22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 Ada gazinosunda oturmuş dalgamj geçiyordum. Çayımı yudumlarken kitap okuyor, gazinoya gelen Ada halkıyla konuşuyordum. Nedense insanlar gazeterilere bir 'degişik insan' gözüyle bakıyorlar. Sanki başka bir dünyanın insanlanymış, sanki değer yargılanmızda, konuşma bicimimizde onlardan bir farklıhk varmış gibi... İlk önceleri yokulmuyorlar, gözlüyorlar, çekingen çekingen konuşuyorlar. Eğer size aacık ısınırlarsa daha içten davranışlarla yanınıza sokuluyorlar.Dag> rusu, gazetecileri sevmiyorlar. Herkes yaşamından fnemnundu: "Huzur" sözciiğii dillerden düşmüyordu. "Huzur" içinde sabah, öğle, akşam yiyor, içiyor ve... Başka bir şey düşünmüyoriardı. Lamec Nasah'ın dün gece telefonda söylediklerini düşündüm yeniden: "Babo" demişti Nasah, "Yazıhaber iyi. Bugün yayımladık, herbalde gördün?" "Görmedim, gazete iki giindür Ada'ya gelrniyor." "Nasıl olur?" dedi Nasah. "Olur" dedim, "Olur." Sakret'in her istediği olur, motorlar gazete dışında her şeyi taşıyabilirler Sakret buyurursa. Nasah, sık yazmamı, özellikle derneğin nasıl el değiştirdiğiru içeren öyküyü göndermemi istiyordu. Olay o kadar ilginç karşılanmıştı ki, hemen her gün Ada'dan bir öykü yayımlamaya karar vermişlerdi. Nasah'a derneğin nasıl el değiştirdiği öyküsünü yazacağımı söyledim. "Sag ol babo!" dedi Nasah. Herzamanki içtenliğiyle, •'Kendine i>i bak." Her konuşmamızj böyle bitirirdi. Yaşça benden küçüktü, yorgunlujumu yaslılığıma veriyordu. Oysa yorgunluk çalısıp didinmekten degil, aynı olayları bana bin yılmış gjbi gelen meslek yaşamında sürekli izleyip yazmaktan kaynaklanıyordu. Boyutlan olayların, ha büyük ha küçük. Ne değişirdi kj... Ha Ali, ha Veli. Gelmiş ya da gitmiş, ne değişiyordu ki. Gelen gidene küfrediyor, yeni geleni götürmeye hazırlananlar aralarında gruplaşıyor, gerekçeler hazırhyor, kamuoyunun olgunlaşıp yapılacak eylemi onaylayacağı gunü bekliyorlardı. Bıkmıştım bu siireçlerden, bu oluşmalardan (Ada'da bu yoldan yönetim değişimi 78 yıldır 5. kez oluyordu.) Her eylemde suçlaraaiar kesinkes tek yanlı yapılıyordu. 20 EYLÜL 1985 6 CÜNEYT ARCAYÜREK'ten KlDETA İV, ahro, îutucu düşüncelere karşı çıkmayı amaç edinmişti Nahro'nun düşüncesine koşut kişiler bir ara yönetime gelmişlerdi, ama eleştirip kınadıkları îutucu kişilerden ayrımlı herhangi bir varlık gösterememişlerdi. Sakret Bn. Lazöy /Vasofı Lamec Gazeteci la, ayrı kutbun adamıydı Nahro'yla. Varlıklıydı, babadan kalma parayla pula sahipti. Zaman zaman yönetime Nahro egemen oluyor, ama bir süre sonra 1la geliyordu. I, Tavşanlarla yılanlar birbirlerine karşı eyleme geçmişlerdi ılanların artık her konutu tehdit edercesine saldırgan duruma geçmeleri, tavşanların kimi konutların bahçelerine dek girerek küçük sebze tarhlarını, çiçekleri yemeleri, bardağı taşıran son damla oldu. Ada halkının yöneticilere yaptıkları başvurular elbette olumlu kimi davranışlar sağlıyordu, ama Ada halkına göre, bunJar yeterli değüdi: Adalılar daha önce de belirttiğimiz gibi çağ değiştiren gelişmelere, çağdaşlığa yönelen kimi eylemlerle olaylara kapalıydı. Ada haJkı, sabah, öğle yemeğini yemeli, akşamları içki masasına oturarak radyodan ya da TV'den yayımlanan halk müziği eşliğinde türkü, şarkı mınldanmalı ve... Bu tür yaşam isteğine karşı gelinemezdi. Adalılann da bu istemlerine, eğUimlerine karşı çıkılamazdı. Öyle ya halk beraber olmadıkça çağdaş düzeylere erişilemez, halkın her bireyinin özgürce eşit olanaklarla yasamasmı amaçlayan istekler gerçekleşemezdi. Ada halkının insana çarpıcı gelen yanı, küçük davranışlardan büyük mutluluklar duymalan, daha büyük mutluluklara "lopyekun" geçmeye pek istekli olmamalarıydı. örneğin, Amerikan dizilerindeki varlıklı kişilerin seks, para ve güç savaşımlarını izlemeyi çok seviyorlardı. Bu dizileri izleyen genç kızlar paraya boğulan, ama sekse doymayan genç Amerikan kadınlannın yaşantılannı düşlerinde yaşıyorlardı. Bu dizileri izleyen genç erkeklerse, parayı havaya savuran, her önüne gelen kadınla seks yapan uzun boylu, altm sansı saçlı, bembeyaz dişleriyle gülümseyen kahramanları düşlerinde görüyorlardı. Kısacası Ada halkı tutkularından, günlük tekdüze yaşamlanndan özveride bulunmaktan yana değildi. Nitekim geçmiş yıllarda dernek genel kurullarında yapılan seçimlerde sürekli olarak bu duyguları benimseyen, hatta bu duyguları kışkırtan kişiler kazanmıştı. Y A. önce huzur >.da insanlarına baktım: Hiçbiri olayların gerisinde yatan gerçekleri her yanıyla öğrenmeyi istemiyordu. Onlara "huzur" sözcüğünü kim sunuyorsa, gece içki masasına dostlanyla ailesiyle oturmasına kim olanak sağlıyorsa, ona inanıyorlardı. Geçen yülarda Ada'ya geldiğimde geceleri karanlık denize bakar: "İyi geceter dünya!" derdim. Şimdi pencereyi açıyorum: "İyi geceler orospu çocuğu dünya!" diyor, yatıyorum. Niye mi?.. Deniz, küfre karşılık vermez. Rahathyorum. Ada, baharın ilk günleriyle canlandı. Doğa serpildi, açıldı. Yemyeşil örtüsüne büründü. Yeşilliklerin arasında rengârenk çiçekleriyle Ada, cennetten bir parça izlenimi veriyor. Yaşama yeniden ısındıran mis gibi kokusuyla doğa insanı sarıyor, kucaklıyor. Baharla birlikte Ada'da yaşam kıpırdandı. Ilımlı kış günlerinden, bahara ve yaza hazırük başladı. Bahara doğru sürekli yağan yağmurlardan sonra samıçlann dolup doimadığı denetlendi. Akan damlar onarıldı. Kimi konutların beyaza kaçan duvarlan yeniden badana edildi. Evlerdeki eksiklikler tamamlandı. Güzelliğini sergileyen, doğayı renklendiren bahar, Ada'ya kimi sakıncalar da getiriyordu, getirdi. Son birkaç yazdır bu sakıncaların giderilememesi Ada halkının huzurunu alıp göturdü. Sakıncaların yok edilmesi için Ada halkının yöneticilerden beklediği beceri bir türlu sağlanamayınca, çevrede yavaş yavaş kimi homurdanmalar yükselmeye başladı. Baharla birlikte tavşanlarla yılanlann Ada'ya egemen olmak için başlattıkları, "geniş harekât" huzursuzluk veriyordu Adahlara. Huzursuzluğun başlamasından önceki yıllarda tavşanlarla yılanlann adeta başkaldırır ölçüde davranışa, hatta kimi yoruma göre, eyleme geçişlerinde gerekli önlemler alınmıstı. Tavşanlar görüldüğu yerde vunıluyor, yılanlann deliklerinden çıkmasına olanak verilmiyordu. Tavşanlarla yılanlara karşı yürütülen Adalılar öyle inanjyordu bu etken savaşım, başanyia sonuçlandığı için Ada yönetimine bir gecede el koymaya hevesli olanlar bile, bu girişimlerini yapmaya fırsat bulamıyordu. Bu denge, bu yılın nisan aymdan başlayarak birden değişti, hatta altüst oldu. akat kamuoyunun bir ölçüde adını gazetelerde gördüğü Nahro, tutucu düşüncelere karşı çıkmayı amaç edinmişti. Nahro'nun düşüncesine koşut kişiler bir ara yönetime gelmişlerdi, ama eleştirip kınadıkları tutucu kişilerden ayrımlı herhangi bir varuk gösterememişlerdi. Nahro'nun bu grubun içindeki yeri de değişik olmuş, bir süre sonra yönetime gelmeleri için büyük çabalar sarf ettiği arkadaşlarıyla ters düşmüştü. Nahro'nun her söyleyene karşı çıkan, daha doğrusu kimi öngörüş isteyen olaylarda herkesten daha çok bilgili ve becerili olduğuna inanan doğası, bu tersliklerin kısa sürede ortaya çıkmasına neden olmuştu. tla ise, ayn kutbun adamıydı Nahro'yla. Tabii, bu kâğıt üzerinde böyleydi. 1la varlıklıydı, babadan kalma paraya pula sahipti. Bu niteliklerine karşın, Nahro gibi düşünenlerle, adil bir dernek yönetiminin örnekJerini vermenin isteklisi olanlarla aynı gruptaydı. îla, zaman zaman Nahro'ya, "Yok birbirimizden farkımız" derdi. Nahro, hiddetlenir, "var olacak birbirimizden farkımız" diye yanıt verirdi. Yönetimin bu iki kutbu arasındaki savaşım, çocuklar arasındaki kimine göre Nahro'nun, kimine göre lla'nın çocuklanydı kabahatli çekişmelerle daha da derinleşmişti. Gün geldi ki, Nahro ile îla artık yanyana gelemiyor, buluşup somnları görüşmüyor, neredeyse selamlaşmıyorlardı. Halk arasında yayılan bu söylentinin aslı astarı yoktu. Nahro ile Îla diledikleri zaman yanyana gehyorlardı, konuşuyorlardı. Fakat karşı ve değişik gruplann insanlan olduklan için örneğin tavşanlarla yılanlara karşı surdürülecek savaşım yöntemlerinde değişik görüşlere sahiptiler. Zaman zaman yönetime Nahro egemen oluyor, ama bir süre sonra tla geliyordu. Her ikisinin de tavşanlarla yılanlarla savaşımda ellerinden geleni yaptıklarından kuşku duyulamazdı. Ne var ki, bu savaşımlann ayrıntılan Ada kamuoyuna "tek yanlı" aktarılıyor, Ada'yı tavşanlarla yılanlardan kurtarmak görevinin yalnızca Nahro ile lla'nın görevi olduğu söylenip yayılıyordu. Nahro ile İla halkın önüne çıkıp, bu savaşım F Nahro ile tla gerektiğini söyleyemiyorlardı. Nahro ile İla, yönetimde bulundukları sıralarda Ada'nın dört bekcisi ile toplantılar yapmışlar, onlara istedikleri her olanağı sağlamaya söz vermişler, ama gene de tavşanlarla yılanlara karşı etkili bir savaşımda bekçileri gereği kadar harekete geçirememişlerdi. Ada'nın da kendine göre bir siyasal yaşamı varsa, kimine göre elbette bekçiler, kimi kesimlere göre de, elbette yönetimdekiler haklı olabilirdi. Son yılın bahar başlarında Ada halkı tavşanlarla yılanlann gene Ada içinde diledikleri gibi gezip birbirilerine karşı eylemlere giriştiklerini gördüler. Yılanlara göre, Ada onlanndı. Ada, ilelebet kendilerinin kalacaktı. Ada, onların son yurduydu. Karşı sahillerden sürülmüşler, ilaçlarla. çeşitli teknik araçlarla soylarının tükenmesi aşamasına gelmişlerdi. Siyah, uzun ve öldürücu bakışlanyla Ada'ya kaçmışlar, burayı son yurt edinmişlerdi. Ada'daki tavşanlarsa sürekli olarak kıyıma uğramıştı. tnsanoğlu tavşan deliklerini tıkamış, onları sürekli yeraltındaki deliklerinde hapsetmiş, ya da ellerinde tüfeklerle nerede görürse vurup öldürmüştü. Bu kıyıma karşın gene de Ada'da yer yer tavşan aileleri görülebiliyordu. Yılanlar konutlann içine kadar giriyor, sütünden yumurtasına kadar ne bulurlarsa yiyorlardı. Kendileruıe karşı vaziyet alanlar çıkarsa, o konutun kapısı önünde yığınlar halinde yatıyorlar, insanların dışarı çıkmasını engelliyor, sokmasalar bile gözdağı verebiliyorlardı. Ada'nın yeşil köşeleri yılanlarındı, Tavsanlann buralarda gezip günlük yaşantılarını sürdürmelerine olanak vermiyorlardı. Hatta Ada halkı, on yılanın bir tavşanın boynuna sarılıp bağırta bağırta öldürdüklerini bile görmüştu. Bu örnek, halka çocuklanna karşı yılanlann aynı eylemi yapmalan olasılığından ötürü korku vermişti. Yılanlann da istedikleri buydu, korku salarak Ada'da "egemen hayvan" olabileceklerini umuyorlardı. Tavşanlarsa, evlerin bahçelerine giriyor, orada ne bulurlarsa yiyorlardı. Kimi konutların duvarlanna, kapılarına konulan bu levhalara "Burası özel mülkiyettir, gmlemez" yazılmıştı. Yılanlann Ada'nın bütün topraklarını babalannın malı gibi kullandıklarıru görünce, tavşanların, "özel mülkiyet" birkaç kişinin kullanımına açılan yüzlerce metrekare genişlikteki bahçelere girmelerini hiç kimse önleyemedi. Bu savaşım, yılların getirdiği birikimlerin sonucuydu. Tarihsel demeyelim, ama herhalde doğasal bir sonuçtu. Zaman zaman iki yan arasındaki savaşım bastırılacak, tavşanlar vurup öldürülecek, yılanlar de Nahro'ya göre, yılanları hızla Ada'dan sürrnek, hele konutlann önünde tehdit edici gösteriler yapanları hemen öldürmek gerekiyordu. "Sonunda" diyordu Nahro, "yılanlar dernek yönetim binasını ele geçirecekler, her odaya sinecekler. sezgileriyle kendilerine ters diişen bir karar alındıgını anladıklan zaman tıslayıp üzerimize atlayacaklar." îla başka görüşteydi: Tavşanlar temizlenirse yılanlann başkaldırmaları önlenebilirdi. Bu nedenie tavşanların özel bahçelere girdikleri görülünce gereken her çareye başvurulmalıydı. Elbette, Ada'nın varlıklı kişileri tla'yı destekliyor, tavşanlara karşı savaşımın daha da hızlandınlmasını istiyorlardı. Aralarından kimileri gizliden gizliye tavşanlara karşı savaşımı destekliyordu. Maddi açıdan yardımlarda bulunuyordu.Hatta Adalıların anlattığına göre kimi varhklı kişiler geceleri süt, yumurta gibi besinleri özel kaplar içinde belirli yerlere koyuyor, yılanlann su gereksinimlerini karşılıyorlardı. zun yıllarını Ada'ya vermiş, gün görmüş bir yaşlı kişi şunları anlattı: "Yıllarca önce günlerden bir gün, tavşanlar yaşamalanıu engelleyecek önlemlerin alınması karşısında korkuyu yendiler, gtzli eylemlerini açığa çıkardılar. u. Yaşlı kişi anlatıyor Konutlara verdikleri rahatsızlık surüp giderken, yılanlarla tavşanlar arasındaki savaşım boyutlamyordu. Gün geçmiyor ki, bir bahçenin duvarı dibinde bir iki tavşan ölüsüne rastlanmasın. Ya da birkaç yılanın boylu boyunca Ada'nın dar, taşlı sokaklannda ölüsü bulunmasın. Savaşımı sona erdirmek için varılan kararı bekçilerin olumlu karşıladıklan duyuldu. Ada'mnogüngörmüşihtiyanbaston yerine kuliandığı kalın sopasını yere vurdu: "Ahh, ah!" dedi, "bu karariar eger yürütülebilseydi, Sayın Sakret gelip işbaşı yapabilir miydi?.." Yaşlı Adalının, Sakret'in dernek başkanlığına eüni kolunu sallayarak gelip oturmasına karşı olduğu gibi bir izlenim edindim. Aklımdan geçenleri yüzüne karşı söylemedim. Fakat, yüzyıllık bir keçiboynuzu ağacı gibi karşımda dimdik duran ihtiyar bir şey sezmiş olmalı ki, "Yıllardır özlediğimiz düzenin birden çekip gitmesine kimse yanlı olamaz, degij mi?" diye sordu. "Öyle" dedim ihtiyara. "Tavşanlarla yüanlar arasında işi edepsizliğe vuran, insanlan rahatsız edip, hatta kimi maddi zararlara yol açanlar dışında kalanlar da özgür yasamalıydı. Böyle düşünmüyor musun?" diye sordu ihtiyar. "Elbette" diye yanıtladım. "Ama, bekçilerin ydanlan kayırmasına herhalde karsısınız, bu tutumun kendi halinde, ozgurlükçü tavşanlara zarar geüreceğine inanıyorsuouz sanınm." "Tabii" dedim. İhtiyar, "Böyle olraadj. Yöoetimler Ada'da yaşayan her şeye ve herkese mutlu yarınlar sağlamak için ugraşıyonız, bir avuç mahluka karşı bekçiler iistünkörii görev yaptılar" dedi. Pat pat bastonunu yere vurdu. "Tabii, bunu anlatmak olanaksız" diye de ekledi. "Nasıl, ne oldu?" İhtiyar, uzaklara daldı gitti. Kuşku yok, deneyimleriyle, çok daha değerli yargılara varabilirdi. İhtiyar Adalı anlatmaya başladı: "Herkes işin üstesinden artık bekçiler gelecek diye beklerken, bir gün, yöneticilerden bazı sızlanmalar duyduk. Bekçiler verilen görevi onurla yerine getireceklerini soylemişlerdi, ancak bir süre sonra kimi yeni önkmlerie desteklenmeleri gerektiğini bildirmişlerdi. Bekçiler bu onurlu görevi yerine getirebilmek, Ada'yı bir baştan öteki basa rahatsız eden olayları söndürebilmek için alev makineleri alınmasını istemişlerdi. Savaş alanlannda fosforla olum sacan bu makinelerin hemen getirilmemesi halinde özellikle hızlı koşup kaçan tavşanlarla baş edemeyeceklerini söylemislerdi. Ale\ makineleri dar bir alanı degil, tavsanlann yayüdıklan çok geniş alanlan bile yerle bir edebilecekti. Yöneticiler bu kadar kısa sürede bu araçlann sağlanmasındaki olanaksızlıgı anlatmışlar, ama bekçiler 'biz aramızda konuşup anlaştık, savaşımı durdurabilmek için bu araçlara gereksinim kesin, ya bunları bulursunuz, ya da' demişler, 'Bizden bir şey beklemeyin.' Başka istekle ahro, önce yılanları; ila Önce tavşanları temizlemekten yanaydı. Ama bu savaşımı bekçilerin yardımı olmadan sürdürmeleri olanaksızdu Görecektiniz; Ada'da o gün çok değişik bir hava vardı. TavşanJar toplu halde 'imha edilebileceklerini bile bile Ada'nın bir ucundan öteki ucuna yürüdüJer. Kırmızı gözleri, topacık kuyruklanyla tavşanlann bu sessiz yüriiyüşü gün balana dek sürdü. Yüanlar ortahkta görünmedi. Bekçiler >uruyuşü izledi, birkaç tavşanı öidürdüler, kimilerini kovaladılar yuvalarına degin." Bu yaşlı kişiye göre, yılanlann ortahkta görünmemesinin basit bir nedeni vardı: Yılanlar bekçi kokusu aldıklan zaman derhal ortalıktan çekiliyorlardı. Bekçilerin deri çizmelerinden çevreye yayılan kokuyu anında alıyorlardı. Çizmelerin başlannı ezeceğini bildikleri için davranışlarıyla onlarla birlikte olduklannı, Ada'nın huzuru için her şeye boyun eğebileceklerini kanıtlamak istiyorlardı. Ister istemez yılanlarla Ada bekçileri arasında bir yazgı birliği doğuyordu. Bekçilerin günü gelip de silahlarını çekmeleri gerekirse, tüfeklerinden fırlayacak saçmaların kendilerini değil, tavşanları hedef alacağını biliyorlardı. Doğrusu, bekçilerin bakış açılan da böyleydi. Yılanları söz dinler, birlikte davranılıp anlaşma yapılabilir mahluklar olarak görüyorlardı. Ada tavşanları doğuştan özgurlükçüydüler, özgurdüler. Şöyle ya da böyle nitelendirilebilirlerdi, fakat özgürlük Ada tavşanlarının kanlanndaydı. Kuşku yok ki, yılanlar temizlense, Ada'nın bütün otlaklarına tavşanlar egemen olsa bu tavsanlann kimi yanlış davranışlanna karşı gene özgürlüğe bağlı, bir bölüm tavşan karşı çıkardı. Yöneticilerin bir gün tavşanlarla yılanlara karşı yürütulecek savaşımın anahatlannda birleştikleri göruldü. Yılanlarla tavşanlar arasında Ada halkını maddi açıdan, sağlık yönünden rahatsız edenleri toparlamak kararına vardılar. Akıllı tavşanlar da bu kararı onayladı. Ada'da görevli dort bekçi uygulayacaktı bu karan. Bekçiler ne istiyorsa, gereksinimleri neyse bunlar yönetimce karşılanacaktı. Nahro ile îla'nın bu savaşımın kesinkes yapılmasına yanlı olduklarına Ada halkı inanmıştı. Ama, Nahro ile İla'nın bu savaşımı bekçilerin yardımı olmadan sürdürmeleri de olanaksızdı. İV, liklerinden çıkmayacaklardı bir sure. Tavşanlar üreyip yenileşecek, günü gelecek yılanlara karşı savaşımlanna gene başlayacaklardı. Y önetimdeki ikilem, yılanlarla tavşanlara karşı yürütulecek savaşım yöntemindeki aynmlı görüşlerden kaynaklandı. ri de vardı. İstedikleri su: Dordü birden dudük çaldıklan zaman Ada halkı hemen evlerine koşacak, ikinci bir dudüğe degin kimse basını dışanya çıkarmayacaktı. Boyie bir kararın dernek yönetim kurulundan geçemeyeceği bekçilere anımsatılnuş, 'siz bilirsiniz' diye bir yanıt alınmıstı. Belki gormediniz siz, Ada'nın kimi konutlarmda tavşan besleyenier vardır, bu tavşanlar evcildir de.. Bekçiler 'biz evcil mevcil dinlemeyiz, gireriz içeri, vururuz bu tavşanları da' diye direnmişler, bu istek daba çok Ada gençleri arasında tepkilere neden olmuştu." "Yılan besleyen de var mıydı Ada'da?" "Ne gereği var, ydanlan hemen nemeu bütün varlıklı kişiler, bir bölüm Ada sakini zaten besliyordu, evkrine almalanna gerek var mıydı?" dedi ihtiyar. "Haaa! Unuttum, ne de olsa yaşlüık. Dernek tüzüğüniin tümüyle değiştirilmesinde de direniyorlardı" dedi. Karşıdan birinci bekçi görunünce hınltılı sesiyle hızlı hızlı konuştu: "Yönetim bir yandan kamuoyunu yatıştırmaya çalışır, savaşımı basite indirmek için elinden geleni yaparken, bekçiler bir korkuya kapıldılar. Yıllar yıllarca önce arkadaşlanndan birinin başına gelen, tavşanian, yılanları öldürdüğü için mahkemelere gönderilmesi olayını anımsadılar. 'Ya bu önlemler hemen alınır. ya da suç bizde olmaz' deyip, isteklerini 'resmen' yönetime bildirdiler." Birinci bekçiden bir düdük. thtiyarsopasına dayandı, kalktı. Buruşuk çizgilerle süslü. yüzünde, çok canlı bakan gozlerinde gördüğüm gülümsemeyle, "Arkasını sen de bihyorsun, denizdeki balıklar da, elbette hâlik de!" dedi, uzaklaştı. Bu yazıyı gönderdiğim günün gecesi Nasah Lamec telefon etti. Sesi neşeliydi, "Babooo" dedi, "yazı iyi, koyduk gazeteje. İbtiyann dediği gibi 'arkasım' yaz ve bernen gönder. tlgi büyük!" Nasah'ın telefonu, yazma isteğimi kamçıladı. Kocaman bardak kahve yaptım. Çıktım terasa oturdum. Yazı makinemi çektim önüme. Dernek yönetiminin nasıl el değiştirdiğini bir güzel yazdım. YARI\: Darbeye doğru GAIATASARAY SÜPER PÎYANGOSU "ADIM: 190 MERCEDES DEĞERİM: 15.000.000.TL" SÜPER ŞÖLENE KATIUN; Cckıhş 19 Fkını 1985. Cumarlcsi giinu Supcr SATIŞ YERURI: Mllll " H \N(,() H U I I I K I l'l'l M I K k l / I I R I ISI\NUl I IIMK I KMI k H\ IIIIKINDİ M\(,VM \K|)\ \l IİIK >IKf)l TENIS MERAKLILARININ DİKKATİNE! İstinye Sadi Gülçelik tesislerimızde 3 kapalı,6 açık tenis kortu hizmete açılmıştır. Kortlar herkese açıktır Geniş bilgi için telefon, 176 22 9798 ENKA GAIATASARAY SÜPER PİYANGOSU •JADIM: 302 S MERCEDES DEGERIM: 43.000.000.TL" SATIŞ YERLERI: "I ! MlKkl/llRI M\\»l I II VK l IU HIIKISDI M \C,\/\URn\ \f MHI' l'IMV,n (UMI'RI SUPER ŞÖLENE KATILIN; (,.kıhs I " IkıiM I".S<Î ( uııı.ırtı'v ^ıııııı SırjxT S.u ı ıd ıl.ımı K r IİIK MKDI AYRICA: 1111 CUMHURİYET ALTIN1 ENKASPOR KULÜBÜ AYRICA: 1111 CUMHURİYET ALTINİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle