22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURlYET/12 BRUKSEL'den (Baştarafı 1. Sayfada) yorgun kızımı okula götürdüm. "Cambre Ormanı 5 Numara" okuluna gider. öğrencileri genelde iyi aile çocuklarıdırlar ve avlusunda kestpne ağaçlan vardır. Avluda öğrenciler, öğretmenler, anneler de vardı. Bir de babalar vardı, öyle. Yalnız babalar. Iki aylık tatil maceralannı sanki çok gizli aşk serüvenleriymiş gibi arkadaşlanna anlatan çocuklanna bakıyor, biraz tedirgin sigara içiyor, biraz da diğer babaları gözlüyorlardı. Sonra zil çaldı, cocuklar sınıflara gitti, babalar da dağıldı. Akşam kızım annesine döndu. Günün bitip, araa henüz gece hortlaklanmn tam sokaklara döH. 36ans 1'tJomıoateur ch (oite JF Aducatıon angiaöe B *rotique de çuaRti SOuhairfs. n ınwrnat rfrfr anttqu«ira •enttmenvaJe combaave douce (*• p<*f. nml. Mitkju. arts H. 15 EYLÜL 1985 sek olduğu grup 3040 yaş arasındaki erkek nüfus. Evlilik ya da bir kadınla beraberlikten doğan çocuklanyla yaşayan erkeklerın sayısı ise sınırlı. Bunun nedeni de esas olarak mahkemeierin genelde çocukları annelerine bırakma karanndan kaynaklanıyor. Yeniden çift kurmak isteyen erkeklerin sayısı ise başka bir kadınla artık aynı çatı altında oturmayacağını belirten erkeklerin sayısına eşit. Soruşturmayı cevaplayan yalnız erkeklerin önemli bir bölümü genelde "feminizan" fikirler tasıdıklannı ve daha önce beraber oldukları kadınlann da feminist eğilimli olduklannı söylemekte. 36yaşında, 1.70boyunda, mücadeleci, sevecen, duygusal, antikact kadın, tercihan antika ya da çevreierinden, sevimli, espriii, seçkin bir adamla seıecentiğini ve tutkularmı paylaşmak istiyor. 24 ve 36 yaşmda, güzel, sanşm, sevimli, kültür düzeyi yüksek iki Yahudi kadın, niuükli ilişkiur kurabilecekleri 3045 yaşlarmda erkeklerle taruşmak istiyorlar. (NiteliksizUr yazmasınj 36 yaşmda, seçkin, ince, egemen obttayı seven adam, munis, söz dUüeyen, tercihan Ingüizce eğitim gormüş, genç ve güzel kaduu »ftelikü bir c'utsel eğitimden geçirmek istiyor. Telefon numarası vefotoğrafla başvundması. Çok güzel genç kadın, zeki, ateşli, hali vakti yerinde, olağanustu cömert ve duyarlt, üst düzeyli bir adam anyor. Dergiye yazılmasu külmediği saatte, yani daha ka Hem şimdi hem de çifti yaşadıklan dönemde "kadına özgü" pılann ve bacalann seçilebileceği saatte, aylar önce elime geç . bütün ev işlerini yaptıklannı belirtmekteler. Bu erkeklerin en miş, ama henüz incelemeye fırsat bulamadığun bir soruşturma çok yan çizdikleri ev işleri ise gömlek ütülemek ve yırtık sökük yı okumaya başladım. dikmek. Soruşturma, Belçika'da yalnız Anketi okudum. Gece hortyaşayan erkekler hakkmda. Ankete göre, yalnız yaşamayı tercih lakların sokağa dökülme saati geldi. İyi saatte olsunlar ve beni eden erkeklerin çoğunluğu müzrahat bıraksrnlar diye, kapıyı bamin bekârlardan ya da eşcinselcayı tıkadım. Pancurları indirlerden oluşmuyor. Tam tersine, dim. Yeniden, yalnız yaşayan eren önemli bölüm, hayatlannın şu ya da bu döneminde ya evlen keklere döndüm. Bütün Batı Avrupa'da olduğu miş ya da aynı çatı altında bir gibi, Belçika'da da, 3040 yaş kadınla çift olgusunu denemiş. kuşağına sancılı kuşak denir. Bu Boşanma veya ayrıbktan sonra kuşak, 68 Mayısının, feminizise yeni hayat biçimi olarak yalmin, kaçamak sanlan sigaralanızlığı seçmış. rın, Bob Dylan'ın ve arayışlann Yalnız yaşayan erkeklerin sosyokültürel düzeyi Ulke orta kuşağıdır. Bu kuşak, hesaplaşmalann kuşağıdır. Bugün, bir lamasının üstünde. 2560 yaş sonraki kuşak tarafından "sıragrubunu kapsayan araştınnaya dan" karşılanan değerleri "sıragöre, yalnızlar oranının en yük dan" küabilmek için, 3040 yaş kuşağı sıradan olmayan işler yapmıştır. Biünçli olarak yalnız yaşamayı seçen erkeklerin de en çok bu kuşakta yoğun olması, kaçamak sanlan sigaralar ve Bob Dylan'la da ilgilidir ya, en çok feminizm ile ilgilidir. Feminizm gerekliydi, çunkü erkek hâkimiyetine tam son vermediyse de, bu hâkimiyetin içi kof temellerini sarsabildi. Erkeklerin davranış biçimlerini yeniden gözden geçirmelerine fırsat verdi. Ama feminizm, değerleri yıkan her köklü ihtilal gibi kendi iç çelişkilerini de beraberinde getirdi. Arkasında yaralar bıraktı. Fırtınalar çıkarttı. Şimdi fırtına dindi. Ama hiçbir şey eskisi gibi değil. 3040 yaş kuşağırun kadınlan, bir zamanların radikal feministleri, şimdi evlenecek, beraber yaşayacak erkek bulamamaktan yakmıyorlar. Aynı kadınlar, erkeklerin, daha doğrusu "yaşamaya degen erkeklerin" kalıcı ilişkilere girmekten kaçındığıru söylüyorlar. 3040 yaş kuşağının "feminizan" erkekleri ise sonışturmada, ya münzevüiği sürekli tercih ettiklerini söylüyorlar, ya da artık yorulduklannı ve "h«nım hammcık" kadınlar istediklerinı belirtıyorlar. Claude Sarraute, her gün "Le Monde'un arka sayfasında bu ikilemi kara mizaiuyla vurguluyor. Yarayı deşiyor. "Vlan" adındakı bedava reklam gazetesinde. erkek yoldaş arayan kadınlann, kadın yoldaş arayan erkeklerin ilanlan sayfa sayfa. 3040 yaş kuşağının erkekleri, şimdi daha rru mutlu? Kadınlar daha mı mutlu? Feminızmin kadınerkek ilişkilerinde göreceli bir eşitlik sağlaması çift olgusunu ne yönde etkiledi? Çiftler daha mı sağlıklı? Daha mı hasta? Ben bu sorulann cevabını bilmiyorum. Soruşturmayı cevaplayan erkekler de bilmiyor. Benim yalnız bildiğim, kızımı okula götürdügüm sabah yalnız babalann avluda tedirgin sigara içtiği ve kadınlann Vlan'a "Yalnızlığı paylaşacak degil, beraber olacağım erkek yoldaş anyorum" diye ilan verdiği. Bir de, kapılar bacalar kapatılmazsa, sokağa dökülmüş gece hortlaklanmn evleri basacağı. Bir de, gece honlaklannın pancurlann arkasından hep yalnız kadınlarla hep yalnız erkekleri gözlediğini biliyorum. UGUR MUMCU GOZLEM VtYANA OPER.A BtSASIGençlerin girişimciyeteneklerinin gelişmesiyle uhısalkaynaktannuzm doldr karşısmdaki kayıplan, birazcık olsun gideriliyor ve eğitimlerine katkı sağhyor. VİYANA'dan (Baştarafı 1. Sayfada) hemen opera binasının muazzam salonlan, bunlan dolduran smokinli, fraklı seçkin kalabahklar geliyor değil mi? Ne var ki sözunü ettiğim telaş binanın bir sokak yam başında bir haftadır eklene eklene büyıiyen ve üçüncü sınıf bir kamping yerini andırmaya başlayan bilet kuyruğundaki telaş. Kaldınm boyunca bir dizi uylcu tulumu, şezlong battaniyeler ve bunlann içinde yaklaşık bir haftadır örgü örerek, kitap okuyarak iskambil ve tavla oynayarak geceli gundüzlü bekleşen insanlar. Evet.. tavla oynayarak çünkü bu kuyruğun, üstelilc en ön sıralannda genç Türkler hâkimiyet kurmuşlar. tlk bakışta genç ve dinamik Türk gençliğinin sanat ve kültür dünyasına olan gözyaşartıcı ilgisinin belirtisi olarak yorumlanabilecek bu manzara, aslında çok farklı bir yetenek patlamasının göstergesi. Basit bir matematik hesap durumu aydmlatıyor. Parter ve locaların en ön sıralanndaki biletler 1800 şilinden (yaklaşık 50.000 TL.) satışa çıkanlırken özellikle yaz mevsiminde bol miktarda bulunan zengin ve "kültür mermklısı" Amerikah turistlerin piyasaya uyguladığı baskı nedeniyle bilet fiyatlan, turizm bürolan ve otel resepsiyonlan piyasasında 10.000 şiline kadar (yaklaşık 270.000 TL.) satüabiliyor. Bu rakam, Amerikah turistin "turistük" derecesine göre daha da yukarılara fırlayabiliyor. Eee... dolann yükselmesinden hep zarar edecek değiliz ya. Gençlerin girişimci yeteneklerinin gelişmesiyle ulusal kaynaklanmızın dolar karşısındaki kayıplan bir nezbe olsun gideriliyor ve gençlerimizin eğitim giderlerine katkı sağlıyor. Ertesi sabah sıra numaralanrun dağıtılacagı ve biletlerin satılacağı heyecanü gecenin geç vakitlerinde biz de kaldınm boyunca hüküm sürmekte olan neşeli ortama katıhyor, heyecanı paylaşıyoruz. Tavla şakırtüan ve termoslardan yapüan demli cay servisleri arasmda ilginç öyküler, dinliyor, yurt dışında öğrenci yaşamının çeşitli yönlerini öğreniyoruz. Sempatik bir arkadaş cebinden çıkardığı küçük bir kaynak şişesinden bir fırt çektikten sonra söze başlıyor: "Abi aslında en temiz iş bu. Ben burada para kazanmak için ne işler yapmadım ki... örneğin kışın kar küreme işi oluyor. Sorma gitsin. Gecenin kör bir karanlığından başlayıp sabaha kadar kar kürüyorsun. Belediyenin sözleşmeli tuttuğu yaklaşık ikiyüz kişiyle dökülüyorsun sokaklara, caddeleri, meydanlan kürüyorsun. Ücretler düşük. Çoğunlukla da yabancılan çalıştınyorlar. En çok da Polonyahlan ve Türkleri.Biz tabi bulduk işin kolayım. tsimlerimizi yazdınp kürekleri teslim aldıktan sonra kürekleri uygun biryere sotalayıp sıvnhyorduk kalabahgın arasından... doğru eve. Sabaha karşı da paydos saatinden önce uyanıp, kürekleri sotadan çıkanp gene kanşıyorduk kalabalıga. Hiçbir şey anlaşılmıyordu. Paramızı alıp gidiyorduk. öğrencilerden bir diğeri neşeli sohbete katılıp bir espiri patlatıyor: "Ne ekip be! Biz bu eldple Türkiye'de kabine bile kurardık ama... işte şartlar böyle işlere zorlnyor." Tavla şakntılan ve sohbetle sabahın ilk ışıklanru buluyoruz. Kuyrukta kargaşalığı önlemeki çin görevli polisler yerlerine geçiyor ve sıra numaralannın dağıtımı başhyor. Bu numaralan aldıktan sonra eve gidip tıraş olup temiz takım elbiselerin giyilip saat dokuzda gişenin önünde hazır bulunmak gerekiyor. Bilet alırken bile temiz görünmek zorunlu yoksa gözleri tutmuyor vermiyorlar bileti. Kolay mı? Koca Viyana Operası bu! GİRNE'den MADRtD'den ne girmeye hazırlaruyorlar. Kısacası, '60'larda milyonlarca turisti ülkelerine çekmekte etkin olan "tspanya farklıdır" sloganım unutmak ve unutturmak istiyor artık Ispanyollar. Çok değil, daha bundan 10 yıl öncesine dek Franko Faşizmi içinde yaşayan lspanya, Batı dünyası içinde artık her yönüyle, layık olduğu yeri bulmaya çaüşıyor. YABANCI GÖZÜYLE (Baştarafı 1. Sayfada) değildi. Her şey sanki parmmaklarımızın ucundaydı. Yiyeceklerin envai çeşiti, eğlencenin kırk bin türlusü, sanaun keyfı kederi, bitmeyen bir çeşitlilik yelpazesi oluştunıyordu. Aradan yıllar geçip Türkiye'ye geldiğimde o bir zamanlar tepki duyduğum bitmez tükenmez lokanta ve eğlence çeşitliliğinin tekdüze hal alması, doğru sunu söyleyeyim, önceleri çok hoşuma gitmışti. Bu tekdüzelik, hep aynı lokantalar, hep aynı yemekler, hatta o çok ünlü Türk kahvesinin bile Türkiye'de satü • maması bana yeni bir unsur gibi gelmişti. Yine yıllar geçti, Türkiye çeşitlilik kazanmaya başladı. Şimdi artık yurt dışından gelirken eş dostun kahve ihtiyacını karşılamak zorunluluğu ortadan kalkmıştı. Dükkânlarda kahve vardı, ama o da sadece Brezilya kahvesinden ibaretti. Bu kez de bir zamanlar tepki duyduğum o eski günleri'özlemeye başladım. O kahveci dükkânlannın Sumatra, MochaJava, Kenya, Jamaican Blue Mountain kavanozlan dizili raflannı arıyordum. İşte tüm kıvraklığına karşın Istanbul, cam her gün aym şeyleri, aynı markaları gönnekten bıkan insanlara bir Afgan pilavı, bir çiğ balık çeşiti sunabilmekten uzaktı. Yoksa mutfaktaki bu tekdüzelik tstanbullulann hayata bakışını da biraz tekdüze hale mi getiriyordu? Yoksa bu tekdüzelik ten dolayı rru "dışan" gittiklerinde dış dünya kocaman bir pazar yeri olarak gözlerinde canlanıyordu? Bilmiyorum. Burada yaşadığım son birkaç yıldır aynı marka şarapları içmekten şarabın aslında ne kadar çeşitli tadlan bulunduğunu unuttum. Ama bana sorarsanız "ayııılığın sıkıcılıgım" fark edenler sadece Istanbul'da yaşayan biz yabancılar değildik. Aksi halde bu açlığı fark eden oluşumun bugun Türkiye'deki hızlı yükselişine tanık olamazdık. GİRNE Beğenmezlik saplantınız yoksa, kulağınızdan, bumunuzdan, gözünuzden yüreğinize girer. (Baştarafı 1. Sayfada) caksınız. Sanınm L.DurTel'i Iskenderiye'ye bağlayan unsurlann başında bu koku gelmekte. Kıbns'ı daha sonra tanıyan yazar, "Acı Iimonlar"da bu baharat kokusundan ya lskenderiye'yi gücendirmemek, ya da dörtlüsünü her kitabında yenilememek için söz etmemiştir. Uçağın kunı ve serin konservesinden sonra Kıbns, bedeninize sıcak bir berber kompresi gibi sanlacaktır. Tatile başlamak üzeresiniz. Kentteki tempo ve alışkanlıklannızı unutup gevşeyin. Giymekte olduğunuz gömleğinizin bir iki düğmesini daha açın. Gereksiz telaşlann, öne geçme, yer kapma kurnazlıklarının artık puan toplayamadığı dunyadasımz. Girne'ye gidecek olanlar, kıyı şeridini ovadan izleyen sıra dağlara doğru yönelecektir. Bir süre çorak ovadan ileTİedikten sonra zeytinlere doğru yükselmeye başlayacaksınız. "Mortepelerden sıra sıra zeytinler iner ovaya" Tıpkı Lorca'nın ülkesindekiler gibi. Göğe uzanan bir eli andıran Beşparmaklara varüdığında hava nemlenir, sıcak biraz daha yapışır. Denizi sevenlerin asla uzağında yaşayamadığı o çekici ıslak tuzlu buğu, havanın biberi ile kanşıp büsbütün dayanılmaz bir hal alır. Dağlann ovadan esirgediği, çamlarla kaplı yamaçlardan kıvrılarak kıyıya inersıniz. Tepelerden baktığınızda tüterek ufka kanşan deniz yülardır ilk kez deniz gibi kokmakta. Ovanın kurak sessizliğine karşın, çamlarla birlikte ağustos böcekleri doldurur kulaklanmzı. Yanmızdakilerin sözlerini duymaz olursunuz birden. Kısaca belirli saplantılarınız yoksa, "Her yeri biKr, hiçbir yeri begenmez" bir nıh halinde değilseniz, Kıbns burnunuzdan, kulağınızdan, gözünuzden girecektir yüreğinize kadar. (Baştarafı J. Sayfada) baa Ecevit hesabına işleyen Halk Partisi merkezirHJen başka bir şey değildir..." Sayın Evren, Çağlayangil'in bu ihbar kokan yakınmalarına karşı Çağlayangil'den çok daha "liberal"davranıyor. Bakın şu konuşmaya: "Çağlayangil: Niye müsamaha ediyorsunuz? Evren: Efendim, parası yetişmiyormuş, geçim sh kıntısı varmış. O dergiden de para alıyormuş, dediler. Parası yoksa dergide yine görev alır. Mesul müdür olur çalışır, yazı yazması şart mı? Ama yazıyor işte, kendi kendini e/e verecektir.." Çağlayangil, bu arada, AP Genel Başkanı Sayın Demirel'in de "siyasi faalıyette bulunmadığı" yolunda güvence verıyor. İhsan Sabri Çağlayangil, gün görmüş bir siyasetçidir. Arkadaşlarına göre daha ılımlı ve daha olgun sayılır. Hoşgörülü ve uzlaşmacı bir kişiliğe sahiptir. Ama bakın ne diyor: Ecevit'e niye müsamaha ediyorsunuz? Ne yapıyor Ecevit o sıralar? Arkadaşları ile kurduğu bir dergide görüşlerini yazıyor. Babası kendısine rahatça geçineceği bir malvarlığı bırakmış değil. üstelik kısa sürede zengin olmuş yakınları da yok, elbette geçiminı eski mesleği olan gazetecılık yaparak sağlayacak. Çağlayangil, Sayın Ecevit'e bunu bile çok görüyor: Hanl harıl siyasi yazılar yazıyor. Onu siyasi faaliyet saymıyorsunuz.. Niye müsamaha ediyorsunuz? Bir olağanüstü dönem gelmiş, siyasetçiler sahne dışı kalmıştır. Böyle bir dönemde, sağlı sollu sıyasetçılerin birbirlerıyle bir çeşit "kader birtiği" içinde dayanışmalan gerekirken, görüyorsunuz işte, Devlet Başkanı katına işte böyle ihbaıiar ulaştırılıyor. Hanl hanl siyasi yazılar yazıyor.. Niçin müsamaha ediyorsunuz? Sivil demokrasıyi korumak öncelikle sıyasetçılerin görevidir. Eğer bir siyasetçt kendisi için "hak" gördüğünu başkaları için "suç" sayarsa, savunduğu düzene "demokrasi" demek olanaksızdır. Kendimize tanıdığımız hak ve özgürlüğü başkaları için de savunmazsak, gider, Oevlet Başkam'na bir başka partinin genel başkanını böyle "ihbar" ederiz. Niye müsamaha ediyorsunuz? 12 Eylül sonrası gazetelerine şöyle bir göz atınız. Birtakım yazar ve çizer takımı da "komünist" diye suçladıklan yazarların tutuklanmaları için neler neler yazmışlardı. Bütün bunlar yapılacak, sonra da demokrasi türküleri söylenecek... Askerı yönetimler gelip geçince, siyasetçiler hep askerlerden yakınırlar. Çoğu sivıl de böyle dönemlerde "askerden fazla askercilık" yaparak yasak düzeninın sıvıl bekçileri olurlar. Bu unutulur. Yasakçılıkta, bazı siviller, emin olun, askerleri çok geride bırakırlar. Sağın en olgun siyasetçisi İhsan Sabri Bey bakın ne diyor? Ecevit'e niye müsamaha ediyorsunuz? Kımileri vardır "tepeden inmeci" diye birtakım insanları suçlarlar, sonra "tepeden inen" 12 Mart yönetimlerine bakan ve güvenoyu verirler! Solcular tutuklandıkça bu yönetimleri vargüçleri tle alkışlarlar. Ne zaman kendilerine bir zarar gelir, işte o zaman dehşetli demokrat kesilirler! Ellerine fırsat geçtikçe de "şunları şunlan tutuklayın" diye ıhbarcılık yaparlar. Bakın bunlann en olgununa, en gün görmüşüne, en uyganna, en liberaline: Ecevit'e niye müsamaha ediyorsunuz? Çoğu sivillerin "demokrat" olmaları için "daha çok fırın ekmek" yemeleri gerekir. Demokrasi fırınlarında pişecek en taze ve gevrek ekmeği de İhsan Sabri Bey'e sunmak gerekir! Ah beyim ah... NEW YORK'tan (Baştarafı 1. Sayfada) leyin karın doyuranlann arasmda kalan ölü bir zaman dilimiydi. Dükkândaki müşterilerin sayısı çok azdı. Sıcak ve sert bir kahve içmek için tezgâha çöktüğümde, çalışan personel öğle yemeği dolayısıyla uşüşecek kalabalıga yetiştireceği yiyeceklerin hazırlığı ile meşguldü. Hemen dikkatimi çeken tezgâhın arkasındaki "Ortadoğu özel yemeklerimiz" adlı afış oldu. Afışte yazılanlar baklava, bulbul yuvaa, künefe gibi tatlı cinsleriydi. Baklava ve künefe, tngilizcede Türkçe sesi veren harflerle yazılmış, bülbül yuvası ise kelime kelime Ingilizceye çevrilerek listede yerini almıştı. Aynca hepsinin altında, Arap harfleriyle kökenlerine özgü bir tanıtımı yapılmak istenmişti. önüme konan kahveyi içerken öğle servisine yetiştirmek için yoğun bir biçimde salata doğrayan esmer, bıyıklı gence afışte yazüı tatlılan işaret ederek önce, "Bunlar Arap harfleri degil mi?" diye sordum. Salata kesmeyi bir an bırakarak ilgiyle "Evet" dedi. Sonra, "BiUbülyuvası diye yaznuşsuıız. Boaun ketime keüme Türkçeden çevrildiğiııi biliyor musnnuz?" diye sorumu sürdürdüm. Nazik bir gülümsemeyle "Bflmiyorum. Ben Mısuiıyım. Bizde bülbülyuvası yoktur. Bu tatlıyı ortağun Lübnanb yapıyor" dedi. Arkasından merakh bir ses tonuyla, "Siz nereden biliyorsnnuz?" diye açıklamasını tamamladı. Afisi işaret ederek, "Ben de OrUdogu ülkelerinin birinden sayüınm" dedim. "Hangisi?" diye sordu. Türkiye olduğunu söyledim. Göz süzüp, dudak bükerek, "Eh..." dedi. O sırada gözüm bir başka afışe kaydı.. "Sish Tawook" yazılmıştı Ingilizce. Sesli okunduğunda "Şiş Tavnk" oluyordu. "Tavuk ne demek?" diye sordum. Bilmediğini, ancak söz konusu yemeğin Ingilizce olarak ne anlama geldiğini söyledi. Türkçe bir sözcük olduğunu behrttiğimde, "Çok ilgiaç" dedi. Sonra, "Zaten bötün bunlar Türk mutfagından geliyor" şeklinde bir açıklama yaptı. Kahvemi yenilerken birden aklına gelmişçesine, "Türkçe atfabe, Rusiann harfierine bemdyor dejil mi?" diye onaylamamı bekledi. "Hayır, Latin harfb bizim alfabemiz" yanıtını alınca pek inanmamış bir tavırla salata kesmeye döndü.. Dışarda yağmur dinmişti. Kahvemi bitirip tekrar yola dökülmeye hazırlanıyordum. Kahverengi saçlı, yorgun yuzlü genç bir kadın biraz öteme tezgâha çöktü. Değişik bir yemek istediğini söylerken gözleri hemen yanıbaşındakı afışe kaydı, ilk satırda yakaladığı baklava sözcüğünün ne anlama geldiğinin açıklanmasını istediğini söyledi. Az önce benimle konuşan Mısırlı genç, kadına elinden geldigince baklavaıun nasıl bir şey olduğunu anlatmaya çalıştı. Ama başaramadı. Kafasında bir şeyler biçimlenen yorgun yüzlü genç kadın, anlatılanlan tam anlamıyla kavradığı açıkça anlaşılmayan bir yüz ifadesiyle bir tabak baklava ısmaıladı.* Aynı günün akşamı, Birleşmiş Milletler'in toplantı salonlannm birinde dunyarun dört bir yanındaki kriz bölgelerinde görev yapan Banş Gücü'nün 1974'ten bu yana sonımluluğunu yükienen Genel Sekreter Yardıması Brian Urqouhart'a banş ödülü veriliyordu. Uluslararası Banş Akademisi'nin verdiği ödülü alırken yaptığı konuşmada Ingüiz diplomat, uzun uzun Banş Gücü'nün etkinliğini anlatmaya çalıştı. Türklerin Kıbns çıkartmasını gerçekleştirdiği günlerde göreve gelmişti. Kendisine göre Banş Gücü kıbns'tan sonra Lübnan ve öteki bölgelerde sanüamn ötesinde işler becermişti. Kendisini dinleyen 1920'lerin modası bahriyeli elbisesi giymiş çok kısa saçlı, çok genç görünen kuı sürekli kendisine törensever bakışlarla bakarken, Banş Gücü'nün bugüne kadar yaptığı önemli katkılan sıralamaya çabaladı. SON "OLE" Bir boynuz darbesiyle seyircisinden aynlıyor. tanıdıklan tek Ispanyolca konuşan ülke Meksika ile kanştırdıkİanndan, "çok acüı" yemeklerden söz ediyorlar. Zamanımızın ünlü tspanyollan sorulduğunda ise akıllara bir tek Jnlıo Igtesias ve Kral Juan Carios geliyor. ABD'de yapüan araştınna, Amerikahlann sadece yüzde 45'inin tspanya'nın Batı Avrupa'da olduğunu bildiğlni ortaya koyuyor. Geri kalan Amerikalıîann büyük bir kısrnı haritada tspanya'nın yerini bilmiyor, ya da böyle bir Ulkenin varliğından habersiz görünüyor. (Baştarafı 1. Sayfada) nndan anlasıldığma göre lspanya hâlâ turizm, kat kat fırfırlı etekleriyle Carmen ve boğa güreşleriyle özdeşleştirilen bir ülke. özellikle bu boğa güreşinin Ispanya'nın imajı ile özdeşleştirilrnesi konusu, artık gelişmiş ülkeler arasmda 12. sırayı tutan tspanya'nın "modern bir Batı ttikesi" imajına kavuşması için çaba harcayan hükümet çevrelerini rahatsız ediyor. Zira araştırmaya katılanlar boğa güreşlerini "kank", "vahşi'' ve "barbarca" gibi son derece olumsuz değer yargüanyla bağdaştınyorlar. Ustelik son 11 ay içinde, PaqHim ve Yiyo gibi, iki tamnmış matadorun arenada ölmesinin de Madrid'deki hükümet çevrelerini tedirgin eden, "vahset" imajını pekiştireceği aşikâr. Ortaya çıkan bu sonuçlar, başta Başbakan Felipe Gonzalez olmak üzere, hükümet çevrelerini bayağı ciddi kaygılara yöneltti. GeUşen ekonomik olanaklan paralelınde dünya politikasında daha aktif bir rol oynamak hevesinAynca sık sık, yabancı basın" de olan lspanya, şimdi bir an önce Carmen, kastanyet, boğa güda çıkan tspanya'daki terör eylemlerine ilişkin haberler, bu ül reşi gibi imajlardan kurtulup, dıkenin imajını olumsuz yönde et şarda kendisini modern bir kileyen unsurlardan bir başkası. toplum olarak tanımlamak istiIspanya'yı en iyi tanıyan ülkeler yor. Bundan böyle lspanya, Flaarasında Fransa, Almanya ve ts menko elbiseleriyle değil, Paris veç geliyor. Bu ulkelerde lspan salonlannda adlanndan söz edilyol, knr yapmaktan hoşlanan, meye başlanan, "Yeni lspanyol modacılan" ile anılmak istiyor. fakat randevusuna sadık olmaPedro del Hierro, Jesus del Poyan tntkoln, yaşamı seven, misafirperver, sempatik, fevri ve bi zo, Jorge Gonsalves, PurificacireycJ bür tip olarak tanınıyor. on Garcia bunlardan birkaçı örABD gibi uiak ve genelde Kuzey neğin. 1 Ocak 1986'dan itibaren resmen AET saflannda yer alaAmerika'nm dışındaki ülkeler hakkında pek fazla bilgisi olma cak olan tspanya, gene, ("Geneyan bir ülkede lspanya, kısaca ral Motors" ve "Ford") sayesinsı, "tanınmıyor". ABD ders ki de Ingiltere'den daha çok araba ürcttiği ve ihraç ettiğinin bilinmetaplarının çoğunun tspanya'yı Latin Amerika ulkeleriyle karış sini istiyor. Aynca AET'nin bu tırdığı anlaşıhyor. tspanyol mut yeni üyesi çok uluslu ATT şirkefağı hakkmda fıkri sorulan tinin, "Mfcrodüps" üretimi için, îspanya'yı ABD dışındaki başlıAmerikalılar, bu ulkeyi yakından ca merkezi olarak seçtiğinin duyulmasını istiyor. îspanyol sosyaPazaroyun listleri, Madrid ve Barselona'yı çözümleri Avrupa'mn yeni kültür merkezleri arasına sokabilecek çaptaki 1. İki ayağını bir pabuca genç film yönetmenlerinin, ressokmak. samlannın, fotoğrafçüannın, ga2. Bir eli yağda bir eli balda. zetecilerinin, rockmüzikçilerinin 3. Dört köşe olmak. tanıtılması için yeni bir gayret içi4. Binin yansı beş yüz. AMSTERDAM'dan (Baştarafı 1. Sayfada) lışıp üreterek, işinde gücünde harcayacak. Ekonomileri üretken serin kuzey ulkeleriyle, güneyin sıcak ülkeleri arasındaki farkı en güzel Orhan Veli anlatmış: "Bizi bu güzel havalar mahvetti... " Serinleyen havalarla birlikte, Hollanda, hareketli bir çalışma sezonuna girdi. önümüzdeki mayıs ayında genel seçimler yapılacak. Hollanda demokrasisi için önemli bir aşama olan, yabancılara seçme ve seçilme hakkı ise 19 marttaki yerel seçimlerle gerçekleşecek. Bugunlerde AIDS'e karşı açılan mucadele, tüm hızıyla sürdürulecek. önümüzdeki aylarda Hollanda ve uluslararası kamuoyunun ilgisini çekecek başka bir konu ise, 1979 NATO karan uyannca ülkeye yerleştirilmesi öngörülen 48 seyir füzesiyle ilgili. Bu konuda hükümetin ve parlamentonun kesin karanm vereceği 1 kasım tarihi beklenirken, Amerikan füzelerine karşı yıllardır süregelen kampanya son tırmanışına geçmiş durumda. Geçen hafta tüm Hollanda'da konutlara, hükümet ve parlamentoya sunulmak uzere tam beş milyon dilekçe formu dağıtıldı. "Halk düekcesi" kampanyasını "Seyir Füzelerine Ha>ır Komitesi" düzenliyor. Komitede çeşitli kilise kunıluşları, banş dernekleri ve aralannda Hollanda Işçi Partisi Pvda'mn da yer aldığı bir çok siyasi parti var. Seyir fuzeleri, partilerarası seçim tartışmalannda en önde gelen konulardan birisi. Yapılan kamuoyu yoklamalan, halkın çoğunluğunun füzelere karşı olduğunu ortaya çıkarıyor. Yine kamuoyu yoklamalanna göre iktidardaki Hıristiyan DemokratLiberal koalisyon, halk desteğinin çoğunluğunu yitirmiş durumda. Her biri beş imzahk yer içeren beş milyon dilekçeden kaçının imzalarup gönderileceği, Hollandalılann nükleer füzeler konusundaki kesin tutumuna ışık tutan en son gösterge olacak. Geçenlerde "Seyir Füzelerine Hayır Komitesi" yöneticileriyle görüşen Başbakan Lubbers, imzalı dilekçeleri, önümüzdeki ay kendilerinden kabul edeceğini açıkladı. Bu arada gazetelerde yer alan ilginç bir haber de, Genelkurmay Başkanı General Huyser'in orduya dağıttığı genelgeye ilişkin. General, askerlerin de düşüncelerini özgürce acıklayabileceklerini, Hollanda anayasasının yurttaşlara tanıdığı "dilekçe verme hakkı"nı kışlalannda kullanabileceklerini belirtiyor. Tabii duzenli bir şekilde. LONDRA^dan (Baştarafı 1. Sayfada) kantalan parizyenler. Erkek giyim modasında Londra önderliği sürdürse de, kadın giyiminde ve tabii ki kozmetikte hep Fransız markalan egemen. Dahası Fleet Street'te ya da Chelse'de koltuğunun altında "Le Monde" la dolaşan insanın bayağı havası oluyor. Jeanne d'arc'tan bu yana, Büyük Britanyahlann Frenklerden nefret etmesine rağmen ve onlan "kurbağa"ya benzetmelerine rağmen. Kültür tarlasına gelince, Fransız ürünleri öylesine serpilip gelişmiş ki, sinemada, resimde, edebiyatta hatta mimaride dünyanın merkezi sanki Paris. "Alternatif kanal" konumundaki "Channel 4 " televizyonu yaklaşık bir aydır "Godard serisi" gösteriyor. Çoğu da alt yazılı Fransız filmleri. JeanLac Godard gerçi Isviçreli, ama 1968'den bu yana yaptıklan gerek deneysel, gerekse Fransız belgesel sinema tarihine geçti bile. Görüntu ile ses arasındaki felsefı ilişkiyi beyazperdeye aktaran Godard, ayrmtılı, uzun, hatta kimi zaman sıkıcı diyaloglanna rağmen, sinema, video ve televizyon arasındaki ince ayrımlan vurguluyor. Sinemayı bir düşünce silahı haline getirebiliyor. Mahmut TEZCANİ yönetimindeki derginiz AŞAMA ÖSS GARANTİ EDİYOR! PAZARTESI Gazete bayilerinde...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle