19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Bütün dinlerin yorumlarında biçimamaç ikilisi her zaman güncelliğini sürdürmüştür. Filozofların bir bölümü biçimin içinde gizli amaç vardır düşüncesiyle katı bir "şelrilperestliği" savunmuştur; bir başka bölümü ise aklın, mantığın, bilimin sesini dinlemiştir. Aklın sesinin dinlendiği dönemlerde o dine bağlı toplumlar tarih sahnesinde ilerlemeler kaydetmiştir. Bunun en tipik örneğini Müslüman ve Hıristiyan toplumlar yaşamıştır. Hz. Muhammet'ten itibaren X. yüzyıîa kadar yoğun bir düşünsel tartışma ortamı içinde yaşayan Müslümanlar, bu dönemde akılcılığın geregi olarak bilım, fen, matematik, kültür ve sanatta büyük ilerlemeler kaydetmiştir. X. ve XI. yüzyıldan itibaren aklın rolü ikinci plana atılmış ve tepeden inme dogmalarla yaşam biçimleri çizilmiştir. Aklı bir yana bırakan, sadece resmi devlet fılozoflanrun, şeyhütislamlann fetvalarıyla salt boyun eğmeye itilen insanlar, kendilerini tevekküle bırakınca, lslam toplumları gerilemiştir. Oysa akılcılığı benimseyen Endülüs Emevileri güçlerini ve ileri uygarlıklannı XIVXV. yüzyıla kadar sürdürmüşlerdir. Endülüs Emevi Devleti içerisinde yetişen Ibni Rüşt (11261198) Aristo'nun akılcılığını lslam felsefesine getirerek bireyin güç ve yüceliğini savunmuştur. Kaderci tslam felsefesi karşısında bireyi yücelten, irade özgürlüğünü savunan Ibni Rüşt tüm akıldışı (irrasyonel), metafizik açıklama şemalannı reddetmiş ve bu bağlamda Hıristiyan fılozof ve din adamlarını etkilemiştir. O ve Yahudi filozof Maimonides olmasaydı Saint Thomas d'Aquin felsefesinin ortaya çıkmayacağı söylenir. Saint Thomas d'Aquin'in de Hıristiyan felsefe içine akılcılığı getirmekle bu dini kurtardığı bizzat Hıristiyan din adamlan tarafından belirtilmektedir. Hıristiyan dini Batı uygarlığının manevi yanıdır. O halde Ibni Rüşt ve Maimonides'in akılcılığı bugünkü Batı uygarhğının belki de temelini oluşturmaktadır. Akıl bireyin öne çıkmasına, gücünü hissetmesine ve boylelikle doğamn keşfinde çabalar sarfetmesine yol açar. lnsanlık ve uygarlık bu çabalarla ilerler. Benzer durum Hıristiyanlık için de söz konusudur. Din adamlannın, kilise babalanrun buyruklara salt boyun eğme dönemi olan Ortaçağ'da Hıristiyanlar geri kalmış toplum modeli içindeydiler. St. Thomas d'Aquin'in ve öbür Aristo kökenli akılcılann, insana güven getirmeleri, akh yöntem olarak benimsemeleri, akılcıhğı ileri sürmeleriyle birlikte Hıristiyan toplumları uygarlık alanında büyük gelişmeler kaydetmiştir. Akılcılığın benimsenmesi Museviler için de büyük önem taşımaktadır. Yukarıda sözünü ettiğimiz Yahudi Endülüslü filozof Maimonides (11351204) (tbni Mem'un) Endülüs Emevi Devleti'nin sanat, kültür, edebiyat ve felsefeye verdiği önem ortamı içinde büyük yapıtlar vererek biçime körü könine bağlı bağnaz dindarlann görüş ufkunu akılahk yoluyla genişletmeye çahşmıştır. Akılcı, özgürlükçü tutumu onun Müslümanlar tarafından da sevilmesine yol açmıştır. Osmanlılar inanç insanlarıydı. Şeyhülislamlann, imam ve hocaların söylediklerine körü körüne inanma ve boyun eğme, Osmanlı tebasının belirgin özelliği idi. Ona aktarılan bilgi ve davranış modellerini akıl süzgecinden geçirmeden benimserdi. Bilgi aktarımını yapan hocalar ve hocalann tslarrun özgürlükçü ve Uerici yorumlarını pek benimsemedikleri bilinmektedir. Ibni Sina, îbni Rüşt, Farabi gibi akıldan yol alarak din ilkelerinin önem ve yüceliğini kanıtlamaya çalışan lslam filozoflannı Osmanlı "uleması" pek tutmamıştır (2). Bunların yerine kayıtsız koşulsuz iman, inanç ve teslimiyeti saük vererek, akhn önemini ikinci plana atan düşünürler ön plana çıkanlmıştır. Necmeddin Nesefi (XII yy) ve Sadettin Taftazani (XV yy) gibi Osmanlı olmayan iki düşunür, Osmanlı medreselerinin temel başvuru kaynağı olmuştur. Bu iki düşünür ve özellikle Taftazani, insanların aklını kurcalamalan yerine anlatılanlara iman ve itaat etmeleri gerektiğini savunmuştur. Q\. Söylenenler, aktarılanlar halifenin şeyhülislamı ve hocaları aracıhğıyla olunca dini dogmaların, siyasal ilkeler haline dönüşeceği açıktır. Tebanın din duygıüanna böylelikle felsefi gerekçeler getirilmiş, özgürlük bilinci ve akıl öğesi ustalıkla unutturulmuş; düşünmeyen, sadece boyun eğen halk olgusu yaratıİarak kitleler tevekküle itilmiştir. Bu yöntem, devlet bütünlüğünün sağlanmasında belki savunulur bir tutumu belirleyebilir. Ancak "lslam alemi"nin uygarlık yanşında bayrağı kaptırmasının nedenlerinden biri de yöneticilerin insanlann özgürlük bilincini yok etmeleridir. özgür insan üreten insandır. Değer üretme, özgür ortamlarda gerçekleşir. Akıl ve özgürlükle yeni değerler yaratan uluslar uygarlık yarışmda ön saflarda olurlar. / EYLÜL 1987 Felsefe v e Dinci Kesim Osmanlı döneminde dinin etkisi çok güçlüydü. Manevi boyutun tatmininin yollarından en önemlisi dindir. Ancak akılcı yaklaşımlardan uzaklaşınca karanlık güçler din duygusunu sömürür. Bu nedenle dinle felsefe yan yana yürümelidir. Akıl sahibi olan insanın dine ilişkin yorumları bizzat kendisinin yapması gerekir. Belli bir kültür düzeyine ulaşmış insanların kulaktan dolma bilgiler, gelişi güzel okunan kitaplarla yapılan mahalle ve köy imamının yorumlanna itibar etmeşi, geleneksel Osmanlı tebasının tutumunu sürdürmek anlamına gelir. Üzülerek belirtelim ki dinci kesimin bir bölümü bu geleneği sürdürmektedir. SELDA BAGCAN Söylüyor YÜRÜYORUM DİKENLERİN ÜSTÜNDE Bu Kaseti Aldınız mı? Stüdyo: Deglşlm / Sezer Bağcan Tonmelsterier Yılmaz Karayaiım, Mete Akkuş Doç. Dr. NİYAZİ ÖKTEM /. Ü. Hukuk Fakültesi Bazı çevrelerce felsefenin toplumumuzda ikinci plana atılmasının çalışmalannın yapıldığı şu günlerde, felsefedin ilişkilerinin önemini vurgulamakta yarar görmekteyiz. Felsefeyi hor görenlerin başında belli kesimdeki "dincüer" veya "dinırk" sentezcileri olduğu anlaşılmaktadır. Oysa özellikle bu kesLm için felsefe ve din felsefesi çok daha fazla gereklidir. dır: Islamın beş koşulu, iman ve ihsan (sözde ve işte doğruluk). Görülüyor ki, din Tanrı ile bağı kuran yol olarak, insanlararası ilişkileri de kapsamaktadır. Insanlararası ilişkiler de bilimsel açıdan felsefi ve sosyolojik bir görünüm sunar. Din doktrinel açıdan ele alındığında genel hakikatler sistemi olarak karşımıza çıkar. Fçtenlikle bağlı olunan bu sistem, insanın iç dünyasına değişik bir boyut getirir. Bu boyutun oluşumunda yaşanılan çevre ve o çevrenin yorumlarının önemli etkileri mevcuttur. Demek ki sosyal yaşamla din arasında karşılıklı etkileşim söz konusudur. Bu etkileşim din olgusunun cağlar boyu aldığı değişik görünümlerde olduğu kadar, aynı dinin tarihsel süreç içinde geçirdiği aşamalarda da belirgin bir biçimde ortaya çıkar. Hiçbir din, hiçbir düşünce ve felsefe çağın değişik sosyal koşullarının etkisinden uzak kalamaz. Denilebilir ki, belli bir din sistemi kitap ve peygamberin davranış ve sözleriyle eksiksiz bir bütün oluşturmaktadır. Tüm sorunlan o sistem içinde çözümlemek olanaklıdır. TİCARET HUKUKU SERTİFİKA PROCRAMI BANKA ve TİCARET HUKUKU ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ TARAFINDAN DÜZENLENEN 33. BANKACILIK KURSUNA ve 3, TİCARET HUKUKU SERTİFİKA PR0GRAM1NA ÖĞRENCİ KAYITLARI 1 30 EylM 1987 tarihleri arasında yapılacakbr. BANKACILIK KURSU Çagın koşullan ve din Felsefenin bilgi sevgisi anlamına geldiği bilinmektedir. Bilen, bilgiye yönelen kişi hakikat peşinde koşan insandır. Tüm boyutlanyla varhğı ve var oluşu kavTamak isteyen insan, din olgusunu da derinliğine ve tümel olarak anlamlandırmak isteyecektir. Zaten o, evreni kavTamaya çalışırken ya sonına maddi açıdan bakacak, var oluşu maddi oluşumlara dayandıracak; ya da ideci bir yaklaşımla her seyin temel ve kökenini bir ideye, düsünceye, manevi bir kavrama bağlayacaktır. Dinci açıklamalara göre bilgimizin sınırlannı a$an bir yüce güç, evreni yaratmıştır. Her seyin temel ve kökeni manevi bir güç olan Tanrı'dadır. Maddeci açıklama şemalannın dinsel yaklaşımlan varsayımcüık, metafızikçilik, bilimsel olmamak ve hatta ilkellikle suçladıklannı bilmekteyiz. Her iki bakış açısı da görüşlerini sağlamlaştırmak için felsefeyle uğraşmak zorundadır. Bu kendi inançlannı güçlendirmek kadar, karşı görüşü eleştirebilmek için de zonınludur. Körükörüne inanmak veya inançtan kaçmak insanları fanatiklik, yobazlık uçurumuna sürükler. Irdelenmemiş, tartılmamış inanç veya inançsızlıklar kör militanlar yetiştirir. Baü dillerinde din (religion) Latince "religio" sözcüğünden gelmektedir. Iznikli Hıristiyan filozof Lactantius, sözcüğün kökeninin "religare" olduğunu söyler, bunun da "bağlamak" anlamına geldiğini ifade eder. Insanlann din yoluyla Tann'ya ve birbirlerine bağlanmalannı deyimleyen "religio", St. Augustin'e göre saygı ve korku ile bağlıhğı anlatır. Arapçada din sözcüğü özde usul, adet ve tutulan yol anlamına gelir. Islam kelamında din, Tann'nın koyduğu ve mensuplarıru dünya ve ahrette kurtuluşa götüren inanış ve davranışlanndan oluşan bir kurumdur. lslam Ansiklopedisi'ne göre dinin üç anlamı var Hukuk takülteleri ve ilgili diğer fakülte mezunları katılabilir. Devam mecburiyeti olan bu programa 30 kişi alınacaktır. Ankara içinden ve dışından, en az lise veya dengi okul mezunları katılabilir. Bankacılık kursu broşürleri banka şubelerine gönderilmiştir. Bankacılık kursunu bitirenler, bazı bankalar taralından işe.tercihen alınmaktadırlar. Fazla bilgi ve Enstitü yayınlan için broşürler Enstitüden ıstenebilir. TİCARET HUKUKU SERTİFİKA PROGRAMINA BANKACILIK KURSUNA Sonuç Osmanlı döneminde dinin etkisi çok güçlüydü. Manevi boyutun tatmininin yollarından en önemlisi dindir. Ancak akılcı yaklaşımlardan uzaklaşınca karanlık güçler din duygusunu sömürür. Bu nedenle dinle felsefe yan yana yürümelidir. Akıl sahibi olan insanın dine ilişkin yorumlan bizzat kendisinin yapması gerekir. Belli bir kültür düzeyine ulaşmış insanlann kulaktan dolma bilgiler, gelişigüzel okunan kitaplarla yapılan mahalle ve köy imamının yorumlanna itibar etmesi, geleneksel Osmanlı tebasının tutumunu sürdürmek anlamına gelir. Üzülerek belirtelim ki dinci kesimin bir bölümü bu geleneği sürdürmektedir. Oysa felsefe ve kültürle donatık akıllar her konuda olduğu gibi din alanında da daha gerçekçi ve daha özgürlükçü yorumlar yaparak her türlü önyargılardan kurtulabilir. Görülüyor ki hepimizin ve özellikle "Islamcı eğilimlerin" felsefeye gereksinimi vardır. önyargılardan annmak, sağlam temellere oturmak, inançları sağlamlaştırmak, başkalannı cahilce karalamamak, ilerlemek ve toplumsal barış için felsefe, teknikten ve hatta doğa bilimlerinden çok daha önemlidir. 1) Timur, Tıntn (Htnanlı Kimliti. lsMnbuI 19M, Hil Yıyınlan, s. 12. 3) Aynı yıpıl s. 4652. 2) A y u >»pıl s. 4142. Akılcıhk din için de gerekli Dinlerin temel ilkeleri kitap ve peygamberin davranış ve sözleridir. Bu doğrudur; ancak yeni keşifler, yeni buluşlar, yeni maddi ve manevi sorunlann tarihsel süreç içerisinde ortaya çıkışında; peygamber olmayan "basit insanlann", yani bizlerin yorumu gerekecektiı. Yorumu yapan insan aklıdır. Aklın saf, berrak, önyargısız, bilgiyle donatık olması gerekir ki, hakikate ulaşılabilsin. Bu da felsefe ile uğraşmakla olanaklıdır. Dinlerde akla, mantığa uygun yorumla birlikte amaca göre yorumu (teleolojik yorum) da benimsemek gerekir. Dinlerin temel amacı değerlerin gerçekleştirilmesidir. Doğruluğu, dürüstlüğü, ahlakı, •yiyi. güzeli yaşama sokrnak isteyen dinlerde bu amaçlan hiçbir zaman gözden uzak tutmamak gerekir. Dinler içerisindeki biçimler, kurallar bu amaçlann gerçekleşmesine yöneliktir. O halde biçim ve kurallar amacın gerçekleşürilmesine araç olmaktadırlar. Bazen araçla amaç birbirine ters düşebilir; bu durumda amacı yeğlemek zorunludur. Ote yandan artık amaca götürmeyen araçları, sırf biçime uyacağım diye sürdürmek akücıhktan uzaklaşmak demektir. Akıl ancak felsefe ile zenginleşir ve doğruya yönelir. BANKA ve TİCARET HUKUKU ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ Hukuk Fakültesi Cebeci Ankara Tet: 131 92 41 Çok sevgiü NÜKHET ARUCA AKÜN'ü kaybettik. Eşi, kardeşimiz Bora Akün ve tüm yakınlanna başsağlığı diler, acılannı yürekten paylaşınz. Osmanlı kültürii akılcı değildi Akılcılık sorunu Osmanlı devleti içinde de önemli bir görünüm sunmaktadır. "Osmanlı kültüründe egemen düşünce tarzı akılcılık değildir" (1) YAPILAR MİMARLIK IŞKENCEYEBASKILARA KARŞIİNSANLIK ONURUNA SAHİP OLAN HERKESE! "TUTUKLU VE HÜKÜMLÜLERE İNSANCA YAŞAM" DİLEKÇESİNE BİR İMZA VER! TAYAO YENİ ÇÖZÜM (Tutuklu v» Hükümlü Aileleri Yardımlaşma Derneğl) | v HESAPLAŞMA BURHAN ARPAD OKURLARDAN Hacalimanhırında soyiduyorıız! Almanya'da çalışan ve Türkiye'ye izine gelen işçilerimizin, valizlerini kilitlerden başka bir de sıkı stktya iplerle bağladıklanm görür ve "Acaba neden iplerle bağlıyorlar?" diye merak ederdim. Benim de başıma gelenlerden sonra bunun hırsızlara karşı bir tedbir oiduğunu anladım. 25.7.1987 akşamı Berlin'den THY'nin 968 sefer sayılı uçağıyla sabahın erken saatlerinde Türkiye'ye geldik. İzmir'e gitmek için Atatürk havalimamnda birkaç saat beklememiz gerekiyordu. Valizlerimiz doğrudan uçağa nakledilecekti. Hareket etmeden önce yolcuların kendilerine ait valizlerini göstermeleri gerekiyordu. O sırada bir valizimizin eksik oiduğunu farkettik. Son anda valiz ortaya çıktı ve havalanfiık. İzmir'e geldiğimiz de o son anda bulduğumuz valizimizin kilidinin kırılmış ve içinden pek çok eşyanın almmış oiduğunu farkettik. Yaklaşık 150 mark değerinde eşyamız çalınmıştı. Çok sık tekrarlanan, söylentilerle herkesin kuiağına ulaşan bu tür hırsızlık olaylarımn önlenmesi için ne gerekiyorsa bir an önce yapılmalıdır. THY yetkilileri de bu konuda biraz daha duyarh davranmahdır. CÜLAYREFİK TOKSÖZ 322 Sk. No: 10/5 ÜÇYOL tZMİR Gecikmeli... Bir suredir istanbul dışındaydım. Profesor Gökay'ın 6lümünü, büJluk ?«hrin kargaşası dışında kalabilmiş sessiz bir dinlence koyünde duydum. Dinlence, sessizlik ve ölüm arasında bir benzerlik var mı? Kestiremeyoceğim. Ancak Prof. Gökay'ın ölümünü, hareketli ve renkli bir büyük şehir havasında oğranmiş olmak isterdim. Kırk yılı aşkın bir süredir tanıdığım o çok canh, yerinde duramayan ufaktefek ve sevimli insanı, sessiz bir köy havasma sığdıramadım. Ne var ki, sonra yavaş yavaş da olsa onun bütün sevimliliği ve kişiliği ile ilginç çizgiler kafamın içinde oluştu. Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay, günün 24 saatini dotu dolu yaşardı. Uykuya bir kaç saatçik ayırabiliyor muydu, kestiremeyeceğim. Fakat istanbul Vali ve Belediye Başkanı olarak (19491958) iki ayrı makamın ağır sorumluluktarı arasında uykuya zaman bulamazdı diyeceğim! İlginç bir kişiliği vardı. Yığınla. kalabalıkla yakınlığı hep isterdi. Genç bir hekim olarak politika ve kültür yasamına kavuşmuş, CHP örgutlerinde görev almıştı, sinir ve ruh hastalıkları uzmanı hekimi olarak ilginç çıkışlar yapardı. Sarhoş şo»rleri bellerinden su almakla korkutur, domates fiyatlarmı yuksetten kabzımallara, "Taksim meydanmda domates satarım" diye karşı çıkardı. Istanbul'un politika günluğunde pek çok olaya adı kanşmıstır Adı basında hemen her gün geçerdi. Kimi olaylan Türk politika yasamına yazılmış bulunuyor. 1950 seçimlerinden bir kaç gün önce CHP örgütünün ilçelerden 5 liraya adam taşıyarak alana doldurduğu kalabalığı inönü'ye göstererek: "İşte Pasam, İstanbul" sözleri basta gelir. Daha az bilinse de çok önemli bir olayı da vardır. Mareşal Fevzi Çakmak'ın cenaze alayını bir politika olayı yapıp, Maçka'dan Beyazıt Camisi'ne ilâhiler okuyan Millet Partililerin taktiğini bir anda suya düşürOvermiş olması: Onbinler Beyazıt Meydanı'nı doldurmakta ve ilâhiler sürmektedir. Oysa daha büyük olaylara yol açmadan törene son vermek gerekir. Fakat nasıl? Profesor Gökay bir anda sesini yüksetterek, "Tören bitmiştir! Dağılınız!" diye kestirip atar ve yığını duraksatır. Sonra da dağılma başlar. Gökay, bu sözlerinden sonra yakınındaki gazetecilere dönerek bir sigara ister ve uzatılan Sipahı Ocağı'nı sinirti sinirli içmeye başlar. Ne alkol ne de sigara içen profesor Gökay'ın bu davranışı olaylara teslim olmayıp, olaylan yonlendirebilen politikacı ve ruh hekimi yanını gösterir. Profesor Gökay insanlar arası ilişkilerin her çeşidini yaşardı. Sanat, kültür, edebiyat, politika, bilim gibi değişik konuların hiçbirinden uzak kalmamaya özen gösterirdi. Hele basınla bağlantılarını gunün her saatinde canlı tutardı. Akşamüstleri önemli bir engel olmadıkça gazetelerin şehir haberlerine bakan temsilcileri ile mutlaka konuşup şakalaşır, tartışır ve günün ozetini yapardı. Basını çok sevdiğini göstermek için, "basın kuşları" deyişini sık sık kullanırdı. istanbul şehir muhabirlerinin en yaşlısı olan Fuat Duyar'a, Burhan Felek'in 'şeyhülmuharririn' unvanını kullanmasına bir benzetme yaparak'şeyhütmuhabirin' derdi. Fahrettin Kerim Gökay ile tanışlığım, KrafftEbbing'den çevirdiğim klasik "Sexualis Patualis" krtabına bir Önsoz yazmasıyla başladı. Yıllar sonra Vatan'ın belediye muhabiri olarak haftanın hemen hemen her günu kısa ya da uzun sürelerle beraber olduk. Yazılanlan elden geldiğince anlayışlı karşılar, kızdığını belli etmemeye özen gösterirdi. Fakat kimi günler bardağın taştığı da olurdu. Taksim Belediye Gazinosu yan bahçesinin halka kapatılarak, çalgılı çay bahçesi yapılmasını doğru bulmayan yazılar yayınlamıştık. Vilayet binasındaki geniş salonda değişik konuları görüşürken Taksim bahçesinin son durumu ortaya atıldı. Birden müthiş kızdı ve hepımize çıkıştı. Ben ve bir iki arkadaş hemen ayağa kalkıp hızla çıkarken kapıyı sertçe kapatmış olacağız ki, profesor Gökay öfkesinden yerinde duramamış ve telefona sanlarak bizlerden yakınmış, hatta bizi suçlamıştı. Fakat ertesi gün yine karşılaştığımızda hiçbir şey olmamış gibi güleryüzlu ve şakacı kişiliğine donmüş el sıkıp hatır sormuştu. Adından olumlu soz edilmesini ve övgüyü severdi, ama tartışmaya da açıktı. 1949'da istanbul Vali ve Belediye Başkanı olunca, Şehir Tiyatrosunun yeni tüzuğünü yürüriüğe koymuş, tiyatro ile yakından ilgilenmeye başlamıştı. Viyana Şarkiyat Enstitusu Direktörü Prof. Herbert Duda aracılığı ile Max Meinecke'nin istanbul Şehir Tıyatroları başrejisörlüğüne getirilmesinde az çok katkım olmuştu. Bunu unutmadığını bir rastlantı ile oğrendim. Aradan yıllar geçmişti. istanbul Vilayet mescidi önündeki durakta, sanırım 1955'te, otobüs bekliyordum. Birden vilayet makam otomobilı durdu ve profesor Gökay, "Gelsene Burhan!" diye seslendi. Otomobilde kısaca anlattı. Profesor Prost'tan bosalan şehircilik uzmanlığı için birilerini arıyordu. ikinci Dünya Savaşı yıllarında Ankara'da çalışarak Kayseri şehir planını hazırlamış, savastan sonra da Hamburg şehrinin planını Hamburg'un Yeniden Kuruluşu örgütü'nL o başkanı olarakuygulamış olan Profesor ölssner aklıma geldi. Adını ve adresini notaldı, fakat Dir sonuç çıkmadı. Nedenini yıllar sonra oğrendim. İstanbul Belediyesi ve profesor ölssner anlaşmışlardı. Ne var ki, bütün işlemlerini bitirmiş olan profesor ölssner bankada doviz işlemlerini yaptırırken kalp durmasından öluvermişti O gunden bu yana istanbul Betediyesi'nde şehircilik konusunda olup tjitenleri düşündükçe, 'ölüm, profesor ölssner için bir kurtarıcı oldu' dr eceğim gelir! Çünkü istanbul'a gelmiş olsaydı kahrından ölürdü. Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay'ı saygıyla ve insancıl duygulana duşüneceğim her zaman. İLAN GAZİ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNDEN Üniversitemiz Sa&lık Bilimlen Enstitüsü, Fen Biliraleri Ensütüsü ve Sosyal Bilimleri Enstitüsü lisanüstü ögretim yönetmeliği hükümlerine göre ekli listede belirtilcn anabüim dallannda 19811988 öğretim yılı güz yanyıb için ytlksek üsans, doktora öğrencisi ve kadrolu araştırma görev lisi alınacaktır. Adaylann istenen belgeler ile birlikte, ilanın ilk yayın tarihinden itibaren 15 (on beş) gün içinde, ilgili enstitü müdurlüklerine şahsen müracaat etmeleri gerekmektedir. ARANAN ŞARTLAR VE BAŞVURU İÇİN GEREKLİ BELGELER Doktora adaylan için belirtilen yüksek üsans bolumünden, araştırma görevliliği ve yüksek lisans programına başvuracaklar için belirtilen lisans bölümünden (4 yıllık) mezun olmak, Dilekçe, özgeçmiş, lisans ve yüksek lisans diplomalannın ash veya noterden tasdikli suretı, Nüfus cüzdaru sureti (Enstitüden temin edilebilir). Son altı ay içinde çekürilmiş 2 adet fotoğraf, Lisans ve yüksek lisans transkripti (not dokümü), Araştırma görevliliği için başvuracaklann 2547 sayılı Kanunun 4. ve 5. maddeleri ile ilgili hususta cezai ve disiplin kovuşturması geçirmiş olmamalan gerekmektedir. Sınavı kazanan yüksek lisans ve doktora ögrencilerirıden "askerlikle ilişkisiz jelgesi" isten'lecektir. Sınav tarihleri, enstitü müdürlüklerince tespit edüecek olup, adaylann ilgili müdürlükterden bilgi almaları gerekmektedir. llgililere duyurulur. Birimi AnabOim Dalı Y .Usans Doktora FEN BİLİMLER ENSTİTÜSÜ Fizik 15 5 ' Kimya 4 10 Matematik 5 2 tstatistik 20 6 ' Endüstri Mühendisliği 4 5 ' Makina Mühendisliği 6 20 ' Mimarlık 5 10 Şehir Bölge Planlama 10 ' Ağaç tşleri Endüstrisi Eğt. 6 ' Yapı Eğitimi 8 Kimya Mühendisliği 5 ' Teknoloji Eğitimi (Yalnız İşTeknik ABD 10 mezunu olanlar müracaat edebilir.) Elektrik Elektronik Eğitimi 10 ' Fen Bilimleri Eğitimi Fizdk 3 Kimya 3 Biyoloji 3 Matematik 3 SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ Işletme Bölümü Üretim Yön. Paz. Yön. Org. 25 5 . Muhasebe Yön. Paz. Yön. Org. 25 tktisat Bölümü lkt. Teo. ve tkt. Tar. Ikt. Gel. ve Ulus. lkt. 25 5 Kamu Yönetimi Bölümü Yönetim Bilimleri 25 Hukuk Bil. (Özel Hukuk) 10 Hukuk Bil. (Kamu Hukuku) 10 Ekonometri Bölümü 12 Maliye Bölümü 25 Uluslararası ll. 10 Çalışma Eko. ve End. llş. Böl. 10 Beden Eğt. ve Spor Böl. 15 Giyim End. ve Giyim Eğt. Böl. 10 El Sanatları Eğt. Böl. 10 Turizm lşl. Eğt. Böl. 10 Yabancı Dil. Eğt. Böl. İngiliz Dili Eğitimi g " " Alman Dili Eğitimi 8 SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ Birimi Anabilim Dalı Morfoloji Biyokimya Fizyoloji Tıbbi Biyoloji ve Genetik Halk Sağlığı Farmakoloji Farmakognozi Farmasötik Teknoloji Farmasötik Kimya Farmasötik Toksikoloji Tedavi, Oral Diagnoz Pedodonıi Orıodonti Basın: 28331 Y. Lisans 5 2 2 3 4 5 3 4 4 Felsefesiz olmaz İnsanın düşünen bir varlık olduğu söylenir. Bu düşünce insanın doğasını o kadar okşar ki, çoğumuz bunun tersini düşünmek için bir neden görmeyiz. Acaba gerçek böyle midir? Yoksa olağan olarak her insanda düşünme yeteneğinin oiduğunu, ama pek az kimsenin onu geliştirebildiğini söylemek daha mı doğrudur? Yanıtlar, düşünme sözcüğüne verilecek anlamlara göre değişik olacaktır kuşkusuz. tnsanın düşünen bir varlık oiduğunu söylemek pek kendini beğenmişlik olur. Çünkü, nasıl matematik öğrenmemiş bir insan matematik bilmez^e, düşünmeyi öğrenmemiş biri de düşünmesini bilmez. Düşünme kesinlikle öğrenmeye dayanır. Bu eğitimden geçmemiş kimselerin düşünen varlıklar olduklarını söylemek olanaksızdır. İnsanın düşünen bir varlık oiduğunu söyleyen Aristoteles, bu sözü, her insan düşünmeyi bilir, düşünmek insanlara doğuştan verilmis bir yetenektir diye düşünmemiş olacak ki, insanlara düşünmeyi öğreten ilk kitabı yani Organon 'u yazmıştır. Organon'un özellikle ikinci, üçüncü ve dördüncü kitabında (Önerme, Birinci Analitikler, İkinci Analitikler) düşünme eğitimi yapılır. Biri çıkıp, "Miçin düşünmeyi öğrenmek zorunda olayım? Böyle de yaşayıp gidiyorum pekâta" diyebitir. Ona bunun gerekliliğini ve yararım çok değişik biçimlerde anlatabiliriz. Ben burada belli bir olguya değinerek bunu yapmaya çalışacağım. Tüm yaşamımız boyunca başkaları bize bir şeyler söyler (annemiz, babamız, öğretmenlerimiz, yöneticilerimiz ve daha kimler kimler...) Kitaplan, gazeteleri, dergileri, radyo ve televizyonu da işin içine katahm. Görülen, yaşamımıun uykıı dışında nerdeyse bir bilgi seli içinde sürüp gittiğidir. Düşünen insanı, felsefe kültürünü bütün verimliliğiyle yaşamımıza tam olarak katabildiğimiz takdirde yaratabiliriz. İşte onun için diyorum ki, felsefesiz olmaz. BİR OKUYUCU 1727 yaşlarında bayanlar İngiltere'de çocuğa bak, karşıhğında Ingilizce öğren 158 53 42 RESİM, GRAFİK VE İÇ MİMARİBÖLÜMLERÎNE ÖĞRENCİ ALINACAKTIR BİLKENT ÜTNİYERSİTESİ REKTÖRLÜGtPNDEN Üniversitemiz Güzel Sanatlar Fakültesi Resim, Gratlk ve İç Mimari Bölümlerine ÖSS 1. Basamak Sınavını kazanan adaylar arasından önkayıt ve özel yetenek sınavı ile öğrenci alınacaktır. 1 ÖNKAYITLAR: 1418 Eylül 1987 tarihleri arasında yapılacaktır. Müracaat edecek adaylar, ÖSS'nin 1. Basamak Sınavını kazandığını gösteren belge, 2 fotoğraf ve nüfus cüzdanı ile fakülte sekreterliğine başvuracaklar ve sınav için ne gibi malzemelerin getirileceğini öğreneceklerdir. 2 ÖZEL YETENEK SINAVLARI: 2130 Eylül 1987 tarihleri arasında yapılacaktır. 2123 Eylül 1987 saat 10.00 iç Mimari, 2425 Eylül 1987 saat 10.00 Grafik, 28 Eylül 1987 saat 10.00'da Resim bölümlerinin sınavları yapılacaktır. 3 KAYIT VE SINAV YERİ: Bilkent Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi (23. Blok) Başvuru, kayıt kabul ve eğitimle ilgili şartlar ve daha geniş bilgi, aşağıdaki adresten temin edilebilir: BİLKENT ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ DEKANLIĞI P.K. 8, 06572 Maltepe / ANKARA Tet: (94) 266 40 40 /1351, 1360 1362 266 41 36 MESLEK YÜKSEKOKULU'NA ÖĞRENCİ ALINACAKTIR BİLKENT ÜNtVERSİTESl REKTÖRLÜĞÜ'NDEN Üniversitemize bağlı Teknik Bilimler Yüksekokulu'nun yeni açılan Türizm ve Sekreterlik Bölümleri'ne 1987 öğrenci Seçme Sınavı'nda (ÖSYS 1. Basamak) başan göstermiş öğrenciler arasından ön kayıtla öğrenci alınacaktır. 1987 ÖSS'nda 105 veya daha yukan puan almış öğrenciler ön kayıt yaptırabileceklerdir. Başvuranlar arasından en yüksek puanü ilk 50 aday ön kayıt yaptırdıklan bolüme kayıt yaptırma hakkı kazanacaklardır. ö n kayıtlar 118 Eylül 1987 tarihleri arasında yapılacaktır. Kesin kayıt yaptırmaya hak kazanan adaylar 21 Eylül 1987 tarihinde ilan edilecektir. Yabana öğrenci Seçme Sınavı'nda (YÖS) başarüı olmuş öğrenciler arasından da kontenjanlar dahilinde öğrenci kabul edilecektir. Aynı yüksekokulun Bilgisayar Programlama Bölümü'ne kontenjan açığı doğduğu takdirde 1987 ÖSS (1. Basamak) puan ı 140'ın üzerinde olanlar arasından puan sırasına göre öğrenci alınacaktır. Başvuru için bir dilekçe ve 1987 ÖSS kazandı belgesinin fotokopisi gerekmektedir. Posta ile başvurular kabul edilecektir. (Mektubun elimize geçiş tarihi esas alınır.) Başvuru, kabul ve eğitimle ilgili şartlar ve daha geniş bilgi aşağıda belirtilen adres veya telefonla elde edilebilir. ' 3 Doktora î 2 2 3 2 3 j Ars.Gör. 1 1 1 ; 2 1 2 2 BİLKENT ÜNİVERStTESİTBMYO YÜKSEKOKUL SEKRETERİ ALİ ONURSAL P.K. 8 06572 Maltepe / Ankara Telefon: (4) 266 40 40 / 1277 veya 1278
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle