22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
hükümetleri saldırmazlık paktı için müzakerelere başlayınca Washington, Ankara'daki ABD Büyükelçisine şu mesajı geçti: "Türk hükümeti siyasetini değiştirirse, askeri yardımın sürdürülemeyeceğini bildirin." ABD Ankara Elçisi MacMurray ise yanıt telgrafında "Türkler İngilizlerden kopmaz" diyordu. IVashington bu görüşlere katıldığını belirten yeni bir not geçti: "Türklere, yardımın kesilebileceğinden söz etmeyin!" 3 1941 yılı nisan ayı başlannda ABD Büyükelçisi MacMurray'ı zıyaıet eden ünlü Türk siyaset adamı Rauf Orbay, "Türk hükümeti biitiin kaJbiyle İngiltere'ye bağlanmıştır. Bu politikanın yanlışlıgı üzerinde çeşilli fikirler olsa bile, Türk hükümeti bu karardan dönemez. Bu nedenle İngiltere'nin zafere ulaşması için elinden geleni.yapma karariılığı içindedir" dedi. MacMurray'a gore, Orbay o gunlerde siyasal açıdan "gölgede" durmasına karşın, Inönü'nün "kişisel danışmanı" idi ve onun, kitni düşüncelerinin İngilizlere ulaşması için ABD kanallarmı kullandığına inanıyordu. MacMurray'a sanki kişisel fikirleriymiş gibiTürk politikasını açıklamıştv. Orbay, "Tiirkiye'nin elinde yetersiz malzeme olduğunu bilen tngilizlerin. sınırları dışında başanlı bir harekette bulunamayacağını bilmeleri gerektiğini" MacMurray'a anlatıyordu. • "Bu olasılık ortadan kalktığına gore" diyordu Orbay, "Türkiye'nin muttefiklere yapacağı en büyük yardım, toprak bütünlüğünii saklı tutabilmekti.' Orbay'a gore, Ingilizler ye hatta Fransızlar, bu görüşü uzun süredir yanlış anlamışlardı. İki Batı ülkesinin yerine getirilmeyen maddi yardım vaatlerini de anımsatan Orbay, Türklerin ancak uygun zamanda, kendilevi için planlanan biçimde aşa girebileceğini söylüyordu. 31 MART 1987 ABD'den İIIc tehdiu Türk Alman CUMHURİYET/7 ABD Belgelerinde Türkiye CÜNEYT ARCA YÜREK Arşivin aynasında günün olayları Roosevelt: Türkiye'nin savunması, ABD'nin savunulması ile eşdeğerde Ankara'da, o yıllarda Kızılay'da san badanalı bir binada oturan, hemen hemen her gün lngiltere Büyükelçisi'yle, "kendine özgü kaynaklarla", Turk Dışişleriyle ilişki kuran, Türkiye'nin sorunlanna dikkatle eğilen bir büyükelçi vardı; adı MacMurray'dı. MacMurray, aylar geçip Washington'dan ses çıkmayınca belki de öfkesi burvıunda, 1 Ekim 1941 günü saat 19.00'da merkeze kısa bir telgraf gönderdi: "Türkiye'ye askeri yardım konusu ne oldu?.. Bcnce verdikleri liste olumlu..." dedi. (No: 365 saydı telgraf) Bu telgraf mı etkilemişti, yoksa başka nedenler mi araya girmişti, elbette şimdi bir saptama yapma olanağı yok... Ancak, 3 ekimde Ortadoğu Masası Şeflerinden Mr.Murray, Türk Büyükelçisi'ni çağırdı: "ABD yardımında artık tngiltere'yi aradan çıkaralım" dedi. % "Yardım konularını iki ülkenin doğrudan' görüşmek istediğini" söyledi. Büyükelçi ise, Türk hükümeti ve halkı adına başka şey öne sürdü: "Türkiye ödeyemeyecegi malzemeyi almak istemiyordu. Ancak Türkiye maddi olanakları çerçevesinde malzeme almaktan yanaydı." Mr. Murray, ödünç Verme Yasası'nı anımsatu, "Bu çerçevede sürdürelim" dedi. (ABD arşivi 867.24/192). İşte bu sırada Washington'da 21 Ekim 1941 günü Türkiye'nin "patronu"nun kim olacağı Summer Welles ile Jngiltere Büyükelçisi Halifax arasında konuşuluyordu... Halifax, " ABD'nin Türkiye'ye 'doğrudan' yardım yapması nereden çıktı?" dedi... Buna karşıydı. Verdiği muhtıraya koşut bir konuşma yapan Halifax'ı, Dışişleri Bakanı Hull yanıtladı: "Bir AlmanTürk krizinde Türkiye'yi desteklemek için bu yardımı yapıyoruz." Ama, Hull'un tutanağına göre iki taraf birbirini kandıramamışlardı. Ingilizler, Türkiye'ye doğrudan yardım giderse TürkABD ilişkilerinde, İngilizlerden "farkh" bir siyaset izlenebileceğinden kuşku duyuyorlardı. Hull'a göre, İngilizlerin istediği gibi yardımın Türkiye'ye çabuk ulaşması amaç ise, en iyi yol, doğrudan konuşup göndermek değil miydi? (ABD arşivi, 867.24/211) Bu arada, Washington, İngilizlerin "yardım konusundaki önerilerine" yattı. Londra'dan Turkiye'ye gidecek askeri malzemede İngiltere'nin rolü benimsendi, ancak Amerika "sevkiyatın biçimi ve uygulanmasıyla ilgili bilgi" istedi. "Patron" lngiltere kalacaktı. Türkiye, gereksinimlerinin listesini İngiltere'ye verecek, Londra bu listeyi VVashington'a iletecek, malzeme ancak bundan sonra kesinleşecekti. Karar Ankara'ya geldi. (ABD arşivi, 867.24/196921 sayılı telgraf). lngiltere, Türk politikasında ön planda söz sahibi olma güdüsünü uzun süre koruyacak, uzun süre Türk siyasetinde patronluğu ABD dahil hiç kimseye kaptırmak istemeyecekti. Türkiye'ye yardım yapılması ya da yapılmaması sorunu,, LondraWashington arasında pazarlanırken, Başkan Roosevelt, "ödünç Verme ve Borçlanma Yasasf'yla ilgili uygulamaları yürüten dairenîn başkanı Stettinius'a 7 kasımda bir mektup gönderdi: "Türkiye'nin kendi savunmasımn ABD'nin savunulmasıyla hayati önemde eşdeger olduyun.' karar vermişti. Bu nedenle gerekli malzemeyi Turki>e'ye zörıdereceklerdi. lngiltere ve Ame ABD Yardım Dairesi Başkanı 7 Kasım 1941'de bir mektup gönderdi ^umhurfyet Maahede 10 seneliktir ve iki memleket arazilerinin masuniyetin ıe tamamiyeti mülkiyesine mütekabilen riayeti taahhüd etmektedü Türk Alman Dostluk Paktı İmzalaı Törk ve HiüânTlumetleri""" P A E T I " "^ C. H. P. Crupa )ogrudan doğruya veya doUyışile yekdigeri al«yhine müteveccih hertürlü harekâttan künab edecekler Cumhuriyet (19 Haziran 1941) TürkAlman Dostluk Pakn'ndan 4 gün sonra, Hitler SovyetlerTe saldırdı. ürkler İngilizlere gücenmişti Türkler, Ingilizlere gücenmişlerdi: İngilizlerin Türk bağlılığından uşku duymaları yol açmıştı buna. Daha kötüsü, Londra yalnızca Türkleri savaşa sokma fikrini" benimsemişti. Eden ve Dill'in Anara'yı ziyaretleri Londra için düş kırıcı olmuştu. Ama hiç değilse ou görüşmelerde fikirler açık seçik söylenmiş, aktif Türk askeri deseğinin sınırları çizilebilmişti. Daha önceki kuşkuların ortadan kalkmasına yardımcı olmuştu. Bu görüşmeler, İngilizlerin Türkiye'nin askeri olanaklarını anlamalarına, hatta Balkan bölgesindeki herhangi bir harekette belirli, fakat oldukça "pasif" rol oynamaları kararına yol açmıştı. "Rauf Bey" kendisiyle bir "dosl" olarak konuşmaya gelmişti. Eden'in ziyaretinden sonra, Londra'nın Türk askeri gücünü Yugoslavya sorunuyla yeniden müzakereye açmasıyla MacMurray'ı görmeye karar verdiğini de sözlerinin arasına sıkıştırmıştı Orbay. Rauf Beye gore, MacMurray böyle diyordu İngilizlerin bu çabaları Türk ordusunun savaşı yitirmesine, ülkenin harap olmasına, Almanlar karşısında tek engel ortadan kalkacağı için Ortadoğu'nun Mihver'in eline geçmesine neden olabilirdi. Evet, Ingilizler zor t umhunyet Türk Alman paktı Pakttn takvige ettiği dosttnkMillî Şefimizle Fuhrer Ydünyamuvacehesinde arasında samimîtebrikf ABD Başkanı Roosevelt. Roosevelt'in Türkiye'ye doğrudan yardım yapılması yönündeki talimatları, kendilerini Türkiye'nin "patronu" olarak gören tngilizleri endişelendirdi. îngilizler yardımımn "Londra üzerinden'' yapılmasını istiyorlardı. Sonunda, tngiltere ve ABD'nin konuyu "ayrıntılı" olarak görüşmesi kararlaştırıldı. j Cumhuriyet (21 Haziran 1941) rika Dışişleri Bakanlamia bu ko ıu ayrıntılarıyla görüşülecek ve çözüme ulaşurılacaktı." (ABD arşivi, 867.24/217). MacMurray, yardımla ilgili aniaşma metnini alır almaz, hemen Türk Dışişlerine gitti. Metni gösterdi. Bir de basm bildirisi yayımlanacaktı. ABD Büyükelçiliği'nin hazırladığı bildiri metnine Türk yetkililer "küçük bir itirazda" bulundular: Bildiriye, "Türkiye'nin butünlüğünü ve bagımsızlıgını korumak için" ibaresinin konulmasını istediler. Bildirideki ikinci paragraftan, "Türkiye'nin yansızlığınv bozduğu izleniminin, hatta lngiltere ve ABD ile yeni bir aniaşma yaptığı gibi bir anlayışın doğabileceğıni" söylüyorlardı. (430 sayüı telgraf)4 Arahk 1941'de Beyaz Saray, Türkiye'ye yardım konusunu "resmen" açıkladı. Türkiye Ortadoğu'da 'tampon ülke' layabilirdi Türkiye'yi, ama bu sonuçlan göz önünde tutmak koşuluyla... ABD Ortadoğu Masası Şefi, Türkiye'ye Batıda savaşan ülkeler kadar önem verilmesini isterken şöyle diyordu: Saraçoğlu: Türkiye görevini yapıyor MacMurray bu görüşmenin ertesi, hemen Dışişleri Bakanı Saraçoğlu'na gitti. "Rauf'un söytedikleriyle Saraçoglu'nun yapacağı açıklamaların birbirine uyup uymadığını" saptayacaktı. Saraçoğlu, "Türkiye'nin. Trakya sınırında S kadar Bulgar, 10 kadar da Alman tümenini bağlamak suretiyle uzerine düşen görevi yaptığına inanıyorum" diyordu. Saraçoğlu, son gelişmeler karşısında biraz kuşkuluydu. Klasik politikalannı anlatıyor, "ülkesini savunma konusundan her zamankinden daha kesin bir dille" söz ediyordu. MacMurray, "Türkiye ile Yugoslavya'nın birbirini desteklemek için yapacakları herhangi bir şey var mı?" diye sorduğunda, Saraçoğlu duvarda asılı büyük haritada Makedonya'yı eliyle gösterdi: "Şimdi söyler misiniz" dedi, "buradaki Türkler, •oraya' nasıl >ardım edebileceklerdir?" Ama MacMurray, Yunanlılarla ingilizlerin Yunanistan ve Trakya'da yaratacakları boşluğa girmemenin Türkler için iyi bir strateji olmadığını söylediğinde, Saraçoğlu isteksizce yanıt verdi. Türk hükümetinin var olan koşullarda böyle bir davranışı uygun görmediğini söylüyordu. Elçi, Saraçoglu'nun sözlerinin içten olduğuna inanmıştı. Kir elçi askeri durunıumuzu değerlendiriyor MacMurray, bu gorüşmelerden sonra oturdu, Ankara'daki durumu özetlemeye başladr. Türkiye "kesinlikle" savaşa girmeyecekti. Saldırıya uğrarsa elindeki olanaklarla "belki yetersiz, ama cesaret ve inatla savaşacaktı. Savaşırsa Polonya gibi herhangi bir hattın ya da kentin tutulmasına benzer anlamda askeri hareket yapınayacaktı. Bulgar smırındaki Çakmak hattı ya cepheden kırılabilir ya da Yunan Trakyası'ndan gelecek birliklerle çevrilirse, Türkler Çatalca hattı diye bilinen ikinci hatta çekilecekler, daha sonra da İstanbul ve Çanakkale Boğazlan'ndaki mevzilere gireceklerdi. Hatu olasıdır ki, Anadolunun içlerine çekilerek düşmanı "rahatsız edecek" savaşları sürdüreceklerdi. Bu durum, eğer Ingilizler askeri malzemeyle ilgili yardım vaatlerini yerine getirmiş olsalardı, farklı olabilirdi. Fakat Türkler, ordularının donanınu için Fransızların hiçbir şey yapmamalarını, İngilizlerin de 'bir ölçüde' yapab|lmelerini kırgmlık göstermeden kabul ediyorlar. Ordulannın akıl almaz ölçülere varan ruhsal durumuna karşın, askeri güçlerini modern savaş kurallanna ve koşullarına göre kullanmak üzere düzenliyorlar.' Gerçekte yapabileceklerinin ötesine taşan isteklere 'ikna edilmek' istemiyorlar. İNÖNÜ VE PEKER 194142 yıUarmda Türkiye'nin en önemtt sorunu askeri malzeme alabilmektî. Inönü, İngiliz Büyükelçisi Hu~ gessen ile yaptığı bir görüşme sırasında da ABD askeri malzemelerinin gecikmesinden yakımyordu. ğını belirtükten sonra kişisel yargılannı sırahyordu: "Türk liderleri bu büyük savaşta birdenbire Türkiye'nin küçük bir de\let olduğu, çıkarlarının dikkate alınmadığı bilincine vardılar. Cumhurbaşkanına >akın çevreler, eğer bu tür kamlar yaygınlaşırsa İnönu'nün saptadığı İngiliz taraftarı siyasete olan güvenin, Cumhurbaşkanının kuşku götürmez liderliğinin sarsılacağını, bu sonucun 'milli birliği tahrip edeceğini' soylüyorlar. CHURCHİLL VE ORBAY II. Dünya Savası'nda 194244yülan arasında Londra Buyükelçiliği de yapan Rauf Orbay, tngiltere Basbakanı Churchill'in, güneydeki tngiliz askeri birliklerini denetlediği sırada, bir Türk askeri heyeti ile birlikte ona eslik ederken. "...Türklere, saldırmazlık paktından vazgeçmeleri için bütün çabayı gösterin..!' diyordu Hull ve ekliyordu: "... Yardımın kesilebileceğinden Türklere hiç söz etme!.." ABD niyeti arşivlerde kaldı, ama değişmedi. O sırada "yardımın kesilmesi" sorunu yatışmıştı. (92 sayılı telgraf). 18 haziranda TürkAlman Saldırmazlık Paktı imzalanırken MacMurray, "Paktı önlemek için artık yapılacak hiçbir şey kalmadığım" bildirdi. Aynı gunün gecesi geç vakitlerde kısa telgrafının gerekçesini açıklayan uzun bir yazı hazırladı. (197198 sayılı telgraflar). (ABD arşivi 867.24/150 28 Haziran 1941 saat 19.00) Summer Welles'ten, MacMurray'a: "Türkiye'ye bugüne kadar gönderilen malzemenin listesini bilginiz için veriyoruz. Ancak, bu listedeki yardımlar Türkiye'ye varmamış olabilir. Washington'daki Türk elçisi, Batı dünyasında ABD'den yardım alan, yansız siyaset güden tek ülkenin Türkiye olduğunu söylüyor. Türkiye'nin hiçbir ödeme yapmadığı askeri malzemenin listesi şu: 50 tane 155 mm.'lik obüs. Bu malzemenin 'banıt haklan' (1.290.000 dolar), 200 tane 2.5 tonluk kamyon, 50 tane obüs çekecek römork, 1500 tane demir kazık çakmaya yarar araç. (Bu ek malzemenin değeri 500 bin dolardan fazladır). Bunlara ek olarak Türkiye'nin yeni 35 başvurusu inceleniyor. Bunlar arasında 520 bin tane 155'lik obüs cephanesi vardır. Ötekiler: 67 bin tane siper kazma aracı, 406 tane 79 tonluk kamyon, 108 tane 75 mm.'lik top, 300 tane yanm tonluk kamyon, 50 tane su tankı taşıyan kamyon, 7 bin tane sahra telefonu, 6500 meuelik telefon teli, 900 tane kalyon ve otomobil lastiği. Ve... 1200 tane "topçu katırlan için semer!.." "Belki bunlardan daha önemlisi" diyordu yazı, "sadece saldınya ugrayan ülkelere gönderilen, ancak Türkiye'nin de istediği uçak ve parcaları, kimyevi ve metal gibi bazı malzemeler..." sı, ingiltere'ye yardım amacından kaynaklanıyordu. "Müttefiklerini desteklemek için" Ortadoğu'da Türkiye'yi "bir tampon ülke" olarak kullanmak istediklerini ekliyurdu. lngiltere ise, artık Türkiye'nin yansızlığından memnundu. VVelles, "Türkiye'nin ABD'ye olan güveninin sürmesinde yarar gördüğünü" belirtiyordu. (ABD arşivi 867.24/167). Dışişleri Bakanı Hull'un Özel Danışmanı Lynn Edminster'e göre; Türkiye'yi Guney Amerika ile "tercih sırasında" aynı düzeyde görmek, aslında doğru değildi. Türkiye'ye yapılan yardımlar, sa\Tjnmasina katkıdan çok, birer "belirti" olmaktan öteye gitmiyordu. Edminster'in anladığına göre lngiltere Büyükelçisi ve MacMurray, Rusya'daki son gelişmeler karşısında TürkAlman paktımn bir yana bırakılarak, Türkiye'ye gereken bütün yardımların yapılmasını salık veriyorlardı. (ABD arşivi: 867.24/164). Mull, bu gelişmelerin ışığında 15 ağustosta MacMurray'a, "Türkiye, krom sorununda İngilizlere daha üst düzeyde önem verirse, ödünç verme yasasıyla yardımı hızlandırabiliriz, Türkiye'yi öteki ülkelerin bazılanna oranla daha fazla 'tercih' ederiz" diye yazdı. (141 sayılı telgraf). 1200 adet topçu katırı semeri... ABD'den Türkiye'ye gelen malzemeler (1941) JVlilHyet duyguları olgunlaşmamış duygusal Türk halkı MOIiyet duygulan henüz olgunlaşmamış, fazla duygusal olan TUrk halkı arasında bu olasılıgın varlığı göz ardı edilemez. Sonunda Türklerin sağlam duracağına inancımı yinelerken, benim ve İngiliz meslektaşımın bu yargıda 'yalnız' kaldığımızı söylemeliyim. Görüşlerine değer vermemiz gereken birçok diplomat, Türklerin Alman baskısı altında ezileceği kanısında. Türk kamuoyundaki gelişmelerin benim beklemediğim bir biçim aldığını 'itiraf ederim. Fakat bunun, temel durum üzerinde bir değişiklik anlamına geldiğine henüz 'ikna' olmuş değilim" (156 sayılı telgraf). 1 arihte sayfa açnıak ve iki gangster 22 Haziran 1941 sabahı, dünya gözlerini savaşın yazgısını değiştirecek yeni bir haberle açtı. Hitler, Sovyetler'e saldırmıştı. TürkAlm2uı Saldırmazlık Paktı'ndan dört gün sonra başlayan bu savaş, Batılı devletlerin "Hitler politikasındau kavnaklanan beklentilerini" doğruluyordu. MacMurray, bir gün önce Menemencioğlu'na paktı anımsatarak, "Tarihte yeni bir sayfa açtınız" demişti. Türk Dışişleri Genel Sekreteri, bu sozlerin etkisini hafıfletmeye çalıştı: "...Askeri malzemeyi hiçbir yerden sağlayamıyoruz. Almanlar Balkanlar'da. Bize, 'dostane ilişkileri surdürmeyi istiyor musunuz' diye sordular, pakt ortaya çıktı. "Ne yapabilirdik?" demeye getiriyordu. Ama, ertesi gunü MacMurray VVashington'a. paktın "olası bir AlmanSovyet savaşının etkisiyle tasarlandığım" bildiriyor, "bu anlaşnıanın doğu kanadındaki bir savaşta Almanlara güvence verdiğini" irdeliyordu. "Almanlar, Ankara'ya Sovyet tehlikesini sürekli işlemişler, Turk yetkililerin Sovyetler'in düşman tutumuyla ilgili yargılannı pekiştirmişler ve pakt imzalanmıştı. (280212 sayılı telgraflar). MacMurray bir değerlendirme yaptı, bu savaşın başlanîasından sonra Türkiye'de esen ruzgârları anlattr. Türk yetkililer, Almanya ile Sovyetler arasında savaşın başlamasını özel söyleşilerde sevinçle karşıladıklannı söylüyorlardı. Bu sevinç onların deyişiyle "İki gangsterin uzun bir mucadele sonunda birbirterini yiyerek yorgun düşecekleri" umudundan kaynaklanıyordu. I ürkiye'nin yansızlığı akılcı karar MacMurray, "Bir bölüm aydın 'dostlarının' tersine, inancını" yazıyordu: "Türk ordusunun uzerine bir savunma görevi düşünceye kadar Türkiye'nin 'yansız kalma' kararının çok akılcı bir karar olduğuna inanıyorum ve Türklerle bütun kalbimle aynı kanıdayım, onlan destekliyorum." (92 sayılı telgraf). Ancak, Türkiye'nin şu ya da bu nedenle savaşa girmesi, Batı çevrelerinde, ilgili devlet merkezlerinde huzursuzluk yaratıyor. Ankara'yı etkileceği sahılan yeni baskı yöntemleri araştırıhyordu. ABD Buyükelçiliği Türkiye'deki kamuoyunu şöyle değerlendiriyordu: "Hitler'in 4 mayısta Atatürk'ü öven konuşması, basında Almanya'nın Türkiye üzerinde hiçbir 'emeli' olmadığı biçiminde yorumlanmıştı. Türkiye'nin İngilizlere karşı tutumunda bazı olumsuz işaretler olduğu etkili devlet adamlarıyla, örneğin Rauf Orbay'la yapılan özel söyleşilerde seziliyordu. Bu değişim daha çok maddi olanaklara dayanıyordu. Ancak, Türkler İngiliz zaferiyle toprak butünlüğünü 'muhafaza' edeceklerine inanıyorlardı. Yansız kalarak İngiltere'nin Ortadoğu'daki yararlarına hizmet ettiklerini soylüyorlardı. tngilizlerin bir gün Türk yansızlığından söz ederken, ertesi günu Almanlarla savaşa girmesini istemesinden rahatsızlar. Ankara'daki çevreler şöyle diyor: tngilizler Türklere tank, top ve uçak vereceklerini vaat ettiler. Ama daha sonra bu malzemeyi, yitirilecek bir savaş için alan seçilen Yunanistan'a gönderdiler. Savaş orada yitirilecekse, bu malzeme Türkiye'ye gonderilemez miydi? İngiliz donanmasının Yunanistan'daki askeri güçlerini tahliye etmeye uğraşmasına karşın, Ege'deki adaların stratejik değerine dikkat edilmiyordu. Adaların işgaj edilmesi, sadece İngiltere'nin bu denizlerdeki eylem özgürlüğüne karşı bir 'dezavantaj' yaratmakja kalmıyor, bu sonuç aynı zamanda Türkiye'nin batı kıyılarında İngiliz işbirliğiyle hazırladığı hava üsleri dahil savunma hazırhklatına da olumsuz etkiler yapıyordu. MacMurray, Turk kamuoyunda bu değerlendirmelerin yapıldı ABD tehditlerinin ilki sahnede İngiltere'nin \Vashington Büyükelçisi Lord Halifax ve ABD Dışişleri Bakanı Hull arasında 15 haziranda bir görüşme yapıldı. Aynı gün akşam üzeri ABD Dışişleri Bakanı'ndan MacMurray'a bir 'talimat' geldi: Halifa.x'ın verdiği bilgiler Halifax adı kullanılmadan Ankara'ya, "tümüyle güvenilir gizli bir kaynaktan alınan bilgiler" diye aktanldt. Türk ve Alman hükümetlerinin sakiırmazlık paktı için müzakerelere giriştikleri bildirildikten sonra, Washington'un 'talimatı' yazıhyordu: "Türk hükümetine böyle bir paktın ABD kamuoyunda 'çok kötü etkiler' yapacağını bildiriniz." Fakat, bu talimatın dikkati çekici yanı şu cümlelerde yatıyordu: "Türk hukümetinin de bildiği gibi, ABD'den, ödünç verme ve kiralama yasası ile çok değerli askeri malzeme almışlardır. Türk hükümetinin siyasetindeki bir değişiklik halinde, dogaldır ki, bu yardım sürdürülemez.'" (90 sayılı telgraf) MacMurray, 16 haziranda VVashington'a çektiği telgrafta şu gorüşlere yer veriyordu: "Almanların Türklerle böyle bir pakt imzalamalarının asıl nedeni, Sovyetler'e saldırma amaçlarından kaynaklanıyor. Türklerin İngiltere'den kopmasına olanak yok." 4 o yıldır süregiden "yakınnıalar** ın ilki İngiltere Büyükelçisi Hugessen, İnönu'yü ziyaret etti. 28 Ağustos 1941 günü gerçekleşen bu buluşmada, savaşın gidişi üzerinde yoğunlaşan konuşmalar onemli değildi. Önemli olan şuydu: "MacMurray, 'meslektaşından', İnönu'nün ABD yardımlannın gecikmesinden yakındığım" öğrenmişti. (317 sayılı telgraf) Uluslararası şu ya da bu nedenlerle "yakınmalanmız", 46 yıldır sürüp gidiyor. Ertesi günü Washington'da Dışişleri Bakanlığı'nın bir odasında dört kişi bir toplantı yaptı. Dordü de Ortadoğu uzmanı sayılırlardı, bu bölgeyle ilgili masanın şefleri ya da yardımcılanydı: Murray, Edminster, Meltzer, Blaizdell ve Jernegan. 1 ürkiye terk edildiği duygıısuna kapılmatnalı Aralarında, "Turkiye'ye savaş ulkeleri kadar önem verelim mi, vermeyelim mi?" sorusunu tartıştılar. Sonunda bir gerekçeyle karara vardılar: "Türkiye'ye savaşan ülkeler kadar yardım gönderilmemeliydi, ancak 'Türkiye demokrasi cephesi tarafından terk edildiği duygusuna kapılmasın diye yardım sürdurulmeliydi." 1987'de de bir bakıma elbette değişen uluslararası koşullara göre, aynı mantığın geçerliliğinden söz edilemez mi? İVronı ve şartlı yardım 4 Ağustos 1941'de ABD Bakan Yardımcısı Berle, Ortadoğu Masası Şefi MacMurray'a bir yazı gondererek, "Türkiye'ye yapılan askeri yardımın hızlandırılmasını" istedi. (ABD arşivi, 867.24/181). Summer Welles de beş gün sonra MacMurray'a "aynı fikirde" olduğunu bildirirken, "... Batı kesiminde savaşan ülkeler kadar Türkiye'ye de önem vermemiz gerektiği kanısındayım..." diyordu. VV'elles'in bu yargı I ardınıın kesileceğinden Türklere söz etme Aynı gun, Hull'dan Ankara'ya bir başka telgraf geldi: Hull, büyükelçisinin görüşlerine katılıyordu, "yardım" konusundaki fikrini değiştirmişti: StRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle