16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
:UMHURÎYET/6 3 EKİM 1985 Eski Yunan'dan bugüne güncelliğini Abdülhamitln işkenceleri hiçbir zaman yitirmeyen olgu: îşkence Zatı Şahane, sırtımda bastonunu kırıyor Mabeyinci Fahri Bey'in anıları tnsan haklan öğretisini tarihin ince süzgecinden geçirdigunizde, Anadolu topraklanndan bize ulaşan zengin bir geçmişe tanık oluyoruz. Bu zenginlik, Eski Yunan'ın ünlü düşünce adamı Aristo'dan başlıyor, Osmanlı tmparatorluğu'nun resmi tarih yazarı Ahmet Aüf Efeodi'nin yorumlarına dek dayanıyor. Eski Yunan'da doğal olarak insana insan olarak değer veren ve ona devlete karşı hak tanıyan bir düşünce yoktu. Ancak, insan onuruna gölge düşürduğü için, işkence, Eski Yunan'da sadece kölelere uygulanıyordu. İnsan hak ve özgürlükleri konusunda Anadolu'daki Osmanlı günleri, Islam kurallan üe biçimlendi. Toplum içinde kişilere tanınan haklar, "Her türtü iktidann kaynagı >e >ervüzü devletinin gerçek sahibi olan Tann tarafmdan bagışlanan imtiyazlardı." 1876 anayasasının 26'na maddesinde, Osmanlı miilkü Uzerinde işkence yasaklanıyor, "İşkence vesair her nevi enyet kaliyen ve luıt'a memnudur" deniliyordu. Çok kısa bir zaman sonra ışlerliğinı yitiren bu anlayış, 19O8'de tkinci Meşrutiyet'in ilanı üe yeniden gündeme geliyor, Osmanlı Meclisi Mebusan'ında işkence konulan tartışıhyofdu. tttihat ve Terakki iktidannda Sinop Mebusu Rtta Nur, sorgusuz sualsiz tutuklanıyor. Arkasından da Osmanlı Demokrat Fırkası Genel Sekreteri İbrahim Temo Meclisi Mebusan'da konuya ilişkin bir araştırma önergesi veriliyor. Dersim Mebusu Lutfü Fikri Bey, İbrahim Hakkı Paşa hükümeti hakkında somşturma açılmasuu istiyor ve gızli dernek (Cemiyeti Hafı) sonışturmalanndan örnekler veriyor: "Bir kişi gizli demek nedeniyle tutuklamp soruşturma knruluDun Uarşısina getirildi mi, başkan Kemal Bey adama belli sorular sorardı: 'Numaran kaç? Seni kim önerdi? Hangi bölüme yazılısın? Sen kimi önerdin? Bölüm başının adı ne?' Bir formul gibi sanıklara yöneltilen sorular doğal ki yadsınırdı. O zaman Kemal Bey, 'Anlaşıldı, bize gerçegi söylemeyeceksin, sen onu artık hapishanedeki gorevlilere söylersin' derdi. Hapishane görevlilerinin odasıu a karşısındaki karanbk odaya golüruien sanıga orada bakın ne işkencder yapılıyor. Onu da anlatayım. Önce klasik olarak falaka. Çok kalın meşe sopasından ürelilmiş. Gerekü kızılcık degneklerini Mısır Çarşısı'ndan ahrlarnuş. Emniyet Genel Müdurlngu Yazışma bolümunde memur Bursah lsmail, Mısır Çarşısf ndan perdelik sopa diye alırmış bu degnekleri. Sonra gerçegi so)l«tmek için çaresizleri falakaya yatınp. en az 50 sopa >ururlarmış. Dö>enlerin k i f olduğunu soracak olursanız, Debre ihtilali nedeni>le Divanı Harbe verilip beraal edenler. Bunlar daha sonra hapishane gardiyanlığına getirildiler. Bunlann işkence ettlklerinden Dr. Mıinir, Hafız Sami gibi birçoklan sonradan beraal ettiler. Demokral Muslafa da var bunlann arastnda. Polis komiseriiginden çıkanlan Hacı lsmail Efendi ve onun lanıdıgı Davut Efendi gibilerine çok işkence elmişler. Saruklan birbirine dovdunırlermiş. Sonra Hafız Kemal Efendi ile Söke Kadı Vekili Abdurrahim Efendi. Abdnrrabim'i Bekiraga bölugünde uç ay ayagında elli kilolak demir oldugu halde yatırmışlar. Sonra Maarif Sekreterligi'nden Sım Efendi. Bu çocıik işkenceden btkkınlık getirmiş, kendini öldürmeve kalkmış, Haydarpaşa Hasttnesi'ne kaldırnuşlar. Şile tahsildan Seyil Bey ise, işkenceden cinnet getirmiş. Edirne Hukuk Mektebi oğrencisi Saiih Efendi ile gumriik sekreteri lsmail Hakkı en bedbahd olanlanndandır. Çunku işkenceden sağ ayağının başparmagı kangren olmuş duşmuşlür." de bir feryat vardır. Bu bir gerçektir. 'Ben duymadım' demek sanınm yanlış olur. Bu feryadı biz degü yabancdar da işitiyor. Cebim yakınmalaria dolu, isterseoiz size gazetderin soruşturmalannı da soyleyeyim" diyerek araştırma açılmasım ıstıyordu. Ve kendisine sözle sataşan Kastamonu Mebusu lsmail Mahir Efendi'ye şu yanıtı veriyor: "Şunu unutmayınız ki, bu memlekette, bu koşullarda znlum yeni degil, çok eskidir. tmamı Azam'ı dayaktan öldardunuz. İmam Hambeli falakada öldu. O zaman da zalim hükumeti lutan, gene senitı gibi başı sanklı adamlardı." Gumulcune Mebusu İsmail Bey elinde bir doktor raporu ile kürsüye çıkıyor sonra. Mustafa Temo'ya yapılan işkenceyi anlatıyor: "Bir rapor gostereceğim. Demokrat Mustafa hakkındadır. Mustafa işkence edildikten ve dövuldükten sonra akdh insanlarca bir doktora göturiılür. Bu raponın bir sureti doktorda da vardır. Doktor inceden inceye muayene ettigini sövtüyor. Gögsünün ve kaburga kemiklerinin ustünde sopa Haklan Dosyası ERBİL TUŞALP yaralan vardı. Kıirek kemiklerinin iki yanında sopa yarası oldugundan kuşku olmayan iki santimetre genişliginde çunık gördum. Başka bir aietle çimdirmeklen dogan yaralar gördum. Bunlar varken, Babanzade Hakkı Bey, 'Bu demokrat Mustafa, kendisinı kusursuz bir şekilde dövdüriıp doktora başvur' diyor. İnsafsızlıktır bu." tnsan bir noktada dayandmaz bir hal aklığııu bissedivordum. Sonra yumurtahklanma cereyan vermeye başladılar. Kendilerinin kahkahalarta seyrettikltri bu sahneyi burada bahsetmekten utanç duydugumdan, anlatmıyonım. Bir ara dizlerimin uzerine j erleştirdikleri sert bir cisim üzerine biri çıktı. Elleriyle de var gücuyle omuzlanmdan bastımordu. Butıin cereyan ayak panpaklanmla dizimin ansında gidip geldiginden kaslanmın iki taraftan çıkanldıgjnı ve kopanldığıru zannediyonım. Elektrik uygulamasını, birkaç saat sonra vucudumdan başıma kaydırddar. ÖBCe saç içlerine vermeye başladılar. Diger uçlan boynumda, yanağımda gezdiriyorlardı. Bir ara emirle teli kulagıma bagladtlar. Sonraki bir a} kulagımdan kan geldi. Telleri oradan çıkanp dişlerimın arasına cereyan >erdiler. Hissettigim korkunç acıdan bevnim ve gozlerim sanki dısan fırlıyor, butün sinirlerimi kopanyorlardı. Kafamla ugraşraaian saatlerce surdu. Daha sonra göğus altına birşeyler yerlestirildi. Elektrik şoku verildiginde butün akımm kalbimi sıkıştırdıgını nefes alamadıguu hissediyordum. Bağırdıgımda blursem beni de digerleri gibi pencereden atacaklanu, bunun için de hiç kimsenin kendilerinden besap soramayacaklannı tekraruyorlardı. Butıin bunlar on saatten fazla devam etti. Normal bir insanın bu acılara en fada bir saat dayanabilecegi halde, elektrik işkencesinde durum farklı oluyordu. Akımı kestikleri zaman insan kendinden geçiyor, her şeyi bir sis perdesi altında gonıjor (olüyorum, bayılıyonım) diye sevindigi bir anda ise yine korkunç bir acının vncudonu sardıgııu hissediyordi." YILD/Z SARAYI Fahri Bey'in yargılandığı yer. Engirisyondan gii insan hak ve özgürlüklerini Anadolu toprakları dışında tarih süzgecinden geçirdığımızde, acımasızhğın çağlar boyu tüm dunyada egernen bir nitelik olduğu sonucuna vanyonız. Yoksul halka vöneltilen en ağır işkenceler Ortaçağ'da gerçekleştinldi. Ortaçağ zalimlerinin karanlık kafalarını ve düzenlerini kabul etmeyen birçok insan diri diri yakıldı. Dinde birlik ve beraberliği sağlamak için bir cözüm olarak 1229'da Papa Gregorius tarafmdan özel bir mahkeme olarak kurulan engizisyon, bugün bile örneklerini yasatabilecek etkinliklere ulaştı. Yeniçağ'da sömürgecilik, insan haklaruun çignenmesinin gerekçesini oluşturdu. Portekizliler, Ispanyollar ve lngilizler sömürgelerinde "tutukluları köpeklere parçalaltırma" örneklerı verdiler. Latın Amenka'nın en ileri kulturu Inka ve Aztekler tek tek işkencelerle yok edildiler. tnsan haklan bakımından İkinci Dunya Savaşı'nda, Nazı uygulamalan çağa damgasını vurdu ve kurumlaştı. Tıp bile Nazi doktorlannın elinde artık bir işkence araa idi. Nurnberg yargılamalannda, Buchenwald, Treblinka, Auschwitz, Dachau, Bobibor ve Mautshausen kamplannda milyonlarca insanın işkence ile öldurulduğu ortaya çıktı. Prag'da Pankarta cezaevinde tutuklandıgı gunden idam edilinceye dek tuttuğu notlarla Julius Fuçik'in aruları, çagımızın utanç belgelerinden sadece biri. İkinci Dünya Savaşı'nın deneyleri, ABD Merkezi Haberalma Örgütu (CIA) uzmanlannın elinde, yeni aşamalara ulastınldı. 1960'lardan sonra ortaya çıkan bu kirli çamaşırlar, Amerikan halkuun utancı olarak etkisini sürdürüyor. ABD bugün bile insan haklan çiğnenmesi konusunda askeri cuntalara bılgi, beceri ve teknolojik destegini sürdurüyor. 1960'h yülardan sonra Batı'ya kaçan SSCB vatandaşları ulkede binlerce İvan Denisoviç'in bulunduğunu kanıtladılar. Stalin, insan haklarının çiğnenmcsini rejimın yerleşmesi için hoş görüyordu. Ondan sonraki dönemde kriminal akıl hastaneleri gündeme geldı. Psıkiyatrikleştirilmiş bu siyasi cezaevlerine muhalifler ve aynlıkçüar kapatıUyordu. Ondört yıl önceki tutanaklar Anadolu topraklanndan çeşith' uygarlıklar gelip geçiyor, yuzyıllar, insan haklan mücadelesine hergun yeni belgeler ekliyordu. Demokrat Mustafa'lar çoğalıyordu. Daha diın gibi, yeni olan, 12 Mart döneminde, mahkemelerde dile getirilen işkence olayının izi insan haklan ile ilgili kamuoyundaki tazeliğini koruyor. O donemın dava dosyalarındaki tuıanaklan araladığımızda, Ankara 3 Numarah Sıkıyönetim Mahkemesi'nin 1973/24 esas sayılı dosyadan bir sorgu ifadesinde bir sanığm anlatımı ile işkence olayı, şöyle dile getiriliyor: "Elektrigi önce gogüs uçlanndan, sonra da caprazlama dedikleri bicimde uyguladılar. Çaprazlama dedikleri şey şöyle idi: İki ayak parmagıma ve iki elimin serçe parmagına telleri bagladılar. Akım verildginde vucudumdan çapn u bir acının gectigini ve bu korkunç acının gobegimde Meclisı Mebusan, Fikri Lutfi Bey'i cankulağı ile dinliyordu. Araştırma önergesine olumlu oy verılmesi sonunda savların doğnı olduğunun anlaşılacagıru söyleyen Fikri Lütfı, genel kurula bir kanlı sopa, bir kırbaç gosteriyordu. Ve elindeki bir zarfı açarak, "Şu gördıigiınüz ufak şey, işkence edilen bir adamın parmagından duşmuş bir oniakar" diyordu. Başbakan savlara, "Teessuf ederim, sanki yeni bir şey vannış gibi aynı sonın yineleniyor" karşılığını veriyordu. Başbakan lsmail Hakkı Paşa, "hukiimet işkenceyi kabul etmez" diye önergeye karşı çıkıyordu. Daha sonra kursüye çıkan Hurriyet ve Itilaf Partisi kuruculanndan Edirne Mebusu Rıza Tevfık, "Bugıin ulke SflRECEK Padişah Abdüllaziz'i öldürmekle suçlanan Mabeyinci Fahri Bey, bildiklerini, gördüklerini anlatırken nasıl tutuklandığmı da şoyle açıklıyor: " . . . Doksan yedi yılı Martının Cuma günü adını ve kimliğini bilmediğirn bir adam evime geldi. 'Sizi Mabeyinci Reşit Bey istiyor' dedi. 'Ben Reşit Beyi tanımam. Eğer resmi bir yazı kendini tanıürsa o zaman giderim.' 'Doğrusunu isterseniz Sultan Hamit istiyor. Tanrının izniyle hakkınızda hayırh olur.' Kalkıp yola koyulduk. Sonradan öğrediğime göre bu adam Tüfekçüerden Kürt Ali Ağa irniş. Ali Ağa beni Pangaltf ndaki evimden aldı. Bir kira arabasına bindik. Zincirükuyu, Balmurncu Çiftliği önünden Yıldız Sarayı'nın Ortaköy doğrusundaki Malta Köşkü'ne geldik. Kurt Ali Ağa, yanıma bir muhafız bırakarak gitti. Bir süre sonra Tüfekçi Tahir Ağa üe gelerek beni Çadır Köşkü'ne götürdü. O akşam beni köşkün yukan katına çıkardılar. Odada Danıştay üyesinden Mahmut Celaletıin Bey, Padişahın yakınlarından Ragıp Bey vardı. Bunlar sorgulamaya başladılar. llkin Abdülaziz'in ölümünü sordular. Ben de daha önce anlatuğım gibi anlattım. 'Bu gece bizim konuğumuzsun' dediler. Ertesi günu Zatı Şahane Çadır Köşkü'ne teşrif buyurdular. Ben alt katta idim. Tüfekçibaşı Tahir Ağa gelip, ilkin üstümü aradı. Sonra huzura çıkaıdt. Mahmut ve Ragıp Beyler benden önce geldiği için Pehlivan Mustafa'nın sorgusunu yapıyorlardı. Zatı Şahane perde aralığında dinliyordu. Beni görünce işaret etti. Beni bir boş odaya koydular. Sorgulama bittikten sonra Zatı Şahane bulunduğum odaya geldi. Bana sörular sormaya başladı. Ben de bildiklerimi anlattım. Konu palanın alıp verilmesine gelince en çok bunun üstünde durdu. 'Palayı ne için verdin?' 'Paladan ne olur ki?' 'Pala mertaumun yanında olsaydı hiç olmazsa kendini sünnet ederdi.' Şaka edişine şaşnuştını. Efendimizin palayı bıraknuş olduğunu, onu da Valide Sultan'ın aldığını, bana nasıl verdigini aynnttlan ile anlattım. Zatı Şahane kızarak benim sözlerime aldırmadı. Ben de dayanamadım. 'Bir kiiçük makasla kendi kendimi oldürroeye davrmnan kişi,' dedim. 'Eğer yanında pala olsaydı kendine onunla kıyardı.' Kızgın kızgın dolaşmaya başladı. Bir odadan girip ötekinden çıkıyordu. 'Sait Paşa'nın başkatipliği döneminde seni sorguladığını unutuyor musun?' dedi. Yanımda duranlardan Mahmut Bey, 'Efendim bu o defildi,' dedi. 'Hazinedariardan Arzıniyaz idi.' Gerçi iki yıl.önce böyle bir olay olmuş,, ben de işitmiştim. Zaa Şahane, kendisiyle birlikte gelen silahşor tüfekçüere beni dövdürmeye başladı. Onlar bıraktılar, bu kez de kendi tokat atmaya, bastonla vurmaya başladı. O sırada Nisbetiye olayı üstüne yazılmış bir kâğıdı özel kâtiplerinden göçmen Mahmut Bey okudu. Zatı Şahane, 'tşte gördün mü? Viikelanın düşüncesi buydu. Amk Abdülaziz'in öldürülmesinde kuşku mu vardır?' 'Ben Nisbetiye Misbetiye daveti bilmem' dedim. lyice kızdı. Elindeki bastonla vurmaya başladı, öyle hızlı vunıyordu ki baston kmldı. Beni yanından kovdu. Ötekiler hemen üstüme saldınp çal yaka öteki odaya koydular. Zatı Şahane'nin kızması tükenmiyordu. Perde arkasından Mahmut Beye iltifatlar etmeye başladı. Bana da durmadan söğüyordu. Sorguyu sürdürüyorlardı. Sorgu o gün gece yarısına değin uzadı. Ragıp Bey bir ara Yıldız'a gitmişti. Mahmut Bey bana, 'Bu işin aslı olmadığını, Abdülaziz'in kendini öldttrdugUnu hepimiz biliyoruz. Madem ki Zatı Şahane böyle istiyor, sence doğrusu bunu söylemektir. Sana kurtulman için bunu öneririm' dedi. 'Ben böyle söyleyemem, bunu bilesiniz.' 'Sen kendini berbat edeceksin, aklıru başına topla.' 'Benim aklım başımda, sonılarını öyle yanıtlıyorum.' Ragıp Bey gittiği yerden Çadır Köşkü'ne ünlü Fındıklılı Mehmet Efendi ile beraber döndü. Sorgucular üç kişi oldular. O gece nöbelle beni ayakta tutarak sorguma devam ettiler. ö t e yanda Pehlivan Mustafa ile harem ağalarını sorguluyorlardı. Dövdükleri için seslerini duyuyordum. Beni dört gun, dört gece tüfekçilerin konıması altında sorguladılar. Uykusuzdum. açtım, ayak üstünde duruyordum. Bu sırada Çadır Köşkü bekçilerinden Yağcıoğlu Hafız ile Sofu Mjehmet Efendi kimseye gostermeden biraz börek, lcöfte getirdiler. Çadır Köşkü'ne geldiğimin uçüncü günüyde Pehlivan Mustafa ile yüzleştirdiler. Pehlivan, Efendimizin ölümünü şöyle anlattı: 'Biz üç kişi karakolda otunırken daireden bir çıghk sesi geldi. Askerlerle daireye gittik. Efendimizin oldugu odaya askerlerle birlikte girdik. Efendimizin sol kolundan kanlar akıyordu. Kanı kesmek için bir bakır onluk bulup yaraaın üstüne bagladım. Biraz sonra cenazeyi dışân çıkardılar. Biz de ardından çıkük.' I$te Süper Persoııal Computer: PCAT. ı IBM Personal Computer Yetkili Satıcılannı öğrenmek için 149 95 95'i arayın.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle