17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ÇUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER parasal kaynaklar bulmak zorundadır. Gelişen ve değişen toplumsal koşullar salt inanç gücünün bir partiyi iktidara getirmek için yeterli olmasını önlemektedir. İletişim araçlanndaki akıl almaz gelişmeler seçmenlerin eğilimlerini etkilemek için büyülü bir biçimde kullanılmaktadır. Emekçilerin ve yoksul halkın çıkarlannı sağlamak amacı ile yola çıkan partiler de ister istemez, aynı olanakları kullanmaya zorlanmakta ve bunun için parasal kaynaklara gereksinimleri olmaktadır. Egemen çevrelerin desteklediği partilerde kolaylıkla bulunan bu para kaynağı, emekçilerin desteklediği partilerde ise kısırdır. Çünkü emekçilerin günlük yaşam savaşı onların politik savaşıma gerekli ekonomik katkıda bulunmalarını zorlaştırmaktadır. Emekçiler binbir özveri ile bütçelerinden sınırlı bir katkıda bulunmak istese bile bunun yurt düze>inde örgütlenmesi bir sorun olabilmektedir. Bu sorunu hakça çözebilmiş toplumlar vardır. Örneğin İr.giltere. İngiltere'de de işçi sendika lan sendika ödentisi (aidat) toplar gibi işçilerden parti ödentisi toplayabilmekte ve bunu işçi ücretlerinden, kaynağında kestirebilmekte ve elde ettiği parayı topluca sendikaların oybirliği ile desteklenmesine karar verdiği partinin hesabına aktarabilmektedir. Ülkemizde durum nasıldır? Partilerin parasal kaynaklarının belirlenmesi konusunda bugünkü uygulamanın geçmişten pek farklı olduğu ^öylenemez. Bu konu dün de, bugün de egemen çevrelerin çıkarlanru korur ve onları gözetir biçimde çözümlenmiştir. Her şeyden önce ülkemizde partiler aldıkları oy oranına göre Hazine yardımından yararlanmaktadırlar. Aslında bu, partilerin djş kaynaklara bağımlılığını ortadan kaldırmayı amaçlayarak düşünülmüş yasal bir düzenlemedir. Bunun ötesinde partilerin kişi ve kurumlardan parasal yardım sağlaması söz konusudur. Bugün uygulanan yönteme göre kişi ve kunımlann bir üst sınır içinde partilere bağışta bulunmaları yasallaştırılmıştır. Bu çerçeve içinde ülkemizin önde gelen özel sanayi kuruluşlanmn iktidar partisine 2550 milyon arası değişen oranlarda bağışta bulunduklan haber olarak kamuoyuna yansunış ve bu haber adı geçen işverenlerce yalanlanmamıştır. Buna karşılık ülkede emekçinin, yoksulun çıkarını koruyabilecek nitelikteki tek parti durumunda olan SHP ise gazete ilanları ile yurttaşlardan bağış istemektedir. Iktidar partisinin böyle bir sorunu olmadığından, bağışlar partice oluşturulan salma usulüne göre, gönüllü ya da gönülsüz gerçekleştiğinden, ortaya bir çarpık durum çıkmaktadır; kapitaJizmi savunan ve işverenlerin açık parasal desteğini yaşayan bir iktidar partisine karşın işçi ve yoksul halkın çıkarlannı savunan, ama işçi örgütlerinden parasal bağış alması yasaklanmıs bir sosyal demokrat parti. İşçi sendikalannın siyasi partilere bağışta bulunmasını yasaklay'an yasa yeni değildir. Bu yasak özünü, Sayın Bülent Eceviıi in cıkaımakla haklı olarak öğündüğü, 274 sayılı yasada bulmaktadır. 15 Temmuz 1963 tarihinde kabul edilen 274 sayılı yasanm 16. maddesine göre sendikalar siyasi partilere maddi yardımda bulunamazlar. Bu yasak 5 Mayıs 1983 tarihinde kabui edilen 2821 sayılı Sendikalar Yasası'nda aynen kabul edilmiş ve bir anlamda 1963 yılında çıkanlan 274 sayılı yasadan esinlenmiştir. 2821 sayılı Sendikalar Yasası'nın 37. maddesi de aynı sözcüklerle, sendikalann partilere maddi yardımda bulunmasıru yasaklamaktadır. HAKÇA DEĞtL Demokrasilerin özünde gerçek ve tüzelkişilerin yasalar önünde eşitliği asıldır. Partilerin parasal kaynak sağlamak konusunda sendikalara konan bu yasaklama en azından demokratik ve hakça değildir. Bir yanda kapitalist düzeni savunan bir partiye dilediği kadar yardım eden, bu yardımları yasanın üst sınırını çokça aşan ve bu nedenle hiçbir kovuşturmaya uğramayan işverenler ve öte yanda gazete ilanlan ile yoksul halkın son derece onurlu parasal katkısım arayan bir sosyal demokrat parti... Yapılan düzenleme işyerlerinde işçileri ve sendikalarını soluksuz bıraktığı gibi politik yanşta da işçilerin çıkarlannı savunacak partileri soluksuz bırakmayı amaçlamaktadır. Işçinin, koylünün, esnafın, memurun ve dar gelirli tüm yurttaşlann önünde zor günler vardır. Bu zorluklar teker teker aşılacak ve güneşli günler mutlaka gelecektir. Sermaye sınıfının engellemeleri, solda olduğunu savunanlann bölme girişimleri, nehirleri tersine akıtamayacaktır. Partilere Bagış Sorunu ve fşçiler Partilerin parasal kaynak sağlamak konusunda sendikalara konan bu yasaklama en azından demokratik ve hakça değildir. Bir yanda kapitalist düzeni savunan bir partiye dilediği kadar yardım eden, bu yardımları yasanın üst sınırını çokça aşan ve bu nedenle hiçbir kovuşturmaya uğramayan işverenler ve öte yanda gazete ilanları ile yoksul halkın son derece onurlu parasal katkısım arayan bir sosyal demokrat parti... Yapılan düzenleme işyerlerinde işçileri ve sendikalarını soluksuz bıraktığı gibi politik yarışta da işçilerin çıkarlarını savunacak partileri soluksuz bırakmayı amaçlamaktadır. PENCERE 17 EYLÜL 1986 Suçlamak Kolay, Başarmak Zor... Yıl 1979. Ankara'da Altan Öymen'in evindeyiz. Türkiye ara seçimlere hazırlanıyor. Cüneyt Arcayürek üstten açılan not defterini cebinden çıkardı. Ara seçimlerin yapılacağı beş ili tek tek ele aldı; her birinde partilerin durumlarını anlattı; sonra cin gibi gözlerini bana çevirip mavi mavi baktı; ama bu mavilik ne Ecevit mavisiydi, ne Tatlıses'in mavi mavisi... Eh, dedi, bu maç 50 biter İlhan; böylece Ecevit hukümeti de gider... Kırk yıllık dostu m Cüneyt, kötü bir haber veriyordu; ne yapalım ki doğru söylüyordu. Yarım yamalak iktidara tırmanan demokratik sol akım, yamalı bohça gibi bir hükümet kurmuştu; dövizdir, kredidir, borçtur, terördür, anarşidir, dıştan alınan bakanların yolsuzluklandır, akaryakrt sıkıntısıdır, yağ yoksunluğudur derken, sermaye kodamanları iç ve dış kapitalizmin gücünü kullanarak Ecevit'i kuşatmış, çemberi daraltmış, çkpeği burnunda hükümetin soluğunu 22 ayda kesivermişti. Ara seçimlerini AP 50 kazanırken, demokratik sol oylar yüzde 30'un altına kaymıştı. Başarısızlığın sorumlusu kimdi? Halk mı? Parti örgütü mü? Yoksa lider mi? Bu sorular hiç konuşulmadı, tartışılmadı, yanlışların ve yanılgılann neler olduğu aranmadı; 12 Eyiül, defteri kapadı. • Yaşamda herkes yanılgıya (hataya) düşebilir, yanlış yapabilir; başansızlıklar kimi zaman gelecekteki başarılann itici gücüne dönüştürülebilir; ama, herkesin kendisini bir özelestiriden geçirmesi, geçmişinden dersler çıkarması koşuluyla... Kişi olarak hepimiz yanlışlara düşmüyor muyuz? Benim her yaptığım, her söylediğim, her yazdığım doğru olabilir mi? Kuşkusuz dogruları dile getirmek ve gerçekleri vurgulamak isterim; ama, yanılgılara düşebilirim, sözgelimi şimdi ben solda birlik istiyorum; bilmem ki yanlış mı yapıyorum? Yanılgıya mı düşüyorum? Solda birlik isteyenlerin düşünceleri bana sağduyu ürünü gibi geliyor. Diyorlar ki: Ülkemizde demokrasiyi sol istiyor, sağ istemiyor. ANAP"m 12 Eylül'e dayelı "vesayet demokrasisi"ni savunduğu kesin. Bu gerçekse, sağın bölünmesi demokrasiye hizmettir, solun böiünmesi demokrasiye geçişte köstektir. Sol, sandıkta bütünlesip ağırlığını duyurabilse, ANAP iktidarı geriler, demokrasiye geçis yolu açılır. Yanlış mı böyle düşünmek? Sanırım, yanlış olsa bile, suç değildir; hele böyle düşünenlere saldırmak haksızlıktır: Sen zaten sosyal demokrat değilsin, halktan kopuksun, seçkinsin, komünistsin... İnsanları suçlamak öylesine kolay bir iştir ki... Oysa solda birlik konusu serinkanlılıkla konuşulacak bir sorundur. Sosyalist partisi ya da ideolojik bir tartışma yok ortada. DSP ile SHP'nin programları eştir, dünya görüşleri birdir. "Solda birlik" stratejik ya da taktik sorundur. Bu kapsamda gerilim, sinirlilik, suçlama, biraz yapay, biraz da çocuksu kalıyor. Halkın sol kesimi 1983 genel seçimlerinde HP'ye, yerel seçimlerinde SODEP ve HP'ye yüzde 30'u aşkın oranda oy verdi. 28 eyiül günü SHP ve DSP'ye yine bu insanlar oy verecekler; onlan bölmek doğru değildir, diye düşünenler haklı değil mi? • V&nılabilirim, ya da doğru düşünüyorum; yaşadığımız deneylerden çıkardığım sonuç şudur: Türkiye'de bütün ilerı güçler, solcular, devrimciler, ılımlılar, aydınlar, uzmanlar, yetkin kadrolar bir araya gelseler bütün Anadolu'da örgütlenseler ve halktan büyük destek alsalar da demokrasiyi kurmak sanıldığından zordur. Çünkü sermaye iktidarı; devleti, parayı, televizyonu, gizli örgütleri, Amerika'yı arkasına almış; dünyadaki iki süper gücten birisine dayanıyor, gözünü kırpmadan din sömürüsü de yaptyor, her yola başvuruyor. Bu gerçeği en çok duyumsayan kişinin, vaktiyle hükümetini kurmuş; ama, iktidarlaşamamış ve kısa sürede kuşatılarak yenilgiye uğratılmış Sayın Ecevit olmasını beklerdim. ENGİN ÜNSAL Avukat, Eski Parlamenter Ara seçimler ülkemizin gündemindeki demokratik katılım ile ilgili son derece önemli bir sorunu bir kez daha güncelleştirmiştir. Demokratik ülkelerde demokrasinin gerçekten varlığına kanıt olabilecek somut göstergeler arasında toplum bire>rlerinin salt sandık başına giderek oy verebilmeleri demokrasinin varlığı için yeterli değildir. Gerçek demokratik ortamlarda kişiler inandıkları düşünceler doğrultusunda siyasi partiler kurabilmeü, bunlara oy verebilmeli ve bunlan parasal güçjeri oranında destekleyebilmelidirler. Ayru görüş, sağlıklı bir demokratik sosyal yapı için, tüzelkişilerle ilgili olarak da geçerlidir. Bunun böyle olması son derece doğaldır, çiinkü toplumun bireyleri değişik inançlar uğruna örgütlenme ve inançlannı örgütlerinin gücü ile de gerçekleştirmek durumundadırlar. Böyle olunca, örgütlerin, kuruluş amaçlarına uygun düşen sosyo ekonomik bir düzenin kurulması için, politik ortanıda varlığını ortaya koyması, taraf olması ve özlediği düzeni kuracağına inandığı bir siyasi partiyi tüm gücü ile desteklemesi doğaldır. Sanayileşme sürecindeki toplumlarda işçiler toplumun önemli bir kesimini oluşturan güçtür. Bu gücü oluşturan emekçilerin işverenlerle tarihsel bir çıkar çelişkisi vardır. İşçilerin kendi çıkarlarını korumak ve kollamak için önce sendikalann çatısı altında toplanmaları kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bunun yeterli olmadığmı sanayileşmiş toplumların tarihi açık seçik belgelemektedir. İşçiler kendi çıkarlarını korumak için kesinlikle politika ile uğraşmak ve suyun başına gitmeyi denemek zorundadırlar. Poiitik ortamda etkin olamadıkları sürece, sendikalannın kendilerine sağladığı ekonomik kazanımlann hiçbir anlamı olamayacağınj işçiler acı deneylerle dünyânm her yanında öğrenmişlerdir. Bunun için işçisiyasi parti ilişkisi sanayi devrimi ve işçi smıfının ortaya çıkışı ile yaşıttır. Tarih ve yaşanılan deneyler bu ilişkinin kaçınılmaz oluşunun sürekli altmı çizmiştir. Toplumsal yapının belirlenmesine başka bir aday ise egemen smıflardır. Egemen sınıflar bu yarışta üstün gelebilmek ve karşıtlannın elini kolunu bağlamak için tüm yolları denemekte bir sakınca görmezler. Bu nedenle egemen çevreler ile emekçiler arasındaki amansız çekişme tarih boyu sürmüş ve bundan böyle de süreceği kesin olan bir olgudur. PARASAL KAY.N'AK ZORUNLUĞU Çağdaş dün>amızda demokratik toplumlann siyasi partileri iktidar olabilmek için çok güçlü EVET/HAYIR OKTflT AKBAL .Ve Bodrum'da kendi villanızda yaşamak için Afrika Adına Bir Suçlama... "Afrika Adına Sizi Suçluyorum". Bu, Rene Dumont'nun yeni kitabının adı... Tarım mühendisi Dumont yıllardan beri az gelişmiş ülkelerdeki 'açlık' sorununu inceler; uygar ülkelerin dikkatinı bu konuya çekmeye çalışır. 1962'de "Kara Afrika Zor Durumda" adlı kitabıyla Afrika'nın kısa sürede açlıkla karşı karşıya kalacağını, gerekli önlemlerin hemen alınmasını istemişti. Şimdi durum en korkunç çizgiye gelince Afrika adına suçluyor... Kimleri mi?.. İlgisızleri, kayıtsızları, insanları yaşatmak için değil öldürmek için uğraşanları, milyahan silahlanmaya dökenleri, insanları mutlu kılmak degil acı çektirmek için çaba harcayanları... "Vö/csu/ ulkelerin halklannı ölüme mahkum edenler yeni bir Nümberg mahkemesinde yargılanmalıdır" diyor. Amerikalılar ve Sovyetler'dir baş suçlular, sonra öteki ülkeler... 1960'tan beri Fransız hükümetlerinin hepsi Afrika ülkeleri yöneticilerine parasal yardımlarda bulunmuşlardır. Bunun amacı, Fransa'nın etkisini o ülkelerde egemen kılmaktı. Oysa bu yardımlar Afrikalı yöneticilerin cebine gitmiş, halka bir yararı olmamıştır. IMF ve Dünya Bankası da yalnızca verdiği borcu kurtarmak amacını gütmüştür. Prof. Dumont, FAO'da görevli kişiteri de ağır dille eleştirmektedir. Yoksul ulkelere gönderilen görevliler çok yüksek ücretjer almışlardır, en rahat biçimde yaşamlarını sürdürmüşlerdir. İçinde bulundukları kapkara yoksulluğu gördüklerı halde kendilerine verilen milyonlarca dolarlık yardım parasının üçte birini özel konforları için harcamışlardır. Uzmanlar parlak kâğıtlara basılmış dergilerde açlık konusunda yazılar yayımlamakla yetinmişlerdir. Dumont'a göre Afrika'da köyler bir yana itilmiş, alınan yardımlar kentlere harcanmıştır. Bu arada hızlanan nüfus artışı da en önemli sorun olmuştur Afrikalı liderler, kabile şefleri, doğumların önlenmesi konusunda hiç bir çaba göstermemişler, tam tersine, komşularından daha güçlü olmak için nüfusun artmasını dilemişlerdir. Bugün Prof. Rene Dumont seksen iki yaşında. Ama hâlâ savaşım veren bir insan. Afrika'daki açların, dünyanın pek çok yerindeki açların, konserler düzenleyerek, iane toplayarak, bir kaç uçakla un yollayarak, arada bir üzüntülü demeçler vererek çözümlenemeyeceğini biliyor. Nüfus artışı bir yandan, zengin devletlerin silahlanmaya döktükleri paralar bir yandan, yeryüzündeki çekişmeler, kanlı kıyımlar bir yandan, geri kalmış ülkeleri yoksulluğa, açfığa itiyor. Geçen gün İzmir'de açlara yardım amacıyla bir konser düzenlendi. Unlü şarkıcılar katıldı bu yardım konserine. Ama ne öğrendik. Hepsi para almışlar, toplanılan yardım parasının önemli bölümü harcamalara gitmiş. Neydi o gökyüzünü aydınlatan çarkıfelekler, bilmem neler! Evet, izmir'in kurtanlışının yıldönümü idi, ama açlara yardım paralarına biraz daha katkı yapılamaz mıydı bu harcamalarla? Konserlerle, konferanslarla, TV'deki yardıma çağıran seslenişlerle Afrika'daki, Asya'daki, Amerika'daki yetersiz beslenen, ya da hiç mi hiç beslenemeyen milyonlarca insanı ölümlerden kurtarmak olacak şey değildir. Ne diyor Dumont: "Sahel'in durumu korkunçtur, koskoca ulkelerin tüm insanları bir gün ortadan kalkacak. Açlıktan kaçan kalabalıklar güneye doğru, kentlere doğru kaçışıyor, sonunda kentlerin çevreleri gecekondularla, yoksul insanlarla dolup taşacak." Başından geçenleri şöyle anlatıyor Dumont: "1960'ta Küba'ya gittim. Latin Amerika'nın tarım sorunuyla ilgili bir kitap yazıyordum. Küba'daki toprak ve tarım reformu konusunda bilgi almak istedim. Beni on sekiz gün gezdirdiler, durum akıl almaz bir karmakarısıklıktaydı. Kooperatiflere bağlı köylüler hükümetten yardım alıyorlardı. Ama bu parayı bisküvi kutulannda sakityoriardı. İsteyen bu kutudan para alıyordu. Ben para alanların ve aldıkları paranın bir deftere yazılması gerektiğini söyleyince, bana bu insanlann dürüst kişiler olduklannı, böyle bir defter açmanın siyasal sorun yaratacağını bildirdiler. Fidel Castrdya tarım sisteminin yanlış işlediğini açıkladım, bana dedi ki: 'Sartre ve Simone de Beauvoir geldiler, uzun zaman Kübc'da kaldılar, burada her yaptığımız işin doğru olduğunu söylediler. Sizse burada işlerin iyi gitmediğini söylüyorsunuz. Sartre Küba'nın bir dostu idi...' Ben şu yanıtı verdim: Sartre'ı çok sever sayarım, ama bir felsefeci olarak. Tarım uzmanı olarak değil..." Rene Dumont'nun 'Afrika Adına Suçluyorum' kitabının dilimizde yayımlanması çok yararlı olacaktır. hibir teklif:ODAK tatil köyü devnemülk villaları BodrumTurgutreis Yah mevkiinde. Gölet ve şelalelerinden yüzme havuzuna.alış/veriş merkezine... tüm güzellikleri ve sosyaJ hizmetleriyle lebi derya bir tatil köyü... Ve her yıl en az 15 gün nesüler boyu sürecek rahat/huzurlu/ konforiubir tatil imkanı. ODAK TATİL KÖYÜ DEVREMÜLK VİLLALARI, • Tapu • Sabit Fiyat • Alt yapı • Kaliteli inşaat % • İşletme devarrüılığı • Zamanında teslim • DevTemülkünü isterse iade etme GÜVENCELERİyle sunuluyor. Gelin, buzdolabından yatak takırruna haııa çamaşır ipine kadar eksiksiz dayalı/döşeli villanızı seçin. Büyük fiyat ve ödeme avantajlanyla Vakit geçmeden. OLUM Merhum Mehmet ve Ziba BehhTin oğlu, Zema Kavala, Enis Behlil'in kardeşi, Bedia (Behlil) lleri'nin sevgili ağabeyisi, Suphi, Mehmet, Leyla tleri'nin büyük dayısı, öğretmeni, Mahmure (Durbaş) lleri'nin eniştesi, Esin'in büyük dayısı, Şermin Behlil'in sevgili hayat arkadaşı, tarih öğretmeni dün vefat etti. Bugün öğle namazından sonra Zincirlikuyu Aile MezarlığYna defnedilecektir. RAStH NURİ ÎLERİ CEMAL BEHLİL 8 ay sonra teslim «arantisiyle ODAK İNŞAAT ve TURİZM YATTRIMLARI TİCARET A^. Merkez: Katfaköy: Yazıcıoğlu İşhanı 3/50 Büyükdere Cad. No 26 Gün Ap. K/4 D/8 MeadiyeköyİSTANBUL RıhtımK.adıköyİSTANBUL Tel; 338 91 513450064 Tel: 172 08 97172 18 37 Merkez. CumartesiPazar dahil hergün. 9^IÇf arası hizmetinizdedir. Sayın DOKTOR ve ECZACILARA Tüm yaş gruplannda ve tüm dermatozlarda en duyarlı ciltlerde bile TEŞEKKÜR Geçirdiğim bir rahatsızhğı nazik ve ihtimamlı elleriyle gidererek ameliyatımı başarı ile yapan Erzurum Mareşal Çakmak Hastanesi emniyetli ve güçlü etkiye sahip Baş Tabip Yrb. Hükmü YOLASIGMAZOĞLU'na Opr. Bnb. Hüseyin YILDIRIM'a Opr. Atğm. Tamer KAVASOĞLU, Anestezi uzmanı Yrb. Şükrii ŞEHİRTAŞ, Assb. İsmail ULUSOY, hemşireier Saime Tunç, Şerife Kılıçtürk, sağlık yardımcıları Memduh Karslı ve Bekir Tamer'e teşekkürü bir borç bilirim. HAKAN TEMİZOĞLL EUMOVATE Glaxo merhem 25 g krem 25 g NHS 6 B TtPt CUMMİNS MOTORLARA MONTE EDİLMEK ÜZERE 4 ADET TURBOŞAJ SATIN ALINACAKTIR Şartnamesi. bedelsiz olarak aşağıdakı adreslerden alınabilir. 1 KARABÜK'de: Demir ve Çeük Fabrikalan Müessesesi Tedarik ve İkmâl Müdürliiğümüz. 2 ANKARA'da: Kurtuluş, Ziya Gökalp Caddesi No. 80'deki Genel müdürlüğüraüz. Isteklilerin şannamemiz esaslarına göre haarlayacakları kapalı teklif mektuplannı, geçici teminatlanyla birlikte en geç 1 Ekim 1986 Çarşamba günü saat 11.00'e kadar Karabuk'te Muessesemız Haberleşme ve Arşiv Müdürlüğü'nde bulundurmaları ilan olunur. Basın: 27434 piyasaya verilmiştir. The Offıce of the Counsellor for British Council and Cultural Affairs wishes to recruit members of staff to administrative posts in its offices in Gaziosmanpaşa. All posts require fluent written and spoken English as well as the ability to type in English. The first post involves the administration of academic and cultural exchanges between British and Turkish organisations. Experience of \vorking with academic institutions and foreign organisations would be an advantage. The post holder will be expected to use a word processor/computer. Salary in the range TL 219213TL343783(gross). The second post will be in the library and will involve dealing with members of the public. Library qualitifications are not essential as training will be given on the job, but applicants are expected to have a genuine love of books. Salary in the range TL155326TL209530 (gross). The preferred starting dates for both these posts is early October. The third post is likely to involve a general range of administrative duties. Salary in the range TL 180529TL263221 (gross). Starting date for this post has yet to be decided. Salaries for all these posts are uftder revievv. Written applications in English stating qualifications and previous experience, and giving the names of two referees, should be sent by (26 September to:The Second Secretary (Cultural) The British Embassy Office of the Counsellor for British Council and Cukural Affairs Kırlangıç Sokak No.9 Gaziosmanpaşa/Ankara ADMEMSTRAITVE POSTS JGIaxoL Sahibinden piyano Tel: 1668342 Izmir (Bostanlı)'da 137 m Müracaat: İstanbul: 5701376 SÂITLIK DAİRE 1
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle