp haksızlıkları ve kötü usulleri ortadan kaldırmaya, bozukluk ve zulüm pisliklerini gidermeye çok çabalar harcaya." Devam edelim: "Ûzellikle sadrazam hazretlerine gereklidir ki, "Para iyidir" düşüncesi ile zaman adamı olmayıp, kendisi için servet toplayarak definelere sahip olmak hırsından vazgeçeler, memleketin gidişinde kendini gösteren düşkünlük ve bezginliğe çare bulalar. Sadrazam olan kimseye gereken Allah korkusu, adalet ve kanaatttr." Sayfalan çeviriyorum. Sanki günlük gazetelerden birini okuyorum gibi: "Fiyat konusunu da her zaman kollamalı, her şeyi değer parasıyla sattırmalıdır. Aslından büyük işlerden olan fiyat durumu, padişahın ve sadrazamın ilgisinden uzak kalırsa, herkes istediği fıyata alır, istediği fiyata satar." Hayret!.. Defterdar Mehmet Paşa, mezarından başını çıkarmış, 1988 Türkiye'sine bakıyor sanki. Kitap uzun, devlet adamlanna güncelliğini yitirmemiş çok değerli öğütlerle dolu. Sayfalan atlayıp son sayfaya geliyorum: "Yüce Tann, devietin mutlular bahçesini, güzel tedbirler süpürgesiyle, hainlerin saydırı çöplerinden an kılsın ve temizlesin. Amin!" Defterdar Paşa, ben de senin gibi amin diyecegim, ama hainler çekirge sürüleri gibi, devietin bahçesini öyle talan ediyorlar ki, umutsuzluğumdan amin diyemiyorum. Ruhun şad olsun!.. (•) KUltOr Bakanüiı Yayınlan arasında cıktı. ANKARA, İSTANBUL ve İZMİR BANLIYÖ TRENLERI AÇIKALAN REKLAMCILIĞININ , İLK UYGULAMASINI GERÇEKLEŞTİRDİK. İstanbul Haydarp;ışa Garı'nda dü/cnlcdiğimiz açılış törcninc \c kokteylc katılan. tclgraf ve telefonla kanıpan\anıı/ın yorçcklcşmcsini kutlanıak lütfunda bulunan. I laştımıa liakanı Sa>ın Yknm P\KDKMİKI.İ>c İSr\MH 1. \alisi Sa\ın (ahil B\N \Ka T.C.D.l). (icncl \ludurii Sa\ın 1Jvrcm ÖN\l.';ı T.C.D.l). Gend Müdür \ardımcısı Sa\ın \hmcl K\lî\K( l\a l.C.D.l). 1. Bol<;c 15. Müclurü Sa\ın Ztki l)\l.()(".l.l "na 1.C.D.I). 1. Bölsc 15. Müdür Nardınıcısı Sa>ın Mımet \Iu/afTır 1 İ M l K'a I.C.n.l). I. BÖIKC 15. Müdur \ardinicisi Sa>ın Doğan S\\ \R'a Gazetecikr Ccmi>fti 15aşkanı Sa>ın V/ih DKMİKKlM"e İslam Konfcransı KültAraş.Mcrk.Ck'n.Dirvktöriı Sa>m Prof.l)r.FJ»mılcddin İMS\N(K.I.irna Hürrhet Ga/ctesi (iencl Müdüriı Sa\ın Ö/can 1 R11 \ \"\a "Tüm duyarlı demokratik kamuoyunu, Aysel Zehir'in pasaport talebini desteklemeye ve tedavi masraflarına katkıda bulunmaya çağırıyoruz." AİLESt Hesap no: T.tş Bankası RKADIKÖY 30114579 İMZA GÜNÜ ŞÜKRAN KURDAKUL ÖYKÜLER ve TÜRK EDEBİYATITARİHİ kitaplannı imzalıyor Basının sa\ın temsilcilerine, bizlerden \ardımlannı esirj;cmc\en tiim l personeline. dost \e arkadaşlarımı/a şükranlarımı/j sunan/... 5 şubat cuma / saat 15.0019.00 Nisantaşı, Akademi Kitabevi I.CKCMCTİI= T.C. ADANA 4. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ Esas No: 1986/256 Karar No: 1987/1014 C. Sav. Esas No: 1986/1953 Hâkim: MUHARREM SERİN 17333 C. Sav. Yard.: ALİ PARLAR 26114 Kâtip: GÜNAY SARIYILDIZ Davacı: K.H. Saaık: NEZİR ÖZER Şıhı ve Sılto oğlu 1959 doğumlu Mardin ili ömeru üçesi Sulakdere köyü, Kü.: 34'de nUf. kay. olup, halen, Adana Dağlıoğlu Mah.'si 757/1 Sok. No: 25'te oturur. Dumlupınar mah.'si Obalar Cad.'si No: 382'de fınn çalışünr. Evli, 4 çocuklu, okur yazar, sabıkasız, T.C. tslam Fınncıljk yapar. Suç: Noksan Gramajh Simit imal etmek. Suç Tarihi: 13.2.1986 Yukanda açık kimligı yazılı bulunan sanık hakkında mahkememıze açüan kamu davasının yapılan açık yargüaması sonunda; G.D: Sanık Nezir ÖZER'in simitçi fınnı işleticisi olduğu, suç tarihinde Belediye Zabıtasınca işyerinde yapjan denerlemede imal etmiş olduğv. 80 adet simitin herbirinin 101.86 gr. gelmesi gerekirken 41 86 gr. noksaru ile 60'ar gr. geldiği, bu suretle saruğın noksan gramajlı simit imal ederek satışa arz etmek suretiyle ticarete hile kanştırmak suçunu işlediği, mevcut noksanlığın "tî fire payı düşüidükten sonra da gıda maddeleri tüzüğflne aykın olduğu, ıddia, sanığın ikrarı, suç zaptı, simit gramaj ve fıatı hakkında Adana Belediyesi Encümeninin 22.12.1985 tarihli karan ile delillerle anlaşıldığından cezaJandınlması kanaatine varılmakla; HÜKÜM: Sanığın 363/1. maddesı gereğince 6 ay hapis ve 10.000 lıra ağır para cezası ile mahkumiyetine, TCK. 59. maddesı gereğince cezası 1/6 indirilerek 5 ay hapıs ve 8.333. lira ağır para cezası ile mahkumiyetine, Hapis cezası 647/4. maddesı gereğince 1 gün 300. lira üzerinden 45.000. ağır para cezasına çevrilmesine, Ağır para cezaları TCK. 72. maddesi gereğince içtima ettirilerek neticeten 53.333 lıra ağır para cezası ile hükümlülüğüne, TCK. 402/2 fıkrası gereğince hüküm kesinleştiğinde ücreti bilahare sanıktan alınmak üzere Ankara'da yaynmlanan trajı 100.000'in üzerinde bir gazetede, ayTica Adana'da yayımlanan mahalli bir gazetede hüküm özeıinin ilanı için C. Savcıhğına müzekkere yazılmasına, sanığın geçmış sabıkasızlık durumu göz önüne alınarak verilen cezanın 647/6 maddesi gereğince TECİLİNE, ihtarat yapılmasına (yapıldı). (900.) lıra mahkeme masrafının sanıktan lahsiline, Sanık gıyabın lutuklanıp savunması da tespıt edıldiğinden gıyabı levkiHn kaldırılarak sanığın serbest bırakılmasına, Sanığın yüzüne karşı, talebe uygun, kesın olarak karar verildı. 28.12.1987 Basın: 11448 Te HostesHonaAl.«id» Su« No 8 i ^ TESVIKIYi ISIANBUl 1 5 8 0 2 3 0 1 3 4 1 0 9 : Te1e 2 7 2 7 8 B o f l ' T ı ANKARA Subea Tmalı Him Cal 102'9 Ravdnlıdre ANKARA ifHetoı 1?" * 84 İZMİR SuDes Saır Eşıel Bulvaı 51 '3 Alsanc* IZMIH H AÜK RİZE ÇAY İ£LETMELERİ GENEL MÜDURLÜĞÜ'NDEN 1 Kuruluşumuz ihtiyacı olarak 13 kalem tedarik malzemesı teklif alma usulü ile saıın alınacaktır. 2 Bu işe ait 'iartnameler; a) Çay Işleımelerı Genel Mudurlüğu, Satınalma Müdurlüğu Rıze, b) Çay Paketleme Fabrikası Mudurlüğu Buyukdere İstanbul, c) Bölge Stok ve Satış Mudurlüğu, Gumrük ve Tekel Bakanlığı E binası 7. kat Opera Ankara adreslerinden ücretsiz temin edilebilir. 3 lhaleye iştirak etmek isteyenlerin sartname esasları dahilinde hazırlayacaklan teklif mektuplarını en gec 15.2.1988 günü saaı 17.00'ye kadar Çay lşletmeleri Genel Müdurlüğu Satın alma Mudurlüğu Rize adresinde bulunacak şekilde iadeli taahhütlu olarak göndermelerı gerekmektedir. 4 Postada oluşacak gecıkmeler ve telgrafla yapılacak üiuracaatlar kabul edilmez. 5 Kuruluşumuz 2886 sayılı yasaya baglı olmayıp, ihaleyi yapıp yapmamakta, kısmen veya dilediğine yapmakta serbesttir 13 KALEM MALZEME SATIN ALINACAKTIR " z&ık aif Yapım ve Genel Oağıtım: ADA Yayıncılık ve Muzik Tic. Ltd. Şti. S.S.K. Işhanı, 2. Çaf?ı No: 12 KızılayANKARA Tel: 1324272 ^ Yapım ve Genel Dadıtım: ADA Yayıncılık ve Mözlk Tlc.Ltd.Şti. .S.S.K. Işhanı, 2. Çann fio: 12 KınlayANKARA Tel: 132 42 72 Yopım ve Genel Değıtîîn. ADA Yayıncılık ve Müzik Tic. Ltd. Ştı. S S K. Işhanı. 2 Çarşı No 12 Kızılay ANKARA Tel: 1324272 Bazıları müziksever dir; Bazılarımüzik sever /
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle