19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/10 Eski Hiltoıula yeni sınıf Yaprak kımıldamayan sıcak bir Havana gecesinde kapının önüne hava almaya çıkmış, 4050 yaşlanndaki kankocanın, kentin tarihi merkezindeki evlerinin önüne birer sandalye atmış benzerlerinden farklı bir yazgıyı paylaşmış olduklannı bilemezdim. Başlangıçta kapı önünde ayaküstü başlayan bir konuşmanın, iki odalı bir evin salonunda sabahın erken saatlerine dek uzanan ciddi bir sohbete dönüşeceğini de hiç düşünmerniştim. Böyle beklcnmedik bir gecede, Antonio'nun devrimin \e kendi geçmişinin muhasebesini yapıvermesi, şüphesiz, evindeki tek değerli eşyası, maun yazı masası ile kendi eliyle kitaplannın ölçüsüne göre yaptıgı tahta kitaplığı denli üginçti. Havana'da 40.000 kişinin geçimini kumardan, 70.000 kişinin ise fuhuştan sağladığı yıllarda, daha 1617 yaşlanndayken başlamış mücadelesine Antonio. Antonio'nun sözleriyle, diktatör Batista'nın "Havana'yı zengin Amerikalıların devam etüği biiyuk bir fuhuş ve kumar juvasına donuştürdiiğtt yülar"mış bunlar. Adanın ekonomisinin dayandığı tek tarım ürünü şekerpancarı yetiştiren plantasyonlann tamamen latifundistlerin elinde olduğu yıllar aynı zamanda.... Bu plantasyonlarda çalışan tarım işçilerinin sosyal durumu ise, Antonio'nun deyişiyle "Küba'ya 17. ve 18. yüzyılda Afrika'dan getirUen kölelerinkinden farklı değilmiş.' evrimin bu yeni sahipleri, rejimin davetlisi olan yabancı misafırleri istedikleri gibi kabul edebiliyorlar, dolarla alişveriş edilen dükkânlardan dilediklerini alabüiyorlar. Fakat bu sınıfın nasıi yaşadığını görmenin en kolay yolu, Vedado semtinde Hiltorta gözatmak. D Düşler ve Gerçek * Küba 87 • \ NİLGÜN CERRAHOĞLU K 16 TEMMUZ 1987 omünist Partisi yayın MUSTrVFA EKMEKÇt organlannda çalışan Kübalı basın mensuplan, bol bol dış ülkelere seyahat edebilmek gibi yasak düşleri' bile gerçekleştirebilen en ayrıcalıklı Dikili Şenliği dönüşünde eğitimci Rauf İnan telefon etti. Iran Başbakanı Musav/'nin, Anıtkabır'e gitmeyişine, Türkiye'de söytediği sözsınıfı oluşturuyorlar. Turist bir gazeteci lere çok içerlemişti. Şöyle dedi: Bu Iranlıların yaptıkları, şu kadannı söyleyeyim, cahilliktendir, ile konuşmaktan kesinlikle zırcahillikten! Bunu istersen, benim adımı da söyleyerek yazabilirsin. Cahilliktendir, çünkü, bir Başbakan, bir ülkeye gideceği zaman kaçınıyorlar. ANKARA NOTLARI Rauf İnaıf ın Anlattıkları... Bir zamanlar Amerikalı ve Kübalı kapitalistlerin oturduğu semtlerde şimdi yeni sınıfın" temsilcileri var Benim gibi Küba'ya bir turist olarak giren bir gazeteci için en zoru da, bir meslektaşla konuşmak. Çünkü Komünist Parti'nin yayın organlannda çalışan Kübalı basın mensuplan, bol bol dış ülkelere seyahat etmek gibi "yasak düşleri" bile gerçekleştirebilen en ayrıcalıklı sınıfı oluşturuyorlar. "Küba'da enflasyon var mı" gibi bir soruyu bile yanıtlamaktan kaçınıp, bir bahaneyle son sürat yanımdan uzaklaşan "Opina" dergisinin genel yayın müdürü ile Antonio'ların dünyasını gerçek uçurumlar birbirinden ayırıyor. Devrimin bu yeni sahipleri, rejimin davetlisi olan yabancı misafirleri istedikleri gibi kabul edebiliyorlar, turistlere ayrılan kentin en seçkin restoranİannda yemek yiyebilîyorlar, dolarla alişveriş edilen dükkânlardan dilediklerini alıyorlar. önce o ülkenin tarihini, o ülkenin büyük adamını okuması, öğren mesı gerekir. Bunu okumadan gelmesi cahilliğindendir. Ve bu cahiliik yüzündendir kı, İran bugün kırılıp gidiyor. İran gençliği mahvoluyor. Bu savaş da odur. İki Müslüman ülke ki Müslümanlar kardeştir biribirlehni kıryorlarsa, bu cahilliktendir. İran Başbakanı Musavi, bir kez Atatürk'u okumuş olsaydt, şunu görecekti: Atatürk, sadece Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuş değil, İslamı da kurtarmıştır. Atatürk'ten önce kaç tane İslam devleti vardt? Atatürk getmeseydı, İran bugün var mıydı? Bunları Tanrı aşkınayaz! Bir şey daha içime dokunuyor, sınırlanmızdan içeri girdüer bu iranlılar, smırda bizim bir yüzbaşımızı vurdular, hükümetin sesi çıkmadı, çıkmaz oldu! Rauf Bey, iran Başbakanının gelişinde kabahat hükümetin değil mi? Erteleyebilirdi gelişi, kabul etmeyebilirdi! Elbette! Cumhurbaşkanı nasıl kabul etti? Sorma! Bu olay, bizim için yüzkarasıdır. Bu adam (Musavi), önce Atatürk'u okumuş olsaydı, Atatürk'e... En büyük Müslüman Atatürk! İslam âleminı kurtarmıstır o. Atatürk geldi de... Sadece, İstam alemini değil; AsyaJJrika'yı kurtardı. Türkler tarihte iki tez AsyaAfrika'yı kurtarmışlardır; biri Haçlı Seferleri, biri de bizim Kurtuluş Savaşımız. Bu adam, Atatürk'u tanısa, onun taşını öpmesi gerekirdi. Plajlarda, kadınlar çıplak fılan ya, ona bozuluyorlar. Kadınlan çarşafa sokmak istiyorlar. Sıkmabaş yapmak istiyorlar... (12 Eyiufden sonra Bülend Ulusu'nun İran'a gittiğinde, bu gerekçeyle havaalanından çevrildiğini duymuştum). Bir kez şunu da söyleyeyim, aynı cahitlik! Bundan iki yıl önce, burada bir UNESCO toplanbsı oldu. Toplantınm konusu "Osmanlı devletiyle Arap devletlen arasındaki ilişkiler"di. Burada, bir Suudi Arabistanlı, bize bir "İslamiyet" dersi verdi. Sonra, biri de konuşurken "Laiklik Tanrıyı tanımamaktır 1 " dedi. Bizim ulemayı kıram hazeratı (ulu bilginler) sustular. Tabiı, ben susmadırn. Onlara dedim ki: Bir kez Türkıyti, dünyada hiç kimseden Müslümanlığı öğrenmek gereksiniminde değildir. Dünyada hiçbir ulus da, Türkler kadar İslamıyete hizmet etmiş değildir. İyı bilmek gerekir. Laiklik nedir? Türkler laiklığı de iyi bilırler, dini de iyı bilirler. Onlara, bir Arap kralının Kuran için söyledıkleri var, Kuranı parçalar o sarhoşlukla. Onun söylediklerini de Arapçasıyla okudum onlara. Sonra şunu da soyledim: Peygamber diyor ki, "Bilginler, peygambenerin kalıtçılandır". İslam devletlenni yönetenler bilgin olsalar ya da bilginler, bu Müslüman devletlerde müstebit olan, zorba olan yoneticilere yol gösterseler, Müslümanlık böyle olmazdı Ama gerçekte, İslam dünyasının bilginleri, onlar da cahil! Bunları söyledim... En belirgin örneği şu: İngiliz casusu Lavvrence, pekâlâ Arapları kandırdı; Peygamberin vekili olan halifeye karşı Türkler de Müslüman, onlar da kışkırttı. Arapları Turklere düşman yaptı, biribiri ne kırdırdı. Hatta, Lavvrence'in anılarında şu geçer: "Bir gün, diyor, çölde bir savaş olmuştu, akşam, ay da vardı, ayazdı Çöl yaralıların iniltıleriyle doluydu. Geceyarısına doğru, iniltı kesıldi. Çünkü Araplar, kendi yaralılarını çadırlara almışlardı, bakıyorlardı Turklerse donmuştu..." V&z Tanrı aşkına bunu! Suudi'tere yanıt verdikten sonra, Cezayirli, Tunuslu ve bir kişi daha gelıp beni kutladılar. Ben Humeyni'ye de, Kuran'dan bir ayet yazıp gönderdim. Bir örneğini de Meclis Başkanına (Karaduman'a) postaladım. Arapçasını da yazdım ayetin, şöyle diyordu: "Ey inananlar, hepıniz barışa girin, şeytana ayak uydurmayın! O sizin apaçık düşmanınızdır!" Savaş/ durdurma/annı söyledim. Şimdi, İran gençliği, zavallı, yok olup gidiyor... TRT eski genel müdürlerinden biri geçenlerde İYde, "Şimdi artık Müslümanlar, biribirlerini çok seviyorlar!" diyordu. Hangi seviyorlar? Nerede, biribirlerini seviyorlar Müslümanlar? Şu İranlılann sının geçip, bir yüzbaşımızı öldürmelerine ne demeli? Demek unuttuk gitti! Bu ne kişiliksizlik, bu ne vurdumduymazlık? Apathie (duygusuzluk) bu, apathie! Rauf İnan: İşte, şimdi cezalannı çekiyorlar, diyordu. Nedir bu, 150 milyonluk 22 Arap devletinin halı? Lübnan'daki durum nedir? Amerika, oyuncak gibi oynuyor onlarla. Bunlardan çok acı duyuyorum. Düşündüklerimi, duygulanmı anlattım, biraz boşaldım. Musavt'nin Türkiye'ye gelişi sırasında, Avrupa'da yurtdışındaydım. Gazetelerden izledim olayı. Hinthorozu Erdal Bey, protesto ederek, karşılamaya gitmemişti. Bir iki gazete dışında, basın olaya duyarlıhkla yaklaşmış, görevini yapmıstı. 18 Haziran 1987 günlü Cumhuriyet'te "Devlet Yönetmek" başlıklı başyazının bir yerinde özetle şöyle deniyordu: "...Ülkemizi resmen ziyaret eden her yabancı başbakanın, Atatün\'un Anıtkabri'nde saygı duruşuna geçmesi, bir protokol göreneği oluşturmuştur. İran Başbakanı. bu göneneğı çiğnemek istemiş, resmi gezi programında, bu isteğıne 'evet' denmıştîr. Buda yetmemiş, taraflar arasında saptanan resmi gezi programını hıçe saymakta pervasız İran Başbakanı, bu kez, Konya'da Mevlana türbesinı ziyaret ederken, Anıtkabir'i ziyaret etseydim, münafık durumuna düşerdim' demiştir. Sayın Musavi, Türkiye sınırlan içinde konuk iken, her davranışıyla Humeyni ideoloıisinin propagandasını yapmakta sınır tanımamıştır. Olay, protokol sorunu kapsamını çoktan aşmış. skandal boyutlarına ulaşmıştır. Sayın Musavi, devletimize saygısızlık etmiş, ulusumuzun onurunu yaralamıştır. Ne yazık ki, Özal hükümeti de Türkiye'nin yara alması için her türlü olanağı yaratmış, onurumuzu korumakta üstüne düşen dikkat ve özeni gösterememiştir Atatürk'ün kurduğu cumhuriyetin böylesine aşağılanmaya layık olmadığını anımsatarak diyoruz ki, biz başımızda ülkeyı şirket gibi değil, devlet gibi yöneten bir hükümet istiyoruz." Eski HiltorTda yeni sınıf Havana'da Komünist Parti'nin "Devrim Meydam"ndaki büyük binasında, "Vedado" semtinde veya "Miramar" gibi deniz kenannda rezidansiyel evlerin olduğu, eskiden Amerikalı ve Kübalı kapitalistlerin oturduğu mahallelerde, Küba'nın bu "yeni sınıf'ının temsilcilerine kolaylıkla rastlanabiliyor. Fakat bu sınıfın nasıl yaşadığını görmenin en kolay yollarından biri, "Vedado" semtinin göbeğindeki, eski Hilton Oteli'ne bir göz atmak. Devrirnden sonra adı "Habana Libre" Türkçesiyle "Özgür Havana" olarak vaftiz edilen Hilton Oteli'nin içindeki yaşam, buraya ilk kez giren turisti kendi başına ayn dünyasıyla hemen çarpıyor. Fidel Castro'nun uzun yıllar boyunca içinde, önemli yabancı şahsiyetleri ve özel hamm misafırlerini kabul ettiği bir dairesinin olduğu bu bina, mavimtrak cephesi ile Vedado'nun en yüksek binası olarak dikkati çekiyor. Kapı tokmaklarında hâlâ Hilton'un ambleminin durduğu, 50'lerden kalma bina, bugün de uluslararası delegasyonların ve kongrelerin karargâhını oluşturuyor. Eski Havana'da bir cumartesi konseri. (Üstte) Müzik Küba'nm gunlük yaşamımn ayrtbnaz min gitme nedeni de, çok dindar olmalarındandı. Castro rejimi özellikle ilk yıllarında Katolikler üzerinde büyük bir baskı uyguladı. Ben, uğradığım düş kınklıklanna rağmen, devrimin gene de ülkenin kalkınması ve bağımsızlığını kazanması için geçerli olabilecek tek seçenek olduğunu düşünüyordum" "Peki, Amerika'da yaşayan yüzbinlerce Kübalı ve Florida'daki akrabalannıza ne oldu?" "Evet, Amerika'da yaşayan 2 milyona yakın Kübalı var. Yani nüfusumuzun beşte biri. Bunların çoğu gibi benim kardeşlerim de sık sık bizi ziyarete geliyorlar. Yanlarında, her seferinde bizim için hâlâ lüks sayılan ihtiyaçlanmızı karşılayacak 56000 dolarlık hediye getiriyorlar. Ya da burada bizim giremediğimiz turistlere ve yabancı diplomatlara mahsus dükkânlardan, renkli televizyon, buzdolabı, çamaşır makinesi gibi elektrikli ev eşyala birparçası. 'Telefon' işkencesi tşte, Antonio'nun içinde bulunduğu öğrenci hareketi liderlerinin başkaldırısının yola çıkışı, komünizm değil, ABD'ye bağımlılıktan kurtuluş isteği ve sıtmadan, san hummadan, sefaletten çıkış yolu aramak arzusu imiş. Bu uğurda Antonio, öğrenci hareketinin pek çok diğer liderleri gibi, Batista'nın hapishanelerinde, "telefon" denilen yöntemle, kulakları kanayana dek işkence görmüş. A mağazalardan bana alamayacağım şeyler almanızı istemiyorum. Kirli bir ticaret yapmıyorum. Oysa yüksek kademelerde benim ev imde ağırladığım misafırlerim yüzünden başımı derde sokabilecek bazı kişilerin neter yaptıklannı gayet iyi biliyorum. Bunların bazıları birlikte mücadeleye atılmış olduğumuz kişiler. Onlar benim başımı derde sokarlarsa, ben de onlarınkini sokabilirim. Kimseden korkum yok. Evimin kapısından içeri kimin gireceğine ben karar veririm. Biraz da bunun için verdim bu kavgayı..!' Devrim ne getirdi? Antonio, butun bunları, 400 yıllık tspanyol hâkimiyetinin mirası olan, her seferinde Fidel Castro'dan "baş komutanımız" diye söz ederken açığa vurdukları o "macho" kültürünün hamuruyla söylemiyor. Bilakis, kahramanlık taslamadan, en ntonio, Castro ile birlikte devrim için savaşmış, ama 'komünisî' değil. Devrimden sonra kardeşleri ABD'ye göç etmiş, o Küba'da kalmış. Çocuklarına dürüstlüğü ve bu toprakları sevmesini öğretiyor. Anlayışından îaviz vermemek için ayrıcalıklı sınıfa katılmamış. Sözleri biraz buruk: "Avrupa'daki gibi bir demokraside yaşamayı düşlemiştim..." ntur'dan kendisine bir çift tokyo ve gözfarı almamı rica eden Kübalı genç garson kadın, "Ne yapalım" diyor "yıllardır 'devrim için fedakârlık yapın' lafından bıktık. Güzel bir ev, bir araba, seyahat edebilme düşü kurmak istiyoruz. Komünizmin en sıkıcı yönü bu. Tüm düşleri öldürüyor..." Daha kapıdan içeri girmeden, "Lütfen bu 20 dolarla bana bir çift jimnastik pabucu alabilir misiniz" gibi bir soruyla yanınıza hemen genç bir zenci yanaşıyor. Kentin diğer lüks otellerinde de benzerleri olan "Habana Libre"nin içindeki "intur" mağazaları, ashnda teorik olarak sadece dolarla alişveriş eden otel müşterilerine açık. Fakat Hilton'da kalan bir müşterinin neden bu dükkânlardan Amerikan kurufasulye konservesi almak isteyebileceğini bana kimse izah edemiyor. Kutu kutu istif edilmiş fasulye konservelerine işaret ederek, "Bazen pikniğe giden turistler alıyorlar' diyen satıcı kız, "Peki turistler, bu çarşaflan ne yapıyor? Odalarda çarşaf yok mu?" diye üstelediŞimde, sorumu duymamazlıktan geliyor. I O sırada (150 km. ötedeki) Florida ve (210 km. . mesafedeki) Meksika arasında Karayib Denizi üzerinde, bir krokodil şeklinde uzanan 1250 km. uzunluğundaki adanın öbür ucunda, "Sierra Maestra" dağlarında, Fıdel Castro Che ile birlikte, giderek gerilla savaşına dönüşen "26 temmuz" hareketini örgütlemeye başlamış bile. Antonio bu harekete, binlerce Kübalı gibi büyük umutlarla katılmış. Ve nihayet 1959'da devrimin zaferini gene binlerce Kübalı gibi coşkuyla kutlamış. Castro, devrimden sonra yanına aldığı partinin üst yönetici kadrolarının büyük bir kısmını, Antonio gibi bu mücadeleye katılmış direnişçilerden seçmiş. Fakat Antonio, ust bürokrat sınıfı oluşturan bu kadrolara girmemış. Hiçbir zaman komünist olmadığı ve olmayacağı halde yeni Küba'ya sa' dece emeği ve sadakati ile örnek olmaktan öteye bir hırsı yokmuş. Çocuklarına da, Fidel'le birlikte bağımsız, özgür yeni Küba'nın inşaasmda böyle bir mucadele vermenin ilkelerini aşılamaya çalışmış kendince. Gazete bayüerinde, ikiparti gazetesi ve Sovyet kadut dergüeri dışında değişik bir yaytna rastlamak çok zordur. (Altta) Küba'da tam bir enformasyon kısıtlaması yaşanır. n alıyorlar. Biraz da bu yuzden, 80'lerin başında MiamiHavana arasında konan charterlar kaldırıldı. Şimdi Amerika'dan buraya gelebilmek için ya Meksika'dan ya da Panama'dan geçmek gerek..!' doğal haklarından söz eden bir insanın dengesi içinde konuşuyor. Fakat saatler ilerleyip, sokağın sessizliği arttıkça gerçekten Antonio'nun başına bir dert açmadan kalkmam gerektiğini düşünüyorum. Ancak aynlmadan önce, bir kez daha, "Size devrim ne getirdi" diye sormadan edemiyorum: "30 yıl sonra bugün devrimin varmış olduğu noktadan memnun musunuz?" "Bana devrimin fazla bir şey getirmediğini itiraf etmeliyim" diye yanıtbyor sorumu Antonio, "Fakat sefaleti yendik. Şimdi oturduğumuz ev için, elektrik dışında, sadece maaşımızın • 10'unu ki% ra karşılığı ödüyoruz. İşsizlik sorunu diye bir sorunumuz yok. Herkese bir iş, bedava sağlık hizmetleri ve çocuklann eğitimi garanti ediliyor. Tabii ki, ben de daha güzel bir evde yaşamak isterdim. Mucadele arkadaşlanmın çoğu gibi ben de, ortalama Kübalının yaşadığı şartlann çok üstünde bir sosyal çizgide olabilirdim. Ama bunun için çok taviz vermem gerekiyordu. Bu gördüğünüz mütevazı şartlar, bağımsızlığım için ödemiş olduğum Fıyattır. Ve temelde bu mütevazı yaşamımdan memnunum ben!' Komünizm, düşleri öldürüyor Kısacası, fasulye konservesinden, çarşafa, 5 litrelik şampuana, aile boyu deterjanlara, mikserden, renkli televizyonlara, çamaşır makinelerine, "Sassoon", "Gloria Vanderbilt" blucinlerine, Adidaslara dek ağzına kadar tıklım tıklım dolu olan bu dükkânlar, biraz benim çocukluğumun "Amerikan mağazalannı" andınyor. Batıdaki büyük mağazaları n işlevlerini gören bu dükkânlann, tamamen iç tüketiciye yönelik oluduğu da her haliyle belli oluyor. Yakın zamanlara dek hiç tanınmayan bir dünyanın vitrinini açan bu lüks otel cennetlerine, ancak rejimin kodamanları, Amerika'dan akrabaları gelen Kübalılar, karaborsa dolar ticareti yapanlar, turist rehberleri ve bir Batılı tavlayan Kübalı kadınlar girebiliyor. "Intur"dan kendisine bir çift tokyo ve göz farı almamı rica eden genç kadın garson, "Ne yapalım" diyor "yıllardır 'devrim için fedakârlık yapın' lafından bıktık. Artık hepimiz biraz daha güzel bir evin, sahip olabilecegimiz bir arabanın, seyahat edebilmenin düşünü kurabilmek istiyoruz. Komünizmin en sıkıcı yönü bu. Tüm düşleri öldürüyor." Devrimin içeriğinde "havailik" oiarak değerlendirilebilecek bu yargı, ashnda 30 yıl sonra vardığı noktada halkın ilkel ihtiyaçlarını giderebilen Küba devriminin bunalımını gayet net bir şekilde özetliyor. Sağlık, eğitim, yiyecek, ev, iş sorununu halleden Kübalılar artık istediklerini okuyabilmek, ulaşabildiklerini tüketebilmek ve dilediklerini düşleyebilmek istiyorlar.... Dış haberier İspanya'dan "Kitaplara olan tutkunuz. gözle görülüyor. Sizin gibi birisi. Küba'da ve dünyada olup biten hakkında, nasıl bilgi ediniyor? Sadece, hepsi de partinin kontrolu altında olan 2 gazete ve 2 televizyon kanalını mı izliyorsunuz?" "Benim gibi Kuba'yı içerden tanıyan birisi için Komünist Parti'nin yayın organı 'Granma'nın satır aralarını yorumlamak güç değil. Dış haberleri ise tspanyol Dış Radyosu'nu dinleyerek izliyorum.!' "Fakat sizin şartlannızdan gelmej^en ve belli bir kiiltür diizeyine ulaşmaya çalışan genç bir Kübalı ya da dış politikada uzmanlaşan bir bürokrat, enformasyonun manipule ya da kontrol edildiği bir ülkede olaylar hakkında kendi fikirlerini nasıl geliştirebilir?" "Haklısınız. Bu ülkede tek bir yabancı gazete bile bulunmuyor. Neticede bana en ağır gelen sorunlardan biri bu. Yoksa eve modern bir fırın alamamak değil. Fakat bunu anlamış olmanız gerek. Biz bir demokraside değil, bir proletarya diktatörlüğünde yaşıyoruz!' "Örneğin, bu gece. Şimdi beni sabahın 2'sinde ya da 3'Unde evinizden çıkarken bir gören olsa, başınız derde girmeyecek mi?" "Tabii ki, bu hoş karşılanmayacak. Fakat ben, biraz da kendim olabilmek için verdim bu mücadeleyi. Burada sizden karaborsadan dolar almıyorum. Sizden, gireme>eceğim, dolarla satış yapan Demokrasiyi düşlemiştim Burada öyküsünü keserek, "Çocuktarıma ellerinde olanla mutlu olmayı ve bu topraklan herşeyden çok sevmeierini ogretmeye çahştım" diyor Antonio, Çiinku önce dogdugu toprağı sevmeli insan. Sonra bu iilkenin gerceğinin bu olduğunu ve giiç de olsa bu gerçeğe u> um sağlamaya çalışmaktan baska çareleri olmadığını anlatma>a çahştım." Bu cümlelerde bir burukluk seziyor ve soruyorum: "Fakat 50'li yılların sonnnda mücadeleye atıldığınız zaman, düşlediğiniz bu muydu?" "Hayır" diye yanıthyor sorumu ve kısaca "ben de Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bir demokraside yasamayı düşlemiştim." Antonio'nun bu açık sözlülüğü karşısında, adaya geldiğimden beri sormak istediğim fakat soramadığım bazı soruları yöneltmekte bir sakınca görmüyorum: " O zaman, 90 mil ötenizdeki o çok yakın ve uzak iilkeye, Amerika'ya gitmevi neden hiç düşünmediniz? Castro rejimi bu fırsatı, en az iki kez, sizin gibi düşünen binlerce Kübalıya verdi." "Nitekim kardeşlerim gitti" diyor Antonio, "Ben kaldım. Annem de, bir oğlurn bu topraklarda kaldıkça buradan ayrılmam diye diretti. Kardeşleri club İncekum *da tatil ayrıcalıktır. ALANYA hotel incekum Yeni sınıfla konuşmak zor Bomboş karanlık yollarda, ilerleyen tek arabanın içinde otele dönerken Antonio'nun sözünü ettiği, devrimi yöneten, Küba'nın yeni bürokratik sınıfını düşünüyorum. Ashnda Küba'da kaldığım süre boyunca bu sınıfın tipik bir temsilcisiyle konuşmak fırsatını hiç elde edemedim. Çünkü sürekli olarak sahip oldukları ayrıcalıklan yitirmek endişesi ile yaşayan bu kadrolar, resmi bir gezi çerçevesi içinde olmazsa, bir gazeteciyle konuşmayı kesinlikle reddediyorlar. StRECEK SELDA BAĞCAN Söylüyor Dr. NURDOĞAN ALPAY Akupunktur, Laser, Neuraltherapie ve Cimnastik Ceroil Topuzlu Cad. Dalyan İş Bankası Btoktarı B Blok Daire 2 Fenerbahçe Tel: 358 88 79 358 98 91 M.T.A. GENEL MÜDÜRLÜĞÜNDEN 1 Genel Müdürlüğümüzce + ^o 25 toleranslı 1500 ton "Sondaj Çamura Katkı Maddesi Baril" kapalı teklif usulü ile satınalınacaktır. 2 Teklifte bulunan firmalar TS. 919 ait Türk Standartlan Enstitüsü'nün 1987 yıh için geçerli olan uygunluk belgesini teklif nıektuplarına ekleyeceklerdttr. T.S.B. uygunluk belgesi olmayan teklif mektuplan değerlendinneye alınmayacaktır. 3 Bu ihalemize ilişkin idari şartname ve teknik şartname; a) Genel Müdürlüğümüz AhmSatım Şubesi Müdürlüğu'nden, b) M.T.A. trtibat Bürosu Satınalma Müdurluğü Cihangir Kazancı Yokuşu Lütftye Apt. No: 76 Beyoğlu/İSTANBUL adtesindenbizzat başvurularak temin edilecektir. 4 Bu ihalemize ilişkin teklif mektuplan en geç 27.7.1987 günü saat 16.30'a kadar Genel Müdürlüğümüz Genel Haberleşme Müdürluğü'nde olacak şekilde elden ya da PTT ile gönderilebilir. 5 Bu ihalemizin teklif açma tarihi 31.7.1987 günü saat 11 'de olup, Genel Müdürlüğümüz Toplantı Salonu'nda yapılacaktır. Ihaleye girebilme şartlanna uyan istekliler katılabilir. 6 Genel Müdürlüğümü2 2886 sayılı yasaya tabi defcildir. tlanen duyurulur. ^s' Bu kaset arsıvınizde mutlaka bulunmalı V ' ' StMyo: Dtthim / S t m lafcaıı Tumeisterltr Yılmaz Karayalın, Mrto Mdoı$ Anketörler aranıyor. 511 45 97 ELEMAN ARANIYOR Gazete baskı makinesinde (Ofset) çahşacak, deneyimli elemanlar aranıyor. Müracaat: CUMHURİYET GAZETESİ LEVENTTE VtLLALAR Daire fiyatına, lüks kaloriferli, garajlı, bahçeli evler. 168 01 49 164 66 06 MERKF.7. BÜRO: Zıya Cötelp Blv. Sovsal Sit,«>i Işhanı. Kat 4, No. 4O44O9, KıtılayANK ^RA, Telf I3II8I9I3I6969, Tlx: 46945 tia tr. 1727 yaşlarında bayanlar, lngiltere'de çocuğa bak, karşılığında lngilizce öğren. 158 53 42 İSI.F.TMR: Club Hotel İncekum. Avsallar KövuALANYA Tel: 3237/Iİ49IOO7, Tl«: 56«,!)5 ınkm tr. tsıanbul Irlıbaı Burusıı 3(1 1\ 145 18 26 149 35 62*149 49 06 RtMFL R 143 30 '«•14?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle