28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 NÎSAN 1987 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURİYET/5 İSMAİL GÜLGEÇ FtLİZ ALİ MÜZİK HAYVANLAR KİM İsmail Gülgeç'in rahatsızlığı dolayısıyla "Hayvanlar"a bir süre yer veremeyeceğiz. Piyanoyu doruğuna ulaştıran besteci Sergey Rahmaninov İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde Rahmaninov'un 3. Piyano Konçertosunu çalan Rus asıllı piyanist Alexis Golovin'in, konçertonun ağırlığımn altından kalkabildiği söylenemez. Golovin için, müziğin girdabına kapılarak, aldığı tehlikeli tempolann tuzağına düştü diyebiliriz. Piyanoyu tüm olanakları, görkemi, ses zenginliği ve yoğunluğunun çeşit çeşit olasılıklan üe doruğa ulaştıran son bestecidir Rahmaninov. 20. yüzyılın deneysel, kuramsal, avantgarde, minimalist, serialist bestecilerinin yaratılanna pek itirazımız olmamakla birlikte, piyanoyu Rahmaninov'un oturttuğu tahttan indiraıeleri bağışlanır gibi değil çağımızda. Rahmaninov, Çaykovski hayranıydı. Rus Beşler'ine, Skriabin'e pek sempatisi yoktu. Çaykovski gibi o da Rus halk geleneğine bağlıydı temelden, ama müzik dendi mi hiçbir dogmaya, hiçbir okula, hiçbir mistik akıma dayanmayan, kişisel anlatım taraflısıydı. "Müziği yüregimden geldiği gibi, basit ve açık konuşturmaya çalışınm. Du>gulanm neyse, acı, sevgi, burukluk, her neyse oldugu gibi akar yazdığım miiziğe. Duşıincelerimi aktarmak için nasıl konuşuyorsam, duygulanmı aktarmak için de müziği araç olarak kullanırım" der Rahmaninov. Gerçekten de bu büyük piyanistbestecinin eserleri duygu yoğunluğu açısından benzersiz ve eşsizdir. Re Minör Üçüncü Piyano Konçertosu, Rahmaninov'un sözıinü ettiği duygu aktanmı bakımından olduğu kadar bestecilik tekniği, orkestra ve piyanonun sınırlanmn zorlanması açısından da amansız çetinlikte ve dayanılmaz güzellikte bir eserdir. Şimdiye kadar bu konçertonun yükünü hakkıyla taşryan, güzelliklerini dinleyiciyi yormadan aktaran çok az piyanist dinledim. 27 mart cuma akşamı istanbul Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde Rahmaninov 3. Konçertoyu çalan Rus asıllı piyanist Alexis Golovin'in, çok kaliteleri olan, belli düzeyin epey üstune çıkmış, parlak tınlayan tuşesiyle seçkin bir piyanist olmakla birlikte, konçertonun ağırlığımn altından kalkabildiği söylenemez. Yer yer, özellikle son bölümün yoğun akorlarla yüklü, gitgide yükselen ritmik nabızla coşan finalinde bulanık ve pis çalan piyanist için ancak müziğin girdabına kapılarak aldığı tehlikeli tempolann tuzağına düştü diyebiliriz. Butun bu saydığımız eksiklere rağmen, zevkle dinledim Rahmaninov Konçerto'yu yine de. KİME DUM DUMA BEHIÇ AK ptKi p£<î Bi2500 fcrotn fcalmaclf.. 50CC Kağıt tvrc . param k. .H'OLUR? i KtŞtSEL ANLATIM YANLISIYDI Geçen hafta Rus asüh piyanist Alads Golovin ve İstanbul Devlet Senfoni Orkestrasından 3. Piyano Konçertosunu dinlediğimiz Rahmaninov, hiçbir dogmaya, hiçbir okula, hiçbir mistik akıma dayanmayan bir besteciydl Programın ikinci eseri Çaykovski'nin Fa Minor, Op. 36 Dordüncü Senfonisiydi. Rahmaninov'da solisti izlemekle yetinen ve epey ürkek olan İDSO, Çaykovski'nin birinci bölumunde de pek açılamadı. İkinci bölümde,özellikle klarnet, fagot, obua ve flut dörtlusünün birbirlerini dinleyerek, izleyerek yaptıkları güzel müzik ile açılmaya başlayan orkestra, senfonik repertuvarın en amansız örneklerinden biri olan uçüncü Scherzo bölümünde virtüöz orkestralar gibi parlayamadıysa da bir çeşit "moto perpetuo" olan ve yaylıların, yaylarını bırakıp "pizzicato" çaldıklan bu gösterişli ve alengirli Scherzo'nun altından alınlarının akıyla kalktı doğrusu. Şef Erol Erdinç yönetimindeki İDSO, senfoninin son bölümünde artık iyice açılmıştı. İki trompetin uyumu ve parlaklığı, ritmik canlılığı, oteki gruplara da sirayet edince Çaykovski'nin Dordüncü Senfonisi büyuk bir coşkuyla sona erdi. PİKNtK PtYALEMADRA HIZLI GAZETEÖ NECDET ŞEN 6|TT/, BlRÜZPAH 6ELİ!?.. İSTERSEH'lZ , O OEL£N£ KAPAR 5/ZE Ferit Tüzün topu topu 48 yıl yaşadı ölümlü dünyamızda Ölümünün onuncu yıhnda önemine uygun anabüecek miyiz? "MJlusal, ince duyguları, düşünceleri anlatan yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir gün önce, genel son musiki kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak bu güzeyde Türk ulusal musikisi yukselebilir, evrensel musikide yerini alabilir." ÜNER BİRKAN Büyük Atatürk'ün, uygarlık yolundaki Türkiye'nin müzikte izleyeceği yolu gösteren, Büyük Millet Meclisi'ni 1 Kasım 1934 günü açarken söylediği bu unutulmaz sözleri her vesileyle ananm. Bu kez de, genç yaşta, on yıl önce yitirdiğimiz bestecimiz Ferit Tüzün'ün (19291977). Atatürk'ün belirlediği yönteme en güzel örneklerden birini oluşturan "Çayda Çıra" bale müziğini son dinleyişimde andım. Ferit Tüzün, bu ince duyuşlu, düşünce yapısı sağlam, tutacağı yolu çok iyi belirlemiş, renkli besteci, topu topu kırk sekiz yıl yaşadı ölümlü dünyamızda. Öyİe vakitsiz ölüp gitmeseydi, çağımızın Türk müziği yapısına daha pek çok tuğla ekleyebilecekti. Söyleyeceklerini bitirmiş olmak bir yana, daha başında sayıhrdı yaratma serüveninin, Mozart gibi, Schubert gibi, Orhan Veli gibi kısacık ömür süresine onca eser sığdırmış yaratıcıları da bugün öyle algılamıyor muyuz? Onlann, koca Yunus'un deyişiyle, "Gök ekini biçer gibi, yigit iken" ölup gitmiş olmalarına yanmıyor muyuz? Kısa ama özlü "Çayda Çıra" müziğinin yaratıcısı Ferit Tüzün de onlardan biri işte: Ulusumuzun müziğindeki ince, özlü duyguları, düşünceleri, renkli, canlı orkestra paletinin yardımıyla işlemeyi, bu çağın büyük ustalarına özgü anlatım rahatlığı, engin espri anlayışıyla, kişisel bir biçem kurmayı başararak, mutlu bir bireşim içinde sunabilen, ama ne yazık, yaşamdan çok erken aynlan, özgün bir besteci. "Çayda ÇınTnın, o tath, kıvrak ve anlamh Elazığ oyununun ezgisini, gereksizce eğip bükmeksizin, her edinen, görev bılen yönetmen Hikmet Şimşek'in eliyle, lzmir Devlet Senfoni Orkestrası'nın son konserlerinden birinde dinlerken, bunları düşündüm. Tüzün'ü, ölümünün onuncu yılında, önemine, ağırlığına uygun programlar içinde anmayı, bakahm başarabilecek miyiz? HlZU ÇOK olurlarsa olsunlar, "eğitim"i, durmaksızın yenilenmeyi önde tutmak, ilerlemek zorundadırlar. Bu yüzden, başlannda eğitimin yöntemlerini, politikasını belirleyecek bir sanat sorumlusu, bir de, o eğitimi uygulayacak, deneyimli, bilgili bir profesyonel kadkültürden kulağa seslenebilecek ro bulunmalıdır. tzmir Devlet ÇİZGtLÎK KÂMtL MASARACI bir kıvam içinde işleme basansını Senfoni Orkestrası'nın 2021 Senfonik orkestralar, her şey mart hafta sonu konserlerinde gösteriyor. Bu değerii besteciyi, Türk müziği ne orkestra konser den önce, profesyonel kuruluş kendisine yönetmenlik görevi velerinde geniş yer vermeyi kural lardır; hangi ustalık düzeyinde rilen Çetin Işıközlü'yü, bu orkestramızın kuruluşundan bugüne uygulayamadığı "sürekii eğitim" için biçilmiş kaftan olarak görmemiz gerektiğini düşünüyorum. Işıközlü, her şeyden önce, kültürlü, ince beğeni sahibi, adını duyurmuş bir bestecimiz: Şu sıralar ülkemizde bulunan Alfred Rodriges gibi onemli koregraflarca, dışandaki kimi sanat merkezlerinde sahnelenen "Judith" bale müziği, "Gülbahar" opera AĞAÇ YAŞKEN EĞİLÎR KEMAL GÖKIUN sı, Keman Konçertosu, "Senfonik FantezT'si, müzik çevrelerimizce tanmıyor, beğeniliyor. Bu boyda bir müzikçiden, yurtdışında geçirdiği on yılı aşkın deneyimden sonra, İzmir Devlet Senfoni Orkestrası'nda gereği gibi yararlanmasını bilmeliyiz. Işıközlü'nün o konserdeki olumlu çabası, özellikle Mozart (Sol Minör 40. Senfoni) yorumu bunlan düşündürüyor. Solistlik görevini üstlenen, orkestra üyelerinden kontrabasçı Halit Conker'e, "Dragonetti" adlı beşinci sınıf bestecinin konçertosundan daha nitelikli partilerin yakışacağı kanısındayım. İkisi Izmir'den (Ke TARtHTE BUGÜN MVMTAI ARIKAN rim Gürerk, Özcan Göker), ikisi Ankara'dan (Gyula Bellai, RUSL4R/N/LK UÇAK MUC/OL Fazlı Arsian) don seçkin korno1S3OOA 8UGÜH, ÜUSLAR'IN İLK UÇAK MUCIOİ AL£XAM>£Z cumuzun seslendirdikleri, SchuFEPOROVÎÇ MOZMAİSK/ ÖLDÜ. BATf DÜNYASIfiJOA PEK mann'ın buı bir güçlükle dolu TANIMMAMASIfJA KAeş/M, SOVY£TLEI£ BİfZLİĞ/'HDE "Konser Parçası" için de aynı şey ÜfiJLÜ K/Ç/LE& A&4SMC* YEK AL/*CA< OlAfJ söz konusu. Konserin başında MOZt'AİSK/, rASA£lj4DfĞt A&4Ç İÇ'N TÜM yer alan, orkestranın bugüne dek SERVET/Mİ M4/eO1M/f77. SONUNDA, 18BZ Y/U (opera temsillerini de sayarsak) YAZ. MEl/SİMİMOE, YAPrtGl UÇAĞr OE/JEMİÇTİ.. en az otuz kez seslendirdiği, J. T. PETEJ^Suee fCEA/Tf YAK/MLAfZ/M&A, 8f*Z BAYlgAÇAĞI triLEN UÇAK, N. GOLUBEI/ AOU PftOT YÖNEVAKÎTSİZ ÖLÜP GtTMESEYDl Ferit Tüzün öyle vakitsiz ölüpStrauss'un "Yarasa" üvertürünTIMf/UOE HAVAMHMfŞrr. AMCAK SANİYELE&LE ÖLÇÜLegitmeseydi, çağmuzpı Türk müziği yapısına daha pek çok tuğla ekdeki cılız, isteksiz yorumunuysa MozMaısia 'nın BOECEtC KADAR BıR Su'eE HAl/ADA HALAAIŞ, SOMHA leyebilecektl Söyleyeceklerini bitirmiş olmak bir yana, daha başın hiç dinlememiş olmayı yeğlerbuhar nctorla uçağl Ü PAR.ÇALAM(AIŞT(.'PAHA GUÇLÜ g//e dim. da sayuvrdı yaratma serüveninin. Ömden UÇAK. iÇfM ÇAR. ALE>0WDS£'PAN YAHPIM İSTEYEAJ MOZHAİS/a, UMDU6UNA KAVüÇAMAMifrr. ÇAg, UÇAĞI renLitcBu suLMafru' 1 Nisan Nursun Idemen ve bir konserin düşündürdükleri Genç yeteneklere olaııak sağlanmak Genç kemancı Nursun tdemen, belediye ve devlet konservatuvarlarının seçkin hoca ve sanatçılarıyla çalışma olanağı bulabilmiş şanslı öğrencilerden biri. tdemen'i dinlerken, böyle yeteneklî, çalışkan öğrencilere daha geniş olanaklar sağlanması gerektiğini düşünmeden edemedim. USTUN DURUEL Geçenlerde yaptığımız bir sohbette Rengim Gökmen, "Son yıllarda konservatuvarlarımızda çok sayıda nitelikli oğrenci yetişiyor, sanıyorum yakın bir gelecekte yeni yeni orkestralar kurmak zonında kalacağız" demişti. Rengim Gökmen'in sözünü ettiği bu gençleri zaman zaman oğrenci orkestralarmın verdiği konserlerde dinleme olanağı buluyoruz. İstanbul Filarmoni Derneği de son yıllarda bu gençlere sıkça kucak açıyor, resitaller verdirerek deneyim kazanmalarına yardımcı oluyor. İşte bu öğrencilerden biri olan kemancı Nursun tdemen'i 24 mart salı akşamı Atatürk Kültür Merkezi'nde dinledik. Genç kemana, Mimar Sinan Üniversitesi De\iet Konservatuvan oğretim üyelerinden piyanist Perim Köknarer ile birlikte Mozart'ın 15 nolu sonatını, Debussy'nin KemanPiyano sonatını ve Beethoven'ın "Kreutzer" sonatını seslendirdi. Nursun îdemen, kemana Göniil Gökdoğan'la başlamış, ardından Okan Demiriş ve Erdogan Saydam'ın öğrencisi olmuş. Mükemmel bir insan ve pedagog olan Erdoğan Saydam'ın ölumunden sonra eğitimini Saim Akçıl'la sürdürmüş. Şu sıralar Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvan yüksek devresinin son sınıfında ve Yusuf Giiler Aksöz'le çahşıyor. Nursun İdemen, hem belediye hem de Devlet Konservatuvan'nın seçkin hoca ve sanatçılanyla çalışma olanağı bulabilmiş şanslı öğrencilerden biri. Birkaç ay sonra konservatuvarın yüksek devresinden de mezun olacak. Genç kemancıyı dinlerken Rengim Gökmen'in söylediklerini anımsadım ve böyle yetenekli, çalışkan öğrencilere daha geniş olanaklar sağlanması gerektiğini düşünmeden edemedim. Bu gençler çeşitli burslarla mutlaka yurtdışına gönderilmeli, görgü, bilgi ve deneyimlerinin arttırılmasına yardımcı olunmalı. Boylelikle hem orkestralarımız nitelikli, dinamik elemanlarla kendilerini yenileyecekler hem de müzik dünyamız yeni solistlerle zenginleşecektir. işte bir konserin düşündürdükleri. 50 YIL ÖNCE Cumhuriyet İkinci İnönü Bugün, ikinci İnönü zaferinin yıldonümudür. Garb Ordusu Kumandanı İsmet Paşo, sonradan Ataturk tarafından kendisine en layık ve en şereflı bir soy adı olarak verilen Inonunde, 16 yıl evvel bugün, ikinci defa galib gelmişti. 1011 kanunisani 1921 gecesi duşmanm ricatile bilen birinci tnonü muharebesinde 20 bm tufek, 150 ağır makinalıtüfek, 50 top, 200 kılıçtan mürekkeb olan duşman kuvvetini Miralay İsmet Bey 6 bin tufek, 50 makinalıtüfek, 28 top ve 300 kılıçla mağlub etmek gibi yüksek bir askerı kudret gostermiştı. İkinci İnonu muharebesi 27 martta başlamış ve 1 nisan 1921 gecesi gene düşmanm mağlubiyetı ve ricatile neticelenmişıi. / Nisan 1937 değil, mületin makus talihini de yendiniz" diyordu. Bütıin zaferlerimizi yaratan Büyük Ataturke, İkinci İnönünün muzaffer ve talihli kumandanı İsmet İnonüne, canlarını vererek bu zaferi kazanan yiice şehidlerle kahraman gazilere bin minnet ve şükran! 19371987 gune kadar bunlardan üçüncü bir arabayı daha sefere çıkaracak ve bilahare adedlerini tezyid edecektir. Bu muharebede düşman ordusu 40 bin tufek, 3700'den fazla ağır ve hafif makinalıtüfek, 144 top, 1200 kılıçtan mürekkebdi. Türk ordusunun, Eskişehir ve Afyon cephelenndeki kuvveti ise 24 bin tufek, 214 ağır ve hafif makinalıtüfek, 4900 kılıç, 107 toptan ibaretti. Ataturk, Metrestepeden 1 nisan günu zaferi kendisine müjdeleyen İsmet tnonüne, hakikaten ebedi bir şaheser olan o meşhur ve müheyyiç tebrik telgrafmı çekiyor ve "Siz orada yalnız düşmanı Yeni tramvay arabalart Tramvay şirketinin otomatik ve yandan kapılı işletmekte olduğu iki arabasının kazalara karşı çok faydalı olduğu gorülmüştür. Bu arabalara hareket sırasmda inip binmek kabil olmadığı için başka kaza da olmamaktadır. Şirket on GRiPiN, •<$% GRiPiN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle