15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 EYLÜL 1985 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURÎYET/5 İSMAİL GÜLGEÇ SENEMA ATILLA DORSAY HAYVANLAR Venedik Şenliği'nin gözdesi, yönetmen Solanas: Kusursiız bir saııatı savunmuyorum bırbirine karışıyor, ortaya Latin Amerika yazınının başyapıtlannda da duyumsanan yepyeni bir tat çıkıyordu. Bir 'tango gösterisi' hazırlamakta karşılaşılan güçlükler, 'sanat koruyucusu' Fransızlarm anlayışsızlığı, gösteri içın aranan ve bir türlu bulunamayan son, aşklar, tutkular, kinler, özlemler... Ülkede, gerıde kalmış ve Arjantin makamlarmca 'kayıp' ilan edilmış akrabalar, anababalar için duyulan kaygılar... Puslu sabahlar Seine Nehn rıhtımlarmda ya da koprulehn üstunde yapılan tangolar, müzık ve dansla dışavurulan çeşitli, yoğun, karmaşık duygular... Gerçekçı, fantastik, alaycı, eleştirel, siyasal boyutlann bırbihyle özgün biçimde örtüştuğü, üslupçu, zengin, arayışlar içinde bir film.. Bir kez daha Astor Piazzola'mn (htanbul Sinema Günleri'ndeki "Dördüncü Henry'de tamdığımız) özgun, kışkırtıcı müziği.. Ve Carlos Gardel'le birlikte, ömrünün son 25 yılım surgünde geçıren reformcu general San Martino 'nun göruntülenyle de altı çızilen 'ezeli sürgün'ün iç burucu hikâyesi... Işte bu film ve genelde sinema sontnlan üstüne Solanas'la yaptığımız konuşmanın dökumü... UC AC¥kM FRANfel2 TuRiSTLERE 4U>R TECAVUZ. SONRA * M İLERLETMEk ıfeTEM£ M. angolar, ya da Gardel'in Sürgünü filmini bilmem nasıl anlatmah? Son yıllarda izledığim en özgün, en değışik, yaratıcı yanı en güçlü filmlerden biriydi bu.. Yıllardan ben, özellikle 1968'deki "Yanıp Tutuşma Anı La Hora de las Hornos" filmiyle Latin Amerika sıyasal sinemasınm bayrağı haline gelen, hiçbir filmini görme olanağı bulamadığımız halde özellikle yapıtımn yankuan ve sinema dergilerindekı göruşleriyle saygı duyduğumuz Arjantinli sinemacımn en son yapıtıyla, nerdeyse 5 yılın üninü olan bu çarpıcı filmle karşılasmak gerçekten heyecan vericiydi. Bu heyecan, Solanas'la bizzat karşılasmak ve alt sütunlardakı konuşmayı yapmakla sürdu. Evet, "Tangolar".. Arjantinli Unlü lango şarkıcısı, kendisi de bir 'sürgün' olan yaşlı Carlos Gardel'in adını ve göntntüsünu taşıyan bu fîlm, 'dünya sürgünUrinin merkezi' Paris'e sığınmış, ama yüreklerı hep ülkelermde olan bir Arjantin 'tango topluluğu 'nun seruvenlerini anlatıyordu. Topluluğun yıldızı Marıana 'nın (Marie Laforet), gencecik kızı Marıa açısından verilen öyküde, çeşitli yan öyküler, temalar, anlatım biçımleri Fernando Solanas, "TangoJar" üstune neter söylersiııiz? F.S. 'Tangolar', benim dördüncü filmim. "Yanıp Tntaşma Anı"m tasarlayah 20 yıi, bitireli 17 yü oluyor. Sonra "Fiero'nun Og1u"nu yaptım. Bir ulusal destandı bu.. Sonra sürgün yılları başladı. "Başkalannın Bakısı" adlı ısmarlama bir fümden sonra " Tangolar" la yeniden sinemaya döndüm. Yalnız ülkemden değil, sinemadan da silrgünüm ben.. 26yıl oldu sinemaya gireli, gönlümce üç film yönetebildim. Neredeyse 10 yılda bir film ediyor. Arjantin'de bir yapımevim vardı, reklam filmleri yapıyor, kazandığun parayı kendi filmime yatınyordum. Çunkfl hiç bir zaman yapımcı bulma şansına erişemedim. 1976'dan beri ülkemden tümüyle uzagım. Ama sinema yapma konusundaki koşullar değişmedi. Gerçi Arjantin'de koşullar artık degişti. Ulkeme dönebiliyorum. Nitekim "Tangolar" bir Fransız Arjantin ortak yapımı olarak ortaya çıktı. Arjantin hükümetinin de katkısı oldu. KİM KİME DUM DUMA BEHIÇ AK *İKNİK PİYALE MADRA 4 FtLM Fernando Solanas sinemaya gireli 26 yıl olmuş. Bu süre içinde gönlünce uçfilm yonetebilmis. "Kendi yaptmevimle gerçekuştirdiğim reklam filmlerinden gelen parayı kendi filmime yatınyordum" diyor. "Çünkü hiçbir zaman yapımcı bulamadım." teri bu, büyük bir seyirci kesimi için duşunulmuş... "Tangolar" ın ilk filmimde amaçladiğtm kadar dolaysız bir siyasal işlevi yok. Ülkemin ve benimki gibi ülkelerin surgüne mahkum ettiği aydınlann dramını, sorunlaruıı, olabileceği kadar çok seyirciye güçlü bir sanat yapıtı aracıbğıyla duyurmak istedim. lşlevlerin farklıuğı, filmlerin de farkhlığım getiriyor kuşkusuz. Sürgün baskı demektir, keder demektir.. Bu örümcek ağının tuzaklanndan korunmak, sürgündeki aydına ağlar dunıma düşmemek için filme mizahi tonlar da kattım, sanki kendi sürgünümüzle dalga geçtim. Çünkü her şeye karşın aslolan hayattır, gelecekbi.. Lfitin Amerika yazmında da yaygın olan bu gerçekçilik/ fantastik' bireşimi üstünde durabiür miyiz? F.S. Fantastikten çok tiyatroya atıf var, bu tür sahnelerde.. Sonuç olarak bir gösteri türü olan sinemanın özündeki kimı 'büyü' öğelerini, bir tür dramatik şiir yaratan kimi öğe ve alışkanlıkları yitirmiş olması bence yazıktır. Sinemam isteyerek bir neden sonüç sinemasınm, geleneksel anlatım biçimlerinin kullanıldığı bir yüzeyin tuzaklanndan kurtulmayı, seyirciye sanki 'hayatta bakın daha neler olabilir' demeyi amaçlıyor. Insanları çevrelerine daha iyi bakmaya çağınyor. Hayatta da çok dir: fantastik, büyü, düş ve gerçek birbirine kanşıyor. Popüler sanatın, ülkemin ve tüm Güney Amerika'nın yansımalan var: Aşk ve tutku hikâyeleri anlatan tangolar, bunlara alay boyutu ekleyen 'hızlı taneo' milongalar, vb. Sonuç olarak modellerden sıynlmış, kendi halkımızın yasamına, belleğine, kültürüne bağh fîlmler yapmak, ama bunlan yaparken yeni ve büyük bir sinema yaratma yürekliliğini de göstermek zorundayız derim. Tek sinema modeline karsı durnlmalı Sinemanıa tümüyle siyasal bir sinema olarak niteler misiniz? F.S. Siyasal bir film.. Ne demek bu? Genelde siyaseti ya da siyasal bir konuyu ele alan fümlere siyasal yaftası yapıştınlıyor. örneğin "Tangolar" Italya, Fransa, Ispanya gibi ülkelerde Dunya Savaşı ya da iş savaş sırasında yapılmış onca anti faşist filmden daha siyasal bir film değil. "Tangolar" bence siyasal olmaktan çok, ulusal bir sömürgelikten kurtulma (decolonisation) çabasının örneği sayılabilir. özgür, demokratik, ulusal ve halkçı (popüler) bir sinema örneği sayılabilir. Güneyden, bağımlüaştınlmış, sömürgeleştirilmis, bağımsızlık savaşımı veren ülkelerden gelen biz sinemacılar, ulusal sinemamızı kurmak, gelışmiş kuzey ülkelerinin bize empoze ettiği 'tek' sinema modeline karşı durmak savaşımına ve angajmaruna sahip çıkmalıyız. Bir 3. Dünya ülkesi sinemacısının görevi, kendi öz sinemasını yapmak, yani çoğu kez bu sinemayı hiç yoktan ortaya çıkarmaktır. Kendimizm, kendi halkımızın görüntulerini (imajlannı) yaratmak hakkını savunmalıyız. Kuzey, kendi görüntulerini tüm dünyamızın görüntüleri halinde sunmakta, üstelik bunlan son derece etkin biçimde yaymakta usta.. Bu ülkeler, Doğu ya da Batı blokundan olsun, kendi görüntülerini, kültürlerini surekli yayıyorlar. Biz kendimizin, kendi tarih ve kültünımüzün görüntulerini yansıtmakla kalmayıp bunlann dünya çapında dağıtılabilmesini de sağlamak zorundayız. Evrenin Avrupa ya da Amerika odaklı bir tek mercekten yansıtılmasına izin verrnemeliyiz. Onun içın hep bir 'Üçüncıi Sinema'dan soz ettım, ediyorum Hollywood tarzı görkemli, yaldızh bir eğlence sinemasmdan değil. 'Yaratıcı sinemasT etiketiyle sunulan Fransız usulü bir utangaç, 'intimiste', mızrruz bir sinema da değil. 'Üçünco Sinema' kendi halkımızın hayatından, belleğinden, tarihinden soz eden, ama kendi estetiğini de kurabilen bir sinemayı yeniden yaratmak çabası demektir. Bizim halklarımızın büyük, gelişmiş teknolojileri, büyük olanaklan yok. Ama birşeyler yaratmak için isteğimiz, sabrımız ve yeteneğimiz var. HIZLI GAZETECI NECDET ŞEN S£E2İ 0!RÎL£J?/W/W TD?KA&\hi\, P&IIZİNI eÖZKDNUİU OLUKCA KE3İUKOÖTEBEK Niye Güney'e adannıış? Filminizi olmuş dostunuz Fransız sinemacısı Patrick Lemarie'yle birlikte Yılmaz Güney'e adamışsınız. Bunun nedeni? F.S. Lemarie sürgünümde beni ağırlayan, vüreklendiren bir sinemaa dostumdu. Ydmaz Güney de burada edindiğim en iyi arkadaşlardan biriydi. Güney benim için aynı zamanda surgünde olan Uçüncü Dünya Ülkesi sanatçısını simgeliyordu. Elysee Sarayı'nda Cumhurbaşkanı'run çağnhsı olarak gittiğim bir yemekte tamştık. Evet, film ÇÎZGILİK KAMtL MASARACI o o DOi\L'Ş "Tangolar" filmi Solanas'm sinemaya donüşu oldu. Yönetmen, uzun sureden beri yalnız ülkesinden değil, sinemadan da sürgundu. 1976'da ayrüdığı Arjantin'e, ancak demokratik düzenle birlikte geri dönebildi. Ancak koşuüan değişmedi. tir, umuttur. Belli dramatik öykülere bağlı siyasal fîlmler kahbını biraz sarsmak istedim, çünkü bu tip fîlmler de görkemli, asık suratlı tavırlanyla artık tür sinemasınm bir parçası olup çıktılar. Filmde trajik tonlar var. Ama trajik duygusu filmin tümüne egemen değil. Umudu vurgulamak için filmi 20 yaşındaki bir genç kızın gözleriyle anlattım. şey karmakanşıktır, sırasızdır, düzensizdir. Hayatın bölümlerine koşut bir sinema yaratmaya çahştım. Tamamlanmamış ve 'mükemmer olmayan bir sanat anlayışını savunuyorum. Tann'ya şükür ki hayatın kendisi de böyledir. Hayatın önü açıktır, halkın önu açıktır, filmin de önu açık olmalı. 'Mükemmel' saplantısından kunulmalı, eski modelleri kırmalı, her şeyi birbirine karışürmah. Filmde tüm bir estetik önerisi var. Bunun için tiyatro öğeleri de soktum. 'Dort perde' esprisi, her perdenin halkımın turkülerini söyleyen iki genç kız tarafından sunulması, vb. Bu Lâtin Amerika edebiyatına da bağlı bir anlatım biçimi Bir 3. Dünya sinamacısımn görevi, kendi öz sinemasını yapmak, yani çoğu kez bu sinemayı hiç yoktan ortaya çıkarmaktır, diyor Solanas. "Kendimizin, kendi halkımızın görüntülerini yaratma hakkını savunmalıyız. Doğu ya da Batı Bloku ülkeleri kendi görüntulerini, kültürlerini sürekli yayıyorlar. Evrenin Avrupa ya da Amerika odaklı bir tek mercekten yansıtılmasına izin vermemeliyiz. Onun için hep bir 'Üçüncü Sinema'dan söz ettim, ediyorum. Hollywood tarzı görkemli, yaldızlı bir eğlence sinemasmdan değil.99 lerini görmüştüm, çok takdir ediyordum. Zaten filmimi onun sanatçı yanına adadım. "Tangolar" için beni yureklendirdi, filmi fînanse etmeyi bile önerdi. Ne yank ki beklenmedik ölumü bu işbirliğini onledi. Aramızdaki dostluğun, dayanışmanın olduğu kadar, halkından ülkesinden uzakta ölmek gibi acılı sonu için de Güney'e filmimi adamak benim için bir görevdir. AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR KEMAL GÖKKAN TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAIS 13 Eylül ATONAL MUZIK İ0?*'TB BUGÜN, ÜNÜJ SeSTEO ARNOLP SCHO£NB£KS (fÖN8E/lG), VİYANA'C* DOĞOU. VMUUDl 8İ8 AILEMİN ÇOCUİU OLAN SCHOBNBBRG'IN YAŞAMINtN 8UYÜK KISMI AVRUfH'DA GEÇ£C£K,IT.PÜNYASAVAŞI'NIN BAÇINPA İSE NAZILER'İN ETKİSİVLE AM£/?/KA'M 6ÖÇ EDECBKTİR. YIÜMIAJO YÜZYIL MUZIĞIHÛB BÜYÜK BİR DEVRİM SAYILAN ATONALMÜZK ANLAYISI VE BUNUN İÇİN 6EKEKSN DE&ıŞıKLilCLERi 6ETİ/ZECEK OLAN 8ESTECI, *12 NOTA SlSTEMl"Ni OR7XVA HDMCAkTIR. B'6 MÜZİK VAPiTlNPAKJ NOTA VE /VCOZLAR1N, BELÜ BİR 8AŞLANGIÇ NtVcmS/NPAKİ NOmLARLA İÜÇKISlNİSAĞLA.yAN"TT3NAUTE*NlN PIÇlNP" "^"•^•" "'"zEN OLAN "12 NOTA" SCHOENBE&S'İN BULUÇUPUR. ATVNAL MÜ2İK ÇAĞİ BAÇUYAtyiATIR A£Ttt(.. Aslolan hayattır Sinema anlayişuuzda "Yanıp Tutuşma Anı"ndan bu yana değişen ne var? F.S. O filmim bir deneydi. Bir sinemasal deney.. Çok güçlü bir siyasal bunalıma yakalanmış bir ülkenin sanatçısının kendi ülkesini, tarihini daha iyi tanımak isteğinden doğmuştu. Bir deneme yazmak istiyordum, ama bunu yazıyla değil, sinemayla yapmak istiyordum. Çabam, yazınsal bir denemenin sinemasal karşılığını bulma cabasıydı. Seyirciyi sarsmak, kışkırtmak çabası vardı bu filmde; edilgin seyirci niteliğinden sıynhp ülkesinin tarihinin, siyasetinin yaratılmasına etkin biçimde kaUlsınisteği vardı... "Tangolar" ise kuşkusuz çok daha 'sanatsaT bir film.. Gösteri içinde bir gös 'Mükemmer olmayan bir sanat... Filminizde fantastik dokunuşlar var. Kimi kisilerin filmin belli bir anında robota dönüşerek patlayıp parçalanmalan gi Bir 'Latin Amerika eineması' var mı? Tek bir Lâtin Amerika edebiyatından soz edildiği gibi tek bir Lâtin Amerika sinemasmdan söz edilebilir mi? Rocba, Littin, Soto gibi sinemacüann sizin uzerinizde etkisi olmuş mudur? F.S. Aynı kıtanın çocuklarıyız. Ortak bir tarihimiz, ortak bir ruhumuz, duyarhklarımız, ortak siyasal yazgılanmız var. Bir Lâtin Amerika sinemasmdan kuşkusuz söz edilebilir ve tum Lâtin Amerikalı yönetmenlerle ve başkalanyla da karşılıklı etki ahş verişi içinde olmuşuzdur. MOOA SİNEMASI337 01 28 ANKARA SANAT TİYATROSU 5 0 YIL ÖNCE Cumhuriyet Boğazda çınığan alenıi Yann akşam Boğaziçi, Lale devrıni gölgede bırakacak bir eğlence alemi görecektir. Bu eğlenceyı tertip edenler, Istanbul'un mümtaz şansiyetleridir. Bunlann içinde şaırler, edibler, aktörler, alafranga ve alaturka musikisınaslar ve meddahlar vardır. 13 Eyim 1935 alaturka bırçok parçalar çaiınacaktır. 1935 1985 ı Agı ;,ıüM.ın :hbarenvasati MİSAFİR Bılgesu Erenus 1920 Eylil Saat 18.3020.30 BİR CEZA AVUKATININ ANILAR1 2122 Eylul Saat 15.0018.0' Uletter sabsa ç*m»»br Yalnız 4 'er oyun Bu eğlence programma göre bu akşam saat dokuzda îstinye koyundan kırk kadar çırağanlı kayık hareket edecek ve sabaha kadar devam etmek şartile Boğazın en muıena sahillerini dolaşacaktır. lstanbulun uzun senelerden beri göremedıği bu kadar cazip mehtab eğlencesinde sabaha kadar alafranga ve Bir hava rökoru Vılla Kublay 12 (a.a.) Uçman kadın Marys Hıtz hafif uçaklarda dünya hava rökorunu kırmışttr. Hiltz 6.500 metroya kadar yükselmiştır. Bundan evvelki rökor 5.900 metro idi. yilİJİlTENZILAT İnhisar Likörleri
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle