16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/8 HABERLERİN DEVAMI 9 NİSAN 1986 Evren, 2969'daki değişikliği onuyladı ANKARA (Cumhuriyet Boroso) Cumhurbaşkanı Kenan Evren eski siyasiiere konuşma yasağını kaldıran 2969 sayılı yasada yapılan değişiklikleri onayladı. Evren'in onayı ile yasanın eski siyasiiere konuşma yasağı getiren (b) ve (d) bentleri yürürlükten kaldınldı. Ayrıca yasamn daha önce sınırsız olan yürürlUk süresi siyasi yasaklann bittiği 1992 yılı ile sınırlandınJdı. Eski siyasiiere konuşma yasağının kaldırılmasını öngören yasa tasarısı 2 nisan günü Mecliste kabul edilmişıi. öte yandan TBMM tarafından Türkiye Vakıflar Bankası Yasası'nın bazı maddelerinde yapılan degişiklikler de Evren tarafından onaylandı. Soz konusu yasa iie Vakıflar Bankası'nın Genel Müdür dışında 5 kişilik Yönetim Kurulunun sayısı 8'e yükseltiliyor ve bankaya yurt dışında şube açma olanağı tanınıyor. Cumhurbaşkanı Evren tarafından onaylanan her iki yasanın bugün ürlüğe girmesi bekleniyor. ANKARA'dan YALÇIM DtâAN (Baştarafı 1. Sayfada) Bu hafta iç politika geride kalıyor. Şimdi yoğun bir dış politika haftası başlıyor. Başbakan dün Suudi Arabistan'a uçtu, bu sabah da Suudi Arabistan'a Ankara'dan gelecek uçağa binerek "Hint seferine" çıkacak. Türkiye'den ilk kez bir Başbakan Hindistan'a gidiyor. Dolayısıyla, gezinin siyasal önemi daha bu ilk saptamada ortaya çıkıyor. Ve bunun hemen ardmaan gezinin asıl vurucu yanı kendini gösteriyor; Hindistan gezisiyle birlikte Türkiye gerçekte dünya politikasında belli bir ağırlığa ve söz hakkına sahip bulunan "bağlantısızlara açıimış oluyor". Her uluslararası forumda kendini kabul ettiren ve sahip olduğu oylarla dünya politikasını etkileyen "bağlantıstzlar grubunun" üderi Hindistan, NATO ve Varşova Paktlan'na üye olmayan ülkelenn büyük çoğunluğu, ki sayılan yüz dolayında, "bağlanasızlar" olarak anüıyor. Bunların özelliği "NATO ve Varşova Paktlan, yani Amerika ve Sovyeuer Birliği dışında" göriiş oluşturmak, politika izlemek biçiminde belirginleşiyor. Türkiye, hiçbir bloka dahil olmayan bu üJke/ere yıllar veyıllarca uzak kalmış. Hatta, uluslararası alanda Amerika doğrultusunda kullandığı oylarla "bağkmttsKİan" bir anlamda küstürmüş, hiçe saymış. Ektiğini de yine her toplantıda "yalnız kalarak" ödemiş. Hem ekonomik, hem de politik açıdan "uynt yörüngede otması gereken" bu ülkelerle Türkiye tarih boyunca ters düşmüş. İşte, şimdi Özal "bağlantısızlann liderini" ziyarete gidiyor. Bir anlamda "geçikmJş bir dostluğu " oluşturma çabasını güdüyor. Bu nedenle bize göre, özal "en önemti gezilerinden" birine çıkıyor. Dışpolitikada ilerde Türkiye' ye ciddi katkılar sağlayabilecek bir adım atıyor. Böyle bir adımın havada kalmaması için, Özal ile Rajiv Gandi arasında gerçekleşmesi umulan bir siyasal beklenti var. Türkiye ve Hindistan Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlannın "Tiyasal danışma" amacıyla belli arahklarla düzenli olarak bir araya gelmeleri öngörülüyor. Böylece Türkiye "bağkmâsttfarkr teması kaybetmek istemediğini vurgulamak ihtiyaanı hissediyor. Eğer iki müsteşarm belirli zamanlarda bir araya gelmeleri anlaşmava baSlanırsa, sanırız, bu geziden beklenen siyasal sonuç elde edilmiş olacak. Çünkü Hindistan Ankam'nm attığı bu ilk adımı geri çevirmediğini göstermiş olacak. Hindistan nükleer enerji konusunda uzman bir ülke. Türkiye1 nin de nükleer enerjiye ihıiyacı var. Ancak, Türk tarafı görüşmelerde konuyu açmayacak. Buna karşılık nükleer enerji büyük olusılıkla Hindistan tarafından masaya getirilecek. Hatta, programa göre, Hinttilerm özal'ı kendiyaptıkları bir nükleer santrah gezdirecek olmalan bu alanda Türkiye ile işbirliğine istekli olduklarmın işareti yönünde değerlendirilebilir. Bunun dışında ekonomik yönden karşı/ıklı ithalann ve ihracatın artması üzerinde de mutlaka durulacak. Çünkü, şu anda iki ülke arasındaki dış ticaret hacmi "yok denecek kadar az," İşin asıl heyecanlı yanı, bizce, Özal'ın gönlünde yatan "arabuhıculuk isteği". Hindistan ile Pakistan arasında bilinen gerginlik zaman zaman savaşlara dek uzandı. Bangladeş'in Pakistan'dan kopmasıyla patlak veren HintPakistan savaşınm tarihi 1971. O tarihten bu yana da iki ülke arasındaki güvensizlik ortamı hiçbir zaman giderilemedi. Türkiye'nin Pakistan'a yakınlığınt dünyada bilmeyen yok. Bunu Hintliler de çok iyi biliyor. İşte şimdi, Özal bir girişimde bulunmak eğilimini taşıyor "Pakistan ile Hindistan\n arasını düzeltebilecek adunlarm anlmasında üstüne düşeni yerine getirebileceğini" vurgulayacak. Ancak, gezinin tümünde egemen olacak hava "birbirini karşılıklı daha iyi tanımak ve birbirine kendi sorunlannı antatmaktan" öteye pek gitmeyebilir. Özal'ın Hintlilere "Türkiye'dekJ ekonomik modeü örnek aliıT demesi de herhalde Türkiye'nin "kendini tanıtmasC ve Ankara'dan Yeni Delhiye iletilecek mesajlar açısından öncelik taşıyacaklardan biridir. OzaFa 'Pıuvda? davası POLİTİKA VE ÖTESİ İstanbul Haber Servisi Başbakan olmadan önce verdiği bir demeçte, gazetemiz için "Babıalinin Pravda'sı" diyen Başbakan Turgul Özal ile bu demec: yayımlayan Terciiman gazetesi sahibi Kemal Dıcak ve Sorumlu Yazı İşleri Müdüru Aydoğdu tlter aleyhine açılan "manevi lazminal" davasına dün devam edildi. Başbakan Turgut Özal, 12 Ağustos 1982 günlü Tercüman gazetesinde, zamanın Maliye Bakanı Adnan Başer kafaoğlu'na yanıt verirken, bakanın kardeşi ekonomist Arslan Başer Kafaoglu'nun gazetemizde yayımlanan demecini kastederek, "Babıali'nin Pravda'sı mı diyor? O gazetede bazı şeyler yayımlandı..." demişti. Tercüman gazetesi de, Turgut Özal'ın bu sözlerini haberin başlığına çıkararak yayımlamıştı. Başyazarımız ve gazetemiz sahibi Nadir Nadi tarafından, Özal ile Tercüman gazetesi sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü aleyhine 3 milyon liralık manevi tazminat davası açılmıştı. Önce İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde başlayan davada mahkeme, bilirkişi incelemesine karar vermiş ve biri medeni hukuk, ikisi ceza hukuku profesörlerinden oluşan bilirkişi kurulu, Turgut Özal'ın "Babıali'nin Pravda'sı" sözlerini "agır ihmal ve kusurlu bir davranış" olarak kabul etmiş ve davacının "fcişisel haklarının saldınya ugradıgını" açıklamıştı. Davalıların bu rapora yaptıkları itirazı, mahkeme 31 Ocak 1985 tarihli oturumda reddetmişti. Davanm karar aşamasına geldiği bir dönemde davalı avukatlannın, L'gur Mumcu ile ilgili bir başka davada, mahkemenin Mumcu lehine verdiği kararı "haksız" olarak nitelendirmeleri üzerine, İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesi yargıcı, "davaya bakmaklan" çekildiğini açıklamıştı. Yargıcın davaya bakmaktan çekilmesi üzerine İstanbul 9. Asliye Hukuk Mahkeme«;i'ne gelen davada, davalılar yeni bilirkişi incelemesi istemlerini yenileyerek, bu istemlerinin reddi konusunda daha önce verilen ara kararından geri dönülmesini istemişler, gazetemiz avukatları ise, bilirkişi incelemesi yapıldığını, bu nedenle yeniden yapılmasına gerek olmadığını söylemişlerdi. Bu istemler üzerine dosyayı incelemeye alan İstanbul 9. Asliye Hukuk Mahkemesi yargıcı, 13 Şubat 1986 tarihli oturumda, "olayın aydıolanraası" için üç kişilik bir bilirkişi kurulunca dosyanın incelenmesine karar vermişti. Üç uzman tarafından daha önce verilen raporun olaya tüm ayrıntılarına vanncaya dek, yeterince aydınlık getirmiş olduğunu belirten gazetemiz avukatları, mahkemenin yeni bilirkişi incelemesi kararından geri dönmesini istediler. Gazetemiz avukatı Gülcin Çaylıgil tarafından yapılan itirazda. "Yargıç, ikinci bir bilirkişi knruluna başvururken, ilk raporu kabul edip etmediğini, ikinci bir kurula gitn'ğine göre de ilk raporu neden kabul etmediğini ara karanııda açıklamamıştır" diyerek, "Kaldı ki bir olayın kişilik haklarına saldın olup olmadığı konusunda karar vermek için, bilirkişiye başvurmak. konu bir hukuk sorunu oldugundan gerekli de değildir'' şeklinde ekledi. Çaylıgil, aynı mahkemenin, gazetemizin Ergun Göze aleyhine açtığı ve Göze'nin aleyhine sonuçlanan başka bir davadan da bahsederek, kararın bir örneğini mahkemeye sundu. Bir yazısında gazetemiz için "Babıali'nin Pravda'sı" diyen Ergun Göze'nin tazminat ödetneye mahkum edildiği gerekçesinde şöyle deniliyor: "..... Tercüman gazetesinde neşredilen yazılann davacının kişilik hakları ile ilgili olarak Basım Yasası'nın 49. maddesindeki şartlara uyduğu. Zira, •Babıali'nin Pravda^ sı ve Vesikalı Yarim' gibi yazılarda davacı ve çıkanlan Cumhuriyet ggzetesine karşı normal tenkil sınınnı aştığını, Babıali'nin Pravda'sı şeklindeki ifade. cemiyetin husumetini çekecek mahiyelle bulunmuştur. Zira komünisl bir rejimde çıkartılmış bulunan bir gazeleye Cumhuriyet gazetesinin benzetiimesi, komünistligin yasaklanmış bulunduğu ınemleketimizde bir hususun göslerilmesi küçük düşurücü bir ifade olarak ve lenkit sınınnı aşıp yukanda belirtildiği gibi Basım Yasası'nın 49. maddesine giren niteliktedir." Avukatımız Gülçin Çaylıgil, mahkemenin bu kararını örnek göstererek, "Ergun Göze ile ilgili davada, 'Babıali'nin Pravda'sı' sözlerini bilirkişi incelemesine dahi gerek görmeden kişilik haklarına saldın niieliğinde bulan mahkeme, bu davada verilmiş bir bilirkişi raporu olmasına karşın yeni bilirkişi incelemesini gerekli görebiliyor. Ergun Göze, Cumhuriyet için Babıali'nin Pravda'sı derse, kişisel haklara saldın oluyor da. Turgut Özal söylerse, bu sözierin saldın olduğunu kabul elmiş. daha önce bu konuda karar vermiş bir yargıç kuşkuya düşüyor ve aydınlattığı, karara bağladığı bir konuyu, 'olayın a\dırılanma>r gerekçesiyle yeniden bilirkişiye götürüyor" dedi. Dünkü durusmada yukandaki gerekçeleri tekrarlayan Çaylıgil, mahkemenin bilirkişiye gidilmesi karanndan geri dönülmesini istedi. Özal ile Tercüman gazetesi avukatları Prof. Sahir Erman ve Ali Çekiç ise, bilirkişi incelemesi yapılması istemlerini tekrarladılar. Mahkeme, her iki tarafın istemlerini görüşüp bir karara varmak için duruşmayı 22 Mayıs 1986 saat 10.00'a erteledi. MEHMED KEMAL UGUK MUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) hatsızlığından kurtuldu. Kendisine "acil şifalar" dileriz. "YÖK demek, Doğramacı demektir", ama VÛK'ün rahatsızlığı Doğramacı'nın görevinden alınması ile bitecek gibi değildir. Ulke demokrasiye, üniversiteler de özerkliğe kavuşuncaya kadar üniversitelerin rahatsızlıklan devam edecektir. Yoksa, bir Doğramacı gitse, bir başka Doğramacı gelse ne değişecektir? Bu Doğramacı, başka Doğramacılardan belki daha hoşgörülüdür. "Gelen gideni aratır" derler, bilmez miyiz hiç? Bugünlerde üniversitelerde "devamsızlık sorunu" var. Bu "devamsızlık", Ankara DTCF'de bir öğretim üyesinin başını yemek üzeredir. Kimin mi? Arnan çok ilginç.. Prof. Dr. Aydın Taneri'nin başı yenmek üzere. işin ilginçliği de şurada: Prof. Dr. Taneri, tam anlamı ile "ülkücu" bir öğretim uyesidir. Öyleyse niye başı yenmek üzeredir? Prof. Taneri, Ankara Üniversitesi rektörü Prof. Tank Somer tarafından, YÖK kurulur kurulmaz, "inkılap Tarihi Enstitüsü Başkanlığı"na getirtilmişti. Herhalde anımsayacaksınız, Prof. Taneri, üniversitenin açtlış töreninde "Atatürk'ü saptırmak şereftir" gibisinden bir de konuşma yapmıştı. "Atatürk milliyetçiliği"n\ "Marksisfflk" sayan Taneri, niçin gozden düştü dersiniz? Emin olun bilemiyoruz. Rektör, Prof. Taneri 'yi İnkılap Tarihi Enstitüsü Başkanlığından aldı; yerlne bir başkasını getirdi. O gündür bugündür Prof. Taneri de görevine gelmiyor. Hasta mı? Değil.. Dargın ve kırgın.. Rektör Somer, geçen şubat ayında DTCF Dekanlığı'na bir yazı yazarak "öğretim elemanlan, normal mesai saatlehne (8.30 12.30 • 13.30 17.30) tabi bulunmaktadır" dedikten sonra "öğretim elamanlarmın mesaiye devamlarının kontrolünu" istedi. Dekan Prof. Dr. Rüçrtan Arık da fakülte içinde bir genelge yayımlayarak, öğretim kadrosuna devam zorunluluğunu anımsattı. Prof. Aydın Taneri bu uyarıya da uyrhadı. Şimdi "müstafi"m\ sayılacak, ne olacak bilinmiyor? Ülkücü öğretim üyeleri arasında "iç cephe savaşı" başlamış bulunuyor. "Devam" deyince aklımıza geldi. öğretim üyelerinin devamlarını sağlamak için en kesin çözüm yolu, fakülte binalarının arkalarına bırer "hoca yurdu" yapıp, öğretim üyelerini bu yurtiara yerleştirmektir. Hocalar, sabah cimnastiği ile "bilim yapmaya" başlariar, "yat borusu" ile de yatariar. DTCF'ye uğramışten, bir de bir başka dosyanın kapağını araJayalım. Daha önce birkac kez yazmıştık; fakülte öğretim üyelerinden Dr. Nejat Kaymaz'ın profesörlüğüne siyasal nedenlerie engel olunmuştu. Rektöriük, bu engellemeye gerekçe olarak, aynı fakülte öğretim üyelerinden Prof. Mehmet Altan Köymen'in bir "ihbar yazjsı"n\ dayanak almış; Kaymaz'ın rektöriük işlemi hakkında idare mahkemesine, ihbarcı profesör hakkında da asliye hukuk mahkemesine başvurmuştu. Rektöriük, üniversite senatosu uyansı olmayan Prof. Köymen'in bu ihbar yazısını ilgili mahkeme dosyalarına gonderirken, bu ihbar yazısımn üzerine, başka daktilo ile "muhalefet şerhi" olduğunu belirtir bir not düşmüştü. Doç. Dr. Kaymaz hakkındaki rektörlük işlemi iptal edildi ve Kaymaz mahkeme kararı ile profesörlüğe yükseltilmiş oldu. Bu arada Kaymaz'ın avukatı Yahya Zabunoğlu, Ankara Savcılığına başvurarak, rektöriük yetkililerinin Köymen'in ihbar yazısını mahkemelere gönderirken "evrakta sahtecilik suçu" işlediklerini ileri sürdü ve soruşturma yapılmasını istedi. YÖK Yasası'nın 53'üncü maddesine göre, bu konuda bir soruşturma açılması gerekmekteydi. Bu soruşturma yapıldı mı, yapılmadı mı belli değildir. Belli olan, Prof. Doğramacı'nın Prof. Kaymaz'ın avukatı Zabunoğlu'na verdiği yazılı yanıttır. İlgi dilekçenin üzerine gerekli inceleme yapılmış ve suç unsurunun tekevvün etmediği anlaşılmıştır. "Suçun tekevvün etmediğini" saptayan kimdir? İlk soruşturma yapılmış mıdır, yapılmamış mıdır? Hiç belli değildir. Ankara Üniversitesi Rektörü'nün mektuplarında "Bizim Ûnal" diye andığı bir yakınının, Ankara Tıp Fakültesi'ne sattığı tıp malzemeleri ile ilgili soruşturmanın nasıl sonuçlandığını da bu arada sormak istiyoruz. Hani yazmıştık da Maliye müffettişleri olaya el koymuştu. Koymuştu da olayda birtakım kişilerin sorumlulukları saptanmıştı. Ne oldu "Bizim Ünal"\n dosyası? GOZI^M Kimi yazarlar konuşurken Osmanlıca sözcükler kullanırlar da yazarken kullanmazlar. Kimi yazarlar vardır konuşurken de, yazarken de öztürkçe sözcükler kullanırlar. Aziz Nesin konuşurken de, yazarken de öztürkçe sözcükler kullanır. Öyle ki, çok yen' sözcükleri kullanırken, bizim gibi öztü/kçe yanlısı olanlan bile şaşırtır. Mustafa Ekmekçi de yazarken ne öztürkçe sözcükler döktürür. Neredeyse Aziz Nesin'le yarış eder gibidir. Bundan 25 yıl önce, 27 Mayıs 1960'lardan sonra... Ankara, Karanfil Sokak'taki evimize Aziz Nesin konuk olmuştu. Bir komşumuz vardı, Türkistanlı Selahattin Bey, Aziz Nesin'in hayranlanndan. Bir ara onu da çağırmış, değerli yazaıia bir iki laf e* mesini sağlamıştık. Aziz Nesin gittikten sonra sormuştum: "Yazan nasıl buidun Selahattin Bey?" "Çokyahşi, çok gözel... Men de öztürkçe danışıynm emme Aziz Beyin danıştıklarından hiç bir şey anlamıyrem." Şurasını da söyliyeyim Aziz Nesin sade kendi öztürkçe konuşmaz, karşısında konuşanların da dilini düzeltir. BirOsmanlı sözcük mü kullandınız onun öztürkçesini söyleyerek hemen düzeltir. Melih Cevdet Anday dostumuz, kimsenin konuşmasına karışmaz. Ama yazarken hem en yeni sözcükleri kullanır, hem de yeni sözcükler üretir. Ürettiği sözcükleri sözlüğe de baksanız bulamazsınız. Bereket sözcüğün yanına bir ayraç açarak Osmanlıcasını yazar da ne olduğunu öğrenmiş olursunuz. Nitekim şu kullandığımız 'kelime' yerine sözcük' de onun bulduğu sözlerden biridir. Burhan Arpad dostumuz, sözcük'ün gramer bakımmdan yanlışltğmı söylerken, kendi de kullanır. 'Sana bir kelimecik diyeceğim var' derken nasıl buradaki cik küçültme eki oluyorsa, sözcük'te de cük öyle olmak gerekmez mi? Belki gerekir ama artık 'kelime1 karşıliğı "sözcük' iyice tuttu, kimse değiştiremez. Salâh Birsel üstadımız, bir yandan öztürkçe, bir yandan da köşede bucakta kalmış, gün ışığı görmemiş sözcükleri bulur çıkarır. Yaptıklarını çok sevenler olduğu gibi, sevmeyenler de vardır. Sevenler, 'Yahu neler buluyor?' diye överler. Sevmiyenleri ise, 'Ermenice sözcükleri Türkçe sanıyor' diye kınarlar. Yazar oldun ortaya çıktın mı şöyle diyenler de böyle diyenler de çıkacaktır, katlanacaksm! Salâh Birsel son çıkan 'Şışedeki Zenci' adlı kitabına şöyle başlar: 'Ey okur, denememizin ağzında sana ilk karambolumuzu fırlatalım ki, bu kitabın bir karambollar galerisi olduğur da hiç kuşkun olmasın.' Türlü karambolları sıraladıktan sonra durmuyor, daha neler neler sıralayıveriyor, onu aktarmak isterim: ..."Onlann hamuru yürek yarası, sabır, yiğitlik, mesir macunu, ata dede görgüsü, babahindi guluklaması, sinirsiz yaprak otu, Cim Londos gücü ve çeşmibülbülle dökülmüştür ki çıtınpıtır Beyazlar onlardan kağış kağış kaçmayı yeğ tutmuşlardır.(...) Öyle bir oyun sahnelenmiştir ki, guguğa getirilen Karalar olduğu halde Beyazlar üç kat yorgan altında titremişlerdir." Diller arasında bir alışveriş oluyor. Türkler Müslümanlıktan sonra Arapça ve Acemceden birçok sözcük almışlardır. Peki, Müslüman olmadan önce kimden almışlardır? Belki Çinlilerden, Moğollardan, Uygurlardan... Ama büyük bir imparatorluktan, Batıya açıldıktan sonra başka dillere sözcükler vermemişler midir? Bunların arasında Bulgarlar, Romenler, Macarlar, vardı. Bu ülkelere yolum düştüğünde Macarcada şu kadar, Romencede şu kadar, Bulgarcada şu kadar Türkçe sözcük vardır diyenlere raslamıştım. Fakat birine de rastladım, çok daha değişik anlatıyordu bu alışverışi... "Bu sözcükler neden Türkçe olsun, ya Macarcadan, Romenceden, Bulgarcadan Türkçeye geçmişler, Türkçe ile karışmışlarsa?" .v Bu da bir görüştü. Ancak bunun araştırması bizden çolcf£ lologlara düşer, nerden çıkmışlar, nereye karışmışlar arayıp bulsunlar1.. Bir şey daha var, biz de her önüne gelen, dil işine karışır, birşeyönerir... Acaba başka dillerde de böyle karışanlar, görüşenler var mıdır? Dil İşi... Mahkeme kararı "tnuzır' (Baştarafı 1. Sayfada) yayımlanması istemiyle gönderdiği kararını, "müstehcen kelimeler bulunduğundan yayımlanması mümkün değildir" diyerek geri çevirdi. Haftalık olarak yayımlanan "Haftaya Merhaba" gazetesinin 6 Haziran 1984 tarihli sayısında yer alan bir yazı nedeniyle açılan "müstehcenlik" davasında, İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi, gazetenin Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Ümit Çeliker ile Giingör Göktan'ı, TCK'nın 426. maddesine göre 21.000'er lira para cezasına çarptırmıştı. Gazetenin söz konusu sayısı hakkında "müsadere ve imha" kararı da veren mahkeme, ayrıca gazetenin 15 gün süre ile kapatılmasına ve 5680 sayılı yasanın ek 3. maddesi gereğince karar örneğinin Resmi Gazete'de yayımianmasına karar vermişti. Resmi Gazete'de yayımlanması istenen kararda, Prof. Sulhi Dönmezer \e Köksal Bay rakların bilirkişi raporlarından bahsedilerek. "Vayımlanan resmin müstehcen nitelikte olduğu ve yazının mahiyeti ve içeriği ilibarıyla müstehcen nitelikte kabul edilmiştir" denilerek şöyle devam ediliyor: "Zira her iki bilirkişi raporunda da vurgulandığı gibi iki kadının karşılıklı olarak birinin diğerinin göğsünü tutması ve diğerinin de bir eli ile diğer kadının mahrem yerini açmaya çalışacak gibi goruntusu açık biçimde ar ve haya duygularını rencide edip cinsel isteklerini kabartıcı nitelikte olduğu gibi, yazıda da eşcinseller arasındaki hareket ve eylemlerin açık bir biçimde ifade edilmesi. Türk toplumunun örf ; „ jaVp.» . » J . ••' Yıl 1935 (Baştarafı 1. Sayfada) Sonra herhalde 1940ların başında İpekiş, piyasaya erkekler için ipek gömlekler sürdü. Bu gömlekler çok şıktı, hele bir de cebinin üzerine monogram (ismin baş harfleri) işlettiniz mi fiyakanızdan geçilmezdi. İşte bu gömlekler 1940ların başında 25 liraydı. Yani miithiş pahalıydı. alınır gibi degildi. Yine o yıllarda normal bir çifl ayakkabı 4,55 liraydı. Ama safahaia pek düşkün bir erkekseniz, ısmarlama güzel bir ıskarpine 89 lira vermek gibi bir laşkınlıkta bulunabilirdiniz." Çiçeği burnunda bir mühendis olarak girdiği ilk işinden, hem de bir devlet kuruluşundan aldığı maaşla kullanılmış bir otomobil satın alabilen Fazü Zobu'dan biraz da lokanta ve eğlence yerlerinin o dönemdeki fiyatları hakkında fikir vermesim istiyoruz. Fazıl Bey, tatlı tatlı'anlatıyoı: "İstanbül'un en güzel iokantalarında'bir öğle yemeği, tabii birinci sınıf kalitede 55 kuruştu. O parayı verip de ber zaman oralarda yemek yiyemezdik tabii... Barlarda bir kadeh viski 75 kuruştu. Sonra epey pahalılaştı, baktık 1,5 lira olmuş. O yıllarda İsianbul'da aileler için Park Otel'den başka eğlence yeri yoktu. Oranın da malum bir miişterisi vardı, hatta her cumartesi kimin hangi nrasada oturacağı bile bilinirdi. Arjantinli Eduardo Bianco Orkestrası tango çalardı. Mesela orada cumartesi gecesi bir kişi 1,5 liraya çıkardı. Sonra sonra 2,5 liraya çıkmıstı da, çok oluyor diye şikâyet etmiştik." Fazıl Zobu, yine o tarihlerde Beyoğlu'nda Tokathyan Han'ın karşısında yer alan Burla Biraderler oto galerisinde sıfır kilometrede gıcır gıcır bir Chevrolet otomobilin 2 bin liraya müşteri beklediğini söyledikten sonra, "Hey gidi giinler hey, o zamanlar hesabımıo kuruşla yapardık. Kunışu artık çoktan unuttuk da, şimdi yavaş yavaş liray ı da unulmaya başladık. 1 lira hiç olmadıgı gibi 5 lira, 10 lira da artık bir mana ifade etmiyor, zaten pek de bulunmuyor" diyerek sözlerini noktalıyor. • 1. MİHıbİEJ t*. bıriMI I«tı Tır İŞTE YAZI Resmi Gazele yönetimi, "müctehcen" mahkeme karannı yaytmlamayacaklannı yukandaki yazıyla bildirdl ve ananesine tamamen aykırı bir müesseseyi böylece toplum içinde özendirici niteiikte anlatış biçimi de keza bilirkişilerce de kabul edilmemiş olmasa bile mahkemece müstehcen nitelikte kabul edilmiştir." Mahkemenin aldığı kaıar gereğince, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı İdari İşler Bürosu tarafından 11 Mart 1986 tarih ve 79 sayı ile Başbakanlık Basıme\i Döner Sermaye İşletmesi Mudürlüğü'ne gönderilen karar örneğinin Resmi Gazete'de yayımlanması istendi. Başbakanlık Ba sımevi Döner Sermaye İşletmesi Müdürlüğü 26 Mart 1986 tarih ve 50/3348 sayı ile gönderdiği cevabi yazıda. "İlgili yazınız ekinde gönderilen 2. Asliye Ceza Mahkemesi'ne ail kararın müstehcen kelimeler bulunduğundan yayımlanması mümkün değildir. Söz konusu dosya ile ilgili ilan hazırianıp gönderildiğinde gereği yapılacaktır" denildi. Bir insanı SİGARA ve ALKOLLÜ içkilere alıştıran kimse, onu hayatı boyunca elem ve ıstıraba mahkum ettiğini bilmelidir. İÇKİ her isim altında yine İÇKİdir ve zararlıdır. YEŞİLAY OSMANELİ İCRA MEMURLUĞU'NDAN MENKULÜN AÇIK ARTTIRMA İLANI 1986/18 Tal. Bir borçtan dolayı hacizli ve aşağıda cins, miktar ve kıymetleri yazılı mallar gruplar halinde satışa çıkarılmıştır. 1. grup mallar için birinci arttırma 14.4.1986 günü saat 13.0013.10 2. grup mallar için aynı tarih 13.1513.25 arası, 3. grup mallar için aynı tarih 13.3013.40 arası, 4. grup mallar için aynı tarih 13.4513.55 arası Osmaneli Selplast fabrikasında yapılacak olup, o günü kıymetlerinin Vo 75'ine istekli çıkmadığı takdirde aynı yer ve saatlerde 15.4.1986 günü ikinci arttırma yapılarak değerlerinin % 50'sini geçmek şartıyla en çok fiyat verene satüacağı, satış şartnamesinin icra dosyasmdan görülebileceği, masraf verildiğinde şartnamenin bir örneğinin gonderilebileceği, arttırmaya iştirak edeceklerden kıymetlerin °/o 10 nisbetinde teminat alınacağı, daha fazla bilgi almak isteyenlerin 1986/18 tal. sayılı dosya numarası ile memurluğumuza başvurmaları ilan olunur 28.3.1986 1. Grup Mallar Mubammen kıymeti: 1.636.000 TL. 793.000 TL. 490.000 TL. 494.000 TL. 176.000 TL. 216.000 TL. 120.000 TL. 340.000 TL. 255.000 TL. 1.400.000 TL. 110.000 TL. 20.000 TL. 313.000 TL. 400.000 TL. 170.000 TL. 100.000 TL. 2. Grup Mallar: 50.000 TL. 80.000 TL. 70.000 TL. 60.000 TL. 30.000 TL. 3. Grup Mallar: 600.000 TL. 800.000 TL. 300.000 TL. 4. Grup Mallar: 3.000.000 TL. 1.000.000 TL. 1.000.000 TL. 50.000 TL. 200.000 TL. 200.000 TL. 400.000 TL. "400.000 TL. 675.000 TL. Binlik 60 yılda 8 bin kez ye göre 1927'de piyasaya çıkan (Baştarafı 1. Sayfada) tın aiınabilen bir mal kalmadı ar koyu mavi ilk binliklerin ardıntık. 1 liranın ise ne kendi, ne de dan arduvaz mavisi 2. tertip binlafı var. Yeni madeni paralar pi likler 15.6.1939 yılında piyasa süyasaya ilk çıktıklannda 1 liraJar rülüyor. Ancak pek kimsenin takısa bir süre görünmüştü ortalık ruşamadığı ilk binliklerin aksine, ta. Sonradan hepten yok oldular. 2. tertip binlikleri hatırlayanlann Çok değil, daha 56 ay önce olduğu görünüyor. Ama bir aidohnuşa bindiğimizde bozuk pa lenin ayda 137 liraya da 150 lira bulunmadığı zaman şoförle 5 rayla geçinebildiği bir dönemde liranın kavgası yapıhrdı. Oysa zaten bu binliklerin her cebe girmesi de beklenemez zaten. bugün bozuk para çıkışmazsa değil 5 lira, 2030 liralann bile la24.4.1946'da, piyasaya çıkan fı edilmiyor. mavi ve yeşil renklerden oluşan 3. tertip binlikler ise "mutens" Gideceğiniz yere odemeniz gesemtlerde ceplerde gezdirilebilireken dolmuş ücreti 120 lira mı?.. Cebinizde bozuk para ol yor artık. Daha sonra sanırım madığı için şoföre 200 lira veri bugün yaşları 40'Iara dayanmış herkesin tanıyabileceği ünlü yorsanız ve onda da bozuk para "mor" binlikler çıkıyor piyasayoksa size iki 100'lukten birini derhal geri veriyor. Üstelik hiç si ya. Mor binlikler dördüncü emisyonda 15.4.1953 tarihinde nirlemeden ve kardeşim bozuk paran yoksa dolmuşa neden bin piyasaya sürülüyor. Yaşı 40'lara dayanmış herkesin tanıyabildiği din faJan da demeden... Çünkü 20 liranın aüm gücü yok ki; kav dediysek, kolay erişebildiği demek istemedik kuşkusuz. Çünkü ga etmeye, sinirlenmeye değsin... 25 Cumhuriyet altını satın alabiYine eskiden bakkala, ya da len mor binlikler o yıllarda tanıdolmuşa 1000 lira verildiğinde nan, ancak yine de herkesin cebozuk para istenirdi. Şimdi 300500 liralık alışveriş için bü binde gezdiremediği bir para nitün bir 5 binlik verseniz bile kim teliğinde. se surat asmıyor. 29.5.1978'de 5. emisyonda piHey gidi binlik hey... yasaya çıkan ve yine hâkim renGünümüzden tam 59 yıl önce gi pembemor olan binlikler ise ilk piyasaya çıktığında ancak çok kuşkusuz o güne kadar çıkan varlıklı kesimin tanıyabildiği, binliklerin içinde en talihsizi. Bugün ilkokul çocuklarının bile el"erişilmezligi" olan değerli bir lerinde dolaştırdıkları işte o binparayken, 1 nisan günü 6. emisyonda piyasaya çıkan Fatih Sul lik. Bu talihsiz binliğin 8 yıl içinde nasıl da hızlı değer kaybettitan Mehmet'li son binlik ilkokul ğinin bir örneklemesini yapmaçocuklarının elinde dolaşacak. Darphane'den aldığımız bilgi ya kalkarsak, 1978'de tek bir binü'kle bir Cumhuriyet altını alıTanı gun çalışacak ic nabilirken, bugün aynı altına sahasıulıklan mütehassiM hip olabilmek için tam 52 tane genç doktor aranmaktadır. binlik saymak gerektiğini anımTel: 5"?6 46 60 samak yeter mi acaba... ARADA BİR (Baştarafı 2. Sayfada) le Avrupa Konseyı, gençlik sorununa ve onlann örgütlerıne özel bir önem verır. Batı anayasalarına göre hükümetler, gençlerin ulusal düzeyde örgütlenebilmeleri için parasal destek sağlamak yükümündedir. Gençliğin örgütlenmesine parasal destek sağlayan hükümetler, hiçbir biçimde gençlik örgütlerinin etkinliklerine kanşamazlar. Hükümetlerin, gençlerin inançlarına, düşüncelerine ve yayınlarına karışması, karşı çıkması duyulmadık bir olaydır. Avrupa Konseyı statüsü, Avrupalı gençlerin uluslararası alanda demokrasi ve insan hakları konusunda çalışmalar yapmalannı sağlamak için özel bir örgüt kurulmasmı öngörmüştür. Council of Europe National Youth Committes (CENYC) adı ile bilinen bu örgüt de, 1980 yılına kadar Türkiye'de temsil edilmiştir. O güne kadar Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı (TMGT) tarafından temsil edilen Türk gençliği, Avrupa Konseyi'nin çalışma alanı içinde Afrika'daki bağımsızlık savaşlarından gençlik turizmine kadar yayılan geniş bir alanda etkinlik göstermiştir. Bugün eğer ulusal düzeyde örgütlenebilmiş Türk gençliği uluslararası çalışmalarda varlık gösterebilseydi, Türkiye'nin aleyhine gelişmiş pek çok olayın önlenmesine ve ülke yararına kamuoyu oluşmasına ciddi katkıları olabilirdi. Hükümetın bu konuda yarattığı bu boşluğun uluslararası alanda çok o(umsuz unsurlar tarafından doldurulduğu gerçeğini ise kimse göz ardı edemez. Ülkemızde yükseköğrenim gençliğinln, genç işçilerin, kırsal kesim gençliğinin, genç kızlarımızın ve işsiz gençlerimizin ortak birçok sorunu vardır. Gençlerin sorunlarına kulaklarını tıkamış bir gençlik bakanlığı ile nerelere varılabilir? ^ısacası, gençliğinden kaçan bir toplumun ve demokrasınin sağlıklı olması beklenemez. BİLSAK'TA BUGÜN CafeFoyer: 10.00 Lokanta: 20.00 Emin FIND1KOĞLUSONNY BİLSAK KÜLTÜR GEZİLERİ Kültür dunyamızın önde gelen mimar, sanat tarihçisi, araşurmacı, sosyolog ve arkeoioglannın rehberliğinde şehir içf geziler sürüyor. Yer ayırlmak için: 143 28 79143 28 99 BİLSAK Sıraselviler, Soğancı Sok. 7 AdedkCinsi, mahiyeti ve önendi nitelikleri 2975 Kg.AcronaJ 300 D 793 Kg.Almelek Lak 197 Kg.Paraloit Km. 323 B. 494 Kg.Arcuat T 50 88 Kg.lyonal CP 180 Kg.Oleat 103 Kg.Drapeks 283 Kg.Polimerik Plastifian 464 Kg.PirimiaJ HA16 557 Kg.Çeşitli renkli plastik boyası 91 Kg.Farkstap Sitabilazetör 560 Kg.Kalsit "149 Kg.Vaxoil 190 Kg.lç Kaydıncı (Gll veya muadiü) 85 Kg.Novudur A90 A95 40 Kg.Sarı Toz Boya 1 1 1 2 1 Ad.Facit Marka Yazı Makinesi Ad.Facit Marka geniş şaryo yazı makinesi Ad.Facit marka elektrikli şeritli hesap makinesi Ad.Siemens marka telefon makinesi Ad.Canon marka elektrikli hesap makinesi 1 Ad.Baster marka baskül 500 kg.lık 2 Ad.Baster marka baskül 150 kg.lık 1 Ad.Forklif (elle çalışmalı) 1 Ad.Olimpus marka mikroskop 1 Ad.Su banyosu MLW U2 1 Ad.Viskozite tayin cihazı MLW 2 Ad.Isıtıcı Esem marka 1 Ad.Phametre SCHOTT marka 1 Ad.Regragtemotre Atago marka 2 Ad.Mekanik test aleti 1 Ad.Elektrikli terazi staryus marka 225 Kg.Kırmızı Pikment Deniz kenannda, yaz, kı^ kullanılabileecek boş daire satılıktır. Tel: 356 75 18 YALOVA'DA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle