16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 EKİM 1985 CUMHURİYET/11 Sorgumu yapan 'Albay', Gürler ile Batur'un da sorguya çekileceğini ima ediyordu "Neler sordular Sayın Gurkan?.. mçlamyordunuz? Ne soruyorlardı?" Albay dışında, odada bulunanlann son derece alçak sesle konuşmaları, benira uzerimde ya odada üst rutbeli bir kişinin bulunduğunu >a da sorgumu yapacak albayın otoriter mizaçlı olduğunu gosteriyordu. "Faik Tunın, sorguya gelmiş olamaz mı?" Bilemiyorum. Ancak Türün'ün sorguda bulunması, benim için hiç de surpriz olmazdı. Ya da General Memduh Unlüturk'ün.. Gözlerim bantlıydı. Odada birkaç kişinin daha olduğunu hissediyordum. Belki onlardı.. "Evel Saytn Generaüm, naal başladı sorgu? Seler soruyorlardı?" Albayın Gurler ve Batur ile ilgili sözlerini duyunca, şöyle düşünmüştum: Nasıl oluyor da bir albay, biri Genelkvrmay Başkanlığından yeni aynlan, öteki de halen Hava Kuvvetleri Komutanı olan, başka deyiş ile guç sahibi bulunan komutanlar hakkında böyle küçuk düşürucü sözler kullanabiliyordu? Onlann aleyhinde olduğu izlenimi vererek, bende, "Eyvah. başınuzda lider gördüğumüz ve halen de guçlu mevkilerde bulunan bu komutanlar için bu sözler soylenebildigine gore haydi haydi bizim defterimizi durebilecek kuvvette bir otoritenin karşısındayım" kaıusını uyandırıp, tam bir teslimiyete düşmemi ve açıklamalarda bulunmamı sağlamak ıstiyor? Yoksa gerçekten sadece beni ve benim gibileri değil, çok daha ust kademede, eski Genelkurmay Başkaru ve Hava Kuvvetleri Komuıanı'nı da kucaklayacak, kapsamına alacak çok geniş çaplı suçlama ve arkasından da tasfiye mi söz konusu? Albay, bu söylediklerine inanmamı sağlamalt için olacak, hemen şunu da eklemeyı unutmadı: " Ah Paşam, sizin gibi kıyroeüi arkadaşlanmızın ve nice genç pınl pınl memleket çocugu subajlann mestek hayatını karartan bu iki adamıa da besabını soracagımız giinler getecek.. Ne kadar havaa subayın harcanmak zonında kaMıgmı biliyor musunuz?" Albay, yeniden Gurler ve Batur ile ilgili yakışıksız sözler söyluyor, yakında onlann da sorguya çekileceğini ima ediyordu! Soruşturma çok ilginç bir girış ile başlamıştı. Albay, Silahlı Kuvvetler içindeki orgütlenmeleri kısaca özetledikten sonra, benden Adapazan'nda 2. Tiimen Komutanlığı dönemirnden başlayıp, son günlere kadar geçen olaylara aiı ne yaptığımı, ne bildiğimi. ne dediğimi anlatmamı istiyordu. 3 'Yakında Gürler ile Batur'dan her şeyin hesabını soracağız' Emekli Tümgeneral CELÎL GÜRKAN 12 Mart öncesi ve sonrasını anlattı UĞUR MUMCU yazdı 12 MART'a beş kala... da, emekli edien beş general/amiral ve 8 albay, eşleriniz ile birlikte Kent Oteli'nin meyhanesinde, daha dognısu gece kulıibunde toplanmışınız. Araıuzda üniformah bir de kurmay albay varmış. Kafalan bulduktan sonra hep birlikte sizj emekli ettikleri için Süahlı Kuvvetler'den intikam almaya ant icmişiniz. Bunu anlatır mısmız?..." Bu suçlama karşısında sarsıldığımı hissettim. Ne korkunç bir suçlamaydı bu!.. Ne kadar acımasız, ne kadar ağır! Ben 12 Mart döneminde hiyerarşik düzen içinde kalarak sürdürdügümüz faaliyetleri anlatmaya çalışıyordum. Ama karşırnda sorgu yapan albay, emekli olmuş, ellerinde hiçbir güçkuvvet bulunmayan, sadece içinde yaşadıkları memleketin refahını isteyen 13 emekli subay adına benden niçin Türk Silahlı Kuvvetleri'nden intikam alma andı içügimizı açıklamamı istiyordu.. Ne korkunç bir suçlama ve ne saçma bir soru! Oysa ki, biz, 13 emekli subay kim, Silahlı Kuv\etler'den intikam almak kim? Bana ve benim kişiliğimde öteki arkadaşlanma yukletilmek istenen boylesine hayal ürünü bir davranış, eğer bir ağız yoklaması değilse, dupedüz ülopik bir istihbarat urünüydü. Olabıldiğimce serinkanlılığımı koruyarak albayı yanıtladım. Dedim ki: "Sayın Albayım, size bu bilgileri veren kaynagın kim olduğunu bilmiyorum. Ögrenmek de istemiyorum. Şayet resmi bir kavnak ise, ulkemin guvenligi açısından uziilerek karşılanm. Her birini yakından tamdığım on iki arkadaşımın, içinden yetiştiğimiz ve turiu nimetlerini gordugümiız azjz Sitahb Kuvvederimizden sırf Yoo, Paşam Basladım anlatmaya. Sekreter bayan da süratli şekilde soyiediklerimi daktiloya yazmaya çalışıyordu. Arada bir albay, herhalde benim söylediklerimden hoşlanmamış ya da tatmin olmamış olacak ki, sözümü kesiyor ve bana, "Yoo Paşam, olay öyle degfl. Gercegi söyleyin. Biz her şeyi biliyoruz, sonra kiitahlan degişiriz ha!.. şeklinde tehdit edici sözler de soylüyordu. Bu arada aramızda çok ilginç bir konuşma geçti. Albay, elindeki yazılı metinden okuduğu izlenimi veren bir ton ile bana sordu: A n t içtiniz mi? "Paşam siz emekli olduktan sonra 16 Mart 1972 larihinde Ankara' min işkence edebiyaiında çok sözü edılen yöntemlerin hemen uygulanacağıydı. Bu görkemli imza töreninden sonra, albay yeniden bir talimat verdi: "Paşam. en iyisi. bi2 size yeterince kigıt \e kalem verelim. Siz, bu konuda bildiklerinizi tum aynnülan ile ve doğru olarak yaztnız. Verdigimiz kâğıtlar dolunca gorevli çavuş yazdıklannızı alıp bize getirir. Biz size yeni kâğıt veririz. Şoyle başlayacaksımz ifadenizi yazmaya: "Silahlı Kuvvetler içinde oluşturduğumuz cuntanın faaliyeti hakkında bildiklerim..." Albay dışında odada Bu yontem, benim de işime gelirdi. Çunku hem olaylan daha serinbulunanların son kanlı olarak anımsar, satırlara derece alçak sesle aktarırdım, hem de bu işleri gözlerim açık daha iyı yapardım. konuşmaları, ya odada İkinci sorgu seansı da bitmişti. Deüst rütbeli bir kişinin mokratik hukuk devletinin bir emekbulunduğunu, ya da li generale layık görduğu sorgu işlemi başarı ile suruyordu. sorgumu yapacak Sorgu odasından çıkıp, birinci katalbayın otoriter taki bir başka odaya alındım, gözmizaçlı bir kişi lerim yine kapalıydı. Rahat bir koltuğa oturtulduğumu ammsıyoolduğunu rum. Yuzunü gormediğim bir şahıs, gosteriyordu. Faik "Paşam. İstanbul'da telefon edeceginiz bir yer var mı?" diye sordu. Türün'ün sorguya Evet, bırşeyler degişmişti. Bir yugelmiş olması benim muşamaydı bu. Eşim Cihangir'de yeiçin hiç de sürpriz ğeninin evınde olmahydı. Numarayı verdim, az sonra eşim karşımdayolmazdı. Ya da dı, ısrarla soruyordu: Memduh "Kocaagım. Nasılsuı? Bir şeyin Ünlütürk'ün... yok >a? Doğru söyle, sana bir şey yaptılar mı?" Gözlerim bantlıydı. Kendisini yatıştmcı yanıtlar verOdada birkaç kişinin dim. Telefonu kapattık. daha olduğunu Odama döndüm. Öğleden sonra beş tabaka beyaız hissediyordum. Belki kâğıt ve kalem getırdiler. Orgeneral de onlardı... Faruk Gurler ve Hava Orgenerali Muhsin Batur'un temsil ettikleri kuBİR CESTO TOPLASTISI Yetenekleri ve iki dil bilmesiyle ordu içinde sevilen Celil Gurkan, kurrulu duzene karşı cuntalar kurup, may albayken Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay ile bir CESTO toplantısmda. devleti yerle bir etmek isteyen Marksist general (!) itiraflannı elyazısı ile şırtılarından önüme, masanın uzerimedi. Yine asıl konumuza dönduk. gece kulübu, ya da meyhanesi, yerli hazırlayacaktı!.. Gurler ve Batur'un da her iyi şeyin yıldönümü kutlanemekli edildik diye intikam atma anne imzalamam gereken ifadelerimi Sorgu 12'ye kadar sürdü. Zincir>abancı, dosl duşman, casus, istihtemsil ettikleri disipün anlayışı, Ordı içecek derecede serseri, sergerde, maz ya. Bizler de pınl pınl uniforiçeren kâğıtların konulduğunu anlıler çıkanlmıştı. Odama zincirsiz döngeneral Faik Türün'ün eliyle böyle sağduyudan yoksun olmadıklannı • malanmızdan aynlışımızm yıldönü baratçı, hırlı hırsız, her lurlü insanın yorum. Ne yazıyordu bu ifadclerde? düm. Biraz sonra Cğle yemeğim gelbulundugu ver. Şayet Türk Silahlı uygulanıyordu. munde aramızdaki dostluk bağlarıbiliyonım. Elhamdulillah sağduyuGerçekten benim sözlerim miydi di. Plastik tabak ve çanak içinde Kuvvetleri'nden intikam almak gibi ru güçlendirmek için bir araya gelimuzu da yitirmiş degiliz..." bunlar? "miiessesenin ikramı" bir yemek. cahilce bir ant tcmemiz söz konusu riz, bu da suç olacak degil ya!.. Bu suçlamayı şıddetie ve nefretle olsaydı, bunu, böyle berkesin gözu Yine albayın sesi: öğleden sonra sorguya çağrılmareddettiğimi söyledim. Bant ile kapalı olan gözlerimi bir önünde mi yapardık?" "Paşam, simdi göninüzdeki bantı dım. Herhalde sabahki ifadem incede ben kapayarak o gece kimlerin neBu kez ben araya gırip soruyorum: hafifçe aralayacaklar. Sizden rica leme konusu oluyordu. Odada okurede oturduğunu yer sırası ile say"Sayın Gurkan, Kent Otel'de ger• ediyonım. Goz bagımzın acılmasınnacak bir şey yoktu, odada dolaşGözumun önunden Gurler ile Baçekten arkadaşkmnızla bir araya gel dım. Bir de muvazzaf kurmay albay dan vararlanarak, çevreyi ve çevremak da yasaktı. Bu yüzden gözleritur geçiyordu sanki... Suçum neydi? mı? O da yalanın bir başka parçamiş miydiniz?" nizdekileri goreceğim diye bir tae\e Neydi ki, boylesine olaylarla karşımi tavana dikerek, tahtalan, budaksıydı. Evet, emekli edüişimizin her yılse kapıhp kurallara karşı gelmeyin, ları, çivileri sayarak zaman laşıyordum. Bereber değil miydik? Albay, iddianın saçmalığına kendönümünde, 16 mart günleri, bir Sözlerime şunu da ekledim: sadece imzalayacagmız yeri imzalaöldürüyor. arada sırada da Samsun Bilmedikleri hangi olaym içindeydim disi de inanmıştı olacaktı ki, üstelearaya gelmeye çalışınz. Her defasın"Sayın Albayım. Kenl Oteli'nin yin, o kadar.." sigarası içiyordum. Okuyacak bir şey ben? yoktu. Yalnızca Samsun sigarasımn Yanımda duran görevli gözlerimin Her ikisinm de sonradan cumhurüzerini okuyordum: bantmı birkaç santim yukarı kaşlabaşkanı adaylan olmalanrun faturası bizlere mi odetiliyordu yoksa? •Samsun, fiUlrdi, 20 adet. Sam nmın üzerine kaydırarak, beni kâğıdı görebileceğim bir pozisyona getirdi.. sun fabrikalannda imal edilmiştir. General Gurkan gunlere dalmıştı Ben de o gun olduğu gibi, bugun de Fiyao..." sankı. bir turlü anıam veremediğim bu zaTann'ya şükürler olsun ki, artık "Sayın Gurkan, ne ilginç! Üçüde limce yöntem karşısında gurururr.u el \e ayaklarım özgürdü. Yarın sacumhurbaşkanı adayı oldu..." ezdirmemek için başımı masanın bah tuvalete gittigimde, gereksinme"Evet" dıyor acı acı. "Evet." üzerine kâğıtlara eğdim ve gerçekten mi "konforlu" koşullar içinde karGurler, zorlama ile cumhurbaşde her tarafı kapatılmış, sadece, şılayabilecektim. Insan haklanmn bu kant olacağmı sandı. Batur, CHP "Celil Gurkan, Em. Tümgeneral" bölumu bile bir özlem konusu oylan ile.. Turun ise AP'nin cumyazılı imza yerine, yaklaşık 2 x 2 cm. olmuştu. hurbaşkanı adayı oldu. Hem de Baboyutundaki boşluk açık bırakılmış tur'a karşı. Orgeneral Faik Türün'ün "konifade tutanağını, içinde ne yazıldığını forlu" Ziverbey koşkünde birinci gu12 Mart'ın bu kahramanlan, 12 değıl okumak, şoyle bir göz atmak nüm böyle dolmuştu. Ertesi gün ayEylul'e uzanan yolda aynı makama olanagı bite bulmadan. dahası, böyle nı merasim.. Saat 10sıralarındasorulaşmaya çahsular. Değişik .yolUr bir isteğimi bile dile getirmeye gerek guya çağn. Tabii, yan odalardan zindenediler. Amaçlan hep bu yuce magörmeden, içimden "Ha>di Allah cir sesleri ve ne olduğunu anlayamakama ulaşmaktı, ama ulaşamadılar. rasgetire" deyip, bastım imzayı... dığım konuşmalar.. Ne ilginç; sivil demokrasimizin üç Siyah bant yeniden gözlerimin cumhurbaşkanı adayı da 12 Mart döSorgu sonunda daktilodan kâğıdın üzerine çekildi. Ve çevrem ile göz neminin orgeneral rütbesindeki asker vikanlışı. Tel amba makinesi ile arnbaglantım yeniden kesildi. yöneticileri arasından çıkıyor. tkisi balanması gibi işlemlerin surduğünü Bir saruğa, suçluya, tutukluya, hudarbe hazırlayan, öburü de bu iki orezınleyebiliyordum. kümlüye, kısacası bir insana, içinde generali tasfiye etmek için işkenceli Albayın davudi sesi: ne yazılı olduğunu okuma, inceleme sorguları yöneten bir başka orgene"Pa^am, şimdi tutanağa geçirdiolanağı tanımadan "İfadenizi ral! gımiz ifadenizi imzalayacaksınız.." imzalayın" diye emir vermektekı Koluma girerek, beni sandalyeden Elimekalemi alarak yazmaya başmantığı anlamış değildim. Anladı|ım TÂĞMÂÇÎ K.4RŞILAY1Ş 1516 Hazıran 1970 oktylanndm sonra GeneOaırmay Başkanı Memduh kaldırdılar. Birkaç adım attım, ileri ladım... ve bildiğim bir şey var ise, imzaladoğru. Bir masanın basında bir başTağmaç'ı akıyönetim karargâhında karşıtaytş. Soldan ikinci Celil Gurkan, üçüncü Ziverbey'deki köşkün maktan çekinmem halinde, o döneka sandalyeye oturtuldum. Kâğıt hıbağlı olduğu General Memduh Cnlutürk. Dilmedikleri hangi olay var? mza Uzhşma içinde mücadek,mücadele içinde uzlaşma 2 Çağdaş demokrasilerde yönetimin niteliği ve alınan sıyasal kararlar, sıyasal partiler, parlamento, toplumsal örgutier ve bürokrasi arasmdaki etkileşim sonucu belirlenir. Başkanhk sistemlerinde baskan da bu etkileşime katılır. Demokratik rejimlerin türleri bu siyasal güç odaklarının yönetim uzerinde sahip olduklan farklı etkilerin ağırlığı ile de tanımlanır. örneğin, Ingiltere'de parlaınento ağır bastığı için burada raeclismerkezli bir demokrasi, ttalya'da partiler ağırlıklı olduğu için bu ülkede partiler demokrasisi, Amerika Birleşik Devletleri'nde toplumsal çıkar örgütleri etkili olduğu için de özel gruplar demokrasisi egemendir diyebiliriz. Fransa; bürokrasi ağırlıklı demokrasiye en yakın örnek olarak akhmıza gelebilir. Isviçre, Belçika, Avusturya ve İskandinav ülkeleri gibi yerlerde ise partiler, parlamento, toplumsal örgutier (özellikle sendika ve işveren kuruluşları) ve bürokrasi arasındaki dengeli ve güçlü bir işbirliğine dayanan koordine bir demokrasi sözkonusudur. Saydığımız bu siyasal güç odaklan arasındaki ağırlıklar, ılişkiler ve dengeler ne yönde olursa olsun, demokratik idealden en az uzak olan Batı demokrasilerinin dayandığı ternel ilke, siyasal mücadele ve rekabettir. Bazı ulkelerde mücadele ve rekabet daha az, diğerlerinde daha çok olabilir, fakat rakabetin olmadığı yerde demokrasi de yoktur. tdeallerin, siyasal goruş ve ideolojilerin, işbolümünün ve çıkarların farklılaştığı çağdaş toplumlarda farklı görüş \e çıkarlara sahip toplumsal grup ve sıruflar, kesim ve sektörler yönetimi, izlenen politikaları etkilemek için siyasal partiler ve toplumsal örgutier yoluyla birbirleriyle yarış, mücadele \e rekabet ederler. Rekabet hem siyasal katılma düzeyini yükseltir, hem farklı görüşler arasında seçim imkânını yatatır, hem de yönetimlerin topluma karşı sorumlu ve duyarlı olmalarını sağlar. Kısaca, çağdaş demokrasiler farklı siyasal ve toplumsal güçlerin kendi görüş ve çıkarlarım sağlamak, yönetim üzerinde etkili olmak için birleştikleri örgutier vasıtasıyla birbirleriyle giriştikleri rekabete dayanır. Bu tür yönetim biçimine çoğulcu demokrasi adını verebiliriz. Toplum katında bağımsız olarak örgütlenebilen ve statüleri hukuki veya geleneksel teminat altında olan çoğul kuruluşların oluşturduğu görüntüye de sivil toplum diyebiliriz. tim böyle bir gücün tekeline girerse, orada demokrasi bitmiş, otoriter bir rejim başlamış demektir. Siyasal mücadele eğer belirli bir gerilim düzeyinde tutulamazsa ve siyasal veya toplumsal bir savasa dönüşürse, yine demokrasi sona ermiş bu defa kargaşa başlamıştır. Demokratik düzenin varlığı tekelcilik ve kargaşanın arasında bir yerde, fakat her iki uçtan da uzak durmaya yönelik dengeler üzerine kurulur. Tekelciliğe düşmeden sağlanacak düzen ve dirlik, kargaşaya düşmeden yürütülecek mücadele ve rakabet ise uzlaşmayı gerektirir. Demokrasınin ne kadar düzenli olduğu, duzenin ne kadar demokratik olduğunu en son aşamada karşıt güçlerin mücadele ile uzlaşma arasında kurdukları denge belirler. Uzlaşma içinde mücadele ve mücadele içinde uzlaşma çoğulcu demokratik düzenlerin dayandığı temel yontemdir. Uzlaşmadan uzak mücadele kolaylıkla kargaşaya teslım olabilir, rekabet ve mucadeleden bağımsız bir uzlaşma ise toplumsal sorumluluk ve duyarlıktan uzak bir tekeller hagemonyasına dönüşebilir. Kısaca özetlersek, demokratik denk, rekabetin kurumsallaşmasını, uzlaşmarun ise gelenek haline gelmesini gerektirir. StRECEK Dünyada ve Türkiye'de DEMOKRASİYE GEÇÎŞ SORUNLARI Doç. Dr. İLKAY SUN AR Boğaziçi Üniversitesi Öğretiın Üyesi dan destek aldıklarını inceleyelim. Sosyal bilimciler bu koşulları ekonomik, toplumsal, külturel ve siyasal olarak dörde ayırmaktalar. Ekonomik açıdan demokrasinin iki farklı dayanaktan destek aldığım one sürenler bunları ekonomik kalkınmışlık düzeyi ve piyasa ekonomisi olarak ikiye ayınyorlar. Ilkin ekonomik kalkınmışlık duzeyinı ele alırsak, 1981 yıhnda yapılan bir araştırmaya göre, 36 düşuk gelirli ülkeden yalnız iki tanesi, 60 orta gelirli ülkeden ise yine yalnız 14 tanesi demokratik diyebileceğimiz rejimlerle yöneıilmekteymiş. Halbuki 24 yüksek gelirli ve kalkmmış ulkeden 18 Çağdaş demokrasilerde farklı görüş ve çıkarlara sahip toplumsal kesimler, izlenen poliıikalan etkilemek için siyasal partiler ve toplumsal örgutier yoluyla birbirleriyle mücadele ve rakebet ederler. Çoğulcu demokratik düzenleri bekleyen iki tuzak veya tehlike vardır: Siyasal rekabet, herhangi bir gücün egemenliği ile sonuçlanırsa, orada demokrasi biımiş, otoriter rejim başlamış demektir. Siyasal mücadele belirli bir gerilim düzeyinde tutulamazsa, yine demokrasi sona ermiş, bu defa kargaşa başlamıştır. tanesi demokratik olarak yonetılmekıe> mış. Bu araştırma yuksek gelir ve kalkınmışlık düzeyi ile demokrasi arasında olumlu bir ilişkinin olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Bu olumlu ilişkinin muhtemel nedenlerini şöyle sıralayabiliriz: (1) Bir ülkenin ekonomik kalkınma duzeyi o ulkede okuryazarhğm. eğitimin ve kitle haberleşme örüntüsunün de yaygın ve yüksek olmasını sağlar. Bu üç faktörün de demokrasiye katkısı olumludur. (2) Kalkmmış bir ekonominin yarattığı geniş zenginlik ve imkanlar toplumdaki çelişki ve gerilimlerin belirli bir duzeyde tutulmasım sağlar, herkes çağdaş insana ya kışır bir gelir düzeyine ulaşabilir. Kalkmmış ekonomilerin sağladığı kaynak ve imkanlar toplumsal kesimler ve siyasal güçler arasında uzlaşma olanaklanm arttmr. Paylaşılacak kaynaklar ne kadar genişse uzlaşma da o derecede kolaylaşmış olur. (3) Kalkmmış ekonomilerde gelir dağılımı düşük gelirli ülkelere göre daha eşittir. Bu eşitlik çok fakir bir kitle ile çok zengin bir azınlığın karşı karşıya gelmesini önler, yaygın bir orta sınıf yaratarak ekonomik farklılıklann siyasal çatışmaya dönüşmesini engeller. Kalkınma ekonomi ilişkisi Eğer bu nedenler demokrasilerin gelişmesi açısından geçerli gerekçelerse, ekonomik kalkınmayla beraber daha çok ulkenin demokratikleşmesi gerekir. Bir ülke kalkındıkça demokratikleşme şansı da yukselmiş olur. Fakat gerçekte ekonomik kalkınma ile demokratikleşme arasında otomatik olumlu bir ilişkinin olmadığıru göruyoruz. örneğin, İspanya'nın demokrasiye geçişi süratli bir kalkınmayı takip ettiğı halde, Portekiz fazla bir ekonomik kalkınma göstermeden de demokratik rejime geçebilmiştir. Diğer taraftan, Brezilya, Arjantin, Uruguay ve Şili gibi Latin Amerika ülkeleri kalkındıkça demokratiklesecekleri yerde. tam aksıne daha yüksek kalkınma duzeylerine ulaşmış olmalarına rağmen demokratik rejimleri çökmüştür. Bu nedenle, bazı sosyal bilimciler ekonomik kalkınmanın belirli bir asamada (orta gelirli ulkelerde) demokrasinin gelişmesine destek değil, engel olduğunu one sürmüşlerdir. Fakat aynı endustrileşme aşamasında Venezüela ve Kolombiya gibi yine Latin Amerikalı ulkelerin demokratik rejimlerini sürdurebilmeleri bu tezin de geçerliğini zayıflatmıştır. O halde, kalkınma düzeyi demokratikleşmeyi garantilemediği gibi, belirli endustrileşme tipi veya aşaması da orta gelirli ülkeleri otoriter rejimlere mahkum etmiyor. Gerçekte orta gelirli ulkeier bir "betirsizlik aşaması"nda bulunuyorlar. Bu belirsizlik aşamasında bu ülkeler kalkındıkça demokraiikleşebilecekleri gibi. demokrasiden uzaklaşıp otoriter rejimlere kayabiliyorlar, kalkınma düzeyleri siyasal rejimlerini belirleyici bir rütelik taşımıyor. Sonuç olarak, demokratik rejimlerin gelişmesi için salt ekonomik kalkınmanın yeterli olmadığını söyleyebiliriz. Bu nedenle, demokratikleşme ekonomik kalkınmadan başka desteklerin de devreye girmesini gerektiriyor. Tekelciliğin ve kargaşanın önlenmesi Çağdaş toplumların demokratik olabilmesi siyasal katılmaya dayalı rekabet ve mücadeleden kaynaklanıyor, düzenli olabilmesi ise uzlaşmaya bağlı. Tekelcilik ve kargaşaya donüşrneyen mücadele ve.uzlaşma: tşte, çoğulcu demokratik düzenin yaşayabilmesi için gerekli olan şartlar bunlar. Yalnız, bu şartlann yerine getirilebilmesi, demokratik duzenin pratikte işlerlik kazanabilmesi için somut dayanaklara gerek vardır. Uzlaşma yahıızca kişilerin iradelerinden kaynaklanan iyiniyete bağlı bir tavır olmaktan çok yaptırımcı niteliği olan koşullardan doğan, belirli dayanaklan olan bir sözleşmedir. Tekelciliğin önlenmesi de yalnız demokratik inançlara değil, belirli toplumsal ve siyasal koşullardan kaynaklanan somut teminat ve dayanaklara bağhdır. Bu nedenlerle, demokratik dengelerin hangi mekanizmaların üzerine oturduğunu, gucünu hangi koşullardan aldığım ve ne gibi dayanaklardan destek gördüğünü bilmemiz gerekir. Çoğulcu demokrasi sorununa bu açıdan baktığımızda, Türkiye'nin demokratik rejim sorunlanrun hangi koşullardan kaynaklandığını, böyle bir rejimin hangi desteklerden yoksun olduğunu da anlayabılmemiz biraz olsun kolaylasır. Önce Batı ülkelerinin deneyimleri ışığjnda çoğulcu demokratik dengelerin hangi koşullar İki tuzak Çoğulcu demokratik düzenleri bekleyen iki tuzak veya tehlike vardır. Siyasal rekabet ve mücadele eğer herhangi bir siyasal veya toplumsal gucun egemenliği ile sonuçlanır, yöne Piyasa ekonomisi ve demokrasi L'ZLAŞMA Demokrasi, siyaselle rekabetin kurumsallaşması, uzlaşmanm ise gelenek haline gelmesini gerektirir. Türkiye'de demokrasiye geçiş de, uzlaşmayla gerçekleşti. tşte bu desteklerden bir tanesinin piyasa ekonomisi olduğu görüşüne gelince: Demokratik siyasal sistem ile piyasaya dayalı ekonomik yapı arasındaki olumlu ilişkinin gerekçelerini şöyle sıralayabiliriz: (1) Batı'da liberal demokratik düzen liberal ekonomik sistemin gelişmesinden sonra piyasa ekonomisinin sağladığı dayanaklar üzerine inşa edilmiştir. (2) Çoğulcu demokratik düzenin temel oğelerinden biri olan siyasal rekabet, piyasa ekonomisini temellendiren serbest rekabetin doğal uzantısıdır. (3) Ekonomik sistemin devlet denetiminden bağımsız bir yapıya kavuşması. devlet kaynaklı siyasal eüce sahip olan burokrasinin iktidannı dengeleyecek ekonomi kokenli karşı gnıpların ortaya çıkmasıru sağlamıştır. Başka bir deyişle, yönetim araçlanna sahip burokrasinin gücü uretim araçlarına sahip olan sermayedarların gücü ile dengelenmiştir. Bu gerekçelerin geçerliliğinin kanıtı olarak demokratik olan her ulkenin aynı zamanda belirli sınırlar içinde olsa bile piyasa ekonomisine dayandığıru one sürebiliriz. Fakat her demokratik toplum piyasa ekonomisine dayandığı halde, her piyasa ekonomisine sahip ülke demokrasi ile yonetilmiyor. Piyasa ekonomisi de ekonomik kalkınmışlık düzeyi gibi, demokratik rejim için gerekli olsa bile yeterli görunmüyor. Piyasa ekonomisine dayalı demokratik rejimler olduğu gibi, otoriter rejime dayalı piyasa ekonomileri de bulunmaktadır. Bu gerçeklerden şu sonucu çıkarabiliriz: Ekonomik sistem ile siyasal rejimler arasında kaçınılmaz bir belirleme veya determinizm soz konusu değildir. O halde, acaba demokratik rejimler için yeterli şartlar toplumsal koşullardan mı kaynaklanır? Toplumsal koşullar ile demokrasi arasındaki ilişkinin niteliğini araştırmadan önce ekonomik koşullar açısından Türkiye'yi değerlendirecek olursak şoyle bir tabloyla karşılaşıyoruz: Orta gelirli bir ülke olarak Türkiye "belirsizlik aşaması"nda bulunan ulkelerden bir tanesidir. Daha başka bir deyişle, kalkınmışlık düzeyi Türkiye'de demokratik bir rejimi garantilemedigi gibi. otoriter bir rejime de mahkum etmemeİctedir. Türkiye'nin ulaştığı ekonomik kalkınma düzeyi veya endustrileşme aşaması hem demokratik hem de demokratik olmayan rejimlere açık görünmektedir. Diğer taraftan, piyasa ekonomisine Turkiye oldukça geç, ancak 195O"lerde, o da mesafeli Bir biçimde geçebilmiştir. Piyasa ekonomisine geçişle demokrasiye geçiş Türkiye'de aynı döneme rastlamasına rağmen başlangıçtaki bu olumlu ilişki sonradan kopabilmiştir. Bu durum siyasal rejimlerin ekonomik nedenlerin kaçınılmaz sonucu olmadığı gerçeğini bir kere daha vurgulamaktadır. Ekonomik koşulların belirsiz gücü ise toplumsal dayanakların onemini vurgulamak t a d ı r . StRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle