28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/1 16 AĞUSTOS 1987 Adaya demokrasi nasıl geldi? KUDETA 2 CÜNEYT ARCAYÜREK 8 "Benimle ala> edemezsin G u t " diye çıkıştı Sayın Bayan. " A l a y " dedi Lazoy. >4 O ne biçim sözciik öyle. Sen benim Nanuy uygarlığı kadar gorkemli gövdesi. dünya akıllısı kadınımsın..." ., Sayın Bayan yumuşadı. Lazöy, "Birkaç gun icinde Sakrel'i görüp fırka girişimini soyleyeceğim" dedi. , •'Yaşşşşa!" diye sıçradı Sayın Bayan. Tozlu, taşlı Ada yollarında Frengistan'dsn getirttiği giysisine özen göstererek yurüven kel kafalı üçün biri dudük de cebinden ses alma aracını çikardı, düğmesine bastı. duyuyorum" dedi, ama içine bir kuşku tohumu düştü. Bu Lazöy'ü hafife almamak gerekiyordu. "Yoksa" diye bir soru kıvrıldı kafasında: "Yoksa bu adam Halkçılar semtinde yaptırmakta olduğum büyük daireden haberli mi?" diye düşündü. hSakret "Insanlar elli yaşını, hatta 60'lannı geçtikten sonra azarlar" dedi. Lazöy de, "Bu nedenle, Ada'ya bağışlayacağınız kokakrasi döneminde bir fırka kurup yönetime halk onayıyla gelmeyi düşünüyorum." D 'ernek Başkanı Sakret, "îltifatlarınıza saygı MUSTAFA EKMEKÇI ANKARA NOTLABI Teypten aslan kükremesi Sesler birbirine karışıyordu, ama Lazöy'ün söytediklen, Sayın Bayanın iskelede mırıldandıkları, hepsi hepsi tarihsel niteliğinden kuşku duymadığı ses bandına geçmişti. , Kel kafalı üçün biri dudük için bu kaset önemüydi. Tarihsel değeri bir yana, günü gelir Sakret'in kuşkularına karşı Dernek Başkanı "nezdinde" temize çıkmasıru sağlardı. Sakret, hazırladığı tüzüğü onaylatmak için lambalı oylamaya gidecekti, ama önlemini almıştı tt ite it kuyruğuna 1. Damat terlerini sildi. "Değerlendirme ve birieşlirme" arasından çıkan ses bandını aldı. Sakret'in odasına gitmek için bahçeye çıktı. Kuşkulandığı bahçıvan bahçedeki dar, düzenli yollan temızliyordu. Sakret ise, çiklet sakızı çiğniyor, arada bir büyük balonlar yapıp patlatıyordu. "Mutluluğunuz daim olsun babacığım" dedi 1. Damat. Sakret şöyle bir baktı 1. Damada: "Keyfimi kaçıracak bir şey yoktur herhalde" dedi. "Tersine" dedi. 1. Damat "Begenecek, gülecek ve öniimüzdeki günlerde egleneceksiniz." Ses alma aracını çalıştırdı. Odayı Lazöy'ün; kel kafalı üçün biri dudüğün, Sayın Bayanın konuşmaları doldurdu. " D o ğ r u " dedi Sakret, "öniimüzdeki günlerde epey şenlik var." Bahçıvan, Sakret'in penceresinin altında durmuş, bu konuşmayı, ses bandını dinliyordu. • " N e Ada b e ! " dedi içinden. "Herkes birbirini dinliyor." Sonra yüksek sesle söylendi. • " t l , ite; it de kuyruğuna..." Birden bir el kulağına yapıştı bahçıvanın: "Sen Sakret'e de bizJere de hakaret edersin h a ! " diye bağırıyordu 1. Damat. Bahçıvan o gün işinden kovuldu. ' Sakret'in o gün çahşkanhğı tutmuştu. Ama', nerede? Lazöy, " B u r a d a " diye söze başladı: "Lütufkâr himayelerinizle görevden sonra çekUdiğim yalıda rahatım iyi. Ne var ki... Benim gibi kırkını çoktan aşmış insanlann içindeki çalışma isteği bir türlü tükenmiyor." Sakret, yani Sayın Bayanın körüklediği ihtiras bir türlü tükenmiyor demek istiyor diye düşündü: "Haklısınız, insanlar elli yaşını, hatta 60'lannı geçtikten sonra azarlar" dedi. "Değü mi efendimiz" diye yanıtladı Lazöy: "Bu nedenle, Ada'ya bağışlayacağınız kokakrasi döneminde bir fırka kurup yönetime halk onayıyla gelmeyi düşünüyorum" diye ekledi. Sakret sözün gerisini bekledi: "Eğer izin verirseniz, fırka kurmamda bir sakınca görmiiyorsanız, bu istegi yerine getirmeye çalışacağım" dedi Lazöy. " F a k a t " dedi Sakret, "daha epey zaman var fırka kurulmasına." "Biliyorum efendimiz, biliyorum" diye telaşla sözlerini sürdürdu Lazoy: "Size bağlıhğımın bir ölçüsü bu. Fırka kurulmasına zaman olmasına ragmen bugünden onayınızı almayı gerekli gör "tşbaşına gelirseniz, ancak benim himayemde çahşacak, dediklerimi aynen yerine getireceksiniz." Lazöy, "Kuşkusuz, bu da Ada'ya bahşettiğiniz kokakrasinin yazüı olmayan temel Ukesi olmalı" diye konuştu. Sakret, "Biz" dedi, "kokakrasiye inanan insanlanz. Ada halkı kokakrasi)i gelen huzurdan sonra eğlence olsun, şenlik sürsün di>e istiyor, tabii biz de. Ama bu şartlarla." "Bendeniz" dedi Lazöy, "Hiç kuvvetlinin, kudretlinin karşısna geçecek kadar enayi birisi miyim Sayın Sakret". Üzülmüştu. Sakret hafifçe gülümsedi: "Biz gardiyanlık okuduk, bekçilik yaptık, her şeyi şırrak diye dobra dobra söyleriz" dedi. Lazöy, "Biz de iiçkâğıtçılık yaşadık, hiç doğnıyu bekçilerin yüzüne karşı söyler miyiz" diyecekti, vazgeçti: "Sizin buyruğunuzdaçauşmak bana ancak güç verir" demekle yetindi. Tilki gibi kurnaz, bir serçe İcuşu kadar ürkek kuşkucu Sakret, Zorti bakışlarıyla Lazöy'ü süzdü, gözlerini kısıp kimi hesaplar yaptı kafasında: "Gidebilirsiniz" dedi, "başarılar dilerim." "Yarım saatte her şey olup bitti mi?" diye sordum yaşlı bilge adama. "Ne sandın ya, Sakret bu; bir kez kafasına koymuş ne ynpacagım" dedi. Tüziige "onay işareti" nasıl verildi? Birden öksürük nöbetine tutuldu yaşlı adam. Öyle öksürüyordu ki sanki ciğerleri dışanya çıkacakmış gibi. Nise koştu gitti, bir bardak su getirdi. Ben sırtına vurdum, Nise suyu içirmeye çalıştı. Yaşlı bilge adam hepsini geri çevirdi, öksürük nöbeti geçer gibi olunca sözlerini sürdürdu: Sakret "onay işareti" gününden 24 saat önce küçük tüzüğe dayanan bir bildiri yayımladı. Onay işaretini ada halkının nasıl vereceğini açıkladı. Buna göre, o gece adadaki evlerin bütün odalarında elektrik yanacaktı. "Hiçbir şey arilamadım" dedim yaşlı bilge dostuma. "Bekle, anlayacaksın" dedi. Yarım saaı süreyle yanacak her elektrik ampulü bir "oy" demekti. Çıplak, boyasız her ampul bir "onay işareti" demekti. Bir evde kaç ampul yanarsa, o evden o kadar "onay işareti" çıkmış sayila B ahçıvan "Ne Ada be!" dedi içinden, "herkes birbirini dinliyor." Sonra yüksek sesle söylendi. "İt ite, it de kuyruğuna..." Birden bir el kulağına yapıştı. "Sen Sakret'e de, bizlere de hakaret edersin ha!" diye bağırıyordu 1. Damat. ^ Ada'nın haritasını masanın üzerine sermiş, nerede ne yapılabileceğini araştınyordu. Son günlerde iki tutkusu vardı. Birineisi Ada'ya tek odalı bir dersane yaptırmak, ötekisi tavşanlar dışında her "mahlukun" yavrulannı sevip okşamak, barındıkları duvarları denetlemekti. Dersane üzerinde derin düşüncelere daldığı bir strada, 1. Damat geldi: "Sayın Gut Lazöy teşrif ettiler efendimiz" dedi. , Sakret, daldığı düşüncelerden sıynldı, " D c n e k sonunda geldi" demekle yetindi. Bir el hareketiyle Lazöy'ün içeri alınmasını işaret etti. Dalgın, çooook dalgın olduğu zamanlar konuşmaz, el kol hareketleriyle isteklerini yakın çevresine anlatırdı. Bir "diişunürdü" Sakret. Düşünürier yeni dü^ünceler düşünmeliydiler. Sakret dernek binasımn Jtimi duvarlanna asılan bu sloganı, arada sırada çevresindekilere de yinelerdi. Gut Lazöy, ürkek adımlarla yaklaştı, önünde eğilip Sakret'i bir imparatoru selamlar gibi selamladı. Sakret henüz düşüncelerinden sıynlmadığı, düşünür olmanın ağırlığından kafasını anndıramadığı için bu gorkemli selamı yine eliyle karşıladı, bir sandalye gösterdi Lazöy'e. Eski Genel Sekreterini göz ucuyla süzdü. Lazöy biraz zayıflamıştı, güneşte fazla durmaktan yüzü yanmıştı. arım saat süreyle yanacak her elektrik ampulü bir "oy" demekti. Çıplak boyasız her ampul bir "onay işareti" idi. Bir evde kaç ampul yanarsa, o evden o kadar "onay işareti" çıkmış sayılacaktı. Ancak Sakret, yeni tüzüğe karşı çıkanların, evlerinde mavi ampuller yakmasına izin vermişti. caktı. Şimdi anlaşıldı "Vehbi'nin kerrakesi" dedim. Sakret, adanın belirli sayıda olan nüfusuna karşın, yeni tüzüğün büyük bir çoğunlukla onaylandığını dosta düşmana anlatmak istiyordu. Bunları sıraladığım zaman yaşlı bilge dostum, "Daha bitmedi ki" diye terslendi. "Bitmeyecek ne var, sonuç şu kısa açıklamayla ortaya çıkıyor" dedim heyecanla ve Sakret'in yeni bir yanıru yakalamış olan insanlara özgü bir sesle. Ihtiyar sararmış dişl;rini göstererek güldü: "Fakat Sakret, kokakrasiye geçmemizi saglıyordu ya, menfileri de özgür bırakacaktı" dedi. "İyi ki, o sırada adada değilmişim, menfilikten yine bir kötü not ahrdık" diye yanıtladım yaşlı bilge dostumu. "Sakret'e vız geiirsin sen" dedi. "Öyle bir diizenleme yspmıştı ki, sen cim kamında nokta olurdun." Sakret, yeni tüzüğe karşı çıkaniarın evlerinde mavi ampuller yakmasına izin vermişti. Ya da san renkli ampuller. Mavi ya da sarı ampulleri kullananlar yeni tüzüğü benimsemeyenler olacaktı. Mavi tümüyle karşı çıkmayı, sarı ise duraksama geçirenleri simgeleyecekti. Sakret, 1. Damadı, öteki yakınları ve emekli dört bekçi, o gece adanın yüksek bir tepesinden, belki de Başkanhk Konutu'ndan ada evlerinde yanan elektriklerin rengini gözleyecekler, onay işaretini n sayısını, ada nüfusuna olan oranını saptayacaklardı. "Evde san ya da mavi bir ampul varsa sokak kapısındaki lambaya koyuver" dedim Nise'ye. "Geçti Bor'un pazan" dedi yaşlı bilge dostum. "Tabii, o gece bütün ada ışıl ışıldı, renksiz ampullerden dagılan ışık, denize vunıyordu" dedim. "İyi ki burada degilmişiz" diye yineledim. "Ama burada olan vardı, örneğin Nahro" diye anlatmayı sürdürdü yaşlı bilge dostum. Kasımpatıların açtığı o sonbahar gününün, "onay işaret" günü olduğunu Sakret ilan etti. Akşam üzeri sokaklarda, deniz kıyısında, gazinoda hemen hiç kimse kalmamıştı. Herkes evine gitmişti. Gecenin çökmesini, elektriklerin düğmesini çevirme anını bekliyorlardı. Fakat Sakret, öylesine Zorti kurnazıydı ki, herkesin saate bakıp 20.00'de elektrik düğmelerine koşmasmdan yana görünmedi. Öteki adalardan birinde doldurulmuş sirklerde kullarulan bir "teyp bandı" getirtmişti. O gece tam saat 20.0C'de sesleri yükseltilmiş bütün hoparlörlerden bir aslan kükremesi duyuldu; bu ses, dağı taşı, denizi kapladı, insanlan ürpertti. Aslan kükremesiyle birlikte her evde elektrik düğmeleri çevrildi. Sakret ve arkadaşları konutta balkona çıkmışlar, ellerinde dürbünler her yanı dikkatle izliyorlardı. Birden ada, her geceden daha ışıklı, pırıl pırıl bir görünüm aldı. "Ben de" diye sürdürdü yaşlı bilge dostum, "Sakret'in konutunun tam karşısına diişen tepeden adayı gözlüyordum." Doğrusu her evde bir yerine en azından üç ampul yanmaya başladı. Sakret, o sırada keyfinden karnmı kaşıyordu. Çevresindeki "aile" Sakret1 in bu zaferiyle Sakret'ten daha çok kendinden geçmişti. 'çün biri ses alıcısının düğmesine bastı. Sesler birbirine karışıyordu, ama Lazöy'ün söyledikleri, Sayın Bayan'ın iskelede mırıldandıkları hepsi tarihsel niteliğinden kuşku duymadığı ses bandına geçmişti. Kel kafalı üçün biri düdük için bu kaset önemliydi. Tarihsel değeri bir yana, günü gelir Sakret'in kuşkularına karşı dernek başkanı "nezdinde" temize çıkmasını sağlardı. düm. aksi bir buyruk alırsam sizden, kısa yoldan bu girişimden vazgeçeceğim" dedi. Sakret'in kafası Halkçı semtinde yaptırdığı eve takılmıştı. Bu Lazöy anasının gözü adamdı, biliyorsa bu evi, ileride kullanabilirdi. Hemen önlemeliydi bu düşünceleri: "Hiçbir mahzuru yok Ada'yı sizden daha iyi kim yönetebilir k i " dedi. Lazöy yerlere kadar eğilip selamlayarak Sakret'i, "Bana şeref bahşettiniz efendimiz" dedi. Yüzu Sakret'e dönük geri geri kapıya doğru giderken Dernek Başkanı, bıyıklarını okşadı ve ekledi: "Yalnız bir şey var Sayın Lazöy..." Dışan çıkarken, "Başaracağım, seni de Sakret, göreceksin nasıl tıpalayacağım" diyordu. Sakret, kudretinin doruğundaydı, bu gücün etkisiyle gözü hiçbir şey görmüyordu. Herkes birer sinekti sanki indinde. 1. Damadın elini sıkıp saygılannı sunarken kafasından, "Acele etme Sakret, acele etme'. Bugünün yarını vardır, evren sultanlara bile kalmamıştır" cümleleri geçiyordu. Üçün biri düdükleri tutana aşkolsun!.. Yeni tüzüğü yere göğe sığdıramıyorlar. Sakret'in kokakratik döneme geçihnesi için ne büyük özverilerde bulunduğunu anlata anlata biüremiyorlardı. Ada halkının büyük çoğunluğunda yeni tüzüğün içeriği üzerinde hemen hiçbir tartışma yapılmıyordu. Adalılar tüzüğün getirdiği yeni kuralları öğrenerek "onay işareti" vermeyi düşünmüyorladı bile. Nasılsa, Sakret onlar adına düşünürdü, düşünmüştü ki tüzüğü hazırlatıp inceleyerek "onay işareti" için bir gün saptamıştı. "Onay işareti"nin nasıl verileceğini anlatan bir başka küçük bir tüzük Sakret ve emekli bekçiler tarafından hazırlanıp açıklanmıştı. Çok sade bir yöntemdi bu. "Onay işareti" öteki adalarda görüldüğü gibi gündüz gözüyle verilmeyecekti. Bir gece, saat 20.00'de başlayacak, 21.00'de sona erecekti. Bu yarım saat içinde adalılann Sakret'in yeni tüzüğünü onaylayıp onaylamadıkları saptanacaktı. Yaşlı bilge dostumun yüzüne bakakaldım. Birden serin havayı içine çekti, yanımda oturuyordu, dizlerimiz biribirine değiyordu, salıverdi nefesini. Yüzümü ateş gibi yakan bir soluktu. Yoksa biliyor mu? "Sizi sağuklı gördiim Sayın Lazöy" dedi karşıdan bir yarut beklemeden, "ne gibi yardunda bulunabilirim?" diye ekledi. Lazöy, aklına koyduğu "girişi" yapacaktı: "Efendimizi böyle dinç, sağlıklı ve çalışırken görmek bizim için büyük mutluluk" dedi. Sakret eliyle boş ver anlamına gelen bir işaret yaptıktan sonra, "Hayalımızı Ada halkının mutluluğuna, refahına adadık" dedi. "Kuşkumuz yok, Ada halkının da kuşkusu yok" diye yanıtladı Lazöy. "Ada halkını mutlu gördükçe biitün yorgunluğumuz geçiyor" diyordu Sakret. Lazöy, "Miireffeh olmanın yolunu bizzat başkanımız bulduktan sonra Ada halkının mutluluğunu düşünmek, pek o kadar önemli sayılmaz Sayın Sakret" dedi. Dernek Başkanı, " l l t i f a t l a r ı n ı z a saygı duyuyorum" dedi, ama içine bir kuşku tohumu düştü. Bu Lazöy'u hafife almamak gerekiyordu. "Yoksa" diye bir soru kıvrıldı kafasında: "Yoksa bu adam, Halkçılar semtinde yaptırmakta olduğum büyük daireden haberli m i ? " diye düşündu. Dernek başkanhğından 90 yaşına geldiğinde ayrılacaktı. Halkçılar semtindeki dairede yaşhlık günlerini huzur içinde geçirmek istiyordu. Öylesine yorgundu ki... Ahhh, diye içini çekti. Ahhh, şu Ada işleri olmasa, kendisi bu işlerden elini çekebilseydi. Koşullar Lazoy, gene ne pürüz çıkaracak bu adam, diye düşündü. Sakret, "Biliyorsunuz, yeni tüzükle birlikte dernek başkanlığını hiç istemediğim halde bir süre daha sürdürmem için arkadaşlar direniyorlar" dedi. Lazöy. " N e bahtiyaruk, ne mutlu bir olay" diye Sakret'i rahatlattı. Sakret, "Eger fırka kurar ve onay alırsanız, işbaşına geleceksiniz, bu birlikte çalışacağız demektir" diye başladı: "Dernek Genel Sekreterliğine sizi atarken 'eski dostlarla ilişki kurmayacağınızı' şart koşmuştum. Bu şart sürüyor" dedi. "Kuşkusuz efendimiz." "İkinci şartı söylemek zor. ama zorunlu" dedi Sakret: Aslan ormanda dolaşırken ayağına bir diken batar. Çok acır ayağı aslanın. Ağacın dibıne uzanır; o sırada oradan geçmekte olan tilkıye seslenır: Şu ayağımdaki dikeni çıkanver' der. Tilki: Hay hay çıkarayım ama dikeni çıkanrken bir acı duyacaksın. Duyduğun acı nedenıyle. bana bir pençe atarsan, ben dört takla atarıtn! Pekı. ne olacak? Ne ıstiyorsun? Ben senın ayaklannı bağlayayım, sonra senı şu ağaca bağlayayım: dikeni de çıkarayım! Aslan, "Pekı" der. Tilki, aslanın ayaklannı bir güzel bağlaı. Sonra ağaca bağlar kı, hiç kımıldayamasın! Aslan dıkenin çıkarılmasını beklerken. tilki: Eee, der, ulan yıllardır anamızr ağtatryorsun, aslanlık taslıyorsun! Şimdi, böyle bağlı kal da usun başına getsin! Böyle dedıkten sonra. bir de nanık yapar. çıkar gider tepelere. Aslanın çok canı sıkılmıştır; o sırada yakınından bir çakal geçmektedir. Aslan, ınler gibi kukrer: Cakal. der. gel şu ayaklarımı çoz! Başüstüne abı. der çakal. yakiaşır, ayaklannı çözer. Onu özgürlüğüne kavuşturur1 Aslan, en acı kükremesiyle "Ormandakı tüm hayvanlar toplanstn" der. Ormanda ne varsa toplanmışlardır Aslan. şöyle konuşur. Ben krallık görevınden çekıliyorum. Artık sizın kralıntz değilim! Gıtme baba, bızi kurtar! bızı bırakıp nerelere gidiyorsun? diye çığrışırlar. Aslan, son sözünü söyler. Bir memieket kı. tilki bağlar. çakal çözer, o yerde durulmaz! * * • Mesrutiyet caddesinde, eski Ankara valisı, AP'li Ömer Naci Bozkurt'la karşılaştım. Şapurşupur öpüştük. 12 Eylul'den sonra, AP'lilerde, bizlere karşı bir yakınlık, bir yakınlık ki sormayın. Her karşılaştığımızda sarmaş dolaş kucaklaşıyoruz. Ömer Naci Bozkurt'la, Mecliste de karşılaştığımızda selamlaşırdık, takılırdı: Senin durumun benden iyi! derdi Bu demekti ki, sol sağdan dahâ iyi durumda. 12 Eylül oldu, bir gün yine karştlaştık. Onu çağırdım: Ben büroya gidiyonım, buyurun bir çayımızı için... Geldi, arkadaşlarla tanıştı. ilk kez Cumhuriyet bürosuna gelıyordu. Aynldıktan sonra, arkadaşlarına anlatmış' Yahu, Cumhunyet'e gittım. Bana hiçbir şey olmadı! Hepsi çok iyi insanlar! Bu karşılaşmamızda da takıldım Ömer Naci Bozkurt'a: Suleyman Bey'i görünce söyleyeceğim, musteşan ona nasıl oyun etmiş soracağım! Söyleme, dedi. ben söyledim. Çok üzüldü... Ne dediniz? Beyetendi. dedim, siz kibunca deneyimli adamsınız. Yanıbaşınızdakı kışiyı tanıyamadınız mı? Yanınızda bunu nasıl taşıdınız? Ne karşılık verdi Suleyman Sey' Naci Bey. o bir şey mi? dedi. Biz, Faruk Sükan'ın elinden İçişleh Bakanlığı'nı aldık, Haldun Menteşeoğluna verdik. Ne oldu? Ya yıllarca Adana'dan senatör olan Mehmet Unaldı? Demek, ihanete uğradığı için çok üzgün? Evet. çok üzüluyor! Ömer Naci Bozkurt, Cumhurıyet'i övdü: Biliyor musun, dedi. Bizim arkadaşlar hep Cumhuriyet okuyorlar! Tercüman'ı bıraktık. Suleyman Be/in konuşmalan, en geniş Cumhuriyefte yer alıyor. her haberi de okuyoruz. Yazarlan ne yazartarsa yazsınlar! Sonra yanımıza, AP'li eski milletvekıllerınden İlhamı Çetin geldi. O dasöyleşiye katıldı. O, Turgut Bey'in adını anmadan, bir şeyler söyledi. Ömer Naci Bozkurt: Bana bak! dedi, bir Gümüşhanelinin kaburga kemiğinden bin Malatyalı çıkar! 6 Eylul yaklaştıkça, "evethayır" tartışmalan hızlantyor. Cumhuriyet yazarlarının •'everTen yana tutumları okurtarı da etkilemiş gibi. Bir okur: Ben kararsızdım, Cumhuriyet'in tutumunu gördükten sonra "evet" demeye karar verdim... dedi. Çok kışı de, 6 Eylül oylaması "ortada" dıyor. Bence "hayır" da çıkabilir! "Hayır" çıkarsa, yasaklılar yaşadı. Yasakları kalkıncaya dek, aslanlar gibi dolaşırlar! "Evet" çıkarsa, tümünü bitti sayın Turgut Bey'in iktıdarının da yerınde yeller estiğini görürsünuz! Halkoylaması yasası Meclisten geçerken, iki eski liderın. Suleyman Bey'le, Bülent Bey'in oyuna geldıklerını yazdım. Turgut Bey'in oyununa gelmişterdi. Şimdi, bunu unutmuş görünuyorlar. "Evethayır" kampanyaları, genel seçim havasına büründü. Turgut Bey, referandum yasası çıktıktan sonra, Suleyman Bey'in bir teşekkür bile etmediğinı, teşekkür edecek yerde. kavgayı başlattığını söyledi. Suleyman Bey, buna da çok uzülmüş olmalı. Meclisten geçen yasayı. halkoylamasına sunanm nesine teşekkür edecekti? Zaten, oyuna da gelmış! Turgut Bey de, 12 Eylul'ün tüm yanlışlarını bernmsemiş gibi. Çankaya'nm, yasaklann kolayına kalkmasından yana olmadığı duşünülebilir. Ama bu açıkça söylenmıyor Üstu kapalı Turgut Bey'e söyletıliyor. Yüzde altmışlar, oran tartışmalan ne çabuk unutoldu? Polıtikacılara siyasal yasaklar ilk konduğunda. kimi basında Tıderlere tatil" diye yayımlandı bu. Neyın dınlencesi, neyin tatılı? Dınlence, kişinin ısteğiyle olur Politıkacılara dinlence de, seçimlerde seçmenlerce verilır. Öyle olmadı. 12 Eylül'ü yapanlar verdiler cezayı. İsmet Paşa, siyasetçilere boyle cezalar verilmesine hep karş» çıkmıştı. 27 Mayıs 1960da. eski demokratların tutuklanmalarını, cezalandınlmalarını istememış, idam cezaları verıleceğınde de o zamanki Cumhurbaşkanı Cemal Ğürsefe mektuplar yagdırmıştı Coşkun Kırca, 13 ağustos günlü Hürriyet'te çıkan yazısında, İsmet Paşa'nın bu davranışının gerekçesini kendisıne sorduğunu yazdı. ismet Paşa, Kırca'ya şöyle karşılık verır: Siyasette herkes bir ölçüde vatandaşa kendisini sevdirir Kimisi iktidarda birtakım hızmetler yapmıstır. Kimisi muha/eferte bazı vatandaslara sevımli gelmıştir. Bu insanlar, hata da yapmış olsalar, cezaya çarptırılırsa. onu seven, sevabını günahından üstün tutan vatandaşları kırar, gücendirirsinız. Vatandaşlar arasındaki bıriıği bozarsınız Siyasetin yaptınmını, yine siyasette aramalıyız. Vatandaş, beğenmediği kişiyi seçmez. Suç işlemedıkçe, demokraside siyaset cezalandırılmaz. Demokrasiye bunun ıçın geçtik... Coşkun Kırca. 12 Eylül'e beş kala, 12 Eylül belgesinın iskeletinı hazırlayanlar arasındaydı. Öyle söylenirdi Şimdılerde. Suleyman Bey'in hoşuna gıdecek yazılar da yazmıyor değıl. İsmet Paşa'nın söyledikleri ilginctı; asıl onu aktarmak ıstedım... Suleyman Bey'e uçakta Turgut Bey'i sordum. Taa, 1952'den başlayan bir arkadaşlıkları var. Turgut Bey, Suleyman Bey'e 12 Eylül'e dek bağlı kalmış. Hep abı" demiş. Şimdi Turgut Bey'in adı geçince Suleyman Bey'in tepesi az biraz kızarıyor. Suleyman Bey: Aslında Turgut Bey'in bizim ile geçmişte bir meselesi yok; bugün meselesı olması, geçmişten dolayı değıl, gelecekten dolayı... dedi. Yani ayağının altında bir şeylenn kaymak olduğunu mu görüyor? öyle hissediyor... Suleyman Bey ile uçakta söyleşiyoruz Suleyman Bey dün sabah Kahramanmaraş'a bir "kurtancı" gibi girdi. O açık arabanın üzerinde ünlu şapkası ile karşılayanlara selam verirken, kalabalıklar 38 derece sıcakta koşuşuyorlardı Onu sevmeseler nıye koşsunlar? Bir pankartta, "GAP projesi Demirel'ın, GAPKAÇ projesı Özafırf yazısı okunuyordu. Gençlerin "Yasaksız Türkiye" sloganını kimi gazetecıier "Bağımsız Türkiye" diye anladılar Romen yapısı Anair uçağında "evet" çıkolatalarını yedikten bir saat 20 dakika sonra indik Gaziantep'e Suleyman Bey uçakta şapka ile oturduğumu görünce: Ekmekçi neden sapkanı çıkaımıyorsun? Şapkanı çıkanrsan, katandaki fikırler uçar gider diye mi? diye takıldı. Demirel ile gezide "Koca fle/s"Sadettin Bilgiç, Aydın Menderes, Ekrem Ceyhun, Ahmet Sarp, Musa öğün, Doğan Kasaroğlu, Mıkail Aydemir, Ali Şener, Lokman Kondakçı, Cahit Günay, Hayrettin Gökdemir, Ferhat Erbek de var. Gezide TRT eski genel müdürierinden Musa öğün ile Doğan Kasaroglunun dirsek dırseğe kottuklarda otumrtaları yanımda oturan ANKA'dan Vartık özmenek'in pek garibine gitti. Özmenek şöyle dedi: Musa öğün, 12 Marfta muhtırayı getirdi. Muhtırayı Doğan Kasaroğlu aldı. Muhtıra ile Suleyman Bey gitti. Bak şu Türkiye'nin çelişkisine abi! Varlık, Musa öğün'ün gelişınden 10 ay sonra, TV'den uzaklaştırılanlardandı. Varlık ile birlikte TV'den uzaklaştınlanlar arasında Melih Aşık, Yavuz Kürkçü, Erdoğan Alkan, Yavuz Gökmen, Koray Duzgören, Gülseren Ergun, TRT Genel Müdürlüğü'nden de Sevgi Soysal ile Örsan Öymen vardılar. Suleyman Bey'e Gaziantep Havaalanı'ndan sonra kendi deyimi ile bir "nezakef karşılaması yapıldı. Nezaketlisi buysaciddisi nasıldı acaba? Alandan çıktıktan sonra mavi gömlekli bir genç, yine mavi gömlekli bir yaşlı adamın cüzdanını kalabalıkta çarptı, kaçtı. Otobüste oturduğum yerden gözlüyorum. Adam telaşla koşuştu. "Hırsız kaçıyor, tutun" dedi, ama "Yaşa baba", "Kurtar bizi baba" diye bağıranlara bir şeycikler anlatamadı... Basın otobüsünde gazetecilere, üstüne antepfıstığı serpilmiş Kahramanmaraş dondurmaları sunuldu. Gaziantep'te Kenan Evren Bulvan'na girerken Demırel'in yanında, Aydın Menderes ile Gaziantep il başkanı da. karşılayanları açık arabada selamladılar. Suleyman Bey 1978 Kahramanmaraş olaylarından beri ilk kez Kahramanmaraş'a geliyordu. Gelişi gerçekten gorkemli oldu. O olaylarda olenler ise, yazık ki, unutulup g:tmişlerdı. Aslan, Tilki, Çakal... GÖKSUN YENER İLE SABİT SAY EVLENDİLER SÜRECEK 14.8.987 NEWJERSEY
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle