19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER kendisini ortaya koymuştur. Bizde eski karşılığı "hieiv" olan "satir" Latince "Satira"dan gelme, Latinceye ise Yununcadan aktanlmış. Yunan mitologyasında "Satirler" ve "Silenler" doğa yı simgeleyen cinlerdi (F.. satiıik şiir de cin işidir), beldcn aşağısı at ya da teke biçiminde belden yukarısı insana benzer garip bir yaratık. Bunlar tanrı Dionyssosuıı alaymda bulunurlar, dağ tepc bayır dolaşırlardı. Silcnlcrc gelince, onlar da yaşlanmış satirlerdi. Ama ayrıca Silenos adı ile anılan bir mitos kişisi daha vardır ki, tanrı Dionyssos'un yanındadır yeri, bilge bir kişidir, hep eşekle gezer, hep sarhoştuı, şiş nıan, basık burunlu. Bir gun ormanda uyuya kalmış da, Kral Midas yakalamış onıı, "Söyle bana" demiş, "Diinyada a/ yaşamak mı iyidir, çok yaşamak mı?" Silenos, "Kn iyisi dünyaya hiç gelmemektedir" diye yaıııtla mış kralı. Juvenal, iğrendiği topluınunu göz önüne alarak "Salir ya/.ınamak güçtür" demiş. Ama satir ya/mayı göze almak kolay mıdn? Sürekli başkalarını iğneleycn, başkaları ile alay cden kişi, belki de bir korunma içgüdüsu ile böyle davranmaktadır. Neden olmasııı! Onun oklarından sakınnıak isteyenler tir tir litrerken, satirik ozan ya da heccav (hiciv yazan) kıs kıs gülerek keyline bakar, çunkü önceciliği ele geçirıniştir biı kez, satiı ondan beklenrnektedir, artık kişisel, toplumsal her türlü eleştiriyi yapma hakkı sanki yalnızca ona tanınmıştır... Kolay mıdır böyle bir görevi ustlenmek! İnsan daha elindekini (kendini) tanımaz, bilmezken başkasının doğasını sorguya çekmemelidir. Çünkü başkasının "ben"i, ancak kendi "ben"imİ7den yula çıkarak tanıyabileceğimiz bir olgudur; oysa kendi "ben"imİ7 bilinmczlcrlc doludur. Lvet, ben bende bir "ben" olduğunun bılincindeyim, ama işte o kadar, o "ben"in doğasını, örgusıinu bilmiyorum, ne yapabileceğini kestiremiyorum. Böyle bir dıuumda bulunan biı insanın başkaları ile alay ettne hakkını tekeline alması usa uygun sayılamaz. Kızıyor Juvenal çevresindeki iğrcnçliklcrc bakarak, "Böyle kötii bir yuşamı ignelemeli" diyor. Ama Adorno'nun güçtür demesi de buradan geliyor ya, suç su/.luk, doğruluk hep bizde kalıyor. Cîerçi şair Eşref, kendisini de hicvedebileceğini söylemiş, Kylemem ölsem de kizbi ihtiyar Doğruyu süyler gezer bir şairim Bir giizel mazmun bulunca Kşrefa Kendimi hicveylemezsem kâfirim demiş, ama o "giizel mazmun"u anlaşılan bulamamış. Neden dersenİ7, insan kendine karşı sevecen ve bağışlayıcıdır, bir kusuı etse, biı suç işlese, kendisini tcmize çıkaracak etmenleri bulmakta hiç güçlük çckmcz. Satir ise ki7gınlığa kapılmayı gerekli kılar, bağışlamaz bir tutumdur bu, öc ahcıdır. Oysa insanları, alay edenler ve alay edilenler diye ikiye ayırmak belki de yanlışların en büyüğudür. Berıim en güçlu nıizalı yazarlarından biıi saydığım Gogol, sonunda gunah işlediğine inandı, delirdi ve yapıtını ateşe attı. Oııu deliı ıneye dek göturen sıkıntı, roınanında olumlu bir kişi yaratamaması idi, oysa bunu istiyordu, takat başaramıyordu. Çünkü satir ancak olumsuz insanı, taşlanacak insanı bulduğunda işlenıeye başlıyotdu. Öyle oldu ki, koca roman, tembel, sarhoş, kumarba/ derebeyleri ile doldu taştı. Gogol, bula bula, bir tek olumlu kişi bulabilmişti, o da Yunan asıllı Constanjaglo adında bir kişi idi. Doğıusunu söylemek gerekirse, roınanın havasına uymuyordu bu Constanjaglo, ciddi idi, işini biliyor, iyi yürutuyordu, ama örnek olamıyordu. Başka bir deyişle, okuru pek ilgilendirmiyordu. Bundan, bir romanda ancak olumsuz kişilerin ilginç olabileceği sonucunu çıkarabilir miyiz? Llbette hayır, dünya romanında olumlu kişilcri başarı ile tanıtan nice buyük yapıt vardır. Buradaki sorun, satir için, ironi için olumlu kişilerin işe yaramadığı sorunudur. Gogol ise, ne yapsın ki, taşlamasız edemiyordu, alay etmeden duramıyordu, gülünç ve yozlaşmış insanları ele aldığında çalışmaya başlıyordu dehası, ona Nozdriev'ler gerekliydi. Okur, olumlu kişiyi, bu olumsuz kişilcre bakarak kendi başına bulacak, hatta yaratacaktı. Pcki ama, yoz kişilerin bulunmadığı bir toplum, bir dünya düşunebilir miyiz? Yanıtımız "Hayır" ise, satir hep var olacaktır. 13 ŞUBA T 1987 Yazmak mı Güç, Yazmamak mı? MELİH CEVDET ANDAY Latin ozanı taşlamacı Juvenal, "Satlr yazmamak güçtiir" demiş de, Theodor Adorno, Minima Moralia adlı kitabındaki kısa bir yazıda karşı çıkıyor buna, "Satlr yazmak giiçlür" diyerek. Her sanat gibi, satir sanatı da güçtiir elbet. Bunu mu söylüyor Adorno? Olamaz, gereksiz bulunur öyle bir yazı, çünkü satir, şiir sanatının bir türü idi eskiden, ta Aristophanes'ten Latin ozanlarına kadar. Bizde de öyleydi. Adorno, o sözü söyledikten sonra vazgeçiyor satir sozcüğünden, "irony" sözcilğü ile sürdürüyor yazısını, "trony kendi içinde gerçekle karşıtlık durumundadır" diyor. "Olumlıı ile karşı karşıya gelen olumsuzu, kendi amacı uğruna yegler, çökiişü görmez..." Gerçi kısa bir dcncmc idi, ama uzun uzun düşündürdü beni. Satir (isterseniz ironi), tarihsel, toplumsal olayların bclli bir aşamasında sanki işlevini yitirir, alıcısından yoksun kalır, hatta silinir ortadan. Ne zaman olur bu? Çekilen acı çok büyükse ve sağlıklı güclerin sıçrama olanağı arttığında, tarih hızlı çalışmaya başladığında, umutlanmanın günü gcldiğiııde. Bunun tersi çöküş dönemleridir. "Olumsu/"un at oynattığı alan, satirjn saltanatı. Ama satir için, ironi için böyle kesin zaman ve koşul sınırlamaları koymak doğru mu? Böyle davranmaya kalkarsak Aristophanes'in taşlamasını nereye yerleştireceğiz? Belki de çağlar, olumlu ile olumsuzu iç içc barındırıyor, toprağa atılmış tohumlar gibi, olanaklarmı bekliyor bunlar. Ama Lukianos'un alayı hiç de boylesine karmaşık, anlaşılmaz değil; çokmiiş bir tanrılar düzeninin, laf ebeliği durumuna gelmiş felsefelerin satiridir onunki, M.Ö. II. yüzyıl tam da bu işin zamanı. Bizim Malatyalı da lıani iyi kullanmış eline geçen fırsatı. Bu yoldaki örnekleri çoğaltmadan diişiinelim: Bir sanat tıirünün ancak (,urume olgusundan güç aldığına inanmak kolay mıdır? Bakın, yazıya başlarken adını geçirdiğim Juvenalis gereekçi bir ozandı ve cağının iğrcnçliğindcn bogulacak gibi oluyordu, onun "Satir yazmamak güç" demesi bundan olmalı. Öyle ise satir, sadece iğneleyici alay, küçümsemc değil, bir uyarıdır, dürlmedir, durup düşündürmedir. Böylece, dünya edebiyatının en biiyük giilmece yapıtları, geı,rnekte olanı temizleme ve gelecek olana dikkati cekme diye özctleyebilcccğimiz ikili bir görcv içindeki satiri içerirler. Bu ikili görev, gereekte tek yanlı işlenir ve çökmekte olan, çürümüş olan alaya alınır. Ancak bunun neşc verici, eğlendirici bir alay olduğu da sanılmamalıdır. Ben Don Kişot'ıı her okuyuşumda hüzünlcnmişimdir. Don Ki^ot niçin aklım oynatmıştıı? Neden biı turlu doğru düşünenıiyor? Neden aldanıyor? Foucault, Cervantes' in şövalyesi için "Kıyas bakıınından aklını kacırmıştır" diyor. Nc demektir bu? Don Kişot, Rönesans bilgi dünyasının artık modası geçmiş imleri ile dıışünuyor da ondan. Ba^ka bir deyisle, Ronesans'm böllimleme yöntemi, yerini çözümleme yöntemine bırakmıştır. Ayrıca ona deli damgasını vuran çağıdır, yoksa Rönesans'ta gelseydi ona sadece "Tııhaf bir zekâ" denecekti. Don Kişot'un gulünçluğü de, ha/in durumu da bundan kaynaklanıyor. Lukianos'un bize gosterdiği, konuşturduğu kişiler de böyledir, onlar da yitmiş bir uygar lığııı nıantığı içinde bocalamaktadırlaı. Don Kişot'un deliliğı, loplumuna yabaneı düşmesinden başka nasıl açıklanabilir? Öyle ise, dememi? gerekir ki, satir, ironi, taşlama, hem biten bir geçmişin sonunda, hem de başlayan bir geleceğin başında yer alıyor. Sorun, bunlardan hangisine dönük olduğunun çözümlcnmesindedir. Geçmişi yaşatmak için yapılan satirde gülünç olan düpediız satiıcidir, onun artık başka bir başkişiye gereksemesi yoktur, PENCERE DİSK kurulalı 20 yıl olmuş. Kör olası zaman, ne de çabuk geçiverir de tarihe dönüşür? Göz açıp kapayıncaya dek 20'inci yıla varmışız. 13 Şubat 1967'de kurulmuş DİSK, hemen gelişmiş, serpilmiş, büyümüş; 12 Eylül'de ise yöneticileri gözaltına alınmış, mallarına el konulmuş, yarım milyonu aşkın işçinin konfederasyonu o günden beri prangaya vurulmuş. DİSK yöneticilerinin davası bu gidişle 21'inci yüzyıla sarkacaktır. DISK'in milyarlarca lira değerindeki mal varlığı kayyım elindedir. Yine de DİSK gündemden aşağı inmiyor; yalnız Türkiye'de değil, dünya emekçi hareketi boyutlarında bir sorundur DİSK, geleceğimizi de yönlendirecektir. Neden? 27 Mayıs askeri darbesi, aşağıdan yukarıya yürürlüğe giren bir nitelikteydi. Darbenin kısa sürede devrime dönüşmesi, asker eylemcilerin ileri toplumsal güçlerle dayanışması, 13 kasımda ikinci ordu içi darbeyle gerçekleşebildi. General Madanoğlu önderliğindeki askeri kanadın Albay Türkeş kanadını tasfiye etmesiyle demokratik sosyal devlet fikrinin önü açıldı. 1961 Anayasası, 27 Mayıs'ın tarihsel kimliğinin belgesidir ve sendikacılığı demokrasinin temel taşlarından birisi değerinde benimsemiştir. Ne var ki devrimin hızı geçtikten sonra ülkemizdeki sendikacılık Amerikan işine dönüştürüldü. Amerikan işi sendikacılık nedir?.. Yeryüzünde süper kapitalizmin anavatanıdır Amerika; siyasal rejimi kendine özgüdür. Amerikan demokrasisinde iki büyük parti vardır; her ikisi de kapitalizmi özümsemiş; sermayeemek çelişkisini yapılarında eritmişlerdir. Çünkü Amerikan siyasal yaşammda "parti disipllni" yoktur; siyasal parti grup kararları milletvekilleri için bağlayıcı değildir. Milletveklli kimi zaman işçiyi savunur, bir başka zaman sermayeclyi tutabilir. Daha başka deyişle Amerika'da sermaye ve emek partileri yoktur. Bu yüzden Amerikan sendikacılığı "partiler üstüdür" ve lobiciliğe dayanır. Avrupa demokrasisinde ise sendikacılık partiler üstü değildir. Sermaye ve emek partileri vardır. işçi sendikaları sol partilerle işbirliği yaparlar, bağdaşırlar, dayanışırlar, örgütsel ilişkilere geçebilirler. Batı demokrasisinin anayasası sayılan "Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi"nde ve "Toplumsal Anlaşması"nda emekçinin sendikal hakları açık seçik biçimde belirtilmiştir. 1960'larda Türkiye'de sendikacılık kurulurken Amerikan sendikacılığı ithal edildi, dolarla desteklendi. DİSK, Amerikan sendikacılığı rejimine tepki olarak kurulmuştur; emekçi kesiminin bilinçlenme sürecinde tarihsel bir aşamadır; Amerikan güdümüne alınteri kesiminde başkaldındır; ulusal bağımsızlık yolunda bir koşe taşıdır. • 12 Eylül hareketi iliklerine kadar Amerikan güdümünde yürüdüğünden daha ilk günü DİSK yöneticileri gözaltına alındılar; amaç, Amerikan sendikacılığına karşıt alternatifi yok etmekti. Tarih ve toplumbilim açısından 12 Eylül'ün DİSK'e ilk günden el koymasının bir başka anlamı ve yorumu var mıdır? Dünya sendikacılığı (ne kadar parsellense de) özgürlük ve demokrasi kapsamında bir bütünlüğü koruyabiliyor. Bunun içindir ki, DİSK'e karşı 12 Eylül askeri rejiminde yürütülen baskı eylemi, hem Avrupa'da hem Amerika'da tepkiler uyandırmıştır. Batı'daki ilerici kurumlar, kendi dünyalarındaki antidemokratik hareketleri ve baskı eylemlerini hoş karşılamazlar; DİSK'in 20'inci kuruluş yıldönümüne katılan dünya sendikal örgütleri bu anlayışın ürünüdürler. • Yazımın başında "DİSK geleceğimizi yönlendimcektif' dedim; çünkü DİSK kuru sıkı bir örgüt değil, emekçi halkın benliğine ve varlığına ilişkin bir dünya görüşünün ve sendikacılık anlayışının tarihsel hareketidir. O hareketi durdurmaya kimsenin gücü yetmez. DİSK, Geçmiş Değildir; Gelecektir... ARADA BİR MEHMET AKYÜZ Eski bir vaiz OKURLARDAN Etiler''in yolları Istanbul gibi bir kentte vurüyecek yol hulamıyoruz. Mr yanıla mUyurlık kurulu!>lara ayrılan parular, öle yanda hiçbir zaman gerekliği gibi yapılmadığı için yaz boz tahtasına dönüşen ve tökezlemeden, çamura batmadan yürümek olanağı bulunmayan yollar. Hen h.tiler'de otıırduğum için kendi semtimizden örnek vermek istiyorum. Ünlü özenticiliğimizle ' 'Hamingo Din Sömürüsü Varken... Bana soruyorlar: "Sen bir din adamısın, sessiz kaldın, oysa geçmiş yıllarda (19501970) gericilik (irtica) olayları, din ve laiklik ve Atatürkçülük hakkında yazılar yazardın. Neden şimdi yazmıyorsun? Oysa bugün, irtica tartışmaları her zamankinden daha tehlikeli boyutlara ulaşmakta, bir şey söylemeyecek misin?" Geçen hafta cuma namazından çıkan kalabalık Beyazıt Meydanı'nda (aralarında, çarşaflı, türbanlı kadınların da bulunduğu) sağ elleri havada "Bizim çarşafımıza, başöriümüze kimse karışamaz" diye haykırıyordu. aralarında eski MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan da vardı. Bütün dünya üzerinde insanlar iklim kuşaklarına göre giyinirler. Bu giyim, duyulan ihtiyaca göre şekillenir. Dinlerin bunlarla ilgisi yok. Ancak "tesetlür" (örtünme) bütün dinlerde olduğu gibi Islamda da vardır. Yani kadınlar, erkeklerin seks arzularını uyandıracak yerlerini kapamahdır. Kuranı Kerim'de bunun sınırı çizilmemiştir Sadece kadın ve erkekler iffetlerini korumalı, denilmekte, nedenini de muhtemel saldırılardan sakınmaya bağlamaktadır. Kadınların ziynet eşyalarını da korumak için örtünmelerınm gerekliliği ayrıca bildirilmektedir. Görülüyor ki insanlar bılınçsiz, hak hukuk tanımaz, kuvvetli zayıfı ezer, devlet otoritesi olmayan, vuran vurana, kıran kırana bir dönem yaşamaktadır ki kadın hakkı diye bir anlayış ise hiç yoktur. Böyle bir zamanda islamın peygamberi, düzen kuruyor, insan haklarını ortaya atıyor ve bunların korunması için "Allah korkusu"ndan başka bir caydırıcı güç bulamıyor. Kolluk kuvveti yok, sadece vicdanlara "cehennem cennet" kavramları ile sahip olmaya çalışıyor. Kadınları koruyabilmek için de örtünmeyi emrediyor. Çok kere, hatta zamanımızda da değil kadınların, erkeklerin bile kadın elbisesi giyip kendilerini kurtarmaları görülmektedir. Sonuç olarak, örtünmek tasalluttan (saldırı) kurtulmak içindir. Öyle zamanlar oldu ki bazı yerlerde kadınlar yüzlerini de örtme zorunda kalmışlardır. Bu sadece din emrettiği için değil, korunmanın çaresi olduğu içindir. Yani örtünmek korunmak içindir. Neden korunmak? Tasalluttan. Tasallut yoksa, örtünmek de yok demek olur. Burada engel olan "saldm"dır. Din usulünde "mani (engel) kalkınca, memnu da kalkar" kuralı vardır. (Arapça tabiri ile izazalel manju adel memnu). işin, bilim, akıl ve mantık tarafı budur. Bizim örtünenlere gelince, bunlar insanların tasallutundan değil, Allah'tan korktukları için örtünüyorlar. Böyle öğretildi onlara. Onlar din adamlarının emrindedir. Din adamlarının ellerindeki kitaplarda birçok "hurafe" vardır. Bunlar dinde mantık felsefe aramaz. "Din nakildir, akıl ile yürümez" der ve mademki kadınlara örtünün dendi, öyleyse örtüneceklerdir. Nedenini aramazlar. Şunu da çok iyi bildiklerinden eminim: Peygamberimiz "Din akıldır, kimin aklı yoktur, dini de yoktur" buyurmuştur. Usuli fıkıhta "Aklen muhal olan şer'inde de muhaldir." Yani aklın kabullenmediğini şer'i de kabul etmez. Yine usuli dinde "Akıl ile nakil tearuz ettikte, akıl tercih, nakil te'vil olunur" der. Nakil, ayet ve hadislerdedir. Ayetlerden ve hadislerden akla ters düşen olursa te'vil edilerek, akla ve bilime uydurulur. Bu kadar açık ve seçik beyanlar varken, insanlarımızın bu tutumlarına üzülmemek elde değil. Hani, geleneklerine bilinçsizce bağlı olan cahil kimselerin davranışlarına bir şey söylenemez, ama okumuş, eğitimli, bilgili din adamlarımızın bunlara öncülük yapmasını anlamak mümkün olmuyor. islam dinini getirip kadının başörtüsüne bağlamak kadar gülünç ne olabilir? İmam hatip liselerınde başı örtülü kız öğrencilere karşı başı açık kadın ögretmenler! Bu ne biçim eğitim? Bu ne biçim din anlayışı? Bu nasıl Milli Eğitim Bakanlığı? Camilere gidersin, imam sakalsız, cemaat sakallı. imam sakalın sünnetini çeşitli nedenlerle reddediyor, kadının başını örtmesini emrediyor. Bu da ayrı bir çelişki. Şimdi bütün bunlar nasıl düzenlenir ve nasıl çözümlenir? İslam, tevhit (birlik) dinidir. Kendi tek, mezhebi de tek olmalı. Türk milleti emperyalizme karşı verdiği bağımsızlık mücadelesinde özellikle islam ülkelerine örnek olmuştur. Bu konuda da olabilir. Büyük Ata'nın "İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitle" anlayışı ancak böyle olur. Öncelikle bunun oluşmasının gerekliliği kabul edilmeli, ondan sonra çözümü araştırılmalı. Yoksa, bu ana unsurlar ele alınıp halledilmedikçe, başörtüsünden (başörtüsü türban değildir), çarşaftan, çarıktan, festen, mendilden, abaniyeden, bilmem kimin tarikatından, efsunundan kurtulamayız. Sürtüşmeler hiç bitmez. Hele, bu din sömürüsünün at oynattığı siyasi partiler arenasında!.. Yoltı" diye isim takılan, l.event'ten Etiler'e uzanan caddenin görünümü, yağışlı havalarda büsbütün içler aası. Etiler Usesi'nin öniinden karşıya geçmeniz için bataklık bir göle dalmanız gerekiyor. Üstelik bu yol, daha 2 yıl önce genişletilip sözde yeniden asfalllandı. Hareket Silesi yönünde uzunan yol ise başlan ba$a göl. Sonra da devlet dairelerine gönderilen genelgeyle memurlann ve öğrencilerin terniz ayakkabılı olmalart isteniyor. Bırakınız işyerine kadar temiz gitmeyi, durağa gidinceye kadar hatıp çıkıyorsunuz. Kentin belli başlı seıntlerinden birindeki durum bu olursa ötesini siz düsünün. Halktan alınan vergilerle parasal olanaklan genişleyen helediyeden, her seyden önce, diinyanın tiim uygar kentlerindeki gibi temiz yol ve kuldırımlar heklemek, sanırız hepimizin en doğal hakkıdır. N. RAYDUR ETİLER Bedelli askerlik ve düşündürdükleri Bilindiği gibi, liakanlar Kurulu 'nun yeni kararına göre 2.5 tnilyon lirayı ödeyen her yükümlü, bedelli askerlikten yararlanabilecek. Oysa askerlik görevi her Türkün hakkı olduğu kadar, ödevidir de. Bu onurlu ödevin maddi olanağı iyi olanlar için seçimlik hale getirilmesi ise, anayasaya açıkça aykırıdır. Çünkü anayusa hiçbir sını/a imtiyaz tanımaz. O kadar ki; 82 Anayasası m. 10/2 fık. ile 61 Anayasası'nm m. 12/2, fıkrasını aynen tekrarlamıstır: ' 'Hiçbir kiştye, atleye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz." Askerliğini bedelli yapmak isteyip de, maddi durumu buna elvermeyenlertn durumlarınt belgelemek suretlyle, bu hak tan yararlanmaları ne kadar komtk geliyorsa; kararın uygulamasından doğan sonuçlar da, sanırım o kadar acı olacaktır. Şöyle ki, herşeyden önce bu olanaktan yararlanmayan ya da yararlanamayan yükümlülerin psikomoral durumu bundan etkilenmeyecek midlr? Doğuda eskıyayla çıkacak olası bir çatışmada şehit olan asker ailesinin, "eğer 2.5 mllyonumuz olsaydı oğlumuz ölmeyecekti" diye bir an düşünmest bile, milli bütünlük fikrlnde onulmaz yaralar açmayacak mıdır? Yine aynı bağlamda diğer bir konu: Normal olarak askere alınacak olan yükümlülerin de, bir kısmının kamu işyerlerinde çalıstırılması. Bu ne demokrasi kavramıyla bağdaşır, ne askerliğin özüyle, ne de ülkemizde bu denli issizlik yoğunken ülke gerçekleriyle... Şimdi soruyorum: Bu düzenlemelerden elde edilecek kazanç, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni tartışma odağı yapmak tan fazla mı olacaktır?.. tBRAHtM KEMAL KA YA EMLAKINIZ SATILIR, KÎRALANIR. 336 49 95345 82 46 ALMANCA bilen buyun sekreter aratııvor. İşverı Merter'dedir. 556 32 22 Cumhuriyet Kitap Kulübü Üyelerine YEPYENİ BİR DERGİ Kartkatıınte ,.*.~/~~r*«w çofcıtcuCiıgl , * Çerçeve artık büyük boy 32 sayfa ^ v . Çoğulcu Çizgi, Karen Blixen, Ayşe Buğra Tan Oral • Yazarlarımız 86'nın kitaplarını seçtiler • B.Brecht'in "Tiyatro Şiirleri • Yazarsız Çocuk Kitapları, Fatih Erdoğan • Satranç Kitapları, Uluğ Nutku • Penguin Yayınları, Semih Sökmen • Evdeki Kütüphane, Meral Alpay • iki Caz Kitabı, Burak Eldem • Kitaplar, Düşünceler, Melih Cevdet Anday • Pozitivist Felsefe, Arda Denkel • "Yön Hareketi"nin yazan Hikmet özdemir'le söyleşi, Jülide Gülizar • Hikmet Çetinkaya ile Kubilay Olayı ve Tarikat Kampları östüne söyleşi, Handan Şenköken • Sarı Yapraklı Kitaplar, Ibrahim Yıldırım • Imzalı Kitapların Serüvenleri, Hulki Aktunç • Üçyüz Yıllık Sinema, Mehmet Basutçu (Paris) • Paris'ten, Nedim Gürsel • Brüksel'den Hadi Uluengin • Batı Berlin'den Güner Yüreklik • Bulmaca, Ercan Altazlı • Çizgiler: Selçuk Demirel • Tan Oral • Yıldız Cıbıroğlu • Kamil Masaracı i f t Çerçeve Cumhuriyet Kitap Kulübü Üyeleri için parasızdır. KAYBIMIZ Eşim, babamız Elazığ Atatürk llkokulu eski MüdürU cmekli öğretmen VEYSİ YILMAZ ENGİN'i 10 Şubat 1987 günü kaybettik. Sevenleri ve öğrencilerinin başı sağolsun. EŞİ VE ÇOCUKLARI Cumhuriyet Kitap Kulübü C Sergi Salonumuz Acıldı Cumhuriyet Kitap Kulübü ülkemizin önde gelen yayınevlerinin tüm kitaplarını görerek, inceleyerek edınebilme olanağı sağlıyor. Tüm kitap okurlannı bekliyoruz. NETAŞ GREVCİLERİ İÇİN 1 SAATLÎK ÜCRETlNİ VER Anadolu Bankası İİsküdar Şubesl Hesap No: 17 757 Netaş işçileri Özeür Sendikal Düzen Serbest Toplu Pazarlık Daha Fazla Ekmek Gerçek Demokrasi isteyen ÎŞÇİEMEKÇİ ARKADAŞ Vfer: Cumhuriyet Gazetesi, Türkocağı Cad. 3941 Cağaloğlulstanbul Şiz Başanlı Bir İnsansınızL Why Where When CAN YUCEL'imizin doğumunu dostlara müjdeleriz. 11 Şubat 1987 Çarsamba/Bakırköy TMAD ONURLARI ONURUMUZDUR GECESİ /•* Şubat 1987 Cumartesi Saat: 19.30 Beyoğlu EMEK Sineması Çünkü Bir Yabaneı Dil ve özellikle fngilizce Konuşmanın önemini Biliyorsunuz ve öğrenmek Istiyorsunuz Çunku Uluslararası Ekonomık, Ticari ve Sosyal llışkılerde Ingtlızce Ortak Dıl Olarak Kabul edılmış ve Kullanılmaktadır Ingıltere'de Çunku Ingılızce En lyı Ingıltere'de uğretılır ve öğrenılır Tursem 'ın Temsıl Ettığı Tanınmış ve Uzman Okullarda Yaz, Kış veya Butun Yıl TÜRKÂN HALIM BAHADIR T.C. MALİYE VE GÜMRÜK BAKANLIĞI HESAP UZMAN YARDIMCILIĞI GİRİŞ SINAVI Maliye vc GUmrUk Bakanlığı Hesap Uzmanları Kurulu Başkanlığı'nca 23, 24 ve 25 Mart 1987 günlerinde Ankara, Istanbul ve lzmir'de Hesap Uzman Yardımcılığı giriş sınavı açılacaktır. SINAVA KATILABİLMEK İÇİN; a) Devlet Memurları Kanunu'nun 48'inci maddesinde yazılı niteliklere sahip olmak. b) 1.1.1987 tarihinde 35 yasım doldurmamış bulunmak. c) Eğitim süresi en az dört yıl olan, Siyasal Bilgiler, tktisat, Işletme, Hukuk, tktisadi ve Idari Bilimler Fakulte ve YUksek Okullan veya aynı süre eğitim veren ve bunlara esitliği YUksek öğretim Kurulu'nca kabul olunan benzeri yabaneı Fakülıe ve YUksek Okulların birinden mezun olmak gerekmektedir. Sınavlara giriş şartlarını ve sınav koşullarını gösteren broşUr ile başvuru formu, yukarıda belirlenen eğitim kurumları, Hesap Uzmanları Kurulu Başkanhğı ve Kurulumuzun Ankara, Istanbul ve lzmır Grup Baskanlıklarından sağlanabilir. Isteklilerin 6 Mart 1987 gUnü aksamına kadar Maliye ve GUmrUk Bakanlığı Hesap Uzmanları Kurulu Başkanhğı ANKARA adresine belgeleri ile birlikte yazılı olarak başvurmaları duyurulur. Basın: 36437 NİGAR KARACA'YA ve HAYDAR PTT İŞLETME GENEL MÜDÜRLÜĞÜNDEN GÖZ HASTALIKLARI MÜTEHASSISI DOKTOR ARANMAKTADIR Teşekkülümüz Ankara Polikliniğinde çalıştınlmak Uzere Gö2 Hastalıkları MUtehassısı doktor istihdam edıleeektir. Gerekli bilgı, mesai saatleri dahilinde aşağıda belirtileıı adresien şahsen veya telefonla öğrenilebilinir. MUracaat Adrcsi: PTT Işletme Genel Müdürlüğü Sağlık vc Sosyal Işler Dairesı Bav kanlığı Rüzgârlı Sokak No: 20 Uhıs/ANKARA Telefon: 12 26 30 Basın: 11677 NİCE MUTLU YILLAR DENİZ KARACA İZMİR BÜYÜK ŞEHİR BELEDİYESİ ESHOT GENEL MÜDÜRLÜĞÜNDEN Idaremizin ihtiyacı bulunan 1 adeı 60 KVA'lık Kesintisiz Güç Kaynağı teklit alma usulü ile satın alınacaktır. Bu işeait nıuvakkat leminaı tutarı 750.000. lira olup, şarınamesi ldaremiz Ticaret Müdürlüğünden bedelsiz olarak temin edilebilinir. Alakalı firmaların en geç; 9.3.1987 tarihine rastlayan Pazartesi gUnü saat 15'e kadar şarınamesi esasları dahilinde tekliftc bulunmaları ilan olunur. Baiin: 12503 "Ingilterede lisan eğitimi ile ilgili her türlü bilgi için" • Ingıltore'ye en uygun uçak ucrellerı ve rezervasyonu, (l ondra Uçak gıdış donuş 199 000 TL ) (Kurslarımız Brıtısh Coııncıl taralından onanmıştır ArelsFelco OTA uyemdır ) • Ingıltere'nın onde gelen lisan okullan ve eğılım sıstemlerı, (Bır haltası okul. konaklama. yemeklor dahıl 86 £ dan ılıhdron UatlanmaktadH ) " B | Z E DANIŞ1N" İngiliz Lisan Okullan Danışma Merkezi lurteın Cumhu'iyel Cdd ! / : ) / ! [ Ini Hıllon Otelı Karşısı lel I4H ')<) / M 4 H /<) 4') II» | HOVMO Islanbul 44H 11jsnı !r
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle