28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER nnın yiırütulebilmesi. Aslında butün sorun, hemen hepsi aynı hammadde temeline dajnnan piyasadaki 100 ilaca, tumu ile gereksiz olan 101. bir ilacı katmak." Ali Levent de, Osman'dan oğrendıklerine dayanarak bu laboratuvarın yolunu tutar ve kendini orada bir Turk işçısi olarak yanılmaz ışlerde çalışıyor, Turkgosterir, işe alınır. İerle dost, arkadaş oluyor, onlann çektiği acıları anlamak için Ali Levent'in kalite kontroluonlar gıbi acılara katlanıyor. nü yapan doktorun soylediğıne Boyle bir yapıt da başka turlu orgdre, "onceki yıUar" çok Turk taya çıkmaz ki! Bir yuksek fırındenek gelirmiş laboratuvara, da çalışan Osman, bir gun ona ama son gunlerde gerı donenler diyor ki: "Bazen kendimi baş çoğaldığı ıçın sayıları gittikçe aşağı koriann içine bıraktığımı azalmış. Enstıtu, Turk deneklergönıyonım duşümde. Bir cıs den çok memnunmuş, acıya kateder, hepsi bu! Başka bir şe> lanmasını bilirlermiş, otekiler giduymazsın!" bi canları çok kıymetli değilmiş. Yeni Turk işçısı Gunter Wallraff, artık bir Turk adı almış, Ali Ali Levent'e, deneye kendi rıLevent olmuştur. Arkadaşı Oszası ile katıldığını belirten bir man, Ulm'da yeni bır iş bulur, belge imzalatıyorlar. Bır de, araşTyssen'deki fabrikada bir dolu tırmada kullanılacak ilaçlar haktoz yutuyor, oysa yeni işinde sakında bilgi veren, beş sayfalık dece birtakım ılaçlar yutacaktır, Almanca bır yazı tutuşturuvoro kadar. Ali Levent şunlan eklilar eline: "Fenobarbital ve feniyor: "Bu yeni işte en çok Turktoin içeren dorl ayrı kombine ler, Pakistanlılar, Endonez>alılar mustahzann biyolojik kullanımve Latin Amerika'dan gelen poları hakkında duzenlenen karşılitik sığınmacılar yegleniyormuş. laştınimalı araştırma kapsamıntlaç sanayiinin insan kılığındaki daki denemelere denek olarak koba>lan olarak kullanılıyorlarkatılacaklar için bilgiler." mış" Ulm'daki LAB Enstitusu Bilim adamları bu tur kombiAvrupa'nın en buyiık deneme lane ilaçlann kullanılmasına karboratuvarlarından biri. Listesınşı çıkmaktadırlar, fakat ilaç sade iki bin sekiz yuz denek adı benayii ne yapıp edip bunları piyalirlenmış durumda. İnsanlar uzesaya surebilmektedir. Yukarıda rınde yapılan denemelerin çoğu, adı geçen fenobarbital hızla insan sağlığına yararlı olma amauyuşturucu alışkanhğı yaratan anı gütmuyor. Denemesi ^pılan bir ilaç. Işin şaşırtıcı yanı, tehlımaddeler, hasta insanlara şıfa keleri yıllardır bılınen, piyasadan getirmesi beklenen ilaçlar değil. çoktan kaldırılması gereken "Amaç, eski ilaçlann piyasaya kombine mustahzarlarla neden ikinci kez surulmesi için yeni adhâlâ denemelere girişilmekte ollar altında pazarlanması. piyasamasıdır. daki saüşlarının arttınlması ve Araştırma on bir hafta sürureklam kampanyalan çalışmalayor, denek dort kezde yirmi dort saat sureyle klinikte kapalı denetime alınıyor. Ucret: 2000 mark. Denenen ilaçlann yan etkileri şunlar: Yorgunluk, ses tonunda değişme, davranış bozuklukları, sinir sısteminin ışleyışınde bozukluklar. Aynca "hastalığın hemen yüzde yirmisinde diş etlerinin azdığı" belirtıliyor. Bunun dışında, daha az şanslı bünyeler, "kaşıntılı deri dökulmesi, nefes darlığı, aşın hararet, mide bulanması ve kusma" durumları ile de karşılaşabiliyor. Seyrek olmakla birlıkte, yaşamsal tehlikeier de var: Tıkanma, şok geçirme gibi. Denekleri yureklendirmek ıçın LAB Enstitusu şu vaatlerde bulunuyor: Beklenmedik etkiler ortaya çıkarsa, araştırmayı yapan şirketlerın sigortalan tedavi ve bakım giderlerini karşılayacaklar. Ali Levent, bu koşullara razı olduğunu gösterir bir belgenin altına imzasını atıyor. Ancak o andan başlavarak enstitu bınasının ve arkasındaki avlunun dışına çıkması yasak. Gunter Wallraff, denekler arasında geçen şu ilginç konuşmayı anlatıyor. Bir denek, arkadaşına diyor ki: "Bu işin rizikosu bizden çok onlarda, birimize bir şey olsa, korkunç bir rezalet çıkar. Bu da hiç işleri ne gelmez." Bu mantığı tanıdığınızı sanınm; belkı ben ölurum, ama o sorumlu olur. Nerdeyse kıs kıs gulecek, LAB Enstitusunu guç duruma soktuğu için. "Saat altıvı dort geçe, koluma. akşama kadar orada kalacak olan şınngayı saplayacaklar, yediyi dort geçe ilaçlanmı yutacağım, sekizi dort geçe kan aldırmaya gidecegim ve boylece butun sıradaki işlerim her saat başını dort geçe gorulecek."Kafkanın romanına taş çıkaran bir du "... Onların Yerîne Türkleri Rullaıııııf MELİH CEVDET ANDAY Emperyalizmin boyunduruğu altındaki Çin'de, kimi lokantaların kapısına "Çinliler ve kopekler içeri alınmaz" yazılı levhalar asıb olduğunu bir zamanlar okuduğumda utanmıştım; insanı böylesine aşağılama, insanı yurdunda böylesine aşağılama bende unutulmaz bir acıhk bırakmıştı. Şımdi ise, Federal Almanya'da Duisburg kentinin Wedau semtindekı bir duvarda, "Hayvanlar üzerindeki tıp denemelerine son! Onlann >erine Türkleri kullanın!" yazısı bulunduğunu bir kitapta okuyunca, Çın'deki lokanta kapısında asılı levhanın bir Çinliyi nasıl yaralamış olabileceğini daha dennden anlamakla kalmadım, ancak buyuk bir talihsizliğın uyandırabileceği bir başkaldırıya kaptırdım kendımi. Demek hayvanlardan da aşağı görulen ınsanlar vardı uygar dün>amızın uygar bilinen bir ulkesinde ve bu insan laboratuvarda denek olarak kullanılmalı idı. Bu durumda >a uvgarlığa olumlu bır anlam vermekten >a da dunyamızı u>gar saymaktan vazgeçmek gerekiyordu. Ben "uyeariık" sözune tam olarak kandığımı hiç bilmem; o kavTam, iyisı de kötusü de, eskisi de yenısı de içinde, hiçbir olumlu anlam taşımayan bır durum saptamasıdır sadece. Yukarıda sözünu ettiğim kitap, şimdı unu butun dünyayı tuttuğu söylenen "En Alttakiler" adlı kıtaptır, Almanyalı gazeteci yazar Gunter Wallraffın son yapıtı. Bizde filtni de oynuyor. Halkımız Almanya'daki yabancı duşmanlığını bılmektedır ve bir düşman gıbi gorülen yabancı ışçilerin başında Turk ışçilerin geldiğıni de duymuştur elbet. Bunu ben de bıliyordum, duymuştum. Ama Hitler'in buyruğu altında ırk ayrımı politikasını geliştiren ve başta Yahudiler olmak uzere, aşağı sayılan ırklann yok edilmesı ya da horlanması gerektiğine inanmak gibi bir canavarlığa kendilerini kaptıran Almanların, bunca kötuleme ve suçlama sonunda, bunca inceleme ve belge sonunda gene de ırk aynmı dar kafalılığına gelip saplanacağını aklım tam olarak almıyordu. Bu bakımdan Gunter Wallrafrın kitabı beni şaşırttı desem doğru olur. Yurdumuzda ışlendıremediğimiz yuz binlerce işçimizın Batıda serilsefil durumlara duşmesınde elbette başlıca suç bizdeydi; hatta orada işsiz kalan, bunun sonucu aç kalan ve bu yuzden en olmayacak işleri ustlenmeye katlanan işcimizin bu durumda bile yurda dönmeyi göze alamamasının suçu da bizdeydi; ama bu duruma düşmuş diye insanı denek olarak kullanmak gene de canavarlıktan başka bir sözle nitelendırilemez. Gunter Wallraff, öğrendıği yarım yamalak Turkçesı, siyah penıkası ve kara lensleriyle işyerlerınde kendini Turk ışçisi olarak tanıtıyor, böylece en ağır, en da rum! Deneye başladıktan sonra, denekın once bakış açısı daralıyor, gozler acımaya başliyor, saat başı kan vermeye gıderken uyur gezer gibi sallanıyor. Takatsız duşenlen yataklarından kaldınp goturüyorlar "Bir kadın, ateş basmasından, başdönmesinden, tansiyon bozuklugundan şikâ>etçi. Kolu buz gibi olmuş, derisi sertleşmiş, canlılıgını yitirmiş gibi." Konu, birbınnin içine gırdili karmaşık bır durum gösteriyor. Uygar bilinen bir ulkede, çaresiz kalmış kişıler denek olmaya suruklenebilmekte, sağlığının bozulmasım, hatta olumu goze alabilmekte. Boyle bır olayın ahlaki yanını nasıl ele alacağız? Sadece "ayıp" demekle mi yetıneceğiz? Federal Abnanya yasalan bu gibi durumlann normal sayılmasına elverışli midir? Değilse, ortulu cinayetın cezası nedir? Dahası var; Gunter Wallraffın kıtabından anladığıma gore, denekliğe razı olan çaresızlerin başında Turkler geliyor, bunlar ış bulamamış, belki de kaçak çalışan kimselerdir, yaşadıklan yabancı ulkede tutunabilmek için her şeyı göze almaktadırlar. Niçin bu katlanma? Niçin yurtlarına donmek ıstemiyorlar? Bu gibilerin durumunu ele alacak bir kurum yok mu? 12 Ocak 1987 tarıhli Cumhuriyet'in birincı sayfasında, anayasamıza ılişkin bir SHP raporunun şu bolumune yer verilmişti: "Anayasada devlete sağlanan haklarla genel saglık nedeniyle kişi, nzası olmadan tıbbi denemeye tabi tutulabilir, asayiş nedeniyle kişiye işkence ve eziyet edilebilir. Milli gıivenlik nedeniyle kişi, duşunce ve kanaatlarını açıklamaya zorlanabilir." PENCERE 16 OCAK 1987 "Adli Hata" mı?.. \\ İnsan bır resme yuz kez bakar, yıne doymaz, bir besteyı yuz kez dınler, yıne de dınlemek ıster Guzel bır şıır kac kez okunabılır? Kısının sanata yaklaşımı doyumsuzdur Eğer bu doyumsuzluk olmasa, sanat yapıtları nasıl olumsuzleşebılır? "Yeni Duşun" dergısı 1987 ocak sayısını Nazım Hıkmet'e ayırmıs Nazım'ın kımbılır kac kez okuduğum bır şnrını yenıden okurken duşunceye daldım, bıze bu guzellıklerı armağan eden ınsana bız ne yapmıstık? Cezaevınde 15 yıl yatırmıştık Nazım Hıkmet'ın olumunden bu yana yaklaşık çeyrek yuzyıl geçtı, kımbılır kaç yüzyıl daha geçecek, Nazım Hıkmet adı dıllerde dolaşacak, bır şaır adaletsızlığın duvarım ışte boyle deler, balyozla. kazmayla, çekıçle değil, şıırle deler • Nazım Hıkmet'ın avukatı Mehmet Ali Sebuk, Turkıye'yı ılgınç bır sozle tanımlamıs'Adlı hatalar ulKesı " Trafık kazalarında dunya şampıyonuyuz. "adlı hata'da kacıncıyız? Nazım Hıkmet'ı mahkum etmek ıçın duzenlenen unlu "Donanma Davası"ndakı "adlı hata"y\ duzeltmek ıçın vaktıyle çok uğraşıldı Herkes ışın ıcyuzunu çok lyı bılıyordu Hele "sorumlular ve yetkılıler", Nazım Hıkmet davasının duzmece olduğunu herkesten lyı bılıyorlardı Mahkeme uyelerınden Fuat Bey, sanıklardan A Kadır'e (şaır) açıkca soylemıştı 7ş/n ıcınde bır sey yok. bılıyorum Abdulkadır. ama sız hazır olun ne yapalım. yukardan geliyor emır Sızlere ceza vereceğız oğlum "Askerı ısyana teşvık etmekten sucu sabıt gorulen ' Nazım Hıkmet'e 28 yıl 4 ay ağır hapıs cezası 29 Ağustos 1938 de venldı ama bu bır adlı hata mıydı9 • ARADA BIR NECDET UĞUR Padişahlann Hangisi Bizimki? Yıllar önceydi. Polrtikada yine bir ara dönem yaşanıyordu. Bir akşam ulusal gününü kutlayan bir elçiliğin çağrısına grtmiştim. öteki partilerden gelenler de vardı Onlaria bir köşede yan eleştiri, yan özeteştiri yaparak konuşuyorduk. Böyte günlerde, ortak bir kader paylaşıldığı için olacak, politikacılar arasındaki o birbirini tollayan gerilimli ılişkiler gider, yerlerine karşılıklı anlayış, hoşgorü dolu yumuşak ilışkiler gelir. Aramızda büyük partilerden birinin ileri getenlerinden deneyimli, oturmuş bir politikacı da vardı. Yaşam dolu bu poiitikacıyı severdim. Bir aralık ötekilerden aynlarak yanıma geldi, yüzünde tatlı bir ciddiyetle "Biliyor musun" dedi "sizinle bizim padişahlarımız bile ayndır" Gülüştük. Bir Oyun Oynar Gibi: Sonraları, kendi kendime kaldığımda, bir oyun oynar gibi, zaman zaman düşunmüşümdür: Acaba padişahlann hangisi bizim, hangısı onların olabılırdi? 1300'lerte 1600 arası Oemanlıların kuruluş ve yükseliş ddnemi. Devleti kuranların dışında bu dönemin yıldızlan Fatih, Yavuz, Kanuni. 1600'lerte 1800 arası gerileme, çözülme dönemi. On beş padişah gelip geçmiş, ama yalnız ikisi kalıcı iz bırakabilmiş: Genç Osman ve Dordüncü Murat. 1800'lerle 1900'ler arası çöküş yılları. Üçüncü Selim'den Vahdettin'e sekiz padişah gelmiş. Bunlann hangisi bizim, hangisi onlann, nasıl ayıracağız? Kişisei eğilimler soz konusu olamayacağına gore, en doğrusu, siyasai çizgilerimize göre ayınm yapmak. O zaman da bir başka sorun ortaya çıkıyor: Siyasai çizgilerimizin kökeni, acaba, gerilerde nereiere kadar uzanıyor? Soyağacında Kopukluk: Oyunumuzu sürdürüp geriye doğru bakalım: Siyasai çizgilerden hiç birinin soyağacı, ne kadar zoriarsak zoriayalım, 19. yüzyıl öncesine uzanmıyor. Oradan ötede kopukluk var. 19. yüzyıl öncesı Osmanlı imparatorluğu'ndan artık yaşayan hiçbir şey yok. Bır zamanlar üretim, eğrtim ve örgütlenme açısından iki yüzyıl süreyle çağının üstünde bir düzey tutturmuş. Bugünkü deyimle "gelişmiş ülke", "süpergüç" olmuş, ama sonunda gucünü yitirip, arkasında pınltılı bir iz bırakarak, ikinci sınıf devietler arasına karışmış. Bu dönem padişahlardan hiçbiıisinin bugünkü siyasai çizgilerimizle bir bağlarrtısı yok, onları paylaşmak olanak dışı. Onlar iyisiyle kötüsüyie hepimizin ortak tarih mirasımız. Kaçınılmaz Bir Sona Doğru: Osmanlı İmparatoriuğu'nun 19. yüzyıl öncesi ile sonrası arasında ekonomik ilişkiler, devlet yaptsı, topiumsal yaşam bakımından önemli aynlıklar var. 19. yüzyılda Osmanlı devleti bir yandan dış dünyanın teknoloji, ekonomi, yönetim, eğitim ve düşünce alanlarında sağladığı ezici üstünlüğün karşısında ölüm kalım savaşı verirken, öte yandan da çozülmekte olan topiumuna yeni bır düzen getirmeye, etkisizteşmiş devlet yapısının yerine çağdaş bir devlet kurmaya çalışmış. 19. yüzyıl ve sonrası padişahları Üçüncü Selim, İkinci Mahmut, Abdülmecit, Abdülaziz, Beşinci Murat, Abdülhamrt, M. Reşal, Vahdettın. Bu batış dönemi padişahları, bir trajedi kahramanı gıbi, kaçınılmaz bir sona doğru gitmişler. Kimi boğulmuş, kimi kahrından ölmüş, kimi intihar etmiş ya da ökjürülmüş, kimi dengesini yitirmiş, kimi kaçmış. Koca bir imparatorluğun eUerinde ufalıp çokmesine tanık olan bu padişahlar öyle özenilip paylaşılacak gibi değiller. Padişah paylaşma oyununu bir yana bırakıp, batış dönemine yakından bakareak padişahlann, bir başka deyimle, o dönemde padişahlann simgelediği politikalann örnek alınacak değil, ama ders alınacak yanları olduğunu görürüz. O dönemin padişahları olsun, önde gelen devlet adamları oisun hepsi de bugün yaşıyor gibiler. EJeştirilerek, suçlanarak, acınarak ya da övülerek gündemimizdeler. Öyle görünüyor ki bu dönem boyunca Osmanlıda olup bitenler, dolaylı da oisa, bugünkü siyasai yaşamımızı bir ötçüde etkiliyor. Gerçi 19. yüzyıl Osmanlı dunyası eskimiştir, geride kalmıştır. Onun gibi, 2 a yüzyılın ilk yansındaki cumhuriyet dünvası da eskimiştir; İkinci Dünya Savaşı öncesi Türkiyesi artık yoktur, o da geride kalmıstır. Türkiye, srvilasker memurtaria kent ileri geienlerinin yönetttği, içine kapanık yaşayan bir köylü topluluğu değil artık. Bugün, büyük coğunluğu üç kuşaktan beri ya kentJerde ya da yerierinde yankentli olarak, ama tamkentli otmayi umut ederek yaşayan yeni bir Türkiye var. Ne var ki devleti kendisine göre işlemediği, ekonomisi kendisine göre yörv lendirilmediği, eğitimi işme yaramadığı için bu yeni Türkiye, toplumunun değişen kesimlerinin birbirieriyle uzlaşmasını sağlayamıyor ve bunalımdan bunalıma sürükleniyor. Toplumu genç, ama devleti, ekonomisi, eğitimi, topiumsal örgütienmesi eski bir Türkiye. Toplumumuz bu paslı dar çemberterden kendisini kurtanp yenilenirken, geriye doğru, cumhuriyetin ilk dönemine, 19. yüzyıl Osmanlısına kadar iz sürülmesi gerekecektir. Kimi yasalanmız, kurumlarımız, değer yargılarımız ve alışkanlıklanmızın kökeni oralardadır. Onlan teker teker gün ışığına tutarak, yeni Türkiye'nin gerçeklerine uyup uymadıklarına bakmakta yarar vardır. Kızınuz Sınav sonucu açıklanmadı Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın yurtdışı teşkilatı için yaptığı anavlann sonuçlan aradan bir ay geçmesine rağmen hâlâ açıklanmadı. Ben tngilizceden sınava girdim. "Ingilizce sözlu ve yazılı sınavı kazandınız" diye haber geldi. A'e sebeptir puanım bildirilmedi. Daha sonra sozlü Türkçe mulakata girdim. Bunun de neticesi bugüne kadar bildirilmedi. Bunun sebebi ne acaba? Diğer bakanlıklarda sınav sonrası kazananlann listesi, liste halinde asılmakta ve ilan edilmektedir. tlgililerin sorumlu genel mudür ve sayın müstesann dikkatine sunanm. ADI SAKLI OKURLARDAN Taşçıoğlu 'nun geçenlerde basında çıkan demeçlerinden anlaşüdığına gore, Asgari Ücret Tespit Komisyonu yakında toplanacak. Komisyonun bir an önce toplar.ması için Türktş'in bakanlık nezdinde girişimde bulunmasını ve asağıdaki hususlann gundeme getirilmesini talep ediyoruz. Türkiye 'de asgari ucretle çalışanlann eline kesintilerden sonra 28 bin TL gibi bugünkü hayat şartlarına gore yetersiz bir meblağ geçmektedir. Komisyonda saptanacak asgari ucretin KKTC'deki miktar olan 90 bin TL 'den az olmaması için Türkİş'in girişimde bulunmasını bekliyoruz. Bürut olan bu miktardan kanuni kesintilerden sonra ele geçecek miktar 59.190 TL olur. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Mukerrem Taşçıoğlu, verdiği demeçte asgari ücretin 115120 bin lira olması gerekir demiştir. Sayın bakana bu beyanının gerekirse hatırlatılması gerekir. BtR OKVR iştirakçisi olup, bu sandığa prim odemek suretiyle 10 yıl ve daha fazla hizmet suremiz olan biz T.C. Ziraat Bankası mensuplan, soz konusu kanun usullerine göre 750 bin lira konut kredisinden yararlanmak uzere Bankamız Genel Mudurluğune muracaatta bulunduk. Geçen yıl (1986) içerisinde binlerce, onbinlerce kamu görevlisi bu krediden yararlandığı halde Ziraat Bankası'nm hiçbir mensubu söz konusu krediden nasibini alamadığı gibi, Genel Mudürlukçe şubelere kredi talebiyle ilgili hiçbir duyuruda da bulunuunadı. Konu ile ilgili olarak T. C. Ziraat Bankası ve yukanda adı geçen diğer ilgili genel müdürlüklerden servisinize bir açıklamada bulunulmasını diliyor ve bekliyoruz. ZtRAAT BANKASI MENSUPLARI ' ' Faizsiz konut hredisi 2985 sayılı kanuna göre Toplu Konut Fonu'ndan devlet memurlanna açılacak faizsiz konut kredisi ile ilgili olarak 17 Şubat 1986 tarih ve 19022 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Konut Kredisi Yönetmeliği'nin 3. maddesinde, "Memurlara konut edindirmek amacıyla verilecek krediler, Maliye ve Gümruk Bakanlığı bütçesine ve 233 sayılı KHK'ye göre faaliyet gosteren kuruluşlann kendi bütçelerinden ayırdıkları kaynağm, T.C. Merkez Bankası nezdinde tesis edilmiş bulunan Toplu Konut Fonu'na aktanlması suretiyle sağlanır" denilmektedir. T.C. Emekli Sandığı Yeni Duşun dergısınde Tersıne Akan Sular' başlığı altında bır dızı yayımlanmaya başladı Dızıyı hazırlayan Necatı Gungor onsozune soyle başliyor "Bu dızının amacı cağlar boyunca. ışlenmemış. uydurma suçlardan dolayı. adaletsız. peşın hukumlu. mahkumıyet karannı onceden vermış mahkemeler onune çıkanlan ınsanları bır arada sunmaktır Sokrates'ten Nazım Hıkmet'e dek duşunen kafaları. suçsuz suçluları. duzmece suc kanıtlarıyla ceza gorenlerı bır arada anmak'hr Ne var kı suçsuz suçlular zıncırının son halkası Nazım Hıkmet değıldır Ya ondan sonrakıler? . Ya gunumuzdekıler'? Hele gunumuzdekılen ılgıyle ızlemek, bır belgenin bıle eksık kalmasını onlemek. yargıcıyla. savcısıyla, sanığıyla avukatıyla davanın gırdısını cıktısını şımdıden saptamak gerekıyor Son donemlerın Turkıye'sınde kımı davaların sonuçlan dava görulmeden once açık açık televızyonda ılân edılmemış mıdır? Nazım Hıkmet donemınde televızyon yoktu Boyle davalar gızlı gorulur, utanç ve ayıp dort duvarın ardına saklanmaya çalışılırdı Kaç yıl geçtı o gunden bu yana9 Yaklaşık yarım yüzyıl Dunya nereden nereye geldi 7 Turkıye'de artık televızyon var hem de renklı televızyon Ne kadar ılerledık değil mı 9 Işte bu tlerleme sonucu kımı davaların mahkumlarını renklı televızyonda dava acılmadan. yargılama baslamadan savcılık ıddıanamesı sanıklara venlmeden ılan edebılıyoruz • Asgari Ücret Tespit Komisyonu Çalışma ve Sosyal Guvetitik Bakanı Sayın Mukerrem Turkıye "adlı hata"\ar ulkesı mı? Hata "yanılgı" demektır Aman bız de yanılgıya duşmeyelım, elbette Turkıye'de de "adlı hatalar" vardır Adlı hata, bır yargıcın bılmeden ıçıne duştuğu yanlış demektır Oysa mahkumıyet kararı mahkeme dışında onceden verılen bır davanın ne yargıcına yargıc denır ne de mahkeme kararında adli bır hata bulunur. Yasalann gecerlı olmadığı, hukukun bılerek ayaklar altına alındığı davalarda hata değil, kasıt vardır ve yargıç bılerek suç ışlemıştır Sayın DOKTOR ve ECZACILARA ACI GÜNLERİNİZ İÇİN Yurtiçi, yurtdışı cenaze nakledilir, cenaze ılaçlama, malzeme, tabut butun işlemler hassasiyet, suratle yapılır. Işletmede aynca 18 ambulans meveuttur. Cenaze ılanlarından hizmet bedeli alınmaz. Acı gunlerinizi paylaşır, gunun her saatınde emrinizdeyiz. tSLAM CENAZE İŞLERİ 147 20 06 140 68 86 Adana 5 Aslıye Hukuk Mahkemesı'nin 16.12.1986 tarih 1986/996 esas 1986/1097 sayılı kararı ile Alfonso olan ismim Bahadır, Castelli olan soyadım Goksu olmuştur. ALFOSSO CASTELLİ 1614653 numaralı pasaportumu kaybettim. Geçersızdir. Medıum Godarzı Bassmenj CUMHURİYET KİTAP. K.ULÜBÜ ADANA TEMSILCILIĞI'NDE ZINACEF (Sefuroksim Sodyum) 250 mg. parenteral sefalosporin İMZA GÜNÜ İLHAN SELÇUK 17 Ocak Cumartesl, saat: 14.00te. Cumhunyel iftı ve ıv (flakon) 750 mg. Yarın Adana'da (flakon) (flakon ve enfüzyon) 1J5 g. Cumhuriyet Kitap Kulübü Temsilciliği, İnönü Cad. Aksoğan İşhanı, Adana. Kılap Kultlbu piyasaya verilmiştir. SiNEMA KITAPLARIGUNU JGIaxo TEŞEKKÜR 1.1.1987 günü vefat eden değerli annem FATMA AKIN'ın uzun süren hastalığında ona kızı gibi bakıp tedavi eden büyük hekim Zonguldak Sosyal Sigortalar Hastanesi'nde görevli Dr. ZEYNEP TÜRKÇELtK'e, cenaze töreninde Kozlu Beledıyesi'nin tüm imkânlarını seferber eden Belediye Başkanı Sayın MUSTAFA DURGUN ile cenaze merasimine katılan arkadaş, dost, akraba ve Kozlu eşrafı ile Kozlu Spor Kulübü'ne en içten saygılarımla teşekkür ederim. FİKRET BAŞKAYA'NIN ÜÇ KİTABI: Türkiye Ekonomisinde tki Bunalım Dönemi 1 DEVLETÇİLİKTEN 24 OCAK KARARLARINA Birlik Yayıncıhk Ltd. Şti. 2 BORÇ KRİZİ ÜZERİNE BİR DENEME Birlik Yayıncıhk Ltd. Şti. Fiyatı: 660 TL, KDV dahil 3 AZGELİŞMİŞLÎĞİN SÜREKLİLİĞ1 Kaynak Yayınlan Fiyatı: 660 TL, KDV dahil ATİLLÂ DORSAY BİLGİN ADALI Kitap okumayı sevenlerle Saat 14 00 18 00 17 Ocak Cumanesı Uzunkava Çarjısı No 70 KARTAL Istanbul, Ankara \e Hacettepe Üıuversitelerı ile Galatasaray Lisesi'ndekı hocalanmıza oglumuz doğumunu bildinr, Cerrahpaşa Doğum Servısı'nden Sn Doç. Dr Haluk IŞ1LOĞLU, Sn. Dr. Hakan SEYİSOCLU, Sn. Ebe Nezayet ÖZKAN'a teşekkürü borç biliriz. ADVMAN BİLGE'nin SABAHATTİN AKIN NEZİHA, HİCABETTİN SARI HAYAT ARKADAŞIM KÂMURAN'ı kaybettim. Ruhu şâd olsun! Arkadaşımız Ahmet Tan'ın sevgili eşi KÂMURAN lAN'ı kaybettik. Kendisinin ve yakınlarının acısını paylaşınz. CUMHURİYET ÇALIŞANLARI CERElVin dünyaya gelişini dost ve akrabalara müjdeleriz. 15 Ocak 1987 tstanbul HÜIYAERHAN KEY AHMET TAN ROCHESTERABD
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle