23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURtYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER tili demokrasi rejimine geçtigimizden bu yana, Silahlı Kuvvetler'in hemen hemen onar yıl arauklarla devlet yönetimine el koymasının nedeni veya nedenleri araştırılıp bu müdahaleyi gerektirmeyecek sürekli önlemler alınmadıkça, ülkemizde demokratik hukuk devleti sorunu daha çok uzun yıllar askıda kaiır." Bence sözünü ettiğim müdahale nedenlerinden biri de, askeri okullarımızda, sivil yönetimdeki demokratik ilkelerin yalruz bir bilgi olarak değil, bir inanç olarak öğretilip gelecegin subay ve komutanlannın genç dimağlanna aşüanmamış olmasıdır. Burada önemli bir gözlemi belirtmek gerekir. Atatürk ve Inönü asker kökenli kişilerdi; üstelik Büyük 2^afer'i kazanan ordunun komutanlanydılar. Ama Ulusal Kurtuluş Savası'nı, komutan olarak, nasıl halkla bütünleşip kazandıysalar, savaştan sonra kurulan çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'ni de yine halkla bütünleşerek kurmuşlar ve çok partili demokrasiyi getirerek yönetimi sivilleştirmek istemişlerdi; başka deyişle, askerleri politikadan uzak tutmuşlardı. Çünkü Silahlı Kuvvetler'in içine politika kurdu girince ülke için ne denli korkunç durumlar oluşabileceğini, Rumeb1 deki topraklanmızın yitirilmesi ile sonuçlanan Balkan bozgununda ve imparatorluğun yıkılmasıyla sonuçlanan Birinci Dünya Savaşı'ndaki yukanda değindiğimiz Enver Paşa örneğinde görmüş ve yaşamışlardı. Güney Amerika devletlerinin askeri yönetimler altındaki perişan durumları da gözlerinin önündeydi. Bu nedenle onlara göre ve çok yerinde olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin güçlü bir devlet olarak gelişip yasaması için Silahh Kuvvetlerin her zaman politikadan uzak kalıp ülke savunmasi doğnıltusunda hazırlanması gerekliydi. Eğer, yakın geçmişte göruldüğü gibi, ülke içinde askerin müdahalesini gerektirecek tehlikeli bir durum oluşursa, bu da, sivil yönetimin alacağı önlemler doğnıltusunda asker kullanarak çözümlenmeliydi. • • • Ama öte yanda tarihsel bir gerçek vardı ki, o da Silahlı Kuvvetler'in Osmanh Devleti'nde taa Yeniçeri döneminden beri iç politikada büyük bir etkinliğe sahip ohnasıydı. Başanlı her savaştan sonra komutanlardan bir bölümü devlet yönetiminin türlü katlannda görev ahyorlardı. Bu oluşa, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasından sonra da tanık olduk. Örneğin, Mareşal Fevzi Çakmak çok uzun yıllar Genelkurmay Başkanı, General Ismet tnönü Dışişleri Bakanı ve Başbakan, General Kazım Özalp TBMM Başkanı olmuş, Kemalettin Sami Paşa gibi Milli Mücadele'nin başarıh komutanlanndan bir çoğu da sivil yaşamda, ya büyükelçi, ya vali, ya da bakan olmuşlardı. Cumhuriyet'in ilk yıllannda öyle bir dönem oldu ki, Bakanlar Kurulu'nu oluşturan on iki bakandan dokuzu asker kökenliydi. Çok partili rejim kurulduktan sonra da partiler kendi içyapılannda emekli general lere önemli yerler vermekte yanş eder oldular. Dahası var: Cumhuriyet'in kurulmasından bu yana seçilenyediCumhurbaşkanından altısı asker, yalnızca biri sivil kökenlidir. (•) Bu gözlem, asker kökenlilerin sivil yönetimdeki etkinliğini çok açık olarak gözler önüne koymaktadır. O halde askeri okullarda sivil yönetim kurallarının ve hukukun üstunlüğü ilkesinin öğretilmesinin yanı sıra, demokrasi inancının yukanda vurguladığım gibikafalara yerleştiribnesi zorunluğu da ortaya çıkıyor. Bu nokta üzerinde bu kertede önemle durmamızın bir nedeni de, askerliğin öz niteliğinden doğmaktadır. Askerlik sanatı, kısaca, savaş sanatıdır. Bu sanatuı kendine özgü iç kurallan vardır. Bunlar " t ç Hizmet Yönetmeliği"nde ve öteki yönetmeliklerde belirtümiştir. Temeliyse, disiplin, emir ve komuta zinciri ve itaattir. Bir savaş ancak bu kavramların iyi anlaşılması, benimsenmesi ve kullanılmasıyla kazaıulabilir. Askeriikte "karar" ve " i c r a " vardır. "Askeri zihniyet" dediğimiz davranış işte budur. Durum bu olunca, sivil yönetimdeki çoğulcu görüş, düşün özgürlüğü, hukukun üstunlüğü, görüş ayrılıklanndan doğan tartışma ve eleştiriler, birçok askerin kafasına ters düşmekte ve yararsız görülmektedir. Evet ama, koskoca bir ülke, eskiden bir kez daha yazmış olduğum gibi, bir kışla disiphni içinde yönetilemez. İnsan kafası "tek görüş", "tek yönlüdüşünüş"dönemini çoook gerilerde bırakmıştır. Çünkü bu kafa körü könine itaat için değil "düşünmek" için yaratılmıştır. Gelgelelim şimdiye kadar hiç değilse benim tanık olduğum olaylarda bazı askeri kişilerin zihniyeti bu gerceği bir türlü benimseyememiştir. Bir başka yazıda bazı örnekler vereceğim ve "askeri zihniyet", "askeri eğitim" konulannı ülkemizde demokrasinin gerçekleşmesi bakımından niçin bu kadar önemli gördüğümü anlatmaya çalışacağım. (•) Bu nedenledir ki biz, daha 12 Mart İ97I'den önce vc sonra bu sütunlarda çıkan birkaç makalede: "Cumhurbaşkanhfeı koltugu Genelkurmay başkanlan ıçın cxomatik bir lerfı makamı durumuna getirilmeroelidir. Görevinden a>Tilan Genelkurmay başkaru, eğer isterse, her Türk vaundajı gibi poüıikaya aııhr, bir partiye gırer, halka karışır, siyasai deneyim kazanır ve çoğunlugu sağlarsa elbet milletvekili de, cumhurbaşkanı da seçilir. Ulkede gerçek demokrasinin ^rleşroesi için ilk adımlardan biri de budur" demistik. Demokrasi j%rayışı v e Askeri Eğitim HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Yüzyılı aşkın bir süreden beri hâlâ demokrasi arayışı içinde olmamız, Türk ulusu için gerçekten bir talihsizliktir. "Efendim, demokrasi rejimi içinde degü miyiz ?.." Hayır, değiliz. 1982 Anayasası ile gerçek değil, görüntü bir demokrasi içinde buhınuyoruz. Yasak ve kısıtlamalarla dolu olan bu anayasa bugünkü biçimiyle durdukça gerçek demokrasi kurulamaz. Çünkü gerçek demokrasi, yalnız çoğulcu değil, bir yandan sosyal haklara, insan hak ve özgürlüklerine, öte yandan hukııkun üstünlüğü ilkesine bağb.bir rejimdir. Bunlan tümüyle garanti altında bulundurmayan, bu ilkeleri kısıtlayıa ve sınırlayıcı kurallar içeren bir anayasa ile çağdaş Batı demokrasilerine ayak uydurma olanağı yoktur. "Efendim, ber ulusun kendine göre birtakun özeDikleri olur. Bizim alusumuz hcniiz Batı uluslan düzeyinde degildir. Bu nedenle onlardaki hak ve özgüriiiklerin bepsini bizde de tanımanın daha zamam gelmemiştir." Kızıl Sultan Abdülhamit de a&agj yukart böyle düşündüğü için Osmanlı anayasasını 32 yıl rafa kaldırrruştı. "Efendim, jeopoütik durumumnz ve etnik sorunlanmız dolayısıyla özgttriükler konusunda dikkatli olmalıyız. tç yapımıza uygun bir demokrasi uygulamak zorandayız." Bu zihniyet devam ettikçe, devlet yönetiminin başındakilere veya bir öğrenci yurdu yöneticilerine dilekçe suninak bile suç sayılır. Başta Enver Paşa olmak üzere, Abdülhamit istibdadını yıkanlardan birkaç kişi de, bu zihniyet yüzünden, bir dikta rejimi kurmuş ve Osmanlı Devleti'ni parlamentonun ve bakanlar kurulunun haberi olmadan bir olup bittiye getirerek, Birinci Dünya Savaşı'na sokmuştu. Türk halkı, kendisinin karar vermediği bu savaşta milyonlarca evladını yitirdi; üstelik savaş da kaybedildi. Milli Mttcadeie ise adı üstünde ulusun direnç ve istenciyle başladı ve Mustafa Kemalin önderliğinde yürütüldü; savaş kazanıldı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu. Atatürk'ün amacı, laik Cumhuriyet'i çoğulcu, demokratik ilke ve kurumlarla donatmak idi. Ne var ki, bir yandan içteki padisahçı, halifeci ve şeriatçılann, öte yandan bunlan destekleyen dış düşmanlann açık veya sinsi Joskırtmalan ile oluşturulan bulanık toplumsal ortam bu arzunun gerçekleşmesine izin vermedi; bu doğrultudaki girişimler başarısız kaldı. 1938'de Cumhurbaşkanı seçilen Ismet Inönü döneminde de lkinci Dünya Savaşı patlak verdiği için, çok partili demokrasi denemesine ancak 1946'da geçilebildi. * • • Deneme hâlâ sürilyor; sürüyor, çünkü 27 Mayıs 1961 Anayasası'mn getirdiği demokrasi ışığı 12 Mart 1971 askeri müdahalesiyle pek çabuk perdelendi; bu perdeleme de yetmedi: 12 Eylül 1980 Harekâtı ile büsbütün söndürüldü. Şimdi bu ısığı 1982 Anayasası ile yeniden yakmaya çalışıyoruz. Hep "sil baştan demokrasisi" süreci içindeyiz. Bu dönemleri yaşayan herkesin gözleri önündeki bu süreç "deneme" ya da "arayış" sözcüklerinden başka nasıl bir sözle nitelendirilebilir? "Efendim, ulkemizdeki demokrasi kesintilerinin nedeni, anarşi, terör ve aynlıkçı eylemlerdir. Yoksa 12 Eylül 1980 öncesine dönmek özleminde misiniz?" Bu soru hep susturucu bir silah olarak kullanıhyor. Anarşi özlemi taşımakla suçlamak, kişiyi vatan hainliği ile suçlamak demektir. Bunu yapanlar nereden alıyor bu yetkiyi? Demokrasinin askıya alınması ülkemizin bazı yörelerindeki bölücülük akımının yarattığı tehlike ve huzursuzluğa bağlanamaz. Geçen yü verdiğimiz bir konferansta belirttiğimiz gibi, "Batı Avrnpa'nın kimi ülkeleri yülardan beri teror ve bölficüliik eylemleri ile ugrasmaktadır. İngiltere"nin başında IRA, tspanya'nın başında BASK, Fransa'nın başında Korsika, hatta Breton, Italya'da Kızıl Tugaylar eylemcilerinin terörü yıllardan beri siirüp gitmektedir. Ama onüarda demokratik hukuk devleti düzenini askeri müdahale ile kesintiye ugratmak kimsenin aklına gelmemektedir; terörie savaş bütün demokratik güçlerin, siyasai partilerin katılmasıyla normal demokratik bukuk düzeni içinde yürütülmektedir. Bizde neden banun tersi oluyor ve son 25 yıldan beri, yaklaşık 10 yıl aralıklarla demokratik düzen kesintiye ugratüıyor? Bu sorun üzerine dikkaOe egilmedikçe ve çok par PENCERE 22 ARALIK 1985 Halk ve Ekonomi?.. Günoy Afrika Cumhuriyeti, Türkiye'nin bir buçuk katı büyuklüğünde toprağa sahip, yaklaşık 30 milyon insanın yaşadtğ) bir ülkedir. Nüfus yapısında siyahbeyaz aynmı en keskin iki renktir. Irkçılığın siyasai yasama damgasını bastığı Güney Afrika Cumhuriyeti deyip geçmeyin... Yaman bir ekonomisi vardır Güney Afrika Cumhuriyeti'nin. 1965'te kişi başına geliri 570 dolardı, 1975'te bu sayı 1500 dolara yüksekji, 1982'de 3 bin dolan aştı. Ne var ki hızlı yükselişle birlikie ülkede "istikrar" kurulamadı; ortalık birbirine girdi; siyahlarla beyazlar çatışması yüzünden toplum hop oturup hop kalkıyor. Ülkenin siyasai yaşamı yüzeysel bakışla yalnız "siyahbeyaz kavgası" diye açıklanamaz; siyahlann yanında beyaz; beyazlann buyruğunda siyahlar vardır. Melezler, Asyaiılar, kabileler, çeşitli soyiar toplumda kitleler oluşturmaktadır. "Halk" dediğimiz sözcüğün anlamı bunlann tümünü kapsayabilir; ama, bu halk ülkenin güçlü ekonomisinden hakça payını alamaz. Kıyamet bundan kopuyor. • Eskiden Güney Afrika'da siyahlar bugünkü direniş ölçüsünde başkaldıramıyorlardı. Oysa siyahlar dün daha yoksuldular, ülke ekonomisi daha geriydi. Benzeri bir durumu Türkiye'de görebilir miyiz? Ülkemizin kişi başına ulusal geliri 1965'te 270 dotardı; 1975'te 900 dolara tırmandı; 1980'de 1300 dolara yönekji; ama bu süreç içinde ekonomi ne denli gelişse de "istikrar" sağlanamadı. Toplum içindeki çatışmalar alabildiğine yoğunlaştı. Bu çatısmalan yalnız insanlann kötülüğüne, komünistlerin kışkırtmalanna, dış düşmanlanmızın marifetine, sapık fikirterin yaygınlaşmasına bağlamak kadar büyük akılsızlık yoktur. Kimileri diyorlar ki: Türkiye kalkınıyor; yollar, köprüler, barajlar, kanallar, tüneller, karayolları, elektrik santralleri yapılıyor; fabrikalar açıltyor; okumayazma seferberliği yürüyor; yakında elektriksiz, telefonsuz, okulsuz, yolsuz koy kalmayacak; dış ülkelere sanayi. malları satmaya başladık; geleceğimiz parlaktır. Güzel... Eğer toplumda doğru durüst bir payiaşım düzeni ve hukuku kurulamazsa, Türkiye kalkındıkça halk uyanacak, iç çatışmalar büyüyecektir. Nitekim kapitalist yontemlerle kalkınma yolunda epey yol almamıza karşın, siyasai yaşamın sertleşmesi de doğal bir sonuçtur. Bu çatışmalar, kavgalar, hesaplaşmalar en sonunda sokaklara döküldü, kanlı eylemlere dönüştü; ancak askeri müdahaleyle bastırıldı; geçici bir denge sağlanabikji. Kimse bu görüntüye aldanmasın. Sağlıklı denge, ancak halk kitlelerini gelişmeye katarak, sosyal adaleti gözeterek kurulabilir; yoksa zor gücüyle bastınlan istekler, eninde sonunda şu veya bu yoldan toplum ve devlet hayatında ağıriığını duyuracaktır. Hotdingler yönetiminin her başansı ve ekonomide gerçekleştireceği her aşama, celişkileri derinleştirdikçe "huzur" sağlayamayacaktır. •tr EVET/HAYIR OKTflY AKBAL Karagümrük Anılan... Epeydir Karagümrük'e gittiğim yok. Yolum değişti. Kentin köşe bucağını gezmeye de vakit bulamıyorum. Asaf Ayçıl'ın "Dünden Bugüne Karagümrük Gençlik Kulübü" adlı kitabını okurken Karagümrük'ü çevresi, caddesi, kahveleri, stadı ile gözümün önünde buldum. Doğal olarak, 193540 arasındaki görünümüyle... Kişi anılara nasıl döner bir anda! Nasıl birtakım anılar ilk fırsatta öne çıkıverir! Bellek, daha çözülmemiş bir gizdir... Ortaokul çağlarımın, ilkokul yıllarımın Karagümrük'ü... Babamla o 1934 yılında bu statta maç seyretmeye gidişimiz. O günlerin ünlü oyunculan. Dönüşte babamın futbolculuk günlerini anlatışı. Benimse bu anılan gülerek dinleyişim. . Çünkü inanmazdım hiç! Babam şişmanca, orta boyluydu. Yaşamı boyunca ne futbol, ne de başka bir spor yapmıştı. Ama Fenerbahçe'de oynamış bir oyuncu olduğunu anlatırdı bana. Zeki ile Alaattin'le biriikte kazandıkiarı maçlar! Bekir'in attığı penaltıyı tutan kalecinin topla biriikte ağlara yapışması. First Viyana takımını nasıl üç sıfır yendikleri... Bu kadarla da kalmadı, bir gün Zeki Rıza imzalı bir mektup aldı. Bu mektupta 'üstadım' diyordu Zeki Rıza babama, "nerde sizin oynadığınız günler, geçin başımıza da yeni bir takım kuralım, duman attıralım herkese." Babam bu mektubu göstermışti 'artık benden geçti, Zeki'ye bunu anlatamadım' demişti. İnansam mı, gülüp geçsem mi, anlayarnamıştım, ama yutmamıştım. Kendi yazmış, kendi postaya atmıştı 'Zeki Rıza'nın mektubunu... Asaf Ayçıl gazetemizin eski bir çalışanı. öğlenleri Gazeteciler Cemiyeti'nde karşılaşırız. Yaşam dolu bir arkadaş. Meğer eski bir Karagümrüklüymüş. Oturmuş Karagümrük takımının tarihçesini yazmış 1982'de. İyi de yapmış. Şöyle başlamış: "Beşiktaş dogumluyum. İstanbul'un işgalinde 56 yaşlarındaydım. Beşiktaş'ın Tuzbaba semtinde oturmaktaydık. Babam Belediye Sularmda memurdu. Aynı zamanda Mim Mim Grubunda vazife görüyormuş, 9 arkadaşı ile biriikte Kasımpaşa1 da İngilizlerin cephaneliklerini basıp Anadolu'ya mühimmat kaçırırken yakalanıp öldürülmüş. Uç yetim kardeş kalmıştık arkada. Annemle Karagümrük'te oturan teyzemin yanına geldik. On üç yaşındaydım. 1926'da yeni semtimizde Karagümrük Spor Kulübü kuruldu". Küçük Asaf gider Tuzbaba'da top oynayanları seyreder, onların ayaklarından kaçan topa bir tekme de o vurur. Sonra zaman geçer, bu kez Karagümrük futbol takımında görev alır. Daha sonra da idarecilik yapar kulüpte... Bir yandan gazetecilik, bir yandan futbol idareciliği, 56 yıl geçer... Önsözü şöyle bitiriyor Ayçıl: "Spor yazarı olduğum için kulübüme kalemimle de hizmet vermek istedim. Karagümrük'ün tarihini kaleme aldım. Kırmızısiyah forması altında yüzlerce kişinin oynadtğı ve yetiştiği kulübümün eskilerinden hemen kimse kalmadı. Kalanlara Allah uzun ömür versin... Ben hayattayken bu kulübün tarihini evlatlarımız, torunlarımız okusunlar ve Karagümrük'ü daha yakından tanısınlar istedim ve bu kitabı yazdım." Asaf Ayçıl, iyi ki bu küçük kitabı yazmış. Zaman içinde nice degerli anılar yitip gidiyor. Kalan tek şey, yazılar. Karagümrük'e yürekten bağlı bir eski sporcunun bu kitabı da hem o semte, o semt insanlarına, hem de spor kitaplığımıza değerli bir armağan. Ben okurken duygulandım, yeniden yaşadım o uzak günleri... Karagümrük bir iki kez birinci ligde de oynadı. Şimdi ikinci profesyonel ligde... Ne serüvenler yaşadı! Nice emekle kurduğu stat 1945'te elinden alındı, Vefa kulübüne verildi. İyi anımsarım bu olayın Fatih'ten Karagümrük'e uzanan semtte ne büyük uzüntü yarattığını... Sanki Vefa'ya başka bir yer bulunamazmış gibi! Once şunu söyleyeyim ben, biraz da Vefa'lıyım. Doğup büyüdüğüm ev Vefa'daydı. Şonraları iki üç yıl da Karagümrük'e yakın Eskiali'de yaşadım. İki kulübü de sevmişimdir, maçlarını sporla pek de yakın ilgim olmamasına karşın ilgiyle izlemişimdir. Doğruyu ne saklamalı, ben ilkokulun ilk sınıflarından bu yana Fenerbahçe'yi tutarım. Galatasaray üsesi'ne de 'Ben Fenerliyim nasıl olur da Galatasaray'da okurum' diye direnmiştim... Önce Fenerbahçe gelirdi elbet, sonra da Vefa ile Karagümrük... Hepimiz böyle değil miyiz? Once biri, sonra öbürleri... Bu yüzden Asaf Ayçıl'ın kitabını okurken bütün bu eski günlerde buldum kendimi. Ne güzel bir dönemdi o! Mahallede maç yaparken ki daha çok kaleci dururdum ya Vefalı, ya Karagümrüklü olurdum! Fenerbahçeli takımda yer almaya gönlüm razı olmaz, yerimi daha başarıh bir arkadaşa bırakırdım! Asaf Ayçıl'ın "Dünden Bugüne Karagümrük Gençlik Kulübü"nü sporseverlerin okumasını isterim. Les Miserables'ı 'aslından"okuyabilmek için... Hugo'nun başyapıtını yazıldığı dilden okurken. çok i>i bir sözlüğe ihtiyaç duyabilirsiniz. ADAM Büyük FRANSIZCATÜRKÇE SÖZLÜK, ülkemizde hazırlanan en büyük, en geniş kapsamlı, çağdaş FransızcaTürkçe sözlüktür. Hangi düzeyde olursa olsun, Hugo'nun yapıtlannı yarattığı dille ilgileniyorsanız. bu dev kaynak kitaptan mutlaka yararianın! Halk ve ekonomi... ADAM Bu iki kavram, çoğu zaman birbirinden soyutlanarak ele alındığından kafalar karışıyor. Başbakan son günlerde sık sık şu soruyu gündeme getiriyor: Ûlke ekonomisi ilerierken ferdin geçimi geriler mi? Ülke ekonomisi bir tarafa, aile bütçesi bir tarafa gidebilir mi?" FRANSIZCATÜRKCE SÖZLÜJC* ,,, ADAM Büyük FRANSIZCATLTUCÇE SÖZLÜK: • 100.000'in ustünde Fransızca sozcuk. kalıpsoz ve deyimın Türkçe karşılıklan... • Bilim. sanat. felsefe. hukuk, teknoloji. ticaret. ekonomı ve bankacılık terimJeri . • Argo sozler. tüm deyimler ve atasözJerinin en uygun Türkçe karşüıkJan. . • 1496 sayfa. özeıüi baskı. sağlam özel cilt... Bir ülkede zenginfakir çelişkisi derinleşti mi, o ülkede kıyamet yolunun taşları döşenir. Ekonomiyi yaratan halktır. "Ekonomiyi holdingler yönetecek, halk seyredecek" diye düşündük mü, gün gelir öyle bir kıyametin ortasına düşeriz ki, bu kez ordu müdahalesi de yetmeyebilir. Adam Büyük Sözlükler Dizisi'nden ADAM Büyük TÜRKÇEİNGİLİZCE SOZLÜK tüm kilapcüarda. GENEL DAGITIM: YADA A.Ş. Doktor Şevki Bey Sok. ^ A 34400 Dıvanyolutsranbul Tel. 520 74 72 Konur Sok. 17/5.06650 KıalavAnkara Tel: 18 90 99 (Fiyatı: KDV dahıl 14.300 TL) dcgcrli kttaplar yayımlar. TEŞEKKÜR Çok sevgili oğlumuz, kardeşimiz, canımız TEŞEKKÜR Gülhane Askeri Tıp Akademisi Haydarpaşa Eğitim Hastanesi'nde tedavim sırasında hiçbir yardımı esirgemeyen Nöroşirürji Uzmanı KEMAL ÖZÇELİK'İ (Kemalimiz) kaybetmenin derin üzüntüsü içerisindeyiz. Acımızı paylaşan tüm akraba, dost ve yakınlarımıza teşekkür ederiz. ÖZÇELİK AİLESt YRD. DOÇ. DR. M. NUSRET DE>ÜRCAN OP. DR. İRFAN KARACA PRT. DR. ile CER. TEK. ALİ AKINCI, HEM. TÜRKAN TÜRKAY, HEM. SEMRA VARDARa gösterdikleri ilgiden dola>ı şükran ve minnetlerimi arz ederim. TEŞEKKÜR Çok sevgili yeğenimiz, canımız AHMET ÇOLAK GÜLEN DÖRTER KEMAL ÖZÇELİK'İ hayatuıın bahannda kaybetmiş olmanın derin üzüntüsü içerisindeyiz. Bu acılı günümüzde bizleri yalnız bırakmayan cenaze merasimine bizzat iştirak eden, çelenk gönderen T.E.V!na bağışta bulunan, telefon, telgrafla acılarımızı paylaşan tüm akraba, dost ve yakınlarımıza teşekkür ederiz. NAZMİNECATİHAYATİNİHATİCAHİT ALKAN SATILIK DAIRE Avcılar, öğretmenler Sitesi'nde 120 m kömür kaloriferli asansörlü 3 oda 1 salon Deniz görür daire sahibinden satılıktır. Tel: 145 46 36 145 45 54 : KERMES Kızılay Beşiktaş şubesinin yıllık kermesi Şişli Terakki Lisesi, Nişantaşı 23 Aralık Pazartesi saat 11.00, Bekleriz. Adana, İstanbul ve lzmir bölge şubelerimizin olağan genel kurullan çoğunluklu olarak 1112 Ocak 1986 tarihlerinde, çoğunluk sağlanamadığı takdirde 1819 Ocak 1986 tarihlerinde bölge şube yönetim kurullanrun beürleyeceği yer ve saatte aşağıdaki gündem çerçevesinde yapılacaktır. Oda şube üyelerine duyurulur. Saygılarımla ŞERAFETTtN TAV YÖNETİM KURULU ADINA T.MAI.O.B. Gündem: ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI 1. Gün BAŞKANI 1 Açıhş, 2 Başkanbk divanının oluşturulması (1 başkan, 1 başkan yardımcısı, 2 yazman) 3 Saygı duruşu 4 Bölge şube başkanının açış konuşmast 5 Konuklann konuşması 6 Çalışma raporunun okunması 7 Eleştiriler 8 Çalışma raporunun aklanması 9 Düekler (ve adayların belirlenmesi) 2. Gün: 10 Seçimler a) Bölge Şube Yönetim Kurulu (7 asil, 7 yedek) b) Z.M.O. 11. Aşama Genel Kurul delegeleri seçimi (25 ziraat mühendisini temsilen 1 delege, 12'den fazla olanlar için yine 1 delege seçilecektir) DUYURU ATATURK KUtTUR, DIL VE TARİH YÜKSEK KURUMU ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ Ş Î ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ Zİ 4. Sayısı Çıktı Yazıh iletişimde kelimelerin ötesinde güçlü bir etki. Yazı araçları dünyasının ömür boyu mekanik garantili en saygın markası. "Atatürk Araşırma Merkezi Dergisi'nin 4. sayısı (Kasım 1985) Suat İLHAN, Prof. Dr. Utkan KOCATÜRK, Ord. Prof. Dr. Sadi IRMAK, Prof. Dr. İsmet GİRÎTLİ, Prof. Dr. Hamza EROĞLU, E. Korg. Cemal ENGİNSOY, Prof. Dr. Kemal DAL, Ismail SOYSAL, E. Tümg. Muzaffer ERENDİL, Bekir TÜNAY, Cihat AKÇAKAYALIOĞLU, Doç. Dr. Galip K.ARAGÖZOĞLU, Muhterem ERENLİ, Muharrem TÜNAY'ın yazı ve araştırmalanyla çıkmıştır. Fiyatı: 1.000 TL., Abone ücreti: Yılhk (3 sayı): 3.000 TL. Isteme ve abone adresi: Atatürk Araştırma Merkezi P.K.: 60 KavakhdereANKARA. Satış Merkezi: Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Bulvarı 217, KavakhdereANKARA. Basm: 31132 CROSS' Turkiye Tek Temsılcısı lB4&dan bugüne her yılbaşı. NOEL AĞACI BULUNUR Fulya Çiçekliği Ihlamur Deresi Beşiktaş Tlf. 172 26 08 Botanik Garden Fenerbabçe Tlf. 337 02 69
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle