18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 AĞUSTC CUMHURİYET/7 Buenos Aires'ten Singapur'dan Iguazu şelalelerî bir harika Varana ve Iguazu ırmaklarının birleştiği noktadaki şelaleler Arjantin, Brezilya ve Paraguay'ın doğal sımrlarını oluşturuyor. Birer doğa harikası Iguazu şelaleleri. Irmağın üzerinde, insanın büyüsüne kendisine kaptırdığı 270 kadar irili ufaklı şelale var. Çevre tümüyle ormanlık ve her taraf milli park haline getirilmiş. VAM1K KURAL BUENOS AIRES İnsanın gezince başkalanna da anlatmak istediği tipte yerlerden bırisı Iguazu şelalesi. Parana ve Iguazu nehırlerinin birleştiği noktadaki şelaleler aynı zamanda üç ulkenin tabii sınınra oluşturuyor. Arjantin, Brezilya ve Paraguay'ın birleştiği Iguazu şelaleleri bir tabiat hankası. Kılometrelerce suren nehir üzerinde bakınca insanın kendisini büyüsüne kapürdığı 270 kadar irili ufaklı şelale var. Büyüklerin hepsine bırer ısim verümış: Guney Amerika'mn kurtancısı 'San Manin', ikı kızkardeş anlamına gelen, 'Dos Hermanas' gibi. Ama en muhteşemı 'Garganta del Diablo", Turkçesıyle 'ŞeyUıun Bogan'... 80metreden dokulen nehır insanın ıçını urpertıyor. Büyük bir patlamayla dibindekı kayalara çarpan sular yeşil fon üzerinde sürekü bir gökkuşağı oluşturuyor. Şelalelerin etrafı ormanlık ve her mekte olan Alfredo Stroessner'den alan (söylentılere göre teklifi başkaları yapmış, kendısi de şehre adının venlmesıni mecburen kabul etmiş!!') Puerto Stroessner adeta Mahmutpaşa'nın buyuğu... Bolgenin ikınci lisanı 'Guarani". Guaranıler bolgenin esas sahıpleri yerliler. Asırlardır bu topraklarda yasıyorlar. Beyaz adam, gerçi bu yerlıleri atamamış topraklarından, ama fazla imkân da lanımamış Yerliler yine yerli, ne sap olmuşlar ne de balta! Civardaki isimlerin çoğu Guarani. Iguazu da Guarani dilınde "büyıik su' demekmiş Tabii guzelhklerınden dolayı bir suru film çekilmiş bölgede. Geçen yıl Oscar ödulü alan "The Mission' (Turkçesı 'Gorev" olsa gerek) Iguazu şelalerinde çekilmiş. Film, bölge tarihınınbirdönemiruanlatıyor. 18. yuzyılda yerlilerin o devire göre oldukça iieri bir kultur duzeyi varmış. 1758 yıhnda Kardiıuü Altamirsno nun Portekizlilerin hırs ve ücari açgözlülüklerine karşı koyamayıp, onların istekleri doğrultusunda bolge yerlılerine büyük yardımlan dokunan Cizvit papazlanru feda edip, katledılmelerine goz yumması konu edılmiş. Gerçekten tropik guzelliği ile her türlu cazibeye sahip bölge konum olarak fılm çekimine çok elverişü. Nitekim ben dolaşırken de 'Karateciler Tarzan'a Karşı" türünden bir fılm çevriliyordu! Şelalelerle ılgılı ıstatıstiki bilgiler alıyoruz. Nıagara'dan çok daha ytiksek, enı de Afrıka'da Zambezı nehri uzerindekı Vıktorya şelalelennden daha genişmiş Hakikaten görumu güzel. Bir Hindu tapınağı MÜMTAZ ARIKAN StNGAPUR Klarnetle zurna arası bir ufleme çalgısından çığlığa benzeyen garip, ama vahşice ezgiler havayı dolduruyor. Bir davul ona tempo tutuyor. Az öteden gden çan sesi de bu kakafoniyi tamamlıyor Dua zamanı bu aletler belirli aralıklarla aynı işi tekrarlıyor. Amaç tanrılann dikkatini çekmek. 167 bin nufusla, Hintliler'in büyük bir topluluk oluşturdukları Singapur'un en eski Hindu tapınağı, "Siri Marianunaa"dayım. Bir dua seremonisıni ızlıyorum. 1827'de inşa edılmiş olan tapınak binası, birçok değişıklikler geçirerek şımdiki durumuna gelmiş. 1984'te, Güney Hindistan'dan çağnlmış heykel ustalan son rötuşları atmışlar. Dış görünuşüyle son derece ilgi çekici olan Sıri Marıamman tapınağı, tümüyle heykeller ve tasvırlerle süslu. Tanrılar, eşleri, çocukları, kutsal hayvanlan, bınbir renk içinde binayı kucaklıyor sanki. Kapıda ayakkabılar çıkanlıyor. Eh, bu kadanna biz de yabancı değiliz. Yerler taş, halı bulunmuyor. Sutunlu bir salonda ilerliyorum ve tavan resimlerine bakıyorum... tşte, üçü bir arada; Brahma, Vişnu ve Şiva. Hınduızmın başta gelen tannlan bunlar. Sonra diğerlerinı göruyorum Fil yüzlu, insan vücutlu Gsneş, kutsal sığır Nandu, melek tanrı jiv» ve sayısız başka tanrılann j resimleri... Salonun onasında bir meşale yamyor. Sağda solda rahipler yarı çıplak oturmuş, tannlara sunmak için yiyecekler hazırhyor, çiçekler diziyorlar. Salonun dip kısmı, rahiplerden başkasının guemeyecegi şekilde, parmakbklı bir engelle kapatılmış. Orada sunak masalan duruyor. Saçlan beli..? değin uzun bir rahip, o bölüme girerek tanrı heykellerinin önundekı tütsüleri yakıyor, yiyecekleri sıralıyor. Bir yandan sesli olarak dualar okuyor. Ortalığı dumanla karışık tütsu kokulan kaplıyor. Gizem dolu farklı bir dunyadayız sanki. Belli aralıklarla, çalgılann sesi insanı irkilterek kendıne getiriyor. Bir Hindu din adarru, bu dınin çok tanrılı sayılmasına temelde karşı çıkıyor. "Astanda tann tekrir, siz Müslumanlardaki gibi... Ama biz onun çeşitli biçimler altınd» gonınebildigine inanıyonız. O nedenle tannlanmız çok gibi.." dıyor. Adı lapınağa verilen " S i r i Mariamman" da ana tannçalardan bin. Güney Hindıstan'dan kaynaklandığı ve çiçek hastalığına karşı bir koruyucu tannça niteliğı taşıdığı soylemyor. Ancak Hindu tannlannın işlevleri epeyce kanşık. Bu nedenle bir kesinlik söz konusu olamıyor. Her yıl 20 ekim günü, bu tapınağın avlusunda, 4 metre uzunluğunda özel bir yol hanrlaruyormuş. Yol, yanan kömürlerle kaplanıyor ve Hıııdular yalınayak bunun üstünde yiıruyormuş! "Thimiti Aieşle Yurune Festivali"nın yapıldığı vermış burası... YEŞlLt.S HER TONU tguazju şelaleleri ve çevresi yeşilin her tonuyla insanın gözunü ahyor. tarafı milli park haline getirilrrüş. Tabiatın güzelliğinden istifade edip turizmden mumkun olduğu kadar fayda sağlayabilmek ıçın her uç ülke de elinden gelenı esırgenıemiş. Sınırları burada bırleşen ulkelerin ayrı bırer şehircüiği var. Arjantin tarafı Puerto Iguazu, Brezilya tarafı Foz do Iguaçu, Paraguay'ınki ise Puerto Stroessner. Arjantin tarafı nısbeten kuçuk ve oldukça sönük. Çizgı fılmlerdeki elle yapılmış küçük köyleri andırıyor. Brezilyahlann turizmi patlattığı her hallerinden belli oluyor! Foz do Iguaçu ortahkta dolanan yabancılarla dolu. Bu tarafta oteller hem daha derlı toplu hem de daha ucuz. Tabiacın nime'.lerinden faydalanmasını da iyi bilmışler. Her şey yeşillıkler içerisinde. Ormanlık bölgede dolaşırken, ansiklopedilerde adı geçen her turlü hayvana rastlamak mümkün. Brezilya'nın sabah kahvaltılan meşhur. Çoğu tropik meyve olmak üzere insana öğle yemeğını unutturacak kadar bol ve lezzetlı şeyler getıriyorlar. Bahçede yaptığım kahvaltı esnasında her tarafım arılarla kuşatılmış vaziyette. Önümdekini yedinmemeye söz birliğı etmişçesine surekli burnumun uzerinde uçuşuyorlar. Garsonun muşıeriyi rahatsız eden kedıyi tekmelerle kovalaraası tipinde modern bir kurtarma harekâtı bekliyorum (muessesenın itibannı koruması açısından!). Oysa pişkin pişkm suratıma bakıp sırrtıyor, 'Brnılar insana bir şey yapmaz' iurunden pasif bir cevapla işı geçıştiriyor. Kahvaltıyla beraber gelen ıri mangolara kendimi kaptınnca artık gozum anları görmez oluyor... Uçgenın sonuncu ucu Paraguay tarafı bambaşka bir alem. Puerto Stroessner'e gıden kopninun uzerinde trafik tıkanmış. Ellennde çarşı pazar sepetleriyle Brezılyalılar günluk alışverışlerini yapmak içın Paraguay'a gidıyorlar. Paraguay, Guney Amenka'tun açık pazan, yok yok ve her şey ucuz. Adını ülkeyi 1954 yılından bu yana diktatörlukle yonet SOKAKTAKt EJDERHA Sokaklara çizilen ve Guiness Rekorlar Kitabı 'na girecek olan, 2 bin metre karelik ejderha, oğrenme yaşutda olanlarımızı masal dünyasına sokarak yeniden okumaya ısıtmak için mi çizildi dersiniz? Zürih'ten Çağdaş calıil İsviçre. Kişi başına düşen yıllık milli gelirde dünyanm en zengın ülkesi. Peki ya bu görüntünün arkası? Temel eğilim gören askerler arasında yapılan bir araştırma, bu insanlarm kavrama düzeyinin, yüzyılın başındakinden bile geri olduğunu ortaya koymuş. DOĞAN ABALIOĞLU ZÜRİH İsviçre halkının durumu acaba dünyamızdaki ileri ülkelerin düzeyine ışık tutar mı? Kişi başına duşen yıllık gelirle dunyanın en zengin ulkesinin vatandaşlannın 'hali purmelali' yurekler acısı. Her hafta sonu: "Ö>le mi yapsak, bö\le mi..." oylamalan için e\lere dağıtılan broşürlerdeki tutulacak >olun açıklanmasının içeriğini yüzde 49'u ânlayabiliyormuş. SSB (isviçre Demiryolları)'nın kent istasyonları için ozel katlamalı tarifelerinden sonucu bulan yuzde 38, biraz mecazi yazılan gazete haberlerinin anlamına varan 17 ve bu yüzde hesaplannın içinden çıkabilen ise yuzde salt 27 imiş. Cene\re Üniversitesi profesörlerinden Roger Girod'nun temel eğitimdeki erler arasında yaptığı arastırmalarda sonuç, İsviçrelilerin kavrama duzeyinin yüzyıl başından geride olduğu hatta ve hatta daha da gerilere dayandığı yolunda. 1879'da asker adaylarının 2/3'ü hoşnut kılan yanıtlar verirken, 1913'te bu oran yuzde 91'e kadar çıkmış. Teknik, bilim, ticaretip gelişmebi (başka bir deyişle değişmesi) sonucu gerekli olan bilgiler genel kültur düzeyinin duşmesıne neden olmuş. Örneğin hesap makinelerinin ılkokui çantasına bıle girmesi, çoğu kişilerin 2x2'yi kafadan yanıtlamasını önlemiş. Berlin'de beraber üniversiteye gittiğim, aynı pansiyondaki Alman arkadaş takvimsiz' saat kullanmasının gunü anımsamasına yardımcı olduğunu söylerdi. Belge duzenlenen her yerde ayın kaçında buIunduğümuzu kafadan değil, koldan çıkarmalan tembelliğe mi, rahata mı bağlamalı? Buna karşılık asker adaylarında 1975'ten 84'e kadar olan zaman diliminde Ingilizce yuzde 22'den 30'a çıkmış. Araşiırıcılar; kitle bilincinin, okul programlarındaki aksaklıkların yanında, yanlışın yasam duzeyinde aranmasında birleşiyorlar. Yaşamsal koşullar kişiyi okulun verdiğinden 5 kat fazla bilgiyle donatabiliyor. Yeter ki çağın beklediğı ısteklere ayak uydurabilelım. Berün'den Ucuzhık başladh, Türkler hani? Mevsim sonu satışlaru Türkler Berlin'de olmadığı için sönük geçti. Doğu ve Batı Berlin'de yapılan "Su eğlenceleri" ise oldukça eğlenceliydi. Çıplaklarla dolu gemi büyük ilgi gördü. GÜLTEKİN EMRE BERLİN Mağazaların kapıları onunde birikenler yoktu bu yıl. Kapılar açılmadan çok önce büyuk satış rqağazalarının onunde kuyruk oluşturan yabancılar yoktu'temmuz sonu ağustos başındaki 'mevsim sonu salışlan'hda. Havaların kotu geçmesi yüzunden, yaz için piyasaya surulen pek çok mal olağanustu ucuza satıldı. Fiyatlar yüzde 70'e kadar duşüruldu. Mevsim sonu indirımli satışlar, bu yıl, yabancıların buyuk çoğunluğunun izinde olduğu döneme rastladı. O yuzden mağazalar tenhaydı. Almanya'nın ünlü ve oldukça pahah mağazalarından Ka De We'de buyuk ucuzluk vardı. Ka De VVe'den mal almak övunme nedeni olmasına rağmen, ilgi eskı vıllara gore azdı. Turklerin ve öteki yabancıların izinde oimasına hayıflanan mağaza sahipleri, sat'ışlardan hiç memnun kalmadılar. Türkler, artık Alman ekonomisinin her dalında, hem tuketici, hem de üretici olarak çok •gerekli". Berlin'in kuruluşunun 750. yıl kutlamalan dizisi içınde >er alan Su Eğlenceleri oldukça sönük geçti. Bunda Turk izleyicilerinin ne kadar payı var bilinmez, ama havanın azizliğinin payı oldukça buyüktü. 600'e yakın irili ufaklı botun, yatın ve teknenin katıldığı ve iki gün süren törenin ardından, töreni izlemeye gelen insanlar arasında uşütme \e soğuk algınlığından yatanların sayısında büyük bir artış gözlendi. Su Eğlenceieri'ne Almanya'ya kanallarla, nehirlerle bağlı pek çok komşu ülkenin deniz ve kanal ulaşım araçları katıldı. Ozgun giysileriyle geçite katılan gemiciler, ızleyicilere hoş anlar yaşatırken, korsanlar gibi giyinmiş gemiciler de heyecan yarattılar. Kreuzberg'den Tegel gölune dek süren tekne, bot ve yatların geçişine 800 bin mark harcanmış. Doğu Berlin'de de yapılan ve aynı tarihlere denk gelen Su Eğlenceleri, Doğu ile Batı'nın arasını açacak kadar buyuk bir skandal yarattı. Batı Berlin'e gelmekte olan Hollanda gemilerine Doğu'nun el koyması ve kendi eğlencelerinde kullanmak için bekletmeleri, hemen "Doğu, Hollanda gemilerini kaçırdı" bıçiminde yorumlara yol açtı. Neyse ki siyasal bir sürtuşmeye dönüşmeden işın "esprisı" anlaşıldı ve Doğu televizyonunda nakle.ı verilen geçit törenmde Hollandalı gemiciler izlendi. Doğu Berlin'dekı eğlencelerin Batı Berlin'dekine gore daha gorkemli ve daha eğlenceli olduğu da gozden kaçmadı. Özellikle çıplaklar kampının reklamını yapanların çırılçıpiak doldurdukları tekne, büyük ilgi gordu. Taş de\ri insanlarını yansıtan ve salla torene katılanlar da buyük alkış aldılar. Geçen 1 Mayıs günu yakılan Bolle mağazasımn üstüne cami yapımı için başvuran Türk cemaatinin onerisi, Kreuzberg Belediyesi'nce geri çevrildi. Bir market uzerine cami yapılmasının Alman halkı tarafından hoş karşılanmayacağını belirten yetkililer, Berlin'de 40'ın uzerinde caminin varlığını duşunerek mi böyle davrandılar acaba? Berlin, Turklerin izinden dönmesini bekliyor. Belki o zaman, Akdeniz'den, Turkiye'nin çeşitli kesimlerinden biraz sıcak hava gelir. Berlin'de Turklerin değiştirdiği pek çok şey gibi hava da değişir. Chçford'dan Los AngelesHan \azık oldıı şu bizim Lstaııbııl\î Otoyoldaki namkdar Yıuınan dağları ve bir kent MURAT KURAL lan. Olayiarda şimdiye kadar dört kişi öldü, sekiz kişi yaralandı. Gerçi yalnızca Los Angeles karayollarında yıllık kaza sayısının 65.000'in üzerinde olduğu ve bu kazalarda 1000 küsur insanın ölup 100.000'den fazlasının yaralandığı göz önüne ahnırsa, söz konusu saldınların tehlike potansiyeli, istatistiksel açılardan devede kulak sayılır. Ancak istatistikler sayılarla ve nicel değerlerle ılgilenir, niteliklerle değil. Bu son çılgınbk akımı, ABD toplumunun artık aynlmaz parçası haline gelmiş "amaçsız şidd«t" salginının ulaştığı yeni bir aşama olarak değerlendirildiğinde oldukça çarpıcı ve anlamlı özelliklere sahip. Son birkaç gündur yayın organları harıl hanl suçun kimde olduğunu sorguluyor. Polis olayların yalnızca beş altı tanesinde sanık saptayabildi. Peki bu işin gerçek suçlusu kim? Arada bir zaten olduğu söylenen bu olaylann raslantı sonucu ikisi üst üste gelince mal bulmuş mağribi gibi konuya balıklama atlayıp, kopardığı "gereksiı" yaygarayla bazı "çatlak"lara esin kaynağı oluşturan basm mı? Yoksa BronsonEastvvood zihniyetini Stallone'yle doruğuna vardmp, insaniığa "Testeıeli Teksas Katlianu" (Texas Chainsa* Massacre) türünden unutulmaz başyapıtlar kazandıran Hollywood mu? Ya da her gün izleyicilerin kafasma "raacho kahratnan" imajını kazımayı boynunun borcu sa Daü'den GÖNÜL DÖNMEZ DALİ/ÇİN Kentler vardır, kentleri anımsatır. Guatemalanm dağhk bölgesinde uç yanardağın ortasına yerleşmiş Antigua, doğanın tarihle sonu gelmez bir savaşa giriştiği, sapına dek bir Ispanyol kentidir. Nice depremlerin, patlamaların geride yüklü geçmişten ancak yıkık dökuk birkaç duvar bıraktığı kentte hiç ummadığınız bir anda karşınıza zarıf motifli bir kapı çıkabilir. Arnavut kaldırımı sokaklarında oraya buraya serpilmiş Avrupa stili 'cafe'ler bugunlerde pek uğramayan turistlere yoğurtlu, francalalı, ballı, tereyağlı kahvaltılar sunar. Loş ışıklı avlulara gizlenmiş lokantalarda Italyan şarabı yudumlarken toz toprak ve hayvan pisliğınden geçilmeyen kızılderili köylerinde çektiğiniz cefanın acısını çıkarmaya çalışır, sonra 400 yıllık posadolann sedef oymalı yataklannda kristal avizelere dalıp yorgun senyörlerin uykusunu uyursunuz. Ç'in'in Yünnan eyaletinde Dali kentı de sırtını Cangshan Dağlan'na vermiş, onunde uçsuz bucaksız Erhai Gölu, geçmişin ağırlığını tumuyle duyan bir kenttir. 1235'te Kubilay Han'ın eline geçmiş, sonraları geçmişin en ünlu turisti Marco Polo'nun diline duşmüş, ondokuzuncu asırdaki Nİuslüman başkaldırısından kultur devrimine dek başına gelmeyen kalmamıştır. Arnavut kaldırımı sokaklannda turistlere Italyan dondurması, piza, Macdali' hamburgeri satılan, deniz yuzeyinden 1975 metre yüksekteki bu kentin her taşının altında yıllann aşındıramadığı bir tarih yatar. Bir zamanlar evden çok tapınağın yer aldığı kentte şimdı bu tapınak ların çoğu depo o'.arak kullanılmaktadır. Bir ara sokağa saparsınız, karşınıza kubbesiz, minaresiz bir cami çıkar. Bu cami tıpkı bir Buda tapınağını andırır. Bir yanına kalaslar kumelenmiş, obur yanda işçilerin habire taş taşıdıkları, tek ınihrap uzerinde duran camınin onarımı hızla süregelmektedir. Yıkık duvarın onunde Çinli imam "selâmiin aleykum", deyıp sonra sızi Çince buyur eder. Dali'nin Musluman kasapları, Musluman lokantalan vardır. Levhalaıında Çııucnıiı >anı sıra Arapça goze çarpar. Arnavut kaldırı Londra kozmopolit bir şehir. Tıpkı, çok değil, 2030 yıl öncenin lstanbul'u gibi. Ve kozmopolit bir kent, kültürel zenginlik demek. Yine tıpkı, şimdinin değilse bile, 2030 yıl öncenin îstanbul'unda olduğu gibi. OSMAN BALCIGİL OXFORD Londra'da Sbcpherd's Bush yakmlannda bir kilise. Kilisenin düğün, nişan, konser gibi çeşitli aktiviteleri düzenlemeye elverisli salonu. Salonda hiç de yabancı olmayan bir dolu insan. Kıbns'tan uzun yıllar Ance göçüp Londra'ya gelmiş Ruriüar. Eğlenmedeler. Bir genç çiftin nişanını kutluyorlar. Kendı müzikleri. içkilen, mezeleri, kendi heyecan tarzlan ve kendilerine özgü şakalanyla!.. Aslında birçok yönleriyle bize ne de çok benzıyorlar... Ama konu bu degil. Londra kelimenin tam manasıyla kozmopolit bir şehir. Ulkenin yerlilerinin yanı sıra "yabancüar", "yabancdar", "yabancılair"... Ama turizm amacıyla değil, baska nedenlerle kendi ülkelerini terk edip yerleşmek üzere Londra'ya gelenler. (Bir zamaıüann îstanbul'unda olduğu gibi) Kozmopolit bu şehnn ne demek olduğunu anlatmanın en iyi yolu galiba fotoğraflar: Evlerden, alışveriş merkezlennden, otobüslerden, caddelerden, ibadetgâhlardan, lokantaJardan, hasılı yasamlan her yerden fotoğraflar... Burası Southwall. Ve ışte Hintliler Geleneksel kıyafetleri içinde, yüksek sesle, yıne Hinth satıcılardan, geleneksel yıyecekleriru almak üzere pazarhktalar. Oteki şarkılar gibi hal hatır sorarken binbırlenne dokunmayı ne de çok seviyorlar. Kara kaşlı, kara gözlü, kara saçlı esmer tenli kadınlar, erkekler, çocuklar... Bir curcuna, bir kıyarnet... Oluşturdukları fotoğrafla, vizörfin arkasındaki kişiye Hindistan'da deklanşöre basıyormuş hissini veriyor. Telaşlı bir el, annesinin eline sıkı sıkı yapışmış, dünya şinni bir çekik gözlü çocuğu objektife sokmaya çalısıyor... Çekik gözlü minik, kocaman elma şekerinden okkah bir ısınk kopartmanın uğraşmda... Annesinin öbür elinde, az önce bir Çin pazannda uka basa doldurduğu, yine Çın işi alışveriş scpeti var. Çeşitli Çin baharatı, kurutulmuş bir ördek. Çin'den özel olarak Londra'daki Çinliler ve ötekı Çın yemeklennı seven nüfus için ithal edılmiş sebzeler... Yani, burası Gerrard Strcet. Caddenin ikı yanını Çin malı her şeyi satan, isımlerinden tezgâhlanaa kadar her şeyleriyle Çınlı olan süpermarketler, lokantalar, pasta salonlan, hediyelik eşya dükkânları süslüyor. Çınce kitaplan, gazeteleri, dergileri, plaklan, kasetleri satan kitapçı ve plakçı dükkânlan da cabası. Tabii caddenin adı da. Bölge belediyesinden Çinli cemaate bir cemile. Yine GerTard Street'te tek tük "yabanaUr". tngiliz bir çift mesela: Trevor ve Safly. Trevor, ressam, Saüy ise bahçıvan. Kimi Ingilizler'in aksine, yabancılan seviyorlar. "Ötekileri bilmiyonu ama biz çok seviyonız yabancılan. Çünkü birçok yeni şey ögreniyonız onlardan." Trevor'ın birçok Türk arkadaşı da var: "Biliyorsunuz, tngiliz ytmekkrinin pek tadı tozu yoktur. Mesela, farklı türde yenekler ögrtndhn ben Turk arkadmsiarundan. Sonra, şimdi "mısafırhk" kavramı da farklı şeyler ifade ediyor benim için." Sally de aynı kanaatte: "Bizim için bir şans bu. Çeşitli kulturierden insanlan, uzun mesafder kat etmeden tanıyabiliyor, kültur alışverişinde bulunabiliyoruz. Kimileri ekooomiyi olumsuz elkilediklerini söylüyor. Ben inannuyorum buna." Vc burası Golders Green. Musevi nüfusun yerleşme alanı. Zencilerin, Himlerin, Rumlann, Turklerin ve öteki "azuüıklar"ın yaşadıkJarı yerlerden epey farklı. Her haliyle zenginliğı haber veriyor. Yollarda, metro istasyonunda. otobüs duraklannda, okul kapüannda Musevi Londralılar. Çeşitli zamanlarda, çeşitli nedenlerle, dünyanın çeşitli yerlerinden kopup gelmiş ve Londra'da yeni bir hayat kurmuşlar kendilerine... Burası da Hackney. Köşede pek süper olmayan bir market. Kapıdan içeriye başımzı uzatır uzatmaz Türkıye'desiniz. Tezgâhtarla dükkân sahibi konuşmadalar: "Rakılan juraya koymlun. Orası çok kapı girişi." "Tmauun da, ben beyazpeynire sucuga filan da yakın otsun diye oıaya koy•oftıun." Bu bölgede de Türkler var. Kılıkları, kıyafetleri, saçlan, bıyıkları; etrafa bakışlan, birbirleriyle konuşuşlan, ilişki kuruş tarzlan ve daha birçok başka tipik özelliklenyle, caddelerde, sokaklarda, dükkânlarda Türkler... Hasıh, Londra kozmopolit bir şehir. Tıpkı, çok değil yirmi, otuz yıl öncesinin lstanbulu'nda olduğu gibi... Kozmopolit bır şehir ise kültürel zenginlik demek. Yine tıpkı, şimdinin değilse bile, çok değil yirmı otüz yıl öncesinin lstanbulu'nda olduğu gibi. LOS ANGELES Diyelim ki mesafelerin akıl aJmaz ölçulerde buyük, buna karşılık toplu taşuna sistemkrinin alabüdjgine güdük kaldığı modern bir şehirde ya^ıyorsunu; ve elinizdeki tek ulaşım yöntemi bir arabaya sahip olup her yere dört tekerlek uzerinde gitmek. O sabah gene her günkünden farksız uykulu gözlerle yataktan kalktığıruzı ve alelacele bir tıraş fasüyla ustunköru geçiştirilmiş bir Jcahvaltıdan sonra hendinizi koşarcasına arabanıza atıp tşinize yollandığınızı düşunelim. Otoyol her zamanki gibi kalabahk. Her tarafınız araba kaynıyor ve dünyanın her yanında olduğu gibi sürücüler amansız bir şerit kapma mücadelesinde. Yolun solunu işgal etmiş geçit vermez yavaş taşıtlar, aniden öniinuze atüan şaşkın ve ateşli şoförier ya da tıklım tıkış tralıkte hızlı gidebileceğini sanıp arkanızdan boş yere korna çalan "manyak"lar vs. kısacası her zamanki curcuna ve sıradan bir "sabah stresü' Bütün bu kargasa içinde, sizinle aynı hızda gittiği halde inatla önunüze geçmeye çalışan bir araba beliriveriyor yarubaşınjzda. Şeridinizı sonuna kadar savunmaya karar \eriyorsunuz. Bir o bastırıyor, bir siz. Arada kufürleşmek de cilveleşmenin tadı tuzu. Bir yerlerde okuduğunuza göre bağınp çağırmak insanı rahatlatırmış, eh ayak üstü ufak bir stres tedavısi görmenin ya mı sokaklarda bol renk ışlemeli bluzlerinin altında Elvis paçalı pantolonları ve yuksek topuklu plastik ayakkabılarıyla çekik gözlu güzeller çalım atar. Göz alabildiğine uzanan pirinç tarlalarında genç kızlar oturup nakış işler. Evrenin her bir bucağından akın eden turistienn kırru, sokak sokak tapınak ararken diğerleri marihuana toplamaya çıkar. Çünku Daü kenti, Burma ve Tayland'ı içeren "altın üçgenin" bir parçasıdır ve kimi turist için tarlalarda alabildiğine üreyen bu ot eşsiz tapınaklan kadar ilginçtir. BÜTÜN ÖĞRETMENLER ingiliz, Deneyimli ve Profesyonel Los Angeles karayollarında bu yaz araba ve sürücülere yönelik 30 saldırı oldu, 4 kişi öldü. Bazen şerit kapma nedeniyle başlayan bir tartışma bile namludan çıkan ölümcül bir yanıtla noktalanıyor. rarı çok, zaran yok degil mi? Degil işte, hayatınmn hatasmı yapmış bulundunuz! Siz orada ağız tadıyla kendi hahnde masum bir sabah takışmasına dalmışken öbür surücunün yandaki koltukta ya da torpido gözünde "bir şey"ler arandığını fark etmiyorsunuz bile. El yordamıyla bulduğu o "bir şey"i penceresinden dışan size doğru uzattığinda bu hareketin ne anlama geidığini pek çıkaramıyorsunuz: Uzattığı şey her nedense namluya benziyor ama durup dururken ne' aiâka? Derken o an için trafiğin gürültusünü bastırdığını sandığınu bir patlama sesiyle bilmem kaç yıllık yaşantımz oraokîa sona eriyur. Gecnıiş olsun! Iki yıl önce evinizin arka bahçesinde köpeğinizle kucak kucağa çektirdığiniz fotoğrafın "otoyol şiddeti bugun yeni bir can daha aldı" başlığı altında akşam haberlerinde yayımlanacağından emin olabiürsiniz. Yer: ABD sinema endustrisinin merkezi, hayal dünyasıyla gerçeklerin iç içe girip birbirini biçimlendirdiği Güney Kalifornıa. Haziranın I8'inden beri 16'sı geçen hafta içinde olmak üzere, Los Angeles karayollarında arabalara ve sürücülere yönelik 30'a yakın saldırı belirlendi. Hepsi de farklı yerlerde gerçekleşen olaylann arasında hiçbir ortak nokta ya da benzerlik yok. Bilinen tek şey, otoyollarda bazı silahlı sürücülerin dolaştığı ve akıllarına estikçe sinirlendikleri araçlara ates açtıkyan televizyon istasyonları mı? Ne kadar zorlaştırılmış olursa olsun (Kalifornia'da iki hafta bekletiyorlar da) her Önüne gelenin silah taşıyabÜmesinin de sakın bir etkisi olmasm? Belki de bütün suçlu insanlan birbirinin tepesine basarak tırmanmaya koşullandıran, sosyal güvenlik kavramının yanından bile geçmemiş, otoparklara ters yönden girmenin cezasını yere gizkdiği "tırmık"larla dört lastiğin birden paramparça edilmesi olarak saptayan genel sistemdir. Şimdiük sürücüler oldukça dikkatli. Kimsenin korna çalmaya niyeti yok. yavaş gidenler en sağ şeride çekiliyor, acelesi olanlar soüamadan önce neredeyse karşısındakinden izin alıyor. Asınlıklar bitti, artık herkes birbirine saygıü. Boylece yoğun bir terör ortamı bir kez daha ölçülu davraruşlar ve asılsız ihbarlarla bezenmiş, haddini bilen insanlann dünyasım yaratmayı başardı. Bundan sonraki kurbanın kim olacağı muamma. Çoğunluk, sıkışmadıkça otoyollara çıkmamaya çalısıyor. Kimbilir, belki de haklı nedenlerle başlayan bir endişe yerini çoktan auşılrruş abartık Arnerikan paranoyasına bırakmıştır bile Ama açıkçası kimse böyle bir riski göze alıp bildiği gibi davranmaya istekli görunmüyor. Ne de olsa yandaki arabanın torpido gözunde neyin durduğu pek belli olmaz. Tann tüm kullannı bırbirinin eline düşmekten korusun! 19871988 Dönemı Başlama Tarihi 57 Eylül '87 fcntie KAYITLARIMIZ BAŞLADI 147 09 83 Rumeiı Cd No 92 4 Zekı Bey Apt Osman&eyIST ıYapı Kredı Bankası Karsısı) Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı Özel Boğaziçi Yabancı Diller Kursu • • • YAZ OKULU üçüncü dönem kayıtları devam etmektedir. • • • YAZ ve SONBAHAR genel ve özel amaçlı İngilizce kurslan kayıtları başlamıştır. Abidei Hurri>et Caddesi Gökfiliz tştaanı Kat 8 Mecidiyekoy İSTANBLL Tel.: 172 00 2122
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle