19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER kü anatannçanın kuttöreninde tefle birlikte bu kaval kullanılınnış. Bu kavalı Tanrıça Athena ele geçirmiş de, çalarken yüzünün çirkinleştiğini söyleyip alay edenleri görünce vazgeçmiş calmaktan ve götürüp onu Phrygia'da bir yere atmış. Marsyas da işte orada bulmuş kavah ve oturup çalmaya başlamış; bununla da kalmarruş, onca sevmiş ki bu yerde bulduğu çalgıyı, dünyada bunun ustune çalgı olmadığını söylemiş, hatta "Apollon Tann'nın lyra'sı bile bunun yanında beş para etmez" diyecek olmuş. Tann bu sözu duymuş ve yanşmayı önenniş Marsyas'a, Marsyas da bunu göze almış. Tann bunun için bir koşul ileri sürmüş: Kim yenerse, yenilene istediğini yapacak. Tlıhaf bir koşul! Sanki Marsyas kazansaydı tannya ne yapabilirdi ki! Aldatmacadan başka bir şey değil. Ama durun bakalım, yanşma ne göstereceM Yargıcı olarak da Trnolos (Bozdağ) Tannsı'nı seçmişler. tlk yanşma sonuç vermemiş. Demek iki çalgı da başa baş kalmış. Ikinci yanşmada Apollon, Marsyas'a kavalını tersine tutup çalmasını buyurmuş, kendisi Lyra'yı ters tutunca aynı sesleri çıkarıyormuş da, bizim Marsyas bu durumda kavalını öttüremiyormuş. Bu yüzden yenik düşmüş. Fakat işler kanşıyor... Yanşmayı izleyen Phrigia Kralı Midas, gene de kavahn Lyra'dan üstün olduğunu söyleyince tann onun kulaklannı eşek kulaklanna çevirmiş. Sonra da Marsyas' ın derisini yüzmüş. Bu Anadolu çobanının korkunç ölümüne kır perileri, su perileri öylesine ağlamışlar ki, onlann döktüğu göz yaşlanndan Çine çayı çıkmış ortaya, o gün bugün Gökbel kayalan arasında akıp duruyor. Ovidius'a göre bu yanşma Apollon ile Marsyas arasında değıl, Apollon ile Pan arasında geçmiştir. Fakat genel olarak, tannnın karşısına çıkan yanşmacımn Marsyas olduğuna inamlır. Midas iki yorumda da vardır ve eşek kulaklannı sivri külahı altında sakladığı anlatılır. Halk bundan dolayı alaya mı ahr kraü dersiniz? Hayır, bunu bir tansık sayar. Gelin de Dilmen'in oyununu anımsayın! Diyorum, yoksa George Bernard Shaw'un, Heifetz'e gönderdiği mektupta sözünü ettiği "Tannlann kıskançlığı" konusu bu masala mı yönelikti? öyle olacak. Ama anlaşılıyor ki, tannlar artık eski güçlerini yitirmişler, kıskansalar bile öç alamıyorlar ki, Heifetz hiçbir ceza görmeden ömriinü tamamladı. George Bernard Shaw'un o mektuptaki ikinci sözü, bence birincisinden daha önemli. Ne diyor, "Sizden her akşam yatmadan önce kötü bir seykr çalmanızı içtenlikle istirham ediyonım" diyor. Tannlann kıskanabilecekleri olasılığmı bir yana bırakırsak, diyebiliriz ki, burada Shaw, sanatçının yüzde yüz yetkinliğini yadırgıyor sanki, "Sanatçı bir insandır, insanca bir yanlış yapsın, bir eksiklik koysun yapıtına" demeyefeetiriyor.GeTçekten, yetkinliğin doruk noktasına varmak sanatçıyı da şasırtır. Michelangelo'nun ünlü Musa yonutunu bitirdikten sonra, "Kalk yörii!" dediği söylentisi bundan çıksa gerektir. "Kalk" demek tsa'ya yaraşır, "Kalk Lazarus!" da sanatçıya yaraşmaz. Tam olarak kusursuz yapıttan bir tür korkuyu gösteren bu durum, dbette bir sanatçının kötü işler de yapması gerektiği anlamına gelmez; ne var ki, sanatçı yalruz "yapan" değil, "bozan"dır da. Bunu çağımızda Picasso gösterdi. Yetkin biçimi bilerek bozma... Bu davramş doğa ile yetinmemeyi, bir başka deyişle, tannlara karşı gelmeyi gösterir. Çünkü sanatçı, doğanın bir taklitçisi olmaktan kurtulmak isteyecektir, elinden geldiğince bozacakür var olan düzeni. Masah bu açıdan yonımlayacak olursak, Apollon'un Marsyas'a kızmasını başka bir anlamda yonımlamak gerekecektir. Lyra tannnınsa, kaval da halkındır. (Şunu da söyleyivereyim, insanoğlunun bugünkü gelişmiş çalgüan, tannlann yenildiğini gösterir). George Bernard Shavv, Heifetz'in tannlara benzemesini istememiş. O kadar. 18 ARALIK 1987 Tanrüann Kıskançlı MELJH CEVDET ANDAY Keman virtüozu Rus asülı ABD'li Yasha Heifetz'in ölüm haberi vardı geçen haftaki gazetelerde, 86 yaşındaymış öldüğünde. Motzart'ın genç iken ölmesinden ötürü olacak, büyük müzikçilerin çok yaşamadıklan kanısı yaygın duruma gelmiştir. Oysa doğru değildir bu, öraeğin büyük besteci Haydn yetmiş yedi yıl yaşamıştı. O yüzyıhn yaşam ortalamasına göre oldukça uzun bir yaşam sayıhr. Heifetz'in adını ilk gençliğimden beri bilirim, müzigini plaktan epey dinlemişimdir. Son yıllarda adı geçmez olmuştu, Los Angeles'deki CedarsSinai Hastanesi'nde ölmüş. 1901'de Rusya'nın Vilna kentinde doğan sanatçı, Yahudi asıllı bir ailedendi. Altı yaşında iken Mendelssohn'un keman konçertosunu çalmış. Onun gibi ünlü bir kemana olan Menuhin'in Yahudüiğini ise küçük adından çıkanrlar: Yehudi Menuhin. Son günlerde bir arkadaşımdan dinledim, bir tarihte ülkemize gelmesi dolayısiyle bir gazetemizde çıkan haberi, her kimse, "Musevi Menuhin" diye vermiş, "Yahudi" aşağılama anlamına ahnabilir diye düşünerek. Büyük sanatçüann, büyük bilim adamlannın (Einstein) Yahudilikleri nedense hep vurgulanrr. Charlie Chaplin için de sCylenmişti, o ise yalanlamadığı için doğru diye bellendi. Ne vakit ki adam sinemayı bırakıp Isviçre'ye yerleşti, orada bir gazeteci ile konuşurken Yahudi olmadığını söyledi; gazetecinin, "Bunu neden eskiden açıklamadınız?" sorusu üzerine de, "Bu lafı, ortaya ilk çıktığında yalanlasaydım, Yahudiliği aşağılamış gibi olurdum" yanıtıru verdi. Biz gene Yasha Heifetz'e dönelim... Rollo May'in (Çeviri: Alper Oysal) "Yaratma Cesareti" adh kitabında okudum; Heifetz'in Londra'da verdiği bir konsere giden George Bernard Shaw, evine döndüğünde, şu kısa mektubu yazmış sanatçıya: "Azizim Bay Heifetz, Kanm ve ben konserinlzle büyülendik. Böylesine giizeJ çalmayı sünJüriirseniz genç yasU öJeceginiz mnhakkak. Kimse ttnnlann kıskançlıgını karşılamadan böyleane mökemmel çalamaz. Sizden her akşam, yatmaöan önce kötü bir şeyter çalmanızı içtenlikle istirham ediyonım." Peki şimdi ne olacak! Seksen altı yaşma kadar geldiği için, tannların Heifetz'i kıskanmadıklannı mı söyleyeceğiz? George Bernard Shaw ondan tannlan aidatmasını ne diye istedi? Bu sorulan kendimizce yanıtlamayı sonraya bırakarak, biz önce George Bernard Shaw'un "kıskanç tannlar"ı nereden çıkardığı konusu üzerinde duralım. Gerçekten de Yunan mitologyasında böyle bir söylence, bir tannnın bir müzikçiyi kıskandığını gösteren bir söylence var. Aydın'dan Muğla'ya giderken Çine ile Yatağan arasında Gökbel diye akıllara durgunluk veren bir yer vardır. Ansiklopedide anlatıldığına göre, "yol orada otuz kilometrelik bir arayı 380 viraj yaparak alır" ve asıl önemlisi, bütün bu bölgede tepelerin meteor taşlanna benzer korkunç biçimlerde üst üste yığıh kayalarla örtülü ohnasıdır. Işte bu dar ve kayahk bölgenin dibinde bir ırmak, çok bilmiş, görmüş geçirmiş Çine çayı akar. Masal çağı Anadolusu'nun kavalcısı Marsyas burahdır ve korkunç alınyazısının buyruğu burada yerine getirilmiştir. Kır Tannsı Pan'ın yapıp kullandığı "Syrinks" denilen yedi borulu kaval yanında Marsyas iki borulu kavalın bulucusu sayılır. Bu yüzden onu Anatannça Kibele'nin kültünden sayanlar vardır, çün PENCERE Ant? Gazetelerin yazdıklarına bakılırsa, milletvekilleri Mecliste ant içerlerken, en çok dört sözcüğü yanlış soylemışler: "Laik, inkılaplarına, adalet, ülküsünden..." Hürriyet saptamış: "Bazısı 'laik' dedi, bazısı 'lâyık'... Arada 'ülküsünden' sözcüğünü 'ülkesinden' diye okuyantar çıktı. İnkılaff kelimesi de, dil katliamından payını aldı, bazılarmın ağzında 'inkilap' oldu. Ve milletvekillerimizin önemli bir bölümü, "yemin'in başını gözünü yararak 18'inci yasama dönemini başlattı." (16.12.1987) Gerçekten de milletvekilleri iyi bir görüntü sergilemediler; kınk not aldılar. Eğer partamento öğretimden geçmemiş köytü, işçi, esnaftan kişilerle dolu olsaydı, diyecek bir şey yoktu; halkın alt katmanlarından gelenlerin kusurları doğal karşılanır, belki de değerli bir anlam taşırdı. Oysa yeni milletvekillerinin çoğu sermaye partisinın gözdelerınden oluşuyor; cüzdanı kalın, kültürü eksik, işbitirıci takımı, Türkçeyı de doğru dürüst konuşamayan temsilcilerden oluştu mu, eleştiri hakkr doguyor. Doğru dürüst okunamayan ve yanlış soylenen dört sözcük ise çok anlamlı: 1) Laik sözcüğü: Ülkemizde laiklik gerçekten geçerli mi? Adı var, sanı yok bir ilke... 2) inkilap sözcüğü: 12 Eylül, devrimi yasaklayıp inkılabı benimsetmek istedi; ama muhafazakâr milletvekiiinin inkilap nesine? 3) Adalet sözcüğü: Kim adalete saygımız olduğunu ileri sürebilir? İşkenceye bile karşı çıkmayan kişinin "adalef'i doğru dürüst söyleyebilmesi kolay mı? 4) Ülkü sözcüğü: Nemize gerek ülkü, ideal, fikir?Parasaldün ya görüşünü benimsemiş işbitiricinin ülkü ile alışverişi ancak siyaset pazarlaması içindir. Demek ki Meclis kürsüsünde bu dört sözcüğün kafasının gözünün yaniması, yalnız dil sorunu değil... • Milletvekili andının tartışılması gereken bir başka yanı var. ANAP milletvekilleri "Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacaklanna" yemin ettiler; ama bağlı kalabilirter mi? Bu soruya yanıt verebilmek için önce "Atatürk ilke ve inkılaplarının" ne olduğunu belirlemek gerekiyor. 12 Eylül darbesiyle iktidarı ele geçiren Milli Güvenlik Konseyi Atatürkçü olduğunu soyleye söyleye Atatürkçülüğu ayaldar altına almadı mı? Bir milletvekiiinin neye ant içtiğini kesin olarak bilebilmesi için "Atatürk ilke ve inkılaplan"mr\, açık ve seçik biçimde ortaya konması gerekir. Gazi Mustafa Kemal, ilkelerinı zaman içinde belirlemiş, önce CHP'nin programına sonra da devletın anayasasına geçirmişti: "Cumhuriyetçilik, laiklik, milliyetçilik, halkçılık, devrimcilik, devletçitik'ten oluşan ilkeler, bugünkü iktidar partisi ANAP'ın ilkeleriyle taban tabana zrttır. "Muhafazakâr" olduğu programında yazılı bir partinin üyeleri nasıl oluyor da Mecliste "Inkılapçıyım" diye yemin edebiliyorlar? Gülünç bir durumdur bu; ANAP inkılapçı değil, muhafazak&Ydır, devletçi değil, liberal ekonomiden yanadır; ANAP milletvekili partisinın programına ters düşen yemini içine sindirebilir mi? • Türkiye çok partili Batı demokrasisini gerçekten benimseyecekse, "Atatürk ilke ve inkılapJan"na karşıt partilere de siyasal yasamda hak tanımak zorundadır. Bugün iktidar partisi ANAP, Atatürk ilkelerine ters düşmektedir; Refah Partisi parlamentoya girseydi ne olacaktı? insanları inanmadıklan ilkeler için yemine zorlamanın yararından çok sakıncası yok mu? Osmanlı ikiyüzlülüğüyle Türkiye Cumhuriyeti'nde politika yürütmek ikilemini ortadan kaldırmalıyız. ARADA BİR Prof. Dr. HÜSIVÜ A. GÖKSEL "Devlet Büyükleri" Sayın Evren'in Ankara Gazeteciler Cemiyeti'ni ziyaretinde yaptığı konuşma, seçim gürültüleri içinde pek yankı bulmadı. Bildiğim kadan ile yalnız Oktay Akbal ile Oktay Ekşi, bu konuşmanın bir yönünü irdefeyerek açıklıktan değil, gizlilikten korkulması gerektiğini yazdı. Televizyondan izlediğim bu konuşmasında Sayın Evren, "Basının devlet büyüklerinin özel yaşamlarıyla ve aile bireyleriyle, çoluk çocukları ile uğraşmamalan gerektiğini belirterek, basın kendi kendini kontrol edemezse üzücü olaylar cereyan edebileceğini söyledi. önlem olarak kurallara uymayan gazeteleri, uyan gazetelerin ertesi günü teşhir etmeleri gerektiğini öne sürdü. Bu konuşmada üzerinde durulması gereken birkaç nokta var... Sayın Evren'in, "devlet büyükleri" deyimi ile kimleri amaçladığı belli değildir. Değildir, çünkü yasalarda ve anayasamızda "devlet büyükleri" diye bir deyim geçmemektedir. Devlet protokolüne göre bu "devlet büyükleri" Cumhurbaşkanı, Büyük Mıllet Meclisi Başkanı, Cumhurbaşkanı Konseyi üyeleri, Başbakan, bakanlar, Anayasa Mahkemesi Başkanı, YÛK Başkanı vb. olsa gerek. Basın Yasası'nda ve Türk Ceza Yasası'nda nelerin suç otduğu, bu suçlann yaptırımlan açıklanmışbr. Yasalar karşısında tüm yurttaşlar eşit olduğuna göre, "devlet büyüklerine" ayrıcalık istenmesi, Evren'in kefıl olduğu anayasanın, "Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınmaz" ilkesine aykırı düşmez mi? O anayasa ki devlete "Haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirieri almak" görevini yüklemektedir. Elbet ki "devlet büyüğü" de herkes gibi "özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir" ve herkes gibi "meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir." Kendine güveni varsa "davalıya ispat hakkı da tanır." Toplum, topluma mal olmuş ünlülerin özel yaşamını merak eder. Bu ünlü kişi bir sanatçı olabilir, bir mafya babası da olabilir, devlet adamı da olabilir. Bu nedenle, özellikle devlet adamının ve yakınlarının yaşamlarına, davranışlarına dikkat etmeleri gerekir. Eğer basın, "devlet büyüğü"nün çocuklarıdır diye görevini yapmasa idı, altmış milyonluk Jaguar sessizce sahibini bulmuş olacaktı. Evren'in yukarki sözlerınin yayımlandığı gün gazetelerde bir başka haber vardı: Yunanıstan Başbakanı Papandreu'nun aşk hıkâyesi Atina tiyatrolarında sahneye konmuş. Sanatsal değeri yokmuş, ama salon dolup dolup boşalıyormuş. Devlet adamı "fildişi kule içinde" değil, "sırça köşkte" oturur. "Devlet büyükleri"ni bilmiyorum, ama tarihte büyük devlet adamları vardır, büyük askerler vardır. Her büyük devlet adamı büyük asker olamayacağı gibi, her büyük asker de büyük devlet adamı olmayabilir. Churchill büyük devlet adamı idi, 20. yüzyıida parmak izi olan büyük bir devlet adamı. Roosvelt de büyük devlet adamıdır. Amerika Birleşik Devletleri'nin çok zor günlerinde cumhurbaşkanı olmuş, Churchill ile beraber İkinci Dünya Savaşı'nın gidişine ve sonucuna damgalarınt vurmuşlardır. İkisi de asker değildi. İkinci Dünya Savaşı'nda Müttefik Orduları Başkomutanı olan Eisenhovver büyük askerdir. Müttefik ordulannı art arda uğradıkları yenilgilerden alıp, son utkuya götürmüştür. Bu utku onu, ABD Başkanlığı'na çıkarmış, fakat bu büyük asker, büyük devlet adamı olamamıştır. Adı tarihe herhalde, "silik başkanlar" arasında geçecektir. Şimdiden unutuldu bile. Atatürk ve inönü, hem büyük asker, hem de büyük devlet adamı idiler. Kendilerine "devlet büyüğü" dediklerini hiç sanmıyorum. General Evren, Türkiye'de bir askerin barış döneminde erişebileceği en yüksek mertebeye erişmiş, Genelkurmay Başkanı olmuştur. Her ne kadar askerin büyüklüğü savaşta belli olur ve savaşlar yeni büyük askerler çıkarırsa da, ne mutlu bize ki Türkiye altmış beş yıldır savaş dışı kalmayı bâşarmış, bu nedenle de komutanlarımız barış komutanı, başka bir deyimle teori komutanı olmuşlardır. Ordumuzun savaşmak zorunda kaldığında, başkomutanından en kıdemsiz erine kadar göstereceği üstün asker niteliklerinden hiç kuşkumuz olmamakla beraber, kalemini her zaman banş için kullanılan biri olarak, Türkiye'nin her zaman savaş dışı, komutanlarının da teori komutanı kalmalarını yürekten diliyorum. Cumhuriyet Takvim Cumhuriyet arşivinden 53 özel gün, 53 birinci sayfa. Kroçef Kiha VB Tariuytteiü üsterin 2 3 hafta içinrie tahiyesiM tsteii Smjrf Hmsyt t l k ı Mnrttttm MJu>« TM/>r>f* A«nsnr* SHP'den halkımıza ÇAGRI SHP îstanbul 1] örgütü'nün düzenlediği 24 25 26 27 28 29 30 27,7 x 48,5 cm. boyutlannda birinci hamur kâğıda baskı, 6000 TL. Bayinizden isteyin. ZAMLABI VE HAYAT PAHALILIĞINI PROTESTO TOPLANTISrna tüm lstanbulluları katılmaya çağırıyoruz. YER: Bahçelievler ZAFER Sineması Bakırköy TARİH: 19 Aralık 1987 (Cumartesi) SAAT: 13.00 StPARİŞ İOJPONU CumhuriyetTakvim 1988'den adet istiyorum. Tutan olan TL.'yi Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş.'nin aşağıda işaretlediğim hesabına yatırdım. D tş Bankası, Tflrbe 13946 D Akbank, Türbe 636 D Garanti Bankası, Çemberlitaş 1200869 Dekont fotokopisi Oişiktedir. Adı Soyadı: Adresi: SHP İSTANBUL İL YÖNETİM KURULU Tren pasomu ve öğrenci kimlik belgemi kaybettim. Hükümsüzdür. ZEHRA ARSA Nüfus cüzdanımı kaybettim, hükümsüzdür. YUSUF YILMAZ Ehliyetimi kaybettim, hükümsüzdür. SEL VER AKKA YA İTÜ ve uluslararası öğrenci kimlik kartlarımı kaybettim, hükümsüzdür. MARK GADA Y tmza: ölen tenler, canlar ölmüyor. Yiğit meslektaşımız AKIN ÖZDEMİR'i 9. yılında anıyonız. Anısı önderimiz olacaktır. İSAŞ İLAÇ SANAYtt ANONtM ŞÎRKETİ'NDEN TASARRUF SAHİPLERİNE DUYURUDUR Şirketimizin yıüık faiz ödemeli, ^«58 sabit faizli I. tertip tahvilleri 20 Aralık 1987 tarihinden itibaren şirket merkezinde satışa sunulacaktır. Işbu tahvillerin halka arn Sermaye Piyasası Kurulu'nun 17.11.1987 tarih ve 195/115 sayılı iznine dayanmaktadır. Ancak bu izin, tahvillerimiz ve ortakhğımızın Kurul ya da Kamuca tekeffülü anlamına gelmez. 1 Ortaklığın, a) Ticaret unvanı : İSAŞ İLAÇ SANAYİ1 A.Ş. b) Merkez adresi : Davutpasa C. No: 24 Topkapı /İST. c) Sermayesi i) Esas sermaye : lOO.OOO.OOOr TL. ü) ödenmiş sermaye : lOO.OOO.OOOr TL. d) Faaliyet Konusu : llaç Ticareti e) Süresi : Doksandokuz f) Çıkanlacak tahvillerden saglanacak fonun kullanım yerleri: Işletme Sermayesi ihtiyacımn karşılanması 2 Izahnamenin, a) Yayınlandığı T. Ticaret Sicili Gazetesi'nin tarih ve numarası: 18 Aralık 1987 tarih ve 1916 no.lu b) Halkın incelemesine açık tutulduğu yerler: Şirket Merkezi 3 Çıkanlacak Tahvillerin, a) Itibari Degerleri tutan ve tettibi: 50.000.000r TL. BİRİNCİ TERTİP b) Kupürler itibanyla dağılımı: Serisi Kupiir Degeri Sayısı Toplam Tutan General Evren, 12 Eylül Harekâtı'nın lideri olarak Devlet Başkanı olmak, devlet adamı görev ve sorumluluğunu yüklenmek zorunda kaldı. O zamana kadar devlet adamı deneyimi olmadığını hepimiz bilıyoruz. Bu deneyimin ne kadar önemli olduğunu, devlet adamının olayiarın içinde ve arkasında değil önünde yürümesi gerektiğini, başkanlığın daha ikinci ayında, arkadaşı olduğu sandığı General Rogers'ın, arkadaşlığa sığmayan girişimi gösterdi. Böylece Türkiye, Yunanistan'a karşı kullanabileceği en kuvvetli kozu elinden kaçırmış oldu. General Evren, anayasaya eklenen bir madde ile cumhurbaşkanı da oldu. Ancak Cumhurbaşkanlığı'na o kadar hazırlıksızdı ki, 23 Nisan Çocuk Bayramı'nda, yurdumuza gelen yabancı konuk çocuklara yaptığı konuşmada, "Siz de büyüyünce yönetime el koyacaksınız" diyebildi. Birkaç hafta önce de yurda gelen iki komünist lideri daha sorguları bile başlamadan ağır suçlamaları doğru bir tutum muydu? Sayın Cumhurbaşkanının, her ne kadar kendisine fahri hukukdoktoru unvanı verildiyse de, danışmanlanna danışmadan yaptığı, özellikle hukukla ilğili ezbere konuşmalarının, Cumhurbaşkanlığı makamının ağırlığı ile bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda, zaman zaman anayasanın 25. maddesinin bana verdiği, "düşünce ve kanaat özgürlüğü"mü kullanmak zorunda kalıyorum. ZİRAAT MÜH. ODASI AD. ŞB. İÇEL İL TEMSİLCİLtĞİ •VE Server Tanilli Nasıl bir demokrasi istiyoruz? AMAC VAYINCIİIK 500.000r TL. 20 Adet lO.OOO.OOOr TL. l.OOO.OOOr TL. 40 Adet 40.000.0007 TL. c) Saüş süresi: Başlangıç tarihi: 20 Aralık 1987 Bitiş tarihi : 30 Aralık 1987 d) Erken ödemeye Uişkin esas ve şartlar: Erken paraya çevirme taahhüdü yoktur. e) Satış fiyatı: Çıkanlacak tahviller satış süresi içinde nominal değer üzerinden satılacaktır. 0 Tahvillerin tamamı hamiline yazılıdır. g) Vadesi: Üç yıl h) ödemesiz dönem süresi: Üç yıl i) Tahvillerin ödeme planı: ÖDEME TARİHİ FAİZ ANAPARA 29.000.000r 29.0O0.0O0r 29.000.000r 50.000.000r 87.000.000r 50.000.000r j) Faiz ve Anapara ödeme yeri: Şirket Merkezi Veznesi'dir. 4 Anapara ve faizlerin ödenmesini taahhüt eden kişi ya da kurum: Yoktur. 30.12.1988 30.12.1989 30.12.1990 AKBALTN AÇIKLAMASI 17 Aralık 1987 tarihli "Saygı Göstermek Üzerine" başlıklı yazımda Sayın Oktay Ekşi'nin 'Vetolu SODEP kurucusu olduğunu sanıyorum" demiştim. öğrendiğime göre Sayın Ekşi MGK'ca vetoedilmemiş, düzeltirim. Çatalçeşme Sokak 15/1 Cağaloğlulstanbul Tel 522 11 96 Soncr, dünyaya merhaba dcdi. EmineMehmet Gıdunan 14 Arahk 1987DÜZCE YOL KESEN IRMAK Hıfzı V. Velidedeoğlu 2. bası, 990 lıra (KDV içinde) Çağdaş Yaymları Türkocağı Cad. 39/41 Cağaloğluht.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle