29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/8 1 NİSAN 1987 Türkiye Avrupa'yı tehdit eder duruma gelmemeli' ABD Belgelerinde Türkiye CÜNEYT ARCA YÜREK 4 1942 yüı, Mihver'e karşı savaşan güçlerin derlcnip toplandığı, savaşın yazgısını tümüyle değiştirecek anlaşmalann yapddığı bir yıldı. Almanlann Kuzey Afrika'daki askeri başanlarına karşı, müttefıklerin karşı saldınlan guçleniyor; daha önemlisi, tngjltere ve ABD, Sovyetleri de aralanna alarak daha geniş bir "ittifak" gerçekleştiriyordu. Ankara'run tutumundaysa, "iki yanı gözleyip savaşın gidişıne göre politika ayarlama çabalan" sürüyordu. Almanları üzerine çekmeden müttefiklere elinden gelen yardımı yapmaya çahşan bir Türkiye... Savaşın ibresi hafıfçe Batılılara dönmüştü, ama bu yıl, Sovyetlerin içinde bulunduğu müttefık cephede, Türkiye üzerinde önemli gizli görüşmeler yapılıyordu. Artık, Stalin sahnedeydi. Moskova'daki lngilizSovyet gönişmelerini ABD (Londra) Büyükelçisi VVinant, 10 Ocak 1942'de aynntıh biçimde Washington'a aktardı: "Stalin, savaştan sonra Sovyet sınırları ile ilgili 'gizli bir protokulün' imzalanmasıru istedi. Eden, müttefik Dışişleri Bakanlanyla bu konuda bir görüşme yapmadan, bu protokolün imzalanmasını kabui edemeyeceğini söyledi. Stalin, bir başka antlaşma önerdi. Ancak bu antlaşma tngiliz dominyonlarını ilgilendirdiği için Eden, buna da karşı çıktı." 29 Mayıs 1942'de "polis devletleri" kurulmasını öneren ABD Başkanı Roosevelt şöyle diyordu: MKHMEn KEMAL POLTITKA VE OfTESI Davul Zurna Yasak... Bundan yirmi, yirmi beş yıl önce Türkiye kaderini plana bağlamış, bu amaçla Devlet Planlama Müsteşariığı kurulmuştu. Gerçi Planlama Müsteşariığı bugün de var ama sade suya tirit; tatara titiri!.. Devlet bürokrasisinin tümü kimin elinde ise planlama hısım akraba atamasıyla onun elinde. Belli bir dönemde ismet Paşa Başbakan iken (19611965), planlamaya çok önem veriyordu. Koalisyon hükümetlerinin yıkılması pahasına planlamayı tutuyor, direniyordu. Sonunda plan yüzünden ihaneti, önce kendi partisı içindeki güvendiklerinden, sonra da koalisyon ortaklarından gördü. İsmet Paşa, "Plan... Plan... Plan." dedikçekarşrtları da: "Pilav, pilav.." diye bağırıyorlardı. "Bize plan değil pilav lazım..." diyotiardı. Öyle ki gitgide plancılar bir yanda, pilavcılar bir yanda toplanmaya başladı. Hatta plan ve pilav belli ögretilerin simgesi oldu. Plan dediniz mi şuradansınız, pilav dediniz mi buradansınız. Seçmen oytarı durmadan sağcı iktidarları işbaşına getirdiğine göre pilav dönemi üste çıkıyordu. Secim zamantannda plancılar bir yanda, pilavcılar bir yanda oluyordu. Şimdi bakıyorum da plan da, pilav da unutukju. Sadece plan, pilav mı unutuldu? Ülkenin birçok sorunları vardı, onlar da unutulanlar arasma girdi. Bir ulusal petrol davası vardı, ne oldu? Bir ulusal maden socunu vardı, ne oldu? Toprak reformu? Bankaların, sıgortalann devietleştirilmesi (yanut millileştirilmesi) ne oldu ? işin şaşırtıcı yönü sigortalann, bankalann, dış tlcaretin millileştirilmesini TÜRKİŞ gündeme getiriyordu. Halil Tunç gitti, bu iş de bitti. Hukukun ve adaletin yeniden düzenlenmesi, vergilerde adalet, ışçilerin, emekçilerin, dar gelirlilerin, hatta memurlann ücreti, sosyal adalet, hepsi unutuldu mu? Unutulmadıysa bile kollayan, koruyan, ardına düşen yok... Belki askıda bekliyor. Düşünüyorum da çok tuhaf bir toplum olduk. Gecende bir mimar konut sıkıntısından söz ederken iki kişilik bir aile için kırk metre kare yeter diyordu. Oysa kendi de iki kişilik bir aile idi, üç yüz elli metre kare bir yerde oturuyordu. Yanlış okumadınız üç yüz elli metre kare... Babam anlatırdı; istiklal mahkemeleri bir ilden ötekine giderken kentin dolaylarında halk davul zurna ile karşılarmış İstiklal mahkemelerinin gelişi bir bayram şenlığine dönüşürmüş... Oysa bilirlermiş mahkemelerin adam astığını... En yakınlannı assa bile gene davul zurna... Babam bunu bilirdi de ben sıkıyönetimli dönemleri bilmez miyim? Sıkıyönetimi ve onun her türlü ağır baskısını simgeleyenleri meydanlar alkışlamıyor mu? Bilmiyor mu içeri atılanları.gözaltına almanları, gözaltına alındığında işkence edilenleri? Biliyor, ama gene de ses büyülten araçların çevresinde toplanarak alkışlıyor, televizyonda görünmek için gösteri çalımları atıyor. Geçim sıkıntısını bu denli batağa sürükleyen bir yönetim için mikrofonu ağızlanna tuttuklarında sırrtarak çok memnunuz demiyorlar mı? İstiklal mahkemelerini davul zurna ile karşılayan, sıkıyönetimi meydanlarda alkışlayan, sonra da yeni bir kurtarıcı arayan aynı toplum değil mi? Şair çok adam asıldı meşrutiyette, diyordu. Peki daha sonra, daha sonra adı konan dönemlerde çok adam asılmadı mı? Çok adam asıldı, ama bir sonuç çıktı mı? Hele şimdi infaz bekleyen idam kararlarının sayısı yüzleri buluyor. Günün birinde asma kesmeden yana olan biri, 'Ne yapacağız yani bunları hapishanede bakacak, besleyecek miyiz?' diye sormuştu. Hapishanede bakıp besleme yerine asma da bir hukuk anlayışını simgeliyordu. Davul zurnalı bir demokrasiyi de yaşadık, grevlerde davul zurna yasağını da!.. Stelnhardt'tn pazarltğt: 1942 yılında Dışişleri Bakanı Saraçoğlu, ABD Ankara Büyükelçisi Steinhardt'a yine askeri malzemenin gelmemesinden yakınıyordu. Steinhardt ise şu karşı öneriyi getiriyordu: "Türkler ellerindeki kromu gemilere yükleyip getirsinler, karşılığında askeri malzeme alıp eelsinler." 925 adet zjanpara, 2520 bileği taşı Washington'dan, ABD Ankara Büyukelçüiği Işgüderi Kelley'e (26 Aralık 1941 • Saat: 18.00 237 sayılı telgraf): 1 Temmuzdan önce aşağıdaki malzeme Türkiye'ye gönderildi: 50adet 155 mm.lik obüs veparçalan. 50adet çekici. 18.500 obüs mermisi. 200 büyuk kamyon (19O'ı yolda). 1 Eylül 10 Aralık arasmda: 1500 balyoz, 5 ton trisodyum fosfat. 11 makara gemi bağlama halatı. 420'şer iç ve dış otomobil lastiği. 760 ton takviyeli çelik çubuk. 116 ton çelik çubuk. 27 Kasım 17 Aralık arasv 300 ton ferro silikon. 10 ton ferro tungsten. 4 ton krom nikelli çelik. 85 ton tungsten çubuğu. 10 ton kobalt çubuğu. 925 adet zımpara, 2520 adet bileği taşı! (Türk Büyükelçisi 16 Arahk 1941'de Türk ulusal savunmasının 'ivedi' gereksinimi olarak ilk kez bir liste verdi): 72 tane 77 mm.lik top, 108.000 mermi. 36 tane 75 mm.lik dağ obüsii ve 54.000 mermi. 22 tane 22 mm.lik dağ obüsü ve 54 bin mermi ile çekiçleri. 15 bin adet 155 mm.lik obüs mermisi. 910 tane 20 mm.lik tanksavar ve uçaksavar topu, 21 milyon mermisiyle. 225 taneM3 hafıftank. 9200 tane 30 kalibrelik ağır makineli tüfek. 540 tane tompson. 540 tane tanksavar topu. 700 tane kamyon. 432 tane yarım tonluk kamyon. 500 ambülans. 50 tane su tankı kamyonu. 75 tane benzin tank kamyonu. Türkiye'ye ABD yardımı listesi ve istekler ANKARA'DA ABD BÜYÜKELÇtLERl 1942 yüı ocak ayında Ankara'daki ABD Büyükelçiliği'ndebir değişiklik oldu. Ogüne kadar bu görevi yurüten MacMurray\n yerine Moskova Büyükelçisi Steinhardt getirildl MacMurray ve Steinhardt, Türkiye'yi Almanlardan uzak tutmaya çahşan ABDpotitikasını yürütürken, biryandan da sık sık Türkiye'ye söz verilen askeri malzemenin gönderilmesi için Washington'a "telgraf" çekmek zorunda kalıyorlardu StuUn'den 12 mdms Stalin 1942 yılında Türkiye'yi, Almanya'ya karşı savaşa sokabümek için 12 Ada ve Kuzey Suriye'nin bu ülkeye verilebileceğinden söz ediyordu. Ancak üç ay sonra Türklerin Almanya'ya yanaştığmı öne süren Stalin bu diişüncesini değiştirip Türkiye'ye cephe aldı. ABD Büyükelçisi'nin telgrafında onemli bilgiler yer alıyordu: "... Stalin, 12 Adanın Türkiye'ye verilmesini, ama adalarda Yunanistan'la ilgili bazı düzenlemeler yapılmasını..." önerdi. Görüşmeler hakkında Eden'in kabineye sunduğu raponın özet kısmında yer alan StalinEden arasındaki konuşmalann birinci kısrrundaki bölüme göre, Stalin, adalardan başka, '... Türkiye'nin Bulgaristan'ın bazı kesimlerini, hatta bir olasılık olarak Türkiye'nin Kuzey Suriye'yi de alabilecegini...' söylemişti. Sovyetlngiliz görüşmelerinden sonra verilen yemekte Stalin, sözü yine Türkiye'ye getirmişti. 'Resmi olmayan' bu konuşmada Stalin; "Almanya'nın doğuya doğru ilerlemesini önlemek için Türkiye'nin bir tampon bölge olarak savaş dışı durumunun sürmesini, bunun İngilizSovyet ortak çıkarlarına yardıma olacağını" ifade etti. Hatta, Tttrk Hukümetinin yanlızlık politikasını güçlendirmek için Türkiye'ye bazı toprak önerilerinde bulunulmasını yineledi. StalinEden görüşmelerinin uzerinden üç, uç buçuk ay geçmişti. lngiltere'nin Moskova Büyükelçisi Sir Clark Kerr, Stalin'le uzun bir konuşma yapmıştı. Bu göriışmenin uzerinden ABD Büyükelçisi Standley'in Washington'a bildirdiğine göre 'bir hafta geçtikten sonra' meslektaşı Kerr ile buluştnuş ve tngiliz, "Stalin'le yaptığı konuşmanın içeriğini" anlatmıştı: StalinKerr görüşmesi, nisan başlannda gerçekleşmişti. Standley ise, Kerr'den aldığı bilgileri 10 Nisan 1942 günü, saat 18.00'de Washington'a ulaştırıyordu. Kerr'in verdiği bilgilere göre, bu görüşrnede savaşın gidişiyle ilgili konular ele alınmışü. Ancak Stalin birden sözü Türkiye'ye getirmişti: Stalin'e göre, "Tiirkiye Uc lsvec, Almanya'ya doğru kayıyoriardı." Sir Clark Kerr, "bu kanının doğru olmadıgını" Sovyet liderine söylemişti. (307 sayılı telgraf) Stalin'de ilk belirgin değişim böylece ortaya çıkıyordu. ROOSEVELT VE CHURCHJLL Batı ittifakuun önde gelen iki üdert Roosevelt, önerdigi "polis devletleri" arasma BaOdan yabuzea lngütere'yi kattyordu. Roosevelt'e göre polis devletleri çok olursa, kendi aralannda kavga edebilirlerdL Roosevelt, Türkiye gibi ülkelerin de "görünüşte" bu gruba dahil olacaklannı söyUiyordu. Sovyet Çevirmen Pavlof ile Roosevelt'in çevirmeni Samuel Cross. Arşiv No: Franklin Roosevelt kitaplığı 429.1846137'ye kayıtlı belgelere göre, bu görüşmelerden sonra iki tutanak hazırlanmıştı. Birincisi Başkan'ın çevirmeni Samuel Cruss'un hazırladığı tutanaktı, Roosevelt'in danışmanı Hopkins de ikinci bir tutanak yazmıştı. Bu tutanaklann görüşmelerden "sonra" hanrlanmasının bir nedeni vardı: Ne çevirmenler, ne de toplantıya katılanlar not almışlardı. Croos ve Hopkins, "akıllannda kalan" genel çizgileri kâğıda geçirmişti. Çevirmen Cross'un yazdıklarına bakalım: Molotof, Churchill'le askeri durumu konuştuktan sonra Washington'a geldi. ABD heyeti Japonların iki adada da yığınak yaptığını Molotof a bildirdiler. ... Görüşme TürkSovyetler Birliği ilişkilerine gelince: Başkan Roosevelt, Molotof a eski >ıllara oranla bugün pek içten görünmeyen TürkSovyet ilişkileriyle ilgili bir muhtıra hazırladığını söyledi. Muhtıra, bu ilişkilerin düzelmesi ve geliştirilmesi için ABD Hukümetinin elden gelen çabayı göstereceğini bildiriyordu. Molotof, Başkan'a bu "konuyu tartışmaya hazır olduğunu söyledi." Aynı gün, saat 19.40. Yemekten önceki kokteylde aynı kişiler aralarında söyleşirken, bir ara Başkan Roosevelt, dört büyüklerin (ABDSovyetlerİngiltere ve Çin'in) "dünyanın poüsi" gibi hareket etmesini önerdi. Dört büyüklerin dışında kalan (AlmanyaFransaBelçikatspanyaPolonyaMacaristan ve Türkiye) gibi devletler silahsızlandırılmahydı. Molotof, böyle bir uygubmanın "mağrur" Türklerle Polonyalıların prestijine darbe indireceğini söyledi. Molotof, hemen Fransa'nın dört büyükler arasma alınıp alınmayacağmı sordu. Başkan Roosevelt, "Belki 1020 yılda olabilir" dedi. STALİN VE MOLOTOF //. Dunya Savaşı sırasında Sovyet politikasını belirleyen iki isim. Stalin Ocak 1942'de Türkiye'yi savaşa sokmak için toprak ödünü verilmesini önertrken, üç ay sonra Türkiye'nin Almanya 'ya yakınlaştığı gerekçesiyle tutum değiştirdi. Statin de Türkiye'yi Almanlara karşı tampon' ülke olarak görüyordu. Başkan Roosevelt'in Özel Danışmanı Harry Hopkins de bir "özet tutanak" hazırlandı. Hopkins'e göre Molotof, "Polonya ve Türkiye'nin polis devleti dışında bırakılmasının bu iki devleti gücendirebileceğini" belirtti ve Başkan Roosevelt, "onların ve diğer dost ülkelerin görünüşte bu gnıba dahil olacaklannı" bildirdi. Başkan, "Türkiye'nin hiçbir zaman Avrupa'yı tehdit eder duruma gelmesine izin verilmemesi gerektiğini" söyluyordu. Molotof ise, "Polonya ve Türkiye'nin mağrur ülkeler olduğunu" belirtiyordu. Molotof, Başkana Fransa'nın dört büyüklere katılması hakkında fıkrini sordu. Başkan, "Daha sonra olabilir" dedi. Çünkü Başkan'a göre, dünyada "çok polis devlet olursa bunlar kendi aralarında kavga" edebilirlerdi. Şubat 1942'de Londra'dan Winant, Washington'da Roosevelt'in Türkiye'ye yardımın hızlandınlması düşüncesine karşılık, İngilizlerin "yardım siyasetinin Londra'nın Ortadoğu'daki savaş stratejisi açısından önem taşıdığını, bu nedenle yardımın İngiltere uzerinden yapılmasını" istediklerini bildirdi (713 sayılı telgraf). ÇAIIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL "İşyerimle ilişiğimi kestim" 1960 yılında Eroekli Sandığı'na baglı olarak 6 ay çalıştıktan sonra, 1961 yılında yabancılara ait bir işyerinde ve SSK kapsamında çaJışmaya başladım. Askere gidinceye kadar da, tam 6 yıl bu işyerinde çalışmamı sürdürdüm. Askerliğimi de 6 ay okul, 18 ay yedek subay olarak yaptım. 1969 yılında bir kamu kuruluşuna geçtim ve 1987 yüı Ocak ayında 25. yüımı doldurduğum için emekli olmak üzere işyerimle ilişiğimi kestim. Vedck subay okulunda geçen 6 aylık süreji SSK'ya borçlandım ve ödedim. Aynca, yedek subay olarak geçen 18 aylık süreyi de SSK'ya aktardım. 1 İşyerinde kesintisiz çalışüğun 17 yıl 7 ay için kıdem tazminatuu tavan uzerinden (310.200 TL.) aldım. Ancak, okul dahil 2 yülık sürenin tazminatuu Emekli Sandığı hükümlerine göre ödediler. Bu uygulama doğru mudur? 2 Işten aynldığım tarihte kuUanmamış olduğum 110 günlük bir izin hakkım bulunuyordu. tşyerim bana bu izin alacağıma karşılık 110 gündelik olarak ödedi. Oysa ki, çocuk parası, tahsil primi ve işimin gereği olarak aldığım kasa tazminatımı da ekleyerek ödemesi gerekmez miydi? Aynca 110 günün karşüığı kıdem tazminauna yansunadı. 3 Yabancılara ait işyerinde 1961den 1%7'ye kadar ve askeriik nedeniyle ayrudığım sürenin kıdem tazminatuu da alabüir miyim? A.B. İZMİR YANIT: 1 Yedek subay olarak ve Emekli SandığYnda geçen 18 aylık süre için yapüan uygulama, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin 5.3.1986 tarih, 951 esas ve 2439 karan ile doğrulanmaktadır. "(...) hesap edilecek kıdem tazminatında işçinin T.C. Emekli Sandığı'na tâbi olarak geçen hizmet süresine ait kısmı için ödenecek miktann, işçinin memurluktan aynldığı tarihteki derece ve kademesinin işçilikten emekli olduğu tarihteki T.C. Emekli Sandığı Kanunu'nun yürürlükteki hükümlerine göre karşılığı olan emeklilik göstergesinüı emeklilik tarihindeki katsayı ile carpımı sonucu bulunacak miktarla sınırh olması gerekir. (..)" Ancak yedek subay okulunda ve Emekli Sandığı ile ilgilendirilmeyen süreler, Sosyal Sigortalar Kurumu'na borçlanmış ve primleri de odenmişse bu süre karşılığı kıdem tazminatı yine 310.200 TL. uzerinden ve 155.100 TL. olarak ödenmesi gerekir. 2 YıUık ücretli izin yönetmeliğinin 20. maddesi gereği olarak "tşveren veya işveren vekili, işçinin izin'dönemine ilişkin ücreti Ue ödenmesi bu döneme rastlayan diğer iicret ve ücret niteliğindeki haklarını, izne başlamadan önce peşin olarak odemek veya avans vennek zonındadır." İş sözleşmeniz Ocak 1987'de son bulmuştur. Aynca 110 gün karşıbğı yıllık izin alacağınızın kıdem sürenize yansıması söz konusu değüdir. 3 "(••) Kıdem tazminatında davablar 10 yülık zaman aşımına sahiptir. (...)" (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 10.11.1965 tarih, 9/1148 esas ve 416 karar) Bu nedenle 1967'de aynldığınız işyerinden kıdem tazminatı hakkınız zaman aşımına uğramıştır. Soru Beyaz Saray söyleşilerinde Türkiye Churchill'in önerisiyle VVashington'a gelen Molotofla 29 Mayıs 1942'de Beyaz Saray'da bazı toplantılar yapıldı. Elbetteki konular değişikti, ancak görüşmelerde Türkiye de ele alınmıştı. Beyaz Saray toplantılarma; ABD Başkanı Roosevelt, Sovyet Dışişleri Bakanı Molotof, ABD Dışişleri Bakanı Hull, Sovyet Büyükelçisi Litvinof, Roosevelt'in damşmaru Hopkins ve iki çevirmen katılmıştı. ö n e r i s i ; ABD Başkanı, Beyaz Saray'da Sovyet Dışişleri Bakanı Molotof ile yaptığı toplantıda ABDSovyetler Birliği İngiltere ve Çin'in, dünyanın "polis devletleri" olmasını, diğer ülkelerin silahsızlandırılmasını önerdi. Molotof, Polonya Türkiye gibi gururlu ^ ülkelerin buna kmlabileceğini söyleyince m Roosevelt şu yanıtı verdi; "Onlar ve diğer If ülkeler görünüşte bu gruba dahil olacaklar..."iABD'nin Ankara Büyükelçüiğinde de değişiklik olmuş, MacMurray'ın yerine Ocak 1942'de daha önce Moskova'da görev yapanLaurence A. Steinhardt. gelmişti. Dışişleri Bakanı Saraçoğlu, yeni ABD elçisine, "yardımın gecikmesinden" yakınmıştı. Steinhardt ise, karşı öneride bulunmuştu: "Türkler ellerindeki bütün gemilere krom yükleyip bu timanlara gönderebilirler, askeri malzemeyi alıp gelebilirlerdi". Steinhardt, Londra'ya büyükelçi atanan Rauf Orbay'la yaptığı bir konuşmadan daha başka izlenimler edinmişti: "İngiltere, gereksiz yere Türkiye'ye verilen askeri malzemenin gelmesini geciktiriyordu. Bazı malzemenin tam gelmediğini söylüyordu, "Acaba îngiltere, bizim Almanlara karşı direnmemizi istemiyor mu, merak etmeğe başladık" diyordu. Türkler, yardımı doğrudan ABD'den almak istiyorlardı. Inönü'ye göre, Türkiye'nin yansızlığını sürdürebilmesi için olası bir saldın karşısında askeri açıdan güçlü olması gerekiyordu. "Eğer" diyordu İnönu, en küçük malzemeyi alamazsa, yardımın gelmesi gecikirse Türkiye "kendi başına ülkeyi savunamazdı." Hiç değilse silah üretiminde kullanılan malzeme bir süre için bir an önce gelmeliydi. "Almanlar eğer bize saldurmadıysa azmimizi belirttiğimiz, gösterdiginıiz içindir" diyordu İnönü. Ama "İngilizler ve A.BD, gereken silanları vermezlerse, Almanlann Türklerden çekinmeleri uzun süre sürmeyebilir." Steinhardt, 30 martta VVashington'daki Ödunç Verme Dairesi Hukuk Müşaviri Frank Kaufmann'dan bir istekte bulundu: Türkiye, ödünç verme ve kiralama (kndlens) deyimini pek anlamış değildi. Türklere bu malzeme karşılığında İngiltere ya da ABD'ye bir "ödeme yapmayacaklannı anlatmaya" çalışıyordu. Eğer bu yasayla ilgili Türkiye, ABD arasında bir "anlaşma" yapıhrsa, bu deyimin içeriğini Türkler anlayıp onaylayacaklardı. (230 sayılı telgraf). Washington yanıt verdi, "Haklısınız" dedi Steinhardt'a. "Bu yarduna gereksinimi olan ülkeler duraksamaya düşmemeli." Ancak bir uyan yapıldı: "Sakın Türklere, bu malzemenin 'hibe' olduğu kanısını vermeyin. Göndereceğimiz talimata göre hiçbir vaatte bulunmayın!" Sonunda ABD askeri heyetlerinin başlangıcı olarak VVashington, Ankara'ya bir askeri yetkilinin gönderileceğini, koordinasyon komitesinin genişletileceğini, Türklerin askerisivil gereksinimlerinin bu komiteden geçeceğini bildirdi. (145 sajılı telgraf). 'TürkiycABD hariç herkesi 9 kendisine düşman görüyor 27 Arahk 1941 günü ABD'nin Odünç Venne ve Kiralama Yasası bürosunda ilgili ülkelerle ilişkileri sağlayan Ray Graham, Türkiye ile ilgili şu uzun raporu verdi: "Yardımı ve satm almalan görüşmek üzere ABD'ye ilk keziki Türk subayı gelmişti. Bu iki Türk subayının gelişine değin Türkiye ile ABD arasmda doğrudan hiçbir askeri ilişki yoktu. 17 milyon nüfuslu Türkiye'nin ekonomisi taruna dayahydı.Sanayii hiç yoktu. Curtiss Şirketince kurulan küçük bir uçak fabrikası vardı. Ancak uçak moturu yapacak bir tesisten yoksundu. Sadece küçük çapta montajlar yapabüiyordu. Istanbul ve Ankara'da küçük birer silah fabrikası, Ingilizlerin desteğiyle yapılan Karabük Demir Çelik Tesisi. Bu tesis, günde 200 ton üretim yapabiliyordu. Türkiye'nin "tahkim edilmiş" iki savaş cephesi, Trakya'da ve Kafkas sınınndaydı. Türk Hükümeti, 1920 nisanındaki milliyetçi ayaklanmadan sonrafilkeninyönetimini ele almış, geçen savaşa katılmış subaylardan oluşan küçük bir grup askerden oluşuyordu. Çok vatansever olan bu hükümet, pek çok reform yaptı. Bunlann arasında peçenin kaldırılması, bütün ülkeyi bir baştan öteki başa geçen demiryolları, çöl ortasında pırıl pınl bir Ankara önem tasır. Bu hükümet, yaptığı her şeyden gurur duymaktadır. TOrkler, şimdi 'herhangi bir müdahale olmaksızın ülkeyi yönetmek' dileğindeler. Bu yüzden de savaşı kazanan tarafın yanında olmak istiyorlar. Türkiye, olasıdır ki, ABD hariç bütün yabancı ülkeleri Türkiye'nin temel ulusal çıkarlanna 'düşman' görüyor. Sovyetler'in Boğazlan istediğini sanıyorlar. Geçen savaşta Almanlarla müttefiktiler. Alman yönetimindeki bir dünyada küçük bir ülke olmanın ne demeye geldiğini iyi biliyorlar. tngilizlerin kendilerine karşı haris' duygulan olduğunu sanıyorlar. O kadar ki, savaştan sonra tngUizlerin savaş borçlannı odemek için TBTkiye'nin bir parçasuu örnegin Boğazlar'ı Sovyetkr'e verip vermeyeceğini bilemiyorlar. Bu unsurları bir araya getiren Türkler, ABD'nin yanında olmayı yeğliyorlar. Ama, Türklerin uluslararası politikikasının temel noktası 'savaşı kazanmanın yanında olmaktır.' Ordu: 750 bin kişi silah altında. Bir milyon 'ihtiyat' gücü var. Sert; zorluklara karşı koymak için eğiülmiş ve gecmişindt gelenekleri olan bir ordu. Eski savaşın önderlerince yönetilen bir ordu. Söz konusu edilemeyecek ölçülerde klasik bir hava gücü vaı, tanklan yok. Çok az antitank, topçusu zayıf. ABD Yardım Bürosu Türkiye hakkında rapor veriyor (27 Aralık 1941) ABD raporu: Türkiye'nin cephesindeki bakir petrol alanlan Almanlann eünde. Türkiye'nin stmtejik durumundan kuşku duyamaz Biz buraya bir ölçüde yardım yaptık. Ama yitireceğimizden çok kazanacağımız sonuçlar alınabilir. Eğer müttefikler Avrupa'da saldırıya geçeceklerse Türkleri yanlanna almaları önemlidir. Türkiye, Balkanlar'a ve oradan da Almanya ortalarına giden doğal bir köprübaşı. Bu nedenle Türkiye dost ellerde olursa, müttefiklerin haritada, 'Buradan saldınya geçebiliriz' diyebilecekleri bir bölge sağlanmış olabilir. Türkiye'nin öteki cephesi Kafkaslar'a dayanıyor. Kafkaslar'm bir kenarında bakir petrol alanı var, şimdi Almanlann elinde. Bütün bunlar dikkate alımrsa, Türkiye'nin stratejik durumunu kimse kuşkuyla karşılayamaz. ABD Dışişlerinin dediği gibi, "Biz buraya bir ölçüde yardım yaptık. Ama, yitireceğimizden çok kazanacağımız sonuçlar alınabilir." • •• Işte böyleee: "Bir ölçüde yardım yapanz. Yitireceğimiz azdır... Ama kazanacaklarımız!" Hcsap hep bu!.. tLAN BAKIRKÖY 5. ASLtYE HUKUK HÂKİMLİĞtNDEN Davacılar Saliha Gür, Memnune Gürlcr, Nevzat Gurler, Emeti Gürler tarafından davalı Şükrü Kuş aleyhine açüan şufa davasında davacüardan Nevzat Gürler'e tebligat yapüamadığından, mahkememiziıı 26.12.1986 tarihli kararı Ue Bakırköy Esenler Sudeposu mevkii, 4 pafta, 2690 parsel sayılı ta$uunazın tapusunda davalı Şükrü Kuş adına kayıtlı bulunan 1/2 hissesinin şufa hakkı nedeni ile iptal cdilerek davacı tarafın raurisi Cafer Gurler'in terekesi adına tesciline karar verildiği, bu karar ik davalı vekilinin 11.3.1987 tarihli temyiz dilekçesinin tebligau kaim olmak üzere Nevzat Gürler'e Uanen tebliği rica olunur. 12.3.1987 Basın: 39S2 Sayı: 1983/286 Es. 1986/1302 K. SÜRECEK DÜZELTME Dün dizi sayfamızda yayımlanan fotoğrafta Inönü'nün yanındaki Recep Peker değil, Başbakan Refik Saydam'dır. Düzeltir, özür dileriz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle