19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/10 23 NİSAN 1987 20 Haziran 1986'da AtatürkYüksek Kurulu toplantısmda Aydınlar Ocağı ideolojisini içerenraporbenimsendi Atatürk Kuruhı'nda Türklsiam sentezi sentezine resmi bir ideoloji kimliği veren Atatürk Yüksek Kurulu toplantısmda hangi üyelerin sentez görüşünu destekledikleri, hangilerinin karşı çıktıkları, Cumhurbaşkam Sayın Evren'in bu ideolojiyi ne ölçüde benimsediği tam olarak bilinmemektedir. Kurum üyesi bazı bilim adamlannın Türkîslam sentezine karşı çıktıkları, bu görüşü Atatürk düşüncesi ile bağdaştırmanın mümkün olamayacağım belirttikleri söylenebilmektedir. Ancak bu görüştekilerin azınlıkta kaldığı anlaşılıyor. Türkiye'nin bflyük iş çevrelerinin genellikle Aydınlar Ocağı'na ve Türklslam sentezi görüşüne çok ilgi duymadıklan söylenebilmektedir. Aydınlar Ocağı da özellikle başta en büyük holdingimiz ol, mak üzere, büyük iş çevrelerine çok sıcak bakmamaktadır. Buna karşılık Ocak tarafından geliştirilen ve savunulan TürkIslam sen ANKARA NÖHARI MUSTAFA EKMEKÇI Evren benitnsiyor mu?: TürkIslam tezi görüşünün devlet katında çok itibar gördüğü söylenebilmektedir. Bir başka deyişle 12 Eylül sonrası Türkiye'de söz konusu ideoloji adeta resmi bir kimlik kazanmıştır. 2000'e Doğru adlı bir haftalık derginin haberine göre, "Atatürk Yüksek Kurulu, 20 Haziran 1986 günii Cumhurbaşkam Evren baskanlığıoda toplanarmk, Tiirktslam senteani temel alan bir kültüriin biitün millete kabnl ettirilmesine yönelik bir raporu benimsemiştir." risinden çagdaş insammızın ihtiyacı olan ve amaç olarak belirlenen kültiir bütüniinü tamamlayan, amacı kültürii güçlendiren unsurlann uygun öncelik ve uygun ağırlıkla seçimi ve Tiirk milli kültiir bütünii içerisinde abenklestiriJmesi sonınu ile karşı karsıyayız." Foça'da... Devlet politikası belirleniyor Bu yaklaşımın Aydınlar Ocağı tarafından savunulan Türklslam sentezi çözümlemesine çok yakın olduğu açıktır. Bu rapor, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu tarafından kabul edilmiş; yani devletin izleyeceği ve uygulayacağı kültür politikalarının esasını belirleyeceği karar altına alınmıştır. Zaten kurumun bizzat kendisi kültür üretim odaklarından biri konumundadır. Atatürk'ün kurduğu ve vasiyetinde yer verdiği, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu 12 Eylül yönetimince ortadan kaldınlmış, onların yerine Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu oluşturulmuştur. Böylece Atatürk tarafından, devlet dışında, özerk kuruluşlar olarak düşünülen ve hayata geçirilmiş olan kurumların yerini, devlete bağh bir kamu kuruluşu almıştır. Kültür ve ideoloji üretimi resmi bir kamu kuruluşuna verilince, bunun iktidann görüşlerini aksettirmesi doğaldır. Ama yine de adında Atatürk sözcüğü geçen bir kurumun ,Türklslam sentezini savunması ilginçtir. Yüksek Kurum; Başbakan, Genelkurmay Baskanı, Tanıtma ve Enformasyon'dan sorumiu Devlet Bakanı, Milli Eğitim Bakanı, Kültür ve Turizm Bakanı, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ve YÖK Başkanı'ndan oluşmaktadır. Bu gruba bir de ismen atanmış kişiler dahil olmaktadır. Prof. Dr. Reşat Kaynar, Vefik Kitapçıgil, Prof. Dr. Hamza Eroglu, Prof. Dr. Şükrii Elçin, Emek. Korgeneral Suat bhan, Prof. Dr. Ütkan Kocatürk, Prof. Dr. Hasan Eren, Prof. Dr. Yaşar Yücel ve Prof. Dr. Aydın Sayılı da kurum üyesi olarak görev yapmaktadır. Kurumun 20 Haziran 1986 tarihli toplantısı Cumhurbaşkam Sayın Evren tarafından yönetilmiş, toplantının açıhşında bulunan Başbakan Sayın özal kısa bir süre sonra ayrılmıştır. Türklslam sentezine resmi bir ideoloji kimliği veren bu toplantıda hangi üyelerin sentez görüşünu destekledikleri, hangilerinin karşı çıktıklan, Cumhurbaşkam Sayın Evren'in bu ideolojiyi ne ölçüde benimsediği tam olarak bilinmemektedir. Ancak kurum üyesi bazı bilim adamlannın Türklslam sentezi görüşüne karşı çıktıkları, bu görüşü Atatürk düşüncesi ile bağdaştırmanın mümkün olamayacağını belirttikleri söylenebilmektedir. Ancak söz konusu görüş sahiplerinin azınlıkta kaldığı ve Atatür Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu'nun, Türkîslam sentezi görüşünu benimsediği anlaşılmaktadır. AYK kültür raporu "Kültiir Unsurlannın ve Kültür PoUtikalannın Tespitinden Uygulanacak Yöntem ve Sorumluluklar Makkında lnceleme" başhğı ile Yüksek Kurum'a sunulan raporda, TürkIslam sentezi tezine şöyle yaklaşılmaktadır: "Milli kültürümüzün kaynaklan oUn Türk költttrii ve İslam kültürii sonradan, Anadoln Sdçuklular ve özellikle Osmanlıiar zamanında tam bir senteze ulaşnuştır. Buna ntgmen birisi digeri içinde eriyip yok olmanuş, birbirini tamamlayan birbirini güçlendiren yönlerinin seçimi ile olgun bir senteze ulaşmıştır... Bugönkü nesiller Türk, tslam ve Ban kültürlerine dayalı 3 nitelikli kültür mirası ile karşılaşmakUdır. Bu 3 nitelikli mirasın herbi I EVREN VEAIATÜRK YÜKSEK KURUMU ÜYELERİ Cumhurbafkanı Evren ve Atatürk Yüksek Kurumu üyekri bir arada. Aydmlar Ocağı tan Türklslam sentezi ideolojisi, sonunda, Atatürk Yüksek Kurumu 'nun raporlannda yer aldu Bu ideolojtnin A tatürk 'ün adına kurulan bir kurumda benimsenmesi, 12 Eylül sonrası yaşanan çizgi değisikliğtnin başka bir uzantısıydL Egemenlik ulusun mu, Allah'ın mı? insancıl aniamda bir gelişme değildir. Ancak, her tur ve boydaki gelişme için değişme şarttır. Tarih boyunca tarih yapmış, tarihlere konu olmuş bu ülkenin inDeğişme olmadan, gelişme nasıl olabilir? sanlan ne yazık ki, atalanndan devraldığı kültür mirasının tarihini Türkİslam Sentezi, değişme kavramı yerine, zenginleşme, büyü.'bilmiyordu ve kendi milli tarihini yabancı yazarlardan öğrenmek zoTunda kalmışn. Okuyup öğrendikçe, şaşırdı. Çünkü, tarih, kutsal me me gibi kavramları tercih ederek, özün sürekliliğini korumaya çalış tinler gibi, bir defa yazılmış tek bir kaynak değildi. Görüşler deği makta, bunun örneğini de Japon modelinde bulmaktadır. Japonya'nm değişmeden geliştiği, kalkındığı, çağdaşlaştığı inan; şik, rivayetler muhtelifti! En büyük sorun, belki de evrensel tarih .ile öznel (milli) tarih arasındaki çelişkiden doğuyordu. Milli tarihi CT, bütün İslam dünyasında yaygın olmakla birlikte, ne yazık ki, doğru • mizi Batının önderlik ettiği evrensel tarihte mi bulacaktık, yoksa ken değildir! Önce, Japon dinleri semavi (Tanrılı, peygamberli, kutsal , di öz kaynaklanmızda mı arayacaktık? Bu sorun bugün hâlâ çözül kitaplı)dinler olmadığı gibi değişmeye açık doğalı, halk dinleridir. . müş değil. Tarihte, evrensdd oianlara hümanist, özeki olanlara da Japon dini, Japonluktur! Japonluk ise, çelişik kültürleri eskisini at, milliyetçi deniyor. Tabü, bir de bilimcilerin yeğlediği bir doğa tarihi madan, üst üste koyma, bir arada yaşatma sanatıdır. 'var. Ama ideolojik tartışmalann toz ve dumanından doğa tarihine Japonlar, Batının sadece bilim ve teknolojisini alarak değil, Batı,.(bilinîe) sıra gelmiyor. Evrensel tarih ile milli tarih arasındaki ikinci nın akılcı, deneyci endüstri kültürünü hızla özümseyerek çağdaşlaşbüyük çelişki, değişme/gelişme konusunda yoğunlaşmaktadır. Ev mış, bu serüvende Batı dünyasını bile geride bırakmaya başlamış^rerselciler, tarihi olaylan insanın evrimi gibi gördükleri halde, mil lardır. Japonlar, Batı bilim ve felsefesini alabilmek için, Batıyı Batı yaliyetçiler tarihi, özgün ve milli özlerin değişmezliği gibi görmektedir. Evren tarihçilerine göre her şey değişirken değişmeyen tek şey, pan temel düşünce ve felsefe eserlerinden başlamışlardır işe! Biz hâ değişmenin kendisidir. Oysa milli tarihçilere göre, değişmeyen öz lâ "evrim mi, yaradılış mı?" sorusu ile uğraşırken, Japonlar, Dar• Ier, cevherler vardır. Bu iki tarih geleneği arasında Braudel'in öner win'in, Spencer'in, Descartes'ın, Kant'ın bütün eserlerini geçen yüz. diği uzun vadeli, bütüncü bir sosyal tarih felsefesinden şimdiiik yok yılda çevirmişler. Bu yüzyılın başında evrimin en güçlüye değil, birsuu bulunduğumuzu da kabul etmek zorundayız. likte var olma ilkesine dayandığını bulmuşlar. f Aydınlar Ocağı'nın açücyanıt veremediği birsoru, günümüz tartışmalannın temel noktasını oluşturuyor r 5 Türklşlam Sentezi BOZKURTGÜVENÇ, GENCAYŞAYLAN, ÎLHAN TEKELİ, ŞERAFETTİN TURAN (2) Türkiye'de laiklik ashnda Batıdakinden farklı ve oldukça radikal bir biçimde uygulanmıştır. Devlet ile din arasındaki bütün bağlantılann kopanbnası gerekirken, din, devlet tarafından denetim altına alınmış, dinin sosyalizasyon sürecine etkin olan kurumlan, ya kaldırılrmş ya da işlevleri kısıtlanmıştır. Kemalist laiklik anlayışı olarak tanımlanan bu politikanın, kendi tarihi gelişimi içinde tutarlı bir seçim olduğu ve Türk toplumunun diğer Müslüman toplumlanna göre en çok modernleşmiş toplum olduğu söylenebilir. Ancak bu tutum dinci ideolojinin yeraltına çekilmesine yol açmış ve cumhuriyet ile dini ideoloji arasında tarihi bir karşıthk doğmuştur. (3) Devletin dine karşı tutumu, zamanla değişmeye başlamış ve özellikle 12 Eylül (1980) hareketinden sonra, dinci akımlann önündeki engeller kaldınlmış, dine hoşgörü ile bakılmaya başlanmıştır. Burada, 12 Eylül kurmaylannın dinci akımları denetim altında tutabilecekleri ve sol akımlara karşı bu yolun doğru olduğu konusunda bir varsayım oluşturduklan düşünülebilir. Aydınlar Ocağı'nın UEylüVe ideolojik armağanı Yanttstz s o r u ; TürkIslam sentezi tartışması, otoritenin ya da egemenliğin nihai (son) kaynağına gelip dayanıyor! Büyük Meclis kürsüsünün arkasında "Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur" yazısı vardı. Almanya daki Mocaoğlu ise tersini savunuyor. Hâkimiyet Allah'a aittir. öyleyse ulusal egemenliğin kime ait olduğuna karar vermek durumundayız. Cumhuriyet anayasası, halk, kutsal kitap, Allah diyor. Türkîslam sentezi, bu konuda kesin bir tavır almıyor. Türkîslam sentezinin milli kültür tezi, değişmeyen bir öze ve o özün korunmasına dayanıyor. Tarihte her şey değişirken, değişmeyen o özdür... Ancak hemen değinelim ki, öz (essence) bir felsefe kavramıdır. Değişik anlamlara gelir. TürkIslam sentezini savunanlar onu hangi aniamda kullandıklannı açıklamıyorlar! Kültür alanında öz, metafizik ve akıl ermez bir nitelik kazanır. Öz kavramı netleşmeyınce, yeni yaratıların öze uygunluğunun irdelenmesi güçIeşir. Milli kültür kendini yenileyeceğine, yinelemeye, yani teklemeye başlar. Oysa önemli olan, kültüriin değişmez özgünlüğünü dondurmak değil, kişiliğini ve kimliğini yenilemek, yeniden yaratmaktır. Kültürü koruyucu dolaplara kaldırıp, saklamak değil, koruyucu önlemleri kurumsallaştırmaktır. Yaratıahk korunduğu sürece, kültüriin özü değilse bile özgünlüğü yaşar, kişiliği gelişir, öz saygısı güçlenir. Türklslam sentezi, tarih içinde bir kez bile gerçekleşmiş olsa, en az bir kere değişmiştir. öyleyse neden donduralım onu geçmişte? Eğer kültürler, sentezlerle gelişiyorsa, neden yeni sentezlere açılrhayalım? Kaldı ki, İslam insanlara açık, fakat kültürel sentezlere kapalı bir total ideolojidir. Türk îslam senteziyle korunmak istenen milli öz, Türk kültürü değil, İslam dininin değişmeyen esasları ve tslam kültürüdür. Bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu tarihi kavşak budur. İslamcı sentezler, kaç boyutlu ve ayaklı olursa olsun, sonu İslama varır. Milli (diniİslamcı) bir sentezle uluslaşmaya gidilemeyeceğine göre, ulusun temeli ne olsun, nereye kurulsun? Türkİslam sentezi, homojen, özü değişmeyen, tarihi ve milli bir kültür öneriyor. Oysa, ulusun, tarihi bir varlık olmadığı; endüstri devriminden sonra siyasi birlik olarak ortaya çıktığı, toplumların kendini bir ulus olarak duyup tanımlamaya başladığı anda, var olduğu biliniyor. Bu aniamda ulusal birliğin ve varhğın temeli, geçmişin dini kültürü değil, bugünün ve geleceğin yeni kültüriidür. Bu yeni kültür, geçmişi yadsımaz, ne var ki, geçmişin sentezleriyle de yetinmez! Geçmişten geleceğe doğru yeni kültürel sentezler arar. Çünkü kültür değişmeyen bir öz değil, sürekli değişen bir sentezler bütünüdür. Cumhuriyeti kuranlan, hars ile medeniyeti (kültür ile uygarlığı) birbirinden ayrı tutan Islamcılardan ayiran tarih görüşü buradadır. Cumhuriyetin kuruculan, millet (ümmet) kültürü üzerine çağdaş bir ulus yaraulamayacağı gerçeğini görmüş kirnselerdi. Son yıllarda yaşanan, hiç kuşkusuz bir kültür ve kimlik bunalımıdır. Ancak bu bunalım, milli kültürün çökmesinden değil, ulusal kültürün doğuşundan kaynaklanıyor. Geçiş döneminin kaçmılmaz bunalımmı yaşıyor, tebaalıktan kurtulup yurttaş, aydınhalk ikileminden kurtulup vatandaş, İslam ümmetinden sıynbp çağdaş bir ulus oluyoruz. Yaşanan çoğulculuk, ulusal birliğin gereğidir. Ulusal birhk, farkhlann birliğidir. Çağın sloganı çokluk içinde biriik, birlik içinde çokluktur. Geçmişten (tarihten) elbette pek çok öğreneceğimiz var, ama kakcı çözümler geçmişte değil, gelecekte bulunacaktır. 12 EYLÜVE GETİREN SEBEPLER Aydınlar Ocafı Başkanı SüUyman Yalçın, "Ülkemizi 12 Eylül'e Getiren Sebepler Semineri" konusunda basına açıklama yaparken, Aydınlar Ocağı'na göre bu sebeplerin başında Batüı kültür değerleri geliyordu. Kültürteknoloji aynmı, Batıya özgü bir ikilemdir. Doğu kültürlerinde böyle bir aynm olmadığı gibi böyle bir karşıthk da yoktur. Japonya da bugün bizim yaşadığımız kültür ve kimlik bunahmını yaşadı. Bunalımı, Japon kültürü/Batı teknolojisi sloganıyla atlattı. Buna kendi de inanmadı, ama bu resmi gerçek, İslam ideolojisine çok şirin göründü! Oysa kültür ve insan bilimleri, bu iki alanm sıkı ve karşıhklı etkileşim içinde olduğunu gösteriyor. Bu nedenle Batının bilim ve teknolojisiyle yetinemeyiz. Bu yolu seçersek, çağdaş değil, sömürge oluruz! Batınm da istediği belki budur! Çünkü, Türk kültürü/Batı teknolojisiyle kalkınma formülü, Batınm bize Japon örneğini göstererek önerdiği modeldir! (Japon mucizesinin mucize olmadığına yukarıda değindik.) Sonuç olarak, Türkİslam Sentezi tartışması, otoritenin ya da egemenliğin nihai (son) kaynağına gelip dayanıyor! Büyük Meclis kürsüsUnün arkasında "Egemenlik Kayıtsız Şartsız Ulusundur" yazısı vardı. Almanya'daki Hocaoğlu ise tersini savunuyor: Hâkimiyet Allah'a aittir. Kaderimizi çizen Allah ise bu tartışmalann bir anlamı yoktur. Türk İslam Sentezi görüşünu savunanlar, olup bitenlerin sonımluluğunu biz insanlara da yüklediklerine göre, kaderimizin belirlenmesinde insanoğlunun da bir rolü/ etkisi bulunmaktadır. Öyleyse ulusal egemenliğin kime ait olduğuna karar vermek durumundayız. Cumhuriyet anayasası, halk, Kutsal Kitap, Allah diyor. Türkİslam sentezi, bu konuda kesin bir tavır almıyor. Karan millete bırakmış görünüyor. yaşanan, hiç kuşkusuz bir kültür ve kimlik bunalımıdır. Ancak bu bunalım, milli kültürün çökmesinden değil, ulusal kültürün doğuşundan kaynaklanıyor. Geçiş döneminin kaçınılmaz bunahmını yaşıyor, tebaalıktan kurtulup yurttaş, aydınhalk ikileminden kurtulup vatandaş, İslam ümmetinden sıyrılıp çağdaş bir ulus oluyoruz Yaşanan çoğulculuk, ulusal birliğin gereğidir. Ulusal birlik, farkhlann birliğidir. Çağın sloganı çokluk içinde birlik, birlik içinde çokluktur. İslam, bu toplumda yerleşmiş, köklü ve kapsamlı bir öğretidir. Başka bir deyişle, Türkiye'de İslama bağlı kişiler hep var olmuş ve olacaktır. Burada İslama inanmış kişilerle kast ediien İslamcı köktencilerdir. Bu kişilerin, siyasi örgütlenmeye ve görüşlerini yaymaya hakları vardır. Zaten kullanılmakta olan bu hak, çoğulcu bir demokratik düzen içinde yasallaştınlmalıdır. Bu olmadığı sürece, İslami ideoloji ve kadrolar, buyurgan yönetimlerin yandaşı olan güçler tarafından kullanılacaklardır ki, bunun daha iyi mi olduğu tartışdabilir. Gerek îslamcıların gerek Türkİslam sentezini savunanlann, kendi siyasi partilerini kurup görüşlerini yaymaya haklan vardır. Böylece, bu görüşlere karşı olanlar da vicdani eleştirilerini (din kurumunu, vicdan özgürlüğünü zedelemeden) siyasa! düzeyde dile getirme ve sürdürme olanağına kavuşacaklardır. Devletin tam anlamıyla laikleşmesi; yani her türlü dini hizmet ve örgütlenmeyi sivil topluma bırakması, demokrasinin tam anlamıyla işlemesi ile Türkiye'de siyasi diyaloğun başlaması; yani bu görüşlerin de siyasi sistem içinde yer almasıyla sağlanabilecektir. Geçif ddnemi bunaltmu Son yıllarda Ç/ağdaş toplumda İslam dinine yer vardır Türkiye Cumhuriyeti, halkı Müslüman olan tek laik devlettir. İslam öğretisi ile laiklik arasında kesin bir uyuşmazhk vardır. Aslında aynı çelişkinin 10. ya da 14. yüzyıl Huistiyanhğı için de geçerli olduğu söylenebilir. Ne var ki, tarihi koşullar Hıristiyanhk ile laikliğin uzlaşmasına yol açmıştır. Müslümanlık için henüz böyle bir gelişmeden söz edilemezse de Türkiye'nin 60 yıllık deneyimi ilginç bir noktaya ulaşmıştır. Başka bir deyişle, görünürdeki uzlaşmazlığa karşm, Türkiye'nin deneyimi, îslam ile laikliğin uzlaşabileceğini göstermektedir. Dinci akımların hızla geliştiği günümüzde, belli beklentilerle endişelerin yükseldiği ve İslam siyaset ilişkileri tartışmasının kızıştığı söylenebilir. Bu, tek bir değişkene veya faktöre bağlı olarak açıklanamayacak kadar karmaşık bir sosyal oluşumdur. Olayla ilgili değişkenler birkaç noktada toplanabilir: (1) İslam, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlannm % 98'inin inandığı bir dindir. Müslümanların belh' bir kısmının dine bağlılığı biçimsel olmakla birlikte, önemlice bir kısmının dine bağlılığı tartışma götürmez. Yine çok büyük orana sahip olmamakla birlikte, toplumun bir kesimi İslamcıdır, yani toplum yaşamının İslama göre duzenlenmesini istemektedir. Ayrıca, Batı toplum biliminde yükselen beklentiler kavramı içinde tanımlanan olay, yani insanın umutlanması, fakat bu umutlann gerçekleşmemesi nedeni ile de köktenci İslama doğru bir dönüş olabileceği düşünülebilir. Sonuç Bir Türkİslam partisi kurulması fikrini desteklerken... Sonuç olarak, Türkİslam Sentezi'nin milli kültür raporu ve tebliği ile milli mutabakat halinde bulunmadığımızı duyurmak isteriz! BİTTİ KAYNAKLAR Aydınlar Ocağı (1973) Aydınlar Ocağı'nın Görüşü: Türkiye'nin Bugünkü Meseleleri htanbul. DPT (1983) V.Beş Yıllık Kalkınma Planı, Özel Ihtisas Komisyonu Raporu, Milli Kültür, Ankara: DPT, Yayın No: 1920/300. Kültür ve Tiırizm Bakanlığı (1983) Milli Kültür Şurasv Genel Kurul Toplantılan, Ankara: Kültür ve TUrizm Bakanlığı Yayını. Kaplan, M., (1983) Büyük Senteze Doğru, Türk Dili, No: 384, ss. 50911. Yılmaz, S., ve Diğerleri, (1986) Milli Mutabakatlar, Türk Kültürü, Temmuz 86 ss. 112. Fbça'ya gidip, döndüm. Foça'da "Ferit Oğuz Bayır Ödülü"nü alan Samim Kocagöz için tören vardı. Kocagöz, roman ödülünü "Mor Ötesi" adlı romanı ile almıştı. Ferit Oğuz Bayır, Köy Enstıtülerinin kurucusu İsmailHakkı Tonguç'un sağ kolu. 1946'larda, Hasan Âli Yucel bakanlıktan alınınca, Tonguç'la birlikte Ferit Oğuz Bayır da, önce kızağa çekilir, sonra sürgünlere gider. Ferit Oğuz Bayır, şimdi seksen sekiz yaşında. Onu sürenlerden çoğu belki ölüp gitmiş, o ise dipdiri, capcanlı. Hasan Âli Yücel'den sonra bakan olan Reşat Şemsettin Sırefe dehşetli içerliyor. "Köyün Gücü" adlı yapıtında da belirtiyor bunu. Reşat Şemsettin, Atatürk döneminde Meclis Başkanlığı yapmış olan Kâzım Özalp'ın damadı. "Paşa damatlığına güvenerek yükseldir diyor. Güclenince de, Köy Enstitülerine en ağır yumruğu indiriyor. Ferit Oğuz Bayır, Reşat Şemsettin Sirer'den öfkesini alamıyor; Nedp Fazıl Kısakümk'in, Büyükdoğu'da Reşat Şemsettin Sirer'e yazdığı bir açık mektubu da yayımlıyor yapıtında. Hasan Ali Yücel'in yerine gelen Reşat Şemsettin Sirer, bakanlığa uğrayan Necip Fazıl Kısakürek'e: Necip, Allahtan duam, senin tdeohjini muzaffer kılmasKfırt diy Necip Fazıl'ın düşüncelerini, ideolojisini bilmeyen mi var? Türkİslam sentezi, bugüne kolay mı geldi? Foça'ya giderken iki Foça var. Biz eski Fbça'ya gittik. Düşünüyordum; bu yıl Köy Enstitüleri ile ilgili ilginç yayınlar vardı gazetelerde. MMIiyet'te İlhamı Soysal Hürriyet'te Doç. Dr. Çetin Yetkin ile Gündüz İmşir, Demokrat Ege'de Ercan Kızılay yazı dizilerı hazırlamışlardı. Her yıl, yalnız Cumhuriyet yazariannın dile getirdiği bu konu, öbür gazetelerin de ele alma zorunu duydukları önemli bir sorun olmuştu. Şimdiye değin boş verenler, "Aman canım, Koy Enstitüleri mi, kapanıp gitmiş işte. Ölü bir daha dirilir mi?" diyenler, bir yerierde bir sakatlık olduğunu sezmeye mi başlamışlardı? Ama, hemen her konuda konuşan, yükseklerde oturan kişiler, çıt çıkarmıyorlardı. En önemli olayı görmezden geliyorlardı. Okul yapımı, birkaç varlıklının sadakasına mı kalmıştı? Okullarını imece yoluylayapan köylüyü CHP iktidarının ezdiğini söyleyerek eleştırenler, bu çıkmazın içinde bakalım ne diyeceklerdi? Köy Enstitülerinin 47. kuruluş yıldönümünde, SHP, sorunu kavradığını gösterdi. Çeşitli illerde toplantılar, açık oturumlar yapılmasına öncülük etti. SHP İstanbul İl Örgütü, 17 Nisan günü yayımladığı bildiride, özetle şöyle dedi: "Demokrasi ile yönetilen bir toplumun eğitimi demokratik olmalh dır. Demokrat insan, arayan, düşünen, tartışan, haklannın bilinc de olan insandır. Kırk yıldır geri kalmışlık çemberinden kurtulamay toplumumuz, çağdışı. yanlış bir eğitimin kurbanı olmaktadır. HaJ mızın bilinçlenmesi sınsice engellenmektedir. Cumhunyetimizin i yıllanndaki atılımcı coşkudan, Atatürk devrimciliğinden bugün uza laşılmıştır. Halkımız bu tuzaktan kurtanlmalıdır. Köy Enstitüleri, A türk devrimciliğmin bir parçası olan halkçı eğitimin uygulandığı kurumlardı. Tbplumlann gelecekteri eğitim kurumlannda yoğrulur. Demokra si her şeyden önce laik, ulusal, çağdaş eğitimle, eğitimde fırsat v olanak eşîtliği sağlanmasıyla kökleşip gelışebılir. Son yıllarda, eğ tim kesiminde toplumun geleceğmi tehlikeye düşürecek büyük bir yozlaşma, geriye gidiş gözlenmektedir... Bugün eğitimi, pazar metaına ve ticarete dönüştüren, kulluk anlayışını yaygınlaşuran sistem, tüm öğretmen yetiştiren kaynaklan rutmuştur. Öğretmen okulları, Köy Enstitüleri, Eğitim Enstitüler Yüksek Öğretmen Okulları yoktur artık. Öğretmenlik meslek olm tan çıkmışbr. Yurtdşından paralı öğretmenler getirilmekte, YOK'e lı kaynaklardan ılanla belli görüşlere göre öğretmen alınmaktadır 88 Yaşındaki Ferit Oğuz Bayır'la tören sırasında konuşuyoruz; Foça'ya iyiden iyiye yeıieştikten sonra, burada pansiyonculuğu başlatmış, pansiyonunun adı da "Pansiyon 1". Gözü gönlü tok bir kişi. Köy Enstitüleri kapatılmasaydı, her köyde oturulacak evler, pansiyonlar olacaktı diye düşündüm! "Köyün Gücü'Vıden anladığım, Tonguç, enstitülere, gerici akımları sokmamaya çalıştığı gibi, sivri solcuları da uzak tutmuş. örneğin, Sabahattin Ali'nın Köy Enstitülerine ziyaretçi olarak bile gıtmesi yasaklanmış. Bir toplumbilimci olan Behice Boran'm da enstitülere gitmediğini duymuştum. "Söz gelir" diye çekinmiş olmalılar. Ama, ne söz? Köy Enstitüleri, yalan yanlış dedikodular gerçek gibi gösterilip yıkılıyor."Komün/sf yuvası" öyle mi? Kız erkek öğrencilerin gecenin bir saatinde ağaçlann altında sarmaş dolaş dolaştıklarını gördüğünü ileri sürer Hasanoğlan'da biri. Hasanoğlan Köyü Muhtarı, Köy Enstitülerini destekleyen uyanık bir köylü çocuğudur. O dedikoduyu çıkarana şöyle der: Kızla erkek öğrencinin gecenin bir yansı, sarmaş dolaş yurudüğünü ben görmem, sen görürsün! Çünkü sen, hırsızlar gibi gece dolaşırsın! Foça'da, Ferit Oğuz Bayır Ödülütöreninegelenler, kalabalıkt. G çen yıl Foça Kaymakamltğı'na bakan kişi, törene izin vermemişti. Kaymakam değişince, bu yıl tören yapılabildi. Kıyamet de kopma dı. Törene, seçid kurul üyelerinden Vedat Günyol, Mehmet Başa ran, Sami Karaören, Talip Apaydın gelmişlerdi. Emin Özdemir sayrıydı, gelemedi. Fakir Baykurt da Almanya'daydı. Seçici kurul üyeleri konuşmalar yaptılar. Vedat Günyol, yaptığı konuşmada Köy Enstitülerini "köylülerimize yönelik bir bilinçlenme, bir aydınlanma girişimi" olarak niteledi. Şöyle surdürdü konuşmasını Nfedat Günyol: "Bu atılım, bu girişim, adına Köy Enstitüleri denen, dünyada eş ne pek rastlanmayan bir eğitim, 'iş içinde iş için eğitim' ve öğrenim yuvasının kuruluş, atılım ve girişimiydi. Köy Enstitüsü düşüncesinin temelinde milli eğitımimize yön verme amacıyla, 1924'te yurdumuza çağnlan Amerikan tilozof ve eğitimcisi John D wey"in sunduğu rapor yatmaktadır. Türk milli eğitiminin amacını ş saptıyor filozof: Amaç, Türkiye'nin uygar uluslar arasında yetkin üye olarak canlı, özgür, bağımsız ve laik bir cumhuriyet olarak ge Hşmesidir. Bu amaca varmak için de şunları öğütlüyor: Okullar, bireylerine, doğru politik alışkanlıklar ve düşünceler aşılamalı, on lan çeşitli biçimlerde ekonomik ve ticari yeteneklere özendirmeli; kadın ve erkekleri ulusal egemenliğe, ekonomik bakımdan kendile rini yönetmeye, sanat alanında ilerlemeye, özgürce ve bilimsel dü şünceye, toplum yaranna işbiriığine yöneltmeli. Peki bu amaçlan gerçekleştirmekiçin, sadece tnrtakım 'lider'/er yetiştirmek yeter mi Hayır' diyor, büyük eğitımci Dewey. Ona göre, 'yurttaşların tümü, yurdun politik, ekonomik ve kültürel gelişimine katılacak bir eğitim görmelidir. Bu amaca varmak için de, okulların yalnız öğrenciye birtakım ders konulannı öğretmesi yeterli olmaz Özellikle toplumsal yaşamın canlı akımlarından uzak kalmış gibi görünen köy yörelerindetopluluk yaşamının merkezini oluşturmalıdır'. Burada, 'yurttaşların tümü' sözü, o günlerdeki nüfusumuzun yüzde seksenini oluşturan köylulerimizi ön piana almaktaydı. işte, Köy En titüleri, 1940'ta kurulurken, bu görüş egemendi. 1924 tarihli bu g rüş, bu düşünce, uygulama alanına ancak 194O'ta girdi. İsmet İn ve Hasan Âli Yücel'in desteği ve büyük eğitimci Hakkı Tonguç'un övünülesi girişimiyle. Diyebiliriz ki, Köy Enstitüsü düşüncesi, Joh Dewey'in olduğu kadar, Hakkı Tonguçfundur da. Bunda kimseni kuşkusu olmasın." Vedat Günyol, "Kimilerinin Nazilik, kimilerinin komünistlik suçlamalarına karşın, yurt sevgisine dayalı iyi niyeti konusunda hiç kim senin kuşkuya düşemeyeceği Köy Enstitüleri yaşasaydı, bugün bü dünyanın parmağmı ağzında bırakacak ölçüde bilınçli seçmen fabanı gerçekleşmiş olacaktı" dedi. Tbplantıda, Köy Enstitülü, emekli olmuş öğretmenler anılar anlattılar. Sonra, bir ağızdan Köy Enstitüleri marşını söylediler Marşın sözlerini Behçet Kemal Çağlar yazmış, A. Adnan Saygun bestelemiş. "Ziraat Marşı" diye bilinen marş şöyle: "Sürer, eker, biçeriz, güvenip ötesine/Milletin her kazancı mille kesesine/Toplandık başçiftçinin Atatürk'ün sesine/loprakla savaş için ziraat cephesine. Biz ulusal variığın temeliyiz, köküyüz/Biz yurdun öz sahibi, efen disi köylüyüz. İnsanı insan eden, ilkin bu soy, bu toprak/En yeni aletlerle en iç ten çalışarak/Türk için yine yakın dünyaya örnek olmak,/Kafa din el nasıriı, gönül rahat, alın ak. Biz ulusal variığın temeliyiz, köküyüz/Biz, yurdun öz sahibi, efe disi köylüyüz. Kuracağız özyurtta, diriiği, düzenliği/Yıkıyor engelleri ulus ege menliği./Görsün köyler bolluğu, rahatlığı, şenliği. Biz ulusal variığın temeliyiz, köküyüz/Biz, yurdun öz sahibi, efe disi, köylüyüz." 30 ADET NİHAYETSİZ BANT SATINALINACAKTIR Şartnamesi, bedelsiz olarak asagıdaki adreslerden alınabilir. 1 KARABÜK'DE: Demir ve Çelik Fabrikalan Mües*esesi Tedarik ve Ikmâl Mudurlügumuz. 2 ANKARA'DA: Kurtuluş, Ziya Gökalp Caddesi No: 80'deki Genel Mudurluğümüz. ISTEKLl'lerin $artnamemiz esaslarına göre hazırlayacakları kapalı leklif mektuplarıru, geçıci teminatlanyla birlikte en geç 29 Nisan 1987 Çarşamba gunü saat 11.00'e kadar Karabük'te Müessesemiz Haberleşme ve Arşiv Mudurlüğü'nde bulundurmaları ilan olunur. Basın: 16436 D'eğişmeden gelişme olur mu? Türkİslam sentezinin kuramsal güçlükJerinden birisi de değişme ile süreklilik arasındaki dengenin nasıl kurulacağı ya da korunacağı sorunudur. Milli varlığın/kültürün bekası için gelişmenin kaçındmazlığını kabul eden Türkİslam sentezi, gelişme ile süreklilik hedeflerini uzlaştırmada sıkıntıya düşmektedir. Kuşkusuz her değişme, kültürel ve
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle