18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURtYET/10 9 AĞUSTOS 1987 Sakret Ada'da yönetime el koydu Fransızca bir sözciik olan Coup d'Etat (okunuşu KuDeTa)'mn sözlük anlamı "hükümet darbesi". Yönetimlere yapılan askeri müdahaleler, diinyanm hemen heryerinde bu sözcükle tammlamyor. 1985 yılında Cumhuriyet'teyayımlanan KuDeTa'mn birinci bölümü, düşsel bir adada, düşsel kişilerle süslenm'ış olaylan içeriyor. Birinci ciltte, düşsel "Ada'yt Güzelleştirme ve Geliştirme Derneği'nin darbeden önce vesonraki durumu"düşsel olaylarla anlatılıyor: Ada, sakin biryerken, birden tavşanlarla yılanlar arasında amansız bir savaşım çıkar. Hemen her gün yılanlar ve tavşanlar birbirlerini öldünnektedir. Ada halkı tavşanlarla yılanlar arasında bir ayrım yapmak istemez; ne çare, bu kanlı savaşım yavaşyavaş sosyal bünyede çeşitli yakmmalara yol açmaktadır. Ada'yı Güzelleştirme ve Geliştirme Derneğiyöneticileri bu savaşımı durdurmak için ellerinden gelen çabayı gösterirler. Ada'daki bekçilerden yardım isterler, ancak bekçiler "geçmişte kalan, üzerlerine sorumluluk yıkan kimi benzeri olaylardan" ağızlan yandığı için dernek yöneticilerinin bu çağrısına pek yakınlık göstermezler. Olaylar olaylan kovalar, Ada'ya gelip yerleşmiş Sakret'in kimi hazırlıklardanHaberli olarak Bir girişiminpeşinde olduğu anlatıhr. Bir başka darbeci, Nahri, dernek yönetimine el koymanın fıazırlığı içindeyken, Sakret bu hazırlıkları dakikası dakikasma saptayanlardan aldığı bilgilerle, Nahri'yi bir gece sıkıştırır, onu geriye iter, darbenin önderi durumuna geliverir. Nahri ise, Sakret ve arkadaşları gibi düşünmemektedir. Dernek yönetimi beceriksizliği nedeniyle bir darbede gidecektir, ama hemen dernek genel kurulu yapılarak yeniyöneticiler seçilecektir. Bu fikir ayrımmı da Sakret ve çevresine topladığı Terun, Şayak, Tadelek ve Busul gibi kişiler kazanır,. yönetime bir sabaha tcarşı bütünüyle elkoyarlar. Dernek başkanhğına oturan Sakret dönemiyle Ada'da gelişmeye ve güzelleştirmeye yönelik adımlar atılırken, yeni yönetim tavşanlan tümüyle temizler, yılanları temizler gibi görünüp dernek bünyesinde yerleşmelerine göz yumar. Çeşitli düşsel olaylar, bir dizi düşsel serüven Sakret'in çevresinde oluşur ve gelişir. Bu olaylan Ada'yayerleşen gazeteci, genelyayın müdüru Nasah Lamec'in isteği üzerine gün be gün yazar, özellikle Sakret ve yönetimiyle ilgili düşsel öyküler ilgi çeker. Ama, Sakret'in hışmı, düşmanlığı da gazetecinin üzerinde yoğunlaşır. Gazeteci adeta evine hapsedilir, Ada halkı gazeteciyle konuşmaz, görüşmez. Sonuçta, Sakret bir afçıkanr, gazeteciyle eşi de büyük kente gidebilirler. Ne çare, gazeteci gördüğü manevi işkenceden, maddi basküardan sonra kekeme olmustur. Birinci cilt bu sonuçla kapanır, ancak bir süre geçer. Ada'dan yeni haberler gelmektedir. Sakret, Ada'ya kokakratik bir demokrasi getirme hazırlığma girmiş ve uygulamaya geçmiştir. Nasah Lamec, birden dili çözülen gazeteciden Ada'ya gidip olaylan inceleyip yazmasını ister. Gazeteci yeniden Ada'ya gelir ve... Sakret yönetiminde, Gut Lazöy'un birinci role soyunduğu ortamda Ada'ya "Nasıl bir demokrasi geldiğini" araştırmaya başlar. KuDeTa'mn bugünden başlayarak okuyacağımz 2. bölümünde gazetecinin Ada'ya döndükten sonra izlediği düşsel olaylar, düşsel kişilerin öyküsünü aynntılanyla bulacak, Ada'da "darbeden kokakrasiye geç'ışi" yeni düşsel kişilerle, olaylarla izleyeceksiniz. Rase Lazöy altın sırmalı bindallısı ile geldi, orta yerde durdu. Bir ses yankılandı: "Kaplumbağalar..!' Binlerce ışık harekete geçti Sayın Bayan'ın göğsünü kim kaldırdı? Adaya demokrasi nasıl geldi? ı KUDETA 2 B inlerce mum yaklastı, yaklaştı, Sayın Bayan'ın çevresinde toplandı. Görkemli bir görunüşü vardı Sayın Bayanın. Kısa boyluydu, çok şişmandu Buda heykeli gibi öylece duruyordu. Ve yeniden Ada'da "Sözlüklerin; uyurken zihinde beliren görüntülerin, olayların ve düşüncelerin tümü diye tanımladığı düş, herkesin gördüğü bir olgudur. Hiç düş görmediğini iddia edenler, yalnızca gördükleri düşleri uyandıklannda unutan kişilerdir." Bir gazetenin. eki olarak yayımlanan kitapçıkta, Aydın Ant, düşleri böyle tanımlıyor. Hiç düş görmediğimi öne sürmüyontm. Kırk yıldır gördüğüm demokrasi düşlerini pek çoğumuz gibiunutamıyorum. Bu düşler kesik kesik, on yıllık arahklarla görünüyor. Çağımızda bilim adamlannın çoğu, duşlerin gelecekle ilgili bir durumu haber veren sihirli bir olgu olmadığı konusunda görüş birliğine varmışlar. Bunlara göre "Düş beynin geçmişteki kimi olaylardan etkilenmesi sonucu yarattığı görüntüler ya da insanın gelecekte olmasını bana göre ya da olmamasını yürekten istediği şeylerin anlatımıdır." Bu anlatıma katılan da olur katılmayan da~. KUDETA'nın birinci ve ikinci bölümündeki düşsel olaylar, çağdaş bir açtklamayla, böyle de anlatılabilir. Ya da "Aristo'nun dediği gibi, olumlu ya da olumsuz yalnız yaşadığımız olayların düşlerini görürüz." Çağlar gerisinde kalan bu tanımlamaya katılmıyorum. KUDETA, "olumlu ya da olumsuz yaşadığımız olayların" düşlerimde görüntülenmesi değil hiç değil. KUDETA, tümüyle düşsel olaylar, düşsel kişilec{e kişilikler ve bunların yarattığı düşsel bir Ada'daki düşsel evneqin düşsel öyküleri... Bilimsel bütün açıklamaları bir yana bırakalım, gerçeğe bakalınv Kırk yıllık meslek yaşammda sürekli demokrasi düşleri gören, arada bir korkuyla uyanan bir gazetecinin, düşsel bir öykü yazmasını çok görmezsiniz sanınm. Anlaşmaya varabildik mi, bilemiyorum. önemli bir ricamı duyuruyorum. Hiç kimsenin bu düşsel öykü kitabınm satırları arasında mikroskopik ölçütte birgerçek olay, bir gerçek kişi ya da kişilik aramamasını salık veriyorum. Zira böyle bir arayış kimi düşler kadar guldürücü olabilir. . KUDETA'daki düşsel öyküler, ancak djiişlerde yaşanabilir, düşlerde kalabilir. Gerçek adına bu sınmn aşılmamasını yürekten diliyorum. Bir ünlü yazarın söylediği gibi: Düşler ve umutlar hiçbir zaman gerçekleşmezler! Bu özdeyişe yürekten katılıyorum. Kırk yıl daha yasayacak değilim ya! Ve işte yeniden Ada'dayız... Q^ CÜNEYT ARCAYÜREK Kapı açıldığında kulağına musiki nağmeleri çarptı. Nemli, ılık hava yüzünü okşadı. Çeşitli parfumlerin karışığı koku, içinı sardı, beynıne ulaşarak kışkırtıcı bir zevke dönüşıü. Kapının önünde duruyor, içeriye adım atamıyordu. Parfüm kokulan kimi zaman dizkrinin bağını çözüyor, kimi zaman cinsel duygularını kabartıyor, kimi zaman düşsel bir evrene sürüklüyordu. Karşılayıcı yoktu. Derinden bir ses duyuldu: "tçeri giriniz, dikdiginiz gibi harekel ediniz!" İrkildi. Fakat musiki sesiyle kokular alabildiğine gevşetmişti gövdesini. tçeriye adımını attı. Yerden yukanya doğru renk renk ışıklar yükseliyordu. Karanlıklaaydınlık arası bir evrenin içindeydi, insanlar yürüyor, biıbirine sanhyor, konuşuyor, kahkaha sesfefi yükseliyordu. Bu akıl almaz görkemli ortama kaptırmıştı kendıni Bulunduğu yerin alacakaranuğında dururken, birden karşıda tüller arasında ışıklı bir kapı açıldı. Tül perdeler aşağıya doğru sarkıyor, rüzgârla hafif hafif sallanıyordu. Oraya doğru yürüdü. Büyük bir bahçeye çıktı. Aydınhklar içinde bir bahçeydi burası. Her taraf çiçekle doluydu, güllerle kaphydı. İnsanı kışkınan koku, çiçeklerin kokusuna karışıyordu. Kadınlar ikışer uçer kişilik gruplaı oluşturrnuş, salına salına geziniyor, aralannda konuşuyorlardı. Çeşitli renk ve deserüerde kadife üzerine "gümüş" armalar işlenmiş bindallılar gjymişlerdi. Şişmanca olanlann çevresini en azından iki genç kadın, ince belli, kırmızı, iri dudaklı nazeninler almışlardı. Kuşkusuz, şişmanca görüntü verenler zengın kişilerin eşleriydi. Ötekiler liberal ekonominin ergenliğine henüz erişememiş, ama bu yolu başanyla geçmeye kararlı kişilerin kadınlan olmalıydı. Genç kadınlann soylediklerini, şişmanca kadınlar kahkahalarla karşılıyor, fazla güldüreni öteki genç kadınlar hasetle süzuyordu. ,»* • ••• İr$U iii Sakret: Bir sabaha karşı düşsel Ada'da düşsel kişilerin elinde olan "Ada'yı Güzelleştirme ve Geliştirme Derneği" yönetimini devirdi, yönetime bütünüyle el koyup dernek başkanhğına geldi. Derneğe karşı yapılan darbenin KuDeTa'mn bir numaralı adamı. Terun: Sakret'in yakın arkadaşı. Sakret'e oranla aklı daha kıt bir kişiliği olan Terun, aslmda dernek başkanhğına kendini uygun göriiyor, ama ses çıkarmayıp Sakret"i destekliyordu. Şayak: Darbeyi yapan grubun üçüncü adamı. Maddi çıkarlara, hesaplara önem veren, bu işlere yatkın bir kişilik. Busul: Fazla konuşmayan, içten pazarlıklı bir insan. Darbenin bir başka adamı. KuDeTa'cılar arasında Sakret kadar, hatta ondan da ileri aşamada kırmızı gözlü tavşanlann büyük düşmanı. Tadelec: Zorunlu olarak KuDeTa timinde yer verilen bir başka darbeci. Etliye sütlüye kanşmayan, ama gerektiğinde olaylan mantık süzgecinden geçirip duygusallıklardan annabilen sonuncu üye. Gut Lazöy: Sakret'in yönetimi ele geçirdikten sonra adanın sosyo ekonomik işlerini düzeltip yürütsün diye dost, ama uzak bir ada olan Merika'nın salık vermesiyle Sakret'in Dernek Genel Sekreterliğine getirdiği yönetici. KuDeTa'mn Sakret'ten sonra iki numaralı önemli kişisi. Sayın Bayan: Gut Lazöy 'ün ön planda görülen eşi. Nasah Lamec: Kitabın yazarının çalıştığı gazetenin genel yayın müdüru ve gazetecinin dostu, yakın arkadaşı. Nise: Gazetecinin eşi, yakın destekçisi. Nahri: KuDeTa'mn yön saptırmasma karşı çıkıp adadan ayrılan, darbecilere yakın, etkili bir insan. Zurnacı: Lazöy'ün damadı. thtef: Adadaki gazinonun işletmecisi ve Sakret'in yaymladığı bildirilerin hoparlörlerle Ada halkma yansımasım sağlayan kişi. Nahro: Gazetecinin yakın arkadaşı, KuDeTa'dan önce politikacı. 2. bölümde bu düşsel kişilere ve kişüiklere eklenen yeni kişiler ve kişilikler bulacaksmız. Düşsel öykünün düşsel kişileri Sakret Şayak MUzfty A yak Edre ile Nanda Telveci, Lazöy'un el kol hareketlerinden kaçınanlara ne denli kızıp sinirlendiğini bildikleri için başlarını biraz daha yavaşça uzattılar. Lazöy'ün eline doğru "Gözümüz eline, dalına feda dediler. Lazöy gururla gerdan kırdı, "Biliyorum" dedi. Genel Sekreterliğini, bir Ilnamso padişahı kadar vesveseli Sakret'e karşı pekiştiren Lazöy'un adaya getirmek istediği yenüiklerden biri de "illiyetçilik" aKimıydu için başlannı bir sağa bir sola kaçmrlardı. Lazöy'ün buyruğuyla bir ara sola baş eğmeler yasaklanmıştı. GÖzümüz eline feda Ayak Edre ile Nanda Telveci, Lazöy'ün el kol hareketlerinden kaçınanlara ne denli kızıp sinirlendiğini bildikleri için başlannı biraz daha, yavaşça uzattılar Lazöy'ün eline doğru "Gozumüz eline, dalına feda" dediler. Lazöy, gururla gerdan kırdı: "Biliyorum" dedi. Lazöy, Dernek Genel Sekreterliğini, bir tüki kadar kurnaz, bir Ilnamso padişahı kadar vesveseli Sakret'e karşın iyice pekiştirdikten sonra, yaşarmnı adaya getireceği yeniliklere adamıştı. "IlliyetçUik" de Lazöy'ün adaya yerleştirmeye çalıştığı son moda siyasal akımlardan biriydi. İlliyetçilik aslında "yutturmaalıkü." tlliyetçilik soru sormadan, eleştirmeden Lazöy'e hizmet edenlere "flliyet rabıtas" diye yorumlanıyor, aynca Sayın Bayanın olaganüsrügirişimleriyle isine geldiği zaman uygarca ya da ecdatsal bir uygulama geti Tenm Kırmızı, mavi, yeşil, sarı ışıklar serpiüyordu bahçeye. Genç oglanlar kuçük, zarif tepsilerde kristal kadehlerle içki sunuyorlardı. SeTvis yapan genç oğlanlar, teşekkürleri baygın gözlerle karşıhyordu. Musiki, vurucu biçimde hızlanmaya başladı. Bazen on ud sesi birden duyuluyor, ince nağmeler bu grubun tellerinden yayıhyor; sonra on belki de daha fazla keman, yöresel muakinin içten melodilerini duyurmaya başlıyordu. Kimse kimseyle ilgili değildı. Herkes kendi havasında, musiki, içki ve şıkbkla yanşıyordu. Sonra birden bir ses duyuldu: "Hamnefendi" geuyordu. Musiki durdu, konuşmalar kesüdi, herkes iki yana dizilip sırayr girdi. Ipek bluzlu huriler Adayı Güzelleştirme ve Geliştirme Derneği'nin Genel Sekreteri Gut Lazöy'ün eşi Sayın Rase, Sayın Bayan bahçenin derinliklerinden yavaşça göründü ilerledi. Çevresinde huriler gibi güzeller vardı. Her birinin üzerinde ipek şalvar, ipek bluz ve sırmalı kadife cepkenler. Belleri incecikti. Uzun boyluydular. İnce uzun bacaklı. ipek şalvarlar ince ayakbileklerinde sıkılmıştı. Yeşil, sarı, mavi, kırmızı ışıklar ipek giysilerin saklamaya çalıştığı vücut çizgilerini alabildiğince sergitiyordu. Genel Sekreter Sayın Lazöy'ün Sayın Bayanı yavaşça yaklaştı. Müzik sustu. Herkes sustu. Sayın Bayan Rase Lazöy, şaşırtıcı şişmanlığı, kadife üzerine "altın" sırmalı bındalhsıyla iki sıra dizilip yol açan kadınlann ortasında çevresini selarnlayarak yurüyordu. Geldi geldi, orta yerde durdu. Ses gene duyuldu: "Işıklar!.." Renkli ışıklar söndü. Ses yankılandı: "Kaplumb»galar!.." Bahçenir her yanından mumlar titrek ışıklanyla yürümeye başladı. Yüzlerce binlerce mum kadınlara, Sayın Bay'ana doğru ilerliyordu. Hayranlık ifade eden sesler yukseldi. Sırtlanna mum oturtulmuş kaplumbağalar yavaş yavaş yurüyordu. Sanki eğitümişlerdi, sanki evrenin merkezine doğru gitmeleri buyrulmuş gibi yüzlerce binlerce küçuk kaplumbağa Sayın Bayana yaklaşıyordu. Kalabalığın gerisinden Sayın Bayana kadar uzanan fısılulann üretilen söylentilerin anlamı açık seçik anlaşılmıyordu. Oysa sarışın nazeninin feleğin çemberinden geçmiş, Unlu bir ses sanatçısı olduğu konuşuluyor, Sayın Bayanın bu "hafif tiplere" neden bu denli yuz verdiği haset kanşığı söyleşilere konu oluyordu. Sarışın nazenin uzak, çok uzak büyük ülkeden adaya gelmişti. Sayın bayanla sanşın nazenini kim, nasıl tanıştırmıştı, bilinmiyordu. O uzak, çok uzak büyuk ülkede bir gun Sakret'in yönetime el koymasına benzer bir darbe yapılmadan önce sarışm nazeninin eski yönetimle içli dışh yaşamı bir dergide uzun uzadıya yazılmıştı. nc hedet olmayacağını" bıldirmişti. Şimdi büyük bir ağacın bir dalına birkaç sakşakçısıyla tünemiş, elinde askeri gece dürbünü bahçede olup bîtenleri izliyordu. Yüz kiloyu asan ağır gövdesini ağacın dallan taşımaz kaygısıyla, altı dernek üyesi, aşağıya bir ağ germişler, Lazöy'ün yaşammı güvenceye almışlardı. Lazöy, "Sayın Bayan" dedi. "Aykil, Snaıib uygarlıklanyla siislü bu adayı ve çevresini ecdadımıza uygun gecelerie gelistirmek, eanlandırmak istiyor. Düşündiı taşmdı. tarihi çizgi romanlan gunlerce okudu, sonunda tlnamso gecelerini yaşatmaya karar verdi. Bu gece bu uzun düşünmenin, gunlerce çalısmanın, ciddi bir bilimsel araşlırmaıun sonucudur." Çevre, "Bnrvo!" diye bağırdı, üzerine tünedikleri dal sallandı. Lazöy, "Bir şeyi fevkalade biçiroinde söylemek" dedi sert bir sesle. Çevresi, Lazöy'ün Adacayı çok kotü konuştuğunu bildiklerinden "Fevkalade önemli bir şey söylemek istiyorum" demek istediğini kavrayıp hemen kulak kesildiler: "Bu dal, kiio yüz, var kaldırmamak biz sonra." Çevresi, Lazöy'ün yüz kiloyu aşan gövdesini ağacın bu dalının kaldıramayacağını söylemeye çalıştığım anladılar. Nefes alırken bile dikkat kesildiler. Ya derin bir nefes alıp verdiklerinde dal kınlırsa ya aşağıda gergin duran ağın üzerine düşmezse Lazoy... Tanrı konısun, ada yıllardır beklediği böylesine bir dehanın, bir kurtarıcının sakatlamp çalışamaz duruma gelmesiyle perişan olurdu. İçlerinden biri Lazöy'ün etliye sütlüye hiç kanşmadığı için yamndan ayırmadığı, ne denirse onu yerine getirmekle artık ustalaşmış Ayak Edre, yavaş bir sesle, "Sag salim, kazasız belasız bu daldan bir inelim, Lazöy için hemen kurşun döktürecegim" dedi. Lazöy'e nazar değmesinden çok korkuyordu. ayın Bayan, sarışın nazeninin sözlerini duymamazhktan geldi. Arkasında duran, erkeksi yüzlü, ünlü kişileri korumakla görevli gorülere benzeyen kadının yüzü gerildi. Sinirden alt dudağı oynamaya başladı. Sayın Bayan her şeyi görür bilirdi: "Kıskançlığın âlemi yok şimdi" diye tersledi gergin esmer kadını. "Akü" dergisindeki yayımn kaynağı sarışın nazenındı: "Gece geç saatlere kadar otdin gece kulubünde eğlendik iki bakanla" diye anlatmıştı darbecilere: "Sabah olelde bir de uyandım ki çınlçıpiak bir buyıik yataktayım ve iki ysnımda iki bakan mışıl mısıl uyuyor." Uzak, çok uzaktakı buyuk ulkenın bekçileri sanşın nazeninin bu içten anlatımlarını darbeye halkın desteğini sağlamak için yaymışlardı. Sarışın nazenin utanç duygusundan ycksun, darbeyi yapan bekçilere hizmet vermenin onuruyla o uzak, çok uzak ulkede unlu bir ses sanatçısı olarak yıllarca yaşarruştı. "Gönül durup dururken" şarkısıyla ünlüydü. Genel Sekreter Lazoy, gece durbününu gozlerinden çekli: "Bayılıyorum Sayın Ba>ana, ne kadın be!" dedi. Çevresinde gizli kapaklı işlerini yürüten sırdaşı birkaç kişi vardı. Lazöy dürbünü gözlerine dayadı: "Kıskanıyorum da" dedi Çevresinden biri, "Siz olmasanız Sa>ın Bajnn ne deger laşır ki?" diyecek oldu. Lazöy hırçın bir sesle, "Sus ağacın dallan vardır, duyarsa yandık" diye yanıtladı. Lazöy kimi yerde kurnazdı. Eşinin böyle bir gece düzenlemesine karsı çıkmış, hatta Sayın Bayana, "O il gazeteci gelmiş adaya. yazar, sömüriır bu geceyi" demişti. Sayın Bayan için onemli olan duzenleyeceği geceydi, gazeteymiş gazeteciymiş kimseyı umursamazdı. Lazöy. çağn><ı karşın Sayın Ba•yanın düzenlediğı geceye gelmeyeceğini, boylece "o il gazetecinin elestirileri K ^ işmanca görüntü verenler, zengin kişilerin eşleriydi. Ötekiler liberal ekonominin ergenliğine henüz erişememiş, ama bu yolu başanyla geçmeye Kararlı kişilerin kadınlan olmalıydı. Genç kadınlann soylediklerini şişmanca kadınlar kahkahayla karşılıyor, fazla güldüreni öteki kadınlar hasetle süzuyordu. Genç oğlanlar, küçük zarif tepsilerde kristal kadehlerle içki sunuyorlardı. riyordu. örneğin Sayın Bayanın düzenlediği görkemli gece, illiyetçiliğin ecdatsal uygulamasıydı. Adanın tutucu insanlannı tavlayacak "bindallı UByetçiBğı" idi. Lazöy bunlan daldaşlanna anımsattı. Sürekli yeni buluşlar yaparak Lazöy'ün gözünde değerini hiç yitirmeyen Nanda Telveci, "Efeodimiz, izin verirseniz bir öneride bulunacagım" dedi. Lazöy, "pesten sesle" dedi. "Tiz sesin yapraklan harekete gecirebilir, yapraklardaki titreşimler dala gectbilir, dal şiddetle saUanıp bizi yere duşurebilir." "Ne kadar uzak gönişlüsünuz Sayın Lazöy" diye yanıtladı Nanda Telveci, sonra sesini kısarak Genel Sekreterin kulağına eğildi: Ve bir dal parçası Lazöy duydu bu sözleri. Davranışımn titreşimler yapıp dalın kınlmasına yol açmayacağını bilse, Ayak Edre"nin ince uzun çenesini okşayacaktı. Kimse konuşmuyordu, oysa Lazöy'un çenesi durmuyordu: "Verin ordan küçuk bir dal parçası bana" diye buyurdu. Özerüi bir manevrayla çevrenin öteki önemli adı Nanda Telveci, küçuk bir dal parçası koparıp Lazöy'e uzattı. Kurnazdı, bilgeydi Nanda Telveci, karanlıktan yararlanarak cebindeki Apoaya'dan yeni getirttiği küçuk ses alma aracının duğmesine basıverdi. İçinden "gün ola harman ola" diyordu. Bugune dek dernek yöneticisi önemli kişilerin önemli konuşmalannı ses alma aracıyla saptamıştı. Lazöy'ün işbaşına gelmeden önce ve sonra pek çok konuşmasını banda almıştı. Tarihsel nitelikteki söyleşilerden oluşan geniş bir koleksiyon yapmıştı. Bir ağacın ustunde, Sayın Bayanın düzenlediği geceyi izlerken, Lazöy'ün tarihse! sözlerini saptamayıp da ne yapacaktı?.. Bu eşsiz fırsaü kacırmamalıydı. Nitekim Lazöy, "Var öteki adalarda 'milliyetçilik' yanlış fevkalade, bu adada 'illiyetçilik' leorisi, olmaz başka türlüsü.'mutlak geçerii" dedi. Lazöy sağ eline aldığı kuçuk dah, Ayak Edre ile Nanda Telveci'nin gözune gözüne uzatarak ne kadar önemli bir açıklamada bulunduğunu göstermek istiyordu. Ada halkıyla konuşurken de böyle küçük bir dah sağ eline alır, her cümlesinden sonra bu dah insanlann gözlerine uzatır, uzatırdı. Lazöy'ün yutturmacalarından usanmış olanlar küçük dalın gözlerine girmesintlen kaçınmaİ Her köşeye bir kurna "Efendim" diye başladı Nanda Telveci, "her köşe başına bir kurna koysak adada 'illiyetçiliğin' gereğidir diye propaganda yapsak, açlıktan agzı kokanlar için bir tup diş macunu. iş aramaktan ayakları kokanlar için de bir kalıp sabun versek kurnalan yöneieceklere." Lazöy, "miithiş bir duşunce, bravo!" diye bağırdı. Dal Lazöy'un gövdesi harekete geçince sallandı. Lazöy sürdurdü: "İlliyetçiliğin bu yeni asamasıyla tarihin derinliklerinde yatan gerçekle. günümuze, halkımıza getirmiş olacagız. aynca her kurnaya bir yönetici vererek işsizligi de önlemeye çalıştıgımızı kanıllayacagız." Çevresindekıler sustu. "Ne var, begenmediniz mi söylediklerimi?" diye sordu. Ayak Edre, "Ne kadar düzgün, güzel konnstunuz" dedi. Patronuna hayrandı. Sevindi Lazöy: "Demek halk olmayınca karşımda dogru düzgün konuşabiliyonım" dedi. "Kuşkusuz" dedi çevresindekiler ve eklediler: "Halka dogru durust, halkça ve hakca konuşulmaz zalen." Lazöy onayladı. "Bskahm Sayın Bayan n« yapı>or?" dedi, gece dürbUnunü gözlerine dayadı. Buda heykeli gibi Binlerce mum yaklastı, yaklastı. Sayın Bayanın çevresinde toplandı. Görkemli bir görunüşü vardı Sayın Bayanın.. Kısa boyluydu, çok şişmandı, ne var ki binlerce mumun ayaklanndan yukanya doğru yansıtuğı aydınlığın orta yerinde bir Buda heykeli gibi öylece duruyordu. Yüzü dingındı, teic çizgı oynamıyordu. Çevresindeki nazeninlerden biri yumuşak bir davranışla göğsünü hafıfçe yukanya kaldırmaya çalıştı. Sayın Bayan yumuşak bir sesle, yumuşak bir el hareketiyle kısa boylu, sanşın, sürekli tebessüm eden nazenine, "Sonra yavrucuğum sonra" dedi. Nazenin kınttı, "Bu ışıkta çirkin görünmesin diye gögöslerinizi biraz yukan kaldırmak istemiştim, hafif sarktı da" diyecek oldu. Sayın Bayan duymazhktan geldi. Arkasında duran erkeksi yüzlü, ünlü kişileri korumakla gorevli gorülere benzeyen kadının yüzü gerildi, sinirden alt dudağı oynamaya başladı. Sayın Bayan her şeyi gorür bilirdi: "Kıskançlığın fllemi yok şimdi" diye tersledi gergin, esmer kadını. Sarışın nazenin mutlulukla yine kınttı. StİRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle