29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER lerin dernek kurma özgürlüklerine ve diledikleri derneğe kimsenin iznine gerek olmadan girme hakkına sahip bulunduklarını biliyoruz. Bunu kabul edecek miyiz? Yükseköğretim kurumlarımn, bu hak ve özgurluğün kullanılmasını sınırlamak bir yana, yer göstererek, olanak sağlayarak öğrenci derneklerinin her çeşidine (açıkça ideolojik amaç güttüklerini söyleyenler de dahil) yardımcı olmak biçimindeki "Batı modelini" izlemelerini onaylayacak mıyız? Yoksa, "onuıı bunun elinde kalmasın" zihniyeti ile, şimdiki durumu sürdürecek miyiz? İkinci nokta, bunu da kapsayan daha geniş bir sorunla ilgili: Her örgütlenmenin altında, "devleti yıkmak" gibi bir tertip arayıp, dernek kurma hakkını "koş somek", ">oksullara yardım", "Kuruçeşme'yi kalkındırma" gibi amaçlara mı hasredeceğiz, yoksa, her türlü "ideal amacı" dernekleşme için yeter mı sayacağız? Hükümlü ve tutuklu ailelerine yardım için kunılan bir dernek için bile, "bu devletin işi, size ne oluyor" diye türiu engeller mi çıkaracağız? Kısaca sorarsak: "Çoksesliliği ve çoğnlcnluğu" mu seçeceğiz, yoksa "birlikberaberlik"çiliği mi? Ikincisini seçeceksek, bu seçimimiz, tek dernek filan derken, "tek sendika", "tek parti" şekünde niçin uzanıp gitmesin? Bu konuyla ilgili olarak ileri surülecek "tezler"in neler olduğunu biliyoruz: 1980öncesi kargaşalığın "sorumlulan" arasında "kontrolden çıkrruş dernekler"in baş köşeye oturtulduğunu yıllarca dinledik durduk. Bu sorunu ve bu tür yakıştırmaların doğruluk derecesini tartışmak istemiyoruz. Ama burada bir an durup, kendi kendimize sormamız gerek: Acaba, denetimi kaçıranlar, ya da denetim olanağı varken denetimden kaçanlar ve dernekleri "onun bunun eline bırakmamak" için tertibat alanların bundaki sorumlulukları nedir? ÖCRENCtLERtN PROTESTO NEDENİ Tek dernek kuralı hakkındaki bu kısa gözlemden sonra, baştaki sorulara geçebiliriz. Yeni önerideki "tek dernek", önce, fakülte veya yüksek okul düzeyinde değil, "üniversite" düzeyindeki tek dernektir. Bütün öğrencilerin kendiliğinden üye olacaklan kabul edilen bu derneklerin kuruluşunun ilk sonucu, öğrencilerin, binbir engel ve çeşitli karşı koymalara karşın, buyük bir zahmet ve özveri ile kurmayı başardıkları şimdiki derneklerin, yasaya eklenecek bir maddecik ile "kendiliğinden dağılmış" sayılmaları olacaktır. Öğrenciler, daha önce siyasal partilere, Dil Kurumu, Tarih Kurumu gibi kurumlara da uygulanmış bu "yasal idam" kabul etmedikleri ve kendi elleriyle yarattıklan "tüzel kişilik"lerin yaşamına bu yoldan son verilmesini hazmedemedikleri için, tasanyı protesto ediyorlar. Bu tepkinin, sanınm, anİaşılmayacak bir yanı yoktur. İkinci sorun da şudur: "Tek dernek" esasını getirmeye yönelik tasarı, aslında bir "dernek" değil, üniversite içinde, " u z a k t a n k u m a n d a h " bir "örgüt" meydana getirmeyi hedefliyor. Bu örgüt, aslında, 1980'e kadar geliştirilen üniversite yasa taslaklannda öngörülen "öğrenci konseyi" örgütüdur. Ama, bunun, o taslaklardaki şekli ile bir anlamı vardır: Öğrenciler, bu örgüt aracılığıyla, üniversitedeki özerk yönetime katılma olanağına ve hakkına sâhip olacaklardı. Bu yapı dolayısıyla, söz konusu örgüt, özel bir dernek değil, kamusal nitelikte bir üniversite "organı" olacaktı. Üniversitenin kendisi, öğretim üyeleri ve yardımcılarından oluşan organlar eliyle yönetilen bir özerk kurum olduğuna göre, öğrencilerden oluşan bu birim de, bu yönetime, yasada öngörülecek kurallar çerçevesinde, katılmış bulunacaktı. SONUÇ Şimdi, bu doğru model tümüyle terk edilmiş ve üniversitelerde, sadece yukardan atanmış kişilerin hiyerarşik ilişküerine dayanan bir yönetim yapısı oluşturulmuştur. Bu durumda, öğretim uyeleri bile kendi kurumlarına sahip çıkıp, yönetime herhangi bir şekilde katılamazken, bunun, öğrencilerden oluşan "tek derneğe" tanınması, doğal olarak söz konusu olamaz. Şu halde yapılmak istenen operasyonu doğru olarak saptamak gerekir: Amaçları, ilk olarak, kurulmuş öğrenci derneklerinin "hakkından gelmek"tir. Böylece, "disiplinli" ve "uzaktan kumandalı" bir öğrenci örgütü oluşturulacaktır. Bu örgütteki öğrenciler, "dama" veya "satranç" oynayarak, "boş zamanlannı değerlendirecekler'', "can sıkıcı" konularla kendilerini ve çevrelerini üzmeyeceklerdir. "Dernek" sözcüğü kullanılmış olmasına karşın, bu örgüt, kamusal yapılı ve kamusal yönetimli bir nitelik taşıyacağından, her tür dernek için, kimilerinin korkulu rüyasını oluşturan "devleti yıkmak" gibi gizli bir amaç da gütmeyecek, öğrenciler, uslu uslu, büyüklerine hamd ve şükran duygularıyla dopdolu, "eğlenip gideceklerdir." 27 NtSAN 1987 Amaçlan, ilk olarak, kurulmuş öğrenci derneklerinin "hakkından plmek"tir. Böylece, "disiplinli" ve "uzaktan kumandah" bir öğrenci trgütü oluşturulacaktır. Bu örgütteki öğrenciler, "dama" veya "satranç" omayarak "boş zamanlannı değerlendirecekler", "can sıkıcı" konularla kmdilerini ve çevrelerini üzmeyeceklerdir. "Dernek" sözcüğü kullanılmış dmasına karşın, bu örgüt, kamusal yapılı ve kamusal yönetimli bir ntelik taşıyacağından, her tür dernek için, kimilerinin korkulu rüyasını o'uşturan "devleti yıkmak" gibi gizli bir amaç da gütmeyecek, ö\renciler, uslu uslu, büyüklerine hamd ve şükran duygularıyla dopdolu, "eğlenip gidecekler"dir. Tek Dernek OKURLARA. OKAY GÖNENSİN Sözcüklerin Ciddiyeti B Prof. Dr. AYDIN AYBAY Yükseköğrenim gören öğrencikrin dernek kurması ya da kuruian derneklere üye olmalan ile ilpli şimdiki düzenleme şöyle: Dernekler Yasası'na göre, yükseköğrenim kurumlarında "birden faıla öğrenci dernegi kurulam*z." YÖK Yasası'na göre ise, öğrenciler "rektörün imi" olmadan derneklere uye olamazlar. Bunlardan ilki, yani "tek dernek" sınırlaması kimilerine şaşırtıcı gelebilir. Madem yasada böyle bir hüküm var, öyleyse, yasama organına sunulduğu açıklanan "tek dernek" tasarısı nedir? Tek dernek kuralı zaten var olduğuna göre, öğrencilerin sozü edilen tasarıya tepkileri hangi nedene dayanıyor? "TEK DERNEK'İN GEÇMtŞİ Bu konuyla ilgili tepkinin de, şaşkınlığın da açıklaması vardır. Ama bunu yapmadan önce, şu *^tek dernek" çözümünün geçmişine bir göz atmak ve bununla ilgili ilginç olduğunu sandığım bir anımı aktarmak istiyorum. "Tek dernek" kuralı, 1971 sonrası ararejimi sırasinda çıkanlan "Dernekler Kanunu" ile getirilmiştir. 1983 yıhna kadar yürürlükte kalan bu yasa, 7.10.1983 günü yayımlanan 2908 sayılı, şimdi yürürlükte bulunan yasa ile kaldırılmış, ama önceki yasanın "tek öğrenci derneği" kuralına yeni yasada da yer verilmiştir. Sınırlama hükmünü taşıyan ilk yasa yürürlüğe girdiği günlerde, 1972 sonrasında, mevcut bütün öğrenci dernekleri yasanın ozel bir hükmü ile "kendiliğinden dağılmış" (münfesih olmuş) sayıldıklan için, öğrencilerin bir kesimi, fakulte ve yüksekokullarda, yeniden bir dernek kurma girişimlerine başlanuşlardır. Benim de ders görevi yaptığım bir yüksekokulda da böyle bir girişim olmuştu. Bir süre sonra girişimci öğrenciler, okul yönetimine başvurarak, yetkili makamın kendilerine dernek izni vermediğini, gerekçe olarak da okulda bir derneğin kurulmuş bulunduğunu, ikincisinin kurulrnasına yasanın müsaade etmediğini bildirdiğini söylediler. Okulun yönetim kurulunda odevli olduğum için, konuyla ben de ilgilendim ve öğrencilerin şikâyetleri üzerine, okul yöneticilerinden durumun incelenmesini istedim. Inceleme sonucu şu oldu: O zamanki ortamda yönetimle temasları dolayısıyla kimliklerini ve öğrencilik dışındaki "görevleri"ni bildiğimiz 810 kişiye, yasa çıkar çıkmaz böyle bir dernek kurma görevi de verilmiş ve onlar da bunu kurmuşlar. Böylece, okul bünyesinde, yasanın öngördüğü tek dernek meydana gelmiş. O tarihte, kırruculardan birkaçının, "görev yeri değişikliği" dolayısıyla okulla ilişkilerinin de kesilmiş olduğunu saptadık. Bu konuda, yetkili kişilerle yaptığımız görüşmelerden edindiğimiz izlenim de, bu yolun, dernek kurma işi "onon bunun elinde kalmasın" djye yeğlendiği oldu. Şimdi burada iki nokta üzerinde açık açık durmamız gerekiyor. Birincisi şu: Batı tipi, çoğulcu demokratik bir yasam biçimini seçmiş olduğumuz iddiasında isek, tek dernek çözümü uzerinde ısrarlı olabilir miyiz? Yoksa, öğrencilerin istedikleri derneğe izinsiz, müsaadesiz girmeleri ve istedikleri derneği kurmalan ilkesini mi benimseyeceğiz? Batı tipi demokrasilerde, ikinci çözümün benimsenmiş olduğunu, öğrenci EVET/HAYIR AKBAL OKURLARDAN Ankara Hukuktaki uygulamalar Olay Ankara Hukuk Fakültesi'nde gerçekleşti. YÖK'ün yeni uygulamalarmdan biri olan "öğrenim harcı" Ankara Hukuk 'ta ilginç bir yaptınmla aknıyor. Sınav dönemi olan nisan ayında "harç taksitleri"ni yatırmayanlann notlart çizelgelerde karalanarak, açıklanmıyor. Gerekçe olarak da "öğrenim harcr'nın yatınlmaması gösteriliyor. Gecikme faizinin de alındığı (% 17) bu uygulamada öğrencilerin sınav sonuçlannın açıklanmaması, bence öğrenci ile açıkça alay etmektir. Dün (14 Nisan 1987) Ankara Hukuk Fakültesi öğrenci işlerinin önü, yüzJerce öğrenci tarafından sanlmış, sekreterlik ile öğrenci işleri arasında mekik dokuyan memur, öğrenci işleri şefi Sezgin Yümaz, Sekreter Turan Ateş, Dekan Fırat öztan verilen dilekçelere yanıt bekleyen öğrencilere alaycı bir ifade ile "Siz de taksidmizi zjamanında yatırsaydımz" diyerek 16 nisanda stnavlara girecek öğrencileri haksız çıkarmaya çalışıyorlardı. Yönetsel işleri bu denli çağdışı yöntemlerle yöneten Ankara Hukuk Fakültesi yöneticileri, öğrencilere bugüne değin hâlâ öğrenci kimliklerini vermemiş bulunuyor. Gerekçe olarak bilgisayar sistemine geçileceği, öğrenci numaralannın değiştirileceği gösteriliyor. Ve 14 nisana değin şebekelerin altnmaması da bir başka ilginç uygulama. Akılcılığa gereksinim duyduğumuz şu günlerde akıldan ve mantıktan yoksun bu uygulamalann son bulmasını diliyoruz. A. Ü. HUKUK FAK. BIR GRUP ÖĞRENCI olacaktır. Bugün, öğretmenlerimize sağlanan iki yıllık ön lisans eğitiminin ülkemiz açısından yararlan göz ardı edilemiyor. Sürekli gelişen tanm bilimi ve tarımsal tekniğin ülkemiz çiftçisine ulaştınlması ve çalıştığı konularda deneyimli, yetişmiş insan gücünün eğitilmesi yararlı olacaktır. Tanm ve ev ekonomisi teknisyenleri olarak yukanda belirttiğimiz konularda eğitim olanağınm sağlanmasım arz ederiz. Salih Dülgeroğlu KIRŞEHİR günümüzde, belki binlerce, hatta onbinlerce benim gibi olanlara küçücük haklarını ödemeyenleri kamuoyu önünde şikâyet ediyorum. ALİ OSMAN KIRCA PAŞABAHÇE/ÎSTANBUL Bilgisayar Çağındayız, Ama!... Emekli Almanca öğretmeni, pek çok değerli kitabın çevirisicisi Sayın Melahat Togar'dan bir mektup aldım. Sayın Togar'ı yıllardır tanınm. Şu günlerde de Hölderlin'in 'Hyperion' adlı çevirisi çıktı. Yeniköy'de yokuşun başında bir evde yaşıyor. Arada bir gazeteye gelir, konuşuruz. Atatürk kuşağının en iyi yetişmiş bir aydın kadını... isterseniz gönderdiği mektubu biriikte okuyaJım: "Bakınız, aziz dostum, günümüz Türkiyesi'nde insanın başına neler geliyor: Ben, gerek yurttaş olarak devlete karşı, gerek özel yaşamımda, borçlarıma son kerte sadık bir kişiyim. Ödenecek paralar hemen ödenmelidir; gecikmeler beni rahatsız eder. Böylece, hele eşimi yitirdigimden beri, ayrı bir dikkatle, elektrik, telefon ve benzeri harcamalanmı düzenN biçimde ödemiş ve 'alındı' makbuzlannı saklamışımdır. Bu yılın ocak ve şubat telefon faturalarını şubat faturasını da, benim için oldukça yüksek (25500 TL) olmak üzere ödedikten sonra, nisan başında 'mart dönemi' diye bir telefon faturası geldi. Bu fatura ile benden toplam 74.850 lira isteniyordu. Evet: 74350 lira! Yanlış mı okuyorum, diye baktım. 7850 mi acaba, dedim. Hayır, 74.850 TL? Derhal Telefon Başmüdüriüğü'ne gittim (faturalarım elimde olduğu halde). 'Bu parayı odeyeceksiniz' dediler. Kompütürle hazırlanmış yeni deşifre edilmiş. Üstelik bu hesap yalnız 3 marta kadarmış!. Bunu bana yüksekçe bir bürokrat, bir büro şefi bayan, büyük bir kalp rahathğı içinde soylüyordu. Benim çevremde çok zengin komşulanm var. Avrupa ile, Amerika ile konuşanlar. Onların hiçbirine değil de, bana böyle bir piyango çıkmıştı! Çaresiz gittim, dargelirimi zorlayarak bu parayı yatırdım. Böyle bir durumda ne yapılır, bilmiyorum. Ama herhalde hakkımı arayacağım. Eşimin ölümünden sonra, yalnız bir kadın olarak yasadığımı biliyorsunuz. Benim bu kadar çok telefon etmemin olasılığı yokl Verdikleri sayılar birbirini tutmuyorr Bu nasıl iş? Gerekirse yargtç önüne çtkmaya hazınm. Ama kimi dava edecegim? Benim anladığım, hesap makinesini kullanmayı bilmiyorlar. Nereye başvurayım? Bana yardım edin, rica ederim." Sayın Melahat Togar'ın başına gelenler, son zamanlarda pek çok yurttaşın yaşadığı bir gerçek... Şu bilgisayar düzenine bir türlü alışamıyoruz! Belki de bizler, bu aracı kullanmasını bilemiyoruz. Ne zaman işin içine bilgisayar giriyor, orada büyük yanlışlar oluyor. Geçen gün Sinema Günleri'nde de bana verilen bitetteki numaralann iki kez satıldığını öğrendim. Bilgisayarda yanlışhk olmuş, öyte dediler! Herkes bilgisayarı yararlı biçimde kullanır, ama bizler bunu zarar verecek biçimde kullanıyoruz! Telefon paraları sık sık yakınma konusu oluyor. Bu tür mektuplar çok geliyor. Gerçekten de kimden hesap soracağız, kiden kime yakınacağız, 'bu hesap nereden, nasıl çıktı?' diye hangi yetkiliye soracağız, bunu bilmek olanaksız! Sayın Togar, yalnız yaşayan bir kişidir. Ne yurtdışına ne de yurtiçine böyle binlerce liralık telefon konuşması yapar. Yapsa, 'yaptım' der, parasını verir. Böyle yetişmiş, böyle alışmış... Ama 74 bin 850 liralık bir fatura gelirse, o zaman elbet sesini çıkarır Derdini anlatacak bir yer arar. Bulamayınca da çaresiz faturayı öder. Ne yapsın, ödemezse telefon kesilir. Kesilince de Yeniköy tepesinde sessizlik içinde kalacaktır. Telefon yönetiminin bir yetkilisi çıksa da bu tür yanlış ve haksız işlemlerin nedenlerini bizlere açıklasa... Madem ki şu bilgisayar yönteminde başansız kalıyoruz, öyleyse nemize gerek uygarlık araçları, dönelim eski düzene. Hiç değilse, kim, nasıl, ne zaman telefon etmiş, bir dökümü yapılır, herkes de ne yaptığım, ne ettiğini bilir... • BİR YANIT: Emekli Jandarma Albay Mehmet Subaşı'ndan bir mektup aldım. Sirmen'le bana yazmış... 'Yazar Olmak mı?" ve 'Onurlu Bir Ses' yazılanmızla ilgili... Yazılan çok dikkatle okuduğunu, başkalarına da okuttuğunusöylüyor, 'bu üslup ve karakterde bir yazı yazılmasının gerçek nedenlerini' anlayamadığını belirtiyor... Hatırlanacağı gibi, o yazılarda Sayın Evren'in şaka yollu söylediği 'Bir daha dünyaya gelirsem köşe yazarı olmak isterim" sözüyle ilgili şaka yollu düşünceler vardır. Sayın emekli albay 'Cumhurbaşkanı'na karşı veya onunla ilgili bir şey yazılmaz demiyorum' diyorsa da bizim o yazılanmızla 'çizmeden yukarı çıktığımızı' söylemekten de çekinmemiş. Bu 'üst perdeden konuşma hakkını nereden aldığımızı' da soruyor ayrıca!.. Ben, Sayın Evren'e bir saygısızlıkta bulunduğumuzu sanmıyorum. Yazarlığım boyunca bütün yazılarımda eleştirdiğim kişilere karşı bile saygılı bir dil kullandığımı okurianm bilirler. O yazıda Sayın Evren'e ve onun gibi düşünenlere 'köşe yazarlığı'nın kolay bir iş olmadığını, türlü zorluklar, tehlikelerle karşı karşıya gelindiğini anlatmak istemiştim. Dediğim de oldu, işte sayın bir emekli albay, tutup 'çizmeden yukarı çıkma' ihtarını yaptı! Bu yine ılımlı bir 'ihtar'! Sayın Evren, köşe yazarı olarak ortaya çıksa ona da böyle nk» 'ihtariar' gelecektir. Sayın emekli albaym yazılarımızı bu denli ters anlarnası beni üzdü. Ya biz anlatamamışız ya da o iyi bir dikkatle okumamış yazılarımızı... Yıne de ilgisine teşekkür ederim. Tarım Teknisyenleri: Yüksek eğitim olanağı sağlansm Bizler, ülkemiz tarımına katkıda bulunan, Tanm Orman ve Köyişleri Bakanlığı bünyesinde il, ilçe ve köy gruplarında görev yapan Tanm ve Ev Ekonomisti teknisyenleriyiz. Ülkemiz tanmınm çağdaş seviyeye gelmesi, modern tanm tekniklerinin uygulamalannı sağlayarak ulusal ekonomiye katkıda bulunmaktayız. Tanmsal konularda yetişmiş, deneyimli insan gücünü oluşturan teknik elemanlanz. Yetişmiş, deneyimli insanlar gücünün gelişen leknik ve bilimiyle daha verimli çahşacağı inancındayız. Bu amaçla üniversiteler bünyesinde açılmıs bulunan ve eğitime devam eden, seracılık, budama ve aşılama, bağ, bahçe zıraatı, arazi jnuhafaza ve ıslahı, süt ve ürünleri, tanm makineleri, gıda kalitesi ve sağlık kontrolü, fermantasyon, kooperatifçilik, işietme, pazarlama, hahcılık ve dokuma konulannda iki. yıllık meslek üstü öğrenim veren yüksek okullarda eğitim olanağı sağlanması yararlı AÖF'deki sorunlarla kim Ugileniyor? Ülkemizde yeni bir model olarak uygulanan açıköğretim sisteminde öğretim hizmetleri (kitap, TV programı, akademik danışmanlık) karşılığı öğrencilere ödetüerek gerçekleştirilmektedir. Öğretime ışık tutulması ve yön vermesi için fakülte tarafından öğrencilere gönderilen anket formları, yamtlanıp ilgili yerlere gönderildi. Ancak 4. Sınıf Bilgisayar ve Basic Programlama dersini kitaptan okuyarak, TV programları ile kalıcı öğrenme mümkün değildir. Sonuçları dikkate alınmayan anketler neden öğrencilere gönderilip yanıtlandınlıyor? 1314 Haziran 1987'de yapılacak ytl sonu sınavlanndan önce, bir program dahilinde ilgili dersten akademik danışmanlık hizmeti uygulanması yararlı olacaktır. Yukanda sözünü ettiğimiz sorunlan okulun bürosuna ilettiğimizde, Eskişehi&'e başvumn diyorlar. Bu sorunun cevabını bekliyoruv AÖF'teki sorunlarla kim Ugileniyor? MAHÎR TOPÇU ANKARA Hakkını alamayan işçi seslenlyor 1.4.1970 tarihinde Paşabahçe Tekel tspirto ve tçki Fabrikası'nda saat ücretli olarak 195 kuruşla işe başlatıldım. Ancak asgari ücrete göre saat ücretimin 244 kuruş olması gerekiyordu. İş Mahkemesi'ne başvurdum. Görülen dava Yargıtay yolu açık olmak üzere lehime sonuçlandı. tşveren vekilinin Yargıtaya yaptığı itiraz da reddedildu Böylece dava lehime^ kesinleşmiş oldu. İşe girdiğim günden mahkeme karanna kadar alacağımı faiziyle birlikte icra yoluyla aldım. Ancak mahkemenin bitiş tarihi olan 22.5.1973 gününden bu yana işveren yine bildiğini okumaya devam ediyor. Saat ücretime ilave edilmesi gereken 49 kuruşu tüm başvurularıma rağmen ödemiyor. .Milyarlarca liralık batık şirketlerin kurtanldığı L ir gazetenin çeşitli köşelerinde, haberlerinde, üretiminde yer alan tek tek imzalann ötesinde o gazetenin bütunünün, okurian için bir anlamı ve önemi vardır. fiir gazete, herhangi bir soruna, ne kadar küçük olursa olsun girdiyse, bir olayı sergilemeye, tartışmaya başlamışsa onu ciddiye altyor demektir. Bu yüzden de okurlarının en doğal hakkıdır en küçük haberi, en önemsiz gibi görünen yorumu, her sözcüğü ciddiye almak. Bu yüzden her gazete de kendini, her satınnı, • yazılmış her sözcüğü gerçekten ciddiye almak zorundadır. Ve de okurianm düş kırıklığına uğratmamak... Çünkü düş kınklığına uğrayarak gazetesinden uzaklaşan okur, gerçekte tüm gazetelere karşı güvensizlik duygusunu edinmiştir ki onu yeniden ciddi ve güvenli bir gazete okuru yapmak çok güç olacaktır. Günümüzde TV artık bir veridir, üstelik izleyicisine fazla seçim hakkı vermeyen bir veri. Bir kanaldan ötekine geçmek de gerçek ızleyicı özgürlüğü anlamına gelmiyor henüz. Ama gazete okuru tam anlamıyla özgürdür. Aynı gazete içinde kötü yazılmış ya da inandıncı olmayan bir haberi hemen bırakıp bir diğerine geçebilir, ilgilendiği bir haberi sonuna kadar izledikten ya da çarpıcı bir fotoğraf ustünde birkaç saniye durakladıktan sonra kendi düşünce dünyasında yeni ufukların açıldtğını hissedebilir. Oysa en çarpıcı TV izlencesinin bile düşünce dünyasında böyle kalıcı bir etki bırakması mümkün müdür? Gazetenin ömrünün yalnızca 24 saat olduğu hep söylenir. Ama okur açısından, okurun düşünce dünyasında yarattığı ileriye dönük etkiler, bilgi birikimine katkı, ufuklannı genişletme ya da belli bir nokta üstüne yoğunlaşmasını sağlamada kendi işlevini ve okurunu ciddiye alan bir gazetenin ömrü gerçekten 24 saat midir? Yazılı basının kalıcılığı karşısında TVnin aynı boyutlara ulaştığı söylenebilir mi? Siyasilerin, ekonomistlerin, çeşitli uzmanların TV ekranında hızla gelip geçen düşünceleri mi, yoksa gazete sayfalarında gerekli bağlantılarıyla, ağırlıklanyla, vurgulanyla sunulmuş düşünceleri mi daha kalıcıdır? Yine aynı biçimde, etkinliğini 24 ya da hatta birkaç saate gönüllü hapsetmiş "ekran" gazeteciliği mi, yoksa okurun bilgilenme ciddiyetini varsayarak, bunu geliştirmeyi amaçlamak mı? Şimdilik kalıcılık, konu ne olursa olsun ciddiyet kaygısını yitirmeden okurunu ciddiye alan sözcüklerde. Neyse ki böyle... • Bir süredir aldığımız telefonların önemli bölümünde aynı soru soruluyordu: "Hıncal Uluç niçin yazmtyor?" Evet, Cumhuriyet'in farkını Cumhuriyet ailesinden olmanın mutluluğunu yazılannda çok kez vurgulamış olan, Hıncal Uluç kırılmıştı. Her ailede kirgınlık olur, her kirgınlık giderilince de aynı ailenin fertieri olmanın ' I J M F " " ' ' ^M keyfi yaşanır. Hıncal Uluç, mmW ^^k bugün yeniden spor ^ r A j f l H sayfamızda, yenilenmiş *""' keyfiyle, her zsmankı amatör heyecanıyla. Onunla yeniden birlikte olmaktan mutluyuz. ALPEK KABLO SATIN ALINACAKTIR. 1 27.215 metre ( 3 x 3 5 + I x 16 + 50) mm ! kesitli, askı telli, plastık ızoleli, AG. Havai hat kablosu, şartnameleri esaslan dahilinde kapalı zarfla teklif almak suretıyle satın alınacaktır. 2 Bu ihaleye aıt şartnameler, Meşnıtiyet Cad. Asmalımescit Sok. No: 63 Tepebaşı/İSTANBUL adresindeki Müessesemizin Makine Ikmal ve Satınalma Grup Müdürlüğü'nden 20.000. TL. bedelle temin edilebilir. 3 Geçici teminat tutan: 900.000 TL.'dır. 4 Teklif mektuplan en geç 13.5.1987 günü saat 10.00'a kadar Müessesemiz Muhaberat Servisi'ne elden verilecek ve aynı gün saat 10.30'da alenen açılacaktır. 5 Müessesemiz, 2886 sayılı yasaya tabi değildir. Basın: 18289 TEK SINIRLI SORVMLU BOĞAZİÇİ ELEKTJUK DAĞITIM MUESŞEŞESI MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN SELPAK1AN KAZANM! VakkoHediyeÇeki Beheri 100.000TL. Beheri 4 MiryonTL Vizon Kürk 10 Yumuşacık Selpak'lardan seçkin armağanlar. 10 Harıka Vizon Kürk (erkek, sırt vizon.) (Beheri 4 mifyon TL) 10 Pioneer XZ2020 Ekolayzerlı Stereo müzık seti (Beheri 975 000 TL.) • lOBulaşıkmakınesi (Beheri 585.000 TL) 200 Vakko Hediye Çekı (Beheri 100.000 TL.) Herhangi iki Selpak ambalajını zarflayın. Kazanın! Her zarf bir armağan şansı. Çok zarflayın! Çok kazanın! Bulaşık Makinası Beheri 585.000 TL. 10 Nasıl Kazanacaksınız? SelpaHJrunlerıarasıncaiıMendıl Tu»alef Kağıöı Peçete Havlu) ditedığhiiz hertıangı ıta tanesınin ambalaıını çıkanıt. Her ıkı ambalaıı bir jarta koya'ak 'SELPAK TAN KAZANIN KAMPANVASI PK 472Şışlı ISTANBULadreane yollayın Pioneer MüzikSeti 10 Gâflderdiğinu her zarf bir kura numarası alacaktır. Şansımz attırma« ıçın her jarta yahız;a ıkı Selpak aTibalajı koyarak dıledtğtnız kadar ÇOK amDa>a| çıttını gonderebılırsınız İlk (etali; ıpn zarflarmızı en geç 31 Mayıs 1987 tarihıne kadar elımıze geçecek şekilde poslaya venn ilk çekıt ş Haziran ayı başında noter huzurunda yapılacak ve kazananlar başında duyurulacaktır A™ağanlar toplam ık çekılışte dağıtılacaK ve ilk çekılışe katılanlar dığer çekılışe doğrudan natılma nankını da nazanacaklaıdif Selpak ın uretım dağıtım uetanıtım çalışmaiarında butunanlaf bu kampanyaya ka'ılamazlar BBS8S. ÇOKZARRAYIN.ÇOK KAZANIN! SELPAK AMBALAJIYLA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle