19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/8 24 EYLÜL 1983 Nadir Nadi 4 SİRMEN 1930'tar Viyanası hakkındaki izlenimlerinizi, bu kentten görüntüleri anlaltınız. Pckiefendim, 1930larda, Avrupa'da iiniversite öğrencisi ve profesyonel bir muhabir olan sizin giinlük yaşayışınıza gelelim: Nerede oturur, neter yapardmız? NADtR NADİ Avustur ya'ya ilk gittiğimde Almancamı ilerletmek için bir ailenin yanına pansiyoner olarak girdim. tlk konuşmada anlattım. Ben öğrenimimi Galatasaray Lisesi'nde yaptım, Fransızca öğrendim. Almanca bilmezdim. Almancayı Viyana'da öğrendim. Bu pansiyon Maria Hilfer caddesindeydi. Pansiyonun sahibi emekli bir avukatmış, hiç bir işi yokrauş. Evin iki de genç kızı vardı. Ben bu pansiyonda bir yandan Almanca öğrenmeye ve üerletmeye çalışır, bir yandan derslerirne bakar, önemli gördüğüm olaylar olunca gazeteye mektuplar gönderir ve üniversitedeki dersleri izlerdim. Vakit buldukça, operaya, kcnsere, tiyatroya ve sinemaya giderdim. Kahvaltı, yemek içmek herşey içinde o zamanın parasıyla ayda 125 lira verirdim. PENStON NOSSEK Daha sonra Graber 17 numarada Pension Nossek'e geçtim. Orada odalar vardı. Benim odam da geniş ve rahattı. Oda için 100 şilin, bizim o zamanki paramızla 2530 lira verirdim. Şimdi benim verdiğim bu paranm düşüklüğü dikkati çekecektir. Birinci Dünya Savaşından sonra, Avusturya'da büyük bir konut acığı vardı. Savaşı izleyen vüiarda bu soruna bir ölçüde, çözüm getirmek isteyen Sosyal Dernokratlar kiralan dondurmuşlardı. Bu dunımda çok düşük kira alan ev sahipleri hiç bir tamirat yapamıyorlardı. Çünkü kiralar masrafları karşılamaz olmuştu. Doğrusu halk da evlerde aşağı yukarı bedava otururdu. Benim verdiğim o 100 şilin de bedava bir rakamdı. Pension Nossek bir öğrenci pansiyonu değil, aile pansiyonuydu. Viyana'da kısa işi olup da, otele para veremeyecek olanlar da oraya gelir, birkaç gUn kalıp giderlerdi. Hâlâ da var bu tür pansiyonlar Avusturya'da, hatta Pension Nossek bile hâlâ duruyor. O zamanlarda Frau Nossek yaşlı bir kadındı. Bir kızı vardı, o da bir Italyan ile evlenmişti, adı Cremona, Creraona'lann bir de küçiik oğlu vardı 45 yaşlarında. Sonradan yıllar sonra, ben yeniden Viyana'ya gittiğimde, tekrar Pension Nossek'i görmeye gittim. Tabii, Frau Nossek ölmüştü. Bay ve Bayan Cremona da ölmüştü. Pansiyonun kapısını çaldım. Karşıma elli yaşlarında bir kadın çıktı. Kim yönetiyor burasını? diye sordum. Ben, dedi. Frau Nossek'in kızı vardı, ttalyan damadı vardı. Onların bir çocuğu vardı. Güzel bir çocuktu, adını bile unutmadım. Renate... Renate şimdi elli yaşında, Amerika'da çahşıyor. Ben onun okul arkadaşıyım. Pansiyon yine onun üzerine ama artık ben işletiyorum dedi. Renate, büyilkanne ve büyükbabasının anısına saygı göstermiş Pension Nossek'in admı değiştirmemişti. Graben'deki Pension Nossek bugtln bile duruyor. anlatıyor BİR YAZARIN İLK GAZETECİLİK YILLARI Pension Nossek bugün bile açık. Sürekli orada kalan bizler ana masada yemek yerdik. Başa yuşh Frau Nossek oturur. Çevresinde ben, ressanı dostum Strohoffer, adını artık anımsamadığım bir banka şııbe müdür ü, bir genç aktör ve bir de dergi sanat eleştirmeni otururduk. ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇÎ Anadoluhisarı'nda piknikte... Adam, çayın öbür yakasına geçecekmiş; karşıda karısı doğum bekliyormuş. Paçaları sıvayıp çaya dalmış adam, ama geçememiş. Karşıda kadın doğum yapmış, aradan yıllar geçmiş, beş yıl mı ne? Çocuk büyümüş, beşaltı yaşına basmış. Annesine sormuş: Anne, benim babam nerede? Su götürdü yavrum, dereyi geçemedi. suda boğulup öldü... Çocuk. gözlerini iri iri açıp, şöyle demiş: Babam, aşağıdaki köpriiden dolansaydı, şimdiye gelir miydi? Herşeyde zamanlama çok önemli kuşkusuz; Bazen beşon yıl, kimine beşon saniye gibi gelir; kimine de beş saniye, beş yıl... Yedi aylık olduğumdan mı ne, ivecenim. Bir arkadaş şöyle demişti: Ekmekçi bir yerde on beş dakikadan çok oturamaz! Cezaevlerindekiler ne yapıyorlardır? Cezaevi dedim de, İstanbul'da Yalçın Küçük'ü, görüşemeyeceğim için aramadım. Selâm yolladım. Sadun Bey'den kart aldım. "Görüldü" yazılı kartta, şöyle diyordu: "Mustafa kardeşim, Bayramını kutlar, en iyi dilek ve sevgilerimi gönderirim. Oktay Akbal'ı aradım, gündüzleri çıktığı için evinden telefonla konuştum. Osman Şahin, Şile Cezaevi'nden Yalova Cezaevi'ne gitmişti. Mektup aldım, şöyle diyordu Şahin: "... iyiyim. Moralim ve sağlığım yerinde. Hapislikte üçüncü ayımı da geride bıraktım. Önümde daha yedi aya yakın bir zaman var. 26 hafta, 14 görüş günü demektirbu. Dört duvar arasındaki hükümlünün zaman ölçeği, saati, takvimi de bu aylarla, görüş günleri işte. Hapislikte ilk günler, haftalar, çok sıkıntı çekilir. insan bilinci, binlerce ton ağırlıktaki suyun altında kalmışcasına olur. Saçının ucundan, ta ayağının tırnağına kadar ağır bir psikolojik yükün altında kalır, ezilir. Bastığı yer, yattığı yatak, ona yabancı gelir. Ona, haketmemiş gibi gelir. Sonra o da volta atmaya başlar. Sekizdokuz adımlık voltalarla bir küçük gezginci olur. Sabah akşam yürür. Bir yer bulabilirse mahkum dolap beygiri gibi. gözlerini bağlasan, makineleşmiş bacaklan sekiz adım sonra kendiliğinden geri dönecektir. Hapislik dediğin Yusuf Peygamber'in katı. Yusuf Peygamber tam yedi yıl hapis yatmış. Ancak hapislikten sonra Peygamber olmuş...." İstanbul'da nereye gitsek? diye düşünüp duruyorduk. Emil Galip: Büyükada ya da gelin, orada piknik yaparsınız! demişti. Boğaz vapuruna atlayıp. şöyle bir boğaz gezisi yapmak vardı. Birinden birine gidecektik... Bu kez, yeni bir öneri geldi; Başaran'ın kızı Filiz Özayten ile eşi Kadri Özayten şöyle dediler: Bizim bir arkadaşlarımızın Anadoluhisarı 'nda küçük bir evleri var, onlar bayram dolayısıyle Karadeniz'e gittiler. "İsterseniz gider resim yaparsınız ' diye anahtarı bize bıraktılar. Sizin de okurunuz onlar, haydi pikniği orada yapalım,... Anadoluhisarı'nın yamacında minicik bir kira evi, çok güzel. Yiyecek, içecek aldık. Domates, salatalık. çeşitli meyveler... Arabalarımız tırmandı yokuş yukarı, boğaz ayaklarımızın altında. Doğa nasıl güzel. Boğazda vapurlar, büyükçe bireroyurv cak gibi. Sandallar minicik. Nar ağacında narlar daha kızarmamış. Defne dallarından defne kokuları geliyor. Defne yaprağı, sivrisineklere de birebir geliyormuş. Evin içine koydunuz mu, sivrisinekler toz! Birkaç saat içinde tüm sıkıntılarımı unuttum sanki... Karşıda Rumelihisarı, Orhan Veli geliyor usuma. Çocuklar ayrı oyun kurdular; oynuyorlar. Güneş. Burçak. Devrim, Sıla, Eylem'le Özlem... Güneş soluk soluk tepelerden battı, Rumelihisarı'nın, Anadoluhisarı'nın kuleleri ışıklarla aydınlatıldı; gözümüz güzelliklerde kaldı. Ev sahibi "gözüm"lere gönlümüzden bir teşekkür bırakıp, indik yamaçtan aşağı. İstanbul turist dolu: daha çok Arap turistler. hem Müslüman! Para saçıyorlar. Çoğunu Anadolu Uygarlıkları Sergisi'nde gördüm. istanbul bunun burası. Kimi yaşıyor beyler gibi, kimi sürünüyor. Yahya Kemal ne dermiş? • Ankara'nın en çok. istanbul'a dönüşünü severim! Ben de galiba, (stanbul'dan Ankara'ya dönüşü seviyorum ama, arada bir Ankara'dan kaçış da fena olmuyor doğrusu... Ankara, siyasal olayların cıvıldadığı kent. Ankara'ya döndüğümde daha "veto"lar açıklanmamıştı. Kendi kendime: Sipere yatıp, beklemeli! diyordum... Eşim, çocuklar istanbul'da kaldılar; zaten 3 kişilik tren bijeti bulabilmiştik. Ben Temel'in arabasıyla döndüm. izmit'te, İbrahim Akdoğan'ı aradık, Yalova'ya gitmiş. Abant'a uğrayıp, orada çay içmeyi tasarlamıştık. Bir de ne görelim? Yahu, Yaşar Kemal değil mi geçen? Bilmem Arabayı geri aldık, evet o. Mavi eşofmanları çekmiş, yürüyüşten geliyormuş. Her gün ondört kilometre yürüyormuş. "İnce Memed"\n yeni cıldini yazıyormuş. Günde on iki kitap sayfası yazarmış. Daha Kasım'a dek buradaymış. El yazısıyla yazdığı kağıtlarda tek silinti yoktu. Otelde, onu görenler: Bak! Yaşar Kemal geçiyor! diyorlardı. Yaşar Kemal bizi, gurbetten gelmişiz gibi ağırladı. Ayrılırken, Temel'in eşi Türksel'e, kendisine armağan edilen güzel bir çiçeği sundu. Orada bir saate yakın kaldık; Ankara'ya döndüğümüzde geceyarısı oidu, olacaktı... Graben'deki Pension Nossek hâlâ duruyor. Ş>imdi onu Frau Nossek'in ABD'ne yerleşmiş olan lorunu Renale'nin okul arkadaşı işletiyor. Pension Nossek ve ilginç kişileri lan derken ne öğrenelim. Meğer Pension'da sürekli kalanlar, "Stammrjsch" denen (Almanca bu aktörcağız genç kızlara, yasının tam çevirisi kökmasa anla ni genç kızlık yaşına gelmiş ama mına geliyor. Biz Türkçeye Esas henüz reşit olmamış kızlara düşkünmiiş, bir çoğunu kandınp masa diye çevirebiliriz) bir maonlarla ilişki kurmuş. Bundan sada otururlardı. Biz pansiyonun sürekli müşte dolayı tutuklanmış ve adamcağız üç yıla mahkum oldu, reşit rilerinın bulunduğu bu masanın başında Frau Nossek otururdu. olmayan kızlarla cinsel ilişki kurdu diye. Benden başka bu masada yemek Banka direktorü ise Yahudiyyiyenler arasında bir ressam vardı. Bu ressamla çok iyi dost ol di. Eğer biçare adamcağız zamaduk. Adı Strohoffer'di. Hatta " nında kaçamadıysa, Hitler'in benim bir de portremi yapmıştı. Avusturya'yı ilhakından sonra Evet... Masada ben vardım. başına çok kötü işler gelmiştir lükfn de atılmış. VtYANA'NIN GENÇ KIZLARI SİRMEN Burada ister istemez şu soru geliyor akla: Siz 1930 yılında Turkiye'den bir Avrupa kenti olarak Viyana'ya gittiniz. O zamanlar tiirkiye bir yandan Alatiirk Devrimlerini yaşıyor ama kaç göç daha yeni ortadan kalkmakta. Viyana'ya gidince kadın erkek ilişkilerindeki değişik tutum sizde nasıl bir etki bıraktı? lık etmekten çekinmediler. Demek ki, beni de Arî ırktan kabul etmişlerdi ki, gecelerine çağırıyorlardı. Ama onlar şimdiki gençler gibi pek açık saçık gezmezlerdi, sokaklarda pek sarmaş dolaş olmazlardı. Ne de olsa "Alman ırkı üstündiir" "Alman kadını namusludur" falan gibi bir takım Nazi propagandalarının etkisindeydiler. Çekingen davranırlardı. Bununla birlikte ben utangaç bir gençtim. Bu yüzden de burjuvazinin arasına karışmakla hur Prater'inde bir sirke gitmiştim. Bir adam bazı numaralar yapıyor, yanında da, iki tane yardımcı kız, onsekizinci yüzyıl kıyafetindeler, pek hoş, pek cici, pek şeker şeyler. Bunlardan birinin yanına gittim. Pek hoşsunuz, yarın birlikte çıkalım mı? dedim. Hayhay, dedi kız. Ertesi gün kız geldi gelmesine ama, aa bir de ne göreyim? O onsekizinci yüzyıl elbiselerini üstünden çıkarınca ve makyajını silince bu midinette pek renksiz yavan bir kız olmuş. Parka götürdüm, gezdirdim. Bir yandan konuşacak bir konu arıyorum, fakat kızın ilgi alanı öyle dar ki... Bununla birlikte, burjuva kızlan arasında da bazı şaşılacak davranışlara rastladım. Birgün bunlardan üniversitede okuyan ikisini Viyana operasına götürdüm. O sırada da Sihirli Flüt (2^auberflütte) oynuyor. Doğrusu ben daha başlangıçta, Üniversite öğrencisi bu burjuva kızlannın Mozart'ın şaheserini daha önce hiç dinlememiş olmalarına şaşmıştım. Herneyse, temsil bitti. Ben kızların bu esere hayran olacağından emin sordum: Nasıl buldunuz? Aaa, ne desinler beğenirsin? Çocuksu, demezler mi? Viyana'da kız arkadaşlarımdan biriyle ilgili çok acı bir anım vardır ki, doğrusu hâlâ vicdan azabı çekerim. Viyana'da ilk kaldığım pansiyon sahibinin emekli bir avukat olduğunu ve iki de kızı bulunduğunu söylemiştim. Ben bunlardan Else ile arkadaş olmuştum. Hatta ilk yazımda da onunla bir konuşma yer alır. Else'nin ailesi Yahudi idi. Hitler Avusturya'ya gelince, anne ve babasını Naziler almış götürmüşler. Else Paris'e kaçmış. Arada eski bir dost olarak bana mektup yazardı. Ben de ona cevap verirdim. Bir mektubumda Von Papen ile tanıştığımı yazmış olacağım ki, Else hemen bana Von Papen'e anne ve babasını kurtarmam için başvurmamı yazdı. Bu mektubu alınca önce ne yapacağımı şaşırdım. Sonra da düşündüm. O sıralarda Türkiye'nin Almanya için önemi büyük, Cumhuriyet'de Türkiye'nin en etkili gazetesi. Kendi kendime "Şimdi ben bu adamdan bir şey istersem, o da karşıitğmda daha sonra benden birşey isteyecek. Bu gazetecilik kuralına sığmaz" dedim. Ne var ki, şu noktayı da belirtmek isterim, o sıralarda hiç birimiz, Naziler'in Yahudileri fırınlarda öldürduklerini, sabun yaptıklarını falan bilmivorduk. Benim bu suskunluğum üzerine Else artık bana bir daha yazmadı. Annesini babasını öldürdüler mi bilmiyorum. Ama herhalde büyük olasılıkla öldürmüşlerdir. Bu konudaki gerçekleri öğrenince, müthiş bir vicdan azabına kapıldım. Ben Von Papen'e başvursaydım, belki de bu iki kişinin hayatı kurtulurdu. Doğrusu düşünüyorum da şimdi tecrit kamplannda olanlan bilseydim "Ne olursa olsun" der Von Papen'e başvururdum. Varsm o da benden karşılığım istesindi. Yapmak zorunda değildim ya. Nihayet iki insanın hayatı söz konusuydu. Hâlâ bu olayı hatırladığımda içim sızlar. YARIN: NASYONAL SOSYALİSTLER VE SOSYAL DEMOKRATLAR Bir gün aktör ortadan kayboldu. Sonradan Öğrendik fci, bizim genç aktör reşit olmayan kızlara merakı yüzünden hapse düşmüş. Pansiyonda bir de sanat eleştirmeni vardı. Bu ikinci üçüncü sınıf bir yazardı. Gizliden gizliye Sazileri tııt€irmış. Onlar da iktidara gelince bu adamı almışlar* Devlet Tiyatrosunun başına müdür yapmışlar. Yalnız bizim eleştirmen öylesine yeteneksiz çıkmış ki Naziliği pek işe yaramamış. Kısa süre sonra müdürlükten atılmış. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra konut sorununa çözüm bulabilmek için kira fiyatları dondurulmuştu. Bu yüzden evler ve pansiyonlar çok ucıızdu. NADİR NADİ Viyana'da kızlarla erkeklerin arkadaşlığı bize oranla biraz daha rahattı. Orada da bir burjuva sınıfı vardı. Ben bunlarla da ilişkideydim. O sıralarda Hitler harekatı da başlamış olduğundan çekingen burjuvalar Yahudilerle ilişki kurmuyorlardı. Hatta onları hor görüyorlardı. Bu burjuvalar arasında çok güzel kızlar vardı. Benimle ilişki kurmaktan, arkadaşbirlikte, daha çok kenar mahalle dilberi dedikleri, basit kızlarla dolaşmayı, eğlenmeyi severdim. Çünkü onlar bana daha kolay gelirlerdi. Bu kenar mahalle dilberi deyimi yanlış anlaşılmamalı. Bunlar namuslu, hayatlarını çalışarak kazanan kızİardı. Kenar mahallelerde oturur basit kızlardı. TATLI VE ACI ANILAR Bir keresinde Viyana'nın meş Pension Nossek'te birlikte kaldığım kişiler arasında bir de ressam doslum vardı. Ressam Strohoffer, benim bir de portremi yapmıştı ki, hâlâ saklanm. sanırım. Sanat eleştirmenine gelince: Bu ikinci, üçüncü smıf bir yazardı. Bize o zaman renk vermezdi, ama gizliden gizliye Nazileri tutarmış. Onlar da iktidara gelince bu adamı almışlar Devlet Tiyatrosunun başına müdür yapmışlar. Yalnız bizim eleştirmen öylesine yeteneksiz çıkmış ki, Naziliği de pek işe yaramamış, kısa bir süre sonra müdür STAMMTİSCH'İN KİŞİLERİ Strohoffer vardı... ondan sonra Pension Nossek'e, bir kaç bir banka şube direktorü vardı, günlüğüne gelenler oldugu gibi, bir gazetenin sanat eleştirmeni gündüzleri öğle yemeğine dışarvardı, bir aktör vardı. Biz her dan gelenler de olurdu. Pensiöğlen başköşeye oturan Frau on'un yemek salonunda masalar Nossek'in çevresine oturur yevardı, müşteriler orada oturur meklerimizi yerdik. Bu arada yemeklerini yerlerdi. Yemek klagüzel güzel sohbet ederdik tabii. sikti. Önden birçorba, arkadan Efendim birgün aktör ki, bensnitzel vs. gibi garnili bir et, en den yaşlı olmakla birlikte genç sonunda da tatlı. Bu yemek 2.5 bir adamdı, ortadan kayboldu. şilindi. "Ne oldu aktöre, geimiyor?" fa Yargıçsavcı adaylarının sınavında "fiziki durum"a da bakılacak Lisans ve lisanüstü öğrenimi görenlerde 30, doktorasını yapmış olanlarda 35 yaşını bitirmemiş olmak, yargıç ya da savcı adayı olabilmek için aranan koşullar arasında. ANKARA (Cumhuriyet Börosu) "Alışılmışın dışında, çevresinin yadırgayacağı şekilde konuşma ve organlarının hareketini kontrol zorluğu çekme" gibi özürlü durumları bulunanlar, yargıç ve savcı adayı olamayacaklar. Yargıç ve savcı adaylan için yapılacak sözlü sınavlarda, adayların fiziki durumuna da bakılacak. Resmi Gazete'nin dünkü sayısında yayınlanan "Adli ve tdari Yargıda Adaylık Yazılı Sınav ve Mülakat Yönetmeliği", yargıç ve savcı adaylarının vaalı sınavda 100 üzerinden 60 notun üzerinde ortalama tutturmalarını zorunlu kılıyor, bir sınavı kazanamayan adayın en çok iki yazılı sınavına daha girebilmesini, sözlü sınavda başarılı olamayanların hakianm kesin olarak kaybetmelerini hükme bağlıyor. Adaylık için, TC vatandaşı olmak, lisans ve lisansüstü öğrenimi görenlerde 30, doktorasını tamamlayanlarda 35 yaşını bitirmemiş olmak, sürekli ve yurdun her yerinde görev yapmaya engel vücut ya da akıl hastalığı, sakatlığı gibi Özürlere sahip bulunmamak koşullan aranacak. Affa uğramış olsalar bile devletin şahsiyetine karşı ya da yüz kızartıcı suçlar ve kaçakçılık suçları işlemiş, hürriyeti bağlayıcı ceza yemiş olanlar, yargıç ve savcı adayı oiamayacak. Yazılıdan sonra girecekleri sözlü sınavda, adayların ifadesine, byj konuyu kavrayıp özetlemesine, değerlendirme yeteneğine, davTanışlarına, genel ve fiziki durumuna bakılacak. Sözlü sınava, ancak yazılıda başarı gösterenler alınacak. Doktorasını yapmış olanlar, yazılı sınava alınmadan doğrudan sözlüye girecekler. Sınavlar sonucunda başarılı olmuş adaylardan, ihtiyaç fazlası dolayısıyla atama dışı kalanlar herhangi bir hak iddia edemeyecek. Yönetmelikte, yazılı sınav kurulunun, özlük İşleri genel müdür yardımcılarından birinin başkanlığında, Teftiş Kurulu Başkanlığı ve genel ınüdürlüklerden bakanlıkça saptanacak yargıç ve savcı sınıfından görevlilerden oluşacağı hükme bağlanıyor. ONDOKUZMAV1Ş ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ'NDEN 19821983 öğrcıim yılı kış ve ya/ >an ytllarında yıl ici sınaviarı nol ortalaması r i)40'ran ajağı olduğu i^in yarı yıl sonu sına\larma giremeyen öğrencilerle, yarı yıl sonu vınavlarında ^o3Odan aşağı noı aldığı için bütünleme sınavlarına giremeyen öğrencilerin yeıkili kurulları önümüzdeki günlerde karar aldığı lakdirde bu smavlara girebilmeleri sd? konusudur. Bu nedenle. bu lür öğrencilerinıizin 27 eylül 1983'ten itibaren durumlarını kendi fakulıe vcyuksck okıılları ile oğrenci buromuzdan yakından izlemeleri önemle duyurulur. Basın: 24814 İNSAAT MÜHENDİSLERJ ARANFYOR İmal etmekte olduğumuz inşaat malzemelerinin bölgelerdeki tanıtılmasmda teknik müşavir olarak çalışmak üzere, Samsun büromuz için mimarlar veya inşaat mühendisleri aranmaktadır Adayların azami 28 yaşında olmaları, Almanca veya İngılizce lisanlarından birini gayet iyi bılmeleri, askerliklerini yapmış olmaları gerekmektedir. Başvurulann bir adet resim ve özgeçmış ıçeren bir mektupla P K 914 KaraköyİST adresine yapılması nca olunur Ücret tatminkâr olup sosyal haklardan da istıfade ettirileceklerdir. MİMARVEVA İLAN SÜMERBANK ADIVAMAN PAMUKLU SANAYİİ MÜESSESESİ / ADIYAMAN 1 Müessesemizin konfeksiyon işletmesine klima tesisan yaptınlacakiır. 2 Işin geçici tenıinatı 750.000. TL.'dir. 3 Bu ise ail proje ve Şarlname Vlüessese Ticaret Müdürlüğü'nden 3.000. TL. bedelle şahsen veya PTT kanaliyle ödemeli (emin edilebılir. 4 En son teklil' verme süresi 24.10.1983 saat: 17.00'dir. 5 Muessesemiz 2490 sayılı kanuna tabi olmadığından ihaleyi yapıp yapmamakla ve dilediğine vermekte serbesııir. Basın: 24870
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle