Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Karamsar senaryoya göre, bugün izlenen politikalar büyük bir değişikliğe uğramadan sürdürülürse, ekonomik büyüme, işsizlik, enflasyon, parasal politikalarda açmazlar, enerji sorunu gibi konularaa 21. yüzyııa girerken büyük bir olasılıkla şöylesi sahneleri izleyeceğiz: Ekonomik büyüme, Japonya dışmdaki sanayileşmiş ülkelerde en çok % 2 dolaylarında olacaktır. Dünya siyasal konjonktürünün değişmeyeceği varsayılırsa, Japonya, Batı sanayileşmiş ülkelerinin ekonomik büyüme hızlannm en az iki katı bir hızla dünya pazarlannın kontrolünü eline geçirecektir. Azgelişmiş ülkeler tüm güçlüklerine karşm büyüme hızlannı gelişmiş ülkelerin üzerinde tutacaklardır. CNUCED tahminlerine göre sosyalist ülkelerde büyüme hızlarında düşme gözlenmekle birlikte, Batı sanayileşmiş ülkelerinden daha yüksek büyüme hızlanna sahip olacaklardır. örneğin, Çin'in 20. yüzyılın sonuna kadar ortalama % 7 civarında bir büyüme oranma ulaşacağı tahmin edilmektedir. İşsizlik, endişe verici boyutlarını koruyacaktır. Sanayileşmiş ülkelerde bile işsizliğin temel sorun olduğu düşünülürse, yeterli kapital birikimine sahip olmayan azgelişmiş ülkeler için işsizliğin daha da düşündürücü olacağı kabul edilmelidir. Enflasyon ulaştığı yüksek orânlardan pek aşağı inmeyeceğe benzemektedir. Dünya genelinde yaygmca uygulanan sıkı para politikaları da artık enflasyon oranlarını düşürememekte, geniş kitlelerin işsizliğine yol açmaktadır. Parasal yapılardaki açmazlar yüksek faiz oranlarıyla birlikte ve karşıhklı etki içinde dünya ekonomisinin temel sorunu olmaya devam edecektir. Azgelişmiş ülkelerin gelişmişlere olan borçlarına akılcı bir çözüm getirilemezse mali krizlerin süreceğini öngörmek güç değildir. Enerji sorununa bağlı olarak azgelişmiş ülkelerin gelişmiş ülkelerle olan açığı daha da belirginleşecek ve fakirlik yaygınlaşacaktır. Dünya ekonomisinin geleeeği ile ilgili bu karamsar görünümleT ışığında, sürdürülegelen uluslararası politikalarda ısrar edilirse bundan azgelişmiş ülkeler kuşkusuz etkilenir; ancak, dünya banşını geri dönülmez biçimde bozma sorumluluğunu da gelişmiş ülkeler üstlenir. Farklı ekonomik olgular artık bir tek ülkede ya da belli ülkeler grubunda uygulanan kuramlara göre işlememektedir. Dünyanın tüm ülkeleri arasındaki dar bir uluslarara&ı bağımlılık, yeni bir düşünce biçimini ve yaklaşımını gerektirmektedir. Bu da, dünya ekonomisini bugünkü açmazından kurtaracak sadece "Keynezyen" kuramdan kaynaklanan yeni bir kalkınma stratejisinin uluslararası düzeyde uygulanmasıdır. Keynezyen kuramların özellikle azgelişmiş ülkeler açısından ve ulusal düzeyde uygulanabilirliğine belli noktalarda itiraz edilebilir, ancak aynı kuramların uluslararası geniş bir çerçevede geçerliliği yadsınamaz. Kaldı ki, günümüzde, ulusal ekonomik sorunların önemi, yerini dünya sorunlarına bırakmıştır. Bir başka deyişle, ekonomik sorunlar, ulusal düzeylerde değil dünya düzeyinde sorun olmuş ve artık "WelfareState" (Refah Devleti) anlayışı ve uygulaması dünya genelinde gerekmiştir. Aksi halde, dünya "bir yanda giderek öfkelenip diş bileyen yemeyenler, öbür yanda da yiyenler, ancak yemeyenlerin ne yapacağından endişe ederek uyumayanlar" gibi iki ayrı kümeye bölünebilir. Batı sanayileşmiş ülkelerinin en büyük sorunu ekonomik durağanlığa yol açan "idame taleb i " yerine üretkenliği uyaracak "yaratıcı talep" yaratmaktır. "Yaratıcı talep" ise sadece, ekonomik büyümeleri ve kalkınmaları için yatırım malları ve hizmetlerine gereksinimi olan, ancak bunları sağlayacak malî olanaklan olmayan azgelişmiş ülkelerden gelebilir. tYİMSER DURUMA GEÇEBİLMEK IÇtN... önümüzdeki onlu yıllarda iyimser bir senaryonun ortaya konulabilmesi ise, uluslararası global bir planın uygulanabilmesine bağlıdır. Bu da, azgelişmiş ülkelerin borçlannın ve faiz ödemelerinin en az 5 yıllık ertelenmesiyle ilgili yeni düzenlemelere gidilmesidir. 5 yıllık gecici erteleme veya konsolide edilmiş borç yükümlülüğü, 6. yıldan sonra yeniden işlemeye başlayacaktır. Böylece, 500 milyar doları aşkın "tasarruf edilmiş" miktarlar bir yandan azgelişmiş ülkelerin büyümelerini hızlandınrken aynı zamanda uluslararası ekonomik gelişme için gerekli olacak satın alma gücü yaratacaktır. Uluslararası düzeyde yaygınlaştınlacak bu politikalar ve uygulamalar şöylesi iyimser sonuçlara ulaşılmasına olanak verecektir: Ekonomik büyüme hızlannm bugünkü düzeylerinden çok daha yüksek oranlara ulaşması, Üretken yatırımlarda hızlanma ve böylece işsizlik ve enflasyon oranlarında düşüş ve tam istihdama ulaşma yönünde gelişme, Parasal istikrarın sağlanması ve faiz oranlarının ekonominin kaldırabileceği düzeylere düşüşü, Dünya ticaretinin gelecek onlu yıllarda normal düzeyine ulaşması ve zengin ülkelerle yoksul ülkelerin dünya gelirinden aldıkları payların daha adil olması ve aralanndaki açığın azalması, Uluslararası siyasal barışın sağlanması. Bu iyimser sonuçlara ulaşmada uygulanacak politikalar belki de sanayileşmiş ülkelerin azgelişmiş ülkelerle barış içinde ve birlikte yaşayabilmelerinin temel gereği olacaktır. 3 AĞUSTOS 1983 " Dün va Ekonomisiiiin Geleeeği fJzerine Doç. Dr. BERKER YAMAN, Marmara Üni. Ikt. veld. BU. Fak. Bir kuşağın çözmekte başanlı olduğu sorunlar, bir başka kuşağın başka sorunlarla karşılaşmasına yol açabiliyor ve Alice'in," Harikalar Diyannda" kri ket sahasının güçlüklerle dolu oyununa benzer biçimde ekonomi bilimindeki yanıtlar, sorulara dönüşmeye devam ediyor. Ancak, iktisatçılar, yine de ulusal ve uluslararası gönenç ve barış içinaraştırmalannısürdürüyorlar. Ekonomi ve uluslararası ekonomik kararlar belki salt iktisatçılara bırakılamaz, ama gelişmiş ülkelerin "kapalı kapılan ardıııa" teslim edilmemesi gerekecek kadar da ciddidir. 80'li yılların başında Batılı sanayileşmiş ülkelerde ekonomik büyüme hızlarında düşüş, yüksek işsizlik oranları ve önlenmesi güç enflasyonlar gözlenmektedir. Bunlar, konjonktürel bir bunahmın değil, yapısal bir bunalımın sonuçları olduğu kadar, gerek Batılı sanayileşmiş toplumlarda gerekse dünya genelinde görülen derin değişmelerdir de. Geleceğin ekonomik dünyası üzerine düşünceler ortaya atmak (falcıhk olmasa bile) büyük bir sorumluluğu üstlenmektir. Ulusal ve uluslararası pek çok değişkenin ve dinamiğin varlığı, çağdaş ve evrensel kapitalist dünyanın uluslararası düzeyde ekonomik gelişmesini sürdürüp sürdüremeyeceği ile ilgili düşüncelerimizi sınırlamaktadır. Ancak, son yıllarda gözlenen somut ekonomik ve sosyal olgular geleceğin dünya ekonomisi üzerine doğru düşünceler ve öneriler üretilebilmesine de olanak vermektedir. Batılı sanayileşmiş ülkelerin içinde yer aldıkları ekonomik sistemlerin, pek çok niteliği yanında, en önemli ve belirgin olanı, giderek artan üretime ve bu üretimin "nasıl olursa olsun" tüketimine veya "tükettirilmesine" dayanmasıdır. Temel sorun ya da açmaz işte bu noktada saklıdır. Oysa, Keynezyen kuramlar ve ondan kaynaklanan öneriler, tam istihdamı ve sürekli bir ekonomik büyümeyi sağlayarak, en azından bir çeyrek yüzyıl bugünün sanayileşmiş ülkelerini bu açmazdan kurtarmıştır. Aynı ülkeler, bilimsel ve teknolojik düzeyleriyle uluslararası açıdan gelir dağılımında adaleti sağlayacak bir üretim gizilgücüne (potansiyeline) sahipken, talep düzeylerini düşürücü önlemlerle bu gizilgücü frenlemeyi yeğlemektedir. Dünya ekonomisinin geleeeği ile ilgili düşüncelerimizi etkileyen belirgin özellikler vardır. Bunlar, bilimde ve teknolojide büyük gelişmeler, dünyanın sosyoekonomik, siyasal ve ideolojik açıdan birbirlerine karşıt iki bloka ve çıkar bölgelerine ayrılmış olması, geniş kitlelerin daha adil, daha mutlu, daha insancıl bir dünya için sürekli baskılan ve sisteme yabancılaşmalarıdır. Bu durumda kendi ulusal ekonomik sistemlerinin sürekliliğinden ve yaşamasından yanaysalar, Batı toplumlarının karar organlannın veya "onları kontrol edenlerin" ilk yapmaları gereken, dünya ekonomisini bugünkü bunalımdan düzlüğe çıkarmak ve dünyamızın büyük bir bölümünde gözlenen yoksulluk ve sefaletle savaşmak olmalıdır. Oysa bu amaçlann gerçekleştirilebilmesinin üç büyük engeli vardır: llki, insanoğlunun yüzyıllardır yarattığı tüm ilerlemeleri yok edecek silahlanma yarışı; öbürü, sürekli ve uzun dönem işsizlikten kaçınılamayacak bir "kritik nokta''ya gelinmiş olması; sonuncusu, sanayileşmiş ülkelerle az gelişmiş ülkeler arasmdaki açığın uluslararası çatışmalara yol açacak kadar derinleşmesine neden olan azgelişmiş dünyanın gelişmişlere olan borçlan. Bu sorunlar çözülmeden uluslararası ekonomik canlanma mümkün olamayacağı gibi geniş kitlelerin bilinçli tepkileri dünyayı 1929 ekonomik bunalımına benzer bir bunalıma sürükleyecektir. KARAMSAR VE tYÎMSER ÎKİ AYRI SENARYO Yannın dünya ekonomisi üzerine karamsar ve iyimser iki ayn senaryo çizmek mümkündür. llki, bugünkü politikaların ve uygulamaların büyük değişikliklere uğramadan sürdürülmesi, öbürü ise, yeni yönlendirmelerle "Keynes Devriminde" olduğu gibi, yapısal değişikliğe ve kan değiştirmeye gidilmesi. PENCERE Önden Gidenler... Eskiden güneydoğu illerinde çoğu kişinin kaçakçılıkla geçindiğini herkes bilir. Oralarda bu iş öylesine sıradanlaşmıştı ki birislne ne iş yaptığı sorulduğunda kaçamaksız yanıtlıyabiliyordu: Kaçakçıyım. Güneydoğu sınırlarmın elverişli yerlerine kaçakçılığı önlemek , için mayın döşenmişti. Kaçakçı da mayın tarlasını aşmak için hayvanını öne sürüyordu. Diyelim boz eşeğe dah dedin; hayvan önden gidiyor, körgüdüsüyle yolu buluyor, sen ardında yürüyorsun; boz eşek bir mayına basıp uçarsa ne yazık. Ama giden sen değilsin ki... Eninde sonunda bir eşek. • Toplum yaşamında bu yöntemi kullanıp mayın tarlasına insanları sürenler az değildir. Ancak önden gidenlerin tümünün bilinçsiz olduğunu söyleyemeyiz. Bilinçle önden gidenlere bir diyeceğim yok. Bir seçim sorunudur bu. Her yaşta ve her başta insan ölümü yeğleyebilir. Kimi zaman yapacak başka iş kalmaz. Ernest Hemingvvay av tüfeğiyle kendi canına kıymıştır. Niçin? Yaşamıştı yaşayacağı kadar; yazacağını yazmıştı; artık ne üretebiliyordu, ne de üretebilmek için bedeninde ve beyninde derman kalmıştı. Tüfeğini çenesinin altına dayayıp tetiğe basmıştı Hemingway. Yana yana dibine yaklaştığında mumu ancak alevini söndürerek kurtarabilirsin. Peki ışığını söndürdüğünde mum kurtulur mu? İşlevini yerine getirmeden yaşayan insan alevi üflenmiş mum gibidir; ha var, ha yok. • İnsanın (yapacağı çok iş varken) yaşamını kendi elleriyle söndürmesi ya ruhsal bir hastalığın sonucudur, ya da bilinçsizliğin. Yeşilçam filmlerinde görselleşen, arabeskte müzikleşen umutsuzluk; ölüm sarmalı gibi yürege dolanır. Ne var ki bu yaklaşımın da kökeni Batı'da bulunuyor; umutsuz küçük aşkların itisiyle canına kıyanların öyküleri Batı edebiyatında bitmez tükenmez. Kimi zaman da insan yaşamla ölüm arasmda birini yeğlemek zorunda kalır. Arabesk gibi bir olgu değildir bu; eski Yunan tragedyalarında boylesine yazgıların ikilemleri arasmda kıvrantp duran kahramanlar sözkonusudur. Bundan da kötüsü insanın elinde ölümden gayrı bir seçenek kalmadığı durumlarda görülür. Şimdi Güneydoğu sınırlarımızın ötesınde süregelen savaşta çocuk yaştaki gençler ölüp ölüp gidiyorlar. Yazık değil mi? Biliyorum, şimdi kimileri çıkıp ölenlerin şehit olduklarını söyleyecek. Şehıt oldun mu doğru cennete gidersin; ama, birbiriyle savaşanların tümü Müslüman olduğuna göre birbirini öldürenlerin tümü de cennete mi gidecek? Yaşayıp üretmek için önlerinde bir ömür bulunan gençleri ölüme yollayan yaşlıları hiç sevmiyorum; boylesine yaşlanmak çirkinleşmekie eşanlamlıdır. • Yaşamak var, yaşamak var. Her yaşam biçimini eşdeğerli tutabilir miyiz? Güney Amerika'nın ünlü devrimcisi Simon Bolivar 47 yaşında ölmüş; Atatürk 57 yaşında gözlerini kapadı. Kimileri de 100 yaşını aşar; ama bir insanın insanca yaşadım diyebilmesi için gerekli olanlan yapmadan, karga gibi yaşamak erdem mi? Ne yazık kı çevremize baktığımızda çoğu zaman erdemsizlerin, kötülerin,yararsızlarırjL,gzun süre yaşadıklarını; yaşama^^M sı gerekenJerin de. zarnansjz.ölüp gittiklerini görüyoruz. Daha o s\ nice ürün verebilecek bir bilim ya da sanat adamının yaşarru.... noktalanırken; çöv¥esfrtö iyitifc ve ışık dağıtan bir kişilik yok olur." * ken; çıkarcılık, kötülük, sömürücülük ve asalaklık yontusuna • dönüşen çoğu insan sanki toprağa kazık kakmış gibi ölmek bilmiyor. Işık yıllarını, yıldız bulutlannı, doğanın sonsuzluğunu düşündüğünüzde yirmi, otuz, kırk yılın matematiksel değeri sıfırlaşsa da güzel insanların zamansız yitip gitmesi çevreleri için acıdır. Ne yapalım? insan mum değil ki alevini üfleyip kendisini kurtaralım? Azrailin soluğu insan yaşamını söndürünce ölüm çaresiz; ama, ölümle tükenmeyenler güzel ürünlerini bilinç ışığı gibi gelecek kuşaklara bırakanlardır. ARADA BİR İdare Mahkemeleri Av. METİN KURTTAŞ Kişi yaşadığı toplumda hep haksızlığa uğrayacaktır. Anadan çocuğuna, öğretmenden öğrenciye, amirden memura hep haksızlık olacaktır. İnsan doğasına aykırı değildir ki haksızlık etmek, kişinin kendini öne alması, kendine dönük toplumsal ilişkilerde bulunması, haksızlığın da kaynağını oluşturmaktadır. İnsanın doğasındaki bu olgunun, toplumsal yapıda bir çözume ulaştırılması tetemi, yargıyı getirmişttr. Aksı halin kabulü, güçlünün zulmüne, güçsüzün eziltnesine götürür, Böyte bir karrnaşaya, haksızlıklar zincirine süreklilik sağlamak olası değildir. Yargı haklı ile haksızı, suçlu ile suçsuzu güçlü olup olmadıklarına bakmaksızın değerlendirecek, kesin kararını süratle verecektir. Nerede insanlar toplu halde yaşamışlardır, orada ortak yaşamlarını düzenleyen, ileri ya da geri, yeterli ya da yetersiz, bir hukuk birikimi içinde, hukuk düzeni vardır. Bu kurallar, toplumun bütün kesimlerini bağlayan, uyulması yaptırımlarla güvence altına alınmış temel yapı taşlarıdır. Çağdaş toplumda, bu taşlar güçlülerin atlayıp geçtikleri, güçsüzlerin takılıp kaldığı bir ağ değildir. Değişen, gelişen ve bütün gücünü insanlıktan alan bu kurallar, günümüzde "Hukukun üstünlüğü" ilkesine yaslanarak, modern devlet niteliğine bürünmektedir. Kişi haksızlığa karşı savaş verecektir. Savaş verdiği sürece onurlu, kazandığı sürece güçlü olacaktır. Bir kişinin başka bir kişideki hakkını genel yargı yolu içinde "Adalet mahkemeleri" çözüme ulaştıracaktır. Ancak ne var ki gittikçe gelişen ve günümüzde en geniş boyuta ulaşan Devlet anlayışına göre Devlet de karşı konulmayan, haksızlık yapmayan bir öge değildir. Onun da yaptığı işlemler haksız olabilir, getirdiği yükümlülükler hatalı olabilir. Ama, tüm geri kalmış toplumlarda olduğu gibi Türkiyemiz'de de çarpık bir anlayış halkı koşullandırmıştır. Devlette uğraşılmaz denir. Yanlıştır. Devlet de yasa dışı bir iş yapmışsa, yurttaş hakkını arar. Hangi yönetim biçimi olursa olsun, yöneten kendisinin dayandığı temel yasaların dışına çıkamaz. Çıkarsa orada bir rahatsızlık, orada bir uyumsuzluk var demektir. Şu halde yöneten de, yurttaşlarına eşit, yasaya uygun davranmalıdır. Yasa önündeki eşitlik, bunun uygulanması ile değer kazanır. Bir kısmı için uygulanmış, bir kısmı için uygulanmamışsa orada hukuk devletinden söz etmek olanağı yoktur. Peki devlet kişiye eşit, yasaya uygun davranmamışsa yani kısaca haksızlık etmişse ne olacaktır'? Bu sorunun yanıtına Hukuk devleti içinde "İdare mahkemeleri" ile karşılık vermek gerekir. İşte Devletin de yaptığı işlemlerin tartışılması, haksız olup olmadıklarının saptanması ve bunun bağımsız yargı organlarına havalesi modern devlette kaçınılmazdır. Ülkemizde ise 6 ocak 1982 tarihinde kabul edilen 2576 ve2577 sayılı yasalarla "idari mahkemeler" yaşama girerek, kurumlaşmışlardır. Böylelikle Batının modern hukuk anlayışı içinde gelişen, boy atan ıdari mahkemeler yurdumuzda da işlevine başlamıştır. Aslında Batı Avrupanın ve dünyanın birçok ülkesinde, modern hukukun çeki taşları olan idari mahkemeler konusunda da çok geç kalınmıştır. Bugün sadece Federal Almanya'da elliye yakın idare mahkemesi devletin yurttaşlara oluşturduğu haksızlıkları önlemek için çalışmaktadır. Türkiyemizde ise anılan yasalarla 22 il merkezimizde Bölge İdare, İdare ve Vergi mahkemeleri kurularak, devletin de yurttaşlara haksızlık yapabileceğinden hareketle, hukukun üstünlüğünü pekiştirmeye çalışmaktadırlar. Bugüne değin İdare mahkemelerinin görevini Danıştay üstleniyordu. Ancak bu yol, uzun, yıpratıcı ve masrafli olması nedeniyle sade yurttaşın yarartanmasını büyük oranda engelliyordu. İdari mahkemeler ise yurdun dört bir yanına yayılmakla, adli hizmeti halkın ayağına götürerek, onu daha kullanılabilir hale getirmektedirler. Zira bir hak, ondan yararlanabildiği sürece canlılığını korur, Kullanılmamışsa veya yeterince yararlanılmamışsa o oranda değerini yitirir. Daha henüz bir yaşını dolduran "İdari mahkemeler", kendisinden beklenen, özlenen büyük adımları belki atmayacaktır, atamayacaktır. Ama devletin haksızlığına karşı yurttaşların bu yargı organlarını bir sigorta olarak görmesi, ileriye dönük yaşamında özgürce yol almasına neden olacaktır. Yurttaşlar bilecekıerdir ki, devlet nerede bir haksızlık yapıyorsa orada bunun karşısına çıkabilecek idari mahkemeler vardır. Yaygınlaşan idari denetim bu yasalarla, ucuz adaleti sağladığı gibi ulaşım nedeniyle de süratle karar verilmesine neden olacaktır. Dileğimiz, halkın bu mahkemeleri, devletin haksızlığını gördüğü her yerde işlerliğe sokmasıdır. OGRETMEN/OĞRENCt YÖNETEN MUAMMER TUNCER * Notlan iyi olan bir öğrenci olmama karşın kendimi bilgi açısından boşlukta hissediyonım. Okulumuzda izlenen öğretim politikası gerçekten tçler acısı: Bir yandan yetersiz öğretim iiyeleri, öte yandan bir yan döneme sıkıştınlan on dersten yüzde kırk tutturabUme kaygısı için Bir öğrencinin gözüyle A.Ü. Fen Fakültesi Fizik Böltimti de yıl sonuna geldik. On beş giinde bir, üç saatlik laboratuar dersleri, deneysel ve kuramsal dcrslerin birbirine koşut yürütiilememesi öğretim i tiimüyle amacından saptırdı; bizler ezberciliğe siirükledi. Yalnızca not almaya çalışan robottar hallne getirdi. Dogal olarak bu durum si İlkokullarda satılan Dkokullarda kooperatif zorunlu mu? • Çocuğum Ç a t a l c a ' n ı n Esenyurt 2. Ilkokulu'nda öğrenci. Okulda kooperatif yok. Ama Milli Eğitim Basımevi'nin yayınladığı ders kitapları her yıl öğrencilere satılıyor. Ayrıca Koruma Derneği ve okulaile birliği de olmadığı için satış işi sanırım okul müdürlüğünce yapılıyor. Birçok okullarda bu tür işlerin ya okul kooperatifleri ya da koruma dernekleri tarafından yapıldığını görüyoruz. Biz şunu öğrenmek istiyoruz: llkokullarda kooperatif kurulması yasal bakımdan zorunlu mu değil mi? Okul müdürlüğünün bu tür işleri yürütmesi yasa ve yönetmeliklere uygun mudur? Çatalca'dan iki veli • Daha Önce de belirttiğimiz gibi, gerek okul yöneticileri gerekse daha üst yöneticiler bu tür parasal işlerle uğraşamazlar. Ayrıca, ilkokullarda okul kooperatifi kurmanm yönetmeliğin getirdiği bir zorunluk olduğunu da belirtmeliyiz. Mektubunuzda bizim anlayamadığımız bir konu var: Milli Eğitim Basımevi'nden ders kitabı satın alma yetkisi, yalnızca bu konuda gerekli resmi işlemleri tamamlamış kitap bayilerine ve okul kooperatiflerine tanındığı halde, nasıl oluyor da sizin kooperatife okulunuz M.E.B.'nin yayınladığı ders kitaplarını alıp satabiliyor? Konu ile yetkililerin ilgileneceğini umuyoruz. nirsel gerginliğe de yol açtı. Okulda kalmanın verdigi şaşkınlıgı hfilâ üzerinden atamayan öğretim üyelerinin kaprisleriyle ugraşmak da ayn bir ruhsal giicü gerektiriyor. öğrenci sürekli çalışmamakia suçlanıyor ve horlanıyor. Kışın ısınma başlı başına bir sorun. Laboratuar ve dersliklerde dersleri izleyebilmek adeta bir yaşam kavgası vermekti. Kütiiphane binasının üç katlı olması güzel bir şeydi; ancak öğrencilerin kitaplardan yararlanamaması oldukça komikti. Çünkü istediğimiz kitaplar öğretim iiyeleri tarafından alınmış oluyor ve aylarca kütüphaneye donmüyordu. Pek çogunu açıklayamıyacağım olumsuz koşullar altında koca bir öğretim yüı geçip gitti. Sanınm Türkiye'deki tüm fen fakültelerinin durumu bizimkinden farklı değil. YÖK yetkililerinin sorunlarımıza çözüm arayıp aramadıklannı öğrenip sonucu açıklarsınız benim gibi binlerce ögrenciyi sevindirirsiniz. A.Ü. Fen Fakültesi'nden bir öğrenci • Sorunlarınızın somut çözümü konusunda ne düşünüldüğünün açıklanmasını yetkililerden bekleyelim. dergiler * tlçemizin hemen hemen tum ilkokullarında, ders kitaplarından başka bir de dergi okutulmaktadır. Sanırız, bu durum ülke çapında ilkokulların çoğunda yar. Dergiler, kitaplardaki konulan değişik okuma parçalarıyla sergilemekten y a d a fen derslerini müfredat programı çerçevesinde sunmaktan başka bir iş görmüyor. Kaldı ki, bunların pek çoğu pedagojik açıdan yarar yerine zarar verecek nitelikte. Ama okullara belirli bir yüzde tanındığı için, dergi satışları okul yönetimlerince zorunlu hale getiriliyor. öğretmenler dergileri öğrencilerine adeta zorla aldırmak durumunda kalıyorlar. Öğrenmek istediğimiz konu şöyle: Yardımcı kaynak niteliğindeki kitap ya da dergiyi öğrenci mutlaka satın almak zorunda mıdır? İstanbul'dan bir grup veli • Milli Eğitim Bakanhğı'nca öğutlenmiş olsa bile, öğrenci okul yönetiminin ya da öğretmeninin önerdiği yardımcı kitabı ya da dergiyi satın almak zorunda değildir. Bu konuda Bakanlığın pek çok genelgesi vardır. Yardımcı dergilerin pek çoğunun pedagojik niteliklerden yoksun olduğu, öğrencilerin işine yaramadığı konusunda okurlarımızın belirttikleri görüşlere katılıyoruz. Ne yazık ki, dergi konusu önemli bir ticaret alanı haline getirildi. Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu soruna köklü bir çözüm getireceğini umuyoruz. Dikey terfi yatay terfi * Eşit kıdem, eşit derecede ve kademede, aynı öğrenim derecesinde, aynı okulda çalışan ve de ne yönetsel ne yargısal yönden hiç bir ceza almamış iki öğretmeniz. Arkadaşım bir yılı aşkm bir süreden beri benden 2000 TL fazla maaş alıyoT. Zaten birçok sorunu bulunan öğretmen bir de böyle bir durumla karşılaşmca, moral diye bir şey kalmıyor. Bu durumda olan öğretmen sayısının 50 binin üstünde olduğu ilgililerce belirtilmektedir. Sayıştay vizeli kadrolannı alamadıklan için zarara uğrayan öğretmenlerin, yalnızca lzmir'de 1700 kadar olduğu biliniyor. Bu duruma yasal bir çözüm getirme olanağı bulunamaz mı? Izmir, Buca'dan bir öğretmen • Kadrosuzluk nedeniyle dikey terfi edememe sorunu öteden beri öğretmenlerin en çok yakındıkları konulardan biridir. Kadrosu bir raslantı sonucu zamanında gelen öğretmen terfi ettiği dereceden maaş almakta, kadrosu olmayana ise bir sonraki kademenin karşüığı ödenmektedir. Böylece terfi etmeyi hak etmiş iki öğretmen arasmda önemli ücret aynmlan ortaya çıkmaktadır. Bu soruna köklü bir çözüm getirileceği yıllardan beri söylenmekte ise de, bugüne değin olumlu bir sonuca ulaşılamamıştır. Personel rejiminde yapılacak yeni düzenlemede bu sorunun önemle ele alınması büyük bir haksızlığın giderilmesini sağlayacaktır. BILDVL SANAT AY1.1K KUI.TUH DERUISI ağustos '83 32. SAYI ANADOLU MEDENIYETLERI SERGISİ IMEDEIMOKUNSUN Kİ... BÛDRUMGÜRÜLTÜSÜ TÜRKAYDIIMGELENEĞİ BAĞLAMINDAT. FİKRET TÜRKİYE'DE ÜCRETLİLERİN MÜLKSÜZLEŞMESİ Söylev'deki Gazeteciler: 2 ALI KEMAL KÖPRÜLERYAPTIRDIM GEÇMEYE... DIŞGÖÇVESAĞLIK SORUIMLARI EKONOMİK BÜYÜMENİN ERDEMLERİ,SAPLANTILAR YASAMINSIRRI: GEM "SAHIMEİSİYASETİN SOLUNDA "SOSYAL DEMOKRASİ" HÜRRİYET'İN İLK AYLARINDA'TANİN" ÖMERFARUKTOPRAK/2 GÜZEL TÜRKÇEMİZ ARM0Nİ KİTAPLAR Fıliz YENİSEHİRLIOÖLU U.KOCABAŞOĞLU Varlık OZMENEK Husamettin ÇETİNKA YA Yıldırım KOÇ Safa TEKELİ BulentTANIK AtaERKSOY Sinan SONMEZ Haluk ÖZSARAC Ozetle • t.C.'ye, Gediz Kütahya: Yazdığınız değerlendirmeye göre, B. öğretmenin okul müdürlüğüne önerilmesi gerekiyor. Ancak kimi zaman geçerli kuralların işlemediğini belirtmeliyiz. Durumu İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile görüşün. Puanlamada haksızlık yapılmışsa, öneri tl Milli Eğitim Müdürlüğü'nden dönebilir. • S.Ö'ye, Istanbul: Gerek yönetmeliğe, gerekse rotasyon konusunda alınan son kararlara göre, sizin rotasyona alınmamanız gerekiyor. • M.B'ye, Denizli: Okulda asil öğretmen varken, müdür vekilliğinin stajyer öğretmene verilmesinin yasal bir işlem olmadığını daha önce de, bir sorunun yanıtı olarak belirtmiştik. Gerekirse durumu Bakanlığa yansıtabilirsiniz. • H.K.'ya, Kartal, tstanbul: Öğrencinin kılığı ve giyimi bir disiplin sorunudur, sınav kâğıtlarındaki başarı durumunu olumlu ya da olumsuz yönde etkilemez. •k N. Çoban'a, Karapınar, Konya: 25 temmuz 1983 gününe kadar müstafi sayıldığınız il kanalıyla dilekçenizi verdiyseniz durumunuzun yeniden ele alınacağı belirtiliyor. • T. Yörük'e, Adana: Sınavda bulunup da sınav kâğıdını vermemek okuldan kısa süreli uzaklaştırmayı gerektiren bir disiplin suçudur. Viranşehir'deki öğretmenlerin durumu •k Bizler Urfa ili, Viranşehir ilçesinde görev yapan ilkokul öğretmenleriyiz. Aramızda beş, altı ve yedi yıldır aynı yerde çalışanlar var. Hemen hepimiz de meslekte yedinci hizmet yıhmızı doldurmuş bulunmaktayız. Çoğumuz buraya askerlik için geldik. Askerlik hizmetimiz biteli iki yıl olduğu halde, atamalanmız yapılmadı. 1982 1983 öğretim yılı içinde bizlerle birlikte atanma isteminde bulunan ve meslekte henüz dört beş yıllık kıdeme sahip öğretmenlerin atamaları Istanbul iline yapılırken, bizler bekliyoruz. öğrenmek istediğimiz şudur: Bizim durumumuzdaki binlerce öğretmenin atama işlemlerinin ele alınması düşünülüyor mu? Düşünülüyorsa sonucu ne zaman alabiliriz? Urfa Viranşehir'den bir grup öğretmen * Yetkililerden alınan bilgiye göre, atanma istemleriniz yeni öğretim yılının başlamasından önce ele alınıp sonuçlandırılacak. Tunc TA YANC Tevfik CAVDAR KemalSULKER Julide GÜLİZAR Cem İDİZ Omer GÜNEŞ Mehmet KÖK Fusun ÖZTURK Emrehan HALICI İLÂN İSTANBUL 1. SULH HUKUK HAKİMLİĞl'NDEN Sayı: 983/434 Karabet oğlu Şahanikten doğma 1930 D.lu Silva Pepron Külhancıoğlu'nun akü zayıflığı sebebiyle hacredüerek, halen Etiler, son durak, Modern Apt. D14'de ikamet eder ablası Alis Şake Külhancıoğlu'nun vesayeti altına konmasına mahkememizce 24.6.983 tarihinde karar verilmiştir. tlân olunur. 29.7.1983 (Basın: 8385) İLÂN YALOVAATATÜRK DEVLET ÜRETME ÇİFTLİĞt MÜDÜRLÜĞÜNDEN 1 1983 yılı mahsulü 102 ton armut ve 120 ton elma 16 Ağustos 1983 Salı günü saat 14'te çiftlik merkezinde açık artırma sureti ile dalında olmak üzere parti parti satılacaktır. Mal bedelinin yarısı peşin, yarısı 6 ay vadeli teminat mektubuyla satılacaktır. 2 102 ton armudun muhammen bedeli 3.930.000. Lira, muvakkat teminatı 393.000 Liradır. 3 120 ton elmanın muhammen bedeli 3.35O.OOO. Lira ve muvakkat teminatı 340.000. Liradır. 4 Satışa ait şartnameler Genel Müdürlüğümüzde ve çiflik merkezinde görülebilir. 5 Verilen fiyat uygun bulunmadığı takdirde ikinci ihale 23 Ağustos 1983 tarihinde ve aynı şartlarla aynı saatte tekrarlanacaktır. Basın: 22136 SATRANÇ DERS VERİLİR Almanca öğrenim yapan öğrencilere matematik, fızik dersleri 16 16 570 • Nüfus cüzdanımı kaybettim. Geçersizdir. GAFFAR ILHAN kitaplığınızıı değeri 'BILIM, SANAT