19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
rCUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER de hâkimiyetini kurmak için propaganda yapmak" eylemine konulan yaptınmlar ve cezalar hep emekçi sınıfın aleyhine işlemedi mi? Memurlar gibi, devlet yapısında çalışanlara örgütlenme yasağı konmadı mı? Çağdaş Batı demokrasisi, sözünü ettiğim sınıflann, kurum ve örgütlerin seçimlere serbestçe katılımları ile oluşur. Sınıflar arasında denge böyle kurulur; çağdaş demokrasi gökten tepsi içinde inmez. Sayın Cumhurbaşkaıu Kenan Evren, 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı dolayısıyla yayımlamış olduğu mesajının bir yerinde şöyle dedi: "Demokratik parlamenter sistemi gönülden benimscmiş ve bunu yasam biçimi olarak seçmiş ülkeler arasında biz de bulunmaktayız. Bu özelliğimizle övünmeliyiz. gurur duymalıyız. Milletimizin karakter yapısına en yaraşır bir idare şekli olan demokratik pariamenter sisteme sahip çıkalım, onu yozlaştıracak her tutum ve davranışa karşı koyalun. Ve sistemin bundan böyle kesintisiz devamı için elimizden gelen her çabayı gösterelim."' Bu duygu ve dileklere katılmayacak, demokrasiye inanmış, dürüst bir Türk vatandaşının, Sayın Cumhurbaşkanfndan ayrı bir düşüncede olmasına olanak yoktur. Ne var ki, demokratik parlamenter sistem, az önce belirttiğim gibi, ancak Türk halkının bütün katmanlannın parlamentoda gerektiği oranda ve dengeli, adaletli bir biçimde temsil edilmesiyle anlam kazanır. Oysa gerek eski dönemde, gerek şimdi seçimle iktidara gelen sağ kesim toplumun butün katmanlannın Mecliste temsili şöyle dursun, ileriki seçimlerde iktidarı özgürlükçü sol kesime, çağdaş demokrasi gelenekleri uyannca, devredebilmek haarlığında biie olamıyor bir türlü; açıkça söylemiyorlar, ama bunu doğal saymıyorlar. Nitekim çok partili demokrasiye geçtiğimiz 1946'dan beri muhalefetin bütün önerilerini, bütün gensoru istemlerini surekli olarak reddedip kendi bildiği doğrultuda giden, çoğunluktaki sağ iktidarlann tutumu, bugün de gözlerimizin önundedir. Şeriatçıhk konusundaki düşüncelerine karşı olduğum anayasa profesörü rahmetli Ali Fuat Başgil'in bu gibi durumlar karşısındaki değerlendirmesini günümüzün Türkçesine çevirerek aşağıya alıyonım: "Tarih ve mukayeseli huknk gösteriyor ki, zorbaJık ve tutsaklık rejimi, her zaman giicün ve yetkinin sayılı birkaç elde ve bir başta toparlanmasından doğmuştur. Eski rejimlerde egemen olan zorbalık ve baskı politikası. yoğunlaşan kuvvet tekelinin iirünüdür. Fakat bu durum yalnız diktatörluklere özgıi değildir. Bir tek noktada toplanan kabına sıgmaz bir guç, her zaman hakkın ve ozgurlügüa buyiik düşmanıdır. Bu kurala demokrasiler bir istisna olusturmaz. DemokrasUerdeki çoğunluk da, vakitsiz ve denetimsiz bir kuvvet merkezi dunımuna gelince aynı sonucu verebilir; >ani o da zorbalık yoluna sapabilir. Temsil ettiğine inandığı ulusal istencin (iradenin) kutsalhğına dayanarak en kıyıcı diktatörlere rahmet okutacak bir yolda hareket edebilir. Bir hükümdardan veya bir diktatörden gelen bak ve nzgürlük düşmanlıgı ile bir çogunluktan gelen hak ve özgiirliık düşmanlıgı arasında hiçbir nitelik ayrınu yoktur. Kötüliik kimden gelirse gelsin kotülüktür. Kötuliigü yapan çoğunlugun demokratik olması ve ulusal egemenlige dayanması, yaptığı kötüliigu dayanılmaz bir duruma sokar. Çünkü çoğunluk, uyguladıgı zorbalığı yasallasürmak için ulusal istence (iradeye) dayandığma ve böylece zulüm yaprnakta haklı olduğuna inanır. Şu halde çoğunlugun yönetimi demek olan demokrasi, söylencelerdeki kuyrugunu ısıran canavara benzememek için kendi iç yapısında sakladıgı bu tehlikeyi karşılamak ve önlem almak, vatandaş hak ve özgürlüklerini güvenceye baglamak ve bunun için güvence kunımlan oluşturmak zonındadır. Ancak bu güvence kurumlan sayesindedir ki demokrasi, özgürliik ve bakiılık rejimi dunımuna gelebilir. Bu konuda alınacak önlemlerin başında ve güçlüklerin anahtan olarak kuvvet ve yetkilerin tek elde toparlanması yerine, bölünüp birbirine karşı birer özel organ durumuna konulması gelir." (Ilmin Işığında Günün Meseleleri (1960) sh. 84/85). Demek ki, yaJnızca parlamenter sistem yeterli olmuyor. Parlamentoculuk, denetimsiz çoğunluk diktasına kayabiliyor. Çünkü parlamentoda bu kaymayı frenleyecek katmanların temsilcileri yer almıyor. (Parlamento dışı adalet denetiminden ayrıca söz edeceğimiz için bu noictaya değinmiyorum). Demokrasi arayışı yolunda yürürken yukanda belirttiğim aksaklığın, yani halkın bütün katmanlannın parlamentoda temsil edilemeyişinin nedenlerini de açık seçik saptamak gerekir. Görülüyor ki, gerçek, çağdaş demokrasi, birçok etkenlere ve birçok sorunun çözümüne bağlı, önemli bir konudur. Demokrasi arayışımızı bir süreden beri bu nedenle surdürüyoruz. Demokrasi Arayışmd Çıkan Sorunlar HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Demokrasi arayışı yazüarımda karşılaştığımız sonılaitian biri de şu idi: "Insansal değerler sisteminin şimdilik son aşaması olan gerçek demokrasi rejimini toplum olarak içimize sindiremiyor • muyuz? Başka bir deyişle, kimi organik yapıların bazı besinlerden aJerji duydukları gibi gerçek çağdaş demokrasi bizim toplumsal iç yapımızda alerji mi yaratıyor? Doğrusunu söylemek gerekirse, 1946, hele 1950'den sonraki demokrasi geleneği bizde öyle kuruldu ki, o dönemlerde ve şimdiki dönemde cumhurbaşkanları yansız olamadılar. Bilindiği gibi, Celal Bayar, Demokrat Parti'nin simgesi DP armasını taşıyan bir asa ile gezdi on yıl. Bugünkü Sayın Cumhurbaşkanı Evren de hükümet başkanı tarafından çözüme bağlanması veya "yanıtlanması gereken birçok soruna kendini muhatap sayıyor, 1982 Anayasası'nın "kefıli" olduğunu meydan konuşmalannda açıkça ilan ediyor. Başbakan da a>ııı doğrultuda olduğuna göre anayasanın değişmezJıği konusunda sanki ANAP iktidan, cumhurbaşkanı ile özdeşleşmiş izlenimini uyandınyor. Sunduğum bu iki örnek ülkede gerçek demokrasinin kurulmasına ciddi engeller oluşturdu. Daha da oluşturuyor. Durum böyle sürup giderse, yeni yeni sorunlar yaratacak boyutlara ulaşabilir. Eğer toplumda demokrasiye karşı bir alerji uyanıyorsa veya insansal değerier sisteminin son aşaması olan gerçek demokrasi rejimini toplum olarak özümseyemiyorsak, bütün bunlar, "demokrasi" diye bize sunulan rejimin Batılı anlamında gerçek demokrasi olmayışından ileri gelmektedir. Türk halkı insan hak ve özgürlüklerine ve sosyal adalete dayalı demokrasinin lezzetini henüz tam olarak tatmamış ve bunun erdemine ulaşmamıştır. Bunda 1946'dan günümüze değin gelip geçen politikacıların kusuru büyuktür. Bunlardan bir bölümü demokrasiye hiç mi hiç inanmadığı halde demokrasi öncülüğü yapmaya kalkmış; kimisi de gerçek demokrasinin ne olduğunu bilmeden parti kurarak liderler kervarnna katılrruş; kimisi çağdaş demokrasi ilkelerine taban tabana ters düşen şeriatçı totaliter bir yönetime ışık tutmuş; kimileri de düşün özgürlüğü ilkesini yalnızca kendisi gibi düşünenlerin ozgürlüğu olarak anlamıştır. Buna karşılık ayn ayn çığırlardaki bütün bu politikacılann hepsi bir tek noktada birleşmtşlerdir ki o da "sandık"tır. Çünkü hepsi de kendi propagandalannı serbestçe yapınca oy sandıgından iktidar sandalyesine çıkacaklanna inanıyorlardı. Işte bu yüzden Türk halkı 1946'dan beri demokrasiyi, seçim zamanlarında sandık başına gidip kendisinin kayıtlı olduğu veya liderine sempati beslediği partiye oy verme işlemi olarak belledi ve bu uygulamayı demokrasi sandı. O zamanki yazılanmızda biz buna "sandıksal demokrasi" adını vermiştik. Gerçi ulusal egemenliğin esası halkın oylarına dayanır. Onun içindir ki demokrasi arayışı yazılarımdan birinde, demokrasinin temeli ve ilk aşaması ulusal egemenliktir, demiştim. Halkın bir bölümü hacı, hoca, tarikatçı, şeyh, ağa telkinleriyle ve türlü vaatleri içeren propagandalarla, hatta parasal çıkarlarla oy sandığı başına gönderilirse, o sandıktan "haJkın haJk tarafından halk yararına yönetilmesi" demek olan gerçek anlamındaki ulusal egemenlik ve demokrasinin meyvesi çıkmaz. "O halde" denecek "Türk halkı böyle şe>rlerle aldatılabildiğine göre henuz demokrasi için olgun değildir; böyle olunca da güdümlü bir yönetime muhtaçtır. Demokrasi arayışı dizisinin ilkinde belirttiğirh gibi, 110 yıl once anayasayı rafa kaldıran ve 32 yıl mutlak istibdat rejimi uygulayan lkinci Abdülhamit de böyle düşünüyordu. "Evet ama halk henuz olgun değilse başka ne yapılabilir" diye düşunenler de olabilir. Bunun yanıtını, geçen yazımda bu halkın içinden Atatürk döneminde ne büyük cevherlerin çıktığını belirterek vermiştim. Sorarım, bugüne dek seçimlerde Türk halkının bütün kesimlerine, özellikle emekçiler kesimine söz hakkı verildi mi? Onlar kendi adaylarını parlamentoya seçebilmek için politika ortamı bulabildiler mi? Bu yolda çalışanlara ve fikir yürütenlere hep kuşkulu gözlerie bakılmadı mı? Ceza yasamızda "Bir sınıfın diğer sınıflar üzerin PENCERE Bukalemunluk... 25 MA YIS 1986 Çevreyle uyum, yasamak için zorunludur. Kutupta penguen, fok, beyaz ayı nasıl yaşıyor? Aslan, hayvanlar kralıdır; ama, Sibirya'da krallığı söner. Gergedan, derisi ne kadar kalın olursa olsun, iklim değişimine dayanamaz. Timsah, Alaska'da kuyruğu titretir. Yalnız insan denen yaratık, dört iklim ve yedi cihanda yaşamanın yollannı bulabiliyor; en güçlü hayvanın yapamadığını yapıyor. Çünkü giysi denen koruma aracını icat etmiştir insan; evini yapar, içine girer, sobasını kurar, ateşini yakar, ısınır. İnsanoğlundaki bu üstün yetenek, her iklime uyum saglamasında, her ortamda yaşayabilmesine yol açmıştır. Ne var ki insanın da uyum sağlayamadığı çevreler olabilir. Çağdaş toplumlarda "uyum sorunu" geniş bir alanı kapsar, çeşitli nitelikler taşır. Kimi insan çevresiyle çabucak uyum sağlar, kimi insan bir bardak suyun üstündeki bir damla zeytinyağı gibi kalır. Uyumsuzluk kimi zaman bir hastalığa dönüşebilir, ruh hekimlerinin yetki alanına girer. Uyumun aşırısı da bir dizi sorun çikarabilir. Her şeyle, her koşulda uyum sağlayan kişinin karakteri sağI1K.I1 sayılabilir mi? Böyle kişiye ne denir: Bukalemun gibi adamdır. • Bukalemun kertenkeleye benzeyen bir sürüngendir. Ne var ki, çevreye uyum sağlamak için renk değiştiren hayvan yalnız bukalemun değildir. Çoğu yaratıkta görülen bu yetenege "bukalemunluk" adı veriliyor. Bukalemunun derisinde asitli pigmentler taşıyan hücreler var. Mikroskopla bakılınca derinin üst katmanında sarı, altında kırmızı, daha altında mavi ve siyah hücrelerin yerieşmiş olduğu görülür. Kırmızı ve sarı hücreler büzülüp mavi ve siyah hücreler genişlediğinde bukalemunun rengi siyahlaşıyor; tersine bir değişimle açılıyor. Tıpkı bir ressamm boyalarla çalışması ve renk yaratması gibi bukalemun çevresine göre renk oluşturuyor. Siyah ve kırmızı hücreler daralıp mavi ve sarı hücreler açılınca bukalemun yeşilleşiyor; mavi ve siyah hücreler küçülürken kırmızı ve sarı hücreler büyüyünce bukalemun turunculaşıyor İnsanın çevresiyle uyum sağlaması, ortama göre değişmesi, zamana göre gelişmesi olumludur; ama, bukalemunluk erdemsizliktir. Bukalemunlann çoğaldığı bir toplumda ahlak düşüklüğü, yozlaşma ve kirlenme başlamıştır. 12 Eylül 1980'den beri piyasada bukalemunluk öylesine yoğunlaştı ki, şaşmamak elde değil. Darbeyle gelen yeni otorite tam 27 Mayıs'ın karşıtı ya, vaktiyle 27 Mayıs devrimini alkışlayıp göklere çıkaranlar, bu kez yerin dibine batırmak için seferber oldular. Bir ara 27 Mayısçıların anılarını yayımlamak için kuyruğa giren gazeteler, bu kez 27 Mayıs'la düşürülenlerin anıları peşinde koşuyorlar. Her yıl 27 Mayıs günü, "Anayasa ve Özgühük Bayramı" diye manşet atanlar nasıl da bukalemunlaştılar? Bu tür insanların derileri kaç katman? Kaç renk? Mikroskobun altına alıp baksan kaç tür hücre göreceksin? • Elhamdülillah hepimiz demokratız. Ne demektir demokratlık? Fikir özgürlüğü, üniversite özerkliği, sendikal haklar, toplusözleşme, yargıç bağımsızlığı ve güvenliği, seçim özgürlüğü ve güvencesi, laiklik koşulu, sosyal devlet, sosyal haklar vb... Ülkemize nasıl geldi bu özgürlükler, bu haklar, bu kurumlar? 27 Mayıs devrimınin sağladığı 1961 Anayasası'yla değil mi? Hem demokrat olacaksınız, hem bu haklara karşı olacaksınız, hem 27 Mayıs'ı karalayacaksınız. Nasıl oluyor? Bal gibi oluyor. Çünkü 12 Eylül eyyamı yaşanıyor. Bukalemunlann derilerinin attındaki hücreler, zamana ve zemıne uyum sağlamak için açılıp kapanmaktadır. Birinci katmanda unutkanhk hücreleri, ikinci katmanda utanmazlık hücreleri, üçüncü katmanda onursuzluk hücreleri, dördüncü katmanda çıkarcılık hücreleri... Hey gidinin insanoğlusu, bir kez daha kanıtladın ki sen bukalemundan betersin. OKTff AKBAL EVET/HAYIR Olan Her Şey Üzerinde Düşünmek OKURLARDAN Öğrenri gözüyle açıköğretim tutum içindedir. Kapasiteyi olabildiğince geniş tutanlar şimdi son sınıf öğrencilerinden çok azını mezun etmek için ellerinden geleni yapmaktadırlar. AÖF bu yıl 18 Kasım 1985'te öğretime başlamıştır. Son sınıf öğrencilerinin ders kitapları, öğretime başladıktan iki ay sonra gönderilmistir. AÖF öğrencilerinin çoğunluğunu çalışıp da okuyanlar oluşturmaktadır. Çalısan öğrenciler için iki ay gecikme ile ders çalışma az kayıp değildir. ALI TURAN AÖF, 4. sınıf öğrenasi ISTANBUL kurulabilir. Sayın VELtDEDEOGLU, yurdumuzda ve dünyada bu alanda adını duyurmuş, bu uğurda buyük hizmetlerde bulunmuştur; üniversitedeki hizmetleriyle, yapıtlan ve surekli barışçı, Ataturkçü yazılanyla... Aynca, Büyük (XL'TUK)u, Atatürk'ün kurduğu Turk Dil Kurumu çalışmaları doğrultusunda yıllarca emek vererek o yüce yapıtı (SÖYLEV) olarak hazırlamış, yeniden Türk Ulusu'na ve Türk Gençliği'ne sunmuştur. Biz Atatürkçüler bu duygu ve düşüncelerle odülün ulusal ve 'manevi' niteliğinin Sayın VELlDEDEOGLl'na yönelik olduğunu biliyor, kendisini saygılarla selamlıyoruz. KEMAL ÜSTÜN Emekli Öğretmen KadıkoyfISTANBUL Doğu ve Güney Anadolu'da başta köyler ve kazalara dağıtılmak üzere, halktan bağışta bulunulmasım ilgililer uygun görür mü? Bu maksatla öncülük edeceklere televizyonumu göndermeye hazınm. ÇEVDET SEVİNTUNA Ömerpaşa Sokak No: 7/1, D.5 KAD1KÖY Açıkoğreüm kurulduğu yıldan bu yana bazı aksakltklarla günümüze gelmiştir. Elbette ki böylesine kapsanüı ve yeni bir sistemde bazı aksamalar olabilecektir. Aksamalar elde "Atatürkçülük akılcı otmak, bilimden yana olmaktır. Atatürkolmadan çıkıyor, fakat en çülük ilerleme demektir. İlerleme için de tek kılavuz vardır, o da kısa zamanda bunlar bilimdir, bilgidir. Öte yandan en önemli ilke bağımsızlıktır. Çağ giderilmeye çauşıuyorsa, daş bilimin ve bağımsızlığın gereğine uyuluyor mu, uyulmuyor söylenecek bir şey yoktur. mu? Atatürkçüler kendilerine ve toplumdaki sorumlu kimselere Açıköğretimle ilgili en önemli durmadan bunu sormalıdıriar. Bu arada özellikle yapılacak şeyaksaklık okulun admdan lerden biri Atatürk'ü putlaştırmamaktm Onu yalnız bir tören aracı kaynaklanmaktadır. Yaygın olarak kullanmakîan vazgeçmeliyiz. Butörenlerkimi zaman Ataöğretim sistemi olan okulun türkçülüğün gerçek özünü gizlemek için yapılmış gibi oluyor." adımn Açıköğretim Fakültesi Prof. Macit Gökberk böyle diyor... Birfelsefe adamı, gerçek olması anlamsızdır. Ülkemize bir aydın böyle konuşur ancak: ve toplumumuza yeni olan bu "Atatürk kavramına zorunlulukla bağlı olan devrimleh, bundan sistem adımn ilginçliği ile de önceki yıllarda alıştığımız gibi duygularımızın coşkunluğu ile alayn bir dezavanmja sahiptir. kışlamak artık yetmeyecektir. Onların; aklımızla hesabını çıkarÖğretim sistemlen genel mak zorundayız. Bu soğukkanlı hesap, belki de, şimdiye kadar olarak örgün ve yaygın olmak devhmleri bilerek bilmeyerek alkışlayanlann sayısını azaltacaktır. üzere ikiye aynlır. Bir okul mekânı içinde yüzyüze yapılan Ama geriye kalanlar, ne istediklerini bilenler olacaktır, bunlar öğretime örgunkapalı mekân inançlarını aydınlık duşüncelere dayadıkları için ne yapacaklaöğretimi, (kapalı öğretim), rını da iyice bileceklerdir." uzaktan öğretim tekniğine "Arslan Kaynardağ'ın Elif Yayınları'nda çıkan "Felsefecilerle göre yapılana ise yaygın Söyleşiler"in\ okuyorum. İlk kez bir felsefeciler seçkisi ile karşı öğretim (açıköğretim) denir. karşıyayız. Macit Gökberk, Halil Vehbi Eralp, Mazhar Şevket Tüm fakülteler verdikleri ipşiroğlu. Takiyettin Mengüşoğlu, Nermi Uygur, Bedia Akarsu. öğretim/eğiıimin adını İonna Kuçudari ve Hüseyin Batuhan... Kendisi de felsefe eğitasırlar. Yoksa sistemlerinin timinden geçmiş dostum Arslan Kaynardağ bu ünlü felsefe öğadını değil. Bu anlamsız reticileriyle konuşmuş, çeşitli sorular sormuş, hepsini yazmış. fakülte adı AÖF öğrencilerine Kitabın önsözünde şöyle diyor: "Edeuyatçılanmtzın yaşamöyiş bulmada fınat eşitsizliği küleri, düşüncelerı ve eserleri konusunda birçok kaynak eser yaratacaktır. Sitekim geçen bulunduğu halde feslefecılerimizle ilgilı bilgiler veren böyle esergünlerde bir özel banka açtığı leryoktur." Kaynardağ, bu sekiz felsefeciyle yaptığı ayrıntılı komüfettiş yardımcuığı ve eğitim nuşmalar konusunda da şöyle diyor: "Söyleşilerde felsefe kouzmanı yardımcıhğı nulanna olduğu kadar ülkemizin güncel kültür sorunlarına da sınavlarına Açıköğretim değinilmiş, onlara ilişkin düşünceler öne sürülmüş, yorum ve Fakültesi mezunlanm kabul açıklamalar yapılmıştır. Bütün bunlar arasında, felsefecilerimietmediğini bildirmiştir. Zaman zin eleştiriye, hatta özeleştiriye yöneldiklerini görmek kitaba ayzaman görülen aksaklıklar bir n bir özellik kazandırmaktadır. yana, bu yıl A ÖF yönetimi Prof. Macit Gökberk'le başlıyor Arslandağ bu ilginç ve yaözellikle son sınıf rarlı söyleşilere... Macit Gökberk 1908 doğumludur. Uzun yılöğrencilerine karşı aksaklıkğın (Arkosı 13. Sayfada) da ötesinde bir anlamsız Yolluğumu kim verecek? Uluslararası Atatürk Barış Ödülü 'nün ilki (1986), NA TO eski Genel Sekreteri Joseph Luns'a 19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Spor Bayramı günü törenle verilmiş bulunuyor. Kutlu olsun deriz, Turk dostu sayılan ve barışa hizmet ettiği samlan sayın J. Luns'a. Ancak; Atatürk'ün "Yurtta Barış, Dünyada Banş" dileği 1986 Barış Yılı'nda ilk kez "ulusal" nitelikte ve anlamda, bu ödül, bir Türke verilmeliydi demekten kendimizi alamıyoruz. Sözü edilen ödüle layık barışçı, Ataturkçü bilim ve sanat adamlarımız vardır. Bunlardan biri de hukukçu Sayın Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet VELİDEDEOĞLU değil midir? Barış, yurtta ve dünyada her şeyden önce hukukun üstünlüğü temeli üzerine Atatürk Barış Odülii Siynhbeynz TV için kampanyn TRT'nin renkli yayına başlaması nedeni ile, özellikle lstanbul, tzmir, Ankara ve diğer bazı illerimizde, siyahbeyaz görüntü veren televizyonlann büyuk ölçüde renkli görüntü verenlerle değiştiriidiği malumunuzdur. Tahminime göre, bu değiştirme süresince, siyah beyaz görüntü veren televizyonlann önemli bir ktsmı renkli alanların ellerinde kaldı; Eğitim seferberliğine bir nebze de olsa katkıda bulunabilmek maksadı ile, bir kampanya başlatılarak, halkın elinde olan bu televizyonları, Gaziantep'in Islahiye tlçesi'nin Aydınoğlu Köyü'nde ortaokui öğretmeniyim. I98S haziran ve eylül dönemi sınaviarında 10 km. uzaklıkta olan Hasanlök Ortaokulunda kaymakamlık onayı ile görevlendirildim. Sınavın birinde kaymakamlık onayı da yok. tlçe Milli Eğitim 'in aldığı kararla görevlendirilmişim. Halen yolluğumu alamadım. Kaymakamlık oluruyla yolluk alınmaz deniyor. Aynca tlçe Milli Eğitim kararıyla da görevlendirildiğimden yolluk alamazmışım. Valilik onayı gerekiyormuş. Konu bu noktada düğümlendi. Yetkililerden bu düğümün çözümünü istiyorum. Aynca, yolluğumun okulumda mı, yoksa geçici görev yaptığım okulda mı hazırlanması gerekiyor? Bu konu da, sorun oldu. Okul mutemetleri her turlü yolluklarımızı hazırlamakla yükümlü mü? "Herkes kendi mutemetidir," diyorlar. Yetkililerin, ilgilileri aydınlatması dileğiyle... HASAN A YDIN (Öğreımen) Islahiye/GA ZÎANTEP ÖLÜM MümineMunip Eronat'ın oğlu, RefikaHasan Âli Yücel'in damadı, Eronat, Gazimihal, Pilatin ailelerinin kardeş ve ağabeyi, ÂliAyşe Eronat'ın, ÂhuZafer Caner'in biricik babası, Ceren ve Sinan'ın dedesi, Canan Eronat'ın eşi, Sosyaltş Sendikası kurucusu ve başkanlarından, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Çalışma Bakanhğf nın emektar ve vefalı mensuplarından, ailesinin ve çevresinin sevgili varhğı MUAMMER ERONÂTı 23/5/1986 günü yitirdik. 26 Mayıs Pazartesi günü Maltepe Camii'nde kılınacak öğle namazından sonra Cebeci Asri MezarlığVnda toprağa verilecektir. AİLESİ İSTANBUL GAZETESİ Bayram g0nl«r1 yurdumuzun her yerinde okuyablleceğlnlz gante ISTANBUL BAYRAM GAZETESİ'dlr. İlan vererek ytiksek tlra|ından yararlanabllecağinlz y»fl*ne gazeta, ofa«t bMkıh ISTANBUL BAYRAM GAZETESİdlr. Mres Gazetecıler Cemıyetı CağaloğluİSTAHBUL Tel. 522 12 22 522 54 08 526 80 46 Ankara Temsılciliğı Tunus Cad 59/5 79/ 26 62 77 I SAYIN DOKTOR VE ECZACILARIN DİKKATİNE Bayram Çeşitli fizyolojik ve psikolojik rahatsızliKİara bağlı uykusuzluklarda kullanılmak üzere UNİSOM(Doksilamin Suksinat) 20 tabletlik blister ambalajlarda piyasaya verilmiştir. ŞARKOY'de Yeşillikler içinde 45 m 2 daireler peşin: 4,5 milyon TL. 85 m ! villa tipler peşin: 10 milyon TL. Güremek lnş. TeJ: 9/1868. 1197 ŞARKÖY KİRALIK İncirli'de komür kaloriferli, telefonlu 2 oda, salon, daire. Tel: Adapazan 150 90dan ZtYA BİNGÖL Silivri Gümüşyaka köyıı denize 30 metre mesafede 250 m 2 arsa acele satılıktır. Tel: 40 Gümüşyaka Nufus cuzdanımı kaybettim. Hukumsüzdür. CEVAT TÜRKEL Pfizer Sağlık Hizmetinde İlim
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle