Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER dunya kamuoyunu ve özellikle İngiltere'yi meşgul etmekteydi. Söz bir ara Türkiye'ye geldi. Prof. Rosenheim, bana şöyle bir soru yoneltti: Dr. Önen, Türkiye'nin ve Türklerin tarihteki yerleri ve onemleri hakkında biraz bilgi verir misin? Ben, Osmanlı Devleti'nin kuruluşu, İstanbul'un fethi ve onu izleyen AsyaAvrupaAfrika fetihleri ve büyük bir imparatorluğa yönelik olaylara ağırlık vererek açıklamalarımı sürdürüyordum. Prof. Rosenheim sözümü keserek: "Dr. Önen, bunları bir ölçüde ben de biliyorum, fakat asıl öğrenmek istediğim, Türklerin bilim, sanat, düşünce, organizasyon ve öbürleri gibi uygarlığm temel ve en başlıca alanlarındaki yapıt ve katkılandır" dedi. Şüphesiz bu soruyu Selçuklu ve Osmanlı döneminin mimari, el sanatlan, edebiyat, müzik, devlet kuruculuğu örnekleriyle cevaplamaya çalıştım. Fakat kafamda, "Türk tarih ve medeniyeti sadece Osmanlı döneminden mi ibarettir?" sorusu, ister istemez uyandı. Böylece bir "tarihmillet ve medeniyet" bilincinin, bizim için yaşamsal onemine yönelmiş oldum. İşte o zaman, Atatürk'ün Türk tarihine, Türk diline, uygarlıklanna ve genel olarak Türklerin AsyaAnadolu uygarhğındaki yerine yönelik araştırma ve inceletme tutkusunun büyükluğıinü anlayabildim. Bu bizim kendimizi bulmamız ve "yetersizlik kompleksi"nden çıkarak değerlerimize eğilmemiz davası idi. Böylece gene bir düşünür Atatürk'le karşı karşıyayız. ATATÜRK'ÜN İDEOLOJİSİ Atatürk için kimilerince söylenen ve "eylem adamı olup, ideoloji adamı olmadığı" şeklindeki ifadelere ve göruşlere şaşmamak elde değil. Atatürk'ün inkılaplan, sosyal icerikleri ve Türkiye ve Türk toplumunu hedefleyen karar ve uygulamaları yönünden, kesinlikle uzun ve derin bir düşünce, analiz ve sentezin sonucudur. Bu bakımdan felsefi, ilmi ve ideolojik bir temelin olmaması mümkün değildir. "Atatürk, şu veya bu doktrine veya ideolojiye bağlı değild i " demek, başka şey ve fakat "İdeoloji adamı değildi" demek, başka bir şeydir ve kanımca isabetsizdir. Atatürk'ün ideolojisi kısaca, Türk toplumunu çağdaşlaştırma ideolojisidir ve temelinde rasyonalizm, nasyonalizm ve laiklik bulunur (2). Eylemcilik, pratiklik... gibi Atatürk'e atfedilen ozellikler, gelişiguzel ve günün koşullanna uyum sağlayarak hemen bulunan çözüm yolları ve uygulamaları değil, fakat yıllarca süren bir düşünsel (fikri) olgunlaşmanın ürünleridir. Uygulamalanndaki rahatlık ve kolayhklar ise pratik olmalanndan çok, gerçekçi yönlerinden ve iyi zamanlanmış bulunmalarındandır. Sadece "ulusal egemenlik kavrarnı" bile bir ideoloji olarak yeterli değil midir? "Atatürkçülük", "Atatürk devrimleri gibi her gun tekrarladığımız deyimlerin ve kavramların içinde bir düşünce sistemi, sosyalsiyasal dünya göruşü ve ideolojisinin bulunduğu tartışılamaz. Dolayısıyla bunun tersine beyanlar, en azından yanlış anlamalara yol açacağı için sakıncalıdır. Eğer sözcüklerin yanlış kullanımından kaynaklanmışsa, sahipleri için talihsizliktir. SONUÇ Dünya tarihinde hiçbir gerçek ve büyük reıormist, ister din, ister bilim ve isterse siyasal konularda olsun, uzun ve derin bir inceleme ve düşünme dönemi geçirmeden eylemci ve yaratıcı olamamıştır. Bu kural kuşkusuz Atatürk için de geçerlidir. Esasen Atatürk'ün kendisi bunu en guzel biçimde ifade ediyor. "Beni görmek demek, behemehal yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi ve hislerimi anlıyorsanız ve duyuyorsanu, bu kâfıdir." (1) Vahva Kem»l: Siymsi ve Edtbi Ponrtler, 2. baskı 1976, sa>fa II). (2) Prof. Dr. Suna Kili: Atalurk Drvrimi. Tdrkivc Iş B«nlutsı Kullur Vıvınlan. 2. baslu 1981. s«>f> 215.) 16 ARALIK 1984 "Düşünür" Kişiliğiyle Osmanlı aydın ve düşünürlerinin, Türklük ve Türkçülük sorunlarına açıklıkla varamadıkları ve bunlann tarîışmasıyla uğraştıkları bir dönemde, doğrudan doğruya "Türklük ve Türkiye" kavram ve ideali ile yola çıkabilmek, 19191920'li yıllarda yüzeysel bir olay olmayıp, derin ve yoğun bir "düşünce" ürünüdür. PENCERE Umni, Kıbrıs, Necdet Calp • '••• Prof. Dr. KEMAL ONEN Genellikle "Büyük devlet adamı, büyük asker, müstesna inkılapçı, eşsiz kahraman" gibi yerinde tanımlamalarla anlattığımız Atatürk'ün bunlara kaynak ve dayanak teşkil eden "düşttnce (tefekkür) adamı" yönune pek dokunulmaz. "Eylem adamı" denilir, fakat bu eylemlerin ne gibi düşünsel hazırlıklarla gerçekleştirilebileceğine yeterince önem verilmez. Osmanlı toplumundan, bir başka dünya görüşü ve devlet anlayışına yönelme, hiç değilse o günün toplumu için, "Copernicvari" bir ka\Tam ve yaşam değişmesidir. Bütün bunlar, kimi zaman sanıldığı gibi, rastlantılar ve gunün koşullan için Anadolu direniş ve mücadelesinin başına geçmiş bir yüksek rütbeli komutanın yapabileceği işler, düşüneceği hedef ve devrimler (inkdaplar) olamaz. Eğer bu dönemden once uzun bir "meditasyon" devresi geçirmemiş olsaydı, Atatürk sadece askeri başarılarının sonuçlarını gözlemekle yetinirdi. Nitekim kendi yakın ve yetenekli asker arkadaşlannı, zaferden sonra ondan ayıran husus, bu "düşiiııce döneminde" uzerinde durduğu ve kendisini hazırladığı "politiksosyalbilimsel" ideallerdir. Burada, "bir düşünür olarak çıkar karşımıza Atatürk. Bir inkılapçı ve devlet adamında, dilden tarihe, bilime, ekonomiye, sanata ve diger insani ve toplumsal düşünce ve duygu üriinlerine" yönelik yoğun bir bakış bulunabilmesi, ancak çok boyutlu ve temelde "inceleme, gözlem ve araştırmacı" bir kafa yapısına sahip bulunmayı gerekli kılar. Osmanlı aydın ve düşünürlerinin Türklük ve Türkçülük sorunlanna açıklıkla varamadıklan ve bunların tartışması ile uğraştıklan bir dönemde doğrudan doğruya "Türklük ve Türkiye" kavram ve ideali ile yola çıkabilmek, 19191920'li yıllarda yüzeysel bir olay olmayıp, ancak derin ve yoğun bir düşünce (tefekkür)nin ürünüdür. Büyük şairimiz Yahya Kemal Beyatlı, bir yapıtında Ziya Gökalp'ten söz ederken: " O , Leibnitz'in Almanya içinde Almanlığı bulması gibi Osmanlı'da, Türklüğü keşfeden adamdır" der (1). Bu tarum lamada herhalde gerçek bir taraf vardır. Fakat Türkiye'de Osmanlı içinde, Türkü keşfeden değilse bile, Türkü ve Türklüğü en gerçekçi ve sağlam şekilde yeniden tarih sahnesine çıkaran düşünür ve eylemci Atatürk'tür. BİR BİLİNCE YÖNELİŞİM Atatürk'ün Türk uygarhk ve tarihine yönelik tutkusunu doğrusu 1950'li yıllara kadar pek fazla değerlendirememiştim. 1956 yılı sonbaharında Londra'daki "University College Hospital Medical School"un tıp bölümünde direktörümüz olan Prof. Dr. Max L. Rosenheim, beni bir öğle yemeğine göturmüştü. O günlerde gene Kıbrıs sorunu Nereden nereye? Limni ya da Kıbrıs'la Necdet Calp'in ne ilgisi var? Bu tür sorunların oyunculan ortadadır. Perez de Cuellar, Rauf Denktaş, Ronald Reagan ve başkaları kapalı kapılar ardında tartışıyorlar, görüşüyorlar, pazarlık yapıyorlar. İlginç olan şu: Ege sorunlarıyla Kıbrıs bıçakla ortadan kesilmış gibi bırbirinden ayrılmış durumda. VVashıngton'un ne denli etkili bir oyuncu olduğunu da hem dış basın, hem de iç basın yazıyor. Buluttan nem kapanlar kaygılı... Necdet Calp ise kendi başının derdine düşmüş görünüyor. Parlamento içindeki anamuhalefet partisinin Genel Başkanı, Hürriyet Gazetesi'ne içini dökmüş: " Kuruluştan beri muvazaa ithamı ile karşı karşrya geldik..." * 1978de geçirdiğim bir hastalık nedeniyle Ege Üniversitesi Tıp Fakültesınde iki ay yatmıştım. Sayın Ecevrt o dönemde Başbakan; Necdet Calp Izmir Valisiydı; eksık olmasın bırkaç kez geldi; geçmiş olsun, dedi; görüştük. Eskiden Ismet Paşa'nın özel kalemındeydi. Kim derdi ki bir gün ortalıkta dolaşan politikacılan yel üfürüp su götürecek, Necdet Calp de bir sıçrayışta Meclis içindeki muhalefet partisinin başında "tarihselsorum" üstlenecek... Ayrıntı ya da gereksiz gibi görünen kimi şeyler, bir kapsam içinde anlamını bulur. Yukarıdaki bellek tazelemesini şu amaçla yaptım: Necdet Calp, Müdafaai Hukuk ve Ulusal Bağımsızlık Savaşı'ndan beri Türkiye'nin temelini oluşturan bir kuvvetin bürokratıydı. 1983 seçimlerinde kimsenın beklemediği biçimde Meclıse gırebilmesi kişiliğinin ürünü değildir; Hürriyet Gazetesi'nın 14 aralık cuma günkü sayısında, Sayın Calp, bu olguyu açıkca vurguluyor: " Biz HP'nin tüzüğünü tespit ederken altı ilkeyi buyük cesaretle benimsemiştik." Altı ilke, Kemalizmin anayasal dünya görüşü ve Türkiye Cumhuriyetinin temel felsefesıdir; Sayın Calp ve arkadaşları, bu ilkeleri oy toplayıp Meclıse girmek için aldatmaca olarak partı tüzüğüne koymadılarsa, gereğini yerine getirmek de boyunlarının borcudur. Eğer bu borcu yerine getirirlerse "muvazaa" suçlamasından kurtulurlar. OKTAY AKBAL EVET/HAYIR "Soğuklarda Bizi Isıtanlar..." "İyi şiir diye, Fuzuli gibi, yorumcunun açıklama yapması gereken, açıklama yapma olanaklan veren şiire derim. Yoruma muhtaç şiir, güzet şiirdir... Gerçek tek yönlü değil, değişken bir şey. Gerçek, tezatiar toplamıdır. Hem siyah hem beyaz, ümitsizlik, sevinç. En büyük şairierden bile üç beş şiir kalmış. Bütün bir ömür iki üç şanslı şiir bırakmak çabası ile geçer. Günün şiiri diye bir şey yok. Sonsuz zaman açısından Türkiye'nin on yılının önemi olamaz." Behçet Necatıgil, ölümünden az zaman önce bir dergiye verdiği yanıtları bu sözlerle bitiriyordu. Gerçek tek yönlü değil; değişken bir şeydi ona göre... Oysa tüm yaşamında gerçeklerte hem de, en katı, en acı gerçeklerle savaştı. Selim İlerininsorduğu 'Çocukluk, dediniz, rahat mı geçti çocukluğunuz?' sorusuna şu yanıtı vermişti: 'Acılı geçti. İşin mi yok, işimize bakalım.' İleri: 'İşim bu' deyince de, 'O günlerdeki bana acıyacaksın da ne olacak?'; 'Sizi daha iyi anlanz'; 'Şiirlerim anlatmıyorda benanlatacaksam kendimisana, kalsm bukonuşma" diyordu sonunda... 'Sakh Su'; Necatigil'in bir şiirinin adıdır. Kendisini anlatıyordu bu deyimle... "Anla sıkıntımı geç git dostNedendir sormaGür bitkiler attında birbenim için akarAlıngan, onurluİstemez görsünler sakiı su"; yine 'Sisler İçinde insanlar'da: "Sisler içinde insanlar, gün ortası, geceleyinHangisi gerçek; hangisi düş, şaşırdımDaha demin vardı, şimdi birdenbire yoklssız bir kır akşamıBu benim yaşadığım"; 'Yalan Ses'te de şairi gizli evreninde buluyorduk: "Ben seni duvartann arkasına sakladımKarşıdan düz taşVarsın hepsi yanılsın, sevindme son yok:Bahçem yalnız benimsinBilerek yanlış anlattım, seni duvar sandılarDeğilsinGözler üstünkörü gördü.Bahçem yalnız benimsin Ben buralardan giderkenSen de benimle gelirsJn.Bizimle biter hikâye, geride kalan yalan ses:Bahçem yalnız benimsin"... Beş yıl geçti 13 Aralık 1979'dan bu yana... Bir kaç gün önce Cerrahpaşa Hastanesi'ndeki odasında görüşmüştük son kez. Dış kapıya kadar uğurlamıştı bizi. Başımı döndürüp bakmıştım, elimi sallamıştım. Sonra çekti gitti. Gizli evreninden, başka bir gizli evrene... Yanımızdaydı, elimizin uzandığı yerdeydi; sesıyle, davranışlarıyla, gülüşü, kızgınlığı ile... Ama kapalıydı, uzaktaydı, kimseninkine benzemeyen bir dünyanın icindeydi... 'Varsın hepsi yanılsın, sevincime son yok' derken içtendi, hepimizi yanıltmak ister gibi... Dış görünüş başkadır, gerçek 'insan' içtedir, derindedir. Hiç kimseye vermez gizlerini, en yakınındakilere bile! Ta çocukluğundan kaynaklanan bir tçe kapanış... Acılann, yılgınlıklann, yalnıziıklann, hastalıklann ürünü... Masamın uzerinde bir kitap yığını: 'Bütün Eserleri'... Necatjgil'in şiirteri, düzyazılan, oyunlan, konuşmalan hepsi Cem Yayınları'nca bir araya getirildi, daha da getirilecek. Birçok şiir krtabı. Radyo oyunlan. Oynanmamış bir oyunu var: 'KutulardaSinek'... Yazılar, konferanslar, bu arada birçok da çeviri... Ki, bu çeviriler bir bakıma Necatıgil yaratısı sayılabilir. Rilke'yi, Hamsun'u, Unamuno'yu, Borchert'i, nice yabancı yazarı, şairi Türkçeye o kazandırdı. Bütün bu kitapları 'Necatıgil' dizisinde bir arada bulmak ne güzel olacak! Behçet Necatigil'le1945'ten ölümüne dek süren yakın bir arkadaşlığım oldu... Önemli bir tartışmaya, sürtüşmeye düşmeden. Zaman zaman ince kırgınlıklarla... Ki, bundan kim kaçınabilir? Ama Necatigil daha 1941'de okuduğum "Benikurtaracak biri yok hazırdaÖlümün takibi çok geridenMihneti esvap gibi geçirip sırtaYel değirmenlerine hücum yeniden" dizeleriyle sevdiğim, benimsediğim; bir kaç yıl sonra da yakın arkadaşlığına, dostluğuna kavuştuğum bir insan, bir dost, bir büyük şair... Beş yıl oldu aramızdan ayrılalı. Ama o gerçekten aramızda' mıydı? Hem öyieydi, hem değildi... 'Gerçek tek yönlü değil, değişken bir şey".. Hiç kimse, en yakınları bile sanatçının gerçek yüzünü, kişiliğini, niteliğini gereği gibi göremez. olanak yok buna. İşte şiirler, ya da öyküler, romanlar, resimler, anlatılar... Ne verir iik bakışta? Yalmzca bize gösterilenleri, görmemiz uygun görülenleri. Çözümlemek, yorumlamak sanatını bilmek, duyma ustalığına ulaşmak gerek sanatçıyı anlamak, tanımak için... Buna da yıllar, harta kimi zaman onyıllar, yüzyıllar ister... Son sâz Necatigil'in: "Bazı şairlerin ölümüne yanarız, ancak onlann şiirleridir ki, yıllar sonra soğuklarda ısıtır bizi." • Son haftalarda kapalı kapılar ardında birşeyler dönmekte, Türkiye'nin Amerikan baskısıyla Kıbrıs'taki çıkarlarını gözden çıkardığı söylentileri dilden dile dolaşmakta, dış ve iç başında bu yönde yorumlar yapılmaktadır. İleri sürülen iddialara inanmak istemiyoruz; ama eğer bugün birşeyler oluyorsa, yarın ister istemez gündeme girecek, sorumlulardan açıklama istenecektir. Sorumluların başında da Necdet Calp ve HP yönetimi gelmektedir. Sayın Calp diyebilır kı: Ben parlamentoda muhalefet lideriyim; ne yapabilirim ki? Dümen elimde değil... Hayır! Müdafaaı Hukuk'tan başlayarak Bağımsızlık Savaşını yürüten, altı ilkeyi devletin temeli yapan ve Kıbrıs'a çıkan ulusal gücün tarihsel mirası ustünde oturmaktadırlar, Necdet Calp ve arkadaşları... Eğer susarlarsa "muvazaa" suçlaması doğrulanır; eğer Büyük Millet Meclisi'ndeki bütün güçleriyle Kıbrıs ve Ege sorununda kendilerıne düşen görevi yerine getirirlerse sınavı vermiş olurlar. Bu sınavı Özal'dan bekleyen hiç kimse yoktur. Bu sınav 1919'da Samsun'a ve 1974'te Kıbrıs'a çıkabilen gücün verebileceği bir sınavdır. * Büyük Millet Meclisi'nde her şey konuşulabilir; yeter ki Büyük Millet Meclisi sıralarında oturanlar bu sorumluluğun bilincinde olabilsinler. TEŞEKKÜR 10 Aralık 1984 günü kaybettiğimiz ailemizin kıymetlı varlığı sevgili eşim ve babamız NEDRETIİN MALKOÇOĞLU'nun 1979 YIU KRA PL 467 TEDBIR UYBHNCA SIGARA SACUCA ZARARUDIR iktisat ve bankacılık üzerine . cenazesine katılan, TEV'e bağışta bulunan, çelenk gönderen, telefon, telgrafla ve evimize gelerek acımızı paylaşan, bizleri yalnız bırakmayan tüm akraba, dost, arkadaş ve yakınlarımıza en içten teşekkürlerimizi sunarız, MALKOÇOGLU VE DOGUSAL AİLELERİ TEŞEKKÜR VEFAT Yozgat eşrafmdan merhum Mustafapaşazade Nihat Cuhruk, Ümmühan Cuhruk'un oğulları, Talat ve Emin Arat'ın damatları, llgün Cuhruk'un eşi Dilara Cuhruk'un sevgili babası, merhum Pembe Yücei, Nezahat Özbek, Kenan Cuhruk'un kardeşleri, Mahmut, Vasıf, Dr. Çetin Cuhruk'un sevgili ağabeyleri, Ayşen, Ülker, Dr. Handan Cuhruk'un kayınbiraderleri. Nurgün Erdün, Gülçin Surenkök'ün enişteleri, Teoman Sürenkök ve Dinç Erdün'ün bacanakları, Uğural, Selvin, Zeynep, Pelin, Nihat, Kamil, Hande, Baran ve Can'ın amcalan, Ünlütürk, Çapanoğlu ve Anam ailelennin yeğenleri, UNESCO Daimi Temsücisi Büyükelçi ir işletmede persond sayısından çok personelin nitdiği önemlidir Doğru MİNE MERDİVENCİ SITKI TEKİN nişanlandılar. 15.12.1984AFYON Ameliyatımı üstün başarıyla yaparak beni sa|lı|ıma kavuşturan Ankara Doğumevi Başhekimi Sayın Operatör Dr. Zİ1A DURMUŞ ve eşi Dr. SÜHEYLA DURMUŞ ve başhemşire Şeref Keskiner ile tüm melek hemşirelerine ve müşfık ilgisini esirgemeyen aile dostumuz Yüksel And'a, Ankaraiı tüm yaİcınlarıma şükranlanmı sunanm. SEVİL GÜRAN Yanlış Seyahat nedeniyle NAZİF CUHRUK Paris'te geçirdiği bir rahatsızlık sonucu hakkın rahmetine kavuşmuştur. Aziz naaşı 17.12.1984 Pazartesi günü Ankara Maltepe Camii'nden öğle namazını muteakip, Cebeci Asri Mezarlığı'nda toprağa verilecektir. Akraba, dost ve arkadaşlarına uzuntüyle duyurulur. CUHRLKLAR SATILIK EV EŞYASI Buzdolabı, çamaşır makinesi, video çok aceie satılık. Müracaat 21.00'den sonra telefon 525 87 33 Konusu 27 Aralık 1984 Perşembe günü saat I3.00'de GALATASARAY Istıklâl Caddesi ODAKULE İŞ MERKEZİ Konferans Salonu'nda üye veraeslekdaşlanmıza,girişte DAVETİYE alınmak suretiyle sunulacaktır. KONUŞMACILAR: CEVDET Sl'NERMubasebe Lzmanı, ALİ IPEKMuhasebe l zmam. VAHYİ SOMAYMuhasebe Uzmanı AYŞE BAYRIMuhasebe Uzmanı. Bütün meslekdaşlann teşrifleri rica olunur. BİLGİ tÇİN: TÜRKİYE MUHASEBE UZMANLARI DERNEGITELEFON: 148 42 27 (TÜRKİYE'DE MUHASEBE UZMANLIĞI VE MALİ TABLOLARIN DENETİMİ) TÜRKİYE MUHASEBE UZMANLARI DERNEĞİ MESLEK TOPLANTISI