19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/8 ESKININ YENM 3 aşıyoruz. Önümüzde Bafa Önce Bata'Söke Ovası'nıvar. gideceğiz. ya sonra Miletos'a Bilmem Bafa Gölü'nün kavgasını bilir misiniz? Insanlar yıllarca Bafa'da direndiler balık avlamak için. Beşparmak dağJannın aşağılarında kurulu olan Serçin Köyü'nün balıkçıları artık kamulaştırılan Bafa Gölü'nde rahatça balık avlıyorlar. Avladıkları balıkları kooperatif aracılığıyla ihraç edebiliyorlar. Didim yoluna sapıyoruz. Asfalt bir yol bizi Miletos'a ulaştırıyor. Işte tiyatro. Bu lyon kenti yalnız sanata değil, bilime de öncülük etmiş. Bilimin kurucusu Thales burada yetişmişti. 2500 yıl önce bu bilim adamı güneş tutulmasını hesap etmişti. Güneş 10. 28 Mayıs 585'de tutulmuştu. llk güneş saati de işte bu zaman yapılmıştı. Röportaj: HİKMET ÇETtNKAYA Fotoğraflar: KADİR CAJS ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇI 13 HAZİRAN 1984 Bir Dokun... "Ankara Notlan"n\n konuları arasına, toplumu, vatandaşı ilgilendiren her konu gırer Geçmiş yıllarda, Diyanet Vakfı'nın işlemleriyle ilgili olaylar da bunlar arasındadır. Bir dokundunuz mu, bin ah dinlıyorsunuz! İzmit'in Göllü Köyü'nden Osman Uluer, geçen yıl eşi ve bir yakınıyla birlikte hacca gıtti. Osman Uluer, başından geçenleri özetle şöyle anlatıyor: "...Daha hac seyahati başlamadan. tam 4 ay once, hac seyahatinı organıze eden Diyanet Vakfı'na adam başına 230.000 liradan 690.000 TL. ödemiştım. Diyanet Vakfı'yla aramızdaki sözleşmeye göre, hac dönüşü artan paramızın geri verilmesi gerekiyordu. Ancak Diyanet Vakfı, artan paraları hacılara geri vermemek için, bazı yollara başvurdu. Bunu boş bir kâğıt imzalatmak ve sonra da, imzaladığımız bu kâğıdın üst kısmını, bizlerin bilgisi dışında 'Artan paralarımızı Kocatepe Camıi inşaatına bağışladık' şeklınde doldurarak yapmışlardır. Şimdi, bu işin nasıl yapıldığını ana hatlarıyla anlatmaya çalışacağım. Şövle ki: 1983 senesınde Türkiye'den 36.000 kişi hacca gitmiştir. Hacılardan peşin 230.000 X 36.000 = 8.280.000.000 lira alınmıştır. Yani bu para, Diyanet Vakfı'na hac seyahatının başlamasından tam 4 ay önce yatırılmıştır. Bu paranın kesın masraf olarak gerçekleşen ödemesi 200.000 X 36.000 = 7.200 000.000 TL.'dir. Geri verilmesi gereken ise, 8 280.000.000 7.200.000.000 = 1.080.000.000. TL dir. Bu artan ve geri verilmesi gereken paranın ıçinden, hacta hacılara "hurma parası" adıyla 200 Riyal dağıtıldı. Sonra da hacılara boş bir kâğıt "Şunu, 200 Riyallerinizi aldığınıza dair imza ediverin" denildi. Bizlerle beraber bütün hacılar, sadece 200 Riyallerini aldıklarına dair bu boş kâğıtları imzalamışlardır. O mukaddes yerlerde, Diyanet Vakfı gibi bir kuruluşun sonradan imzaların üstüne: "Hacdan artan paramı Kocatepe Camiı'ne aktanlmak üzere Diyanet Vakfı'na bağışlıyorum" gibi yazıp, hacının bilgisi dışında, onun rızasının olup olmadığı sorulmadan, hibe adı altında yapılabıleceği hiç düş.ünülmemişti. Bu husus, bir hacının artan parasını Diyanet Vakfı'ndan istemesi üzerine ortaya çıkmıştır. Nitekim o şahıs, artan parasını Diyanet Vakfı ilgililerinden isteyınce, "Siz paranızı Kocatepe Camii'ne hibe etmişsiniz" cevabı ile karşılaşmıştır. Bu duruma şaşıran hacı, böyle bir şey olmadığını söyleyınce, kendisine imzalı kâğıt gösterılmiştir. Durumu anlayan hacı, sözleşme gereğince, artan parasının kendisine verilmesi gerektiğini, şayet vermezlerse, mahkemeye başvuracağmı söyleyınce, Diyanet Vakfı yetkilileri telaşa düşmüşler ve hacıyı başvurmamaya ikna etmişlerdir. Hacı da sırf dini bir müessese olduğu için vazgeçtığıni belirterek, mahkemeye müracaat etmekten vazgeçmıştır ve hacıya isteyenlerin paralarının iade edilebilecegi de söylenmiştir. Bu durumdan ise, hiç kimsenin haberi yoktur. Her hacının Diyanet Vakfı'ndan 16.000 liraya yakın alacağı vardır. Çünkü dağıtılan 200 Riyal hurma parası, o gün için 70 liradan: 70x200x36.000 = 504.000.000.TL. eder. Kesın masraftan sonra artan 1.080.000.000 TL.'den 504.000.000 TL. çıkarılırsa, geriye 576.000.000. TL. kalır ki, bundan da 36 bin hacıya, 16.000TL. düşer. Her hacının Diyanet Vakfı'ndan bu kadar alacağı var demektir..." • * • Dinlemedim, anlattılar: Nuri Bozyel'in Maltepe Camıi'ndeki cenaze törenı sırasında, hoparlörden sesi duyulan görevli: Yurt dışındakı ışçilerden namaz kılanlar, ışkazalanna uğramıyorlar. Buna karşılık, namaz kılmayanlar daha çok işkazası geçiriyorlar... biçiminde konuşmuş. 10 haziran pazargünkü Günaydın Gazetesi de, Diyanet işleri Başkanı Tayyar Altıkulaç'ın, 1979'da imzasını taşıyan bir görüşünü açıklayıverdi. Tayyar Altıkulaç, Türkiye Genel Sigorta'nın yönelttiği bir soru üzerine şu görüşü bildiriyor: İslam hukukunda meçhul üzerine yapılan sözleşmeler geçerii değildir. Kaza meydana gelmediğı takdirde, sıgorta kurumu, karşılığında bir şey ödemediği halde sıgortalıdan prim almaktadır. Kaza meydana geldiğinde ise, sigortah ödediği primden kat kat fazlasını sigorta kurumundan alabılmektedir. Bu itibarla son asır İslam bilginlerinin çoğunluğu, sigorta sözleşmesıni kumara benzeterek haram saymışlardır.. Şimdi ne olacak? Türkiye'de milyonlarca sıgortalı günah mı işliyorlar? Ne hakkı, ne yetkisi var Altıkulaç'ın böyle yanıtlar vermeye? Laik Türkiye Cumhuriyeti'nde, çağdaş sosyal güvenlik kurumları, gıtgide gelişmekte, benimsenmektedir. Sigortasız bir şey düşünülemıyor bugün ülkede. İşverenlerin sigortasız işçi çalıştırmaları yasayla yasaklanmıştır. Hasta olalım olmayalım hastalık sigortası primlenmizi ödüyoruz. Emeklilik de bir güvenlik kurumudur memurlar için. O da bir sigortadır... Güncel yaşam Isterseniz size ilkçağ Anadolusu'nun bugünkü görünümünü bir öyküyle anlatraaya çalışalım: Miletoslu Examyes, sabah evinden çıktı. Yaşh başlı Examyes, baston yerine kullandığı narthex denilen sopasına dayanarak tarlasına gitti. Çalışarak akşamı etti. Tarladan Hestia (Ocak tanrıçası) tapınağına seyirtti. Hem duasını etti, hem de narthexini kutsal ateşten tutuşturarak, evine ateş götürdü. Ya günümüzde Miletli Çoban Rüstem Kaya neler yaptı? Biz mi anlatalım, kendisinden mi dinlemek istersiniz? Çoban Rüstem, inekleri otlatmak için köyden yola çıktı. Hava ıslaktı. En iyi çimen Miletos'un tiyatro alanı içinde bulunuyordu. Rüstem de ineklerini doğru antik kentin içine sürdü. Çoban Rüstem'e soruyorum, "Her giin gelir misin buraya?" Rüstem başını sallıyor "Evet gelirim" der gibi. Nedir buralar, bilir misin? Bilmem. Hiç duymadın mi? Duymadım. Şu otobüslerle kimler geldi? Gâvurlar. Turistler bataklığın ve sivrisineklerin arasından süzülerek tiyatroya yöneliyorlar. Anıtsal çeşme kalıntılannın, faistına hamamıyla kesiştiği yere yakınız. Yaşlı bir turist Rüstem'i görüntülüyor. Bir başkası kamerasını kalıntılara, tiyatroya ve ineklere çeviriyor. Şimdi İlkçağ'a, yani eskiye dönelim yeniyi burada noktalayarak. SU tÇÎYOR Agora mahzenlerinde bir turist çeşmeden su içiyor. Bilimin doğduğu kent: Milet ca oyunlann oynandığı yer değildi. Kentle ilgili yaşamsal sorunlann tartışılıp çözümlendiği yerdi bir anlamda. "Harbe, darbe", dosta düşmana karşı takınılacak tavra, hastalık ve benzeri durumlara karşı alınacak önlemlere, tiyatrolarda karar verilirdi. Bu yüzden, arkeologlar, nüfusu hakkında kesinkes bilgi sahibi olmadıkları sönmüş kentlerin nüfusunu kestirmek için, tiyatrosunun oturma yerlerini sayıp, beşle çarparlar. Yani ev başına bir oturma yeri. Bu daha çok, bayındır kentler için sözkonusu elbette. Ama Pergamon (Bergama) gibi bazı kentlerin durumu bu hesaba sığmaz. Oranın en kalabalık olduğu zaman nüfusu, kırk bini yerli yurttaş, yüzyirmi bini yabancı ve köle olmak üzere yüz altmış bindi. Tiyatrolanndaki oturma yeri sayısıysa yüz bin. Şu var, bu tiyatrolar, ayrı ayrı çağlardan kalmadır. Anadolu, antik tiyatro yapısı bakımından yaklaşılmaz rekora sahiptir. Troya, Pergamon, Sardis, Efesos, Teos, Priene, Miletos, tassos, Afrodisias, Halikarnasos, Knidos, Kedrai, Hierapolis, Leodekia, Nyssa, Selge, Kremna, Sagalossos, Letoon, Xantos, Patara, Antipellos, Termesos, Side, Aspendos tiyatrolan bugün bile kullanılabilecek sağlamlıkta ve şaşırtıcı görkemde. Buna karşılık, İlkçağın Anadolulu tiyatro yazarlanm bilemiyoruz. Bunca yapıya karşın, tiyatro yazarınm olmaması beklenemez. Belki de bu yazarların yapıtları yitip gitmiştir. Güçlü olasıhkla da, Iskenderiye hamamlannı ısıtmak için yakılmıştır bu yapıtlar. Biliyoruz çunkü, Pergamon KitaphğYnın paha biçilmez değerdeki üç yüz bin cilt kitabını "sanki onlann gerçek sahibiymiş gibi, Romalı Antonius, sanki onlan okumaktan başka işi yokmuş gibi, Mısır'ın fettan tmparatoriçesi Kleopatra'ya armağan etmişti." Çocukluğumuzda nelerle oynardık? Şöyle bir geçirdik mi usumuzdan neler gelmez ki gözlerimızin onune. Saklambac, bir dirbir, körebe, dokuz taş, çelikçomak, uzun eşek, gökte ne var, yağ satarım bal satanm, yüzük oyunu... Ya oyuncaklanmız? Çakıl taşları, sapan, patlangaç, tesbih, deniz kaburcukları, boncuk... Bunları sıralayınca, bir anektod geldi akhmıza. Hemen aktaralım: Bir ailenin biricik oğlu Eumphanes, ne idüğü belirsiz bir hastalığa tutuhnuş. Ananın gozu iki çeşme. "Aglamanın ne yararı var, götiir yavrucağını Asklepion'a" demişler. Ana almış çocuğunu kucağına, tutmuş Bergama Asklepionu'nun (sağlık yurdunun) yolunu. Hem gider, hem dua eder, hem de adakta bulunurmuş Sağlık Tannsı'na: Yiice Asklepios, Eumphanes'imi sağaltırsan, sana bir horoz kurban edeceğim. Çok geçmez, azımsarmış bu adağı: Ey Asklepios, oğlumu iyiletirsen sana bir dana kurban edeceğim. Ardından adağını iki domuza çıkarta çıkarta varıp vermiş Asklepiades'lere (Sağlık yurdu göreviileri) çocuğunu. Kurala göre kendisi alınmıyor içeri. Sabaha dek, Asklepion propilayonu (anıtsal kapısı) dışında beklemiş. Gece, düşünde Sağlık Tanrısı görünmüş Eumphanes'e ve sormuş: Söyle bakalım, seni iyileştirirsem bana ne verirsin? Çocuk bu, hem de Anadolu çocuğu, ne versin? On boncnk veririm. Tanrı da bu öneriyi kabul etmiş. Sabahı zor eden kadın, sabahleyin, sapasağlam görmüş oğlunu. Bir yandan da bol keseden adamayı sürdürüyormuş. Bunun üzerine Eumphanes anasının kulağına fısıldamış: Ana, ana çok adama, Tann on boncuğa da fit... Günümüzde de çocukların oyuncakları var. Çakıl taşları, patlangaçlar, sapan, deniz kabucuklan ve boncuklar bir yandan varlıklannı sürdürurlerken, bilgisayar çağını yaşayan çocuklarımız artık koşarak değil, düğmelere basarak oynuyorlar. Izmir'de çocuklar için bir oyuncak fuarı açıldı. Fuarı çocuklarla birlikte gezdik. Anneler babalar en az çocuklar kadar ilgi gösteriyorlardı. özellikle elektronik oyuncaklar karşısında dakikalarca duruyorlar, bilgi alıyorlardı. Neler yoktu ki? Boks maçı yapanlar mı istersiniz, bir ekranda pingpong oynayanlar mı, yoksa kötü adamın attığı taşlardan kaçarak sevgilisini kurtarmaya çalışan kahraman mı? Isterseniz "moto cross"lar "game watch" 1ar da var. tngiliz malı, Japon malı, Amerikan malı... Bir kız çocuğu bu uzay çağı oyuncaklarının karşısında yaygarayı basıyor: Anne, o sevgilisini kurtarmaya çalışan adamın "game walch"ım istiyorum." Nerde kızım o dediğin? tşte anne, karşıda. Aman kızım, o çok pahalı. Olsun anne, istiyorum. Şimdi diyeceksiniz ki.küçücük çocuk "game watch"ı nereden bilecek? Biliyor işte. Üç yaşındaki çocuk, TV'de yabancı kaynaklı dizileri izlerken Atlantisten gelen Mark'ı, Filis Fog'u ve Dedektif Fix'i nasıl biliyorlarsa, bu bilgisayar çağının oyuncaklannı da öyle biliyorlardı. Öykümüzde küçük Eumphanes, on boncuk karşıhğı kendini Sağlık Tanrısı Asklepios'a iyi ettirmişti. Günümüzde ise yüzbinleri asan satış değerleri ile bilgisayar oyuncakları çocuklanmızı mutluluğa göturürken, anne vc bubaların buıçelerini aşındırıyor. llkçağ'da tiyatro İlkçağ'da tiyatro ve kitaplık olgusu ne denli önemliymiş insanlar için bir görelim: Tiyatro, ilkçağın tek kitle iletişim organıydı. Tiyatro, yalnız Hindi bankeri dimdik ayakta 500 ü aşkın banker batarken 3.5 yıldır mesleğini sürdüren Hindi Bankeri, bir hindi yatırana üç ile dokuz ay arasında bir hindi anapara, iki hindi ise faiz olmak üzere toplam 3 hindi geri veriyor. HASAN UYSAL ANKARA, (Cumhuriyet Bürosu)Ankara, Istanbul, İzmir, Adana, Izmit, Bursa... 50U'ü aşkın banker, hem de en kabadayısı yüzde 150 faiz verirken tek tek batmış. Üstelik bir buçuk yıl zor dayanmışlaı. Hindi bankeri Kâmil'in verdiği faiz ise ortalama ytizde 300 ve tam 3.5 yıldır dimdik ayakta duruyor. Çorum'un Alaca ilçesinden hindi bankeri Kâmil Karataş, hindi bankerliğinden batmayıp, hem kendisini, hem de başkasını kazandırdı ve şimdi yeni projeleri var. Orneğin inek ve koyun bankerliği gibi... Hindi bankeri Kâmil Karataş ile bundan iki buçuk yıl önce karşılaşmıştık. Bankerliğe nasıl başladığını anlatmıştı. Daha sonra bankerler battığında konuşmuştuk. Bize, "Ben hesabımı kitabımı bilen insanım. Ne oldnm delisi olmam. Ben batmam" demişti. Geçtiğimiz yıl ise, Alaca müftüsü hindi bankerine "Yaptığın iş günahtır. Faiz vermek haramdır" deyince, Kâmfl Karataş, Diyanet lşleri'ne yazı yazıp, fetva istemişti. Diyanet lşleri ise "Yaptığın iş günahtır" fetvası verip, ayrıca "hindilerin ağırlıklan birbirine eşit değildir. Dağıtımda haksızlık olur" biçiminde görüş bildirmişti. Bunun üzerine biz devreye girip Diyanet lşleri Yüksek Kurulu üyesine, "Bir kolayhk yapamaz mısınız?" demiş, "Eger hindi bankeri Kâmil Bey, hindileri faiz adıyla değil de kâr adıyla dağıtırsa, günah olmaz" yanıtını almıştık. İşte "dinsel engelin" onaya çıktığı bu kısa dönem dışında Kâmil Karataş Türkiye'de batmayan tek banker olarak "zafer abidesi" gibi ayakta, hem de işlerini daha da genişletmiş biçimde. Aslında hindi bankeri Kâmil'in "hayatımı, başıma gelenleri yazsam roman olur, filme çekerler" biçimindeki sözleri bir gerçeği yansıtıyor. Yoksul bir çiftçi ıken, çeşitli nedenlerle kendisine kredi verilmediği için hindi bankerliğini seçen Kâmil Karataş, o günleri şöyle anlatıyor: "Gazetelerde bankerlik olayını okumuştum. 1980 >ılında serbest faizcilik başlamıştı. Pıtırdak gibi bankerler çtkmıştı ortaya... Fnceledim, ben de vapanm dedira. Ben hindicilikten anlanm. Bana bir hindi parasını ya da hindi verene üç ile 9 ay içinde 3 hindi veririm diye işe başladım. llk olarak kendi çevremden 35 hindi parası geldi. Yani o zamanın parası>la 10.500 lira. Yanımda adam çalıştıramadığım için ogium okula gidemez oldu. Atılma noktasına geldi. Allaha şükiir şimdi liseyi bitirdi. Selçuk Üniversitesi'ni kazandı. Kazandıgı böliimu beğenmedi, şimdi Ankara'da dersaneye gidiyor. Huknk, siyasal ya da tıp istiyor. Neyse uzatmayayım, 2 yıl içinde çevre illerden hindi yatıranlar başladı. Ankara'dan kendim gidip, hazırladığım hindi senetlerini dağıttım. Mudi sayısı bir ara 300'ü buldu. Tam 900 tane hindi dağıttım." KASTELLİ YÜZÜNDEN lşler böylesine, gelişerek giderken, Banker Kastelli adıyla tanınan Cevher Özden'in yurt dışına kaçışı, hindi bankennın alacaklılan arasında paniğe yol açmış. Bu olayı şöyle anlatıyor Kâmil Karataş: "Akşam radyo ilan etti Kastelli kaçtı diye. Beni iyi tanımayan, bilmeyenler paniğe kapılmış, ellerinde hindi senedi kapıya dayandılar. Birkaç kişi mahkemeye venneye kalktı. Oysa vadeleri gelmemiş hindilerin. Benim bir ödeme planım var. Zorunlu olarak, başıma iş açılmasın, basım ağrımasın diye vadesi gelsin gelraesin diye hem anapara, hem de faizleri olarak hindileri dağıttım. Yalnız bana güvenen, tanışlanma (siz bckleyin. Hindilerinizi alacaksınız) dedim. 500 borcum kalmıştı. Bir yıl ara verdim." Hindi bankeri Kâmil Karataş, 500 hindi anapara ve faiz borcunu geçtiğimiz mayıs ayında tümüyle ödemiş. "Benden alacağı olan varsa gelsin. Kimseye beş kuruş borcum yok" diyor. Kâmil Karataş'ın bu iddialı konuşması üzerine önce Başbakanlık Bankerlik Koordinasyon Kurulu'nu anyoruz. "Hindi bankeri Kâmil Karataş adına hiç tasfiye isteyen oldu mu?" diye soruyoruz. Yanıt "Biıde yok. Yani Tasfiye Kurulunda yok, ama bankerlik >aptığını açıkça ilan etmemiş bankerterden 300'ü Tasfiye Kuruluna değil lcra tflas Masası'na verildi. Oraya sorun" oluyor. Ticaret Mahkemesi'nde sorumuzu yanıtlayacak kimse olmadığı için, Bankerzede Üst Komite Başkanı emekli Albay Kâmil Çağlayan'ı anyoruz: Kâmil bey hindi bankeri Kâmil Karataş'tan alacaklı var mı komitenizde? Ne bankeri? Mindi bankeri efendim. O neymiş? öyle bir şey yok bizde. llk kez duyuyorum. Kâmil Karataş'ın elinde şimdi tam 100 ana hindi var. Ayrıca 20 inek ile 40 koyunu olmuş. Kredi sıkıntısı sürüyor. Elindeki birikimiyle bir çiftlik satın almayı düşünmüş. Hâlâ başkasının yerinde kirada duruyor. Günlük civciv, süt ve yoğurt satışı ile geçimini sürdürüyor. Hindi bankeri olarak gazetemizde yer alan yazılanndan sonra Kâmil Karataş'ın ünü arttıkça artmış. Başka gazeteler de yazmış. Her gazete ile konuşmayacağını söylüyor. Radyoda konuşma, Ankara Ziraat Fakültesi'nde ise son sınıf öğrencilerine, hindicilik üzerine kendi deyimiyle "2.5 saatlik muazzam bir konferans" vermiş. ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORLNLARI YILMAZ ŞIPAL 23 yılda 193 gün prim ÇİFTLİK ALACAK Hindi Bankeri Kamil Karataş 'ın elinde şimdi 100 ana hindi var. 4ynca 20 inek ile 40 koyunu olmuş. Elindeki birikimiyle şimdi bir çiftlik almayı düşünüyor. ALTI NOKTA KÖRLERİ EĞİTME VE KALKINDIRMA VAKFINDAN Görmezler ile ilgili Rehabilitasyon Merkezi'nde eğitiei olarak çalıştırılacak yuksek öğrenim görmüş bay ve bayan eleman alınacaktır. Isteklilerin özgeçmişlerini de içeren yazılı başvurulannı Altı Nokta Körleri Eğitme ve Kalkmdırma Vakfı Emirgân/İstanbul adresine posta ile yapmaları rica olunur. Bütun başvurular gizli tutuiacaktır. OZTURK ABAJUR İMALATI Bekir Öztürk Her tiirlii abajur imalatı ile hizmetinizde İskender Pasa Cad. Nazlı Hanım Sokak Okhan İşhanı No: 15/5 Tel.: 155 18 22 T.E.K. S.S. BOĞAZİÇİ ELEKTRİK DAĞITIM MÜESSESESİ MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN BİLDİRİLMİŞTİR 4.000 ADET KİLİT VE 800 ADET ANAHTAR ALINACAKTIR. 1 Maessrse Müdürlüğümüzün ihtıyaa olan 4000 adet kilit ve 800 adet anahtar teknik şartname gereğince kapalı zarfla birim fîyat almak sureti ile ihale edilerek satın alınacaktır. 2 Bu ihaleye ait şartnameler Meşnıtiyet Cad. Asmalı Mescit Sok. No: 63 Tepebaşı tstanbul adresine yerleşik 2. kat 201 No.'lu odada bulunan Makina tkmal ve Satın Alma Grup MüdürlüğU'nden 5000, TL. bedelle temin edilebılir. 3 Bu ihalenin geçici teminatı 600.000. TL.'dür. 4 Teklif mektuplan en geç 11.7.1984 günu saat 9.00'a kadar Müessese MUdürlUğumrz 1. Kat, 110 No.'lu odada bulunan Muhaberat Servisi'ne verilmiş olacaktır. Teklif mektuplan aynı gün saat 10.00'da alenen açılacaktır. 5 Müessese Müdurlüğümüz 2886 sayılı yasaya tabi değildir. Basın: 18532 $İŞHANE İSTANBUL PTT BÖLGE BAŞMÜDÜRLÜĞÜNDEN 1 Teşekkülümuz ihtiyacı olarak numunemize göre 3000 adet 75 x 50 ebadında bez torba satınalınacaktır. 2 Bu işe ait ihale 12.7.1984 Perşembe günü saat 15.30'da Başmüdürlük AlımSatım Komisyonunda yapılacaktır. 3 Geçici teminatı şartnamesine göre alınacak ve bu işe ait şartnamesi mesai saatleri dahilinde Büyükpostahane binasındaki Malzeme Müdürlüğümüzden temın edilebilecektir. Numunesi de aynı yerde gorulebilir. 4 Postada vaki olacak gecıkmeler kabut olunmaz. 5 thaleye iştirak etmek isteyenlerin usuiüne göre tanzim edecekleri kapalı yazılı teklif mekluplarını ihale günu saat 14.30'a kadar raakbuz mukabili Malzeme Müdürlüğümuze tevdi etmeleri gerekmektedir. Basın: 18384 Önceki yazılarımda, muzik ve sahne sanatçılarının, gerek iş, gerekse Sosyal Sigortalar Yasası açısından guvenliklerinin sağlanamadığını belirtmiştik. Bu kez de "Turkî\e Olel Lokanta Eğlence Verleri Işçileri Sendikası"nın "İçanadolu Miizik ve Sahne Işçileri Şubesi"nce hazırlanan 1. Dönem Çalışma Raporundan ahntılar yaparak konuya bir kez daha değiniyoruz. "Öte >andan yıllardır yinelediğimiz gibi, eğlence işyerlerinin her tiirlii vasal denetimden uzak kalmasının doğal sonucu, işverenlerce, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na >apılan işçi bildirimlerinin tamamıyle eksik olması hatta bazı işyerlerinin işçi listeleri konusunda Bakanlığa bildirimde dahi bulunmaması, miizik ve sahne işçilerinin sayısal açıdan sendikamıza katkısını azaltmışlır. Bunun dışında uzun >ıliar çalıştığı halde Bolge Çalışma Miidüriüğüne bildirimde bulunarak işyeri numarası almamış, a>nı şekilde Sosyal Sigortalar Kurumuna bildirimde bulunmayarak işyeri sicil numarası çıkarmamış eğlence isyerine sıkça rasllanılmaktadır. (...) Lokanta. restoran ve özellikle gazino, pavyon, bar, gece kulübii gibi eğlence yerlerinde iş yasaları uyguİanmaz. Bunun doğal uzantısı olarak bu tiir işyerlerinde çalışmakta olan isçilerin sigortalılık işlemleri ya hiç yapılmamakta ya da gerçek çalışma sürelerine ve koşullanna aykın olarak gençekleştirilmektedir. (...) Hizmeli toplanan bir ü\emizin ilk sigortah olduğu 1961 yılından 1984 >ılına kadar geçen vaklaşık 23 yıllık süre içersinde işverenlerce adına 193 gun prim yatınlmıştır. Yani yılda ortalama 8 gün prim odenmişrir. Oysa bu ü>emiz 23 yıldır çalışmalannı kesintisiz surdurmuş \e yaşamını müzik işçiliği ile sağlamıştır. Aynı şekilde uygulama yapılması halinde, bu iıyemiz yaklaşık 600 sene daha çalışması halinde 5000 günü tamamlayarak emeklilik hakkına ulaşabilecektir. Bu konuda birçok ilginç örnek verilebilir. (...) Ancak dileğimiz sosyal güvencesizliğin olumsuz sonuçlarını en acı şekilde yaşayan tüm sanatçılar için uvgulanabilir koşullarda yeniden bir borçlanma yasası çıkanlmasıdır. Likemizde bütün sanat kollannda uğraş veren sanatçıların hemen tamamına yakın bir bölümünün buna gereksinimi vardır. Ülkemizde tüm sanatçıların gerçek anlamda sosyal güvenliğe kavuşturulmaları için, yeniden çıkanlacak borçlanma ile ilgili yasanın hazırlanması sırasında bütün güzel sanat kollannda faaliyet gosteren meslek kuruluşlannın da göruşlerinin alınması gerektiği inancındayız. (...) Bunu yapmakla DEV LET, sanatçılara olan bir vefa borcunu ödemiş olacaktır sanınz." Yukarıya aldığımız ahntılar, bizim bu konuda yorum yapmamıza gerek bırakmayacak kadar açık ve seçiktir. Çalışan çocuksuz aileye 15.000 TL. civarında küçük daire aranıyor. 527 85 34'len İlhan Akademi Kitabevi'ne tezgâhtar ve ayrıca avukat yanına sekreter aranıyor. Tel: 141 67 18 148 43 9(6 BİTTİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle