25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 ŞUBAT 1988 * * * * HABERLERİN DEVAMI CUMHURİYET/13 OLÂYLARIN ARDENDAKI ile yaz sıcağı (Baştarafı 1. Sayfada) gelmesi bekleniyor. Türkiye'nin Atina Büyükelçisi Nazmi Akıman'ın da dört yıünı doldurmuş olması nedeniyle değişmesinin söz konusu olduğu belirtiliyor. Bu arada. iki ülke arasındaki "baiayı sarnoşlugV'nun bir süre daha devam etmesini sağlayacak buluşmalar için kimi uluslararası toplantılann "dcnk geldiği" belirtiliyor. Başbakan özal üe Yunanistan Başbakanı Andreas Papandreu'nun Davos'ta «gla^iHan yumuşama atmosferinden sonra TürkYunan ilişkileri "b«ş döndüriicıi" hızla yeni gelişmelere sahne olurken, Dışişleri Bakanugı Müsteşan Nüzhet Kandemir'in bu ay içinde Atina'ya gitmesi büyük L bir olasüık olarak beürdi. Kandemir in Atina ziyareti sırasında "iki ülke Uftifcrinin düzeitilmesi ile itgili vöntenlerin tespiti. orgaaizasyon mekanizmasııun örgiitlenmesi ve gerekli altyapının kurnlmasuıa jönelik gönşmder" yapacağı öğrenildi. Stelyo Berberakis'in Atina'dan bildirdiğine göre, Türkiye'nin Atina Büyükelçisi Nazmi Akunan dün Yunanistan Dışişleri Bakanı Karolos Papulyas'ı ziyaret ederek, Kandemir'in 1 Papulyas ile görüşmesi için Atina ya yapacağı ziyaret konusunda bir görüşme yaptı. Kandemir'in Atinaya geliş tarihinin henüz belli olmadığı bildirildi. Rum bulunmadığını belirttiğini ifade etti. Rubatis, Papandreu'nun 23 marı tarihlerinde Brüksel'de NATO toplantısı sırasında Başbakan Özal ile yapacağı görüşmede konuyu bir kez daha de£inece£ini kavdetti öte yandan Atina'dan sızan haberlere göre Yunanistan'ın Ankara Büyükelçisi Sotirios Konstantopoulos, 10 şubat tarihinde "istişarelerde" bulunmak üzere Atina'ya çağnldı. Söz konusu geüşmenin, Kandemir'in Atina ziyareti ile ilgili olabileceği belirtiliyor. Bu arada Atina tarafından yeni Ankara Büyükelçisi olarak atanan Yunanistan Dışişleri Bakanlığı'nın Türkiye uzmanlarından Dimitri Makris'in bu ay sonuna doğru Ankara'ya gelmesi bekleniyor. Başkentte dolaşan bir söylenti de, Atina Büyükelçisi Nazmi Akıman'ın yakında değişeceği yolunda. Dışişleri Bakanlığı çevreleri, henüz bu konuda alınmış bir karar olmadığuıı be1 lirtiyorlar. Ancak, Akıman'ın Atina da dört yılını doldurmuş olmasından dolayı değişmesinin doğal olacağını belirtiyorlar. NATO arvesinden önce de Dışişleri Bakanı Mesut Yümaz ile Yunan meslektaşı Karolos Papulyas'ın katılacaklan 2427 şubat tarihlerinde yapılacak Balkan Dışişleri Bakanlan Konferansı sırasında ilk kez ikili düzeyde bir araya gelecekieri bildiriliyor. Daha sonra Türk ve Yunan Savunma Bakanlanmn 2627 nisan tarihlerinde, Danimarka'nın Kolding kentinde yapılacak NATO Nükleer Planlama Grubu Toplantısı sırasında buluşmalan bekleniyor. CflNEYT ARCAYUREK yanyor (Baştarafı 1. Sayfada) söylüyor, bir adım ileriye giderek "seçim için" eşit koşulların 'sağlanması gibi önemli irdelemeler yapıyor. Oysa Başbakan Ozal'a göre, anayasanın açık hükmü o kadar önemsenecek bir hüküm degil. yerel seçimlerin üzerinden 4.5 yıl geçmiş. Ozal'a göre ha 4.5 yıl ha beş yıl, ne fark eder ki. Ekimde seçim yapılmasına karar verdiğini açıklarken buçukları kendi ideallerine bağlayan bir tutum sergiliyor. Başbakan yerel seçimlerı neden erkene almayı istiyor, bu direncinin altında yatan gerçek amaç nedir? Genel siyaseti etkileyecek olası sonuç, bu soruya bulunacak yanıtı içeriyor. Özal, 292 milletvekili çoğunlukla yönetime tümüyie egemen olduğunu ne kadar söylerse söyiesin. iç dünyasında bir çetişkinin sürekli başına vurulmasından önemli ölçüde tedirgin. Yüzde 36 oyla parlamentoda yüzde 60 sandalye kapmasındaki tersliğı muhaiefetin, basının sürekli işlemesinden etkileniyor. Bir çeşit "hilei şeriye" gibi iktidarı kaptığının sürekli vu'rgulanması, hatta parlamento kürsüsüne bu yargının "devenin boynundaki çanlar" örneğiyle yansıması. Özal'ı, rahatsızhk veren bu tartışmaları kökünden lemizleme düşüncesine itiyor. Bu nedenle Özal, erken yerel seçime gitmeyi istiyor. Bu seçimlerde sadece belediye başkanlan seçilmeyecek. Türkiye genelinde iktidarın öteki partilerin 29 kasımdan bu yana oy bazında yitirdiği ya da kazandığı puanlar il genel meclisi seçimlerıyle ortaya çıkacak. Belediyelçr ve il genel meclisi seçimlerinde Ozal, yuzde 36'nın yükselebileceğini hesap ediyor. Daha doğrusu, daha şımdiden kafasına koyduğu yeni seçim planlarıyla yüzde 36 oyu, daha yukarılara çekebileceğinden kuşku duymuyor. Yerel seçimlerin kendine özgü koşullarını dikkate alan Başbakan, aceleye getırmek istediği bu seçimlerde yüzdeyi 36'nın üstüne çıkardığında, yüzde 36'ya karşın parlamentoda yüzde 60'la temsil edilmeyı sürekli başına vuran muhalefete ciddi bir ders vermeye hazırlanıyor. Muhalefet partileri Özal'ın düzenlediği oyunun farkında Örneğin Demirel bu irdelemeleri dinledikten sonra, "Özal'ın tek amacı, yüzde 36'yı yükseltmek" diyor. İnönü, şimdilik Ozal oyununu tüm çıplaklığıyla açıklamıyor, ama anayasanın buyurucu hükmünü çiğneyerek yerel seçimin erkene alınması hesabının mahkeme kapısından döneceğini söyleyerek karşı savaşımı sürdurüyor Ozal, muhalefeti köşeye sıkıştırmak için seçimi geniş zamana yayarak ekim ayına aldığını, SHP ve DYP'nin halktan kaçmasına önayak olacak nedeni ortadan kaldırdığını söylüyor. Ekim tarihini vererek genel seçimleri bir tuzak, bir baskın gibi nıteleyen muhalefet partılerinın elinden bu silahları aldığını düşünüyor. Başbakan'ın yüzde 36 oyu yükseltmeye yönelen manevrasının alt yapısı elbet daha değişik cğeleri içeriyor. Becejiksiz belediye başkanlannın elinde çoğu kentlerin delik deşik olduğunu, kış boyu halkın çektiği sıkıntıları, çeşitli sorunların cözülemediğini yakından biliyor. Yaptırdığı bir inceleme, erken yerel seçime giderken hangi koşulların sağlanması gerektiğini Özai'a duyumsatmış olmalı. Başbakan kent hizmetlerinin doğru dürüst götürülemediği yörelerde 29 Kasım'da ANAP'ın oy alamadığını biliyor. İlkbahar ve yaz aylarında Özal, her işi bir yana iteoek, belediyelerin, il hizmetlerinin seçime göre vaat edildiği biçimde tamamlanması için kolları sıvayacak. Tabii bu arada yine FakFukFon, kimi yörelerde yıllardır gereksinilen kimi yol, su, elektrik gibi önemli etkenler hemen deyreye girecek. Ozal planının önemli yanı şu: İnönu'nün telefonda söyiediği gibi, Özal bu seçimi "kendi çıkarlan için istiyor". Yüzde 36 oyun Çankaya'ya çıkışı engelleyebileceğini, en azından düşük oy oranının manevi etkisiyle Cumhurbaşkanlığı'nda rahat oturamayacağını biliyor. Yerel seçim bu korkuyu gidermenin başlıca aracı. Aslında Özal, cumhurbaşkanını halkın seçmesini isteyen varsayımın gerçekleşmesi peşinde de değil Kafasındakı sonuç, kısa yoldan Çankaya'ya çıkmak. Demirel'in dediği gibi, "Turgut bey önüne çıkan bu fırsatı hiç kaçırır mı?" Ama, bu aşamada çeşitli seçeneklerin geçersiz kaldığını kanıtlayarak TBMM'deki sessiz çoğunluğuyla Çankaya'yı fethetmeyi planlıyor. İlk başta oy bazında yüzde 36'nın üstüne çıktığını, haikın ANAP'a ve Özai'a sonsuz desteğini esirgemediğini savunacak duruma gelmeyı uygun gördüğünden, "anayasaya karşın bir an önce yerel seçim" diye direniyor. Bu direnme 1989'da Çankaya'ya çıkma hazırlığının önemli bir parçası. Bütün bunlar yerel seçimin öyle ilgi çekmeyen basit bir seçim olmadığım ortaya koyuyor. Iktidar kuzu postuna bürünmüş kurt gibi. Geri vîtes mi? (Baştarafı 1. Sayfada) laşmada ilgililere yardımcı olmakEvet, tam kırk yıl önceye ait bir olaydan söz edeceğiz. Kamuoyu ve parlamento denetimi rejimi olan demokraside, ornek bir "bakan davranışı"nı ve sağhklı bir "pariamento çoğnaluğu iktidar" anlayışını yansıtan bir olay... O dönemde, henüz çocukluk çağında olduğu için bugünkü Milli Savunma Bakanımız Sayın Ercan Vuralhan elbette anımsayamayacaktır anlatacağımız olayı. Ama anlatmak bizim kuşağa dıışer. Hem de "nisyan ile malul olan bejer haAzası (unubna haslaügı Dc malul insan bellegifna değil de, o günlerin gazetelerinde yer alan haberlere dayanarak ve de tek sözcük değiştirmeden anlatmak.. Tabii özet halinde... Yıl 1948... Toplam 465 sandalyelik BMM'de CHP 396 milkrvekili ile ezici çoğunlukta ve iktidardadır. 62 milletvekiline sahip Demokrat Parti ve 7 bagımsızdan oluşan küçük bir grup da muhalefet görevi yapmakta. Başbakanlık koltuğunda rahmetli Hasan Saka oturuyor. 4 Haziran 1948 tarihli "Cumhuriyet" gazetesinde manşet haber: "MECLİSTE BUGÜN ATIF İNAN MES'ELESt GÖRÜŞÜLECEK! Başbakan, CHP Gnıbunun dünkü toplanbsında mes eknin Mecliste gizli goruşulmesini istedi. Isteği reddedildi. Halk Partili Milletvekilleri bu mes'ele üzerinde Mecliste bugun hiçbir kayde tabi olmadan konuşacaklar!" Buraya bir nokta koyalım ve "Abf tnan mes'elesi" nedir, onu kısaca açıklayarak asıl konumuza gelelim. Toprak Mahsulleri Ofısi'nin mali işlemlerini denetleyen Maliye Teftiş Kurulu, 1946 yılında dış ülkelere yapılan hububat satışlarında, bazı sa tışların, o dönemdeki Ticaret Bakanı Atıf tnan tarafından, stok ve ihtiyaç hesabı yapılmadan bizzat yönlendirildiğini görmüş ve bazı usulsüzlükler ve yolsuzluklar tespit etmiştir. Bu arada muhalefete mensup üç milletvekili de eski bakan hakkında Meclis soruşturması açılması için önerge vermiştir. Öte yandan ofısin, "t.T.t.T.l." adlı bir firmaya bir miktar hububat satışının da normal koşullar içinde cere>an etmediğini gözlemleyen teftiş kurulu, raporunun bir yerinde, Milli Savunma Bakanı Münir Birsel hakkında da şöyle bir tümce kullanmıştır: "...Bu sabş konusunda dikkati çeken bir nokta da, İzmir Milletvekili Bay Münir Birsel'in, şirketin kunıcu ortaklan arasında bulunuşudur." 137 sayfalık müfettişler raporu, gereği yapılmak üzere Başbakanlıkça TBMM Başkanlığına sunulmuştur. Şimdi gelişmeleri, ertesi günkü yani 5 Haziran 1948 tarihli gazetelerden izleyelim. "Ulus" Gazetesi: Manşet haber: "Mecliste buğday mes'elesi göriişüldii. Maliye Teftis Kunılunun Raponınun okunmisı 5 saat sürdü. Eski Tkaret Bakanı Atıf tnan hakkında Meciis sorufturması açılıyor. İnan, soruşturma açılmasını Meclisten rica etti... Söz alan eski Ticaret Bakanı Atıf İnan, her türiü tereddıitün giderilmesine imkân vermek üzere şahsı hakkında Meclis soruşturması açılmasını bizzat istemişlir... Daha sonra, buğday ihracı izni verilen ticari bir şirketin 15 yıl önceki kunıculan arasında Bay Münir Birsel'in de bulunduğu ve bu nedenle bilgisine başvurulması gerektiği raporda belirtildiği için Milli Savunma Bakanı Ba> Münir Birsel de söz almış ve metnini diğer bir sütunda okuyacağuuz demeçte bulunarak istifasını dün başbakana sunduğunu bildirmislir..." Gazetenin diğer sütununa baktığımızda, asıl değinmek istediğimiz konu ile ilgili şu satırları okuyoruz: "MÜNİR BİRSEL, SAVUNMA BAKANLIGINDAN ÇEKİLDİ! Müfettis raporunda şahitlik maskesi altında şahsına tevcih isnadı reddeden Bay Münir Birsel, bakanlık görevinden çekilmeyi, memleket ve devlet işlerinin yaranna bir zorunluk saydığını bildirdi. Bay Münir Birsel, kendisinin bir ticari şirkette kunıcu olarak bulunduğu yolunda raporda mevcut bir fıkra dolayısıyla durumu etraftaca açıklamışlır..." Şimdi de Sayın Birsel'in yaptığı konuşmanın belli başlı pasajlarını aktaralım: "Aziz arkadaslarun.... Şahsımın da bahse konu edilmesi nedeniyle birkaç dakikanızı alacagım için bendenizi mazur görmenizi rica ederim. Raporda dinlediğiniz hadise hakkında söyienecek şeyleri daha iyi ifade edebilmek için dün sabab yazarak ögleyin gruba gjrmeden evvel başbakana elimle venniş olduğum bir yazıyı okuyacağım: Sayın Bay Hasan SAKA Başbakan ANKARA Öğrendiğime göre Toprak Ofisi işlerini incelemeye memur edilen müfettişler tarafından verilen ve yüksek makamlarınca da B.M.M. ne sunulan raporda, Toprak Ofisin çavdar satmış olduğu bildirilen l.T.I.T.İ. Anonim Şirketinin, bu işte büyük kâr sağladıgı ileri sürülerek, ayru seçim bölgesi milletvekili olan Ticaret Bakanı arkadaşım Bay Atıf İnan nezdinde bu işte müdahalem olup olmadığmın, yeminle ifademe müracaat edilerek aydınlatılması lüzumu belirtilmiş. Rapora, bağlı şirket nizamnamesinde de, yaklasık 15 yıl önce kurulan bir şirketin yönetim kurulunda üye bulunduğum gösterilmekte imiş... 1943 y.lı başında İzmir Milletvekili seçildiğim gün, yasal hiçbir zorunluk olmadığı halde, kayıtlı bulunduğum İzmir Barosu'ndan kaydımı sildirdim, avukatlık mesleğini bıraktım. Yönetim kurulundan ayrılmış olduğum bu şirketin değil, meslek hayatımda bana meslek hizmeti veren müvekkilerimden milletvekili seçildiğim günden beri hiçbirinin hiçbir işiyle meşgul olmadım. Ne Toprak Ofisinin hububat satışlarından, ne de herhangi bir sahıs veya şirketin Toprak Ofisten hububat satın almasından haberdar bile olmadım. Seçim bölgesi ve okul arkadaşım olan sayın bay Atıf İnan ile Ticaret Bakanlığına ait hiçbir iş ile özel temasım olmadı... Ancak devlet işini tahkike memur edilen müfeıtişlerin verdiği raporda, T.C. hükümetinin bir bakanlık sorurnluluğunu uhdesinde taşıyan bir kimsenin, yapılan böyle bir isnad karşısında, memleket işlerinin tam bir emniyet ve güven içinde görülmesinin elzem olduğuna inanmış bir insan olarak bakanlık görevimden çekilmeyi, memleket ve devlet işlerinin yaranna bir zorunluk sayıyorum. Bu nedenle Milli Savunma Bakanlığı görevinden istifa ettiğimi arz ve istifamın kabulünü... rica ederim. Imza. Münir Birsel, Milli Savunma Bakanı, İzmir Milletvekili... Aziz arkadaslanm, kendimi iki görev hissi altında göriiyorum. Başbakana yazdığım gibi bir bakanlık sorumluluğu dernhte etmiş olan ve özeliikle bulçemizin yüzde eüisinden fazla, milyonlarca liralık bir bütçenin sarfına yetkiü bir itâ amiri olan ve her zaman, her işi, özeliikle düriistlügü, lemiziiği üzerinde titizlikle, hassasiyeüe durduğumuz ordu işleri, savunma isleri, başında bulunan bir arkadasınızın, Maliye Teftiş Kurulu gibi bir makam tarafından Meclis kürsüsüne getirilen bir raporda. bir isnad karşısında, bakanlık makamında durmasumn dbette bir şeref ve memieket menfaatı olarak doğru olmayacağım düşündüm. Bu düşüncemi hareketlerinizle onayUdığınızı göriiyorum. (Bravo sesleri, alkışlar). İkinci görevim olarak da. başbakanhklan yaptığım rica gibi sizlerden de bir ricam var: Aciz arkadaşınız olan ben de dahil hiçbirimiz buraya babamızın hatın, kara gözlerimiz için getirilmedik. Hepimiz memlekette, hayatta, devlet ve millel işlerinde hizmet görmüş, deneyim edinmiş insanlanz... Hayatının bu kadar zamanını yasanuş bir insanın, bugüne kadar konıduğu namus ve şerefınin, böyle mütabubuia veya böyle isnadlarla bahse konu edilmesinin bir sonu olmaiıdır. Ben sizden şunu istirbam ediyorum arkadaşlar: Hiç kuşkusuz bu memleket ve bu devlet ancak namuslu ve şerefli insanlann elleri üstünde yükselir. Namussuz ve şerefsiz insanlar bu Mecliste ve bu devletin işlerinin hiçbir mevkiinde yer aiamaz ve böyle bir bale cüret edecekleri Meclisimiz ve teşkilatımız ber zaman, ber daldka kulağından totar ve ona layık olduğu cezayı verir... Bu işi en çabuk ve en adil şekilde meydana çıkaracak, namuslu şerefli insanlann şeref ve namusunu bu sekilde isnadlardan konıyacak ve şerefsiz, namussuz insanlan ortaya koyacak karan derhal vermenizi istirham ediyorum. (Bravo sesleri, sürekli alkışlar, "Şerefli insan böyle olur" sözleri.)" Aradan dört gün geçmiştir. 9 Haziran 1948 tarihli "Cumhuriyet" ve "Ulus" gazetelerinin birinci sayfalarından şu satırları okuyoruz: "Anadolu Ajansı İçinde bulunduğu muz genel koşullara göre hükümet, dunımunun yeniden tedkik ve mütalaasına fırsat vermek üzere istifa etmiştir.'" Rahmetli Hasan Saka, kısa bir süre sonra yeniden hükümeti kurmakla görevlendirilecek ve 1949'a kadar başbakanlıkta kalac}ktır. *** Şimdi de 40 yıl sonrasına gelip madalyonun öteki yüzüne bakalım: Her şey, gazeteciyazar Sayın U|arMaBcu'nun bir dosyayı aralayıp "DıŞisleri Bakanlığına alınan zırhlı araç ve gereç konusu araştınlsın!" demesinden çıkmış ve maalesef bir takım saplantılar, önyargılar, yanlış yetki ve sorumluluk anlayışları ve bağnaz particilik duyguları yüzünden, Tann'ya şükttrler olsun hiçbir ciddi derdi ve sonınu ohnayan (!) Türk toplumu bir "Vuralhan olayı" ile karşı karşıya getirilmiştir. Deyim yerinde ise konu, "Cumhuriyet" gazetesinin "Gözlem" köşesinden çıkmış, "Çankaya"dan geçerek Başbakanlığa, hükümete, başına, muhalefet partileri genel merkezlerine, Meclis gruplanna ve Meclis genel kurullanna, TBMM kulislerine, siyasal parti alt kademe örgütlerine, hatta ne garip, Sayın Vuralhan'ın sanki "yakın koruma"ya alır gibi görünen irüi, ufakb kimi belediye başkanlanna yayılmıştır. O kadar ki, bu konu ile ilgili gelişmeler sıcağı sıcağına sayın Başbakana ulaştırılması çabasından olacak Davos'lara kadar uzanmıştır. Bu hergamede neler söylenmedi, neler yazılmadı!.. Yinelemekte yarar görmüyoruz; çünkü tüm sıcaklığı ile belleklerde. Ama birkaç düşündürücü ömek vermekten de kendimizi alamıyomz: "...Sayın Evren bana aynen şunu söylemiştir: 'Ben bu iddialarda ciddi bir taraf görmedim.' Siz istiyorsanız buyurun". (Özal) "...Sayın Cumhurbaşkanımız, kendisine bir gazeteciyazar tarafından sunulan Milli Savunma Bakanı Sayın Ercan Vuralhan ile ilgili iddialara ilişkin belgelere ilk andan itibaren hassasiyet göstermişlerdir. Sayın Başbakanın, Sayan Cumhurbaşkanımızdan bu belgeleri yukanda değinilen hukuki durum çerçevesinde gereği yapılmak için istemesi ve iddialara eğileceklerini bildirmesi üzerine belgeler kendisine verilmiştir". (Cumhurbaşkanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliğinin Açıklaması) "...O belgelerin bepsi bende. Çok ciddi belgeler yok. Herhangi ciddi bir şey olduğunu zannetmiyorum". (Özal) "...Konu başbakana intikal etmiş, başbakansa devletin resmi müfettişlerine konuyu vermemiş, bir iki tanıdığına 'şu konuyu inceleyin, bana getirin' demiş. Böyle yaklaşım gayri ciddi". (İnönü) "...lncHeteceğim teftis heyetine veyahut ilgili muhakkike vereceğim. Eğer soruşturma sonucunda kendisi akyhine bir şey çıkarsa görevinden istifa edecek. Ercan aynlmak istemezse ben onu atanm."(Özal) "...Bu ana kadar verilmiş delillerde hiçbir şey yoktur. Ercan ile Mumcu'ya hodri meydan dedik. Özal." "...İstifa etmeyi düşnnmedim." (Vuralhan) "...Biz o konuda taraf olamayız." (Özal) "Özeliikle bir gazetenin yaratmaya çaltştığı çalkanlıya kapılan bazı basın organlanmız ve hatta, esefle kaydediyorum, bazı muhalefet milletvekillerimiz, konuya ilişkin olumsuz beyanlarda bulunarak Ermeni teröristlere, kasten olmasa bile, adeta yol gösterircesine halen kullanılmakta olan koruma araç ve gereçlerine bir takım sözde zaafiyet izafe etmeye kalkışmışlardır. "(Vuralhan) "...Bu evrakı bakanlık dışına çıkaranlar büyük bir devlet suçu işle GERÇEK (Baştarafı 1. Sayfada) gerçekte kısa sürmesi ve enflasyon oranmm düşmesiyle birlik*e aşağıya çekilmesi beklenir. Neyazık ki ülkemizdeyüksek faiz. yüksek enflasyonla birlikte sürekli piyasa alışkanhğına dönüşmüştür. Yüzde 50 dolaylannda süregelen mevduat faizi oranları, kredi faizlerini de yükselıtiğinden, ekonominin dengelerini bozmuştur. Faiz gelirterinin yüksekliği, gelir dengesizliğini uçurumlaştırmış; rantiye sınıfındaki genişleme, enflasyonu kamçılayan talep şişkinliğine yol açmıştır. Aradan yedi yıl geçmiştir. 1980'deki ilk uygulamadan sonra 1988'de mevduat faizi oranlanmn devlet eliyle yüzde 65'e yükseltilmesindeki anlam, tartışılamayacak kadar açıktır. Hasta ağırlaştığı için yeni bir şok gerekli sayılmıştır. Hiç kuşkusuz bu yeni şok tedavisinin de kendine göre bir mantığı vardır; paradan kaçan ve mala dönüşen istemleri, yeniden paraya çevirmek için başka çare olmadığım söyleyenler çıkacaktır, ama bu açıklamalar temeldeki gerçekliği değiştiremez. Hasta kurtulsa bile, neyin nasıl kurtulduğunu ve bundan sonraki sürecin hangi olumsuz noktadan başlayacağını doktorun bilmesi gerekiyor. En kötüsü, doktorun bütün bunlardan habersiz olması ve deneyimsiz bulunmasıdır ki yaşadığımız olaylarda hekimin mühendis olması bu "ihtimali" de güçlendiriyor. „ w Kayıplar Bu arada Yunanistan Başbakanı Andreas Papandreu, dün akşam Atina'da Kıbrıs olaylan sırasında kaybolduklan ileri sürülen Rumlann ailelerinin oluşturduğu "Kayıplar Komitesi" i]e görüştü. Hükümet sözcüsü Yannis Rubatis, Papandreu'nun Başbakan Turgut Özai ile Davos'ta yaptığı görüşmelerde kayıplar konusana değindiğini ve Özal'dan aldığı covabı Kayıplar Komitesi'ne anlattığım bildirdi. Sözcü, Papandreu'nun Davos'ta Özai'a kaybolan Rumlara ne olduğunu sorduğunu, Özal'ın da konuyu arastırdığını, samimi ve kesin olarak Türkiye'de kayıp Kıbrıslı Özal, Evren'e anlattı Başbakan özal'ın, Cumhurbaşkanı Keaan Evren'le yaptığı haftalık olağan görüşmesi yaklasık iki saat sürdü. Görüşme sonunda bir acıklama yapan Ozal, görüşmenin uzun sürme nedenini "Davos'taki göriiş•neyi tefemıatlı anlatması" olarak açıkladı. özal, Evren'e, iki ülke arasında iyi bir başlangıç yapıldığını ve devamı bakımından da gerekli adımlann iki taraftan atılacağı ümidinde olduğunu söylediğini bildirdi. özal, "Ümitli oMuğumu söyledim" dedi. TürkiyeYunanistan arasında spor aracıhğıyla bir yakınlaşmanın sağlanmasına ilişkin bir soru üzerine de özal şunlan söyledi: "İki ülke arasındaki yakınlaşma içinde spor da var. Kültürel temasiann içine girer. Komisyonlar, komiteler kurulsun, bu konular da düşünülebttir. Şu anda tespit edilmiş herhangi bir tarih yok. Aynca bu konu konnşulmadı. Ülkeleri birbirine yaklaştıran kültürel lemaslardır, bunlann içinde sponın da ağırlığı vardır." UĞUR MUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) GOZLEM ri, günlerdir Vuralhan'ı kürsüye çıkartmaya çalışıyorlar. Ancak Vuralhan bir türtü kürsüye çıkmıyor. Çıkmadığı gibi milletvekillerinin bu konudaki soru önergeleri bile Meclis Başkanlığı'nca gündeme alınmıyor. Bakan "açık alınla" çıksın TBMM'de konuşsun, kim engel oluyor ki? Grubunda da bir tek "babayiğit" çıkıp, doğru dürüst soru sormuyor.. Sormuyor, çünkü kimsenin elinde belge yok. Olayı şöyle baştan aşağı inceleyen de yok... Belgeleri ıncelemeden, bu konudaki tanıkları dinlemeden kim ne sorabilir ki? ANAP Genel Başkan Yardımcısı Cengiz Tuncer, önce Bakan Vuralhan'ın istifasından söz etti, sonra da özal'dan "zılgıtı yiyince" suspus olup oturdu. Bundan sonra kim cesaret edip de Bakana soru sokacak? Tabii kimse.. Gruptaki huzursuzluk yatıştırılınca, iş kalıyor TBMM'deki gensoru oylarnasına.. ANAP grubu Meclis çoğunluğunu elinde tutuyor. Bu yüzden yapılacak oylamanın sonucu bugünden bellidir. Oylamadan sonra "Milli irade öyle istedT' deyip, olayı kapatacaklar. Görünen köy kılavuz ister mi hiç? İstemez. İş bu noktaya gelmişken niçin "Dev/ef Denetieme Kurulu" nun olaya elkoymasını istedigimizi bir kez daha anlatalım: Bu gibi konulann görüşülmesi gereken yer elbette TBMM'dir. Bundan hiç şüphe yok. Ancak TBMM'deki görüşmeleri başlatacak olan "irade" ANAP grubundadır. Diyelirn ki, SHP "gensoru" yerine "araştırma önergesi" verdi, ANAP grubu yine çoğunluğa dayanarak bu önergeyi de reddedecekti. Bundan da hiç şüphe yok. Vuralhan bakan olmasaydı, konu nasıl soruşturulacaktı? Bu durumda izlenecek yol belliydi. Dışişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu olayı inceleyecek, vardığı sonuca göre işlem yapılacaktı. Bu yol kapalıdır. Niçin kapalıdır? Çünkü Vuralhan bakandır, bakan olduğu için konu ile ilgili olarak "ifadesine başvurmak" olanağı bile yoktur. Ne yapılacaktır o zaman? Yapılması gereken iş, Cumhurbaşkanının "Devlet Denetieme Kurulu"na emir vererek, olayı inceletmesiydi. Hukukta "inceleme" ve "soruşturma" ayrı ayrı kavramlardır. "Soruşturma" belli bir kişi hakkında "suç belirtisi" ya da "kanıtı" ile başlar. "İnceleme" ise konunun genel olarak ele alınması, sorunun saptanmasj, durumurtun beliıienmesi anlamlanna gelir Konu kurulca incelenir. Bu inceleme sırasında eğer suç sayılan eylem ve işleme rastlanırsa, durum bir tutanakla saptanır. "İdare hukuku otoritesi" Prof. Sayın Lütfi Duran'm, 3 şubat günü gazetemizde yayımlanan "hukuk dersi" niteliğindeki yazısında belirttiği gibi, kurul incelemesini yapar ve raporunu Cumhurbaşkanına sunar. Devlet Denetieme Kurulu, olayda "suç kanıtı" görmüşse, raporunda bunu belirtir. Gerek ceza yasasının 235'inci maddesi gerekse Devlet Denetieme Kurulu'nun çalışma yöntemlerini gösteren yonetmeliğin 22'nci maddesi, inceleme aşamasında suç sayılan eylemlerin ortaya çıkması olasılığında, ne yapılması ve neyin yapılmaması gerektiğini gösterir. "Devlet Denetieme Kurulu", inceleme sonunda hazırlayacağı raporu cumhurbaşkanına verir. Raporun "gereği yapılmaküzere" Başbakanlığa ve ilgili kurula gönderilmesi için Cumhurbaşkanının raporu "onaylaması" gerekir. Sonuç olarak dosya yine Başbakanlığa gelir. Eğer soruşturulacak bir konu varsa Başbakanlık bu soruşturmayı yaptırır. Gereken soruşturma sonunda eğer dokunulmazlığın kaldırılması gündeme geliyorsa konu yeniden TBMM'ye gelir. Sayın Başbakan bu olayda "tereftır. "Taraf olduğunu, daha ilk günden belli etmiş soruşturmacıları etki altında tutabilmek için Cumhurbaşkanını da tanık göstererek "belgelerin ciddi olmadığım" söylemiş, Başbakanı n bu sözleri Cumhurbaşkanınca yalanlanmıştır. Başbakanlığa bağlı hangi kamu görevlisi Özal'ın bu demeçlerinden sonra bu konüda özgürce ve yansız soruşturma yapabilecektir? Bu aşamada önemli olan "yansız araştırmayı" başlatmaktır. Devlet Denetieme Kurulu, bu "yansız araştırmayı" yapabilecek tek kuruldur. Bu kurulun başlatacağı araştırma sonunda, dosya gerektiğinde dönüp dolaşıp, yine TBMM'ye geleceğine göre "Devlet Denetieme Kurulu elkoyarsa, antidemokratik olur, koymazsa demokratik olur" gibi iyi niyetli kuşku ve düşüncelere kapılmanın da anlamı yoktur. Bütün bu hukuksal tarttşmadan sonra bir de önerimiz var: Bakan Vuralhan ile bu konuyu dilediği yerde tartışalım, televizyonda, ANAP grubunda her yerde? Var mısınız? Hayali ihracat ve ruşvet: Bakan Vuralhan'ın yakın arkadaşı Orhan Çekiç'e yönetttiğim "Tufan Ûnsal kimdir, yakın arkadaşınız mıdır?' sorusunu Çekiç'in "Vfekından tanımyoıym'' diye yanıtladığını dün bir dipnotu ile aktarmış ve Ünsal ile ilgili bilgiler vermiştim. Bu bikji aktarımında "Ankara Altındağ 2. Ağır Ceza Mahkemesi" yerine "Ankara Ağır Ceza Mahkemesi" çıkmış, özür dilerim. Bilgiyi yeniden vereyim: Tufan Unsal, Ankara Altındağ 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde "ni9v«rsuçundanyargılanıyor. Dosya No: 1987/201.. Clnsal'ın "hayali İhracat" suçundan yargılandığı dava Ankara CX3M'de.. Numarası 1967/201. miş bulunmaktadırlar. Eğer bir devlet kuruluşu bu kadar kevgir haline gelmiş ise derhal tedbir almak lazım gelir. "(Vuralhan) "...Sayın Başbakanın ve sizlerin tevecciihü devam ettiği sürece ben görevimi sürdureoegim."(Vuralhan) "...Bunun gerisinde hedef alınan ANAP iktidarıdır. Hemen: 'Efendim istifa et' denildi. Nereye istifa edecek?.. Bazı güç odakları var. O güç odakları da hizaya geleceklerdir." (Özal) "...Bu zihniyetteki bir insan Milli Savunma Bakanlığı yapamaz." (tnönü) "...Bir bakanın nasıl istifa edeceğini kaideler, ananeler ortaya koşmuştur."(özal) "...Bu bakanlık bu Urüşmayı kaldıramaz. Böyle yıpranmış bir kişiyi bakanhgın başında oturtmaya devam etmek o kisiyide. iktidan da, hizmeti de yıpratır. Bu durumu yadırgıyorum." (Demirel) "...Vuralhan'ın... Şirketler grubu ile ortak olarak ve başka sekilde yürüttüğü ilişkilerin, bugün kendisine Milli Savunma Bakanı olarak güven duymamıza kesin engel olduğu şeklindedir. Yakın geçmişte böyle ilişkiler yürütmüş bir kişiyi Milli Savunma Bakanlığı görevinde tutma sorumluluğunu kimse alamaz."(İnönü.) "...Olayda bernangi bir yoisuzluk ve şahıslaria bağlantılı durum olması mümkün değil. Bazı teşkilatta maalesef birbirini çekemeyen kişiler böyle karalamalar isnat edebiliyorlar." (Özal) "...Vuralhan mesdesi, il başkanının sekreterine telefon ettirip 'sahip çıkın' demekle halledilecek mesele değil. "(Pehlivanlı) "...Vuralhan'ı bırakmayalun ama bilgimiz olmadığı bir konuda nasıl savunacağız. "(Pekuslu) "...Vuralhan mahkemede suçlu çıksa vebal aJtında kalınz. Bu iddialar karşısında Vuralhan'ın yapması gereken en doğru hareket, bakanlıktan çekilmesi olur." (Yavuztürk) "...Mahkemede aklanıp gelirse hem kendisi, bem de partimiz için hayırlı olur. "(ANAP çevreleri) "...Başbakanın hâlâ Vuralhan'ın yanında tavır almasını anlamak mümkün değil." (ANAP çevreleri) "...Vuralban bakkında verilen gensoruya gelmemeyi düşünen çok sayıda arkadaş var. Göriişmeye girip de 'hayır' oyu kullanmak birçok miUervekiiinin vicdanuu rahatsız ediyor. Başbakan, VuraDuuTın istifasını istese bem grup bem de hükümet rabatlanuş olacak." (Adını vermek istemeyen bir ANAP milletvekili) Kırk yıl ara ile iç politikamızda yer alan benzer iki olayı sergilemeye çalıştık. İki iktidar, iki başbakan, iki milli savunma bakanı, iki iktidar Meclis grubu ve iki zihniyet... Aralannda özdeşlik aramak beyhude. Kendi kendimize soruyoruz: Acaba Sayın Ercan Vuralhan, uzun ya da kısa süreli, ama kesinlikle geçici bir bakanlık koltuğunu bırakmamak, iddia edilen yoisuzluk ve usulsüzlerin rahatça incelenmesini, araştırılmasuu önlemek için bu denli inatçı davranmayıp da selefi 1948'in CHP'li Milli Savunma Bakanı Sayın Münir Birsel gibi görevinden affını istese idi ya da Başbakan Sayın Özal, Milli Savunba Bakanlığı'ndan "sonucu önceden beüi ve mukadder" bir görev değişikliğinin kaçırulmazlığını deneyimli bir devlet adamı öngörüsü ile takdir ve teslim edip, eskilerin deyimi ile "lisanı münasiple'uygun bir dille" Sayın Vuralhan'dan istifa etmesini istese idi şimdi bile bunu yapabilir kıyamet mi kopardı? TBMM'deki 158'e karşı 292'lik ANAP çoğunluğu oram mi değişirdi, yoksa demokratik bir "teamül''mü bozulurdu? İnanıyoruz ki hiçbiri... Tam tersine, Türk demokrasisi güçlenirdi, halkımızın parlamenter rejime ve parlamento denetimine (mürakabesine) güveni artardı, dahası, gerçekler ortaya dökülüp şayet isnatlann ve yakıştırmaiann yersizliği anlaşılır ise bizzat Sayın Vuralhan, en az bugün olduğundan daha güçlü hale gelirdi ve ANAP iktidarının "demokratik hal ve gidiş notu" hiç değilse bir puan yükselirdi. Sayın Vuralhan, kırk yıl önceki selefi Sayın Münir Birsel'i, Sayın Özal da 1948'deki selefı rahmetli Hasan Saka'yı örnek almasalar da biz gene de ANAP Meclis Grubunun, "Buğday ihracı konusunda Atıf İnan hakkında Meclis sonışturması açılması ve Milli Savunma Bakanı Münir Birsel'in istifası" olayında, o dönemin CHP grubunun tutum ve davramşına benzer bir yol izleme sağduyusunu göstereceğine inanmak istiyoruz. Henüz vakit geçmemiştir. Aksi takdirde, "Baak Banka Kurtarma Operasyonu" yapar gibi, haklı ya da haksız ama durumu sarsılmış bir "Vuraihan'ı Kurtarma Operasyonu" uğruna, yabanın Batı dünyasına, bizde de varolduğunu ve de işlediğini kabul ettirmek, kanıtlamak için bunca dil döktüğümüz "demokrasimizi geri vitese mi aldık?" diye sormaktan kendimizi alamayacağız. • JZMlR'tfen HIKMET ÇETJMKAYÂ 67 ilde liberal kanat tek başına seçimleri alacak güçte değil. Duşeklinde yaptığımız iddialan da orrum istanbul, Ankara ve izmir'de tadan kalkacak de aynı. İstanbul'da Eymen TopSHP Genel Başkanı Erdal inönü. baş'a karşı, Bedrettin Dalan faktöÖzal'ın bu sözlerine karşı şu yanıtı rü oluşurken, izmir'de Burhan Özveriyor: fatura'ya alternatif bir kadro hızh bir Erken seçime karşı olan ben biçimde liberallermuhafazakârlar değilim, anayasadır. birlikteliğini gündeme getirdi. DYP Genel Başkanı Süleyman Başbakan Yardımcısı Kaya ErDemirel de şunlan söylüyor: dem ağırbaşlı kişiliğiyle 21 şubat Anayasa değiştirilmeden se pazar günü yapılacak ıl kongresi çim yapılamaz. Türkiye bunu bilecek öncesi liberaller, muhafazakârlar kadar uyanık. ve hareketçileri bir araya getirmek 5 Haziran 1988 günü yeni kuruistiyor, Başbakan Turgut Özal'la lan 91 belediye ve 5 ilçede seçim arayı açmak istemeyen Burhan Özyapılacak önce. 29 Kasırn genel sefatura böyle birleşmeye yanaşıyor çimlerinde ANAP'ın seçime gidileBu yanaşmada bir pazarlığın söz cek yeni belediyelerde önde oldukonusu olduğu da bir gerçek. Anağu biliniyor. Bir de iktidar olmanın kent Belediye Başkanı Burhan Öztüm olanakları kullanılacak. Yani fatura yakın çevresine, "Elbet ANAP iktidarı, ekim ayında yapılabirieşiriz" diyor ve ekliyor: cak yerel seçimlere büyük moralle Ekim ayında yapılacak erken girecek. 5 haziranda 91 belediyeseçimde yukandan atama yapılanin 70'inde seçimleri nasıl olsa alacaksa, Süha Tanık Konak Belediye cak Böylece kamuoyu önünde Başkanlığına, ben ise, Anakent BeANAP'ın nedenli güçlü olduğu an lediye Baskanlığına aday gösterilelaşılacak. iim. En demokratik yöntem ise bizim ANAP kurmaylarının hesabı bu... başından beri savunpuğumuz önseANAP tabanı il ve ilçe kongreleçime gidilmesidir. Önseçim ANAP riyle birlikte hareketlenmeye başlatabanını hareketlendirecek, böylece dı. Örgüt içinde dört değil, üç eğiasıl gücümüz ortaya çıkacaktır. lim güç gösterisine girişti. ANAP kongrelerinde delegeler, Özeliikle İstanbul, Ankara ve İzşimdi söz sahibi olmanın rahatlığımir'de liberal, muhafazakâr ve hanı yaşıyor. Eğer yukarılardan scn reketçi kanat kozlarını paylaşacakanda "Birtesin" buyruğu gelmezse. lar istedikleri listeyi göreve getirecekler. Tüm hesaplar yerel seçimlerde kendi kanatlarının söz sahıbi olmaBaşbakan Turgut Özal. İstanbul. ları üzerine yapılıyor. Elbet bu he Ankara ve İzmir'de kongrelere ağırsap işi, heryönde kendiliğinden bir lığını koymayacağını bildirmesi işbirliğini gündeme getiriyor. adaylara da nefes aldırdı. il kongrelerinden çıkacak sonuç, yerel seçimlerdeki denge aritmetiğine de etkili olacak. Burhan Özfatura'nın genel sekreteri Galip Haiıcı, liberal kanadın adayı olarak ortaya çıkarken, mil letvekili Ramiz Sevinç ve Işılay SayUFUK GÜLDEMİR gm'ın kendisine destek verdiklen ANAP kulislerinde yayılmaya başWASHEVGTON ABD Dışişleri ladı. Bakanı George Shultz, Türkiye'nin Bu konuda bir ANIAP'lının değerAmerikalı Dostları Derneği'nin dülendirmesi şöyleydi: zenlediği yıllık toplantıda yaptığı ko Pek çok yerde olduğu gibi linuşmada, geniş bir alana yayılan beral kanat, hareketçilerle işbirliği TürkABD ilişkilerinin sadece askeyapıyor. İzmir'de de liberaller ve hari bölümünün üzerinde dikkatlerin reketçiierle işbirliği içinde. ANAP yogunlaşmasmdan rahatsızhğını vuriçinde iki kanat birieştiği zaman muguladı ve yardım düzeyinin düşmehafazakâıiara üstünlük sağlayabilir sinin içinde bulunulan bütçe sıkıntı İstanbul, Ankara gibi illerde de larından kaynaklandığını söyledi. aynı birliktelik söz konusu mu? Öte yandan toplantı dolayısıyla Muhafazakârların en güçlü olVVashington'a gelen Türk parlamenduğu iller arasında geliyor İstanbul to heyetiyle bir görüşme yapan ABD ve izmir. Şu anda delege üstünlüSenato çoğunluk lideri Robert Byrd, ğü İzmir'de Buman Özfatura lehine. SEtA'ya ilişkin ek mektubun askıİstanbul'da Eymen Topbaş önde; da olmasmdan yakındı ve mektubun Topbaş ve Özfatura birbirleriyle saronaylanmasını istedi. Byrd'ün bu maş dolaş. yaklaşımı Washington'daki diplomaBurhan Özfatura, önce Yusuf tik çevrelerce ilginç olarak nitelendi. Uz'u aday olarak çıkarmaya uğraşAynı çevreler yardım düzeyinin dütı. Şu anda kesin bir adayı yok. Hüşüklüğü dolayısıyla ek mektubun asseyin Özdilek ya da Fevzi Kahrakıdan indirilmesini doğrudan isteyeman'ı listesine alarak son anda meyen ABD yönetiminin, Kongre sürpriz bir il başkanı çıkarabılır. kanalıyla Türkiye'ye hislerinin aksetAma Özfatura'nın kafasındaki tiltirilmesi olarak nitelediler. kiler o denli çok ki. Kimi kez kuyABD Dışişleri Bakanı Shultz, 6 şurukları dolanıyor, ancak hemen çöbata kadar sürecek Türkiye'nin züyor. Amerikalı Dostları Derneği'nin yılYerel seçimlerde karşısmda Sülık toplantısındaki konuşmasında ha Tanık var. Eğer il kongresini kaTürkiye ve ABD arasındaki ittifakın zanırsa, pazarlık gücü artacak "güçlü ve sağhklı" olduğunu ileri Eğer yitirirse ANAP'ta kıyamet kosürdü. pacak. Bu yılki yardım paketinin TürkiANAP kongreleri SHP ve ye'nin geçmişteki borçlannı yeniden DYP'den önce bitiyor. SHP "naydüzenlemesinin olumlu olduğunu lon üye operasyonu", sazlı sözlü kaydeden Shultz, Türkiye'nin, Türk"örgüt yemekleriyle" vakit geçirirABD ittifakındaki rolü ve öneminin ken, DYP kış uykusuna yatmış göKongre tarafından giderek daha fazrünuyor. ANAP ekim ayında yapıla anlaşıldığını söyledi. lacak yerel seçimlere kavgasız güShultz, Başbakan Özal'ın ihracat rultüsüz girecek. Çünkü o zamana ve serbest piyasaya dönük ekonomi dek sular durulacak. Kongreler tapolitikasının TürkABD ekonomik mamlanmış, hesaplar kapatılmış ilişkilerindeki canlanmaya katkısına olacak. dikkat çekti. Türkiye'nin bu dönemO yüzden SHP ve DYP'nin yerel de ABD'ye yaptığı ihracatın yüzde seçimlerde işi zor... 263 arttığını söyledi. (Baştarafı 1. Sayfada) (Baştarafı 1. Sayfada) dığını söyleyecek insan başbakan değildir. Başbakan bu işte bir taraftır. Iddialan araştıracak olan teftiş kurullan, Devlet Denetieme Kurulu vardır. "Aslı yoktur* demek kimse>i kandırmaz. Konunun üzerinde durmaya devam ediyonız. Bu konunun önemi, Milli Savunma Bmkanı'mn bugün k yapamaz hale geimesinden bellidir fddialann üzerine gitmek, aydıalatmak gerekiyor." SHP lideri İnönü, anayasada yerel seçimlerin 5 yılda bir yapılmasımn öngörüldüğünü bildirdi ve "Yerd seçimlerin tarih i ana>«sa değismedikçe 26 Mart 1989'dur. Herhangi bir yonımla dört buçuğu beşe eşit lulamazsiBiz. Bunun aksine bir karar Anayasa Mahkemesi'nde bozulacaktır" dedi. Anayasada yerel seçimlerin öne ahnabüeceğine ilişkin bir hüküm bulunmadığım da kaydeden İnönü, erken yerel seçim yasası çıkanlması durumunda konuyu Anayasa Mahkemesi'ne götüreceklerini anlattı. İnönü, "Anayasa Mahkemesi yasayı iptal etmezse ne olacak?" sorusunu ise şöyle yanıtladı: "Anayasa Mahkemesi bozmazsa o zaman insanlann Türkiye'de okuduklannı anlamadıklan sonısu çıkar ki, o zaman iş çok daha zoriaşır. Herkesi yeni baştan ilkokuldan gecirmek gerekir. Ama bunlara gerek yok. Ben vatandaşlarumn bütün bu konulan okuyup anladıklanna inanıyorum. Başbakan da bunun anayasaya aykın olduğunu biliyor. Bunun için kandırmaya bu kadar ugrasıyor. Buna bizi de katma gavreri içinde Meclisten geçirse de Anayasa Mahkemesi bunu bozacaktır. Vatandaşlann sağduynsu ile bu kadar alay edilemez." Bu arada SHP Balıkesir milletvekili Önder Kırlı Dışişleri Bakanı Mesat Yılmaz'dan Almanya'daki Schuca firraasından alınan çelik yelek mıktarı ve bunlar için ödenen bedeli sordu. DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel, Ercan Vuralhan'ın önceki gece TV'de kendisini savunmasına ilişkin bir soruyu yanıtlarken, "Türkiye'de bir olay var. Bu kişisel değil. önemli bir olaydır. Milli Savunma Bakanı hakkında ağır iddialar var. Hassas bir yerde bu kadar ağır iddialara muhatap olan bir kimsenin o makamda bolunmaması laam. Kendileri Meclis kürsüsüne gelemiyor. Televizyon kendi mallan. mülkiyeti ANAP'a ait. Televizyona çdoyor, Meclis kürsüsüne çıkamıyorlar. Yaşasın Meclis. Hiç olmazsa korkusu var. Biz kişilerle ugraşmıyonız. Kananun hakkını anyoruz. Televizjondan kimse)e cevap hakkı dogmuyor da niye o beylere doğuyor" dedi. Inönü sert Shultz: \ardımın az olması bütçe sıkıntısından Idamhklara Reagan'a (Baştarafı 1. Sayfada) bütün ağırlığım koyan Başkan Reagan için bu sonuç ağır bir yenilgi olarak nitelendiriliyor. AP'nin haberine göre, Temsilciler Meclisi'nde dün yapılan oylamada, yardım tasarısının lehine oy verenlerin sayısı 211'de kaluken aleyhte oy kullananlann sayısı 219 oldu. Söz konusu tasarı, Türkiye saati ile bu sabaha karşı kongrenin senato kanadmda oylanacak. Ancak tasarıya senatodan "evet" oyu çıksa bile Temsilciler Meclisi'nde reddedildiği için söz konusu yardım yapılamayacak. Tasan her iki meclisten üyelerin oluşturacağı bir komisyonda yeniden ele alınacak. (Baştarafı 1. Sayfada) larının Mecliste bekletilmesinin kamuoyu vicdanını rahatsız ettiğini belirtti. Pehlivanlı ANAP'ın hukuken idam cezalarının kaldırılmasım düşünmediğini kaydederek şunlan söyledi: "Esasen mahkeme aşamasında hiçbir sekilde taraf olmayan Meclisin idam cezalarının uygulanmasında devreye sokulmasını yanlış buluyonım. Ancak anayasamız, Meclis* bu görevi veriyor. Geçmiş yasama yılından bu yana 187 idam dosyaa gündemde bulıınuyor. Eğer idam cezasımn infazında kamu yaran görülmemişse meselenin adalet ölçüleri içerisinde sonuca bağlanması gerekir. Bu nedenle meclisin göriişülmesinde yarar görmediği idam dosyalanm müebbete çevirerek sonınu çözümleme yoluna gittik. Bunun için geçmiş dönemde çıkan tnfaz Yasası'na bir süre getirmek gerekliydi. Öyle durumlar olabttir ki ülkenin siyasi ve sosyal kosullan ile kamu vicdanı idam cezasımn infazını gerektirebilir. Bir yıllık süre içinde bu dosyaJar görüşülür ve karan bağianır. Fakat müebbet haşw döaüfmüş sayılır".
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle