23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/6 8 MA YIS 1986 Malatya'dan Diyarbakır'dan Biraz arabesk, biraz 'arancmarf Malatyalılar kendi kentlerini, "Doğunun Batısı'olarak tanımlıyorlar ve 'Yeşil Malatya'lanndan gurur duyduklanm belli ediyorlar. Topraklan Karakaya Barajı'mn toplayacağı sular altında kalacak olan Malatya köytüleri dertlL Kamulaştırma bedellerinin düşüklüğünden yakmıyorlar. ALİ StRMEN MALATYA O sıkıntılı, biraz da bıkkın ve çokça mahcup bakışı ilk kez Malatya'da değil Dallas'ta görmüştüm. Acı acı gülümseyen ise Ragıp.değil, Gaynor'du. "Tabii Dallas'ı nJkemde herkes bUir, Kennedy bunıda vurulmuştu ya" dediğimde (o zamanlar ne ünlü Dallas dizisi, Ewing ailesi ne J.R. vardı) karşımdaki kişi, belki de yüzlerce kez dinlediği aynı tümceden hem sıkılmış, hem de olaydan duyduğu utancın hâlâ sürdüğünü gösterir bir biçimde buruştunnuştu yüzünü. E«et ama, diye yanıtlamıştı beni Mr. Gaynor, *Biz o olaydan hiç dc onar duymayu ve dognısa o vesfleyie tanınıp, anılmaktan da pck hoslanmayız.' Malatya'da Kerem Kitabevi'nde, kenti nasıl bulduğumu soran okurum "Ragıp..." belki de benzeri bir çağrışımdan korktuğu için olsa gerek daha ben ağzımı bile açmadan hemen kendisi ekle Malatya Inönü Üniversitesi öğrencileri YÖK'ten, baskılardan, eğitimin kalitesizliğinden yakmıyorlar. Yeşillikler içindeki Malatya'ya tepeden baktığımızda ilk gözeçarpan, görkemli orduevi binası oluyor. yivcrdi: 1952 yılndaki oiayı da anımsyor musunaz? Bana sorarsanız nc yazık ki, btr raslantı degildi. "Neden bizde hep böyle şeyler oluyor?" diye sorar durarum keodi kendime. Devlet memuru dostun yakındığı, 1952'de Malatyalı Hüseyin Üzmez'in kendi kentlerinde Ahmet Emjn Yaiman'ı vurmasıydı. Malatyalılar, Hüseyin Üzmez ve yine hemşerileri olan Mehmet AIi Agca ile hiç de onur duymuyorlar, hatta söz onlardan açüdı mı, tedirginliklerini ve sıkınulannı belli ediyorlar, tıpkı Lee Oswald'dan söz edildiğinde Dallaslılann yaptıklan gibi. Ben okurum Ragıp....'a hak vermediğimi, doğrusu Malatya dendiğinde hiç de aklıma Üzmez ile Ağca'nın geünediğini söyledim. Gerçekten de bende Malatya'nın çağnştırdığı hep lsmet Inönfi olmuştur. Elli yıldan fazla Malatya milletvekili olarak parlamentoya giren lsmet Paşa... Aüınözü*nden Zeytinin var J yokydı SEMİR YALÇIN ANTAKYA Hatay'ın Altınözü ilçesi, kent merkezi Antakya'ya 24 kilometre uzaklıkta, küçük ama şipşirin bir yer. Antakya'dan kıvnla kıvnla çıkan bol virajlı yol, insanı kent merkezinin bunaltıcı sıcagından alır ve bir anda Altınözü'nün tatlı ve serin yeşilliğinin kucağına atar. Altınözu, Antakya'nın daha güneyinde ve Suriye sınınna yakın bir yerde kurulu. Ilçenin içinden geçen yolu izlediğinizde kısa bir süre sonra kendinizı Suriye ile Türkiye'yi birbirinden ayıran tel örgülerle karşı karşıya bulursunuz. Dikkatimizi çekiyor, ilçedeki insanlann boş boş oturması, giriyoruz kahvehanenin birine, selam verip oturuyoruz bir masaya. önce, yabancı olduğumuz için ürkek bakışlar dolaşıyor üzerimizde ve ardından da "hoş geldiniz beyim" diyerek masanuza gelmeye başlıyorlar genç,yaşh Altınözülüler.. Masamıza ilk gelen 50 yaslanndaki Mehmet Gönyeli oldu. Gönyeli, serbest muhasebecilik yapıyormuş ve 4 yıl önce kendisini emekliye ayırmış. "llçeniz çok güzel, küçük olmasına karşm şirin. Ne iie geçimini sağlar buranın insanı" diye soruyorum. "Burada zeytincilik var. Bir de bugday ekilir. Buranın zengini yoktur. Herkes ortadirektir. Zeytin ağacı olanlara da bakma, pek parlak yaşanülan yok onlann. Geceleri gündiızleri zeytiadir. Zeytin iyi verirse yüzleri giiler, yoksa actıriar." Kaç zeytin ağacı var burada? Kesin olarak bilmiyorum, ama herkes bir şey söyliiyor. Kimi 3 bin diyor, kimi 10 bin diyor. Dogrusunu Antakya'dan öğrenebilirsiniz. Ama şu kadannı söyleyeyim, hemen herkesin zeytin bagı vardır küçüklii büyüklü. Konuşmamızı dikkatle izleyen 18 yaşında bir genç ilgimizi çekiyor. Bakarken dalıyor, daldıkça da gözleri kapanıyor, uyuyor gibi.. Adın ne senin? Sabahattin. Sabahattin Gülseven. Ne işi yapıyorsun burada? Çalışmıyorum. Zeytin bekliyorum. Nasıl yani? Biz gençler, burada hep işsiziz. dof ru dürüst çalışanımız yoktur. Zeytin yetişince bağ sahipleri bizi bulur, para karşılıgında zeytin toplanz. Peki başka iş yapmayı denemedin mi? öğrenim durumun nedir? tlkokulu biürdim. Fakir olduğumuz için daha yukan okuyamadık. Tahsil olmayınca da iyi bir iş bulamadık. Bir "an" daha çekiyor Sabahattin ve yeniden dönüyor kendi iç dünyasına. Bırakıyoruz düşüncesiyle başbaşa Sabahattin'i. Bu kez belediyedeyiz. Kapıda bizi karşılayan görevli, Başkan Tacettin Tanyeli'nin Adana'ya gittiğini ve vekili Yusuf Keseroğlu'nun su borusu patlağı onarımını denetlemekte olduğunu söyliiyor. Bir süre sonra karşılaştığımız Yusuf Keseroğlu ile ilçenin sorunlarını görüşüyoruz. Burada herhangi bir fabrika görmedik, bir tesis yok mu? Buranın birkaç zengini vardı yrilar önce, başka yerlere gittiler. Sınıra yakın olduğu için midir nedendir bilemiyoruz, buraya biiyük tesis kurulmadı bugiine kadar. O yüzden ilçemizde işsizlik oranı çok yüksektir. Bir kere nüfus 10 bin dolayına olaşmıştır. Her ailenin ortalama 78 çocugu vardır. Bugday ve zeytinciliktir buranın geçim kaynagı, zeytin varsa hayat vardır, zeytin yoksa ilçe balkı yoksuldur, çaresizdir. İlçenin belediyecilik açısından sorunlan nelerdir? Pek büyük sorunumuz yok. Su şebekesinin yenilenmesi sorunumuz vardı, onu da çözdük. 3 kilometre uzaklıkta iyi bir kaynaktan su getiriyonız. Birkaç ay içinde şebekemiz tamamianmış ve iiçeye kaliteli su getirmiş olacağız. Tek ve biiyak sorunumuz Uçemizdeki nufusun yüzde 90'ının işsiz ve boş olmasıdır. Şirin ve küçük ilçe AJtınözü'nden değişik izlenimlerle dönüyoruz. Bu kez şoförümüz Ali Tezgören, 60'ın üzerindeki yaşına karşın dinç, sevecen... Uçede herkes seviyor. Konuşmasuıdaki tavrı gülmekten kınp geçiriyor insanı. Yolda bir akaryakıt bayiinden benzin aldıktan sonra sevecenlik siliniveriyor yüzünden ve sinirleniyor birden: "Şu işe bakın yahu, Özal, bizün anamızı ağlattı. 12 litre benzin 3.500 lira, gel de ekmek ye. Petroliin varolu (varil demek istedi) 12 dolara düslii. Adam benzini ucuzlatmıyor. Bir lastik 11 bin lira. 8 çocuğum var. 38 seneden belli şoföriim. Gidiik gelik Antalya Altınözu arasında, bu yollar eşkitti beni. Önümüzdeki seçimde ben görsetirim Özal'a bak bakalun oy verecem mi, göriir o." Peki geçen seçim oy verdin mi ANAP'a? Verdim, ama pişmanım, elim kınlsaydı da vermiyeydim. Antakya'ya 33 kilometre uzaklıktaki bu küçük ve yeşillikler arasındaki Altınözu ilçesinden ayrıldıktan sonra yol boyu düşünüyoruz, "Ya zeytin iyi vermezse, ya bir doğal afet olursa, ne olacak o vakit bu insanlann hali.. Kim verecek bir lokma ekmek... Kim kıydıreecek sırtlarına bir küçük hırka.." Dünya üniversite güzeli yarışması Uludag * Universiteli Sibel temsil edecek Güney Kore'nin başkenti Seulde17 mayıs tanhınde vapılacak olan Dunya Üniversiteler Barış BırliÇı Güzellik Yartşması'nda Türkiye'yi Uludağ Üniversitesi Güzellik Kraliçesi Sibel Göksel'in temsil edeceğı açıkiandı. Uludağ Üniversitesi Rektöru Prof. \ihat Baikır. dün düzenlediği basın toplantıstnda, uyelerı bulunduğu Enternasyonal Üniversiteler Bırliği'nce duzenlenen, dunya gençlerini bir araya getirerek dünya barışını saglamaya yönelık güzellik yarışmasına katılmak uzere bir aday istenmce, daha önce seçilmış olan Sibel Goksel'i her yonüyle bu yarışmada ulkemizı temsil eımeye uygun bularak gondermeye karar verdiklerını söyledi. (FotoğraJ: LtVLISl GENCELl.İ) ıurkıyeyı Zaten Malatya'ya gireT girmez kentin merkezinde hükümet binası önünde görkemli bir İnönü yonutu ile karşüaşıyorsunuz. Yonutun görkemi, Inönü'nün yasamına sığdırdıgı işlerin görkemini çağnştınyor gerçekten. Ama estetik açısından aynı şeyi söylemek olası değil. Yapıtuı sahibinin becerisinin, birçok kentimizdeki Atatürk yonutlannı yapanlannkinden fazla bir üstün yani yok. Yeşillikler içindeki Malatya'ya tepeden baktığımzda ise gözünüze ilk çarpan şey, görkemli orduevi binası oluyor. Daha yeni bitmiş olan orduevinin çevresi ışıl ışıl. Ne yazık ki, tüm Malatya daha o ışık düzeyine erişebilmiş değil. Malatya'nın 10 km. kadar uzağındaki töreni ilk gördüğünüzde şaşınp, "Burası ne?" diye soracak olursanız garip bir yanıtla karşılaşacaksımz. Burası Malatya, eski Malatya diyecekler size. 1838'den beri içinde Malatyalılann oturmadığı Malatya'nın bırakılış öyküsü de çok Uginç. 1838'de Doğu Anadolu'daki Osmanlı Ordulan Komutanı Hafız Paşa, karargâhmı HarputMezra'dan Malatya'ya taşıyınca, eski Malatya tamamen terk sürecine giriyor. Askerlerini banndıracak yer bulamayan Hafız Paşa, halkın yazın bağlara giderken boş bıraktıkları evlere el koyuyor. Ordu 183839 kışını Malatya'da geçirince, kent halkı bağlara sığınmak zorunda kalıyor ve bağların bahçelerin yoğun olarak bulunduğu Aspuzu yöresine ycrleşiyor. Ordu Nizip Savaşı için Malatya'dan aynldıktan sonra da halk yıkılmış evlerine geri dönmüyor ve Aspuzu'da yeni Malatya yükselmeye başlıyor. Bugünlerde eski Aspuzu yeni Malatya'nın sokaklannda dertli kayısı üreticilerine sık sık rastlarsınız. Karakaya Barajı'nın tamamlanmasıyla birlikte su altında kalacak olan 100 köyden birinde arazisi, bağı, bahçesi olanlar bu dertli kişiler. Hemen hepsi de, çok düşük olan kamulaştırma bedellerinden yakınıyorlar. Malatya'ya 3540 km. uzaklıktaki Üzoğlu Meydancı köyünden Hasan özhan da bunlardan biri. 150 dönüm kaplama bahçem var, diyor Hasan özhan. Hem kayısı ve kiraz yetişen hem de altı ekilebilen bu araziden yılda 3.5 4 milyonluk Urün aldığını, kamulaştırma bedeli olarak ise, toprağın tümüne 5.5 milyon verdiklerini söylüyor. Kamulaştırma bedelinin düşüklüğünden yakınan Hasan özhan "Çok yakında" diyor, "Malatya'ya bir süIÜ, üretici olmayıp, yalnız tüketen insan dolacak. Devlet bunlara hiç bir işe yaramayacak olan düsttk kamulaşbrma bedeOeri yerine yeni toprak verteydi çok daha iyi olurdu." Ve sonra ekliyor: Bu yılın da basadı alınacak. Daha kimse isin dddiyetinin farkında degil. Ama su getip de arariyi kaplayınca iş anlastlacak. Göç edenier ve çürüyen tesisler MEHMET MERCAN DİYARBAKIR Birileri çıkmış, yıllar ve de yıllar önce, Diyarbakır "Şarkın Paris'i" demiş. Mutlaka bir nedeni olmalı. Elbette bir değil, birçok nedeni vardı. Yakınlara, çok yakınlara dek, hiç kimse yadırgamıyordu bu benzetmeyi. Diyarbakır'ın gerçekten ayn bir yeri vardı kentlerimiz arasında. Daha modem, daha canlı, daha sevimliydi. Ayakta kalmış dünyanın en büyük kalesi içinde kurulu en az 5 bin yılhk görkemli ve hareketli tarihi ve Hurrilere, Mittanilere, Hititlere, Aramilere, Sümerlere, Akadlara, Perslere, Makedonyalılara, Romalılara, Bizanslılara, Akhunlulara, Araplara, Oğuzlara, Selçuklulara, Mervanlılara, Eyyubilere, Moğollara, Akkoyunlulara, Osmanlı medeniyetlerine beşik olmuş anıt kent... AUtürk'ün fahri hemşeri olduğu tek yer Diyarbakır. Büyük tıp bilgini Amidali Aetyus'un, Türklslam dünyasımn usta filozofu Seyfeddin'i Amidi'nin, gericiler tarafından derisi yuzülen Nesimi'nin, Türk kütüphaneciliğinin babası Ali Emiri'nin, tarihçi Sait Paşa'nın, Istanbul işgaline baskaldırarak Kurtuluş Savaşı'nın "Basın Cephesi'ni açan Yddınm Kalemli" yazar "Süleyman Nazif'in, ünlü düşünür Ziya Gökalp'in, usta ozan Cahit Sıtkı Tarancı'nın gunümüzün değerli tiyatro yazan Dr. Orfaan Asena'nın doğduğu, büyüdüğü kent. Bu kente "bir seyler" oluyor son yirmi yıldan bu yana. Eskilerin "Gelen aglar, giden ağlar..." dedikleri Diyarbakır şimdi kendi hemşerilerine yabancılaşıyor. Tanımak mümkün değil artık kenti. Eskiden herkesin yedi mahalle ötesinde oturanı tamdığı kentte, artık komşular bile birbirini tanımıyor. öylesine bir değişim var. Diyarbakır'ı Diyarbakır yapan aileler, okumuşlar, aydınlar, yetişkinler, bir bir terk ediyor. Kalanlar ise, kendi köşelerinde, buruk bir yalnızhk içinde... Sokakları bile değişmiş koca kentin. Avlulu, havuzlu, geniş ayvanlı, kesme taş yapılı evlerin, konakların yerine şimdilerde o daraak sokaklarda 810 katlı beton yığmlan doluşmuş. Sokaklarda güneşi görmek mümkün değil. Kapı eşiklerinde artık o eski, temiz, sabahın ilk ışıklan ile sulanmış taşlar yok. lnsanın içi burkuluyor çamurlu, pis kokulu sokakları gezdikçe. Kısaca, Diyarbakır artık eski Diyarbakır değil... Bunun nedenlerini araştınyoruz kentte. Kimi "Vefasulık" diyor, Diyarbakır'da fabrika, kimi de "İssiıttk..." Yıllar ve de yıllar öncesi, bu tesis yok denecek kadar kentte aile yapıları ile, işleri az. Olanların çoğu da ile, hizmetleri ile cumhuriyetin ilk damgalarını vurmus yıllarında kurulmuş ailelerin, kişilerin çoğu yok. Anadolu'nun dört bir yanına olanlar. Yakın zamanda dağılmışlar. Istanbullara, Tekel bir fabrika Ankaralara, Izmirlere, kurmaya kalkışmış. Bursalara göçmüşler. Kentte kalanlar da var tabii. Kurulmuş kurulmasına, YÖK kuruluncaya kadar ama açılamamış bir Dicle Üniversitesi 'nin türlü, Eski aileler ise rektörlflğunü yapan Prof. Anadolu'ya dağılmış» Dr. Cehüettin YazKioglo Diyarbakır'dan "gdç"e en çok üzulenlerden biri. Ben memkketimi seviyonım. Aynlamadun bir türlü. Aynlamam da. Ashnda aynlanlar, haksu degil. Kentte sanayi gelişmenıiş. tş alanlan yok denecek kadar az. Kapital sahibi olanlar, yatırun yapacak alan bolanuyor. Yoksul olanlar ise, iş bulabUuıek omadıı ile kenti terk etmek zorunda kalıyor... AdH Tekla, Diyarbakır'ın eski belediye başkanlanndan. Denilebiliı ki, kendini Diyarbakır'a, Diyarbakır turizmine adamışlardan biri. 70'i aşkın yaşına karşın dağ, taş demeden fotoğraf makinesi omuzunda, kenti, yöreyi tanıtmaya ugraşır. Diyarbakır'la ilgili en küçük bir sorunu, en ufak bir derdi kendine dert edinir Adil Tekin. Kentten göç de, son yıllarda Adil Tekin'in en büyük derdi. Bu göçe en büyük tepkiyi gösterenkrden. Diyarbakır'ı terk etmek günahlann en büyüğiidür. Ama ne çare, kimse kalmadı kentte. Zengini de gidiyor, fakiri de.SokakU, caddede selamlaşacak adam kalmadı. Eskiden kimse bizi durdurmasın diye, caddelerden geçmez, sokaklara sapardık. Şimdi oyle mi ya? Yazık oldu bu muhteşem şehire. Devlet buraya artık bakmalı. Koyden şehire akın, şehirden bir başka yere göç.. Bu memleketin huzuru bozuldu. Eskiden berkes birbirini tanıdıgı için. utanıyor ve kimse suç işlemiyordu. Şimdi kimse kimseyi tanımıyor. Kuçuğün büyiiğe saygısı, büyüğün kıiçuge sevgisi kalmadı. Bir Fevzi Baba vardı. Kimin derdi olsa ona giderdi. Herkes sayardı. Dargınları banştırır, aynlanları birleştirirdi. Kimse birbirini polise, adliyeye şikâyet etmezdi. Ayıptı. Bitti, gitti butün bunlar... O eski adamlar, eski, köklü aileler kalmadı. Yeni yetişen gençler maalesef babalannın, dedelerinin yerini tutamıyor artık. Yazık, çok yazık diyor. Avukat Ihsan Biçici, bir ara kentten aynlıp dönenlerden. Diyarbakır'a aşırı tutkun olanlardan biri de Biçici... Döner dönmez de, Atatürk'ün Diyarbakır'a fahri hemşeri oluşunun yıldönumü olan 5 nisan günü bir sergi açtı. Atatürk ve Kurtuluş Savaşı ile ilgili, 1000 kadar kitap ve derginin yer aldığı bir kitap sergisi. Serginin açılışında, kendisini kutlayanlara ve de "noşgeldin" diyenlere duygularım anlatıyor yutkunarak. "Yapamadım. Daba fada kalamadım. Öyle öztemiştim ki Diyarbakır'ı..." Kimsenin kimseyi tanımadığı Diyarbakır sokaklarmı, caddelerini geziyoruz. Kaldırımlar dolu dolu... Kahvelerde oturanlar arasında içeriye sığmayanlar dışanlara "kürsü" atmış, habire laflıyorlar. Günün her saatinde aynı gorüntu... Diyarbakır'da fabrika, tesis yok denecek kadar az. Olanların çoğu da, Cumhuriyet'in ilk yıllarında kurulmuş olanlar. Yakın zamanda Tekel, bir fabrika kurmaya kalkışmış. Kurulmuş kurulmasına, ama açılmamış bir turlü. Çürümeye terk edilmiş tesisler. Nedenini ise kimse bilmiyor. Teşvik tedbirlerinin ise hiç yararı yok. Kimse gelmemiş bunca zaman. Gelenler de, vurgun yapıp geri dönmüşler. "Doğu'nun Batı"sında Turistik Melita Restaurant'ta grup halinde yemek yerken kapıda "güvenliğimiz" için nöbet tutan ve Kerem Kitabevi sahibi Mehmet Dinçarslan 'ı soru yağmuruna boğanlar ise sivil falan değil dupedüz üniformalı polislerdi. Şimdi oralarda toprağı olanlar Karakaya'nın suyunun araziyi kaplayacağı günü endiseyle beküyor. Kerem Kitabevi'ndeki imza gününde, bize bu bilgileri aktaran yurttaşların arasına ikide bir "sivil" giyinmiş görevliler karışıyorlar ve özellikle Uğur Mumcu'ya YÖK'ten, eğitimin kalitesizliğinden ve ceşitli baskılardan yakınan, blucin giydiği için yoneticilerden tokat yemiş olan kız arkadaşlannın öyküsünü anlatan Malatya tnönü Üniversitesi öğrencilerine dik dik bakıyorlardı. Bir gece önce turistik Melita Restaurant'ta bir grup halinde yemek yerken kapıda "güvenligiıniz!" için nöbet tutan ve Kerem Kitabevi sahibi Mehmet Dinçarslan'ı soru yağmuruna boğanlar ise sivil falan değil, düpedüz üniformalı polislerdi. Ertesi gün Baro Başkanı Tümer önen Emniyet MUdürü'ne "Dün biz yemek yerken kapıda neden polis vardı?" diye sorduğunda, "Benim bu işten hiç baberim yok" yanıtı ile karşılasacaktı! Malatyalılar kendi kentlerini "Dogu'nun Babsı" olarak tanımlıyorlar ve bir yandan kentlerinin gelişmemiş yönlerini vurgularlarken, bir yandan da bağları bahçeleri ve güzel mesire yerleriyle "Ycşil Malatyalanndan gurur duyduklanm da belli ediyorlar. Bu güzel mesire yerlerinden biri de, Ordüzü'nde Cczmi Kartay'ın valiliği sırasında yaptırdığı yapay göl ile sosyal tesisler. Içlerinden biri, Allata razı olsun Cezmi Kartay'dan, şurayı yapbrdı. Ama kendi su başında rakı içip keyif etmek için yapünnış diyorlar. Öyleyse bile eline sagbk, diyor. Gölün yaruna piknik masalan konmuş. Vatandaşlar masalann başında, nevalelerini, rakılannı koymuşlar, ufaktan ufağa demleniyorlar. Üç kişi göl başında bir masaya kurulmuşlar, önlerinde rakılan, Renault9 bir taksinin de kapılarını açmıslar ardına kadar, içerdeki Pionner ekolayzırlı teypten bir uzun hava dinliyorlar. "Ne yöne dönersin deli gönül, tutunacak dalın mı kaldı?" Uzun havanın ezgileri suda kınlıyor. Adını antik Malatya'dan alan süper lüks turistik Melita Restaurant'ta ise orkestra var. Müziğin seyri yakın tarihimizdeki gelişmeye koşut sanki. önce Batı müzığiyle başlıyor, sonra "arancman"a geçiliyor ve de arabeskle devam ediliyor... bunlardan biri. ^^^^^^m^^m^^mmm^m^^m Çeşme'den Dövizli turizm kervanı HİKMET ÇETİNKAYA ÇEŞME 1986 yılında umudumuz, "turizm"de, tatilin dovize feda edildiği bir sıcak yaz yaşayacağız. Ege ve Akdeniz kıyı diliminde en kuçuk pansiyonlar. görkemli turistik tesisler, yerli ve yabancı bağlantıları "dolar" ya da "mark" ile yapıyorlar. Sadece turistik tesisler değil, Iıberal ekonominin gereği "ödemeler dengesine katkıda bulunma" uğraşısı verenler: Lokantalar, gazinolar ve giderek kıyı kesimlerini kuşatan lahmacuncu, pidecı, kebapçılarda bu "anmt kcrvaaı"na katılanlar ve katkıda bulunanlar arasında. Sanırız haziran başlannda Maraş dondurmacılan ile gezginci satıcılar da sözünü ettiğımiz "ekonomik modele" ayak uydurmak zorunda kalacak lar. Eh işimiz zor bu yaz. Arabamızın arkasına bir karavan bağlayıp, ya da çadırımızı sırtlayıp Fethiye Ölüdeniz'e gidelim desek yine karşımıza "dövizli turizm" çıkacak. Bu kez yer parasını dolarla ya da markla ödemek zorunda kalacağız. En iyisi "mavi yolculuk" diye düşünürken Bodrum'dan Ender Uslu'yu aradım hemen, Ender'e "Bir haftalık mavi yolculuk kaça patlar" dedim. Ender bir saat sonra aradı. 20 kişilik bir ya( buldum. 22 metre bo) unda 6 melre genişliğinde, 6 kamarası var. Amerikan barı, radyo telefonu, su kayağı. sörf... Sordum: Gunlüp kaça? 550 dolar... On günlüğü 5500 dolar eder. Biz doları nereden bulacağız. diye kafa yorarken Ender "ne kadar safsın" der gibi araya girdi: Abi, bugünkü kurdan Türk Lirası karşılığı ödeyeceksin. Işte biz o zaman yandık. Dolar ödemeyeceğiz, Türk parası ödeyecektik. Yani 688 TL x 550= 378.504.50ediyordu, Turk parası karşılığı. On gıinluğu ise 1 mılyon /»U bin lira tutuyordu. Bundan vazgeçıp şoyle arabaya atlayıp Çeşme'ye gıtmeye, bizim "yurtlan sesİer korosu"na katkıda bulunmaya karar verdik. Gazeteden çıkmadan once. Ege Seyahat Acenteleri Derneği Başkanı Ergün Göksan'ın turizm konusunda hazırladığı kuçuk bir demeci okudum. Şoyle diyordu Sayın Göksan: "1986 yılı lurizmin yoğunlaşmaya başladığı şu sıralarda özellikle "turist, ödemeler dengesine katkıda bulunur" kavramı üzerinde durulmakta ve yabancı turistlerin sadece iilke ekonomisindeki önemi işlenmektedir. Oysa lum ihracat iininleri, satsumadan tekstile kadar hepsi ödemeler dengesine katkıda bulunur. Yabancı turistlerin onemi bunun da uslundedir. Zira herkes gibi yabancı turistler de latillerini, yıllık izinlerini, sevmedikleri ulkelerde ve antipatik bulduğu insanlar arasında geçirmezler. Sorunu bu konudan ele aimak gerekir ve turizmin en etkili, en yapıcı yönü de budur. Zira yıllık iznini, tatilini geçirmek için ülkemizi seçen yuzbinlerce yabancı turislin Türkiye'ye ve Türklere sempatisi var demektir. Güzelbahçe'den sonra bir başka güzel doğa. Deniz camgöbeği gibi. Urla'yı geçince bir kış kahvesinde duruyoruz. Üç köylu var yan masada. Hoşbeşten sonra soze giriyoruz: Deniz kıyısında arsa arıyoruz da... Genç olanı guluyor kıs kıs... Nerede abi arsa... Öğreniyoruz ki dağ taş satılmış. Karaburun yoresini salık veriyorlar. Oralarda daha turizm gelişmemiş. Ama fıyatlar 23 bin liradan başlıyormuş. Ver elini Çeşme... Her taraf siteler ve villalarla kuşatılmış "ölü kent" izlenimı veriyor Çeşme. Bu kuçuk sahil kasabasının nüfusu turizm mevsimınin dışında 10 bin, ama yazlıkçıların gelmesiv le 200 bini buluyor. Yazlıkçıiar on iki ayın iki ya da üç ayını Çeşme'de geçiriyorlar. İzmir ve Ankaralıların oluşturduğu siteler dolup taşıyor. Geceleri yasam renkli, dans, otomobil, su kayağj, motor yarışları yapılıyor. Insanlar coşkulu, sevinçli. Halkımız da her pazar gunü sabah, kamyon, otobus, minıbüslerle Çeşme'ye akın edip bir günlüğüne de olsa yazhkçıların huzurunu bozuyor. İki sağlık ocağı, 3 doktoru bulunan Çeşme'de en onemli sorun altyapı yetersizliği, belediye başkanı Nuri Ertan bu konuda şunları söylüyor: "Turizmde aityapının öncelikle tamamlanması gerekiyor. Altyapısı olmayan yerde lurizm çok kısa süreli olabilir. Suyu. elektriği, yolu olmayan bir yerde lurizm yapılamaz. Çeşme'nin bu açıdan daha turizm kenti olduğu inancında değilim. Allyapı. Çeşme^ de hazır değil. Suyumuz için ihale yapıldı, üç yıl sonra bitirilebilecek. Kanalizasyon yetersiz. Çeşme'de altyapı sonınlannın tbmü var. Beiediyelerin her şeyi devletten istememesi gerekir. Çeşme'de 8 bin sayfiye evi var. Devletin kanun çıkararak, sayfiye evi olanların da katkıda bulunmalarını sağlaması lazım. Çeşme'de oturanlann hepsi b«dava tatil yapıyorlar. 300 Hra vtrip bütün yıl çöplerinin toplansmfaüıek mücadelesi yapdmasını istiyoriar." Alın sıze "'dövizsiz bir lurizm" yazısı. Balkonunuza bir ieğen su koyup ayaklarınızı içinde gezdirirken gozlerinizı kapayıp "yaz"ı karşılayın.ıhk mayıs güneşinde... Dolar ya da mark karşdığı bağlantı yapan turistik tesislerimizin yani sıra, dövizli turizm umudunun kervanına katılanların sayısı bu yıl bir hayli artacak. Haziran başından itibaren, Ege ve Akdeniz şeridinde Maraş dondurmacıları, lahmacuncular, pideciler ve kebapçılarla birlikte dövizli tatilin nimetlehni yaşayacağız. ı>i£iv ıuıi4iııın en önemli yönü budur. Zira bizi sevdiği için ülkemize gelen yabancı turistleri, tatilleri sonunda ulkelerine mutlu gönderebilirsek biitiın dünyadaki Türk dostlarının artmasına değerli bir katkıda bulunmuş oluruz ki, bugünün uygar dunyasında düşmanlarımmn her fırsattan yararlanarak, "Türk diışmanlığını" geliştirmeye çalışmaları, Türkleri tanıyan ve bizlere sempatisi olanların anlatmasıyla mumkündür." İzmirÇeşme yaklaşık 100 kilometre, Guzelyalı sahil bulvarından Balçova'yı geçip Narlıdereye vuruyoruz. İzmirÇeşme arasında yeni yolun yapımı süruyor. Narlıdere'nin iç kesimindeki narenciye bahçeleri arasında sıkışmış blok apanmanlar, villalar carpıyor gozumuze. WimWenders Amerikalı Arkadaşım, Hammett, Olaylann Gidişi, ParisTexas gibi filmlerin yönetmeni toplumsal eleştiri ve yeni yaşam biçimleri arama ruhunun sinemadaki temsilcisi Wim tVenders: "Bugün 30'larmda olan 68 kuşağı ya yıkımlardan geçmiştir, ya da hâlâ onun içindedir, ama hâlâ evinden 2000 ışık yılı uzaktadır..." tarihi « kararm • | öyküsU (KP> (Yaşamı, filmleri, sinema yazıları) Türkçesi: Kerem Çalışkan lsteme adresi: AFA Yayıncılık Çatalçeşme Sok. 46/4 CağaloğluİSTANBUL BAŞARAN GÜNLER TUZ RENGİ ŞİİRLER Yeni Çıktı CEM YAYINEVİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle