25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER manın yolu olarak benımsenıyor. Yaşam düzeyini iyileştirme, geliştirme, toplumsalsiyasal yaşama daha büyük ölçüde etkin olarak katılma, çevresindeki dünyayı daha iyi anlama için yetişkine kaçırdığı fırsatı yakalama olanağı böylece verilm<»lidir. Okuryazarlığm etkili ve sonuç getirici olabilmesi için okuma yazmayı öğrenen yetişkine bol okuma olanaklan yanında,öğrenme, okuma zevkini geliştiren, ufkunu genişleten bir altyapı da sağlanmalıdır. Her türden kitaplıklar, basma, çoğaltma ve yayma araçları, müzeler, kültür klüpleri, toplum merkezleri gibi. Okuryazarlığm bireysel ve toplumsal yararlan demokratik bir siyasal ve ekinsel ortamda gerçekleşebilir. Sansürsüz, özgün basın, yaygın kitaphk ağı, ucuz 'dtap, haberleşme özgürlüğü okuryazarlığın işlevselliğini artırmanın ön koşuludur. Okuryazarlığm gazeteyi kolayhkla, akıcı biçimde okumakla ölçülemeyeceğini savunanlar, gazetede yazılanlara ne denli güvenilebileceğinin çok önem taşıdığını ayrıca vurguluyorlar. Türkiye'de girişilen son okuma yazma seferberliğine ilişkin resmi açıklamalar oldukça iyimser. Birkaç milyon insanın okuryazar duruma girdiği söylenmektedir. Hatta, uluslararası ölçekte başanlı olduğu da belirtiliyor. Gerçi, seferberliği yansız, bilimsel bir değerlendirmeden geçiren herhangi bir araştırma yapılmış değildir. 198283 öğretim yılında Eğitim Fakültesi yüksek lisans öğrencileriyle birinci kademe kursunu bitiren 200 kişiye uyguladığımız anket, bu konuda ilginç gözlemler yapmaya yaramıştır. DtKKAT GEREKEN NOKTALAR Türkiye'ye, hatta Ankara'ya genelleme yapmak istemeksizin bundan sonra yapılacak araştırmalarda yararlanıhr ümidiyle birkaç noktayı dikkate getirmek istiyorum. Kursa katılanlardan önemli bir bölümü (% 52) hiç bir okula ya da kursa gitmeyenlerden oluşuyor. Geri kalanlar ya ilkokulu bitirmiş ya da terketmiş. Bu da okulda öğretilen okuma yazmanın kullanılmadığını, unutulduğunu, kursa gitmek gerektirdiğini gösteriyor. Kursa katılanlar arasında okuma yazma öğrenme dışında hiç bir şey beklemeyenlerin beşte ikiyi oluşturması ilgi çekicidir. Toplumda saygınhk kazanmak, toplumsal statüsünü yükseltmek, ekonomik katkıda bulunmak, yeni iş bulmak amacıyla kursa katılanlar (beşte üçü) çoğunlukta. Kursu bitirenlerden beşte üçü amacına ulaştığını, beşte ikisı de ulaşamadığını belirtiyor. Büyük çoğunluk okuma yazmayı öğrenebildiğini, yaklaşık dörtte biri öğrenemediğini belirtiyor. Bitirme belgesi aldığı halde okuma yazmayı öğremediğini itiraf edenler de var. Okuma yazmayı öğrenmenin yaşamında en çok yaptığı etki İconusunda kursu bitirenler birinci sırada gazete, kitap okumayı belirtiyorlar. Mektup yazıp okuma ikinci; pazara gitme, otobüse binme, alışveriş konularında güven duygusu kazanma üçüncü sırada belirtilrois Kurs sonunda "iş buldum" diyebilenlerin oranı oldukça düşük. Kurs bitirenler, okuma yazma yanında, matematik, dikişnakış, konservecilik, dilekçe yazmak gibi yaşamda yararh olacak, ilkokul öğrenimine geçmee yararjı olabilecek konularda ilgi edinmek istemektedirler. 3 TEMMUZ 1983 Okuryazarhk Işlevsel Olmadıkça Okuryazarhk, kuşkusuz gelişkinliğin bir göstergesi. Ancak, okuryazarhk işe yarar duruma getirilmedikçe, yani yaşamda gerçek ve çağdaş bilgileri edinip kişinin düzeyini yükseltmedikçe pek bir değeri yoktur. Unutmayalım: Okumayazma öğrenenin neler okuduğudur önemli olan. Geçenlerde yürürlüğe konan yasal, toplumsal gelişmeye kat • etkin biçimde katılma için bilgileri, becerileri edindirme işlevibir yasayla yetişkinler için oku kısını tartışmaya gerek yok. ni yüklenmiştir. ma yazma bilme, daha doğrusu, Okuryazarlıkla gelişmişlik düzeOkuma yazma bilmezliğe karbilmeyenlere öğrenme zorunlu yi arasında düz orantı, kolayca ğu getirilmiştir. İki yıldır gönül göze çarpan sıkı bir bağlantı var. şı açtığı savaşımda UNESCO, lülük ilkesine göre sürdurülen Kuşkusuz, gelişmişliğin bir gös okuma yazma izlencelerinin okuma yazma seferberliği, böy tergesi de okuryazarhk. Bu gös(programlarının) toplumsallece yasal bir yaptırıma bağlana tergenin bir sonucu mu, yoksa ekonomik kalkınma planlarmın rak yükümlülüğe dönüşturül bir nedeni mi yansıttığı tartışılan bir parçası olmasını, ekonomik müştür. Cumhuriyetin ilk yılla bir konu. Oysa, bireyin toplumönceliklerin gözetilmesini isterından bu yana okuryazarhk dü sal, ekonomik, siyasal, ekinsel miştir. İnsanın ekonomik ve siv zeyindeki göresel ilerlemeye (°?o yaşamında uygulanmayan, kulvil yaşama tam olarak katılmall'den % 69'a yükselmesine) lanılmayan kurukuruya bir sına yardımcı bilgi ve becerilerin karşın, 1980 başlarında okurya okuryazarlığı savunmak olanakokuma yazma yoluyla sağlanmazar olmayan nüfusun sayısı 13 sız. İnsanın yaşamma girmeyen, sını vurgulamıştır. Emeğin verimilyona ulaşmıştır. İlköğretim bir alışkanhk olarak sürmeyen minin arttırılmasında, besin üreçağındaki nüfusun tümünün okuma yazmanın yazgısında timinde, işleyimleşmede, topokula gitmesinin sağlanamayışı unutulmak var. Başta UNESCO lumsal ve mesleksel hareketlilikyüzünden ilköğretimin zorunlu olmak üzere çeşitli uluslararası te, yeniinsangücününyaratılmave parasız olmasına karşın bu kuruluşların öne attığı "işlevsel sında okuryazarhk katkıda buduruma düşülmesı düşün okuma yazma" kavramına gö lunmalıdır. İşlevsel okuryazardürücüdür. re okuryazarhk artık kendi ba hk, yalnızca okuma yazma öğşına bir amaç olmaktan çıkmış renmenin değil, aynı zamanda OKURYAZARLIK tır. Oaha verimli üretim, top bireyin toplumsal, sivil, ekonoDEĞERLENMEDİKÇE... Okuryazarlığm ekonomik, si lumsal ve siyasal yaşama daha mik, ekinsel rollerine hazırlan PENCERE Seçeneksiz Seçenek Günaydın Gazetesi'nin 1 Temmuz günlü sayısında Maliye Bakanı Adnan Başer Kafaoğlu'nun bir açıklaması yayınlandı. Gazetenin yazdığına göre Sayın Kafaoğlu demiş ki: •t 24 Ocak Kararları, 1980 yılının başında benim de katıldığım bir kurul tarafından alındı. Bu kararların saptanması için uzun çalışmalar yapıldı; toplantılar düzenlendi. Bu çalışmalarda ve toplantılarda Turgut Özal yoktu. Özal'ın iyi bir uygulayıcı o W duğunu bildiğim için kararları uygulamasını ben önerdim. Öz. 24 Ocak'ın uygulayıcısıdır." > Öyle görünüyor ki 24 Ocak "samur kürk" oldu. Herkes giymek istiyor. • Elimde bir kitap var: "24 Ocak Bir dönemin Perde Arkası" Yazan: Emin Çölaşan. Milliyet Yayınları'ndan çıkan bu kitap gazete röportajı kadar rahat okunan; ama, gelecekte 80'li yılların tarihini yazacak olanlara ışık tutacak nitelikte bir belgedir. Eski kuşaklar böyle belgelerin "ibret" için okunmasını isterlerdi. Sayın Adnan Başer Kafaoğlu'nun Emin Çölaşan'ın kitabını özenle okuması ve yanlışlıklar varsa şimdiden düzeltmesi kendi hesabına iyi olacaktır. Çünkü kitabın İlk yarısında 24 Ocak kararlarının nasıl alındığı ayrıntılarıyla anlatılıyor; ama bu ayrıntılar arasında ben Sayın Adnan Başer Kafaoğlu'nun adını göremedim. 24 Ocak kararları şöyle alınıyor: 1980 yılının başında 22 milyar dolar borçlu Türkiye'de ekonomi Turgut Özal'ın eline veriürken IMF (Uluslararası Para Fonu) Türkiye'ye bir adam göndermiştir: Bay Charles Woodward. IMF'nin koşulları bellidir: Kesenin ağzını açmak için Bay Woodvvard, Amerikan dolarının 47 liradan 55'e çıkanlmasını ve 150160 milyar liralık bir zam paketinin hükümetçe yürürlüğe konmasını istiyor, bu temel koşulun yanısıra IMF'nin bilinen reçetesi uygulanacak. Turgut Ozal diyor ki: Sen doların 5560 lira olmasını mı istiyorsun? Ben 70 lira yapıyorum; sen 150160 milyar liralık zam paketi mi istiyorsun? Ben 400 milyar liralık zam paketi hazırlıyorum. Yalnız sen de ba.na acele dolar bulacaksın. İşte 24 Ocak'ın özünde, temelinde, gerekçesinde yatan tarihsel gerçek. 24 Ocak'ın "serbest faiz" politikası d a IMF'nin baskısıyla benimsenmiştir. Türkiye'nin ekonomi politikasını uzun süredir bir ikilem yönlendiriyor: 1) Yeniden borç bulmak, 2) Eski borçları ertelemek. f p^Kı İşte bu kadar. • Ve bunun içindir kl 24 Ocak kararlarını IMF'nin baskısıyla almak zorunda kalanlar: 24 Ocak'ın, demişlerdir, alternatifi yoktur. Buna "seçeneksiz seçenek" (alternatifsiz alternatif) denebilir. Çünkü sanayileşmemiş ülkeler için IMF'nin koşulları "temel politika" olamaz. IMF dünya para ve kredi sisteminde zenginlerin düzenini sürdürmek için kullanılan bir araçtır. IMF'nin sanayileşmemiş toplumlardaki işlevi siyasal alanda demokrasinin rafa kaldınlması biçimine dönüşüyor. Yeryüzünün az gelişmişlik laboratuvarında denene sınana öğrenilmiş bir gerçektir bu. Peki, bu "seçeneksiz seçenek"ten ülkemizin gerçek kalkınmasına doğru nasıl yöneleceğiz? • Ekonomi ile politika birbirinden ayrılamaz. Şimdilik ekonomik alanda ünlü işadamlan, IMF uzmanları, holding profesörleri konuşuyorlar; kendileri söyleyip kendileri dinliyorlar; aralannda tartışıyorlar; çok sesli gibi görünen bu "tek sesli kofo"nun lafazanlıkları sanki.Türkiye ekonomisinde bir diyalog varmış sanısı yaratıyor. IMF'ye karşı bağımsız bir ekonomi politikasını uygulayabilecek toplumsal güçler ülke siyasal yaşamına ağırlığını koyabildiği gün işler degişecektir. Prof. Dr. CEVAT GERAY t Toplumda savgınlık kazanmak dürtüsü ağır basmaktadır. Bütün bunlar, okuma yazma öğrenmeyi yetişkin için zorunlu kılan yasanın uygulanmasına geçildiğinde son seferberlik çalışmalarının sonuçlarının bilimsel olarak değerlendirilmesini, işlevselliğin sağlanması için gerçekçi bir yol tutulmasını gerektiriyor. EVET/HAYIR Hep yazdık, hep söyledik, hep uyardık. Bu sonuncuşu... Bu yazı çıkana kadar TDK ve TTK tarihe karışmış olabilir. İki Atatürkçü bilim kuruluşunun yerinde bir 'Genel Müdürlük' görebiliriz. Bir devlet dairesi!.. Amirleri, memurlan, müdürleri ile!.. İktidardaki siyasal partilerin eğilimlerine göre yönlenebilecek bir devlet örgütü!.. Bu muydu Atatürk'ün istediği, özlediği? Değildi. O, "devrimi'nin dondurulması'nı istemezdi. O, ilerleyen, gelişen uygarlığın, ekinin, bilimin verilerine ayak uydurulmasından yanaydı. 'En gerçek yol gösterici bilimdir'demez miydi? Çağdaş olmak, araştırıcı olmak, yaratıcı olmak; Turk ulusunun "öz kişiliği'ni bulmasına yol açan çalışmaları hızlandırmak, tarih ve dil alanlannda tam bir özgürlük içinde görev yapılmasının yararına inanmak... "En iyi savunma, saldırıdır. Şu halde dil alanında türemiş yabancılıklara saldıralım, ağacı bir defa silkeleyelim. Görelim hangi çürükler düşecek, kalan sağlamlar bakalım ne kadardır. Dökülmeyenler, özleri ve arınmışları bulununcaya kadar biraz daha işe yarayabilir. Geçici olarak..."; "Yeni kelimeleri ortaya atmak gereklidir. Ulusal beğenimiz hangisinden hoşlanır ve onu kullanırsa o zaman sözlüğümüze koyalım"; "Ulusçuluğun en belirgin niteliklerinden birisi, değerli esaslarından birisi, dildir. Türk ulusundanım diyen insan herşeyden önce ve kesinlikle Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk ekininden ve topluluğundan olduğunu iddia ederse buna inanmak doğru olmaz.", "Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır." Mırıfc " Atatürk'ün bu sözlerini okumamışlar, duymamişlar sanki! Atatürk'ün bıraktığı vasiyetle TDK ve TTK'yı koruduğunu, bu iki """"kurumun geleceğini güvence altına aldığmı sanki bilmiyorlar! Atatürk devriminin bilimsel kaleleri tek tek elden giderken buna sessizce seyirci kalmak acıdır, acı! Bu acılığı duymak gerek... Sonuna dek bir yanılgının, bir yanlışlığın, bir bozuk anlayışın karşısına çıkıp, doğru'ları, Atatürk'çü düşünce ve görüşleri savunmak gerek... On ikiye bir kalaya, hatta daha sonrasına dek... "Cumhuriyet" ki bu gazete de Atatürk'ün kurduğu, adını koyduğu bir başka yapıtıdır ve yazarları her zaman Atatürkçülüğe ters düşen işlere, davranışlara karşı gerçekleri savunmuşlardır. Her zaman da savunacaklardır... Yanlış yoldan ergeç dönülecektir inancındayız biz. Atatürk Kültür Kurumu' TTK ve TDK'nun yerini tutamaz; Atatürk devriminin açtığı yolda başarılı olamaz, kanısındayız. Atatürk'ün, dil ve ekin konularını bir 'devlet kuruluşu' içinde oluşturmayı düşünmemesinde büyük bir gerçek payının bulunduğunu biliyoruz. Ama DM'deki bir takım üyelerin TDK'na saldırırken 'gökkonuksal avrat' gibi hiç bir TDK sözlüğünde yer almayan uydurmalarla konuştuklarını görerek ve bu tür konuşmaların ne yazık ki etkili olduğuna şaşarak, bir kez daha uyarı görevimizi yapıyoruz. İleriki kuşaklar desinler ki, 'Cumhuriyet' yazarları sonuna dek Atatürkçülük görevini yerine getirdiler, gerçekleri belirtmekten korkmadılar. 'Yarın' diye bir gerçek vardır. Gün gelir tüm yanılgılar, yanlışlıklar ortaya çıkar. Ama yitirilen bunca değerli zamant geri getirmek olanaksızdır. Evet, son yargı artık tarihin... IC BASIN TERCÜMAN Doğru Yol... Nazlı Hıcak, 29 haziran günlü yazısında "Parti liderieri arasındaki iyi münasebet" ve "partilerin birleşmesi" konularına değinirken "Sunalp paşa'mn partisiyle Calp'in birleşmesinin kanaatince iki birbirine benzerin kaynaşması olacağını" belirtiyor ve sözlerini Doğru Yol Partisi'yle noktalayıp, bu partinin "boşluk"u dolduracak parti olabileceğini bildiriyor. Henry Kissinger'in ABD'deki parti mensuplarımn birbirlerine olan yakınlıkları konusundaki sözlerinden yola çıkan Ilıcak şöyle diyor: ".. Parti liderieri arasındaki iyi münasebet, dalga dalga tabana yayılır ve memlekette genel bir uzlaşma zemini sağlanır. Türkiye, bu açıdan memnuniyet verici bir ortam yaşamaktadır. Liderler uyum içindeler. Bu uyum çok sayıda parti parlanıento'ya girse dahi, istikrarlı bir çalışma ortamının sağlanacağının işaretidir. Kaldı ki, halen çok fazla partinin kurulduğunu söylemek de güçtiir. Hiçbir istikbali olmayan ve Sayın Evren'in dediği gibi, pazarlık giicünü artırmak için oluşturulan siyasi partiler vardır. Bunlardan bir tanesi olan Yiice Görev Partisi, kendisini feshetmiştir. Calp ise başından beri zaten pek fazla bir ilgi toplayamamıştır. Üyelerinin, scçimlerin favorisi olarak gördiiğü Sunalp Paşa'nın partisiyle Calp'in birleşmesi, kanaatimizce iki birbirine benzerin kaynaşması olacak ve bir sayı azalmasına yol açacakür." Bu hesaba göre ortada Özal, Sunalp Paşa ve SODEP olduğunu, ancak yeni kurulan Doğru Yol Partisi'ni ve gelişmesini de dikkatle takip etmek gerektiğini belirten Nazlı Ilıcak, yazısını şöyle sonluyor: "Bir büyük kitleye hitap eden samimi sloganlarla ortaya çıkmışlardır. Boşluk, bu parti tarafından doldurulabüecek midir? Bunu, 1015 gün içinde göreceğiz. Doğru Yol, teşkilatını siiratle kurabilir, tabanı kendisine inandırabilirse, hızla büyür ve gelişir. Böyle bir durum, başta Sayın Evren olmak üzere, herkesin hoşuna gidecektir. ÇünkU, böylece arayış nihayete erecek, Sayın Cumhurbaşkanı'mızın şikayet ettiği, her gün yeni partiler kurulma yolundaki teşebbüsler ortadan kalkacaktır. Doğru Yol, bir kadro hareketidir. bu kadro hareketi; teşkilatta kök salar, sonra da başa, hem inandırıcı, hem de bugünkü rejimle uyum içinde çalışabilecek bir isim koyabilirse, Türk demokrasisi açısından, mutluluk veren bir neticeye ulaşılmış, 'Az ve Öz' sloganı içinde, parti yelpazeşi tamamlanmış olur. Herkes, 'Öz partisini' bulduktan sonra başka arayışlara ne hacet!.." nomik yaklaşımlannda daha becerikli görünüyor. "Sayın Sunalp bu hususu da dikkate almalıdır. Bunun çözümü, belki de iki sağ kanat liderin, Sunalp ve Özal'ın kuracağı diyalog'dan geçiyor. "Bir nokta da MDP'nin varlığının, diğer partilerin ve çok partili sivil siyasetin varlığına bağlı olduğunun bilinmesi gereğidir. "Politikacılann ve mesela SODEP ya da Anavatan Partisi'nin alacağı her yara, MDP'nin de ömrünü etkileyecektir. Halkın gözünde, siyasete muvazaa girmemesi, seçime ve siyasete ragbeti artırır." namzet bir hüviyet iktisap edecek, aşkı ve meşki konu alan bol resimli toplumsal kültür .dinamikleri arasına karışacak. Daha da ileriye gidip, kimin kiminle yattığını, kimin kiminle kalktığını ve kimin kimden ne yediğini ballandıra ballandıra anlatacak... Milli Gazete'nin varlığını devam ettirmek için önünde açılan yollardan birisi böyle. "iki: Sahifelerini resmi müsaadeli evliya menkibelerine tahsis etmek. Sultan Aziz'in kısbetçibaşısının er meydanında çektiği el enseleri tatlı ve çekici bir üslupla okuy ucularına tekrar tekrar nakletmek. tncili Çavuş fıkraları. 'Tahir ile Zühre' edebiyatı ile resmi müsadeli sufiyyun'un, ücretler ile fiyatlar arasındaki dengesiz gelişmelere karşı gözlerini ve kulaklarını kapatıp tıkamak.." Atilla Özdür yazısının sonunda ise şöyle diyor: "Büyük bir ihtimalle bu tasarının bayrama kadar kanunlaşması beklenebilir. Ya da acı bir bayram hediyesi olmasın diyerek, bayramın hemen ertesi günlerine tehir edilebilir. Bu süre içerisinde gazetenin ve matbaanın tesislerinin tapusuna sahip hukmi şahsiyetlerin yetkili ilgililerine 'kendilerini bekleyen ikili lercihlerine' kolaylık olması için, okuyucularımız nasıl bir 'Milli Gazete' arzu ettiklerini bildirirlerse, kendilerini o gazete türüne ve geleceğin Türkiyesi'ne egemen olmaya namzet kültür havasına da şimdiden alıştırmış olurlar." Son Yargı Artık Tarihin... OKTAY AKBAL MİLLİ GAZETE Yatak Edebiyatı ve Kısbetçibaşı Atttla Özdür, 20 Haziran günİU "Nasıl bir Milli Gazete Istiyorsunuz?" başhklı yazısında yeni basın yasası tasansına değiniyor ve tasarınm yasalaşmasından sonra gazetenin önünde iki yol kaldığını, "Hak geldi batıl zail oldu" ile ifadesini bulan temel şiarını terk ederek önünde açılan bu iki yoldan birisine yönelmesi gerektiğini belirtiyor. Atilla Özdür, bu iki yolu yazısında şöyle açıklıyor: "Milliyetçi, maneviyatçı, mukaddesatçı ve muhafazakar Tercüman Gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak'ın sahibi göründüğü 'Bulvar'ın havasına bürünüp, kendisini Anayasa'nın nezdinde saygınlıgın zirvesine çıkartmaya Gırgır Dergisinin kapağı MİLLİYET Diyalog Mehmet Barlas, 27 haziran günlü yazısında, bazı yanlış tutumların sonucunda MDP'nin, kamuoyunun gözünde, aslında bulunmaması gereken bir yere itildiğini, partinin adeta bir "devlet" ve bir "rejim" partisi hüviyetine büründüğünü belirtiyor. MDP'nin önümüzdekı siyasal dönemde önemli bir role sahip olacağını da belirten Barlas, "Sunalp'in belki de çevresindekilerin verdiği' partilerustü parti lideri' görüntiisünden sıynlması gerektiğine" de işaret ediyor yazısını şöyle sonluyor: "MDP'nin ekonomik hayata bakış açıları, henüz somutluğa kavuşamamıştır. Bu bakımdan yine sağ'da sayılan Sayın Turgut Özal'ın 'Anavatan Partisi' eko DIS BASEN çok kesim, bir grup subayın generali devireceğini umuyor. Eğer böyle bir hükümet değişiklıği olacaksa çabuk olmalı. Çünkii doğuracağı sonuçlar da o oranda daha az kötü olacaktır." ACI BİR KAYEP Merhum Amiral Sait Halman ile merhume îclâl Halman'ın ve merhum tayyareci Salim Taşkıranel ile Melâhat Taşkıranel'in torunu, merhum Ferit Uyguç, merhum Kemal Nemlioğlu, Belkıs Öngören ve merhum Rıza Nemlioğlu'nun küçük yeğeni, Leylâ ve Fahir Göksel'in, Esin ve Mahmut Tali Öngören'in, Gülsevin Altınbaran'ın yeğeni, Sema ve Saide Göksel ile Melike Altınbaran'ın kuzeni, Maria ve Hür Halman ile Defne Halman'ın kardeşi, Seniha ve Talât Sait Halman'ın oğlu, New York Birleşmiş Milletler Okulu Stuyvesant Fen Lisesi Yüksek İftihar Öğrencisi, büyük küçük herkesin sevdiği THE TIMES Italya seçimleri İngiltere'de yayınlanan "The Times" gazetesi İtalya'da Hıristiyan Demokratların büyük bir yenilgisiyle sonuçlanan erken seçimler konusuna değindiği bir yazıda, Ciriacco de Mita Başkanlığındaki Hıristiyan Demokratların "kendilerini toparlamak için" biriki yıl muhalefette kalmaları gerektiğini belirtiyor. Yazı şöyle devam ediyor: "Hıristiyan Demokrat Parti'nin, kendini toparlaması için en azından bir iki yıl muhalefette kalması gerekiyor, ancak İtalya'nın seçim sistemi de Mita Başkanlığındaki partiye bu lüksü tanımıyor. Bu nedenle yapılması gereken, Başbakanhğın bu görevi gerçekten yürütebilecek bir lidere devredilmesi olabilir. Sosyalistlerin lideri Bettino Craxi bu iş için biçilmiş kaftan görünüyor. Aslında Craxi'nin Fanfani Başbakanlıgındaki Hıristiyan Demokratların koalisyonundan ayrılarak, erken seçimleri zorlamasının ardında da bu amaç yatıyordu. Ancak Craxi, seçimlerde oylarını yalnızca yüzde 9.8'den 11.4'e çıkartabildi. Bu da Craxi'nin siyasal manevrasını tam olarak gerçekleştiremediği anlamına geliyor. Seçimleri kazandığını söyleyebilen tek lider küçük Cumhuriyetçi Parti'nin Başkanı Giovanni Spadolini olabilir. Ülkeyi 198182 yıllarında iyi bir şekilde yönetebilmiş olan Spadolini geçen hafta yapılan seçimlerde en çok oyu alan parti olmuştu." UiKtator Pinochet 28.6.1983 Frankfurter Allgemeine SAİT SALİM HALMAN 17 yaşında, elim bir kaza sonucunda hayata gözlerini yummuştur. Cenazesi 3 Temmuz 1983 Pazar günü öğle namazından sonra Şişli Camii'nden kaldırılarak Edirnekapı Şehitliği'ndeki aile kabristanına tevdi edilecektir. AİLESİ THE WASHINGTON POST "1 he VVashington Post" gazetesinde yer alan bir yazıda, Şili diktatörü Augusto Pinochet'yi zor günlerin beklediği vurgulanıyor. Gazete ulkede muhalefetin giderek arttığını belirterek Pinochet'nin iktidarda altı yıl daha kalıp kalamayacağının önemli bir soru olduğunu kaydediyor. Yazı özetle şoyle: "Şili'nin durumu, 10 yıl önce seçımle iktidara gelen Marksist Başkan Salvador Allende'nin durumunu çağrıstırıyor. Ekonomi, o zaman da olduğu gibi tam bir felaket. İşsizlik yüzde 20'ye ulaşıyor, enflasyon yüzde 30 dolayında. Üretim ise giderek düsüyor. Birazcık düşünebilen herkes, askeri yönetimin ülkeyi uçuruma sürüklediğinin farkında. General Pinochetnin elinde bülundurduğu ve her zaman kullanabileceği güç kiiçümsenemez. Buna rağmen, bir Çelenk göndermek isteyenlerin, ömrünü bilim ve eğitime vakfetmeye azimli olan Sait'in adına Türk Eğitim Vakfı'na bağışta bulunmaları rica olunur. Sakatlar kendılerine guç verenlere teşekkür eder, Mübarek Ramazan Bayramı dolayısı ile her turlu yardımlarını bckler, saygılar sunarız. ,... . „ „ . . , SAKATLAR DERNEĞ1 tSTANBUL ŞUBESİ y ı ürk Tıcaret Bankası Çapa Şubesı : 9743 Ziraat Bankası Şehremıni Şubesi: 4228 Garanti Bankası Aksaıay Şubesr. \604721 TEL: 5 21 88 82 ADFES: Vakıf Guraba Cad. 31/33 AKSARAYİSTANBUL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle