26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER eur el de la Rechercehe" ve Yunanistan'da "The National Council for Higher Education" gibi kuruluşlar(5), Yükseköğretim Kurulu'nun benzeri olup, üniversiteler üzerinde yalnız planlama ve denetlemeyle kalmayıp yönetimde de yetkili kuruluşlardır. Görüldüğü gibi Yükseköğretim Kurulu Türkiye'nin icat etmiş olduğu bir kuruluş değildir. O halde 2547 sayılı kanuna üniversiteler kanunu yerine Yükseköğretim Kanunu adının verilmesinin, üniversiteleri lise seviyesine indirme gibi "küçültncü" bir anlam taşıdığını kabul etmek mümkün değildir. 1981 ÖNCESİ Türkiye'de 1981 öncesinde üniversiteyle ilgili mevzuatta etkin bir planlama ve denetleme organjnın bulunmamasından her zaman şikâyet ediliyordu. 1961 Anayasasında üniversitelerin yönetim ve denetiminin öğretim üyelerinin seçtiği organlar tarafından yapılması şartı vardı. O dönemde ve 1967 yılında yapılan seminerde de belirttiğim gibi, üniversitelerdeki kurullarda öğretim üyelerine ilaveten öğrenci ve asistan temsilcilerinin bulunmasını, o gün yürürlükteki Anayasa hükümleri çerçevesinde bir denet unsuru olarak görmekteydim. 1982 Anayasasında Yükseköğretim Kurulu, çağdaş bir görüşle planlama ve denetleme organı olarak getirildi. Kaldı ki, adı geçen seminerde eleştirdiğim Orta Doğu Toknik Üniversitesi eski müteveili heyeti sisteminde. üyelerin tamamımn aynı anda hükümet tarafından seçilmiş olması, böylece sürelerinin aynı anda bitmesi ve bunlann kurumlarıyla ilişkilerinin devam etmesi gibi sakıncalar, Yükseköğretim Kurulu için asla geçerli değildir. Yükseköğretim Kurulu üyelerinin her iki yılda bir, dörtte biri değişmekte ve herhangi bir siyasi iktidar sekiz yıldan fazla görevde kaldığı takdirde, üyelerinin ancak üçte birini değiştirebilmektedir. Seminerde eleştirdiğim bir konu da Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde doçent ve profesörlerin belli sürelerle atanmasıydı. 2547 sayılı kanun hükümlerine göre, profesör ve doçentler emekli oluncaya kadar görevde kalırlar. Kıta Avrupası dahil birçok ülkelerin ve bu arada Fransa'nın Yükseköğretim Kanunu'nda devlet üniversitelerinde, görevlerini yerine getirmede bilimsel yetersizliği görülen durumlarda veya diğer istisnai hallerde öğretim üyelerinin ilişkilerinin kesilmesi için müeyyideler mevcuttur ve genellikle bu yetki Milli Eğitim Bakanı'na verilmiştir. Bizde de 2547 sayılı kanun ile bu yetki Yükseköğretim Kurulu'na tanınmış, ancak geçen 4,5 yıl içinde uygulanmasına gerek görülmemiştir. İngiltere'de 3 >ıl önce ekonomik nedenlerle 5000 öğretim üyesinin görevlerine son verildiği hatırlardadır. Ortaçağdan bu yana, bazı geleneklerini devam ettiren bir kısım üniversite yönetiminde son 20 yılda yapıimış olan değişikliklerin bir nedeni de, bu dönemde teknolojinin baş döndürücü bir hızla ilerlemesi ve devletin üniversitelerin yönetim ve denetimini izleme ihtiyacından kaynaklanmaktadır. İşte çağdaş üniversite yönetimindeki bu değişikliklerden esinlenerek kabul edilen 2547 sayılı kanunun üniversitelerimizi çağdaş anlamda özerklikten uzaklaştırdığı düşüncesine katılamam. Aynı seminerde belirttiğim gibi, o dönemde de akademik özerkliğin anlamında büyük çelişkiler vardı. Mesela fakülte kararlannın Senatoda reddedilmesini o zamanki kanunda yazılı olan fakülte özerkliğiyle bağda>tıramıyordum. Yine bazı azınlık gruplarının hukuka aykırı olarak zorla üniversite idaresine hâkim olma çabalannın eğitim ve öğretim özgurlüğünü büyük ölçüde ihlal ettiğini vurguluyordum. Yükseköğretim kurumlanmızla ilgili mevzuatta meydana gelen değişikliğin asıl sebebi, çağdaş üniversite yönetimindeki gelişmelere paralel olarak, statik bir düzen yerine dinamik bir düzen getirilmesi zaruretidir. BLGÜN DE SAVUNUYORUM 1967'den önce ve sonra savunduğum ve halen de muhafaza ettiğim bazı görüşler vardır. Onlar da şudur: 1967 semineri ve 7 Ocak 1971 günü TBMM Bütçe ve Plan Komisyonundaki konuşmamda ideolojik akımların üniversitelerde objektif olarak ve bilimsel metotlarla tartışılmasına ve bunlar tartışılırken birinin öbürüne tercih edilmemesine temas etmiştim. Bunu bugün de savunuyorum. Çeşitli felsefe ve görüşleri yansıtan kitaplann üniversite kütüphanelerinde bulunmasının yaranna bugün de inaruyorum. Öğrencilerin cemiyetler kanunu hükümlerine göre değil, tamamımn katılabileceği seçimlerle oluşacak ve üniversite organları arasında yer alacak bir kuruluşun varhğının yararlarını belirtmiştim. Bugün de aynı düşünceleri muhafaza etmekteyim. Saygılarımla. (1) Straffan Hemfrid, CREInformation No.63. 1983. O139. (2) Loi no. 8452 du 26 janvier 1984 de l'Enseignement superieur. (3) Swedish Higher Educalion Act, 5 Mmy 1977. (4) Hocbschulrahmengeselz vom 26 Januar 1976. (5) Michael Sıathopoulos. CREInformation Vo.68. 1984. sJ8. 5 MA YIS 1986 Bir Soruya Cevap Prof. İHSAN DOĞRAMACI Cumhuriyet Gazetesi'nin 22 Nisan 1986 günlü nüshasının 2. sayfasında yayımlanan "Prof. Doğramacı'ya Bir Soru" başlıkh yazıya cevap: 1967'den itibaren geçen 14 yıl zarfında Avrupa Üniversiteleri Birliği Daimi Komitesi'nde sürekli olarak görev almış olmam bana birçok iilkelerin yükseköğretimde yönetim konusunu yakından izleme ve inceleme imkânını verdi. Bu dönemde yılda iki defa, yabancı meslektaşlarımla değişik ülkelerde toplanarak üniversitelerin yönetim sorunlarını yerinde inceleme fırsatını buldum. Son 15 yıl içinde başta Fransa ve İskandinav ülkeleri olmak üzere birçok Avrupa ülkelerinde üniversite yönetiminde köklü değişiklikler olmuştur. Stokholm Üniversitesi Rektörünün bir makalesinde de belirttiği gibi İsveç'te üniversite rektörii 1970 yılına kadar bütün profesörler tarafından seçilmekte iken, 1974 yılında 20 öğretim üyesi, 20 öğrenci ve 20 mahalli sendika temsillerinden oluşan bir heyet tarafından seçilmiş, 1978'den itibaren de hükümet tarafından atanma yoluyia görev başına getirilmeye başlanmıştır. Aynı yazıda görüleceği gibi, 1977'den itibaren üniversite yönetim kurullannın üçte birini, görevlendirilen politikacılar teşkil etmekte ve bu oranın üçte ikiye çıkanlması öngörülmektedir (1). Fransa'da ise rektör seçiminde 1%7 yılına kadar üniversite, iki rektör adayı önerir ve bu adaylardan hemen daima birincisi Milli Eğitim Bakanı tarafından atanırdı. 1967'den sonra yeni bir sistem uygulanmaya başîanmıştır. Buna göre, her büyük şehirde Milli Eğitim Bakanı doğrudan bir rektör atamakta ve bu kişiye o bölgedeki üniversitelerin şansölyesi unvanı ve görevi verilmektedir. Rektöre, Milli Eğitim Bakanı adına o bölgedeki yükseköğrenim dahil bütün eğitim kururnlanna nezaret yetkisi de tanınmaktadır. Ayrıca her Üniversitede atanmış rektöre bağlı olmak üzere bir üniversite başkanı (president) beş yıl süre ile seçilir. 26 Ocak 1984' tarihli Fransız Yükseköğretim Kanunu'nun 27. maddesine göre bir kısım öğretim üyelerinin de iştirakiyle bir heyet tarafından seçilen president'ın yetkileri ise son derece kısıtlıdır. (2). NURKÜT İNANA YA.MT Sayın Nurkut Inan bize sorduğu sorunun cevabını Avrupa Rektörler Birliği Genel Sekreteri Andris Barblan'ın 20 Ocak 1982 tarihinde kendisine yazdığı ve bir suretini de bize gönderdiği cevabi mektupta yer alan şu satırlarla esasen çok açık bir şekilde almış bulunmaktadır: "Bildigim kadanyla. Fransız düşünürii Rousseau'dan esinlenerek hayal etmiş olduğunuz üniversite modeli bugüne kadar hiçbir yerde uygulanmamıştır. AngloSakson Üniversite sisteminde ise üniversite yönelicileri görevlere asla secimle gelmezler ve İngiltere'de olduğu gibi, öğretim üyelerinin kısa süreli bir ihbarta işlerine son verilebilir. Türk üniversiteleri geçraişte geleneksel olarak kıta Avrupa'sının lesiri altında kalmış ve öğretim üyeleri adeta bir memuriar toplulnğu hüviyetine büriinmüştü. Görebildiğim kadanyla halen yeni kanun ile Türkiye'de de AngloSakson üniversite yönetim sistemi yerieşlirilmeye çalışılmakta olup, Yükseköğretim Kurulu bir milli müteveili heyet ozelliğindedir. Ülkcnizde üniversiteye bakış tarzı, sizin anlamış olduğunuzdan farklı bir yönde değişmektedir. Bu bakımdan bu sistemi benimsemek sizin için zor olabilir." Gerçekten, AngloSakson ülkelerinde üniversite yöneticileri hiçbir zaman seçimle görev başına getirilmemişler, her zaman atanmışlardır. Nitekim durum Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada gibi bazı ülkelerle gelişmekte olan, ancak çoğulcu demokratik sistemle yönetilen Hindistan'da da aynıdır. O halde ülkemizde 6 Kasım 1981 tarihinde yürürlüğe giren Yükseköğretim Kanunu'nda da üniversite ve fakülte yöneticileri • nin atanma ile görev başına gelmeleri ancak çağdaş bir sistemin uygulamasından ıbarettir. Yukanda sözünü ettiğim Fransız üniversiteleri ile ilgili kanunun adı, üniversite kanunu değil, yükseköğretim anlamına gelen "Loi de l'Enseignement superieur"dür (2). Genelde üniversitelerle ilgili kanunlann üniversite kanunu değil, yükseköğretim kanunu adını taşıdıklan çok küçük bir incelemeyle öğrenilebilecek bir husustur. Bu durum İskandinav ülkelerinde aynı olduğu gibi (3) Almanya'da da "Hochschulrahmengesetz" adını taşımaktadır (4). İskandinav ülkelerinde "The National Board of Universities and Colleges" (Universitetsoch högskoleambetet) (3), Fransa'da "Conseil national de l'Enseignement superi CÜMHCRIYET7E/V OKURLARA... OKAY CÖmNSİN Kara Manzaralar... Ç ili: Her türlü muhalif yayın ve resmi bildiriler dışında O siyasi haber verilmesi yasak. Guney Afrika: Son sansür kararian özgür basıntn tümüyle boğulması ve ölümü olarak niteleniyor. Uganda: \bzlaşma ve yolsuzluklardan söz eden Munnansi gazetesinin bütün yöneticileri Başkan Obote'nin emriyle tutuklandı. Malaysiya: Biri yabancı muhabir olan üç gazeteci tutuklandı, iki gazeteci de hükümeti eleştirdikleri için yargılanıyor. Tayland. Başkent Bangkok'un dışına çıkan gazetecilere baskı yapılıyor, polis karşısında hiçbir güvenceleri yok. Singapur: Reuters'in muhabiri smır dışı edildi. Gerekçe, geçen ayki otel yangınına ilişkin bir röportajda, yaralıların birinin kendisine yardım edecek olan görevlinin para istediğini aktarması. Endonezya: İki Amerikalı gazeteciye ülkede çalışma izni verilmedi, bazı konularda yayın yapılması yetkililerin iznine bağlı. ABD: iki büyük yayınevi Şekspir'in Hamlet ile Romeo ve Jülyet oyunlannın okullara girebilmesi için kendilbrinden bazı cümlelerin çıkarılmasının yetkililerce istendiğini ve ondan sonra kitaplann okullara kabul edildiğini açıkladılar. Fransa: LJberation gazetesini basan polis, aranmakta olan bir kişi hakkında bilgi vermeyi reddeden bir gazeteciyi tutukladı. İşte dünyanın dört köşesinden bir kara manzaralar listesi. Bu listeye bakıp da avunacak durumumuz yok, benzer manzaralar ülkemizde de her gün görülüyor. Kötü haber getiren mesajcının kafasının uçurvlduğu gibi, dünyanın her yanında işleri iyi gitmeyen yönetici de bunu yazan gazetecinin kafasını uçurmaya çalışıp duruyor. Sevgili Aydın Emeç'i yitirdiğimiz gün, Batıda yapıimış ve daha önce değindiğimiz bir araştırmayı anımsamıştık: Kalp krizinin en çok görüldüğü meslek dalı gazetecilikti. Bülent Dikmener Haber Ödülleri töreninde de bir konuşma yapan değerli hekimimiz ve yazanmız Erdal Atabek, gazetecilerin sağlık sorunlanna da değindi. Şöyle dedi Dr. Atabek: OKTAY AKBAL EVET/HAYIR SevgiliAYDIN; Son yolculuğunda, tüm dostların seninle beraberdi. Bir gönül kalabalığı halinde sana koşanlâr..r nı Yetişemeyip sımsıcak satırlarla yüreğimizin yarasını sarmaya çalışanlar... Tam bir sevgi kuşatmasıydı. Minnet duygularımız, bu köşelere sığacak gibi değil. Sana da duyurmak istedik. . . "İşçiler iş aramaktan vazgeçmiştir". Niye vazgeçmişler? İş bulmaktan umutlarını kestikleri için! "Gaziosmanpaşa'da kro nik açlık hüküm sürer. Halk yoksulluk içinde çaresizdir. İşi var görunenlerin büyük kısmı gizli işsizdir. Ekmeği mideye indiren doymuş sayılır. Geceleri intihar komandoları çıkar elektrik direklerine kaçak cereyan almak için. Ölüm pahasına çekilir kablolar. Genel görünüm budur Gaziosmanpaşa'da." SHP İstanbul il Kadın Sorunları Komitesi'nin Gaziosmanpaşa'da düzenlediği 'Hayat Pahalılığı ve Kadın" toplantısındayım. II Yönetim Kurulu üyesi İsmet Erdemli böyle konuşuyor: 'İşsizler iş aramaktan vazgeçmiştir" Çevremizde kadınlar, erkekler, çocuklar, hatta kucakta bebeler. Hepsi dinliyorlar, bir şeyier umut ediyorlar. Gaziosmanpaşa, eski adıyla Taşlıtarla'yı ben daha çok, dostum Muzaffer Buyrukçu'nun öyküleriyle tanıdım. İstanbul'da bir çok İstanbul var. Farkında değiliz çoğumuz. Fatih, Beyazıt, Cağaloğlu, Eminönü, Beyoğlu, Şişli, Bakırköy, Levent, Boğaziçi, Kadıköy, Erenköy... Buydu eski İstanbul. Şimdi nice İstanbul var İstanbul'un içinde dışında... Kaçımız gidip gördük bu yöreleri? Kaç aydınımız, kaç politikacımız? Belki partililer seçimden seçime gelirter, oy almaya!.. Gaziosmanpaşa'da yetişmiş, Siyasal Bilgiler Fakültesi çıkışlı Nalan Çavuşoğlu'nu dinliyorum. 40 bin nüfuslu Gazi Mahallesini incelemiş, bir bir sıralıyor dertleri, sorunları: "Türkiye'de açlık yok, fakir yok, tatil yerlerinde hiç boş yer yok, mağazalarda ne ararsanız var denmesine rağmen, mutfağı bile olmayan, bir tek göz odalı evde her gün on iki kişiye yemek yetiştireceğim diye çırpınan kadınlar vardır burada. Kanalızasyon yok, su yok" Sıvas'tan, Tunceli'den, Kars'tan gelmiş bu yöre insanlan. Topraksız köylüler. Kentte iş bulmaya koşmuşlar, buldukları işler seyyar satıcılık, boyacılık, inşaat işçiliği gibi gelip geçici çalışmalar. Daha sonra başka konuşmalar: Hikmet Çetin'in ve Tevfik Çavdar'ın çözüm yolları ve bu duruma gelişimiz konusundaki açıklamaları; Dr. Rana Beşe'nin, Şükran Ketenci'nin, emekçi Cevriye Baysal'ın gerçekleri yansıtan sözleri... Bu güzel ilkyaz gününde bu loş, nemli, sıcak yeraltı salonunda umut ışıkları saçılıyor. Herkes payını alıyor. Alkışlar. Umutlu, aydınlık yüzler, sesler... Bu yazıyı yazmak için masa başındayken bir dergi geçti elime. Lüks baskılı, renk renk... Kapakta Bayan Özal'ın kocaman bir resmi. İçerde de başka resimleri, tek başına ya da eşi ile biriikte... Bir sayfada 'renkli' kesitten fotoğraflar. Narin'ler, Kamhi'ler, Sabancı'lar, Hakko'lar, Caculi'ler, Cevher Özden'ler, bu arada yine Özal'lar... Sheraton'dan, Şamdan'dan, Plaza'dan, Amarcord'dan, Dedeman'dan, Maksim'den mutluluk görüntüleri... Zenginlerimiz, en seçkin zenginlerimiz kadını erkeğiyle mutluluk yarışında... İşte bir iş adamımız giysilerinden, losyonlanndan, ayakkabılarından söz açıyor: "Giysilerimin çoğunu Zelba ve Dress Man'dan alırım, ayakkabılarım ise genellikle Milano ve Londra'dan..." Bu bay bir ara Aramis parfümü kullanmış, sonra bırakmış bir Ispanyol parfümünün peşinden grtmiş, şimdilerde Beverly Hills kullanıyormuş! Ya gittiği lokantalar, yok bağışlayın 'restaurant'lar! La Mer, Gayzz, Zinfla Zinfuus gibi yerlermiş nerelerde bunlar bilmiyorum! Hem oralara gittiğinde bilirlermiş nelerden hoşlandn ğını, ona göre sofrayı düzenlerlermiş... Masal gibi bir şey! Beyler nerde, biz nerdeyiz! Derginin bir sayfasının başında bakın ne yazıyor: "Opal günler, Safir geceler." Mutlunun mutlusu bir avuç insanımızın, günleri opal renginde, geceleri de safir!.. Zeytinburnu'nda gecekondulan başlannayıkılan insanlar kapı kapı dolaşıp dertlerine çare arasın; Gaziosmanpaşa'nın işsizleri iş aramak gibi boşuna çabalara girişmesin; 'kronik açlık' İstanbul'un dört bir yanını sarsın, insanları kasıp kavursun, kimin umurunda... Ama seçime doğru koşup geleceklerdir. Hepsi, bütün partiler... Başta iktidardakiler, camilere, alanlara doluşacaklar, Allah sözüyie başlayıp Allah sözüyle bitırecekler konuşmalarını. Ballar dökecekler dillerinden... Bir kez daha aldatacaklar mı gerçeklerin karaniığında bunalanları? Dergide Sayın Bayan Özal'la da ilgili bir yazı okudum. Başbakan eşi olmanın sıkıntıiarından bunalıyormuş; eşiyle Kumkapı'da rahatça bir balık yiyemiyor, Nişantaşı'ndaki mağazalarda torununa bir giysi alamıyor; Aerobik'e gidip kilolanndan kurtulamıyor... "Bak Canan haftada üç gün aerobike gidiyor, bu yaz istediği mayoyu giyebılecek. Ben de gitsem mi ne dersin nonoşum" diyemiyormuş... Dergi şöyle yazıyor: "Semra Özal da bir kadın, onun da her kadın gibi içinden geldiğince davranmak, konuşmak hakları var, ama bunlar Turgut Beyin eşi olunca olası mı?" Kolayı var, Sayın Semra hamm gitsin Gazi Mahallesi'ne, 'kronik açlık' çeken ailelerden birine konuk olsun, aşlarına kaşık çalsın, iş aramak gibi gereksiz çabalardan kaçınan erkekleri, gençleri görsün, tanısın... Bütün bu acı gerçeklere tanık oiursa aerobike gitmeden kilolarını atacaktır; mutlu bir kesimle biriikte ülke koşullarına bu denli ters bir yaşam sürdüğü için azıcık sıkıntı duyacaktır Çelişkiler Göze Batıyor. "Basın mensuplarının önemli sağlık sorunları vardır. Bu sorunlara eğilmemek yanlıştır, kaybedilen gazetecilerin, basın çalışanlarının arkasından üzülmek yeterfi sayılmamalıdır. Basında çalışmak bir stress denizinde yaşamaktır. Her olayın, her haberin değerlendirilmesi, dikkatin 24 saat uyanık tutulması zorunluluğu, çalışmanın her aşamasında yaşanan gerginlik, ciddi rahatsızlıkların hazırlayıcısıdır. Buna ek olarak çalışma saatlerinin belirsizliğini, düzensizliğini yaratan meslek koşullan yaşama düzenini de bozmaktadır. Uygun beslenme koşullanna uyamamak, gerginliği azaltmak için başvurulan içki, sigara gibi etkenler de olumsuz nedenler oluşturmaktadır. Basın mensuplarının sağlığı, çalışma koşullan, yas, cins, hastalıklar gibi çok yönlü bir alan çalışması yapılmalı, basın meslek kuruluşları da konuya önemle eğilmelidir." • Celal Üster, sevgili Aydın Emeç'le biriikte Cumhuriyete ~\ geldi ve Aydın'ın en büyük desteği olarak Kültür Servisi'nin yönetiminde ona omuz verdi. Aydın'ı yitirdik, ama yaşam ve iş sürecek, Kültür Servisi artık Celal Üster'in sorumluluğunda çalışmaya devam edecek. EMECIer MARMARISTE UCUZ TATİL Deniz, orman ve güneşin kaynaştığı, eşsiz doğa güzelliğinde yılların yorgunluğunu atın... IATİI DONI.MI I KIMI/ 1. 2 • î 4 ÜOMM DT)NIM ÜCİNIM IX)(dM 2 l.mı» l(. T.innu.z 1')». : 17 \<vmw M T..n».»w IW(. : I \<tn>* \S ASiibhB I ' * , : Ift ^ w o s M) VEFAT ve TEŞEKKÜR Sevgili eşim ve Cumhuriyet Gazetesi eski mensuplanndan, ÖZDEN ÖZGELEN'İ 3.5.1986 tarihinde kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyim. Merhumun son rahatsızlığj ve ameliyatı sırasında büyük ilgisini gördüğümüz; Koşuyolu Astım ve Kalp Hastanesi'nin değerli doktor ve personeline, kan vermek için adeta yarışan fedakâr akraba ve arkadaşlara, cenazesine bizzat gelmek ve çiçek göndermek suretiyle acımızı paylaşan bütün dostlara minnet duygularımla teşekkür ederim. Acenre ve Se<vs KAPA SAAT Tıcoret Ltd Ştı. Hofâskorgozi Coddesi 123/2 Horbıve istanbul Tel: 148 96 1213 İSTAMBVI Edp GüraolBakınöv 571 80 40 Gungenci Ticore'Beyoalu 149 30 53 luğfion Ticar»lTolsim 143 49 17 H0seyi>ı Şat»nBatıorye 345 31 75 ibo TicoretHatbye 14681 76 Kooydı Koll Sf Srlecı 520 71 86 <uz Opı>k A.S Alsaray 523 97 70 Mufo! Çe'r>Ösmanbey 146 38 67 Şadcm CetinSisS 1İ6 38 08 ADANÂ Eropso OpfıkSaor IM. Şli. 10441 ANKAJtA Mura« B.yıkoulu 27 02 82 Vedat özer 33 67 20 İZM» Hangay Optik 21 75 60 M. KülaHçıo^iu 13 94 80 ANTAKYA isp.'Moştaoğlu 16 007 SAMSUN Somsun Optik 12370 IAM PANSİYON YAIAK + S.MHVA1 TISI + ('XUL YrMI (".I + USA^I 1! ^110! SAIMC1 MHt. II <kl)V llohıl) yerinizi ayırtmakta gecikmeyiniz RI/IKVASVON \..'\ (.«I V . 7 Rık.ııılıkU , \NK\K\ Tcl IX ' » <n ZEYNEP ÖZGELEN Gazetemizin eski çabşanlarından arkadaşımız, T.C. DÖRTYOL İCRA MEMURLUĞU İLANEN TEBLİGAT SAYI: 1984/39 Borçlu: Köseoğlu Nakliyat ve Hafriyat Limited Şirketiİtfaiye Arkası Yeni Mahalle Yeni Sanayi Caddesi No: 19 KAHRAMANMARAŞ. ArDa Gıda Ürunleri Pazarlama ve Dağıum A.Ş. Vekili Av. Remzi Çetin tarafından 1.000.000. TL'sı alacagın tahsili için aleyhinize yapılan icra takibinde gönderilen örnek 152 nolu öderae emri tebliğ ediİememiş ve zabıta tahkikatı neticesinde de yeni adresinizin tespitine imkân bulunmadığından ödeme emrinin ilanen tebliğine karar verilmistir. Yukanda yazılı borcunuzuraasraflanile biriikte kanuni süreye (30) gün ilavesiyle (37) gün içinde ödemeniz, borcun lamamma veya bir kısmına veya alacaklının takibat hakkına veya imzaya bir itirazınız olursa yine (37) gün içinde açıkça bildirmeniz, imzaya itiraz ettiğiniz takdirde merci önünde yapılacak durusmada haar bulunmanız, bulunmadığıruz takdirde itiraanızın kaldınlacağı, 1.1 JC.nun 74. maddesi gereğince mal beyanında bulunmanız, borç ödenmez veya itiraz edümezse cebri icraya devam edileceği, takibe itiraz ettiğinizde itirazla biriikte tebliğ giderlerini ödemeniz, aksi halde itiraz etmemis sayılacağınız ödeme emrinin tebliği makamma kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 6.11.1985 Basın: 18615 ŞERIFE ADIYAMANLI ile VEDAT ÇAKAR Evlendiler 4.5.1986 tZMlT ÖZDEN ÖZGELEN'İ kaybettik. Acımız sonsuzdur. T.C BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNDEN Üniversitemiz Yabana Dıller Vüksekokulu tarafından Ingilizce bilgisinin düzeyini ölçmek isteyen herkesin girebileceği bir Ingilizce YeterliJik Sınavı verilecektir. Sınav ve sınava girij koşulları ile ilgili ayrınıılı bilgi almak isteyenler, Yabancı Diller Yüksekokulu Sekreterliği'ne başvurabilirler. Sınav başvuru tarihi 16 Mayıs 1986 saat 17.00'ye kaüardır. Postadaki gecikmeler dikkale alınmaz. Tel: 163 15 00/300301 Not: Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri \a da Boğaziçi İJniversilesi'ne girmeye hak kazanmış öğrencüer bu sınava giremezler. Basın: 18505 CUMHURİYET ÇALIŞANLARI YAYINCILIK KONUSUNDA DENEYİMLt, TEKNİK ELEMAN Yayınevi bünyesinde çalışacak, dergi veya kitap yayımı konusunda çalışmış, tipo ve ofset baskı tekniklerini hakkıyla bilen, askerliğini yapmış bay eleman, BİLGE YA YINCILIK A.Ş. Vatikonağı Cad. 73/2 MŞANTAŞI/tST. 141 51 24 (2 hatl 148 22 04 (2 Hot)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle