14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Bu durum ÇayKur'u düşündürmüş. Üzerinde önemle eğilinerek çeşitli araştırma ve deneyler yapılmış. Sonuçta çelikleme yöntemi ile çayın iyileştirilebileceği sonucuna varılmış. İlgililer bu yöntemle çayda verimin yüzde yüz artacağını kanısındalar. Buna göre çayhk alanlarda seleksiyonla üstün verimli ve kaliteli çay ağaççıklanndan çelikle elde edilecek klon fidanlar üreticiye dağıtılacak ve böylece gerek yeni ekim ve gerek yenileştirme eylemi bu yeni yönteme bağlanacaktır. Çünkü işin esası, başlıca çay alanı oluşturan Rize ilinde artık toprak olağanüstü ölçüde zorlanmakta. Kimi aralıklarla üreticinin çay ekmesi yasaklanmış. Ancak şimdilerde çay ekimi serbest. Serbest ama ille de çelikleme yöntemine uyulması kurumca şart koşuluyor. İlgililer çelikleme yöntemi ile çay yetiştirecek üreticilere gerekli kredi kolaylığı sağlayacaklarını belirtiyorlar. cekleri arasında. Bunun için herkesin yürekten sarılması gerek. Temelde ihracatımızın önemli maddeleri arasında yer alabilir. Ama bu konuda gerekli çalışmaların yapıldığına inanmak oldukça zor. Bir yandan iç istek artıyor. Dünyada da çay isteği büyük artış göstermekte. Ancak Türkiye'nin çay ihracat pazarlaması büyük engellerle karşılaşıyor. Her çeşit ihracat ambargosu çayda da nasibini almakta. Oysa Türk çayına rağbet fazla. Tannlar (!) dünya uluslanna bizim çayımızı yasaklamışlar adeta. Aslında ipekböcekçiliğine yönelim zararlı değil. Ülke yönünden de olağanüstü yararlı olur. Ne var ki ülkemizde çayın toprağı sınırlı. Yalnızca bu bölgede yetişiyor. Çayın ekonomimizdeki olumlu yeri yadsınamaz. Bununla birlikte üreticiler ipekböcekçiliği için de yer ve zaman bulabilecekler. Japonya'dan getirtildiği belirtilen dut ağaçlan yöre toprağını çok sevmiş. Hemen üçüncü yılında (tıpkı çay gibi) ipekböcekçiliği başlayabiliyor. Her şeyden önce çay ederlerini gıdım gıdım arttırmak sorunu çözmüyor. 1938'de 60 kuruş olan çayın kilosu bugün 101 TL'ye >ükselmiş. Ancak 1938'in 60 kuruşu ile 1984'ün 101 lirası arasında dağiar kadar fark var. Kuşkusuz üreticinin aleyhine bir fark bu. Enflasyon oranları sürekli olarak çay eder artış oranlarının her zaman üzerinde seyrediyor. Buna gerçekçi ve olabilir çözümler getirmek artık zorunlu. SONUÇ Çay üzerinde duyarlık göstçrmek, üretimi ve verimi arttırarak ne pahasına olursa olsun dışsatıma yönelmek gerek. Gözlemlediğimiz kadarıyla üretici bütün yaşamını çaya vermeye hazır. Çayın imhasından, ÇayKur'un zarar aşamasından geçmesi ve bugünlere ulaşması oldukça başanlı sayılmalı. Bundan sonra ise üreticideki hevesi kırmadan, onlan düş kırıklığına uğratmadan, sürekli olarak isteklendirip gerekli ekonomik kolaylıkları sağiayarak ve hele hele onları tüccara o esriafa bağımlılıktan kurtararak çayı yaratan ellerc güç katmaJı. Çay, Topragı Zorluyor Çay üreticisi, bu yılın alım ederi olan 101 lirayı yeterli bulmuyor. "Gübreleme, işçilik ateş patiası" diyorlar. Çay üretiminin yerini ipek böcekçiliğinin almak üzere olduğu da ayrı bir sorun. PENCERE Cumhuriyet... 12 EYLÜL 1984 Av. KÂNİ EKŞİOĞLU Çay tarımına ilk girişimimiz 1888. Yani neredeyse bir yüzyıla doğru yaklaşmada. Ancak bu girişim için seçilen yöre Bursa.. Sonuç ahnamamış besbelli. 1917'lerde Batum ve çevresine bir inceJeme gezisi yapılmış ve çayın Doğu Karadeniz yöresinde yetişebileceğine ilişkin ilk ışıklar alınmış. 1924'te de Rize'de ilk çay ekimi yapılmış. İlk yaş çay ürünü ve eÜe üretim 1938'de gerçekleşmiş. VaKabrıkasınınlIk kunıluş tarihi ise 1947. Kısaca çay üretiminde atılan i K somut adımın tarihi de bu: 1947. Tam tamına 37 yıldır Doğu Karadeniz çay tarımıyla haşir neşir olmuş. Bu bölgenin çocuğu olarak tatilimi geçirirken üreticilerin denlerini dinledim 15 gün. Onları duyurmayı görev saydım. DURUM VE SORUNLAR Genel olarak çayın yalnızca Rize ilinde yetiştirildiği sanıhr. Oysa çay Rize ili dışında Artvin, Trabzon, Giresun ve Ordu illerimizde de yetiştirilmektedir. Son verilere göre Artvin'de 62.909, Rize'de 434.113, Trabzon'da 128.072, Giresun'da 14.260 ve Ordu'da 646 dekarlık alarüarda çay üretimi yapılmakladır. Çoğu Rize ilinde olmak üzere bugün faaliyet halinde bulunan çay fabrikalannın sayısı 43'e ulaşmıştır. Son duruma göre geçici olanlar dahil, bu fabrikalarda 40 binin üstünde işçimemur çalışmaktadır. Ancak bu sayı daha 1980'lerde 46 binin üzerine çıkmışken bugün tam tersine azaJma göstermiştir. Bunun başlıca nedenleri arasında teknolojik gelişmeler ve devletin izlediği personel politikası olsa gerektir. Geçen yılın sonlannda üretici sayısı 202.134 olarak belirlenmiştir. Bu sayının, sonucudeğiştirmeyecek bir artış gösterdiği söylenebilir. korkunç ölçüde sıkıştırıyor. Çünkü üreticiler eskisi gibi serbest para kullanma olanağına sahip değüler. Çoğu tüccar ve esnafa borçlu. Tüccar ve esnaf üreticiden alacaklannı zamanında tahsil edemiyor. Bu nedenle onlar da büyük tüccar ve fabrikalara karşı borçlannı süresinde ödeyemez duruma geliyorlar. Bu kısırdöngü, tüm eİconomiyi allak bullak eden bir çıkmaz.. ÇAYIN GELECEĞtNE ÜMUTLA BAKILIYOR Çayın geleceğine genel olarak umutla bakılıyor. Çay olayımn r Artık eskisi gibi çay imhasına da boğazı astığı inancı genel olarak yaygın. Kunım sağlıklı bir işdevam olunmuyor. Bu harekete lerlik içinde.. Eskiden olduğu gi1980 yılında son verilmiş, dolabi üretici artık kem gözle bakmıyısıyla önemli tasarruflar sağlanyor kuruma. Kuruma gerektiğinmıştır. de duruma göre kendi başına haÇayKur 1981 yılına değin sü reket olanağı tanınsa üretici ile rekli olarak zarar eden bir ku bütünleşip sorunlara daha prarumken bu tarihten sonra kendi tik çözüm bulabilecek. Üretici ile kendine yeter ve kâra geçer du kurum zıtlaşan çıkarlan temsil ruma erismiştir. Bugün artık hiç etmiyor artık. bir desteğe gereksinme duymadan üreticilerin paralannı ödeyeYETtŞTİRMEDE YÖNTEM biliyor. Ancak yine de üreticileDECİŞİKLtĞİ rin tam olarak memnun oldukları söylenemez. Çünkü hüküÇay ekimi daha onceleri tometin izlediği ekonomi politika hum yoluyla yapılmış. Tohumçay üreticisine de kuşkusuz yanIama sonucunda çay bahçelerinsıtılmakta. Kurumun kendi pa de çeşitli çay ağaççıkları oluşrası olduğu halde piyasaya fazmuş. Bunların hepsinin verimlila para akışının sakıncasına inalik durumları farklı. Zaten ilk nılarak ödemeler yavaştan alınıbakışta bu kolayca göze çarpyor. Oysa bu durum üreticiyi makta. Çay bilindiği gibi içte Tekel Genel Müdürlüğü tarafından pazarlanıyor. Üreticinin alım fıyatlan da devletçe saptanmakta. Bu sezon için belirlenmiş bulunan 101 TL'lik eder(rıyat)üretici tarafından yeterli bulunmuyor. Çünkü, gübreleme, işçilik, toprağın rantı vb. gibi ögeler göz önüne alınırsa üretici açık bile ve riyor. Bu açıdan üretici için çay kârlı bir iş değil. Ama üreticinin Ne ^ar ki çelikleme işi görül şimdilik başka seçeneği yok. düğü gibi kolay değil. Bir dö Çaydan başka tarıma dönüş için nümlük çayda yerine göre 510 elinde güç ve olanak yok. Yalkadar damızlık ağaççığa rastla nız kimi girişimciler ipekböceknıyor. Çeliklemede yalnızca bu çiliğini gündeme getirmişler. Bu damızlık çay ağaççıklanndan ya konuda yoğun ve oldukça etkin rarlanılacak. Bu konuda üretici girişimler var. Yapılan kaba hesaplamalarda ipekböcekçiliği ile nin elinde sonsuz olanak yok. üretici çaydan sağladığının üç Çay Araştırma Enstitüsü de bu konuda üreticiye yardımcı olu katı kârh çıkabilecek. Bu durum yor. Ama yalnızca yardımcı. yaygınlaştıkça üreticinin çay ekiÇünkü onun da elinde gereksin mine rağbeti azalacak. Daha az emek, daha az girdi ve daha çok meye yanıt verecek kadar çok klon fidan yok. Bu nedenle iste kâr.. Çay tekeline karşı özel keyen üreticiye klon fidan yetiştir simden gelen bu göz kamaştıncı kârhlık pek yakında üreticinin mede katkı sağlamaya ve onlan vazgeçilmez seçeneği haline geisteklendirmeye çalışıyor. lebilir. Yani zaten toprağı zorlanan üretici ipekböcekçiliğine YERİ VE ÖNEMİ yönelebilir. Çay Türkiye'nin önemli gele 1962 yılının nisan ayında Vatan gazetesinde çahşıyordum. Bir gün Yaşar Kemal apar topar çıkageldi; selamsız sabahsız konuya girdi: Nadir Nadi seni istiyor. Saptanan gün ve saatte Cumhuriyet başyazarının odasındaydım. Nadir Nadi sonradan yıllar boyu gözleyeceğim dengeli serinkanlılığıyla pek önemsiz bir şeymiş gibi söyleyerek benim için çok önemli önerisini yaptı: Sizin köşenizi aylardan beri dikkatle izliyorum; Cumhuriyet'te yazar mısınız? Genç bir yazardım, yüreğimde sevinçten bir çiçek açtı, ama sorularım vardı. Bunları konuştuk. O günkü Nadir Nadi, bugünkü benden yaşça küçüktü. Buna karşın deneyimleri zengindi. Konuşmanın sonunda dedi ki: Şimdi size saldıracaklardır; hepsine yanıtlannızı gerektiğince vehrsiniz. Babıâli'nin kodamanlarına ters düşüyordum; Cumhuriyette köşe yazarlığına başlayışım çoğu patronca hoş karşılanmadı; Atimet Emin Yalman bir başyazısında tepkisıni dile getirdi; kimi ünlü kalemşöre göre, "Solcular en cıddi gazetelerin köşelerine kadar sokulmuşlardı." Bense Nadir Nadi'nin çağrısındaki anlamı düşünüyordum. Cumhuriyet sıradan bir gazete değildi ve bir yazar bu gazetenin sayfalarında gelişi güzel yazamazdı. Cumhuriyet'in yeryüzünde belki bir eşi daha yoktu; kuruluşu dünya ve Türkiye tarihinin en çarpıcı dönemecinde gerçekleşmişti; yüzeysel siyasetin üstünde bir işlevi vardı. Daha derinden bakıldığında Cumhuriyet bir uygarlık savaşımı veriyordu. 1789 devrimi neden patlamıştı? 18'inci yüzyıl Fransası, "Aydınlık Çağı" dıye anılıyordu. Tarihin bu kesiminde uzun bir sürecin meyvesi derlenmiş, sanayi devrimiyle pekişen değişimde Hıristiyan Ortaçağı aşılmıştı; bilim dinden bağımsızlaşıyor, yeni ve özgür bir insan oluşuyordu. Batı'da yaşanan bu olay, dalga dalga yeryüzüne yayılıyor, sürgünlerini veriyordu; çünkü insanlık bir bütündü; uygarlığın gelişmelerine kimse uzak kalamazdı; nerede bir devrim patlasa kıvılcımlan gezegenimize serpilirdi. Ulusal Kurtuluş Savaşımızı ve Atatürk devrimlerini bu bağlamda değeriendirmelıydik. Türkiye 1789 ile 1917 devrimleri arasındaki kavşakta kendine özgü demokratik devrimini ulusal içeriğiyle gerçekleştirmeye çalışıyordu. Kavgamız hem emperyalizme karşıvdı; hem de Batı'da HıristiyanOrtaçağı nasıl aşılmışsa, ülkemizde is!am Ortaçağı öylesine yarılacak, bilim özgürlüğü sağlanacak, ulusun bağımsızlaşması, kişinin özgürleşmesi amacına ulaşılacaktı. Cumhuriyet devrimini geçmışten geleceğe bağlayan omurganın eklemlerini okurun ve toplumun gözünde somutlaştırmak, Cumhuriyet yazannın ışlevini oluşturuyordu. Türkiye, kimi işadamının sultanlığıyla değil, halkın efendiliğiyle çağdaşlaşabilirdi. Soruyu kafamda çözdüğümde, yazarlık sorunum gazetemin kurumsallıâı içinde cözülmüştü. Aradan çeyrek yüzyıla yakın bir süre geçlı. Bugün 75 yaşında Başyazar Nadir Nadi'nin mahkeme karşısında sık sık hesap verdiği bir gazetenin yazarıyım. Her Cumhuriyet üyesinin bunun ne demek olduğunu düşünmesi, anlaması, algılaması gerekiyor. Son günlerde Babıâli, tarihçesinde hiç yaşamadığı kadar ağır bir bunalımın içinde çırpınıyor; ama bunalım, para bunalımından çok, saygınlık bunalımıdır; çünkü Babıâli'de çoğu gazete, basın ın saygınlığını kemirmek için yıllarca birbirleriyle yarış ettiler. "Boyalı basın" deyimini vaktiyle ortaya ben atmıştım; başlangıçta sert görünen ve kimilerini öfkelendiren bu deyimin bazı gazetelere ne kadar yakıştığı ortaya çıkmadı mı? Cumhuriyet, kendisini Cumhuriyet yapan ilkelerden ödün vermediği için Cumhuriyet olmuştur. Dostun düşmanın artık anladığı ve sık sık yinelediği bu özü, okurumuzla ve yazarımızla vartığımızın temel nedeni olarak korumalıyız. OKTAY AKBAL EVET/HAYIR 0 Unutulmaz Sabahlar... OKURLARDAN Bu tutumla hayvancıhk geîişemez Uzmanhk dalıma girdiği için hayvancıhk konusunda uygulananların yanlışhğını vurgulamak istiyorum. Dünyanın hiçbir ülkesinde hayvancıhk devlet desteği olmadan kalkınamamıştır. Devlet destekleme alımlan ile yetiştiriciden alınan sütlerden kolay saklanabilir süt tozM yapılmış ve bu süt tozlan ülkelerinde çok sayıda birikmiştir. Bizjde ise hayvan ve ürünleri kendi başına bırakılmış, bırakın desteklemeyi, zaman zaman bilinmeyerek kösteklenmiştir. Bir dışsatım seferberliği tutturmuş gidiyoruz. Hayvan ve et satarak köşeyi döneceğimizi sanıyoruz. Elde ettiğimiz gelirle şimdilik gurur duyup övünüyoruz. Kaynakhm tükettiğimizi, ülkemizi kısa gelecekte yoksun duruma sokacağımızı, yurdumuzda pahahhğı arttırdığımızı, yani bastığımız dalı kestiğimizi ya bilmiyor veya bilmezlikten geliyoruz. Bir kilo yemden bir kilo süt elde edilemeyeceğine göre, yem fiyatına süt satmak ekonomi bilmek değildir. Konu kamuya mal edilmeli, yetiştirici bu konularda sesini çıkarabilmelidir. Hayvan ve ürünlerinin gelişmesi için üç koşul gereklidir. Pazarlama, paıarlama, yine pazarlama. DURAK ÜSTÜNEL UZMAN VETERİNER HEKİM O sabahlar!.. Unutmak olanaksız onları. 27 Mayıs, 2iŞubat. 21 Mayıs, 12Mart, 12 Eylül... Türk toplumunun dönemeçli günleri bunlar. Kimince ileriye doğru bir atılım gerçekleştirilmiş; kimi yerinde saymaya, ya da gerilemeye bir başlangıç adımı olmuş... 1960'dan 1984'e, yani 24 yıl içinde 5 önemli olay!.. Yaşı kırklara varan kuşak hepsini yaşadı, daha yaşlılar ise bu olayların kimi zaman içinde, kimi zaman kenarında bulundu. Bugün 12 Eylül. 4 yıl önce emir komuta zincirine uyarak Türk ordusu tüm yurtta yönetimi üstlenmişti. Parti liderleri gözaltına alındı, siyasal yaşam durduruldu, bir süre sonra bütün partiler kapatıldı, iki 'sağcı' partinin sorumluları tutuklandı, adalete verildi. Sendikalar, derneklerin çalışması ertelendi. Son mecliste üye olanlara 5 yıl politika dışı kalmak cezası verildi, parti yöneticileri için bu süre 10 yıla çıkarıldı. Türk toplum yaşamındatepeden tırnağa bir değişim, bir yenileşim... Bunun en önemli sonucu da, 1961 Anayasasının yerini yeni bir anayasanın alması olmuştur. Bu anayasaya göre yeni partilerin kurulması, yeni liderierin belirlenmesi, genel seçimler, yerel seçimler. Yönetimin sivilleştirilmesi yolunda olumlu adımlar, Turgut Özal liderliğindeki Anavatan Partisinin iktidarı... Gazeteci ve yazar olarak 1960'dan bu yana bütün bu 'değişimler'in içinde yaşadım. Yazılarımla görüşlerimi, düşüncelerimi açıkladım. Toplum yaranna olduğuna inandığım yönde konuşmaktan kaçınmadım. Yürürlükteki yasalara ters düşmemeye çalışarak; kimi zaman adalet önünde yazdıklarımın hesabını vererek. Geriye dönüşlere ya da böyle görünümdeki tutumlara 'karşı' çıkarak, tek çıkar yolun Atatürk ilkelerine bağlı bir yönetim olduğunu, gerçek demokrasinin halk yığınlannın katılmasıyla gerçekleştirilebileceğini vurgulayarak.. Evet, o sabahlar!.. 27 Mayıs, beklenmeven bir olay mıydı? Değildi. Herkes bektiyordu böyle bir şeyin olmasını... Başka yol kalmamış gibiydi. İşbaşındakiler direniyorlardı demokratik ilkelere uymamakta... O dönemin başbakanı biriki gün önce "Seçimlere gitmeye karar verdik" deseydi 27 Mayıs olmazdı. Burası kesindir. Ama gözleri dönen insanlar uçurumun eşiğine kadar gelir ve geri dönemezler. 27 Mayıs eylemini önleyici tek etken, bir seçim olabilirdi. Genel seçimle iktidar değişecekti. DP on yıllık bir yıpranmadan sonra yerini İnönü'nün CHP'sine bırakacaktı. fürkiye'de de seçimle iş başına gelme, seçimle gitme geleneği yerleşmiş olacaktı. Bu 'olamayış', daha sonraki yılların 'darbe' hesevlilerine umut vermiştir. O gün bu gün demokrasi sık sık yara alıyor ve bir türiü rayına oturamıyorsa suç, 1960'da demokratik yöntemlere sırt çeviren politikacılarındır. 27 Mayıs sabahını bütün canlıhğıyla yaşıyorum: Sabaha karşı radyonun anonsu, Gürsel'in güven veren sözleri. Levent'ten bir askeri ciple Sirkeci'ye, oradan da yürüyerek Vilayete gelişim. General Refik Tulga'nın sırtında manevra giysisi ile vilayette yaptığı basın toplantısı, Türk ordusunun demokrasiye bağlılığını belirten sözleri... Vilayetten çıkan gazetecilerin toplanan kişilerce alkışlanması.. Gazeteye koşup yazıları yetiştirme telaşı... Türk ordusunun demokrasiyi kurtarmak, korumak, kurmak amacıyla işbaşına gelmesinin biz genç gazetecilerde yarattığı sevinç... Daha sonraki Aydemir eylemlerinde bu duyguyu yaşamadık. Neyse ki bir günde, bir gecede sona erdi bu eylemler. Belki iyi niyetli bir davranışiı Aydemir'in giriştikleri.. Ama demokratik ilkelere ters düşüyordu. Türk ulusu ise 1950'den bu yana demokrasinin ona kazandırdığı hak ve yetkileri yitirmek istemiyordu. Hele İnönü gibi bir ulusal liderin işbaşında olması, Aydemir'e kalkışrnalarını daha başlangıçtan başarısızlığa mahkum etmekteydi. Sonra 12 Mart 1971.. Ankara'daydım. Emir ve komuta zinciriyle yapılan bir eylemdi bu da... Onceleri umut vericiydi, ama birkaç günde ters bir anlam kazandı, 61 Anayasasının pek çok yeri değiştirildi, o Anayasayı hazırlayanlar bile kötüleme yarışına katıldı. Ama 1973 genel seçimleriyle halkımız yeniden demokratik ilkeleri yürürlüğe koymasını başardı. En sonra da 12 Eylül... O sabahı geceyansından başlayarakdakikadakika yaşadım. Bir çıkmazdaydık 11 eylülde.. Aylardır parlamento felce uğramıştı, Cumhurbaşkanı seçimi bir türlü sonuçlandırılamıyordu. Liderler birbiriyle görüşmüyordu. Sonu böyle olacaktı doğallıkla! Şimdi 12 Eylül'den 4 yıl sonra yeniden demokrasiye dönüş 'aşaması'ndayız. 12 Eylül daha tarih olmadı. Zamandır en iyi yargıç, en yansız yorumcu.. Güven ve umut verici gerçek şudur: Türk halkının bir parçası olan Türk ordusu demokrasiye bağlıdır, inançlıdır Tuborg, dünya bira teknolojisindeki üstünlüğüyle Türkiye'de ilk ve tek gerçek alkolsüz birayı üretti: VEFATLAR İÇİN Birayı çok seviyorsanız veya bugüne kadar hiç bira içmediyseniz, Tuborg Sade için. Alkol almadan birayı tadın... Tuborg Sade, Türk Tuborg'un gururudur. Dünyanın tanıdığı Tuborg adına ve Tuborg tadına yaraşan, alkolsüz ilk ve tek Tiirk birasıdır... Dünyaca ünlü, üstün Tuborg teknolojisini ürünü. Lezzetli, gerçek alkolsüz bira. Şekersiz içecekleri seçenler için, bulunmaz bir serinletici ve ferahlatıcı. Zengin B vitaminleri ve mineralleriyle, yatıştırıcı ve hazmettirici bir içecek. 30 santilitrelik şişelerle, şimdi bütün Türkiye'deki kahvelerde. çay bahçelerinde, evlerde.. Yurt içi \e yurı dışı cenaze nakledılir. Cenaze ilaçlama, malzeme, tabut, butun işlemler hassasiyel ve suratle yapılır. Tel: 147 20 06 140 68 86 Işletmede aynca 18 ambulans mevcuttur. Cenaze ilanlanndan hizmet bedeli alınmaz, acı gunlerınizi paylaşır, gunün her saatinde emrınizdeyiz. İSLAM CENAZE İŞLERJ ÎUBORG SflDE vetek gerçek alkolsüz Türk birası. Dr. MASUME ÇÖL DAHtLİYE MÜTEHASSISI Mua.: Halaskârgazi Cad. 182, Kaı: Osmanbey İST. (Pangaltı Akbank yani), Tel: 1474793 Ev: P O L A T YALI A/l Blok Daire: 6 Yeşilköy Tel: 573 91 06 DÎŞ TABİBİ ORHAN TÜZÜN Stockholm'de katıldığı Diinya Diş Hekimleri kongresı'nden dönmıiş, hastalarını kabule başlamışur. Randevu ahnması rica olunur. Tel.: 164 57 25 Şoför Amca Okulum açıldı, beni koru. Türkiye Trafik Kazalannı Öırieme Derneği TUBORG SflDE "alkolsüz bira" Tuborg, bir Yaşar Holding iştirakidir. Fatih, 3. Asliye Hukuk HâkimliSinin 982/573 E . 983/315 K. ve 10/5/1983 tarihli karan ile Fotiadis olan soyadım Bahçeli, Adı Maria, soyadı Fotiadis olan kızımın adı Mediha, soyadı Bahçeli, Adı Kir>ako, soyadı Fotiadis olan oğlumun adı Murat, soyadı ise Bahçeli olarak tashih edilmiştir. RAZÎYE FOTİADlS • Nufus cüzdanımı, pasaportumu, okul kimliklerimi, künyemi ve 120.000 TL. paramı kaybettim. Geçersizdir. GÜRSEL KAHRAMAN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle