19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
'2 OCAK 1988 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURİYET/5 SİNEMA ATİLLADORSAY HAYVANLAR ISMAİL GÜLGEÇ Endüstri toplumıuıda cinseUik Tuthu Suçlart (Crimes of Passion) / Yönetmen: Ken Russell / Senaryo: Barry Sanâler / Görüntü: Dick Bush / Müzik: Rick Wakeman / Oyuncular: Kathleen Turner, Anthony Perkins, John Laughlin, Annie Potts, Bruce Davison / Orion Pictures yapımı (Emek, Sinema 74). Çağdaş AngloSakson polisiyeleri, gılgide daha çok einselliğe başvuruyor. "Şeytan ÇıkmazıAngel Hearftaki sevişme sahnesi dillerden düşmeden, bu kez Ken Russellın Amerika'da çevirdiği ikinci film olan "Tutku Suçlan" karşımızda.. Yakında David Lyncb'in unlü "Mavi KadifeBlue VdveCini bekleyin!.. "TUtku Suçlan", tam bir "porno flfan" gibi başuyor. (Ve zaman zaman öyle de sürüyor) Bu nimin de başının, tıpkı "Angel Heart" gibi Amerika'da sansürle derde girdiğini ve "x kategorisi"ne gjrmekten kıl payı kurtulduğunu bilmek ilginç olabilir. Ama bu kaçımlmaz bir şey, çünkü "çügın" tngiliz yönetmeninin bu ilginç filmi, cinselliği bir yan öğe olarak kullanmıyor. Tersine, zaten cinsellik üzerinî bir film bu... tnsanlann, özellikle bir Batı sanayi toplumunda cinselliklerini yaşayamamak, içlerine atmak ya da tam tersine (Bobby'nin kansında olduğu gibi) ashnda hiç duyumsamadıkları bir cinselliği zorunlu olarak yaşamak dunımlan ve bunun yol açtığı bunalımlar, dramlar üzerine bir film... Kansı ve iki çocuğuyla, görünüşte mutlu, ama cinsel bakımdan doyumsuz yakışıkh Bobby (John LaughHn), patronunun bir kuşkusu üzeine izlemeye başladığı "stilist" bir yaratır gibi bir oyunda karar kılmıs... Ancak tipik Ken Russell aşırılıklarını ve kabahğını bir kez daha yineleyen film, yine de çeşitli sürprizlerle dolu.. Örneğin, Russell'ı hep kolaya kaçan, en kısa yoldan etki arayan bir yönetmen olarak niteliyorsanız, Bobby ile karısırun yatakta geçen ve sürekli kımıldayan bir tül perdenin dılşürdüğü gölgelerle nerdeyse gerçeküstü bir boyut alan, aslında tam bir "CinemaVerite" (GerçekSinema) havasmdaki uzun (ve tek planda verilmiş) konusmalannı veya bu kez gerçekten "Sapık"ın sonunu anımsatan finat bölümünü nasıl yorumlayacağımzı şaşırabilirsiniz... RosseH'ın filmine vermeyi denediği, klasik psikolojiye aykın özgün tavır ise yönetmenin belki de filmin ana teması olan ve unlü deyişle "cinsel zavattıhk, dünyanın en iyi paylaşünus şeyidir" düşüncesıni aşırı ciddiye almaktan kaçındığını gösterebilir. Sonuç ne olursa olsun, "Tutku Suçlan'', oldukça şaşırtıcı, hem tema hem biçim açısından sürprizler içeren bir Tılm... Batı toplumlanm büyük kentlerde bir çığ gibi sarmış olan ve cinsel açlıklann en kısa ve en ucuz yoldan, genelde tam bir yalnızlık içinde doyurulmaya çalısıldıgı seks merkezlerine, hafıf polisiye/fantastik soslu özgün bir yaklaşım... Kuşkusuz aynı mekânlara ve temalara, örneğin bir Wlw \Venders'in "ParisTexas" fılmindeki çok daha insancıl, ölçülü ve dokunaklı yaklaşımı yeğlenebilir. Ancak Russell'ın çabası, tavrı dolayısıyla fılmi de kolay kolay yabana atılamaz... Bu arada, üst üste "Şeytan Çıkırum" ve "lutku Sucbui" gibi filmleri kesip biçmeden görmemizi saglayan ve cinselliğin bir sömürü öğesi olarak kullanılmasıyla bir sanaısal filmde kullarulması arasında bir aynm gözettiğini ortaya koyan denetim anlayışını da kutlamak gerekir... Ken Russell'ın "Tütku Suçları" hem çekici hem itici bir film KİM KİME DUM DUMA feci kararyz ve dağınık ' n.' "Çanfanda Var rrn?"diye M M n t t U OVUNUUI Ken Russeli'ın 'Tutku Suclan"nda oyuncular kendi başlannatoralclmışgibi, oldukça abartmalı oyunlar veriyortar. Kathleen Tumer'm oyunu dramla guldürü arasındagidip gelirken, Anthony Pertansdeyeryer "Sapık'taki Norman Bates'i yeniden yaratırcasına bir oyunda tarar taltyor. genç kadının, geceleri China Blue adıyla bir seks merkezinde çalışan, açıkçası fahişelik yapan, böylece çift yönlü bir yasam süren kimliğini orlaya çıkarıyor. Kadına tutuluyor; ama onun peşinde China Blue'ya sahip olmakla onun "ruhunu kurtannak" ikilemi arasında bocalayan röntgenci, "günahkâr" ve iktidarsız bir rahip (Anthony Perkins) de vardır... "Tutku Suçlan" oldukça garip, hem çekici hem itici bir film... Filmin gerçek bir porno filmi gibi başladıgını söylemişum. Ama bu şaskmhk geçer geçmez, bu kez Ken Russell'ın anlatım biçimlerinin ve tuzaklarmın getirdiği şaşkınlık başlıycr. Russell, tüm fılmini sanki bir oyun, bir "temsil" gibi kurmuş. Joanna Crane"in çocuklu|umuzun oyuncak evlerine (veya pastadan şatolara) benzeyen evi olsun, yarup sönen ışıklar içinde daha çok bir Disneyland köşesini andıran "seks merkezTnin gece görünümleri olsun, gerçekçilik duygusundan çok, yapay birer dekor izlenimi bırakıyor (belki yönetmen özellikle böyle istemis). Kişiliklerin ortaya çıkması, başka bir deyişle kahramanlarına ruhbilimsel yaklaşım konusunda da Russefl, klasik bir dramaturji çabası yerine bir tür stilizasyonu yeğlenıiş. Böylece oyuncular, sanki kendi baş'anna bırakılmış gibi oldukça abartılı, kaba çizgili birer oyun veriyorlar. Kathleen Torner'ın oyunu, sözgelimi, drarnla 3Üİdttrü çizgileri arasında gidip gelirken Anthony Perkins de alabildiğine grotesk, kalın çizgili, yer yer "Sapık"taki Norman Bates'i yıllar sonra yeniden P I K N I K PtYALE MADRA ÜPU2İIN BİR VAR. 7S ) |V| 8İLMEK LÂZIM . BÜUZUKI MDLOÜE.Ö >OCUL[XJrvl B1EAZ Beyoğlu sinemaları üzerine Beyoğlu canlanıyor. Abartmayabm, en azından lstiklâl caddesi canlanıyor diyelim.. Caddenin ışıklandınlması, sinemanın >eniden ilgi görmesi, Devekuşu Kabare Tiyatrosunun Beyoğlu'nu "mekân tutması" gibi olgularla birleşerek, "caddei kebir"in yeniden canlanmasını sagladı. Eskiden geceleri el ayağın çekildiği, bircok sinemanın suare bile yapmadığı Beyoğlu'nda, gecenlerde Emek sineması yöneticUeri, en çok iş yapan seansın suare oldugunu söylüyorlardı. lstiklâl caddesinin "Vnrtulmssı"', Istanbul'un saygın bir sokağı haline yeniden dönüsmesi için yapılacak ilk seyin, burasını yeniden bir sanatkültur merkezine dönüştürmek, sinema, tiyatro, galerilerle donatmak olduğunu bircok kalern yazmamış rruydı? Sanınm gidiş bu yolda... Ancak Beyoğlu sinemalannm dunımu parlak değil. Saray ve Lüks sinemaları, birkaç kez yazdık, Erdoğan Demirören'in elinde... Adam buralan kapatmış. Ne yıkıyor, ne açıyor... ö t e yandan, Vcni Melek gibi koskoca bir salon, ne olacağı belirsiz haJde, bombos duruyor. Ve bu arada, Beyoglu Belediyesi, bu caddede seks fılmi oynatan 3 sinemayı kapattı. Gösterilen "parça" lara el kondu, sinemalar sağlık koşullanna uytnamak vb. gerekçelerden kapatıldı. Kendine çekidüzen veren (ve seks filmi oynatmaktan da vazgeçen) Rüya sineması açıldı, Alkazar yakında açılacak. Beyoğlu salonlarının en güzel ve en eskilerinden biri olan tarihsel Ses sinemasının ne olacağı ise belli değil. Günümüzde perisan bir hale düşmüş bu güzelim salonlara sahip çıkmak, bunlan Beyoğlu'nun, Istanbul'un kültür hayatına yeniden kazandırmak gerekiyor. HIZLI GAZETECI \ECDET ŞEN 8BN &U ÎBFBRB ÇHCM4M*/V1/ OıHCEKSİH.? NE Kl .': » KOTÜ Bi S A.SAG EVİMİZB ÇtZGÎLÎK KÂMtL MASARACI Gelecek hafta iki ilQinç İtaryan filmi gösterime girecek. Federico Fellini'nin Dünya Sineması'nda oösterilecek "Ginger ile Fred" adlı filminde başroHeri Marcello Mastroianni (solda) ile Giulietta Masina (sagda) paylaşıyor. öte yandan, Francesco Maselli'nin daha önce Sinema Günleri'nde gösterilmiş olan "Aşk uykusu" adlı yapıtı da Kadıkuy Sineması'nda gösterime girecek. 1 Haftaya iki İtalyan filmi, "Bez Bebek"le yönetmenliğe başlayan Engin Ayça'ya hoşgeldin! AĞAÇ YAŞKEN EĞtLÎR KEMAL GÖKHAN Sıradan değil, bilinçli bir yahnhk Bez Bebelc / Senaryo, yönetmen: Engin Ayça / Görüntü: Erdoğan Engin / Müzik: Melih Kibar / Şarkı: Gülsen Tuncer / Oyuncular: Hülya Koçyiğit, Hakan Balamir, Mehmet Akan, Kemal Toraman, Kemal Bal, Tufan Balamir, Begüm Örnek, Şener Gezgen, Oklar Durukan / Varlık Film yapımı (Levent, Melodi). "Bez Bebek", bize Ege yöresinde bir küçük kasabanın kıyısında geçen bir hikâye anlatmaya başlıyor. Melek ve küçük kıa, uzaklardan bir yerlerden Ciçerden") dönüp gelecek olan erkeği bekliyorlar.. Bu arada eskiyip dökülen evlerini onarmak için Melek, kayınbiraderinin yardımıyla bir usta buluyor. Ahmet usta, duvarlan sıvayıp boya vurmak, eve bir el vermek için uğraşıyor. Bu ara Melek günluk işlerini yaparken, küçük kız da bezden bebeğine öyküler anlatıyor, dertlerini açıyor... Engin Ayça, bize hikâyesini alabildiğine sakin, yumuşak bir tempoyla anlatıyor. •&samın gerçek ritmini buluyorsunuz sanki; bu küçük sakin çevrede birkaç kişi arasındaki ilişki)er alabildiğine durağan, sıradan bir seyir izliyor. Batan günün, geçip giden bulutlann, kuşlann böceklerin üzerınde de duruyor kamera, sanki YUmaz Güney'den beri ilk kez doğal çevreye, kuslara, hayvanlara bu denli dikkatli, duyarlı bir anlatımla karşılaşıyorsunuz. Ancak bütün bu durgunluk, durağanlık altında bir şeylerin kıpır kıpır oluştuğunu, donuk görünüşlü kisilerimizin içinde fırtınalar kaynaştığını, bir dramın patlak vereceğini seziyorsunuz. Ayça sakin sineması içinde bu "potansiyel tehlike"yı bize sezdirmek basansını gösteriyor. Ve birden, hiç beklenmedik bir anda Ahmet usta Melek'e saldınyor, kadını tüm direnmelerine karşm teslim alıyor. Sahnenin filmin yumuşak, sakin gelişimi içinde birden ortaya çıkışının içerdiği dramaturji ustalığı kadar yalmzca iki uzun çekimle verilmesindeki teknik ustalığa da hayran oluyorsunuz. Sonra gerçek bir zabıta olayından alınmış hikâyenin düğürrileri gelişmeye ve ortaya bir tür "köy polisiyesi" ya da taşra kara filmi çıkmaya başlıyor. Filmin son bötümlerinde ise sanki bir rastlantı gibi, bir "kaza eseri" gibi başlayan karanlık, karmaşık bir iHşkinin bir büyük tutkuya dönüştüğüne de tanık oluyorsunuz... Engin Ayca'nın ilk fılmi, aslında sıradan bir küçük hikâyenin iddiasız, yalın biçimde aniatılmasma dayanıyor. Ama ne düşünülmüş bir yalınUk, ne görkemli bir iddiasızlık!.. Son derece özlü, ekonomik, ama çok uğraşıldığı belli, çok hoş bir senaryodan, yine çok ölçülü, çok ekonomik ama hepsi çok yerinde kamera hareketlerine, özenli bir çekim planına (dekupaja) dek bircok şey Ayca'nın fUminin yalınlığının sıradan bir yalınlık değil, istenmiş, aranmış bir yahnlık olduğunu belirliyor. Tüm dramatik sahnelerin (tecavüz, öldürme, ikinci Öldürme) alabildiğine ekonomik, kimi zaman kameranın görüntü alanımn dışında verilmesi, filmin gerilimini antırıcı bir öğe olarak çok iyi gerçekleştirilmiş. Genelde Melek üzerine yoğunlaşan filmin, sonda Ahmet ustaya yöneldiği konuşma bolümünde hemen yalmz onu gösteren uzun çekim çok yerinde.. Aynı biçimde, Recep'in (koca) eve dönüşünde, sonrakı ilk yemekte veya Recep'in eski arkadaşlarıyla bahçede yemek yeme sahnesindeki kamera hareketleri oldukça ustalıklı... Ayca'nın eski usul "kararma"larla fılmi bağlaması ise, bana çok sempatik gözüktü. Evet Engin Ayça, ilk filminde bence çok başanlı... lnandığı, sevdiği, üzerinde iyice çalıştığı bir hikâyeyi yine düşünülmüş, ağırbaşlı, ama olgun bir sinemayla anlatmayı hikâyenin içerdiği tüm patetiği seyircisine geçirmeyi başarmış. Hiilya Koçyiğit ve Hakan Balamir'in son derece usta işi oyunları, Melih Kibar'ın ancak gereken yerlerde öykünün aJtını çizen çok ölçülü muziği, Erdogan Engin'in görüntüleri de filme katkıda bulunuyor. "Bez Bebek" yalmzca iyi bir "ilk film" değil. Her şeyiyle bilinçli bir sinema yapacağı, kendi uslubunun peşinde koşacağı belli olan bir sinemacıyı da sinemamıza kazandırdığı için önemlı bir film... Engin Ayca'nın sinema eğitimiyle başlayıp uzun bir sinema yazarlığından geçerek yönetmenliğe ulaşan çabasına içtenlikle "Hoşgeldin" diyorum... TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAS 22 Ocak ELEKrRODİNAM/ĞİN BABASI.. , UHLU OL/IN 8AMARIE AMPİK.E POĞDU. KZAL SONRA BASf, FRANSfZ OBl/RfM,i' EDtLM/Ş, ARDIMO NEPeNİYLB KAYeeTMÎÇTİ. AMPSISE, BU OLAYLAZtU ÜaÛNTÜSÜMÜ, tC£NOMt TAMAMEN StLlME APAYAGAK UUU7~MAYA ÇAUŞMIŞTT YAPTIĞI PEUeYLEe.L£, EUEemoMAGNET/K GÛÇL.E&A1, ELE/cm/tC AK/A/tt TAŞ(ylAM 'ier<£MLE&LE İLİŞkLÎSiMf SULMUŞ, BU K&NUD<4 BAZI YASALA&. OBTAYA fCOYMUŞTUfî. AMPE&, ÇAĞININ ÇO£ İL£R!SİNDE OLDüGUNDAN, BıÜMSEL &EŞFİ ANCA< YAB.M YüZYlL SC/KJRA DEĞe£LeNOİIS.iLE8<L£CEfC VE AOI, ŞıDDET j i i 50 YIL ÖNCE Cumhuriyet 22 Ocak 1938 sarayda verilecek ziyafeie kordiplomatik ve ecnebi kolonileri reisleri de davetlidir. Bütün Mısır şevk ve sürtir içindedir. 19381988 kısımlan da devralmarak devir işi ikmal edilmiştir. Bundan sonra bir heyet idarenin Türkiye sahillerinde bulunan 120 fenerini ayrı ayrı gezerek hepsini birer birer tesellüm edecektir. Bu esnada bu fenerlerin tamire muhtaç olan cihetleri de tesbit olunacaktır. Fenerlerin tesellümü işinin iki ay kadar süreceği anlaşılmaktadır. Kahirede dün yapılan büyük geçid resmi Kahire 21 (Hususi) Kralın düğünü münasebetile bugün yapılan geçid resmi pek parlak olmuştur. Kral, yanında, Başvekil, Harbiye nazın ve diğer vekiller ve kumandanlar \ Engin Ayça, "Bez Bebek"te, üstunde iyice calıştıjı bir hikayeyi olgun bir sinemayla anlatmayı başarmış. Filmde başlıca rolleri paylaşan Hakan Balamir. Mehmet Akan (solda) ve Hülya Koçytflit de ustalıHı oyunlar çıkanyoriar. bulunduğu halde geçid resmini seyretmişiir. Kordiplomatik ile sair misafirler için hususi mevkiler yapılmtş, yeni Mısır ordusunun bütün kıt'aları geçid resmine iştirak etmişlerdir. Sudanın hecinsüvar kıt'alarile lanklar geçerken fevkalâde alkışlanmışlardır. Ordunun teçhizat ve teslihaiı çok beğenilmiştir. Bu akşam 120 deniz feneri teslim ahnıyor Fenerler idaresinin ieknik
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle