23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
UMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER mıştır. Eyleme dönüşmeyen düşünceyi cezalandırmak doğru bir davranış biçimi değildir. Uygar insan düşünceyi, düşünce özgürlüğünü her şeyin üstünde tutmuştur. Düşünce özgürlüğüne karşı çıkmak şöyle dursun, onu yasalarla korumaya çalışmıştır. Tüm uygar dUnyanın yasaları bu doğrultudadır. Bilinen bir gerçektir ki insanoğlu yüzyıllar boyunca gerçek olmayan, saçma sapan düşüncelerin tutsağı olmuştur. Bu saçma sapan düşünceler, milyonlarca kişi tarafından doğru diye benimsenmiştir. Bu ahşılmış düşüncelere karşı çıkan bir ya da iki kişi, zehirlenerek öldürulmüş, darağaçlarında sallandırılmış, ateşler içinde, giyotinlerde can vermişlerdir. Amasonunda ne olmuştur? Yığınların benimsediği düşüncelerin yanlış, bu üçbeş kişinin düşüncesinin doğru olduğu analşılmıştır. Gün gelmiş Sokrates'lerin, Galileo'lann, Bruno'lann doğrulan egemen olmuştur. Onları ateşe atanların çocukları, ölüme gönderenlerin torunları, bu özgür, bu doğru düşünen insanlann heykellerini dikerek, caddelere, alanlara, çarşılara onların adını vererek atalarının günahını bir dereceye kadar hafifletmek istemişlerdir. ÖZGÜRLÜKTEN DEClL, KÖTÜYE KULLANMAKTAN... Bu nedenledir ki düşünceyi yasaklayarak, basın özgürlüğünü, bilim ve sanat özgürlüğünü dizginleyenler her çağda büyük bir yanılgı içine düşmüşlerdir. Çünkü özgür düşünceler "En kalın duvarlan bile aşmıştır." Özgürlüğü korumak savıyla bile olsa, düşünceyi suçlayanlar, düşünce özgürlüğünü kötüleyenler, çok geçmeden özgürlüğü yok ettiklerini görmüşlerdir. Tarih bunun ömekleriyle doludur. Ama özgürlük hiçbir çağda sürekli olarak tutsak edilememiştir. İnsanı insan yapan bir kavram varsa, o da özgürlüktür. Onun için özgürlükten korkmak yanlış bir tutumdur. Korkulacak şey özgürlük değil, özgürlüğün kötüye kullanılması olmalıdır. Basın özgürlüğüne, düşünceyi açıklama özgörlüğüne, bilim ve sanat özgür lüğüne gereksiz sınırlar getirmek bu nedenle doğru değildir. Ama ne yazık ki günümüzde bile bazı toplumlar uygarlığın ve insanlığın kolay kolay vazgeçemeyeceği özgürlük düşüncesini yanlış anlamışlardır. Özgürlüğü, istediklerini yapabilme hakkı olarak ele almışlardır. Bu nedenle de yönetilenler yönetenlerle gereksiz çatışmalara girmişler, yönetenler de bilinçsizce kısıtlamışlardır bireylerin özgürlüğünü. Bazı yerlerde de inanç ile özgürlük çatışmıştır birbiriyle. İnanç uğruna özgürlük hiçe sayılmış, özgürlük uğruna inanç tepelenmiştir. İnançla özgürlük arasında bir denge kurulamamış, bir uyum sağlanamamıştır. Bazı toplumlar da, özgürlük savaşımı vermekten yoksun olduklan için özgürlükten yoksun kalmışlardır. Kimi toplumlarsa pısınk ve korkak olduklanndan, özgür düşünceyi uyanık tutamadıklarmdan, kazandıkları bir parçacık özgürlüğü de yitirmişlerdir. İyi işleyen demokrasilerde böyle bir durumla karşılaşılmamıştır. İyi işleyen demokrasilerde gerek devletin, gerekse bireylerin gerçek amacı özgürlük olmuştur hep. YANLIŞLIGA DÜŞMEYELİM Demokrasiyi bütün koşullarıyla birlikte yeniden kurmaya çahşıyoruz. Demokratik düzeni yaratmak ve işletmek, Türk ulusu için tarihsel görev haline gelmiştir. Bu görevi başarı ile yürütmek isteyenlere yardımcı olmak zorundayız. Unutmamahyız ki demokrasinin birinci ilkesi özgürlükse, ikincisi hoşgörüdür. özgürlük ve hoşgörü ilkelerinin işletilemediği bir ülkede yasalar ve yasaların getirmeye çalıştığı düzen, imgesel görüntüden başka bir şey değildir. Basın Özgürlüğü, düşünce özgürlüğünün doğal bir uzantısıdır. Basın özgürlüğünün bulunmadığı bir yerde, düşünce özgürlüğünden söz edilemez. Ne var ki, basın da her istediğini sorumsuzca yazamaz ve ülkenin güvenliğini bozacak davranışlar içine giremez. Girerse, kişiler ve örgütler nasıl cezalandırılıyorsa, basın adamları da öylece cezalandınlır. Bu, uygarlığın ve demokrasinin bir gereğidir. Tasarıyı bu açıdan kimse eleştirmemektedir. Başlı başına düşünceyi suçladığı ve cezalandırma amacı güttüğü için ona karşı çıkılmaktadır. Uygar düşünce, yanlış düşüncelerin karşısına doğrularını çıkarmıştır. Kışkırtıcı eyleme geçmeyen düşünceyi hiçbir zaman cezalandırmamıştır. Dileğimiz, tasarının Danışma Meclisi'ne gönderilen biçimi ile y asalaşmamasıdır. 17 TEMMUZ 1983 tîzgttr Düşünee ve frzgür Basın nsanı insan yapan bir kavram varsa o da özgürltiktür. Korkulacak şey öz;ürlük değil, özgiirlüğün kötüye kullanılması olmahdır. Basın özgürlüğüne lüşünce özgürlüğüne sınır getirmek, bu nedenle doğru değildir. PENCERE Çözüm Yolu?... Ermeni terörüne karşı aldığımız önlemler veya uyguladığımız "karşı strateji" nedir? Yurt dışındaki diptomatlarımızı ve görevlilerimizi korumak için , (yeterli ya da yetersiz) önlemler alınmıştır; her kanlı olayın ar r dından gerekli diplomatik işlemler yapılmtştır. Ayrıca dış dün f yayı "Ermeni sorunu" konusunda aydınlatmak amacıyla girişimlerden söz ediliyor. Sonra? Her cinayetin ardından basınımız haklı öfkesini dile getiren başlıklar atmıştır: Köpekler yine vurduler". Kudurdular...." Sonra? Sıfıra sıfır elde var sıfır. • Öyle sanıyorum ki Ermeni terörüne karşı başarılı bir savaşım verebilmek için önce konuyu derinlemesine incelemek gerekiyor; Ermeni terörünün kaynaklarına inmeden bu iş yapılamaz. Ermeni terörünün kaynağına nasıl inilir. Ermeni terörü acaba hangi ülkelerde üsleniyor? Gazetelere yansıdığı kadarıyla bu soruya şöyle yanıt verilebilir: ABD, Fransa, Kıbrıs Rum kesimi, Lübnan... Basında yayınlanan haberler doğruysa Amerika'da ve Fransa'da Ermeni terörü güçlü taban ve tavan oluşturmuştur. öyleyse ilk iş bu devletlere yönelik yaptınm gücümüzün ne olduğunu kendi kendimize sormaktır. Çünkü Türkiye, Ermeni örgütlerinin variığını resmen tanıyarak dış dünyada bir girişime geçemez; terör örgütlerini de "muhatap" sayamaz. Ancak olayın bir başka yanı daha var. Kimi zaman iç ve dış basında değişik yaklaşımlara da raslanmaktadır. 16 temmuz 1983 günlü Günaydın'da şu haber yayınlanmıştır. " Amerika'nın etkili gazetelen'nden Christian Science Monitor'da yayınlanan yorumda, Ermeni terörünün ardında Sovyetler Birliği'nin yanısıra Yunanistan ve Suriye'nin bulunduğu öne sürüldü." Kimileri her tür terörün kaynağını komünizme bağlamak eğilimindedir. Ne var ki soyut bir kavramla savaşma tutkusu kişiyi de toplumları da gerçek yaşamdan saptırır, gölgeler dünyasına sürükler. Ermeni terörünün ardında gerçekten Sovyetler ya da Suriye varsa "muhatap" onlardır. Bu konuda karar vermek, elinde somut bilgiler bulunması gereken devlettir. Devlet planında soruna eğildiğimizde şu mantığı benimsemek zo runluğu ortaya çıkar: Ermeni terörü hangi ülkelerden kaynaklanıyorsa o devletler olaylardan sorumludur. Türkiye yabancı bir devletin iç güvenlik düzenini sağlayamaz; buna karşılık o devlete karşı devletler hukukunun öngördüğü yaptınm gücünü kullanabilir. Ermeni terörü hangi ülkede üslenmişse, o ülkenin devleti yeraltı örgütlerini ortaya çıkarmakla sorumludur. Bu yaklaşımın kapitalist ya da sosyalist yönetimlerle ilişkisi yoktur. • Türkiye Güneydoğu sınınndaki güvensizlikle ilgili olarak Bağdat'la diplomatik ilişkilere geçmiş, Bağdat'ın onayını aîarak Irak topraklarında bir operasyon düzenlemiştir. Irak'la ilişkilerde Bağdat'ın özel durumu ve coğrafya açısın dan varolan olanaklar da kullanılmıştır. Ermeni terörünün ise Batı'da odaklaştığı görülüyor. Batı ül kelerinin devlet örgütleri, bu olayın üstüne gidebilecek kada güçlüdürler. Dış dünyadaki Ermeni topluluklarının nerelerde vı nasıl örgütlendikleri de bellidir. Sonuçta Türkiye'deki yönetimin, Ermeni terörünü devletle hukuku planında ortaya koyması zarnanı gelmiştir. Eğer bu yolda gerekli girişimleri göze alamazsak, Batı dür yasında Ermeni terörüyle birlikte "Anadolu'da bağımsız Ermt nistan" siyaseti, "müttefiklerimiz ve dostlarımız" kesiminde gü geçtikçe yoğunlaşacaktır. Avukat M. İSKENDER ÖZTURANLI "Bilim, bildiğimiz şeyler, fel«fe de bilmediğimiz şeylerdir. 9nun için insan bilgisi ilerledikçe iorunlar felscfe alanından bilim ılanına gecer." Çağımızın ünlü düşUnUrü B.RUSSELL'ındır bu yargı. Gerçekten bilim, felsefenin kesinleşmiş biçimidir. Ama yüzde oranı daha çok bir kesinleşmedir bu. Çünkü zamanla bilimsel gerçeklerin bile değiştiği, doğru bilinen şeylerin yanlış olduğu görülmüştür. Bilim, uygarlığa koşut olarak gelişmiş ve ilerlemiştir. Bu gelişme, bu ilerleme sonucunda tartışmasız benimsenecek doğrulann alanı genişlemiş, gereksiz tartışmalar, gereksiz yasaklamalar son bulmuş, hoşgörü kuralı egemen olmaya başlamıştır. Top\umlarm uygarlaşması ile, özgürlük ve hoşgörü düşüncesi geçerlik kazanmış, bilinçsiz yasakların, bilinçsiz yasaklamaların yerini akla, bilime dayanan yasa\ar almıştır. Yasalar, ne kadar çok akla, bilimsel gerçeklere uygunsa, hukuka da o kadar uygun sayılmıştır. En kısa deyimle hukuk, akla dayanan yasa demektir. Akla, bilimsel ve toplumsal gerçeklere aykın yasa, hukuk değildir, adalet değildir. Kuşkusuz yasaların da bir takım yasaklar ve yaptınmlar getirdiği gözden uzak tutulmamalıdır. Ama bu yaptırımların, bu yasaklamaların hukuka uygun olması için, öncelikle akla ve mantığa uygun olması gerekmektedir. tnsanlık tarihi, bir bakıma hukuk dışı davranışlarla, akıl dışı yasaklamalarla savaştnun tarihidir. örneğin bir zamanlar 'Defne yaprağıçiğnemek'yasakdeğilmiş. Epiktetos da defne yaprağı çiğnemiyormuş. Ama günün birinde "Çiğneme" demişler, çiğnemiş." Bazı ülkelerde içkiye getirilen yasaklama, orada yaşayanlann içki içme isteğini durduracağına, daha da kamçılamıştır. Onun içindir ki bir şeyi yasaklarken çok dikkatli olmalı, çok düşünmelidir. Yasakların gerçeğe uyması, yasal olması göz önünde tutulmalıdır. özgürlük düşüncesi ile yasaklama hiç kuşkusuz birbirîne karşıttır. Ama yasal yasaklama ile özgürlük düşüncesi arasında böyle bir karşıthk yoktur. Her çağda ve her yerde "tnsanlar özgiır olduklan oranda yasalara boyun eğmişlerdir." Yasal yasaklamalara uyan toplumlar, daha çok özgür ve daha çok uygar olmuşlardır. UYGARLICIN YASAKLADIKLARI... tlkel insanin yasalan yoktur. llkel insan diledıği gibi davranmış, dilediğine sopa çekmiş, ditediğini asıp kesmiştir. Başlangıçta yumruğu güçlü olan çevresine de egemen olmuştur. Uygarlığın ilerlemesiyledir ki akıl gücü, kafa gücü, yenmiştir yumruk gücünü, bilek gücünü. Yumruk kullanmak, sopa kullanmak yasaklanmıştır. Bu yasağı getiren uygarhktır. Ne var ki dövüşü yasaklayan uygarlık, düşünceyi, düşüncenin açıklanmasını yasaklamamıştır. Yasaklanan şey yalnız ve yalnız sövgüye, saldırıya dönüşen düşüncedir. Düşünee sövgüye, saldınya dönüştüğü an, düşünce olmaktan çıkmaktadır. tşte uygarlığm yasakladığı bu tür sövgüler, bu tür saldırılardır. Başlı başına düşünce değildir. Başlı başına düşünceyi yasaklamak, suçlamak, cezalandırmak hiçbir zaman söz konusu olma EVET/HAYIR Stendhal Kanser Olsaydı! OKTAY AKBAL 'Bilimde Yeni Asama/ar' başlıklı yazım geniş bir ilgi uyandırdı. Fransız kanbilim uzmanı ve yazar Pro'f.Jean Bernard'ın "Kanserin nedeni elbet bir gün bulunacaktır, beş yılda, on yılda; ama Stendhal'in kahramanı Madam de Renal bir daha yaratılamaz", "Kristof Kolomb olmasa da Amerika kıtası vardı, ama Shakespeaıe olmasa Hamlet yoktu", "Hem bilimsel olmak, ham de insancıl olmak hekimlikte gereklidir" gibi sözleri, özellikle genç okurlar arasında tartışmalara yol açtı. Bernard'ın görüşlerinin doğru ya da yanlış verilere dayandığı gibi düşünceler belirten mektuplar aldım. On sekiz yaşındaki bir okurun mektubundan bir parçayı okurlarıma da sundum. Bu konuda mektuplar da geldi, gelmekte... Stj.Dr. E. Akyürek bakın ne yazmış: "Okurunuzun olayı algılayış biçimi beni üzdü. Arkadaşım, bilimle sanatın bağdaştırılamayacağı, ikisinin bir arada yürütülemeyeceği yanılgısı içinde... Bence her bilim adamı sanatı, sanat ürünlerini izlemeli. Bilim adamı sanatçı olamaz diye bir kural yok sanırım. İnsanları, doğayı anlatan sanatı sevmeyen bilim adamından, sizin de yazdığmız gibi yarar gelmez. Çünkü bilim adamı ürünlerini insanlığın yararı için verir. Sanat bence sanatçmın insan sevgisini soyuttan somuta dönüştürmesidir." Dr. Akyürek, 'bilim adamı her gün, her saat her dakika, sözünü ettiğimiz sevgi sağnağında yunmalı annmalı' dedikten sonra sözü Stendhal'e getiriyor, diyor ki; "Stendhal'i nasıl kurtaracağız? Sorusunu yanıtlamak gerek. Ben, 'Kızıl ile Kara'yı yazmak isterdim. Soruya göre Stendhal'in önünde iki yıllık bir yaşam kalmış. İki yıl, hiç de kısa sayılmaz bana göre. Bu sürede Stendhal yeni yapıtlar verecektir. Sonra Stendhal'i kanserden kurtardık diyelim; bu, onun başka bir hastalıktan ölmeyeceği anlamına gelmez. Hem bilim adamı hem yazar olarak her iki alanda da çalışmalar sürdürülebilinir." Genç doktor okurum mektubunu şu satırlarla bitirmiş: "Arkadaşımız milyonlarca kanser kurbanı için üzülüyorsa boşuna danını sıkmasın, çünkü Bay Doğramacı sanatla ilgilenmeyecek bir yığın 'bilim adamı' yetiştirmek için harıl harıl çalışıyor. Şunu bilmenizi isterim, ülkemizde sanatsever bilim adamları vardır, her zaman da olacaktır" Suadiye'den N.Turan da şöyle yazmış bu konuda: "Yaşamıma anlam kazandıran, mutlu olmamı sağlayan amaçlarım var. Fizikçi olmak gibi, yazar olmak gibi... Ayrım yapmaksızın, ikisine de aynı değeri vererek... Bilim adamlarına ve sanatçılara duyduğum saygı yöneltti beni buna. Belki ben de öyle bir saygı duyulmasını istiyorum. Ya da tüm yaşayanlar için birşeyler yapabilmek isteği. İnsanlara yardım etmek, aynm yapmaksızın hepsini sevdiğimi kanıtlamak... Mutluolmayı sağlayan etkenler her insan için değisiktir. Beni mutlandıran bir olay, başkası için hiç bir anlam taşımayabilir. Ben laboratuarda mutlu olabiliyorum. Ya da durmaksızın kitap okuyarak ve üreterek. Ne sanafsız bilim, ne de bilimsiz sanat olur! Bunları birbirinden ayırırsam genel anlamda yaşamımı sürdürürüm. Ama gerçekte değil. Yalnızca nefes alıp veririm, yaşamın anlamına varmadan." Şu iki mektubu okurken sevinç duydum. Sanat da bilim de insanoğlunun yararını, mutluluğunu sağlamak içindir. Yalnız bu günün insanını değil, gelecekteki insanı da... Bilim adamları ve sanatçılar 'güncel' çizginin ötesinde yaşarlar; ürünler verirler. Bu yüzden dar sınırları aşar, tüm insanlığın malı olurlar. Bilim ve Sanat birbirine karşıt değildir, tam tersine birbirini destekleyen, birbirini tamamlayan iki ayrı güçtür. Bu yüzden, iyi bir hukukçu, iyi bir hekim, iyi bir fizikçi, kısacası iyi bir bilim adamı olmak için sanatı, yazını iyi bilmek, daha önemlisi ondan zevk almak gerekir. Sanatçı da, bilim gerçeklerinden kopamaz. Koptu mu, çağın dışında gerçeklerden uzaklaşır, dolayısıyla yarattığı yapıt da güçsüz, dayanıksız olur. IÇ BASIN BAYRAM Mustafa Yücel ve... "Yine gttndemdeyiz" Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri Mustafa Yücel, 7.7.1983 perşembe günü Akdeniz gemisinde geçirdiği kalp krizi sonucu öldü. Kısa dönemde, Türk basın camiasının ve Gazeteciler Cemiyeti yönetim kadrosunun dördüncü kaybıydı bu: Abdi Ipekçi, Kadri Kayabal, Burhan Felek ve Mustafa Yücel... 13 temmuz günlü Istanbul Bayram Gazetesi'nde Mustafa Yücel'in Burhan Felek hakkında yazdığı bir yazı yer ahyordu. Istanbul Bayram Gazetesi'nde konuya ilişkin şöyle bir not düşülmüştü: "4 kasım 1982 günü kaybettiğimiz Aziz Başkanımız Burhan Felek'i, onsuz çıkacak bu ilk Bayram Gazetesi'nde Cemiyetimiz adına anma görevini, Genel Sekreterimiz Mustafa Yücel yıiklenmişti. Bu, Sayın Felek'le uzun süre birlikte çahşmış olan Sayın Yücel için kaçınılmaz bir görevdi de... Yazıyı hazırlayıp verdiği zaman, kimsenin aklından, bu yazının Sayın Mustafa Yücel'in son yazısı olacağı geçmemişti." Ama aslında Mustafa Yücelin bir başka son yazısı daha vardı. "Yine Gündemdeyiz" başlığmı taşıyan bu yazısında Mustafa Yücel, demokrasimizi ve camiamızı çok yakmdan ilgilendiren bir konuya "Basın Yasası Tasansı"na değiniyordu. Mustafa Yücel'in bu "son" yazısından bir özeti sunuyoruz: "Bugün getirilen yeni tasarının temel felsefesi 12 Eylül öncesine bir tepki niteliğindedir ve korsan basının bir daha hortlamamasını hedef almaktadır. Ancak bu hedefe yönelirken istisnalar kural haline getirilmiştir. Geçmişte siyasi iktidarların basın üzerinde baskı girişimleri, basın mensuplarının üzerinde önemle durdukları bir husus olmuştur. Yeni tasarıda, gelecekte siyasi iktidarların özgürlükleri sınırlamalarına büyük ölçüde imkan saulayacak hükümler bulunmaktadır ki, bu, basın mensuplarını en çok tedirgin eden bir husustur. Aziz okuyucular. Her zaman tekrarladığımız gibi, bir nokta üzerinde önemle durmak isteriz. Türk bstsınt aslı sınırsız ve sorumsuz bir özgürlükten yana değildir. Ve hiçbir zaman bunun savunucusu olmamıştır. Basının doğal hakkı olan özgürlüğü yanında görevleri ve manevi sorumluluğu da vardır. Basın daima doğru ve açık söyleyecek, yargılannda adil olacak, Bir asır geriye... Ziya Nebioğlu, 14 temmuz günlü Bayram Gazetesi'ndeki yazısında yeni Basın Yasası Tasarısı'na değinirken "Son Basın Yasası Tasarısı ile çok gerilere dönüyoruz. 20. asırdan 19. asıra.." diyor. Tasarıda yer alan çeşitli maddeleri irdeleyen Nebioğlu, yazısının sonunda şöyle diyor: "Dolaylı da olsa bir yerde sansürü getiren, jurnalciliği teşvik eden tasarıyı, demokrasinin gereği olan basın özgürlüğü ile, çağdaşlaşma ile bağdaştırmaya olanak yoktur. Vatandaşlann seçimlerde "hiç kimsenin tesiri altında kalmadan oy kullanabilmelerini", "demokrasimizin bir daha rayından çıkmamasım" istiyorsak, bunu sağlayacak olan basın özgürlüğünden yana olmalıyız. Kuvvetler arasında bir denge saglamaya çalışırken 4. kuvvet olarak nitelediğimiz basını, gelecek siyasi iktidarların etki alanına bırakamayız. Tasarı btttünüyle yasalaştığı takdirde ki buna ihtimal vermiyoruz çağdaşlaşma yarışında daha çok vakit kaybederiz." 13 Temmuz 1983 tarihli Istanbul Bayram gazetesinden baskı altında kalmayacak, fakat kendisi de, bir baskı unsuru olmaktan kaçınacaktır. Gazeteci kamu adına hesap sorarken haksız ve yanlış yayınlara yer vermeyecek, okuyuculanna karşı da hesap vermek zorunda olduğunu unutmayacak, ahlak ve vicdan ilkelerinden aynlmayacaktır. Üzülerek görmekteyiz ki, yeni tasarıda düşünce özgürlüğünü cezalandırmaya kadar varan, basılmamış yazıları ve eserleri dahi suç içine alan bir yöntem tercih edilmiştir ki, bu sansürden farksızdır. Anayasa'nın basınla ilgili maddelerinde taban değil, tavan hedef alınmıştır. Tasarıda hürriyeti bağlayıcı hapis ve para cezaları büyük ölçüde arttırılmıştır. Yargılama sisteminde bir teminat unsuru olan toplu basın mahkemeleri kaldınlmak istenmektedir ki bunu ihtisas mahkemelerine önem veren bir sistemle bağdaştırmak mümkün değildir. Sorumluluğun tamamına yakın bir kısmı yazıişleri müdürüne yüklenmiştir. Bu, basının gelişmesi bakımından da sakıncalıdır. (...) Yeni Basın Kanunu tasarısında, yukarıda belirtıigimiz hususlar dışında yeni birçok hüküm, basın özgürlüğünü zedeleyici niteliktedir. Cemiyet'imizin yeni tasarı hakkındaki görüşleri, ilgililere sunulmuştur. Danışma Meclisi komisyonlarıyla, genel kurulunda bu görüşlere yer verileceğini ve basın özgürlüğünü zedeleyici hükütnlerin değiştirileceğini kuvvetle ümit ediyoruz." kullanılan çirkin sıfatları unutsanız da, anlayıştaki çarpıklığa katılraanız •nümkün değjl" diyor. Tasarı taslağını hazırlayanların basını sokak aralannda dağıtılan ktğıt parçaları halinde görmek istediklerini de belirten Demirkent şöyle diyor: "..Uç beş perişan insamn tavır ve edalarını tüm topluma yakıştırmağa kalkışmışlardır. Sanki bu ülkede herkes korsan, herkes suç işlemek eğiliminde. 12 Eylül öncesinin sayılı iiç beş maceraperestinin günahı tüm basının omuzlanna yüklenivermiş. Cezalar arttınlmış, sorumluluklar genişletilmiş ve ondan da öte yöneticilerin kabahati bize yüklenivermiş. Yayınlanmamış bir eserde, söylenmemiş bir düşüncede bile suç yaratılıvermiş." "Bu tasarı bir basın kanunu olamaz", "Çünkü tasarı kin kokuyor, nefret kokuyor" da diyen Demirkent daha sonra şöyle ekliyor "Bu olsa olsa 12 Eylül öncesi varolan bir çarpık zihniyetin, yıllar önce hazırlanmış bir tadil tasarısının tekrar pişirilip ortaya konulmasından ibarettir. O devrin politikacılarına hizmet etmeyi görev bilmiş kişilerin konuyu güncel hale getirmek istemeleridir. Çünkü tasarı kin kokuyor, nefret kokuyor... Artık düşünemezsiniz bile, düşünseniz de söyleyemezsiniz. Kimin, kimi ihbar edeceğini bilmenize imkân yoktur. Düşünmeyi yok edemeyenler, düşünceyi yok etmeye kalkışmışlardır." Demirkent, yazısının sonunda yine de "herşeyin düzeleceği yolundaki inancını koruyarak sabırla beklediklerini" belirtiyor ve şöyle diyor: "Evet; bu bayram bir burukluğumuz var. Aramızdan ayrılan, bizi yalnız bırakan büyüklerimize mi yanalım, yoksa geleceğin karanhğından mı endişe edelim!' TERCÜMAN Veto ve seçime katılım... Nazlı Ilıcak, 10 temmuz günlü yazısında çeşitli partilerdeki vetolara ve bu nedenle kuruluşunu tamamlayamayan partilerin seçime katılıp katılamayacağı konularına değiniyor. Nazlı Ilıcak, yazısında şöyle diyor: "... kuruluşunu vetolar dolayısıyla tamamlayamayan partiler, seçimlere iştirak edemezler şeklindeki bir yasağı mümkün görmüyoruz. Böyle bir endişeyı taşıyanlara da Sayın Konsey Uyelerinin "Ahde Vefa" prensibine mutlaka uyacaklarını tekrarlıyoruz. Zira 'izin almadan kurulur' ilkesi vatandaşlann hür iradeleriyle biraraya gelip müşterek bir görüş ve inanç etrafında birleşmeleri ve seçimlere katılmalan demektir. Bazı vatandaşlar sakıncalı bulunup Konsey tarafından veto edilmektedir. Siyasi Partiler Kanunu'nun geçici 4. maddesi, Konseye veto hakkını veriyor. Verirken de çok önemli bir hüküm getiriyor: 'tnceleme işlemi partinin tüzel kişilik kazanmasını geciktirmez ve önlemez' diyor. Demek vetonun partinin tüzel kişiliğini kaybedip seçimlere katılmasını önleyecek bir tesiri olamaz. Olmaması da Anayasa'nın 68. maddesinin öngördiiğü 'izne tabi değildir' prensibinin tabii neticesıdir." ÖLÜM ÖÜ Merhum Dr. Binbaşı Hüseyin Şadi ile merhume Fatma Talât hanımın oğullan Dr. Göksel Kaynak, Yargıç Jülide Devecioğlu, Jenâl Alkılıç, Ekonomist Dr. Gökcan Alkılıç ile Nürnberg Başkonsolosluğu Maliye ve Ekonomi Müşaviri Sanran Alkılıç'm sevgili babalan, Dr. Sabahattin Kaynak, Avukat Veli Devecioğlu, Michelle Alkılıç, Ülker Alkıhç'ın kayınpederleri, Ash, Murat, Cem ve Seda'nın can dedeleri, Hikmet Alkıhç'ın değerli eşi 1938 Harn Okulu Mezuırn ŞADİ ALKILIÇ'! (ŞADt BABA) kaybettık. Cenazesi 18 Temmuz 1983 Pazartesi günü Erenköy Bağdat Caddesi Galip Paşa Camii'nde kılmacak öğle namazından sonra Ka racaahmet'teki aile kabristanına defnedilecektir. AİLESİ GUMRÜK VE i'KKF.1. BAKANLIĞI MÜFETTtŞ YARDIMCILIĞI YARIŞMA SINAV1 1. Açık bulunan Bakanlık Mufettiş Yardımcılıkları için 23.8.1983 günu baş lamak uzere yarışma sınavı yapılacaktır. Kadrodan fazla aday sınavı ka zand\ğı takdirde, kendi ıstekleriyle bir alt dereceye alama yapılabilir. 2. Mufettiş Yardımcılığı •ıııiKimıgirebilmek için: a. Devlet Memurları Yasası'tun 48'ncı maddesinde yazılı genel nitelikle taşımak b. Hukuk, tktisat, Siyasal Bilgiler, Işletme ve Idari Bilimler Fakulteleri ile ll [ısadi ve Ticari llimler Fakulte, Akademi ve Yuksek Okullan ya da ayı konulatda ögremm yapanlar veya bunlara denkliği Mılli Eğitim Bakan! gYnca onaylanan yerlı ve yabancı öğretım kurumlarından birini biıirm olmak, c. Sınavın açılacağı yıün Ocak ayı basında otuz yaşını doldurmamı; olma d. Bu sınava daha önce birden fazla katılmamış olmak, e. Sağlık durumu Turkiye'nm her yerinde görev yapmaya, her lurlü iklim yolculuk koşullarına ve her turlu taşıt araçlarıyla yolculuk yapmaya el\ rişlı olmak, f. Yapılacak mceleme ve araşiirmada, gerek sicil gerekse tutum ve davraı yönünden Gumruk ve Tekel Bakanlığı Mufcuişliği özyapı vr nitelikler taşıdığı saptanmış bulunmak, Gerekir. 3. Mufettiş\ »r<lıım'ilı£ıgiris sınavına katıtma istemi, Teftiş Kurulu Başkaı ğına verilecek bir dilekçe ile yapüır. Bu dilekçede, adaym iş ve oturma reslerıyle yazılı sınava hangi ilde (Ankara veya Istanbul) gırılmek istem ve bıtırilen öğrenım kurumunun adı ve mezunıyeı yılı belirtilir. Asagıda lirtilen belgelerın dilekçeye ekli olarak engeç 12.8.1983 tarihine kadar kanlıga postalanması veya Ankara'da Bakanlık Teftiş Kurulu Başkanlı na elden vermeleti gerekir. tşlemlerıni tamamlayan adaylara sınava girc meleri için bir "Tamtvna Belgesi" verilir, a. Nufus cüzdanı veya onaylı örneği, b. Bakanlık Tefliş Kurulu'ndan ya da tstanbul ve lzmir Teftiş Kurulların temin edilecek ve adayın el yazısı ile doldurulmuş Özgeçmiş Bildırim c. Yuksek öğrenımi bitirme belgesinm aslı ya da Noterden tasdıkli örneği, rekırse 2'ncı maddede belirtilen "denklik" durumunu göslerir Milli Eğ Bakanlığı veya Yuksek Öğretim Kurumunca verilmiş belge, d. Askerlik görevi ile ilişkisi bulunmadığım gösterir resmi bir belge, e. Tam tesekkullu bir resmi hastaneden alınmış Sağlık Kurulu Raporu (bı por girış sınavının yazılı bolumünü kazandıktan sonra da verilebilir; f. Cumhuriyet Savcılığ.'ndan alınmış tyihal belgesi, g. 4.5X6 boyutunda altı adet vesikalık fotograf, 4. Yazılı sınavında başarılı olanlar Ankara'da sözlü sınavına girme hal kazanırlar. Ancak, Ankara'ya geliş için yol parası ödenmez. 5. Yazılı ve sozlu smavlar; a) Maliye, b) Ekonomi, c) Kamu Hukuku (M rin Muhakematı Kanunu ve 1609 sayılı kanun dahıl), d) Özel Hukuk I Hukuku ve Miras Hukuku hariç), e) Ticari Muhasebe ve Ticari Hes; Yabancı Dil (lngilizce, Fransızca ve Almanca dillerinden biri), Grup' dan yapılır. 6. Mufettiş Yardımcılığına atananlara, Devlet Memurlan Yasasına iliskir meler dışında, 6245 sayılı Harcırah Yasasının 33'üncü maddesi ve But< sası uyarınca ayrıca gündelık ödenır. 7. Bakanlık Müfettişlerı, ınceleme yapmak uzere bir yıl iure ile yabancı lere gönderilebilirler. Kin, nefret ve buruk bir bayram... Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nezih Demirkent, 13 temmuz günlü Bayram Gazetesi'ndeki yazısında "Basın Yasası Tasarısı" nı ele alıyor ve "Gerekçesinde Dostlar Büro Malzemeleıi Sanayii ve Ticaret Limited Şiıfceti • Elektronik ve mekanik yazı hesap makineleri satış • Elektronik ve mekanik yazı hesap makineleri tamiri • Yazar kasalar satış ve tamiri ADRES: Kemankaş Cad. No: 71 KARAKÖY (Denizcilik Bankası Genel Müdürlüğü Meydanı Citizen mağazası) Tel.: 1 44 79 82 1 45 51 08 DIŞ BASIN Frankfurter AHgemeine Arafat, Suriye, Moskova Federal Almanya'nın muhafazakâr "Frankfurter AHgemeine" gazetesi, Sovyetler Birliği'nin Ortadoğu'da Suriye'yi "istikrarsızlık öğesi" haline getirdiğini iddia ediyor. 13 temmuz günü yayınlanan yorum özetle şöyle: "Mekik diplomasisini Kissinger icat etti. Sanki dokuma tezgâhındaki mekik gibi gidip gelince, bağlar gittıkçe guçlenirmiş gibi. Yolculuk için her zaman bir nedeni olan tek kişi Arafat'tır. Çünkü Filistinliler birçok ülkeye dağılmış durumda ve onlan sadece o bir arada tutuyor. Ama şimdi Arafat, Moskova'ya bir gezisini erteledi. Gerekçe gösterilmedi ama asıl neden, Moskova'nın Arafat ile Esat arasındaki ikili oyunu olmalı. Önümüzdeki günlerde heyecanlı olaylar olmayacak. Arafat acı çekecek, ama Moskova onu tümüyle harcamak istemiyor. Çünkü Arafat, Birleşmiş Milletler'de FKÖ'nun simgesi. Ama Arafat'ın kusuru, Begin olmasaydı Amerika'ya yakınlaşmaya hazır olması. Bu yüzden Sovyetler için de Esat kadar değerli değil. Arafat da bu nedenle Moskova'ya gitmekten vaz geçmiş olmalı." The Washington Post Kaddafi'nin macerası , Ören'de çok temiz denizi kumu ve güneşi ile gürültüden uzak çiçek denizi içinde geceleri sürprizli yarışma ve eğlenceler, indirilmiş ucretlerle; l Kişi 1 Kışı 2 Kişi Tam pansiyon Yarım pansiyon Tam pansiyon 2000 TL 1600 TL. 3800 TL. Bizim English İngilizce/Türkçe aylık dergi "inglHzce kolaydır" Öykuler, çizgi romanlar, güncel konular, sözlük gramer, aşama testleri, spor, mizah, bulmaca... Bu ücretlerden yararlanmanız için şimdiden VILLA LALE'nin lş Bankası Bahkesir Şubesi 4000 No.lu hesabma yatırınız. Rez: Burhaniye 343 Istanbul 1613167 Bahkesir 11590 Libya lideri Albay Muammer Kaddafi'nin Çad'da Devlet Başkanı Habre' yi devirmeye çalışan isyancı güçleri desteklediğini belirten "The Washington Post" gazetesi, Kaddafi'nin bu desteğini "yeni bir macera" olarak değerlendiriyor. Petrol gelirinin, Sovyetler'le ilişkisinin Kaddafi'ye "sorun yaratma konusunda yardımcı olduğunu" belirten gazete şöyle diyor: "Kaddafi silahlandı, kendini eğitti ve Çad'da Devlet Başkanı Habre'nin ezeli düşmanı Gukuni Veddei kuvvetlerini açık açık destekledi. Kaddafi'nin mühahalesi, Çad'ı çok kötü bir zamanında yakaladı. Eski bir Fransız sömürgesi olan Çad'da, hükümet kuzeydeki Muslümanlar'la güneydeki Hıristiyanlar arasındaki siyasal kutuplaşmayı gidermeye çalışıyordu. Uluslararası kredi kuruluşları Çad'a yardım etmek için saraya girmeye başlamıştı. Kaddafi'nin müdahalesi tam bu sırada gerçekleşti." Siyasal ayrımın, Çad'ın yönetimini çok zor kıldığını belirten gazete aynı nedenlerin, Çad'ı ele geçirmeyi de zorlaştırd'ğmı kaydediyor, dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan Çad'ın ancak dış yardımlarla ayakta durabildiğini belirtiyor. Dostlarının Çad'daki tehlikenin farkına vardığını belirten gazete, "Şükür ki," diyor. "eski sömurgeci Fransa sivil teknisyenler de dahil olmak üzere yardım yapmakta kararlı. ABD ise Kaddafi'nin Afrika haritasını değiştirme çabalarının engellenmesini istiyor."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle