18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER yevski, Kafka'nın habercisi idi, Kafka da Yeni Roman'ın. Tip yaratmaktan vazgeçme zorunluluğu, diyaloğun ve alt diyaloğun önemi, ancak bu gelişim içinde değerlendirilebilirdi çünkü. Romancının, roman kişilerine ve olay örgüsüne egemen olması nasıl önlenebilirdi? Insan, kendisine bakılan ve ancak bakıldıkça varolabilen biriydi, onu yalnız başına ve tam kendisi iken yakalama olanağı yoktu, çünkü kendisi yoktu... Bu pekyürekli görüşlere Dostoyevski'siz, Kafka'sız vanlamazdı. Hatta anlatımcı Balzac bile bize bu yönde yardımcı olabilir. Unutmayalım ki, onun dilimize "Tılsıralı Deri" adı ile çevrilen romanında, roman sanatı bakımından büyük bir atılım, yaman bir gelecekten habercilik vardır. Gerçi bilimlerle sanatlann aynı kaba konamayacağı doğrudur. Bunu bilmez değilim. Bir sanatzn belli bir çağdaki bihmsel buluşlardan, bilimlerin sanatlardaki sezgilerden etkilendiği gerçegi ne denli yadsınamaz olursa olsun, sanatlara temel olan ilke gene de büimsel yöntem değildir. Bundan ötürü de, "ilerieme" niteliği, bilimlere uygulandığı gibi uygulanamaz sanatlara. Bugün hiçbir ozan Homeros gibi yazmıyor elbet, ama bu durum, hiç de Homeros'umuzu gözden düşürecek güçte değildir. O büyük ozan, bütün büyük ozanlar gibi, her çağda okunacaktır. Sezginin bilimsel buluşlardaki yeri de yadsınamayacağına göre, bu saygının eski bilim adamları için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Diyeceğim, bir geçmişi olmak, bilimler için de, sanatlar için de doğrudur. 'tlerieme" kavramı üzerinde tartışma açmazsak, sanınm, o sofradaki hekimle ressam aynı kanıda idiler. 23 temmuz tarihli gazetemizde, ünlü müzikolog, besteci llhan Mimaroğlu ile yapılmış bence çok Önemli bir konuşma yer ahyordu. O konuşmayı burada anmamın nedeni, yazımda ele aldığım konu ile yakından üişkiii bulunmasındandır. Konuşucu Şebnem Atiyas soruyor llhan Mimaroğlu'ya, "Sizin (müziğe) başludiğuttz zamaniarda Türkiye'nin ldasik Baü müziginin nasıl bir geçmişi vardı?" diye. llhan Mimaroğlu, 'Bestedük UDimlanmıştı. tlk Türk beste okulu Atatiirk çagında Türk Beşlerince oluşturulrauştu. Bu dönemlerde radyoiarda klasik Türk musikisinin çalınması da bir süre yasak edilmişti." Konuşucu da çok yerinde olarak, "Böyie bir karan âz nasıl karşıladınız?" diye soruyor. llhan Mimaroğlu'nun yanıtı şu: "Çok doğru bir karardı bence. Çünkü her zaman bazı müziklerin yasaldanmasınıo dogru olacafı kanısındayım." Sonra da beni çok şaşırtan şu sözleri ekliyor: "Bueün nasıl Motzart yasaklanmaFıdır diyorsam, Bach yasaklanmalıdır diyorsam, o zaman da klasik Türk musikisinin yasaklanması dogruydu." Açıkçası, llhan Mimaroğlu, kendisinin de içinde bulunduğu elektronik müzikten başkasını kimsenin dinlememesini istemektedir. Ona göre, Bach'ın, Motzart'tn, Brahms'ın... dönemi kapanmıştır... Bir akım, bir müzik anlayışı olarak elbette öyle; ama o müziğin (ya da o müziklerin, çünkü saydığı adlar hiç de aynı ak.mdan değil) yasaklanması neden? Bize kötü etkiieri olacağından mı korkuluyor? Ben elektronik müziğin tadına varabilmiş değilim, belki oğlum bunda başanya erer; önemli olan bu değil, llhan Mimaroğlu'nun kendi muziğini yasaklarla dinletmek istemesi. llhan Mimaroğlu, müzik sanatının birikiminden böylesine uzak kahnmasuu mı istiyor? O zaman yeni müziği biz nasıl değerlendireceğiz? Atatürk'ün alaturkayı yasaklaması olayına gelince... Burada durum çok değişik bir nitelik taşımaktadır. Önce şundan ki, "Klasik Türk Müagi" adı verilen o müzikten "Türk" sözcüğünün kaldınlması gerekir. Çünkü hiçbir müzik "Türklügü" tekeiine alamaz. Sonra da Türk Beşleri"nce başlatılan, bugün kısaca çoksesli diye adlandırdığımız müziğin birikimi, alaturka değildi. Türk Beşleri'nin müziğine yerli sesler ancak melodik değerleriyle katıhyor ve orada armonik bir bütün içine giriyorlardı. îmdi Mimaroğlu, bütün birikim gücünü bir yana atarak, müzik sanatmı geçmişinden koparmak istiyorsa, bunu yasaklarla da sağlayamaz sanınm. Z 1985 Bilimler, Sanatlar Üstüne Bir Soylev MELİH CEVDET ANDAY Geçen gün bir dost sofrasındaki konuşmada, bilimlerin ilerleyip ilerlemediği konusu açılıverdi; bir hekim dostum, bu konuda hiçbir kuşkusu olmadığını bclirterek, kendi calışma alanından örnekler verdi: Nice yeni mikrop, nice yeni çoğaltma yöntemi ve araştırma araa bulunmuştu... Elbette susturucu örneklerdi bunlar. Hekimliğin tarihine bakıldığmda, bugün vanlmış olan yer şaşırtıcı idi. Belki yann bunlar da asılacak, hekimlikte yeni olanaklar gerçekleşecek, yeni çalışma alanlan açüa. caktı. Darwin tartışmasında bilime saygılı olanlann belirttiklen gibi, bilim sürekli bir gelişim içinde idi, böyle olması onun doğası gereği idi çünkü. Bunu, bulunanla yetinmemek, "bilimsd kuşku" denilen dürtü etkisi ile boyuna daha iyisini, daha doğrusunu aramak biçiminde açıklayabiliriz. Başka bir deyisle, dur dinlen bilmez bir süreçtir bu; öyle ki, bulunmuş olanlann yalnızca yetersizliği değil, yanlışlığı da ortaya çıkar günü geldiğinde. Hiçbir engel, baskı durduramaz bu gidişi. Çünkü bilim adamı "bilinemez"i dinlemez, "biHnir"e yönelir. Atomun artık parçalanamayan en kücük özdek birimi olduğunda bütün bilginlerin uzun süre birleşmesine karşın, baktık ki, o birim bir gün parçalanıvermiş. Bu büyük buluş, her şeye yeniden başlamak gerektiği gerçeğini ortaya koyuvermiştir. Araa yeniden başlamak da yıldırmaz bilim adamlannı. Yeter ki, arastırmalanna mistik, metafizik öğeler kanştınlmasın. Bir yanılgıdan başka bir yanılgıya gidilmiş olsa da, bilimin eregi değismez: Bilmek. Bilimde ilerleme olup olmadığj konusunu açanlar, sanırım, sorunu bu açıdan ortaya atmışlardı o gece. önemli olan ise gelişmenin tarihi idi, "Ucrieme" ancak geriye bakmakla değerlendirilebilirdi. O gün aramızda bulunan tinlü bir ressamımız ise, resimde bir ilerlemeden sözedilemeyeceği görüşünü savundu; gerçi bu alanda büyük değişimler oldugu yadsınamazdı; ama bu gerçek, geçmişteki resmin yanlışhğını, hatta eskidiğini kanıtlamaya yeterli degildi. Başka bir deyişle.resim tarihi bir birikimin tarihi idi. Tıpkı bilimde oldugu gibi biz, resimdeki gelişme değişme niteliğini de ancak bu birikim içinde degerlendirebilirdik. Bütün iş, "eski" ile "yeni"yi karşılaştırma olanağının elimiz alttnda bulunmasına bağlı idi. öylesine ki, bu "esld"ler, bize yeni 'yeni'Mer bulmakta sürekli yardımcı olacaku. Hatta "eski" bize sürekli yeni çevreler acabilirdi. Yeni Roman akımının önde gelen adlanndan Nathalie Sarraute'un, dilimize "Knşku Çagı" kitap adı ile çevrilen (çeviren: Bedia Kösemihal) yapıtındaki yazılanm okurken de, yukandakine benzer bir "geriye bakış" yönteminin uygulanışı ile karşılaştun. Başka türlüsü nasıl olabilirdi ki? Nathalie Sarraute, Yeni Roman'ın savunusunu yaparken, kendinden önceki ünlü romanlann çözümlemesine başvuruyor, çağınuzın bu romanları neden eskittiğini açıklamak için de sinemanın önemli rolüne baş yeri veriyordu. Nitekim fotoğraf yüzünden resmin başına gelen de bu idi. Ancak Yeni Romaş (ve elbette yeni resim) mantar gibi bitmemişti; "eski"nin bir çeşit yıkanması, temizlenmesi idi bu. Nathalie Sarraute, konusunu işlerken, Dostoyevski'nin, Kafka'aın romanlanna bu yüzden büyük yer ayınyordu. Dosto PENCERE Yazar'ın Tanıklığı, ve Samklığı... Octavio Paz, Meksikalı. Demek ki bir Latin Amerika yazan. Brezilya'dan gayrısında ispanyolca konuşulan bu kocaman anakarada ulusal sınırları aşan bir edebiyat oluştu. Cervantes'in dilini kuilanabilmek talihinde birleşenlerin edebiyatını Türk okuru da çevirilerle sevdi, benimsedi. Latin Amerika edebiyatı; somürüye, baskıya, diktaya, ı kan babalara, emperyalizme, Yankee'lere kompradorlara karşı bir sanatın soluğunda rengini buluyor. Bir şair ya da romancı "Hle de böyle olsun" diye zortanmıvor. Güney Arnerika'nın toplum topoğrafyasından doğallıkla türeyen edebiyat bu. Hayatın gerçeğini kovalayan ve insanın iç çelişkilerini yakalamaya çalışan her soylu yazar, yaşadığı ortamı evrensellik boyutlarına oturtmak istediğinde bir başka yolu, yöntemi, umarı yok. Octavio Paz da bunlardan biri. Yazann konumunu belirtmek için şöyle demiş: " Yazartar tarihin kahramantarı değil, tarihin tanıkJandır, yaşamın tanıkJandır. Eh, bir tanık olmak da az önemli şey değildir." Octavio Paz, üzerinde düşünülmesi gereken bir konuyu da gündeme getiriyor: Yazar yalnızca bir tanık mıdır? Yazarlığı geniş anlamda yorumlarsak bu soruya evet diyebilmek güçleşecektir. Fransız Devrimi'ne katkıları bilinen Voltaire, Rousseau, Diderot'ya tanık demek haksızlık olmaz mı? Bu yazarlar geleceğin toplumunu yaratmakta en büyük yatırımlan yapmamışlar mıdır? Toplumsal değişimin önce fik/r yaşamında omurgalaşması, sonra eyleme dönüşmesi çok görülen bir durumdur. Çoğu zaman yazar, bir değişimin ya da devrimin öncüsü kimliğiyle ortaya çıkıyor. Öteki ülkeleri bırakıp Türkiye'ye geldiğimizde Tanzimat'tan bu yana yazarlarımızı nasıl değerlendireceğiz? Türkçülük akımının başını kimler çekti? Özgürlük, demokrasi, bağımsızlık, çağdaşlık yolunda Türk toplumunu yazılanyla yönlendirmek isteyen yazarlar yalnızca birer tanık mıydılar? Emperyalizme karşı çıkışıyla Mehmet Akif, Sultan Hamit istibdadına saldıran Tevfik Fikret, geleceğin toplumunu arayan Abdullah Cevdet ve özgürlük şairi Namık Kemal'e salt yaşananlann tanığıydılar demekle yetinmek doğru mu? Tanık, edilgindir. Latin Amerika yazınında da edilgin değil, etkin (ya da eylemci) şair ve yazariann eksik olmadıklan görülüyor. Pablo Neruda'dan Nâzım Hikmet'e değin çoğu ünlü ozan ve yazann yaratıcılığında geleceğin dünyasını biçimlendirmek isteğinin soluğunu duyarız. Bu yüzdendir ki tarihi yapanlar, yalnız kahramanlar değil, biraz da yazarlardır. Ama, geçmişten geleceğe doğru uzanan insan toplumle da değişimin temel gücü kuşkusuz halktır. Tanık, ses ve anlam cağırımıyla hemen sanık sözcüğünü anımsatıyor. Ülkemizde yakın yıllann tarihçesi, yazariann tanıklığından çok sanıklığıyla simgelendi. Kimi, sanatın yüce doruğuna tırmanan; kimi, yaşadığı dönemin güncelliğinde yazıya güç veren; kimi, insanlık uyanışındaki ivmenin bilincini yurduna hemen yansıtmak isteyen nice yazann, tanık olmak bir yana, sanık olmaktan bir ömür boyu kurtulamadığını göruyoruz. Bugünkü Türkiye'de yazann sürekli sanıklığı mühüriü mumla onanmıştır; yazarın sanıklığına öylesine alıştık ki, artık kimse bu durumu önemsemiyor. Ama bu konumda güzel olan bir şey var: Demek ki Türk yazariarı edilgin değillerdir ve yaşadığımız çağın tanıklığını sanık sandalyelerinde vurguıamaktadıriar. OKT*Y AKBAL EVET/HAYIR Öfke, Haksızlıöın Belirtisidir "Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı Mensuplan Konut Yapı Kooperatifi Yönetim Kurulu" üyelerinden Bay Abdülkerim özaltın ile Bay Cemali Çetin'in ortak imzasını taşıyan 'Açıklama'yı salı günü bu sütunda okudunuz. Kooperatif Başkartı, Hazine ve Otş Ticaret Müsteşarı Bay Ekrem Pakdemirii'dir. Nedense bu açıklamayı o imzalamaktan çekinrniş!.. Olay şu: 'Hürriyet' ve 'Günaydın' gazeteleri İzmir Güzelya(ı'daki bu kooperatifle ilgili geniş yayın yapmış, kooperatif üyesi otan ünlü kişilerı bir bir açıklamıştı.Bukonuda pek çok yazı da çıktı. İlgili kooperatif yönetimi bu haberleri, yazıları 'yalanlamak'tan kaçındı. Uzun süre sustular. 'Yiyin Efendiler' başlıklı yazım çıkınca bu sütunda okuduğunuz öfkeli açıklamayı göndermek gereğini duydular. Bay Pakdemirli'nin başkant oldugu bu konut kooperatifi önceki haber ve yazılara neden bu denli 'öfke' göstermiyor da benim yazıma karşı köpürüyor? Bunu anlamak güçtür. Ben kooperatifle ilgili haberleri basmdan öğrendim, üyelerin adlarını da gazete haberlerinden aldım. Bunda bir yanlışlık varsa bu haberleri yayımlayan gazetelere gereken açıklamayı zamanında yapmaları gerekmez miydi? Önce, 'villa' değilmiş de 'ev' imiş. 91 metrekarelik bu konutlara ister ev, ister villa diyelim, sonuç değişir mi? Arazi ucuza alınmamış!.. İzmir'de bir mahkemenin tespit karanna göre Güzelyalı'daki bu arsanın metrekaresi 500 lira imiş, ama kooperatif nedense Arsa Ofisi'nden 660 liradan bu arsaları almış!.. Niye mahkemenin tespit ettiği parayı vermeyip daha yüksek ücret ödemişler ki? Kooperatif açıklamasını okuyan okuriarım telefonla sordular: Orada böyle başka arsalar varsa, Arsa Ofisi bize aynı fiyattan satar mı? Madem ki mahkeme de fiyatı 500 lira olarak saptamış, biz daha yüksek fiyat veririz, bize de satsınlar? 'Her şey kanuni, her şey alenidir' diyorlar! Doğallıkla öyle olacak, öyle olmalı. Her şey kanuna uydurulur elbet. Kanun dışı bir iş yapar mı Hazine Müsteşarlığı görevlileri? Böyle bir şey aklımdan geçmez! Ama yasal görünmesi, 'doğru' olması demek değildir. Belediyenin toplu konut sahası olarak Arsa Ofisi'ne devrettiği arsalar mahkeme saptamasındaki 500 liradan acaba başka kooperatiflere de satılmış mıdır? Bunun yanıtını kim verecek? Belediye mi, Arsa Ofisi mi? Şimdi bir kooperatif aynı ofise başvurup 660 liradan arsa almak istese gereği yapılacak mı? Pek çok okurum Hazine'ciler kooperatifi dolaylannda da başka arsa olup olmadığını sordular; derler ki biz 'metrekaresine 23 bin lira vereceğiz.' Ucuz arsa edinmek, 91 metrekarelik 'ev' sahibi olmak için Bay Pakdemirli'nin başkan oldugu kooperatiflere üye mi olmalı? Sıradan halk kooperatifleri bir türlü ucuz arsa edinemezken Bay Pakdemirli'nin başkan, pekçok ünlü ANAP'lının üyesi oldugu bu kooperatife neden böyle bir kolaylık . sağlanıyor? ' Bu konuda aldığım mektupları da okuriarıma sunacağım. Bay Abdülkerim'le, Bay Cemali'nin Hazine Müsteşarlığı'nda hangi görevlerde olduğunu bilmiyorum, ama bana gönderilen açıklamanm bir yerinde kooperatif başkanınm Bay Pakdemirli oldugu, kooperatif adına her türlü işlemi yerine getirmeye yetkili oldugu yazılı... O zaman bu öfkeli açıklamayı yazan da Bay Müsteşar olmalı... Size Akbal değil, 'Karaçal', demeli. "Namuslu faziletli insanları yiyemezsiniz," gibi sözlerle saldırıya geçmek kooperatif üyelerinin ne denli huzursuz bir duruma düştüklerini göstermiyor mu? Bunca yazıya, habere karşı susacaksın, sorv ra bir yazar 'bu ne biçim iş?' diye sorduğunda büyük bir öfkeyle karşısına dikileceksin... Öfke, haksız olmanın belirtisidir. Kendinize, yaptığınız işe güveniyorsanız, kurduğunuz kooperatifin öteki kooperatiflerden daha ayrıcalıklı olmadığını, özel 'muamele' görmediğini kamtlarsınız... Bize yapılan, ötekilere de uygulanıyor, dersiniz, örnek gösterirsiniz. Daha önce bu haberi kamuoyuna duyuran gazeteleri de daha o haber çıkar çıkmaz yalanlarsınız!...' Hiçbirini yapma, doğru ları anlamak, soruşturmak isteyen bir yazarı çirkin sözlerle susturmaya çalış!.. Bu çirkin bir davranıştır. Ustelik de, Hazine Müsteşarlığı'na bağlı bir konut kocperatifini kamuoyu önünde küçük düşüren bir tutumdur... Daha da beteri, kooperatif başkanının bu ülkenin Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarı, ANAP yönetiminin gözdelerinden biri oluşudur! NOT: Yarınki yazımda bu kooperatifle ilgili bir mektup sunacağım. Hem bu 'mutlu azınlık' kooperatifinin arsa alımı, hem de ANAP içindeki birtakım çekişmeleri aydınlatmak konulannda belgesel bir değer taşıyan bu mektubun geniş ilgi uyandıracağı kanısındayıra Almanyadakiler Türkiyedekiler! Almanya'daki "Türkler", Türkiye'deki "Almancılar", sizin için yepyeni bir dergi çıkıyor. Türk ve Alman kültürleri arasında bir köprü oluşturmayı hedef alan iki dilde, kaliteli, ayük bir dergi: Bizim AlmancaUnser Deutsch Bizim AlmancaUnser Deutsch, Almanya'da yaşayanlann, Türkiye'ye dönenlerin; Alman kültürüyle ilgilenen Türklerin, Türk kültürüne merak duyan Almanlann; Türkçesini ve Almancasını zenginleştirmek isteyenlerin dergisi. TürkçeAlmanca: haberler, eğitim, hukuk, ekonomi köşeleri; çizgiroman, söyleşi, kültürmagazin ve spor. Bizim AlmancaUnser Deutsch'u okuyun, "kendi" derginiz yapın. Bizim AlmancaUnser Deutsch'u abone olarak ya da bayinizden sipariş ederek temin edebilirsirüz. Abone olmak için aşağıdaki kuponu, bankadan alacağınız dekomun foıokopisiyle birlikte. Çağdaş Yaymcdık ve Basın Sanayi A.Ş. Türkocağı Cad. 3941. Cağaloğlu. İstanbulTürkei adresine yollayın. ••••••••••••••> Bizim AlmancaUnser Deutsch adlı aylık dergiye abone olmak istiyorum. D 6 aylık abone tutarı 20. DM O Yıllık abone tuıan 38. DM Çağdaş Yayıncı/ık ve Basın Sanayi A.Ş.'nin ıs Bankası. Kaiser Sır. 3. 6000 Frankfun/M, 6195008 No.lu hesabma yatırdım. Adı, Soyadı: Adres: Mestek: Tarih: . İmza: . Abone olmak için aşağıdaki kuponu. bankadan alacağınız dekontun fotokopisiyle birlikte. Çağdaş Yaymcdık ve Basın Sanayi A.Ş. Türkocağı Cad. 3941. Cağaloğlu, Istanbul adresine yollayın. Bizim AlmancaL'nser Deutsch adlı aylık dergiye abone olmak istiyorum. D 6 aylık abone tutarı 2100. TL • YıÛık abone tutarı 4000. TL'yi Çağdaş Yayıncılık ve Basın Sanayi A.Ş'nin İş Bankası. Tiirbe Şubesi, 2938 No.lu hesabma yatırdım. Adı, Soyadı: Adres: Meslek: Tarih: İmza: ACI KAYBIMIZ Maden Mühendisi İSMAİL BAREV'ı geçirmiş oldugu bir trafik kazası sonucu yitirdik. Ailesine, maden mühendisleri topluluğuna ve yakınlarına başsağlığı dileriz. TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI Biricik arkadaşuruz PESAR ERDEN özlemin içimizde çığ gibi büyüyor. Seni sevgiyle amyoruz. EZEL EVRENDERYA ERKUT DENİZ, ORMAN VE GÜNEŞiN KAYNAŞTIĞI EŞSİZ DOĞA GÜZEUİĞİNDE YILLARIN YORGUNLUĞUNU ATIN. TAM PANSiYON (Yatak+Sabah Kahvaltıa +öğle Yemegi+Aksam Yemeöi) SADECE:29OOTL. TATİL DÖNEMLERİMİZ AAARMARİSTE UCUZ TATİL GAYRİMENKULÜN AÇIK ARTIRMA İLANI ANKARA YENİMAHALLE 2. İCRA MEMURLUĞU'NDAN Dosya No: 1984/1590 Satılmasına karar verilen gayrimenkulün cinsi, kıymeti, adedi, evsafı: Macun Ahmetağa Çiftliği mevkiinde tapunun 495 parselinde 2 266 m olarak kayıtlı gayrimenkulün 17/266 hissesi satüacakur. Gayriraenkul aynı genişlikte 496 parsel ile birleştirilerek bodrum, zemin ve yedi normal kattan oluşan bir apartmana dönüşmüştür. Ivedik Caddesi 454 kapı numarasını taşımaktadır. Zemin kat işyen olarak kullamlmakta diğer normal katlar dörder daireden ibarettir. Bina kaloriferlidir, kat mülkiyeti tesis edihnemiştir. 5.273.075. TL. (satılacak hisseye) kıymet takdir edilmiştir. SATIŞ ŞARTLARI: 1 Satış 16/9/1985 gtinü saat 14.00'ten 14.15'e kadar Ankara Yenimahalle 2. lcra Dairesi'nde açık artırma suretiyle yapılacaktır. Bu artırmada tahmin edilen kıymetin %75'ini ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacaklan mecmuunu ve satış masraflarmı geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle aücı çıkmazsa en çok artıranın taahhüdü baki kalmak şaniyle 26/9/1985 günü aynı yerde saat 14.0014.15'te ikinci anırmaya çıkanlacaktır. Bu artırmada da rüçhanlı alacaklılann alacağını ve satış masraflarını geçmesi şartiyle en çok amrana ihale olunur. 2 Şanname, ilân tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup masrafı verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örnegi göndenlebılir. 3 Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmiiş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 84/1590 sayılı dosya numarasiyle memurluğumuza başvurmalan ilân olunur. Basın: 21316 T.C. PAZARYERl' SULH CEZA MAHKEMESİ Esas No: 1984/217 Karar No: 1985/15 HÜKÜM ÖZETt Hâkim: Fazlı Kadı Kâtip: Emıne Akgül Davaa: K.H. Sanık: Fahrettin Duman, Hüseyin oglu Raziye'den olma 1930 doğumlu Pazaryeri ilçesi Yeni Mahalle 151 hanede nüfusa kayıtlı aynı yerde oturur. Suç: Taklit ve tağşiş edilmiş sucuk imal etmek. Suç tarihi: 16.10.1984 Karar tarihi: 11.2.1985 Taklit ve tağşiş edilmiş sucuk imal etmek ve satmak suçundan sanık yukarıda açık kimliği yazılı Fahrettin Duman hakkında mahkememize açüan kamu davasının yapdan duruşması sonunda; suçu sabit görülerek, 2891 S.K.'nunla Dgş. TCK.'nun 398, 59/2, 72, 402/1, raaddeleri gereğince, 26.666 TL. ağır para cezası ile cezalandınlmasına, hapis cezasına mUsavi 2 ay 15 gün süre ile sarugın cürme vasıta kıldığı kasaplık mesleğinin tatiline, keza işyerinin 7 gün süre ile kapatılmasına ilişkin hüküm süresi içerisinde sanık tarafından temyiz edilmiş ve Yargıtay 2. Ceza Dairesi'nin 11.6.1985 tarih ve 51676173 sayıb ilamj ile onanarak, sanık haJdundaki iş bu hüküm kesinleşmistir. Keyfiyet 2891 sayılı kanunla değişik TCK.'nun 402/2 madde ve fıkrası gereğince duyunılur. 11.7.1985 Basın: 21137 Dönem 3 ağustos Dönem (Kurban Bayramı) 49 ağuttos Oânem (Şekeı Bayramı) Dönem Donem 20 haziron 2 temmuz 18 temmuz 29 nazlran 16 temmuz 1 oğu*toı 17 ağuttot 2 oylul IDgun 15 gün 15 gün 15 gün 15 gün İSTEYEN TAKSiTLE TATİL YAPABiLiR BAjYUBU AKAY CAD. Nft 7 I E 189440 BAKANUOAt! AHKAKA J tLAN ERZURUM ASIİYE 1. HUKUK MAHKEMEStNDEN Sayı: 975/455 E. 984/10 K. Davacı S.S.K. Genel Müdurlügu tarafradan davalılar Saim Goen ve Aoz Çiçek aleyhine alacak davasında yapılan açık yargılamasında verilen karar gereğince: Davalı Aziz Çiçek'e dava dilekçesi ve gıyap karan ilanen tebliğ edilmiş, iş bu aşağıda metni yazılı bulunan kararın da ilanen tebliğine karar veriimiş oimakla, 11.463 liralık kurumun rucü alacagının 506 sayılı kanunun 26 mad. göre davalı Azk Çiçek'ten 1.1.1978 tarihinden itibaren yasal % 5 faia ile birlikte ahnıp davacı kuruma verilmeane, fazla talebin reddine karar verilmij olup, İş bu ilanın yayın tarihinden itibaren 8 gün içinde temyiz etmediği takdirde hükmün kesinleşeceği karar tebligi yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 16.5.1985 Basın: 21052 İLAN ÇORLU TAPULAMA HÂKİMLİCİ'NDEN Esas No: 1974/273 Davacı Selim Turan tarafından davalılar Hasan Karıştıran, Necmiye Karıştıran ve arkadaslan aleyhine açılan Cebri tescil davasının Çorlu Asliye Hukuk Mahkemesi'nce yapılan duruşmalan sonunda aşağıdaki hükum tesis edilmiştir. Dava konusu Çorlu tğneler Köyü 986 ve 1047 parseller hakkında dava görülürken taşmmazlarm bulunduğu yerde tapulama faaliyetlerı başlamış bulunduğundan tespit sonucunda bir ihtilaf çıktığı taktirde taraflaruı tapulama mahkemesine müracaat etmeleri 766 sayılı kanun iktisasında bulunduğundan görevi kalkmış olmakla Çorlu Asliye Hukuk Mahkemesi'nin VAZİFESİ2X1ĞİNE dair verilen 1961/14 esas, 1973/1106 sayılı karan davalılardan Hasan Kanştıran ve Necmiye Kanştıran'ın tebligata yarar açık adreslen tespit olunamadığından iş bu kararın kendilerine ilanen tebliğine karar veriimiş bulunmakla iş bu ilanın yayımı tarihinden itibaren 30 gun içinde terayiz edilmediği taktirde karann kesinleşeceği karar yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 21156
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle