18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER zümlerle onlemeyi bildi. Çozüm yolları zamana göre değişebilir; asıl olan ulus egemenliğini korumak \e geliştirmektir, Ataturkçülük budur. lik sağlanamaz. Bundan demokrasi zarar görur. Demokrasi güçlenmedikçede her biri kendi kültürel kimliğine sımsıkı bağlı uye uluslardan kurulu Avrupa Topluluğu'na girme, ulusal bir hedef olmaktan çıkaı. İşte bu nedenledir ki özellikle, yurdumuzda demokratik gelişmeyi engellemek isteyen aşırı uçlar, bakanlıkça duzenlenen son Gençlik Şurası'nda olduğu gibi gerektiğinde birlik oluvermek suretiyle, Atatürkçüluğe golge düşurmeye, ulusal eğitimde ayrı kanallan savunmaya ve AT gibi ulusal hedeflere saldırmaya devam edeceklerdir. Demokrasi, aydın vatandaşlar rejimidir. Bunun asgari düzeyi de devletin bütün vatandaşlara eşit olarak sağladığı ve yeterli siyasal eğitimi herkese 'kazandırdığı bir temel eğitimdir. A7 üyeli devletlerin hemen hepsi, 18 yaşına kadar her vatandaşına bu eğitimi sağlamış ve herkese en azından, nitelikli işçi duzeyinde ülkesinin ekonomisine mutlu olarak katılma olanağı vermiş bulunmaktadır. Bizde ise büyük gençlik kitlesi, okul dışında, niteliksiz işçi olarak kendi talihine terk edilmektedir. 12 ve üzeri yaşta iktisaden faal nüfusun yalnızca yuzde 4.8'i ortaokul, 6.6'sı lise ve dengi, 3.9'u yuksek öğrenim görmüştur. Okula girme olanağı bulabilenler ise, genellikle üniversite önüne yığılan ÖSYM gençliği olarak yetişmektedir. Bu durumda tek çıkar yol olarak; Milli Eğitim Temel Yasamız'da öngörduğumüz hedeflerle, artık daha fazla zanan kaybetmeksizin, her vatandaşımıza en az 8 yıllık zorunlu bir temel eğitimle ortak bir ulusal kultür kazandırmak;mesleki eğitimi, çırak kalfa ustalık düzenine öncelik vererek hızla butün yurda yaymak; ortaöğretimde yönlendirme duzerüni uygulayarak gençlerimizi ilgi ve yeteneklerine göre iş alanlarına ya da yüksek öğretime hazırlamak; üniversitelerimizi kalkınmamız için gerekli sayıda ve nitelikte insan gücünü yetiştirecek, bilimsel ve teknik araştırmalan yapabilecek bir ortama kavuşturmak, hayati önem taşımaktadır. Bu nedenle, ulusal eğitime öncelik ve ivedilik tanımak zorundayız. Oysa bu alana ayrılan kaynaklar yüzdesinin en düşük olduğu yılları yaşıyoruz. Milli eğitimi guçlü ülkelerde, demokratik yelpazeyi oluşturan her türlu siyasal düşüncenin özgürce ortaya konması ve örgütlenmesi, şüphesiz demokrasinin vazgeçilmez gereğidir; buna biz de kendimizi alıştırmalıyız. Ancak bunu yaparken, ulusal eğitim sistemimizi vatandaşları bölerek ulusal birliğimizi sarsacak dikey kuruluşlara, Atatürkçü aydınlar olarak asla göz ynmmamalı, görüşlerimizi cesaretle ortaya koymalıyız. Yakın geçmişte, anarşi ve terörün kolayca girebildiği karanlık tablolann faturasını demokrasimizin pahalı ödediği ve kısa sürede üç kez askeri müdahaleye uğradığı bir an olsun hatırdan çıkarılmamalıdır. Dun Türk ulusu kişi egemenliğinden ulus egemenliğine geçişi, çok daha zor koşullara karşın, Atatürk'ün önderliğinde nasıl başarmışsa, bugün de demokratik gelişmemizi yavaşlatan engelleri, kim olursa olsun artık bir kişi ya da sınıfın değil, fakat Atatürkçü aydınlar olarak hepimizin ortak gücüyle ergeç aşmasını bilecektir; bundan kimsenin kuşkusu olmasın. 17 ARALIK 1988 Atatürk ve Günümüz Gerçeği Türk gençliğine ulusal benliği, kültürel kimliği y a da Atatürk'ün deyişiyle "damarlarındaki asil kanı" ulusal eğiîim sistemimiz kazandıracaktır. Sistemde birbirine kapalı kanallar, eğitim diliyle "dikey kuruluşlar", ulusal değil ayrı kimlikler kazandırır. Bu nedenle ayırıcı kanallar antidemokraîiktir ve demokrasinin içimizdeki en büyük düşmanıdır. Ayrı kanallarla ulusal birlik sağlanamaz. ZEKÂİ BALOĞLU Eski Gençlik ve Spor Bakanı Atatürk'u anmak, onu gunümüz gerçeği içinde değerlendirmek olmalıdır. Milli eğitim alanında o dönemin tablosu ile günümuz tablosunu karşılaştırraak, Atatürk devrimleriyle aşıldığını sandığımız demokrasi engellerinin tekrar gün yüzüne çıktığını ve zaman kaybetmeksizin ciddi önlemler alınması gerektiğini açıkça göstermektedir. rici bir eğitim söz konusu değildi. Bunun sonucu olarak toplum da karmakanşık idi. Müslüman halk genellikle çeşitli tarikatlar ve bunlara bağlı tekke, zaviye ve türbelerin etkisi altında idi. Yalnız İstanbul'da 16 tarikat ve 438 tekke vardı. Toplum yaşamı şeyhlik, dervişlik, çelebilik, büyücülük gibi çeşitli simgesel giysiler içınde, halkın sırtından geçinen kişilerin baskısı altında idi. Yabancılar ve bunlarla bir olup iş kurabilen gayrimüslim vatandaşlar ülke ekonomisini kolayca sömürüyorlardı. Bu ortamda, üç ayrı eğitim kanalıyla, birbirine zincirlemesine bağlı, ulusal kultürü güçlendirmek, ulusal birliği sağlamak ve ulus egemenliğini gerçekleştirmek olanaklı olamazdı. Bugünün tablosu ve benzerlikler Gelelim bugüne: Birleştirilen üç eğitim kanalı, cumhuriyetimizin 65., Atatürk'ün olümünün 50. yılında ne duruma gelmiştir? Bugünün tablosuna bakınca, aynı üçlu kanal daha gelişmiş ve bilinçlenmiş olarak hortlamış gibidir. Birincisi, Kuran öğretimi ile Kuran'ın dili ve yazısı Arapçanın öğretimi ve ibadetin zorunlu tutulduğu kanaldır. Bu kanalda yaygın Kuran kurslannı, maksatlı bazı derneklerin kuruculuğunda bütün yurdu sarmış binlerce Kuran kursu öğrenci yurdunu, çalışmalarını hem de siyasal parti ve devlet büyüklerinin hoşgörüsu altında açığa vurmaktan çekinmeyen tarikatlan, iktidarın da desteğiyle üniversite içine kadar giren simgesel kıyafetleri, lcuruluş amacıyla ilgisi olmaksızın genel eğitim kurumuna donüşerek bütün yurda yayılan ve kısa sürede genel liselerle varışan oğrenci sayısıyla, daha temel eğitim çağından başlayarak Türk gençliğini ikiye bolen imam hatip liselerini, yüksek Islam enstitulerinden birdenbire oluşuveren ilahiyat fakültelerini, bunlan bitirenlerin kısa sure içinde politik atarnalarla yönetici olarak başlarına getirildikleri genel eğitim kurumlannı ve genel yönetim makamlarını, nihayet birçok bakanlık ve devlet kuruluşu içinde devlet memurlarınm en yüksek amirleri yanında namaz kıldıkları mescitleri görüyoruz. Laik düzendeki ikinci kanalda kalabalık sınıflarda turlü imkânsızlıklar ve çok ağır şartlar altında kıvranan orta ve yüksek oğretim kurumlan; üçüııcusunde genellikle olanaklan elverişli aile çocuklarının koşu atı gibi yanşarak girebildikleri yine yabancı dilde oğretim yapan kurumlar bulunmaktadır. Birbirine kapalı bu üç eğitim kanalında yine dünya görüşu, kültürel kimliği, değer yargıları ve yaşam tarzı farklı üç ayn tür gençlik yetiştirilmektedir. Farklılık o kadar belirgin ki bugün de tıpkı cumhuriyetten önceki gibi üç ayrı kanalda okuyan genci, aynı aile içinde yemek masasında dahi kalp huzuruyla bir arada tutmak zordur. En duygusal anımız cenaze törenlerinde dahi vatandaşlarımızın aynı safta birleşemedikleri, cami avlularında musalla ta$ı arkasmda her gün üzulerek gözlenebilmektedir. Dünkü karanlık tablodakine benzeyen yukarıdaki üzücü gerçekler karşısında, ulusal eğitim, demokrasimızın geleceği bakımından buyuk onem taşımaktadır. PENCERE Hürrıyet gazetesi bir süre önce "sürmanşetten" ılginç bir "ıddia" ortaya atmıştı: Gazeteye bakarsanız, Başbakan Ozal dengesini yitirmişti. Daha açık deyişle uşütmüştü. Neden? Sayın Özal'a Amerika'da bypass ameliyatı yapılmıştı. Bu operasyondan geçen kişi moda deyimiyle uçuklaşıyordu; kimi, yataktan kalkar kalkmaz kırk yıllık karısını boşuyordu; kimi, hötöröflüğe heves ediyordu; kimi, sübyancılığa başlıyordu; kimi olmadık zıpırlıklara yöneliyordu; kimi... Her neyse, bypass ameliyatı bizim Başbakan'ın dengesini iyice bozmuştu. Çevremde bu tür ameliyatla sağlığını kazanmış, Amerika'da bıçak altına yatmış bir dizi arkadaş, bir sürü dost var. Hürriyet'te yazıyı okuduktan sonra düşündüm; bizimkileri bir bir gözden geçirdim; hepsı de efendi gibi yaşıyorlar; bir değişiklik sezemedim; ama, ne olur neolmaz... Ben bunlan düşünürken Hürriyet'in sahibi Erol Simavi'yle Başbakan Turgut Özal öpüşüp barışmasınlar mı!.. Demek ki işin aslı astarı yokmuş. Bu "tatsız şaka" böylece kapandı, herkes de bir rahat soluk aldı. • Denge sorunu önemlidir; sıradan ınsanda ya da bir başbakanda veya cumhurbaşkanında... Ancak dengesı bozulan kişinın ille de üşütmesi gerekmez; dengesızlık, ruh hastalığına donüşmeyebılir; davranış bozukluklarına yol açabilir de sınırı aşmayabilir. Her insan damga pulu gibi birbirine benzeyemez ki.. ruhsal çeşitlilik olmasa şu dünyaya kim katlanırdı? Hem arada sırada "uçuklaşmak" günümüzde bir çeşit şirinlik sayılıyor, yaşantıya renk ve tat katıyor. Ne var ki devlet yaşamına renk ve tat katmayan dengesizlikler de eksik olmuyor. Bizim Başbakan da son günlerde anlaşılmaz işler yapıyor; ele güne bu yüzden mahçup oluyoruz. Bunlardan birisi Sovyetler'e helıkopter gönderme öyküsüdür. Ermenistan'daki depremden sonra bütün dünya artık görenek sayılıyor felâket bölgesine yardıma koştu. Kızılay, karınca kararınca elinden geldiğinı yapıyor. İşte tam bu sırada "Ftobert" adında bir sivri akıllı bizim Başbakan'a yol göstermiş: Bak" demiş "sana bir akıl vereyim. Depremde harap olan Ermenistan'a helıkopter ve vinç yolla!.. İhtıyaçları var. Hem de şu sırada Amerika'da süper olumlu tepkileri olur. Bir taşla iki kuş vurursun." Özal ortalığa çıkmış: Ermenistan'a helikopter ve vinç yolluyoruz; biz hamiyetperver insanlanz. Dengesizlik değil mi? Bırakın ikı devlet arasındakı ilişkileri, insan komşusuna yardım yapmadan önce bir nabız yoklar; yardım edilecek kişinin ruh halini gözetir; elverişli ortam varsa yardımı örtülü biçimde yapar Ne var ki günümüzde insanın insana yardımı da propaganda, seçim, dış politika malzemesine dönüştü; Sayın Özal da bu işin şampiyonluğuna sıvandı. Ancak kurnazlık geri tepmiş, Moskova'dan yanıt gelmiş, Sovyetler bu yardımı reddetmişler. * • Çam Üstüne Çam... Diinkü karanlık tablo Atatürk devrimlerinin ozlı, Müslüman bir ülkede tarihte ilk olarak, kişi egemenliğinden ulus egemenliğine geçiştir. Geçiş bizde de zordu: Ulus egemenliğinin temeli kişi özgürlüğü ve ulusal birlikti. Oysa ki ne biri vardt, ne de öbüru. Kişi egemenliğini yürüten padişah, sultan olarak devlet gücünü; halife olarak da din gücünü şahsen kullanıyordu. Herkes onun kurallanna uymak zorunda idi; kişi özgürlüğü söz konusu değildi. İlk adırnda sultanlık kaldınldı (1922). Halifeliğe dokunulmamıştı. Atatürk, kişi olarak, dine karşı değildi. Hatta TBMM yeni bir halife aıamıştı. Ne var ki halifelik kaldıkça, ona bağlı kişi egemenliği kurumlarında ve şeriat düzeninde gerekli yenilikleri yapmak ve ulus egemenliğini yaşatacak eğitim, bilim ve kültür kurumlannı açmak olanaksızdı. Kişi egemenliği her an geri gelebilecekti. Atatürk'e karşı en yakın arkadaşlarının açtığı mücadeleleri biliyoruz. Ikinci adımda cumhuriyet ilan edildi (1923). Bu da bir biçim değişikliği idi. Aslında ulus egemenliği ulusal birlik ister; ulusal birlik, ulusal kultürle güçlenir; ulusal kultür ise eğitim birliği ile sağlanırdı. Bu da ancak ulusal bir eğitim sistemi ile gerçekleştirilebilecekti. Oysa o zamanki eğitim kurumlan ulusal olmaktan çok uzaktı. Okuliar üç ayrı kanalda idi: Birincisi ve en yaygın olanı Kuıan öğretimine, Arapçaya ve ezberciliğe dayalı okuliar (mahalle mektepleri ve medreseler), ikincisi yenilikçi Tanzimat okulları (idadi ve sultaniler), üçüncusü de yabancı dilde öğretim yapan okuliar (kolejler ve azınlık okulları). Bu üç kanalda üç ayrı zihniyetin, hatta üç ayrı çağın insanı yetiştiriliyordu. Ulusal, yani vatandaşları birleşti Atatürk'ün önderliğindeki çözümler İşte yukarıda ozetlenen karanlık tablo içinde, uç devrim yasası, aynı gecenin sabahı güneş gibi doğdu (3 Mart 1924): Birincisiyle halifelik kaldınldı, Osmanh ailesi yurtdışına çıkanldı; ikincisiyle Şer'i\e ve Evkaf Vekâleti kapatıldı, şeriat düzenine son verildi; üçüncusü ve en önemlisi olan tevhidi tedrisat (eğitimin birleştirilmesi) devrimiyle de sınırlanmız içindeki bütun eğitim ve kültür kurumlan ulusal eğitim bakanlığına bağlandı. Üç ayrı kanal hemen birleştirildi: Birinci kanaldakiler kapatıldı, ikinciler geliştirildi, üçüncüler bakanlığın denetim ve gözetimine alındı. Atatürk'ün deyişiyle "fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür" yenilikçi öğretmenlerle hızla eğitim seferberliğine girişildi. Bu ulusallaştırma hareketini, aynı devrimci ruhla tamamlayacak öbür düzenlemeler kısa zamanda birbirini öbürunu izledi. Şapka Yasası, Kıyafet Yasası, tarikatlann ve dini simgesel kıyafetlerin yasaklanması, tekkelerin kapatılması, yeni harflerin kabulü, anayasada devletin laikleştirilmesi, hukuk ve ekonomi alanındaki yeni yasalar, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, üniversite reformu vb. Görüldüğü gibi Turk ulusu, ulus egemenliğine geçiş yolunda karşılasılan engelleri, Atatürk'ün önderliğinde, o günün koşullarına göre getirilen çö Çözüm yolu: Milli eğitim Şurası kesindir ki, Türk gençliğine ulusal benliği, kültürel kimliği, ya da Atatürk'ün deyişiyle "damarlarındaki asil kanı" ulusal eğitim sistemimiz kazandıracaktır. Sistemde birbirine kapalı kanallar, eğitim diliyle "dike> kuruluşlar", ulusal değil ayrı kimlikler kazandırır. Bu nedenle ayırıcı kanallar antidemokratiktir ve demokrasinin içimizdeki en büyuk düşmanıdır. Ayrı kanallarla ulusal bir EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Standart Türkçeye Buyurun! KonyaSeydişehır Kaymakamı Bay Sadık Altınkaynak, 16 kasım günü bir genelge yayımlamış: "Türkçenin yapı ve ısleyışine ters düşen zorlama kelimeler hakkında"kı bu genelgenin bir kopyası elime geçtı. Sayın kaymakamın Türkçe sozcüklere duşmanlığı bılmem nerden geliyor? Bütün okullara. devlet darrelerine gönderılen bu yazıda Sayın Altınkaynak şöyle diyor "Türkçenin yapı ve ısleyışine ters düsen standart Türkçe sevıyesıne erışmemiş zorlama kelimeler ve karşılıklarına dair kelıme lıstesi ekte gonderilmiştır. Yapılan tüm yazışmalarda ve konuşmalarda (personelin özel hayati harıç) zorlama kelimeler kullanılmayıp, karşılıklarının kullanılması uygun görülmektedir Gereğinı rica ederım." Kaymakam beyın 'standart Türkçe'ye uygun saymadığı sozcüklerı ve onların karsılıklarını birkaç örnekle okurlanma gostermek isterim: Bellekhafıza. deneyımtecrube. devrımınkılâp. dışsatımıhracat, dınlencetatıl, dızemısra. doğatabiat. ekınkültür, etkınaktif. goreceizafi, simgesembol, koşutparalel, olasımuhtemel, ödüntavız, özgünorijınal, sınavımtıhan. tumbütun, yapaysunı, yasamhayat. yontuheykel vb Iki sayfalık bir lıste. . Bay Altınkaynak yazısında 'tum'u kullanıyor, amagenelgede 'tüm' yerine 'bütün' denılmesını önenyor Yani ne yaptığı işin bılincınde, ne de çizgisını aştığının farkında!. Gördüğünüz gibi yıllardır herkesin. politikacıların. gazetecilerin. öğrencilenn. bakanların, başbaKanların hatta cumhurbaşkanlarının benimsediğı sözcuklerı bile Türkçe saymıyor kaymakam bey! . Bilmem kaymakamlık gorevleri arasında Türkçe sözcuklere düşmanlık da var mıdır? Türkçe yerine Fransızca, Arapça, Farsça sözcükler kullanırsanız kaymakam beyı sevındireceksıniz. turkce sözcuklerı kullanan oğretmenler. gorevlıler de vatan haınlen durumuna mı duşecek? Bay Altınkaynak'a bir öğut vereceğim Sayın Kenan Evren'ın sımdilık dört cilt tutan konuşmalarını. demeçlerini okusun Oradayasaklamak ıstediğı Türkçe sozcüklere öyle çok rastlayacak ki! İşte birkaçı: İzlemek. amaç. yön, mutluluk. olumlu. ilgi. durum. çözümleme. sorun, ıctenlık gorev, ıhşkı. atılım. boyut, oiumsuz. etkilenme, örgüt vb . Şimdi Seydışehır'deki gorevlıler. özellikle oğretmenler ne yapacak"? Kendılerıne sunulan listeye göre mı konuşacaklar, yazacaklar, kitaplardakı Türkçe sözcükleri karalayıp yerine Fransızca, Arapça karsılıklarını mı koyacaklar? Neyse ki kaymakam bey Seydişehir'dekı devlet görevlilerinin özel yaşamlarına karışmıyor! Evlerınde ıstedıklerı gibi konusabılırler. ama derste. ışbasında. orijınal, ızafi. ımtıhan. ımkân, paralel, teorı. zarun, terkıp müttefik, terbıyelı, müteharrık, mütereddıt vb. Fransızca. Arapça. Farsça sözcükleri kullanmaları kaymakamlık buyruğuaur! Sayın kaymakam, siyasal bilgiler ya da huKjk fakültesı çıkışlıdır. Yaşının da kırktan tazlaolduğunu sanmam Kısacası, genç bir adam. Peki ama Türkçeye bu denli duşman olusu neden"? Bu gücü, daha doğrusu onun sevdiğı bir sozcukle bu 'curetı' nerden. kımden alıyor? 'Standart Türkçe'den yanaymış! Ne demektir bu? Anlayan berı 1 gelsın Her kaymakam. her valı. her bucak mudürü Türk dılı konusunda kendını uzman bılırse ışin nerelere varacağını a>1ık siz düsünün!. Seydişehır Kaymakamı'nın tutumu ılgınc bir ornek Kendıni bılmek ya da bılmemek, çızgısinı aşıp aşmama* olayının orijınal bir orneğı! Bu olayın etkisi dağılmadan, soğuk duşun üstünden birkaç gün geçmeden bir kocaman çam daha devrildi; gümbür gümbür yıkıldı koca ağaç üslümüze... Devrilen çamın ne olduğu, Vaşıngton muhabirimiz UfukGuldemir'ın haberinde vurgulanıyor: "Vaşington Başbakan Turgut Özal dün ABD Başkanı Ronald Reagan ve müstakbel başkan George Bush ile 15 dakıka süren görüşme yaptı. Özal görüşmeden sonra Amerikalı gazetecilere, ABD ile FKÖ arasında rol oynadığı izlenimi bırakan bazı açıklamalarda bulundu. Beyaz Saray sözcülüğünün bir saat sonra böyle bir rol oynandığını kestn bir dille inkâr etmesi tatsız bir hava esmesine yol açtı." (Cumhuriyet. 16.12.1988) Olur mu canım? Bir Başbakan. konuk olduğu ülkede gazetecilerle konuşurken evsahibi hükümetin bir saat sonra yalanlamasına yol açacak konuşmalarla şişinir mi? A ACI KAYBIMIZ Ömrünü köy sorunlarımn çözümüne adamış yiğit toplum önderlerinden Sivrialan Köyü Kalkınma Kooperatifi Başkanı, değerli varlığımız YILMAZ KURTYtĞrrimizi kaybetmiş bulunuyoruz. Acımız sonsuzdur. Cenazesi 17 Aralık 1988 cumartesi günü Hacıbayram Camii'nde kıhnacak öğle namazından sonra kaldırılacaktır. AİLESİ ONU TANIRSINIZ. OFİSE GİRDİĞİNİZDE «# ÇALIŞIR BULURSUNUZ. M SİZ ^ ÇIKARKEN "% HÂLÂ TEŞEKKÜR Buyüğümüz YAŞAR ÇÖL'ün tedavisinde her türlu yardım ve insani davranışlarını bizlerden esirgeme>en lstanbul Üniversitesi Çapa Nöroloji kliniğinden Prof. Dr. AHMET ÇALIŞKAN ve Prof. ÖZDEMİR COŞKUN, Doç. Dr. FEZA DEĞMEER ile Asis. Dr. ARİ BOYACIYAN, Heraşire AYNUR, İLKAY. MÜNEVVER'e teşekkürleritniz sonsuzdur. İŞBAŞINDADIR.%GÖZÜNÜZ ARKADA KALMADAN EVİNİZE ^ GİDERSİNİZ. O DAHA ÇALIŞACAKTIR. Herofısıçınonemlıtnrerkazonçolonozeltkief Rıcobdünyanın Opr. Dr. AZİZ ÇÖL RlCOHFAX a.ın,huzuHuçol<şın. Hız.Guvei Ekonomi RAHMI SALTUK KONSERI Bak şu bebclerin güzelliğinc Kaşı dcstan Gözii dcstan Elleri kan içinde Kör olasın demiyorum Kör olmada Gtfr beni CEM MÜZİK YAPIM YER: BEYOĞLU EMEK SİNEMASI 144 84 39 en bjyLk foksımıle ve lotokopn cıhoziarı urefıcısıdır. Ve konusunda uluslorarc» gerçek b r lıdefdır 50 y'ı aştın surecfc Ricoh, o(<s leknobi'sncle onderlığıni koaımuştjr,ı,unıcu kal'teyle buyame fetsefesnı birinci plona dmıştır RicohgOvenÜir, kalıtelı, ekoTOrrnk b>r seçim. FOTOKOPİ VE FAKSİMİLEDE BİR DÜNYA LİDERİ Bilar Bilgi Araçlan Ticard A.Ş. üîdrMİ Bi: r jkdEtECdCOesı O r j 5 Ham •"&'8S8DÎB0Zırcrt*iflru îel 'i * s 3SKE Hw * f * s ' T< 53 '.7 fcırk BuUan 5Bf4 064* KeıOy I » 117 31 17 ıShat) Tetefcs «171 kfera fr S " ' 8 ? 33 r M Tcaret LW $1 8 S 5oHa* "afsıcı** 1 Han Hc 9 Ksnat Te< a 58 5911 * 83 5 iwn öutvan Cenesür» )şrtacn36 S Tsi 51OC6 2324 ARALIK Saat21°° t ^ ^ 1 i BAŞSAĞLIĞI Değerli üyemiz Ethem Haser'in sevgili oğlu tt> Burc «ahrfiatar. San T< 51. Af.paftrek Gadöes Çiencier S o w . Tp 216C 66 cnuCattes v a S ıs Aac>ar< Ud $! K«nan E fl Butv* &»'* TıH 20356 Bilel Salıs Emek SinemasıModa SinemasıOrtaköy KOHOr MerlceziBakırkö» Pasific Müzik Marmara Çar»i5i SAVAŞ HASER'İ kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz. Merhuma Tanrı'dan rahmet, kederli ailesine ve yakınlarına başsağlığı dileriz. YAYLNCILAR BİRLİĞİ SAMSUN ASLİYE 3. HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Dosya No: 1987/1477 Davacı Osman Sezer tarafından davalılar Muhammet Aydın, Nergiz Sezer alevhine açılan tazminat davasının yapılan duruşmasında: Davalılar Muhammet Aydm, Nergiz Sezer'in adresi meçhul bulunduğundan dava dilekçesi ve duruşma gününün ilanen tebliğine karar verilmiştir. Davacı özel vasıtası ile Ankara'ya gitmekre iken karsı istikametten gelen davalı Nergiz Evren'e ait olduğu trafik kayıtlanndan tespit edildiği diğer davalı Muhammet Aydın'ın sevk ve idaresinde bulunan 06 1.4019 plakalı kamyon kendi şeridinden çıkarak, kasıtlı olarak "^olOO aykırı biçimde vasıtasına çarptığını, bu çarpma sonucunda eşi ve kendisinin kornaya girdiğini, kurtanldığında davalı şoförun kendisinden sonra 15 DK 020 plakalı kamyona çarptığını, trafik kazası nedeniyle yaralanmaktan doğan maddı ve manevi tazminat hakkının saklı kalmak kaydı ile olayda hasar gören ve sahibi bulunduğum 55 AD 010 plakalı vasıtanın tespit yapılarak 5.050.400 lira vasıtada hasar lespiı edildiği ve davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmış olup. davalılar Muhammet A>dın ve Nergiz Sezer'in duruşma gunu olan 21.12.1988 günu saat ll'de duruşmaya gelmeleri veya kendilerini bir vekille temsil ettirmedıkleri takdirde gıyap çıkartılmayacağı davetiye yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Cumhurıyet KıtapKjlubu Cumhuriyet Kitap Kulübü Adapazarı Temsilciliği Barış Kitabevi IMZA GÜNÜ 17 aralık cumartesi: 15 0018 00 UIHİ8I ANMA VE MEVLİT Sevgili büyüğumüz MAJÖR PLAKÇILIK Tel: 512 58 32 Ist YETER BU KADAR AYRILIK Adı gibi bir yorumcu... Bu sese kulak verin... ASLI MEHMET ÇENİCrnin vefatının birinci yıh münasebeti ile 18 Aralık 1988 pazar günü (yp.nn) saat 15.00'de Fatih'teki evinde okunacak dua ve mevlite, bütün dostlarımızı ve din kardeşlerimizi davet ederiz. ÇENİCİLER AİLESİ VE DEŞEN AİLESİ ad Semercıler Mahallesı yuvom Sok Tanse! ishanı No T6 ADAPAZARI AVUSTRALYADA İNGİLİZCE THE AUSTRALıAN CENTRE FOR LANGUAGES TAM GUN KURS. KONAKLAMA AKTIVITELER ve TUM ORGANIZASYON EĞITIMINIZ SURESINCE PART TIME ÇAUŞMA OLANAĞI TEK«Ş:(1İ 362 39 59 (1) 362 40 96 BAĞDAT Cad No 510 D 6 BOSTAMCI ISTANBUL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle