19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1920'den Günömüze Ulus Egemenliği 2 3 Nisan 1920, Türk tarihinde kesin bir dönüşüm noktasıdır. Tarihinde ilk kez Türk ulusu, kendi egemenlik hakkını doğrudan doğruya kullanmaktadır. Kimileri bunun farkında olsa da olmasa da. Gerçekten TBMM bir "meşruti monarşi" yapısı içindeki parlamento değil: vasama ve yürütme gucünü titizlik ve kıskançlıkla elinde bulunduran bir parlamentodur. Prof. Dr. TOKTAMIŞ ATEŞ Mart 1920. Mondros Mütarekesinin imzalanmasından sonra bir buçuk yıl geçmiş olmasına karşın, barış anlaşmasınm koşulları üzerinde anlasma mümkün olamıyor. Saray çevresi Ingilizlerin iyi niyetine sığınmak eğiliminde. Buna karşıhk Anadolu direnmekten yana. Zaten dağınık örgütler Sıvas Kongresi'nde birleşmiş, Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti'ni oluşturmuşlaı. Bu cemiyetin "terasil heyeti" başkaıu, Anafartalar kahrarnanı Mustafa Kemal Paşa'nın adı gün geçtikçe parhyor. Zaten Mustafa Kemal'in direnmesiyle yapılan Mebusan Meclisi seçimlerinde Müdafaai Hukuk Cemiyeti'nin gösterdiği adaylar, ağırlıklı bir biçimde seçimleri kazanmışlar. Anadolu'ya çıktığı günden başlamak üzere, "Ulusal Kuvvetleri (Kuvayi Milliyeyi) etken, ulusal iradeyi egemen" kümak parolasıyla dolaşan Mustafa Kemal, amacının ilk aşamasına ulaşmış görünüyor. Mustafa Kemal, Ingilizlerin "fıiü" işgali altında bulunan Istanbul'a gitmez. Her ne kadar Erzurum milletvekili seçilmişse de, heyeti temsiliye ile birlikte Ankara'ya gelmiş ve gelişmeleri buradan izlemeyi yeğlemiştir. Istanbul Meclisinde, "Vatanın Kurtuluşu Felahı Vatan" adını taşıyan çoğunluk grubunun kulağı Ankara'da, Mustafa Kemal'dedir. Mustafa Kemal'in, Ankara'da hazırladığı, "Ulusal Misak", tstanbul Meclisince kabul edilip, dünya kamuoyuna açıklanır. Türk ulusunun verebileceği ödüaun sınırlan belirlenmiştir. tngütere, gelişmelerden tedirgindir. Müttefıkleriyle olan Uişkileri de bozulmuştur. Rusya'daki devrim sonrasında bu devletle yolları tümüyle ayrılmıştır. ABD Başkanı Wilson, soyut dileklerinin ve romantizminin sonuçsuz kaldığırn acı bir şekilde görmüş ve biraz da kırgın bir biçimde Atlantik ötesine geri dönmüştür. Fransa, İngiltere'nin savaş ganimetinden arslan payını aldığına inanmaktadır. Ordusunu terhis etmiştir ve yeni maceralara atılmaya hevesli değildir. ltalya ise, Ege adalanna ek olarak, Batı Anadolu'dan toprak istemektedir ve lngiltere'nin bu bölgeye Yunanistan'ı sürmüş olmasını kendine karşı bir tutum olarak değerlendirmektedir. Ve işte tüm bu olumsuz koşullarm tedirginliği içindeki Ingütere, Osmanlı Imparatorluğu'na banş koşullan konusunda baskı yapmak üzere, 16 Mart 1920'de Istanbul'u resmen işgal eder. tngiltere, işgalin geçici olduğunu ve amaçlannın, padişahın erkini sağlamlaşnrmak olduğunu ileri sürüyordu. Ancak işgal bildiıgesinde bu kararın değiştirilebileceği de vurgulanıyordu. Ancak Mustafa Kemal aynı gün tüm vali, komutan ve Müdafaai Hukuk kurullanna gönderdiği bir genelgeyle böyle aldatmacalara inanılmamasını istiyor ve "Gerçek durumu izleyen Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti, ulusu aydınlatacaktır" diyordu (1). Yine aynı gün, tüm yabancı devletlere de biı protesto gönderüiyordu: "...Osmanlı ulusunun siyasal egemenliğine ve özgürlüğüne indirilen bu son yumruk; hayatımızı ve varlığıımzı, ne pahasına olursa olsun, savunmaya kararlı olan biz Osmanlılardan çok, >irminci yüzyıl uygarhk ve insanlığının kutsal saydığı bütün ilkelere; özgürlük ve ulus duygusu gibi bugünkü insan topluluklannın temeli olan bütün ilkelere ve bu ilkeleri ortaya koyan insanlığm genel vicdaıuna indirilmiş demektir. Biz, haklarmuzı ve bağımsızlığımızı savunmak için giriştiğimiz savaşımm kutsallığına ve hiçbir gücün bir ulusu yaşamak hakkıııdan yoksun bırakamayacağına inanıyoruz... tlgili uluslann şeref ve haysiyetiyle de bağdasmayan bu davranış üzerinde yargıya varmayı, resmi Avrupa ve Amerika'nm değil; bilim, kültür ve uygarlık Avrupa ve Amerika'sının vicdanına bırakmakla yetinir ve bu olaydan doğacak büyük tarihsel sorumluluğa son olarak bir daha dünyanın dikkatini çekeriz. Davamızın yasaUığı ve kutsalbğı bu güç zamanlarda, Tann'dan sonra en büyük desteğimizdir. Mustafa Kemal" (2). Zaten bu gelişmelerden iki gün sonra tngiliz askerleri Mebusan Meclisini basarak kimi milletvekillerini tutuklayınca, toplanan Meclis, yapılanlan protesto etmiş ve "uygun bir ortam ve zarnanda" devam etraek üzere toplantılarına CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER "ara vermişti." Aynı gün Mustafa Kemal, yeni seçilecek temsilcilerle birlikte ve olağanüstü yetkilerle donanacak Meclisi, Ankara'ya çağınyordu. Ve railletvekilleri Ankara'da toplanmaya başladılar. Ankara, Ahmet Ağaoğlu'nun deyişiyle, "Anadolu'nun ortasında çorak, bakımsız ve kerpiç evli küçük bir şehirdi" (3). Ittihat ve Terakki Kuİübü olarak yapılmakta olan ve henüz tamamlanmamış bir bina, Meclis binası olarak seçümişti. Yapım çalışmalan hızlandırılmı; ve milletvekillerinin oturması için Ankara'daki okullardan sıralar getirtilmişti. Salonu aydınlatması için Ankara'da bir kahveden büyük bir gaz lambası ödünç alınmıştı. Ancak kimi zaman bu lambaya da gaz bulunamayacak ve TBMM sabahlara dek mum ışığmda görüşmelerini sürdürecekti. Sonsuz bir inanç ile, sonsuz bir umutla ve sonsuz bir özveriyle. 23 Nisan 1920, Türk tarihinde kesin bir dönüşüm noktasıdır. Tarihinde ilk kez Türk ulusu, kendi egemenlik hakkını doğrudan doğruya kullanmaktadır. Kimileri bunun farkında olsa da olmasa da. Gerçekten TBMM bir "meşruti monarşi" yapısı içindeki parlamento değil; yasama ve yürütme gücünü titizlik ve kıskançhkla elinde bulunduran bir parlamentodur. Hükümet üyelerini tek tek seçen ve sırasında tek tek hesap soran, sıkıştıran bir Meclis. Mustafa Kemal'in gençliğinden beri okuduğu kitaplar incelenirse, açık bir biçimde ulus egemenliğinden yana olduğu görülür. Ateşli ruhunu başta Rousseau olmak üzere, aydınlanma çağjmn özgürlükçü felsefesiyle besleyen Mustafa Kemal için, "meşru" bir yönetim, ancak ulus egemenliğine dayanan bir yönetim olabilirdi. Ve ne mutlu ona ki yaşam, bu ülküsünün öncülüğünü yapma fırsatım Mustafa Kemal'e vermişti. TBMM, ulus egemenliğinin dile geldiği bir nokta olarak Mustafa Kemal'in gözünde; en çok saygıya layık, adeta kutsal bir yapı idi. En zor ve en kritik günlerde çözümü, çareyi orada aradı. Ulus egemenliğinde ve ulus egemenliğinin temsilcUerinde. Kendini tek Atatürkçü sanan ve bugün hüsran içinde bulunan bazılarının, Atatürk'ün ulusuna ve ulusunun temsilcilerine karşı duyduğu saygıdan öğrenecekleri çok şey vardır. Ulus iradesine dayanmayan şey ömürlü olmaz, olmamışür. Mustafa Kemal, TBMM'ye öylesine saygılıdır ki başarılmış ne varsa Meclisin başarısı olarak sayar ve kendini Meclisin emrinde göriir. Bunun çok çarpıa kimi örneklerini Büyük Taarruz ve sonrasında yayımladığı bildiri ve yaptığı konuşmalardan bir kez daha vermek istiyonım (4). Dumlupınar kazaruldıktan sonra, TBMM ordulanna bir bildiri yayımlar: "Afyonkarahisar, Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi'nde zalim ve mağrur bir ordunun anasırî asliyesini inanılmayacak kadar kısa bir zarnanda imha ettiniz. Büyük ve necip milletimizin fedakârhklarma layık olduğunuzu ispat ediyorsunuz. Sahibimiz olan büyük Türk milleti ıstikbalinden emin olmağa haklıdır." Aynı gün (1 Eylül 1922), ulusa yayımladığı bildiri de şu satırlarla son buluyordu: " . . . t n büyük kumandanından en genç neferine kadar ordulanmızda hâkim olan fikir, milletin gösterdiği vazife ugnında şehit olmaktır. Bunu muharebe meydanında yakından müşahede ederek, büyük milletime haber veriyorum. Milletin rey ve iradesine dayanan heT işin neticesi millet için hayır ve saadet olduğu sabittir..." tzmir ve Bursa'nın geri alınmasından sonra ulusa yayımladığı bildiride şu satırları okuyoruz: "Asil Türk milleti, Ordulanmız 9 Eylül 38 sabahı Izmir'imizi ve yine 9 Eylül 38 akşamı Bursa'mızı başarıyla kurtardılar. Akdeniz, askerlerimizin zafer teranesiyle dalgalanıyor... Büyük zafer, özellikle (münhasıran) senindir... Vatanm kurtuluşu, milletin rey ve iradesi kendi mukadderan üzerinde kayıtsu şartsız egemen olduğu zaman başlamış ve ancak milletin vicdanından dogfin ordularla olumlu ve kesin sonuçlara ulaşmıştır. Büyük ve necip Türk milleti, Anadolu'nun kurtuluşu zaferiıü . tebrik ederken sana, tzmir'den, Bursa'dan, Akdeniz ufuklanndan ordulannın selamını da takdim ediyorum..." Ve 4 Ekim 1922. Mustafa Kemal Ankara'dadır. Gülünç törenlerle, soytarılıklarla karşılanmamıştır. Yollanna halılar serilmemiş, üzerine gülsulan serpilmenüştir. Ankara Garı'nda o gün özel bestelenmiş arabesk, " H o ş geldin" şarkılan da söylenmemektedir. TBMM'nin kutsal çatısı altında, ulusun "sakıncalı sakıncasız ayrımı yapılmaksızın" seçilmiş, gururlu ve mutlu temsilcilerine seslenmektedir: SOYLU BtR SESLENtŞ "...Milletin mukadderatını doğrudan doğmya üstlenerek; üzüntü yerine ümit, perişanlık yerine düzen, tereddüt yerine azim ve iman koyan ve yokluktan koskoca bir varhk çıkaran Meclisimizin civanmert ve kahraman ordulannın başında bir asker sadakat ve itaabyla emirlerinizi yerine getirdigimden dolayı, bir insan kalbinin nadiren duyabüeceği bir memnuniyet içindeyim... Kalbim bu meserretle dolu olarak pek aziz ve muhterem aıkadaşlarımı, bütün dünyaya karşı temsil ettikleri hürriyet ve istiklal fıkrinin zaferinden dolayı tebrik ediyorum..." 23 Nisan 1920, tüm bu mutlu gelişmelerin başlangıcıdır. Ulusun egemenliğirü kendi temsilcileri aracılığıyla kullanrnaya başlaması... Ve geçen birkaç yıl da göstermiştir ki ulus için hayırlı olan şey, ancak ulus egemenliğinin kayıtsu şartsız kullanılmasıyla ortaya çıkabilir. (1) Gaii Musufa Kemal; "Nutuk" (Söylev) CUt 1. TTK Yayınlan XXIII2 Ankara 1981 s. 557. (2) a.e.; s. 558. (3) Samet Agaoğlu; Kuvvayi MUliye Ruhu, Ağaojlu Yayınlan, tstanbul 1969 s. 39. (4) "Atatürk'ün Tamim Telgraf ve Beyannameleri" (19171938) Türk lnkılap Tarihı Erısuııtsü Yay. Ankara 1964 s. 447 vd. 23 NİSAN 1987 PENCERE Anket? Kapıyı vurmadan girdi, kasketini çıkarmadan oturdu, buyur etmeden sigara yaktı, bir soluk çekip havaya savurduktan sonra yan gözle baktı: Merhaba abi!. Merhaba.. Yanlış yazıyorsun abi... Siyasal yasaklar kalkmasın abi, halk istemiyor... Nereden biliyorsun? Anket yaptım abi, siyasal yasaklar kimsenin umurunda değil... Ya?.. Dalyan'daki dev kaplumbağalann üremesi, Gökova Körfezi'nin kirlenmesi de kimsenin umurunda değil abi.. Ya Haliç? Haliç, halkın umurunda abi, çünkü Haliç'i yaşamış halk, kokusunu genzine çekmiş, doğanın nasıl öldüğünü gözleriyle görmüş... Yolsuzluklar? Yolsuzlukları kimse takmaz abi, deveyi hamuduyia götürseler, Devlet Hazine'sini Kırk Haramiler gibi soysalar kimsenin kılı kıpırdamaz, "Yağma Hasan'ın böreğinden banadapay çıkar mı?" diye ağzı sulanır... Deme... Çalacaksın, çevrene çaldiracaksm, yiyeceksin, çevrene yedireceksin abi!.. Dolar ticareti, yeşil alan yağması, kaçakçılık raconu, banka batirma numarası, hileli iflas oyunu, nayali ihracat ayağı, ihale mafyası soygunu yürümeli abi... Yurümezse ne olur? Düzen bozulur abi, ihtilal olur, ara rejim gelir, demokrasi biter abi... Allah Allah... Yanlış yazıyorsun abi, yanlış yazryorsunuz; bunca yıldtr akıllanamadınız... Sen yanılmayasın? Çalsınlar abi, işçileri ezsinler, öğrencileri fırçalasınlar, köylüyü bugünkünden de beter etsinler, küçük memurun, öğretmenin ensesine vurup ağzından lokmasını alsınlar, paraları dışarı kaçırsıntar... Sonra? Belediyeler ortalığı talan etsinler, yerel yönetimlerde çeteler kurulsun, hısım, akraba, taallukat vurdukça vursun... Eee?.. Partinin ileri gelenleri, il başkanları, kodamanları milyar üzerine milyar istrf etsin abi... Neden? Halk böyle istiyor abi, halk isteyince sizlere ne oluyor?.. Zenginler daha zenginleşsin, işadamlan televizyona çıkıp gobek atsın, holding babası devlet yönetimini eli altında bulundursun, sana ne abi? Herkes hayatından çok memnun, halk keyfinden geberiyor? Enflasyon? Palavra abi, enflasyon yok, canayarın beli kırıldı... İşsizlik?.. Allah herkesin rızkını verir abi, tembeli kimse sevmez, tembeller işsiz kalır... Kira ve konut açığı? Konut açığı yok abi, herkesin evi var... Başbakanlık önünde kendini yakan emekli? Grevdeki işçiler? Eyteme geçen üniversiteliler? Doğudaki zulüm? Türk Lirası'nın pula dönüşmesi? Hepsi hikâye abi, halka vız geliyor... 32 milyar dolara tırmanan dış borç? Halka ne abi? Kördüğümleşen dış sorunlar, Ege, Kıbrıs, güneydoğu?. Böyle gelmiş, böyle gider abi... Amerikan Kongresi'ndeki Ermeni davası? Halkı ilgilendirmez abi.. Askeri yardımın budanması? Halkı ırgalamaz abi.. Gelir dağılımında derinleşen adaletsizlik, uçurumlaşan haksızhk?. Halk, televizyona bakar gibi bakıyor abi... Devletin temel ilkesi olan laikliğin yok edilmesi?. Halka yazmaz abi... Demokrasi? Halk ne zaman demokrasi gördü abi?.. Skjarasını tablada söndürdü, kasketini zaten çıkarmamıştı, ayağa kalktı: Seçimleri alırlar abi.. Nereden biliyorsun? Anket yaptım abi.. Odadan çıktı gitti, arkasından bakakaldım; içimden: Tam, dedim, ülkeyi yönetecek adam... EVET/HAYIR OKTff AKBAL Para Kazanmak Kolaymış! "Türkiye'de para kazanmak çok kolay"mış! Bunun için "insanın kafasını çalıştırması" yetermiş!.. Sizler de bu kanıda mısınız? Gerçekten bizim ülkemizde para kazanmak, zengin olmak kolay mıdır? Öyle ise bunca yoksul, bunca aç, bunca işsiz, geçim sıkıntısı çeken bunca insan niye 'kolay' yoldan para kazanamıyor? Akılları yok da ondan mı? Başbakan'ın damadı ve kızı böyle demişler. Geçen gün bir gazetede bu sözleri okuyunca hiç şaşmadım. İşbitirir bir liderin kızı, damadı olunca 'para kazanmak' kolaydır. Sen istemesen de birileri çıkar sana para kazandırır. Gel şu işe gir derier, el ortak ol derier, bankalar kredi açar, zenginler yardım eder, Ir de bakmışsın mağazalar, Mercedes'ler, lüks katlar, villalar hepsi senin, hepsi senin!.. Bir de öğüt vermişler yakınlarına ticaret yapırî diye... Ticaret yapan herkes zengin olabilirmiş gibi! Birden geçmiş günleri anımsadım. Çağrışımlar birbirini izledi. Bir akrabamız vardı, emekli olmuştu. Yıl 1933 1934. Bin lira kadar bir ikramiye aldı. Bir ev satın alabilirlerdi bu parayla. Ama ticaret yapmak hevesine kalkıştı bizim amca bey. Kiralık evinin bodrumunda bir bakkal dükkânı açtı. 'Zaman, ticaret zamanf diyormuş... Çevrede, semtte dükkân açıp zengin olanları örnek gösteriyormuş. Sonunda iflas etti) O para da yok oldu. Kendisi de bir süre şonra bu acıya dayanamayarak öldü. Ben bunu "Hayri Beyli Üsküdar" adlı bir öykümde anlatmıştım. Zeynep'le Asım'ın sözlerini okuyunca bu olayı anımsadım işte... "Bal tutan parmak yalar"... Büyükbabam en çok bu söze kızardı. "Niye yalasın, gitsin çeşmede elini yıkasın" derdi. Kırk yıl valilik etmiş bir insan! Elinde kala kala Erenköy'de bir ev kalmıştı. Emekli olunca onu da sattı. Oğlunun aldığı evde yaşadı son günlerini... Demek istediğim, yalnızcagüçlü görevlere gelmek, o görevlerdekilerin yakını olmak, 'kolay para kazanmak' için yeterli değil... Daha başka erdemler gerekli... İnsan kafasını nasıl çalıştırmalı ki para kazansın kolayca? Ekren ailesi bize bunun gizlerini de anlatmalı... Ki başkaları da bu yoldan gidip yararlansın! Bizlerden gecti kolay para kazanmak! Yazıyla, kitapla bu ülkede işte bu kadar geçinebiliyor insan! Üstelik kolay bir yol da değil, türlü güçlükteri var. Önce yazdıklanna okur bulacaksın, daha doğrusu okurlar seni arayacak, isteyecek, yazdıklanna önem verecek, kitaplarını alacak. Sonra da yasalar karşısında yenik düşmemeyi öğreneceksin. Mahkemelerde savunmalar yapmak, gözaltına alınmak, tutuklanmak da var işin içinde... Yine de yazdıklartnla zengin olmak şöyle dursun aileni zarzor geçindirebileceksin. Eşin de oğlun da kızın da çalışacak ki yaşanabilsin belirli bir düzeyde... Geçenlerde bir başyazar arkadaş, bir başka yazar arkadaşın bir kitabından bilmem ne kadar milyon kazandığını yazmıştı. Ne diye yazdı bunu anlayamadım. Ki o gazeteci, yazarlık dışı işlerinden ötürü zengin olmuş bir kişi... Büyük işadamları yardım etmişler, o da bu yardımları iyi kullanmış, sıradan bir gazete yazan iken köşe üstüne köşe dönmüş. Bir devlet adamının beş milyona aldığı kat söz konusu edilirken 'efendim kitabıyla bilmem kaç milyon kazananlar' var diyor!.. Kitap yazarak milyonlar kazanabilen kişiler övgüye hak kazanmıştır. Kimsenin sırtından sağlamadılar bu parayı, kimsenin korumasıyla, desteği ile de değil... Kalemlerinin gücüyle... Hem de çok zor bir yoldan! Ekrenler'in öğütledikleri 'kolay yollardan' değil. Çağrışımlar başladı mı birbirini izler. Daha neler anımsıycrum. Bir zamanlar solculuğu kimseye kaptırmazken şunun bunun desteğiyle zenginleşip düşünce değiştirenler, büyük kişilerle yakınlık kurarak servet sahibi olanlar... Adlar saymak gereksiz. Bunları okurlarımız tanırlar... "Türkiye'de para kazanmak çok kolay. İnsan kafasını çalıştırmalı". Haydi çalıştmn kafanızı da bol para kazanın! Sonra bana yazarsınız ben Ekrenler'in öğüdünü tuttum zengin oldum" diye... Ama devlet ve hükümet büyüklerinin yakını, onların gelini, damadı, yeğeni, oğlu faian değilseniz... • Çocuklarımız en mutlu günlerini ~ dünya çocuklarıyla paylaşıyor. S Ulusal Egemenlik Bayramı bütün dünya çocuklarına ve ulusumuza kutlu olsun. Nisan DİŞ DOKTORU Selma Kayhan 1318 arası 130 20 11 Tel Örme ve Çit Sanayiinde sekreterlik yapabilecek bayan eleman aranıyor. 353 49 38 353 47 41 1727 yaşlarında bayanlar. İngiltere'de çocuğa bak, karşıhğında İngilizce öğren. 1585342 537960 nolu İRAN pasoportumu kaybettim. Hükümsüzdür. PARİVASH HAMVATAN Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. MEHMET YILMAZ HABABAM SINIFI Kardeş Çocuk 8Tde GENTAŞ standında imzalıyor. 23 Nisan 14.00 18.00 arası Interhol Fuar Merkezi / Dolmabahçe RIFATILGAZ T.C. ZIRAAT BANKASI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle