18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/8 5 "Zaten sizden yardun istemiyorum artık" diye ukala bir sesle konuştu Sakret. Lazöy, Demek Başkanhğı konutunda, Sakret'in karşısındaydı. Ellerini önünde kavuşturmuş, kocaman başıru saygıyla sağa eğmiş, Sakret'i dinliyordu. Sakret yaa masasında oturuyor, ekseni çevresinde dönen koltuğu sağa sola oynatıyordu. "Yardımlannıza yönetim olarak teşekkür ediyoruz" diye başladı Sakret, Genel Sekreterin gönlünü alıyordu. Lazöy içinden "Önce hafif yağlayacak tabü, ne oinoğluhindir bu Sakret" diye geçiriyordu. Sayın Bayanla yaptığı konuşmalardan bir kural çıkarmıştı: Köprüyü geçene kadar ayıya dayı 4iyeceksin! "Ama efeodimiz" diye kekeledi. "Elimden gddiğince size yardımcı oldum, Ada'ya geldiğimden bu yana işleri tıkınna koyduna, Ada halkım muthı etmeye çahştım." Sakret, mürekkep hokkasından bir kalemle bir damla mflrekkebi kâğıda damlattı. l Sonra mürekkep damlasını kurutma kâğıdına ^emdirdi. ;' "Bakın Sayın Lazöy" dedi, kâğıdı burnuna doğru uzatmıştı. "Bakın, mürekkep silik bir iz bırakmış, ama leke yok olmuş, değil mi?" diye sordu. . Lazöy, "Müthiş bir buluş efendimiz, rnüthisş" diye hemen dalkavukluğa başladı. Sakret, "Dunın, büdigim yetenekkrimi lütfen bana söylemeyin, sıkıyorsunuz beni" diye terslen akret, yüce Başkan, ayaklarının dibinde duran Lazöy'ü sinek gibi görüyordu. Ayağını uzatsa ezecekti. "Kalkmız" diye duyurdu Lazöy'e, "Görevinizden sizi alırken suçunuzu söyleyeceğim." s 13 AĞUSTOS 1987 Adaya demokrasi nasıl geldi? KUDETA 2 MUST4FA EKMEKÇİ ANKARA NOTLARI Cezaevi Mektupları... CÜNEYT ARCAYÜREK azöy artık anlamıştı, kokakrasiye geçilmeden önce darbecilerin başkanı Sakret, onu genel sekreterlik görevinden uzaklaştırıyordu. Kalbiyle beyni arasında binlerce küfür gidip geliyordu. Yüzünden hiçbir şey anlaşılmazdı, o Lazöy'dü, köprüyü geçecek, dayıyı mutlu edecek, bir gün gelecek Sakret'i can evinden vuracaktı. L Lazöy'ün suçu: Mercimekler di. Lazöy sesini kesti, başını sağ omuzuna doğru egdi "OzMr dUerim Sayın Başkamm" diye başladı: "Sizi göriince, Ada'yı nasıl kurtardığınız aklıma geldikçe, hele çalışmaianmda yol gösterici fikirlerinizi düşunüoce, dayanamıyonım" dedi. Sakret, öpmeye davranan Lazöy'e "Bu numarayı ikincîkezyutmam"diye bağırdı Bu numarayı yutmam Birden atladı, Genel Sekreterliğe getirildiği gün yaptığı gibi konuştu, Sakret'in elini tuttu, Başkanı kendine doğru çekti, tam yanaklanndan öpecekti ki Sakret, "Yeter, bu numarayı ikinci kez yutmam ben be!" diye bağırdı. Lazöy, bir salyangoz gibi hemen kabuğuna çekildi, ellerini önünde birleştirdi, başını sağa doğru daha fazla eğdi. Sakret, mürekkep damlasının silik iz bıraktığı kâğıdı Lazöy'ün gözüne gene uzattı: "Sizin bıraktıgııuz damlalan kurutma kâğıdı bile emmez" diye yeniden bağırdı. Lazöy, artık anlamıştı, kokakrasiye geçilmeden önce darbecilerin başkanı Sakret, onu Genel Sekreterlik görevinden uzaklaşünyordu. Kalbiyle beyni arasında binlerce küfür gjdip geliyordu. Yüzünden hiçbir şey anlaşılmazdı, o Lazöy'dü, köprüyü geçecek, dayıyı mutlu edecek, bir gün gelecek, Sakret'i can evinden vuracaktı. akret "Tabii ortaya çıkmayacagını sanıyordunuz" dedi. "Ne çare unuttuğunuz bir gerçek var. Sakret kül yutmaz!" Lazöy sesini çıkarmadı. "Sakret kül yutar mı, yutmaz mı yakında görecegiz" diye düşündü. Sakret'in korkusuyla altını kirleten insan rolü kesiyordu. daki dengenin sağlandığını karutlamak için Lazöy, Ada'nın tanmsal ürünlerini o yıla dek görülmedik ölçülerde fazla gramda hesaplayarak dışa sattığını söylemişti. Oysa durum böyle değildi. Lazöy, yönetimi aldatmıştı. Matematiksel gerçek buydu. Sakret'in açıklamalannı dinleyen Lazöy, bu yutturmacanın doğru olduğunu bile bile "Hayır efendim, hayır" diye inledi. "Bu savlann hepsi uydurma, beni çekemeyenlerin uydurması" dedi. Sakret, "Yeter!" diye haykırdı. "Gerçek, çatlasamz da patiasanız da gerçektir, Sakret kül yutmaz!" "Benim asıl affedemediğim" diye sürdürdü Sakret, "Mercimekler üzerinde böyle bir aldatmacaya nasıl cesaret ettiğiniz?" dedi. Lazöy, işin bir püf noktası olduğunu seziyordu. "Mercimek sonınu raporunu" kimin verdiğini, aylardır Sakret'in ayakları dibinden ayrılmayan eski Kapik Bakanı Nanda'nın duzenlediği Sakret, "Mercimekler burada, Ada'da bize gerekliydi" diye anlatmaya başladı. hoplatarak, sallanan büyük göğüslerini elleriyle yukarı çekerek kahkahalar atıyordu. " O mercimekler ki, hayali cikan değer Gntçuğum" dedi, "seninle benim mercimekleri çoktaaan geçtiler!" "Bizim dönemimiz başka" diye Lazöy, Sayın Bayanı uyardı. "Bizim dönemimizde mercimek fınna verilmez, koridorda el ele tutuşulur, tuvalete bile birlikte girilir çıkılırdı, dogrusu her şeyin bir yeri yurdu vardı, tabii gizliliğj." Sayın Bayan yayvan yüzüne yayılan geniş bir gülümsemeyle eski günlerini anımsadığını gösterdi. "Fakat, biliyor musun Gutçuğum" diye başladı: "Bu Ada halkı, bal gibi akılsız, bügisiz. Küçük zurnacımn zamanından çok önce doğmasıyla ilgili masalımızı amma da yuttular ha" dedi. Lazöy, konuşmadı, Sayın Bayanın sözlerini tamamlamasını bekledi: "Zurnacımn üç aylık eşi Penye'nin süresinden önce doğurmasını erken gelişmeye baglayıverdiler, öyle söyledik, öyle inandılar." Bu yutturma için az rüşvet dağıtmamıştı, Lazöy, "Sen bir de bana sor çektiklerirai" diye düşündü. Sayın Bayan sürdürdü: "Güya ben de erken geüşmiş çocuklar dogurmuşum. soyaçekimmiş" diyen Sayın Bayan bir kahkaha daha patlattı. Mercimek fınna verilecekti "Çünkü" diyordu; Sakret yönetimi Ada'nın öteki adalara üstünlüğünü göstermesi, gücünü kanıtlayabilmesi için nüfusun artmasına karar vermişti. Ada'da kısıtlı sayıda genç erkek ve kadın vardı, "bunlan yakınlaştırmak için" dedi Sakret: "Mercimekleri fmna vermek gerekiyordu." Lazöy'ün ağzından ilk önce bir "Yaaa!" çığlığı çıktı, sonra kendini toparlayıp "Vahhh!" diye hayıflandığını belli etti. Sakret, Ada'mn geleceğini düşünmekten yorgun düşen başını iki yana salladı: "tşte siz, bu tür yalan düzenlemelerle elde hiç mercimek bırakmadınız" dedi. Lazöy, "Suçum ne kadar büyükmüş sayın ve yüce Sakret" diye sızlandı. Sakret, başını almış gidiyordu, Ada'nın geleceği söz konusu olunca onu kimse susturmazdı: Suçum ne? "Sııeam ne, lütfen bunu açıklayın Sayın Sakret" dedi. Sakret'ten hiçbir yanıt gelmedi. "Lütfen, lütfen!" diye yalvardı Lazöy. "Açıklayın söyleyin." Sakret, yüce Başkan, ayaklarının dibinde duran Lazöy'ü sinek gibi görüyordu. Ayağını uzatsa ezecekti. Olmayacak bir şey ol Mercimek erdemi "Senin zornnla nza gösterdim" dedi Lazöy, Penye'nin zurnacıyla evlenmesine gönlü elvermemişti. Ama Sayın Bayan bir gece gelmiş, eliyle Ada'nın koruluğunda bir yeri göstermiş: "Bu ağacın altım hatırlıyor musun?" diye sormuştu. Lazöy teslim olmuştu. "Elde kalan mercimekleri ne yapO bizjmkiler?" diye sordu Sayın Bayana. "Zurnacı akıllı. kayınpederinin ticarete yatkın pratik zekâsına sahip" dedi Sayın Bayan: "Küçük dükkânlara verdikr. bir küçük dükkân açtılar, tezgâh altından fınna gitmek isteyenlere mercimek sanyorlar." Lazöy, "Aman Tannm, bu karaborsa!" diye bağırdı. azöy'ün gönlü Penye'nin zurnacıyla evlenmesine elvermemişti. Ama Sayın Bayan bir gece gelmiş, eliyle Ada'nın koruluğunda bir yeri göstermiş: "Bu ağacın altım hatırlıyor musun?" diye sormuştu. Lazöy teslim olmuştu. du! Sakret'in içinde merhamet duygulan kıpırdandı, bir acıma duygusu yüreğinde dolaştı. "Kalkmız!" diye buyurdu Lazöy'e, "Böyle yapmamalısınız, yakışık almaz." Yüzü bembeyazdı Lazöy'ün. Kalktı. Sakret'in zayıf yanını anlamışu, Ikes Hanımın uzaklaşıp gitmesinden sonra duygulan kimi yerde mantığma egemen oluyordu. Bir gün, yakaladığı bu insancıl özelligi kuUanacaktı, içinden bunlan geçirirken Sakret, "Görevinizden sizi alırken, suçunuzu söyleyeceğim" dedi. Lazöy'ün umurunda bile değildi bu açıklamalar. Kendini ve Sakret'i bir tiyatronun sahnesinde görüyordu, karşılıklı oynadıklan oyunda henüz birinci perdenin birinci sahnesindeydiler. Içini çekti, "Mademki bağışlamıyorsunuz, öyleyse snçumu söyleyiniz yüce Sakret" dedi, kesik kesik konuşuyordu. Sakret, odanın içinde birkaç adım attı, durdu, Lazöy'e bir göz attı. Gene birkaç adım. Sonra Lazöy'ün karşısında dimdik durdu: "Suçunuz" dedi. "Mercimekler!" Lazöy, şaşırdı, "Mercimekler mi?" diye sordu. Sakret, "Evet mercimekler" diye yineledi. "Hiçbir şey anlanuyornm yüce Sayın Sakret" dedi. içinden de "lyi rol kesiyorsun, amman bozma" diye geçiriyordu. Sakret ise Ada'da olup biten her şeyi yakından izleyen insanlara özgü bir insan edasıyla gülümsedi: L akret "Başka bir nokta var ki, çok vahim" dedi. "Mercimekler burada, Ada'da bize gerekliydi. Çünkü Ada'da kısıtlı sayıdaki genç erkek ve kadını birbirine yakınlaştırmak için mercimekleri fınna vermek gerekiyordu." "Yok" dedi karısı, "bu karaborsa değil Gutçugum, düpedüz baba adının, Genel Sekreterlik nüfuzunun kullanılması." "Daha kötü ya!" diye sızlandı Lazöy. Ama Sayın Bayan sertleşti: "Ne vapacaklar >ani. Ada halkı enayi, artık kurtlanmaya başlamış, günu geçmiş mercimekleri, daha ne varsa çevrede hepsini bizimkilerden kapış kapış alıyoriar" dedi Lazöy'e. "Nedeni de belli" dedi eski Genel Sekreter. 21 Temmuz 1987 salı gunü çıkan "idam Mahkümunun Mektubu" yazısından on gün sonra, idam hükümlüsü Abdülkadir Konuk apar topar Burdur Cezaevi'nden alınarak Ermenek Cezaevi'ne gönderildı. Abdülkadir Konuk yüreğinden sayrıydı. Dıyet için elektrik ocağı verilmesini, sağlık bakımının yapılmasını istiyordu. Cezaevleri Genel Müdürü A. Kadir Genehoğlu'na bir açık mektup yayımlayarak durumu kınamak istemıştı. "Sen misin bunu yapan. Al sana!" dediler, yerini değiştiriverdiler. Obür bazı hukümlülerin de... 30 temmuz günü sabah 08.00 sularında apar topar bindirdiler arabaya; bilekler arkadan kelepçeli, ayakiar bilekten kilitli. Eskilerin "tığı teberşahı merdan" dediklen türden, üstlerınde bir tek gömlek, pantolonla ufacık bir kutunun içine dolduruldular. içeriye, idam hükümlüleriyle askerler doldurulmuşlardı. Git git, Ermenek gelmiyordu. Ruhi Su'ların "Hasan Dağı" gibi. Ermenek'e gittiklenni de bılmıyorlardı. Derken, Doğanbey yol ayrımında "Şoför Mustata'nın Vfer/"nde bir öğle yemeği Hesap 20.000 TL. Abdülkadir'lerın gözleri faltaşı gibi açıldı. Yedikleri de ne? İki lokma et, birer pılav, gazoz, çay. İdam hükümluleri, dışarının korkunçluğunu o zaman daha mı iyi anladılar ne? Arabanm arkasındaki küçük kafesten, yolu, izi görmeye çalışıyorlardı. Ama, delikler o denli ufaktı ki... Hava karardı, arabanın tepesindeki el kadar hava deliğınden ıçeri yıldızlar dolmaya başladı. Meğerse gökyüzünde ne çok yıldız vardı. Onlar görmeyelı üremişler mıydi ne? Bıri gidiyor, biri geliyordu yıldırın. Dağları da görüyorlardı o delikten. Dağlar, üstlerine düşecekmiş gibi eğılmışlerdi yol a. Bir yerde tavsan gibi hoplaya hoplaya ındıler arabadan. Bilek bağları cezaevinin içinde çözuldü. Bir de baktılar kı, 13.5 saattir yo'lardaymışlar. Ermenek küçuk bir ılçeydı, doğru dürüst bir saynevi yoktu. Abdülkadir'in sayrılığı bılinıyordu. Arabaya bindirılırken, bir tek ilaç alabilmişti yanına. Bir kriz gelse, bedavadan gitmek işten bile değildi. Errnenek'e neden gönderilmışlerdı, şımdilik bunu bilmiyorlardı. Gerçi bir seyler anlayabıliyorlar. sezebilıyorlardı. ama dosyalannda ne vardı? Bunu bılmıyorlardı Ermenek'ten Konya'ya kaç saatte varabilirlerdi ağır bir durum olsa? Eh, bir kalp hastası için bu süre yeter de artardı bile ölmeye. Ermenek'te de "tecrıt"e kondular. Bu denli uzak yere eşleri, çocukları nasıl gidip gelebileceklerdı7 Dertleri, tasaları buydu. Gelirken yanlarına hiçbir şey alamamışlardı. Abdülkadır'in adres defteri bile Burdur'da kalmıştı Emil Galip Sandalcı'nın adresini de belleğinde tutamamıstı. Nasıl mektup yazacaktı? Abdülkadır'lerden sonra Burdur'dan beş idam hükümlüsü daha gitti Ermenek'e. Ermenek, cezaevi hükumlüleri için sürgün yeri miydi? "İdam Mahkümunun Mektubu"nu yazdıktan sonra yankıları oldu. Ahkara'ya dönüşte. gelen mektuplardan anladım bunu Abdülkadir Konuk'a elektrik ocağı verilmemesıni kınıyorlardı. Danımarka'dan Ali Kara mektubunda şöyle diyordu: "Sevgili Ekmekçi, 21 temmuz tahhli Cumhuriyet'teki Abdülkadir Konuk ile ilgili yazımzı okudum. 6 yıldır, diledığı zaman yıldızlan seyretme özgüriüğune sahıp biri olarak, btraz mahcup, Konuk kardeşimız ıçın bir elektrik ocağı gönderıyorum. Sizden bunu kendisine iletmenızı rica ediyorum. Bu bir hediye değil, umudun düşmanlanna bir protestodur. Hepimizin onuru için dırenen Abdülkadir kardeşimıze en içten dayanışma duygulanmı iletmenizı sizden bir Konyalı olarak rica ediyorum Sevgilerimle." Cezaevi mektuplan ılginçtir. Hemen hemen tümünde şıir kokusu vardır. Dönüşte buldum. çok sayıda bayram kartı cezaevlerinden gelmiş. işte birkaçı: "En iyi bayram dileklerimi iletir; daha guzel şartlarda, özgur toplurpda, gerçek demokratik ortamda sizi görebilmek umuduyla stee ve tüm yakınlarınıza esenlikler diter, saygılar sunarım. Erol Tozlutepe, ETipı Cezaevi. 5. Koğuş • Aydın." "Sevgili Ekmekçi, Her sabah merhaba diye baslayacak, turkü tadında yaşanacak günlerin gelmesi dtleğıyle bayramınızı kutlar saygılar sunarım. Hoşçakalın. Mustafa Kurukata. ETıpı Cezaevi D2 Çanakkale." Dikenler içinde bir gü) resmi. altında şu yazı: "Sayın Ekmekçi, Bir komutanm dedığı gibi, bir türiü yanm tnrakmaya alışamadığım yazılannızın devamını ve tüm günlerinizin bayram coşkusu içinde geçmesinı dilerim. Mustafa Uzun, ETipi Cezaevi Aydın" Bayram kartı, sanki cezaevi hükumlüleri için düzenlenmiş; tel örgüler içinde bir gül, zartın içinde "görülmustür" damgası, yine zarf kapağında "Erzurum askerı ceza ve tutukevlennde ziyaret her ayın bir ve uçuncü haftasırvn çarsamba günüdür" yazısı. Kartın bir yüzünde şu yazı: "Dost, Yaşanan hrtınalarda yureğinin sıcakhğmı tüm insanlarla paylaşan, kalemıni dostluğa, sevgıye, banşa adayan, karanlıklarda umut biriktirenleri hiçbir zaman unutmayan bir dosta merhaba diyebılmenin sevincini yasayarak bayramınızı en içten duygularımla kutlar, saygılar sunarım. Şener Açıkgöz, 1 No'h Askeri Cezaevi Erzurum." Erzincan'dan 2 No'lu As. Cezaevı'nden Erol Yılmaz. kartına Ahmet TellPnin şu dize'erini de yazmış: "Ama aalara alışılmaz/Bır seyler var değisecek/Bir şeyter var/Değiştirmemız gereken/Once acılardan başlanacak" Aynı cezaevinden Pertev Aksakal'm kartı şöyle"Sayın Mustafa Ekmekçi, Soldurmadan içimizdeki gülü acımızla, huznümüzle, kabuk bağlaysn yaramızla bir bayrama daha ulaştık. Ama önemli olan, sevdalı yüreklerle güne, günese, özgürlüğe daha yakın olacak bayramlara ulaşmak. Bu inançla nice bayramlara... Esen kalın." Cumhurıyet'in pazartesı günku sayısında, "Açlık Grevlen Vayılıyor" başlıklı bir haber vardı. Açlık grevlenne gıdenlerin ıstekleri sıralanryordu haberde Bu 'Steklerden bazıları şoyleydi: "1 Kıtap ve yayınlann yasaksız. çeşitlı yollardan ve bekletilmeden alınması, 2 Açık görüşme sayısının arttırılması ve olanlarda kısıntıya gidilmemesi, 3Kapalı görüslehn her hafta yapılması ve görüşme koşultannın düzeltilmesi, 4 Tek tip elbise uygulamasına son verilmesi, SHaberlesmedeki tüm smıriann kaldınlması ve hızlandınlması, 6 Herkesle göruşme ve haberieşme olanağının sağlanması, 7 Radyo ve teybin serbestçe alınması, 8 Görüş, habeıiesme ve kıtap konulannda polisin müdahalesine son verilmesi, 9 Iaşe bedelinın arttırılması, 10 Dışandan yiyecek alınabilmesi, 11 Hücre uygulamasına son verilip koğuş uygulamasına geçilmesı, 12 tanaçık. açık ve izın haklannın siyası mahkumlara da verilmesi..." Benim açlık grevlerine karşı olduğumu okurlar bilirler. Açlık grevlerinin yaşamı kısaltttgını düşünürüm. Oysa, idam hükümlüsünün de yaşama hakkı. yaşama tutkusu vardır, olmalıdır. Açlık grevi, bir anlamda,. kişinin kendi kendine işkencesidir Açlık grevlerine karşryım, ama içeridekileri açlık grevlerine iten sorunlarla ılgilenmeyen yöneticılere karşıyım gerçekte... ÇAUŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞtPAL "Biz küçük mennırlar" 1975 yıhnda göreve başlayaa bir erkek memur, o günkü yasaya göre 25 çansnu yüıaı doldnniıt|aada emeklUiie hak kazanıyordu. Aacak 1983 yüuıda çıkanlan bir yasa Oe 25 çataşDU yıüna *^fcT*»«fc°»™ 50 yafiııı da doldurma zonudalagn getirfldL Böykce, 195« dognmİB bir m«murnn emeldi olabiunesi içhı 2M6 yıhnı beUemed ve 31 yıl da çahsması gerekiyor. tasanlar, bekleatileri dogrnltnsunda mutm olabUr. BU, kücttk memmiar, beklentimiz 25 yüı doldardagamuda ernekü olup Udnd bir işte çahşarak çocuklarunuııı okuasuu saglanuktır. Bu bizim mntinluk döoyamudı. O da eUmizden ahndı. Biz küçük memnriar, nuîddi ve •uaeri apdaa giç duamdayız. Bir de böyle verilen haUan gcri ahut yasalar çıkiBca m«tltdngıunıız giderek karannaktadtr. 1) 25 cabıma ydı sonuda enwkü ayhgı baffauunadıgı takdirde 25 yuU emeldi ikramiyemlzi bugünkii yasalsn göre alabUecek miyiz? 2) Emekli iknmiyesuü ahp maaşı ba|iaııınayaa (emckH adayı) hastakaına, Uaç «e lyUeştinne gMerkrini hangl k«nım karşüayacaknr? 3) Ek olarak da özel sigorta firketleruM yatmlan ayuk prbB ntarlan, drvlet memarlaruun vergi dffimlertedea dnşer mi? (Gazetelerde gördügüm Uanlara dayanarak). YANIT: Giderek agırlaşan geçim koşullanndan en büyük payı işçi memur emekli, dul ve yetimler almaktadır. Bu koşullarda geçinebilmek bir "mucize" konumuna gelmiştir. Sık sık sözü edile. "persond reformu" ise görünürde yoktur. Olsa bile sorunlara köklü ve iyileştirici bir çözüm getirebilecegi Izlenimini vermemektedir. Yapüacak reformun çözüm getirebilmesini dileyerek. 1) Emekli ikramiyesi "emekli, adi malullük, vazife maluUüğu ayhgı bağlanan veyahut toptan ödeme yapılan" iştirakçilere verilmektedir. tkramiyenin odenebilmesi, emekli aylıgı baglanması durumunda söz konusudur. 2) tştirakçi niteliğini yitirmiş ve emekli aylığı da bağlanmamış "emekli adayı"run ve bakmakla yükUmlü olduğu aile bireylerinin ilaç ve iyileştirme giderleri kendilerince karşılanmaktadır. 3) Sosyal güvenlik kurumlanna ödenen "emekli aidatı veya sosyal sigorta primleri"nin yanı sıra, Gelir Vergisi Yasası'nın 63. maddesi uyarınca "Mükellefm şahsına, eşine ve kuçUk çocuklarına ait, hayat, ölüm, kaza, hastaük, sakatlık, issizlik, analık, doğum ve tahsil gibi şahıs sigortalan için "işçi ve memurlarca ödenen primler de gelir vergisi kapsamı dışında tutulmustur. SORV: Bugün vurmayacaksan "Tabii" diye karşı çıktı Saym Bayan: "Gün ola harman ola!.. Bugün vurmayacaklar da ne zaman vuracaklar ki..." "Bari sen bana vurma nuru ayinim" dedi Lazöy, koştu, kocaman başını, Sayın Bayanın kocaman göğüsleri arasına dayadı. Sayın Bayan, "Aileyi anlayacağından kuşku duymuyordum" dedi sıcak bir sesle. Sonra ekledi: "Hadi artık balonlannla oyna, dilersen evcilik de oynanz" dedi. "tertiplerin" kurbaru olduğunu biliyordu. Şimdi sırası değil Nanda konusunu açmanın. Yeri, zamanı elbette gelecekti. "Ne olduğunu bilmiyorum, ama eger bilmediğim bir konuda sizi bu kadar üzecek bir cesaret göstennişsem lütfen beni affediniz" dedi Lazöy. Sakret, mağrur başını kaldırdı havaya: "Sizi affetraeseydim görevinizden affetmekle kalmam 'göçmen kuşlar tüziiğü' geregi Ada'dan sürerdim" dedi. Lazöy, "işte şimdi en büyük enayiligi yapıyorsun" diye geçirdi içinden. "Sağ olunuz yüce ve sayın efenduniz" demekle yetindi. "Oysa mercimekler üzerindeki yalan düzenlemenizi, dıssatımı şişirmenizi bir >ana bıraksak bile" dedi Sakret, "başka bir nokta var ki, vahim, ama çok vahim..." Lazöy artık susuyordu. Olan olmuştu. Neyi tartışacaktı ki Sakret ile. Yolları ayrılıyordu, ancak bir gün yollan yine kesişecek, işte o zaman? "Mercimeğjn fınna verilmesini önlediniz!" diye bağırdı. Açık pencereden dağılan sesi, konutun damında tüylerini temizleyen birkaç kargayı ürküttü, kanat çırpıp kaçıştılar. Sakret son sözünu söyledi: "Mercimekler fınna verümeyince, Ada'nın nüfusu yönetimin istediği düzeye gelemiyor" dedi. * * * "Oysa, bizim ailenin nüfusu artıyor" dedi Sayın Bayan. Kahkahalarla gülüyordu. Lazöy anlattıkça, hele geleceğe dönük planıyla ilgili kimi işaretler verince Sayın Bayanın keyfı doruğa çıkmıştı. Lazöy, "Canım kancığım, Sakret nereden bilsin..." diyordu ki, Sayın Bayan bir kahkaha daha patlattı ve Lazöy'ün sözünu tamamladı: "Nereden bilebilir Sakret, Ada'nın biıtün mercimeklerini kızımızın zurnacı ile birlikte fınna verdiğini" dedi. Lazöy de gülüyordu, Sayın bayan da gerdanını Yorgundu Lazöy. Yoğun bir gün geçirmişti. "Canım hiçbir şey çekmiyor, düşünmek istiyorum" dedi. Ayaklarını sürüye sürüye yatak odasına gitti, Sayın Bayan da arkasından. Bir süre sonra Lazöy'ün konutunun damında tüylerini temizleyen kargalar yükselen gıcırtı seslerinden ürküp kaçtılar. Bunlan anlatan güngörmüş bahçıvan Ada'da bulunmadığım aylara ışık tutuyordu. Yürekli adamdı. Herhangi ciddi bir neden öne sürülmeksizin Sakret'in konutundaki yıllardır sürdürdüğü görevine son verilmişti. "Ya kargalar?" dedi. Bir de kargalar mı çıkmıştı ortaya? Doğrusu hayretimi gjzleyemedim. "Bak çevrene, evlerin damlanna, gazinoya, hatta sokaktaki elektrik direklerine" dedi bahçıvan. Gerçekten de ne çok karga vardı, havada, evlerin damlarında, elektrik direklerinde. Sakret kül yutmaz "Tabü, ortaya çıkmayacağını sanıyordunuz" diye karşılık verdi. "Ne çare unuttuğunuz bir gerçek var, Sakret kül yutmaz." Lazöy, sesini çıkarmadı, "Sakret kül yutar mı yutmaz mı yakında görecegiz" diye düşündü. Kafasında pembe umutlar dolaşırken yüzü bembeyazdı, Sakret'in korkusuyla altını kirleten insan rolü kesiyordu. Sakret, "Keçiboynuzlannı, geçen yıl aşılaüp yabanilikten kurtardığımız zeytinleri ve..." durdu, ekledi: "...mercimekleri büyük ölçülerde dışa sattığınızı bize bildiriyor, Ada'ya gdir sağladığınızı rapor ediyorsnnuz." Lazöy, "Dogru efendimiz, doğru" diyecek oldu. Sakret elini kaldırdı, susturdu: "Yalan!" dedi. Elinde kimi uzmanlanndan gelen raporlar vardı. Bu raporlara göre, dışalımla dışsatım arasın SCRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle